bannerbanner
Üç Silahşörler
Üç Silahşörler

Полная версия

Üç Silahşörler

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 10

“Bekleyin mösyö bekleyin. Çok uzun sürmeyecek.”

O sırada şansı dönen Kral kaybetmeye başlayınca masadan kalkmak için bir bahanesi vardı. Böylece bir dakika sonra ayağa kalkarak çoğu kazandıklarından oluşan parayı aldı. “La Vieuville” dedi. “Yerimi sen devral. Mösyö de Treville ile önemli bir konu hakkında görüşmem gerekiyor. Önümde seksen altın vardı. Aynı miktar yerine koy da şikâyet edecek bir şey bulamasınlar. Adalet her şeyden önce gelir. Daha sonra Treville ile birlikte bir pencere kenarına yönelerek, “Pekâlâ beyefendi.” dedi. “Demek Kardinal’in adamlarının silahşorlerinize sataştığını söylüyorsunuz.”

“Evet efendim, her zaman yapıyorlar bunu.”

“Peki bu iş nasıl oldu anlayalım bakalım. Siz de biliyorsunuz ki Sevgili Komutan, adil bir hâkimin iki tarafı da dinlemesi gerekir.”

“Aman Tanrı’m! Basit ve doğal bir şekilde anlatayım. Majestelerinin de ismen tanıdığı ve sadakatlerini defalarca takdir ettiği en iyi üç askerim Athos, Porthos ve Aramis o sabah tanıştığım Gaskonlu bir delikanlı ile ufak bir kılıç eğlencesi düzenlemişler. Carmes-Deschaux’da gerçekleşen bu karşılaşma sırasında Jussac, Cahusac, Bicarat ve iki diğer Kardinal muhafızı tarafından rahatsız edilmişler. Emirlere karşı kötü bir niyet besledikleri belli bu adamlar yanlarına yaklaşmış.”

“Ah, evet şimdi anlıyorum.” dedi Kral. “Oraya kavga çıkarmaya gittikleri belli.”

“Onları suçlamıyorum efendim ama beş silahlı adamın metruk bir yere ne sebeple gitmiş olabileceklerinin takdirini size bırakıyorum.”

“Haklısınız Mösyö de Treville, haklısınız.”

“Oraya gidip de benim silahşorlerimi görünce kendi aralarındaki anlaşmazlığı bırakmışlar. Majesteleri de biliyor ki kendisine ait silahşorler ile Kardinal muhafızları birbirlerinin doğal düşmanıdır.”

“Evet Mösyö de Treville, evet.” dedi Kral hüzünlü bir tonla. “Fransada böylesine iki grup görmek inanın bana çok üzücü. İki farklı kraliyet… Fakat bütün bunlar sona erecek mösyö. Sona erecek… Demek muhafızlar, silahşorlere sataştı.”

“Böyle olmasının muhtemel olduğunu söylüyorum ama buna yemin edemem. 13. Louis’e “Adil” sıfatını veren bir içgüdü ile donatılmamış biri için gerçeği keşfetmenin ne kadar zor olduğunu siz de biliyorsunuz.”

“Haklısınız Mösyö Treville ama sizin silahşorleriniz de yalnız değillermiş. Yanlarında bir genç varmış.”

“Evet efendim, bir de yaralı. Yani içlerinden biri yaralı olan üç kraliyet silahşorü ile bir genç. Kardinal’in beş adamına karşı kendilerini savunmakla kalmayıp onları mağlup ettiler hem de.”

“Bu bir zafer!” diye bağırdı yüzü ışıldayan Kral. “Tamamen zafer!”

“Evet efendim. Tıpkı köprüdeki gibi…”

“İçlerinden biri yaralı bir genç olan dört adam diyorsunuz yani.”

“Hayranlık uyandıran bir genç hem de. Bu sayede kendisini size tavsiye etme cüretinde bulunacağım.”

“Adı nedir?”

“Dartanyan efendim. Kendisi eski dostlarımdan birinin oğlu olur. İç savaş sırasında babanızın emrinde askerlik yapmıştır.”

“Yani bu delikanlının iyi savaştığını mı söylüyorsunuz? Anlatın bana Treville savaş ve kavga hikâyelerinden ne kadar zevk aldığımı bilirsiniz.”

Bıyığını buran 13. Louis elini belinin üzerine koydu.

“Efendim!” diye devam etti Treville. “Dediğim gibi Mösyö Dartanyan çocukluktan yeni çıkmış bir genç adam. Kendisi silahşor olma onuruna henüz erişmediğinden şehirli gibi giyinmişti. Kendisinin genç olduğunu fark edip silahşorlerden biri olmadığını düşünen Kardinal muhafızları saldırıya geçmeden önce geriye çekilmesini söylemişler.”

“Yani açıkça görülüyor ki Mösyö de Treville…” diye araya giren Kral. “Saldıran onlardı.” dedi.

“Doğrudur efendim. Buna şüphe yok. Önce ona geri çekilmesini söylemişler. Fakat kendisi majestelerine bağlı kalpten bir silahşor olduğunu söyleyerek silahşor beylerle kalmış.”

“Cesur genç adam!” diye mırıldandı Kral.

“Evet, kendisi onlarla kalmış. Kardinal’i çok sinirlendiren darbeyi Jussac’a o vurmuş.”

“Jussac’ı o mu yaraladı?” diye haykırdı Kral. “Bir çocuk mu yaptı bunu Treville. İmkânsız!”

“Kesinlikle kralım.”

“Jussac’a, Krallıktaki en iyi kılıç ustalarından birini hem de…”

“Evet efendim, kendinden ustasını buldu.”

“Bu genç adamı görmek istiyorum Treville. Onu göreyim.”

“Onu ne zaman kabul etmek istersiniz?”

“Yarın öğlen.”

“Onu tek mi getireyim?”

“Hayır dördünü birden getirin. Onlara teşekkür etmek istiyorum. Sadık adamlar bulmak zor Mösyö de Treville. Onları arka merdivenden getirin. Kardinal’in bilmesine gerek yok.”

“Peki efendim.”

“Kanun kanundur mösyö siz de biliyorsunuz. Kavga etmek yasaklanmıştır.”

“Fakat bu karşılaşma efendim, herhangi bir düellonun koşullarından çok farklı. Bu bir dalaşma. Bunun delili de Kardinal’in beş adamına karşı benim üç silahşorüm ile Mösyö Dartanyan’ın olması.”

“Doğrudur.” dedi Kral. “Fakat yine de onları arka merdivenden getirin.”

Gülümseyen Treville, Kral’ı saygıyla selamladıktan sonra oradan ayrıldı.

Kral’ı uzun süredir tanıyan silahşorler kendilerine bahşedilen onuru işitince pek heyecanlanmadılar. Fakat bir Gaskonlu hayal gücüne sahip Dartanyan geleceğini düşünüp altın rüyalara daldı. Sabah saat sekiz olduğunda Athos’un odasındaydı.

Dartanyan, silahşorün gitmek üzere hazır olduğunu gördü. Kral ile görüşmeleri saat on ikideydi. Ziyaretten önce Porthos ve Aramis’le Lüksemburg bahçelerinin yakınlarında bir tenis kortunda tenis oynayacaklardı. Athos, Dartanyan’ı da davet etti. Delikanlı daha önce hiç oynamadığı bu oyun hakkında bilgi sahibi olmasa da on ikiye kadar zaman geçirmek için daveti kabul etti.

İki silahşor çoktan oradaydı ve oynamaya başlamışlardı. Bütün sporlarda uzman olan Athos, Dartanyan’ı karşısına aldı. Fakat bütün çabalarına ve sol eliyle oynamasına rağmen yarası çok yeniydi. Bu sebepten Dartanyan orada tek başına kaldı. Skor tutmadan toplara vurmaya başladılar.

Porthos’un devasa eliyle vurduğu toplardan biri Dartanyan’ın yüzünün yakınından geçti. Eğer ki bu top yüzüne vursaydı muhtemelen işitme duyusunu kaybederdi ve Kral’ın karşısına çıkamazdı. Gaskonlu hayal gücünde, geleceğinin işitme duyusuna bağlı olduğunu düşünen delikanlı Aramis ile Porthos’u kibarca selamladı ve eşit koşullarda oynayabilecek konuma gelmeden oyuna devam etmeyeceğini söyleyip geri çekildi.

Dartanyan’ın şansına Kardinal’in adamlarından biri izleyiciler arasındaydı ve intikam yemini etmişti. Ayağına kadar gelen fırsatı tepmedi ve şunları söyledi:

“Genç adamın toptan korkmasına şaşırmamak lazım. Ne de olsa kendisi bir silahşor çırağı.”

Dartanyan, âdeta yılan sokmuşçasına kafasını çevirdi. Bu hakaretvari konuşmayı yapan muhafıza gözlerini dikti.

“İstediğiniz gibi bakabilirsiniz genç adam, diyeceğimi dedim.” derken bıyıklarını buruyordu.

“Söyledikleriniz herhangi bir açıklama gerektirmediğinden…” diye cevap verdi Dartanyan. “Beni takip etmenizi rica edeceğim.”

“Ne zaman?” diye sordu muhafız aynı alaycı tonla.

“Derhâl! Eğer sizin için de uygunsa.”

“Kim olduğumu biliyor musunuz peki?”

“Ben mi? Kesinlikle bilmiyorum ve umurumda değil.”

“Tamamen yanılıyorsunuz. Eğer ki kim olduğumu bilseydiniz belki de böylesine ısrarcı olmazdınız.”

“Adınız nedir?”

“Bernajoux.”

“Peki o zaman Mösyö Bernajoux…” dedi Dartanyan sakince. “Sizi kapıda bekleyeceğim.”

“Gidin beyefendi, sizi takip ediyor olacağım.”

“Acele etmeyin mösyö. Bizi görürler yoksa. Bilmeniz gerekir ki böyle bir duruma şahitlik edilmesi iyi olmaz.”

“Doğrudur.” diyen muhafız isminin delikanlıya tesir etmemesine şaşırmıştı.

İşin aslı Bernajoux ismi herkesçe bilinirdi. Dartanyan hariç belki. Bernajoux Kardinal’in koyduğu bütün nizamnamelere rağmen sık sık kavgaya tutuşan biriydi.

Porthos ve Aramis oyuna dalmıştı. Athos da onları büyük bir dikkatle izliyordu. Bu sebepten arkadaşlarının dışarı çıktığını görmediler. Kısa bir süre sonra da muhafız onu takip etti. Kral ile görüşeceği için vakit kaybetmek istemeyen Dartanyan, hızlıca etrafına bakındı ve caddenin boş olduğunu gördü. Rakibine şunları söyledi:

“Her ne kadar isminiz Bernajoux olsa da bir silahşor çırağı ile uğraşmak zorunda olduğunuz için şanslı olduğunuza inanıyorum. Ama emin olun elimden geleni yapacağım. Gardınızı alın!”

“Fakat burası kavga etmek için uygun bir yer değil. St. Germain Manastırı’nın arkasına gitmeliyiz belki de.”

“Söylediğiniz şey tamamen mantıklı.” dedi Dartanyan. “Ama ne yazık ki kaybedecek vaktim yok çünkü saat on iki de bir görüşmem var. Gardınızı alın beyefendi!”

Bernajoux böyle bir şeyi ikiletecek adam değildi. Bir anda kılıcını çekip rakibine savurdu. Genç rakibini bu şekilde korkutacağını düşünüyordu.

Ne var ki Dartanyan, bir gün önce acemiliğini üzerinden atmıştı. Zafer sarhoşluğu ve gelecek ümidinden dolayı geriye bir adım dahi atmadı. İki kılıç çarpışmaya başladı böylece. Dartanyan kaskatı dururken rakibi geri çekilmişti. Bu fırsattan yararlanan Dartanyan kılıcıyla rakibinin omzunu yaraladı. Daha sonra geri çekilip kılıcını kaldırdığında ise yarasının önemli olmadığını söyleyen rakibi üzerine saldırıp delikanlının kılıcına saplandı. Bernajoux düşmemişti ve yenildiğini kabul etmiyordu. Sadece bir akrabasının emrinde çalıştığı Mösyö de la Tremouille’ın evine yöneldi. Rakibinin yarasının ciddiyetinin farkında olmayıp onu sıkıştıran Dartanyan muhtemelen üçüncü bir darbeyle işini bitirecekti. Ne var ki kavgayı işiten iki muhafız kılıçları ellerinde dışarı çıkıp Dartanyan’a saldırdılar. Bu sırada Athos, Porthos ve Aramis de dışarı çıkıp arkadaşlarına saldıran muhafızları püskürttüler. Bernajoux yere düşmüştü. Dörde iki kalan muhafızlar, “Yardım edin. Mösyö de la Tremouille konağındakiler yardım edin!” diye bağırmaya başladı. Bu bağırışlar üzerine otelde bulunan herkes dışarı çıkıp dört savaşçının üzerine çullandılar. Bunun üzerine silahşorler, “Silahşorlere yardım edin!” diye bağırdılar.

Silahşorlerin çağrısı karşılık bulmuştu. Kardinal’den nefret ettikleri bilindiğinden sevilirlerdi. Bu sebepten diğer savaşçılar bir kavga sırasında silahşorlerin tarafında yer alırlardı. O sırada oradan geçmekte olan Mösyö Dessessart’ın birliğine ait üç askerden ikisi dört arkadaşın yardımına koştu. Diğeri ise Mösyö de Treville’in konağına giderek, “Silahşorlerin yardımına koşun!” diye bağırdı. Konak her zamanki gibi savaşçılarla doluydu. Arkadaşlarının yanına koşmakta gecikmediler. Bir an büyük bir kargaşa ortaya çıksa da üstünlük silahşorlerdeydi. Kardinal’in muhafızları ile Mösyö de la Tremouille’ın adamları otele çekilip kapıyı güç bela kapattılar. Yaralı adama gelince, durumu ciddi vaziyette oradan götürüldü.

Silahşorler ve müttefikleri pek heyecanlıydılar. Mösyö de la Tremouille’ın konağını bu adamlara ev sahipliği yaptığı için yakıp yakmamayı tartıştılar. Bu teklif ahali arasında heyecan yaratsa da saat on biri vurunca Dartanyan ve arkadaşları görüşmelerini hatırlayıp arkadaşlarını sakinleştirdiler. Adamlar sadece taş atarak yetinmek zorunda kalmışlardı. Ne var ki kapı çok güçlüydü ve bir müddet sonra sıkıldılar. Ayrıca bu girişimin lideri kabul ettikleri kişiler yanlarından ayrılmak zorunda kalıp olaydan çoktan haberdar olan Mösyö de Treville’in konağına yönelmişlerdi.

“Derhâl Louvre’a gidiyoruz!” dedi Treville. “Derhâl gidelim ki Kardinal aklını çelmeden Kral’a ulaşalım. Olayı dünkü kavgaya bağlar aradan çıkarırız.”

Ne var ki saraya vardıklarında Kral’ın St. Germain ormanında geyik avına çıktığı haberini aldılar. Treville bu bilgiyi iki kez tekrar ettirdi. Her işittiğinde kaşları çatıldı.

“Majestelerinin dün ava çıkma planı var mıydı?” diye sordu Treville.

“Hayır efendim.” diye cevap verdi uşak. “Başavcı bu sabah gelip bir geyik tespit ettiklerini söyledi. Kral ilk başta olumsuz yanıt verse de avcılığa olan düşkünlüğünden dolayı yemekten sonra yola koyuldu.”

“Peki Kral, Kardinal ile görüştü mü?” diye sordu Treville.

“Muhtemelen.” diye cevap verdi uşak. “Kardinal hazretlerinin atlarının bu sabah arabaya koşulduğunu gördüm. Nereye gittiğini sorduğumda bana ‘St. Germain.’ cevabını verdiler.”

“Bizden önce davranmış.” dedi Treville. “Beyler, ben bu gece Kral’ı görmeye gideceğim. Siz ise sakın bunu yapmaya kalkmayın.”

Fazlasıyla mantıklı bu tavsiye, Kral’ı çok iyi bilen bir adamdan geliyordu ve dört genç adam herhangi bir itirazda bulunmadılar. Treville eve dönmelerini ve haber beklemelerini tavsiye etti.

Konağına dönen Treville, şikâyet eden ilk kişi olmanın iyi olacağını düşündü. Hizmetçilerinden biri ile Mösyö de la Tremouille’a yolladığı mektupta Kardinal muhafızlarını evinden çıkarmasını ve adamlarını ortaya çıkan tatsız durum için azarlamasını rica etti. Ne var ki Bernajoux’nun akrabası olduğunu bildiğimiz seyisi tarafından çoktan aklı çelinen Mösyö de la Tremouille ne Treville’in ne de silahşorlerinin şikâyette bulunmaya hakkı olmadığını, konağını yakma niyetinde bulunanların silahşor taraftarlarından dolayı kendisinin şikâyetçi olması gerektiği cevabını verdi. Bu iki soylu arasındaki tartışmanın uzaması ve her birinin kendi kanaatinde daha ısrarcı olması söz konusu olabilirdi. Ne var ki Treville bu durumu sessizce çözecek bir çare buldu. Mösyö de la Tremouille’ı kendisi ziyaret edecekti.

Böylece derhâl konağa gitti ve geldiğinin söylenmesini istedi.

İki asil birbirlerini nazikçe selamladılar. Her ne kadar dost olmasalar da aralarında en azından saygı vardı. İki adam da cesur ve onurluydu. Tremouille protestandı ve Kral’ı çok az görürdü. Herhangi bir taraf tutmadığından dolayı da ikili ilişkilerinde ön yargılı olmazdı. Yine de bu seferki kabulünde kibar olsa da her zamankinden daha soğuktu.

“Beyefendi!” dedi Mösyö de Treville, “Öyle sanıyorum ki ikimizin de şikâyetçi olmak için sebepleri var. Bu hadiseyi netliğe kavuşturmak için geldim.”

“Buna bir itirazım yok,” diye cevap verdi Mösyö de la Tremouille. “Ancak bu konu hakkında iyi malumat sahibi olduğum için sizi uyarmak isterim. Kabahat sizin silahşorlerinizde.”

“Siz birazdan yapacağım teklifi kabul etmemek için fazla adil ve mantıklı bir adamsınız mösyö.” dedi Treville.

“Buyrun beyefendi. Dinliyorum.”

“Seyisinizin akrabası Mösyö Bernajoux nasıllar?”

“Durumu pek ciddi gerçekten. Koluna aldığı darbeye ilaveten bir de ciğerlerinden vurulmuş. Doktor iyi şeyler söylemiyor.”

“Peki kendinde mi?”

“Evet.”

“Konuşuyor mu?”

“Güçlükle de olsa konuşabiliyor.”

“Hadi gidip onu görelim beyefendi. Ondan, belki de huzuruna çıkacağı Tanrı adına doğruyu söylemesini isteyelim. Bu konuda onun hükmünü kabul edip söyleyeceklerine inanacağım efendim.”

Bir an için düşünen Mösyö de la Tremouille, daha makul bir karşı teklif bulamadığı için kabul etti.

İki adam, yaralının bulunduğu odaya indiler. İki soylunun kendisini görmeye geldiğini gören Bernajoux yerinden doğrulmaya çalışsa da çok bitkin olduğundan neredeyse baygın vaziyette tekrar düşüverdi.

Mösyö de la Tremouille’ın kendisine birtakım esanslar koklatmasının akabinde yeniden canlandı. Treville adamı etki altında bırakmak istemediğinden sorgulamayı Tremouille’ın yapmasını istedi.

Sorgulama tıpkı Treville’in öngördüğü şekilde sonuçlandı. Ölüm ile yaşam arasında mücadele veren Bernajoux hiçbir şey saklamadan olduğu gibi anlattı her şeyi.

Bu Treville’in istediği bir gelişmeydi. Bernajoux’a acil şifalar diledikten sonra konağına döndü ve dört arkadaşına yemekte kendisine katılmaları için haber yolladı.

Treville, Kardinal karşıtı dostlarını çok iyi ağırladı. Tahmin edileceği üzere yemekte konuşulan konu Kardinal hazretlerinin tecrübe ettiği iki mağlubiyetti. Bu iki kavganın da kahramanı olan Dartanyan bol bol tebrik edildi. Böylesine tebriklere alışkın üç silahşor övgü sırasını genç dostlarına bırakmıştı.

Saat altıya doğru Treville, Louvre’a gitme zamanının geldiğini söyledi. Majestelerinin verdiği randevu saati geçmiş olduğundan arka merdivenlerden girmek yerine giriş salonunda oturdular. Kral avdan dönmemişti. Majestelerinin geldiği anonsu yapıldığında dört adam saraylılardan oluşan bir kalabalığın arasında yarım saattir oturmaktaydı.

Bu anonsu işiten Dartanyan iliklerine kadar titrediğini hissetti. Gelecek dakikalar hayatının geri kalanını belirleyecekti muhtemelen. Bu sebepten Kral’ın girmek üzere olduğu kapıya acı içinde bakakaldı.

13. Louis hızlı yürüyordu. Üzerindeki avcı kıyafeti toz içindeydi ve iri botlar giymekteydi. Elinde de bir kırbaç vardı. Dartanyan, ilk bakışta Kral’ın kızgın olduğunu anladı. Bu durum, saraylıların Kral’ın geçiş yoluna dizilmelerine engel olmadı. Kraliyet salonlarında öfkeli görünmek hiç görünmemekten daha iyidir. Üç silahşor ileri doğru adım atmakta tereddüt etmedi. Fakat Dartanyan onların arkasına saklanmayı tercih etti. Athos, Porthos ve Aramis’i şahsen tanıyan Kral, onlarla konuşmadan hatta onlara bakmadan yanlarından geçti. Âdeta onları tanımıyor gibiydi. Treville’e gelince, Kral’ın gözleriyle karşılaştığında öylesine sarsılmaz bakışlarla baktı ki başını çevirmek zorunda kalan majesteleri oldu. Daha sonra Kral, homurdanarak odasına geçti.

“Durum vahim.” dedi Athos gülümseyerek. “Bu kez de şövalye yapılmayacağız.” dedi.

“Burada on dakika bekleyin.” dedi Treville. “Bu süre sonunda beni göremezseniz otele dönün. Beni daha fazla beklemenize lüzum yok.”

Genç adamlar on dakika, on beş dakika, hatta yirmi dakika bekledikleri hâlde Treville dönmeyince durumdan rahatsız bir vaziyette konağa döndüler.

Treville, Kral’ın odasına cesurca girdiğinde majestelerinin keyifsiz olduğunu gördü. Koltuğa oturan Kral, kırbacının sapıyla botlarına vurmaktaydı. Yine de soğukkanlılığını muhafaza eden Treville, majestelerinin sıhhatini sordu.

“Kötü beyefendi, kötü.” diye cevap verdi Kral. “Sıkıldım.”

Bu 13. Louis’nin kurduğu en kötü şikâyet cümlesiydi. Zaman zaman saraylılarından birini alıp pencere kenarına götürerek, “Hadi bugün sıkılalım mösyö.” dediği olurdu.

“Majesteleri nasıl yorgun? Bugün avcılık eğlencesine katılmadınız mı?”

“Gerçekten de eğlenceliydi mösyö. Yemin ederim her şey bozuluyor ve ben avların mı kokusuz olduğunu yoksa köpeklerin mi burnunun olmadığını anlayamıyorum. Bir geyikle başladık ava. Tam altı saat boyunca onu kovaladık. Onu yakalamak üzereyken av köpekleri farklı bir koku almaya başladı ve iki yaşında bir geyiğin peşine düştü. Kuş avını bıraktığım gibi bırakmak zorunda kalacağım bunu. Ah ben nasıl da talihsiz bir kralım öyle Mösyö de Treville… Bir tane akdoğanım vardı o da evvelsi gün öldü.”

“Hayal kırıklığınızı çok iyi anlıyorum efendim. Bu gerçekten de büyük bir talihsizlik. Yine de hatırı sayılır miktarda doğanınız, atmacanız var bence.”

“Fakat bir tane bile onları yetiştirecek adam yok. Doğanların sayısı azalıyor. Asil avcılık sanatını benim kadar iyi bilen ikinci bir kimse tanımıyorum. Benden sonra yok olacak avcılık. İnsanlar kapanlarla ve tuzaklarla avlanmaya başlayacak. Keşke öğrenci eğitebilecek kadar zamanım olsaydı. Ama Kardinal her zaman yakınımda ve bir an dahi rahat bırakmıyor. Hep İspanya, Avusturya ve İngiltere hakkında konuşuyor. Kardinal demişken size gücendiğimi söylemek isterim Mösyö de Treville.”

Bu Treville’in yakalamak istediği bir fırsattı. Eskiden beri tanıdığı Kral’ın yaptığı bütün şikâyetlerin kendisini şevklendirmek için sarf ettiği giriş cümleleri olduğunu biliyordu. Nihayet sadede gelmişti.

“Peki sizin canınızı sıkmak talihsizliğini yaşamak için ne yaptım majesteleri?” diye soran Treville şaşkın taklidi yapıyordu.

“İşinizi böyle mi yapıyorsunuz beyefendi?” diye devam etti Kral, Treville’in sorusuna doğrudan cevap vermeyerek. “Sizi, silahşorleriniz bir adama suikast düzenlesinler, bütün bir mahalleyi ayağa kaldırsınlar ve Paris’i yakmaya kalksınlar diye mi bu göreve getirdim? Ama yine de…” diye devam etti Kral. “Sizi suçlamakta acele ediyorum. İsyancıların hapsedildiğine şüphe yok. Adaletin yerini bulduğunu söylemek için geldiniz yanıma.”

“Efendim!” dedi Treville sakince. “Tam tersine sizden adalet dilemeye geldim.”

“Kime karşı adalet?” diye bağırdı Kral.

“İftiracılara karşı.”

“Ah! Bu da yeni çıktı. Yani şimdi sizin üç silahşorünüz ile Bearnlü delikanlı muhtemelen şu an ölmüş bulunan zavallı Bernajoux’a saldırmadı mı? Adamlarınız Mösyö de la Tremouille’ın konağını kuşatıp yakma tehdidinde bulunmadı mı? Savaş zamanında Hügenotlara yataklık eden bu yeri ortadan kaldırmak kötü bir şey olmazdı belki ama barış zamanında korkunç bir şey bu. Söyleyin bakalım bütün bunları inkâr edecek misiniz?”

“Size bu güzel hikâyeyi kim anlattı efendim?”

“Bana bu güzel hikâyeyi kim mi anlattı? Kim olacak ben uyurken etrafı gözeten, ben eğlenirken çalışan, ülke işlerini burada ve yurt dışında halleden kişi.”

“Majesteleri Tanrı’dan bahsediyor galiba. Ben Tanrı dışında kimsenin Kral’dan üstün olabileceğini düşünmüyorum.”

“Hayır beyefendi. Devlete destek olan yegâne hizmetkârım, yegâne dostum Kardinal’den bahsediyorum.”

“Kardinal, papa değildir efendim.”

“Ne demek istiyorsunuz beyefendi?”

“Hata yapmazlık yalnızca papaya özgü bir durumdur. Ve bu durum Kardinalleri kapsamaz.”

“Yani beni aldattığını mı söylüyorsun? Bana ihanet mi ediyor? O zaman onu itham ediyorsun demek ki. Hadi bakalım konuş o hâlde. Açık açık onu suçladığını ilan et.”

“Hayır efendim, o kendini aldatıyor. Kendisinin yanlış bilgilendirildiğini söylüyorum. Kardinal, Majestelerinin silahşorlerini suçlamada acele etti diyorum. Kendisi silahşorlere karşı adaletsiz ve bu bilgiyi sağlam kaynaklardan edinmemiş.”

“Bu suçlama Mösyö de la Tremouille’ın ta kendisinden geliyor. Buna ne diyeceksin?”

“Şöyle diyebilirim ki efendim dük, tarafsız bir tanık olmak için konuyla fazla ilgilendi. Bunun da ötesinde dükün soylu bir beyefendi olduğunu biliyorum ve konu ile ilgili olarak kendisine müracaat ederim. Ancak bir şartım var efendim.”

“Nedir?”

“Majesteleri onu buraya getirtip kendisi sorgulayacak. Tanık olmadan, baş başa. Ben de dükle konuştuktan sonra siz majesteleri ile görüşeceğim.”

“O zaman Mösyö de la Tremouille’ın söyleyeceklerine bağlısınız demektir.”

“Evet efendim.”

“Peki onun vereceği hükmü kabul edecek misiniz?”

“Kesinlikle!”

“Onun teklif edeceği tazminatı kabul edecek misiniz?”

“Mutlaka!”

“La Chesnaye!” dedi Kral. “La Chesnaye!”

13. Louis’in kapıdan ayrılmayan güvenilir uşağı cevap vermek üzere içeri girdi.

“La Chesnaye!” dedi Kral. “Derhâl birini Mösyö de la Tremouille’a yolla ve onunla bu akşam konuşmak istediğimi bildir.”

“Mösyö de la Tremouille ile görüştükten sonra araya kimseyi dâhil etmeden benimle görüşeceğinize söz veriyor musunuz?”

“Söz veriyorum.”

“O zaman yarın görüşür müyüz efendim?”

“Görüşürüz beyefendi.”

“Majesteleri saat kaçta görüşmeyi uygun bulur?”

“İstediğiniz zaman.”

“Ama erken gelirsem majestelerini uyandırmaktan korkarım.”

“Uyandır beni. Uyuyacağımı mı sanıyorsun? Ben artık uyumuyorum beyefendi. Bazen rüya görüyorum hepsi bu. İstediğiniz kadar erken gelebilirsiniz. Ama silahşorleriniz ve siz suçlu çıkabilirsiniz. Dikkat edin.”

“Eğer silahşorlerim suçluysa efendim sizin ellerinizde olacaklar. İstediğinizi yaparsınız o zaman. Majestelerinin başka bir isteği var mı? Lütfen söyleyin, itaat etmeye hazırım.”

“Hayır beyefendi, hayır. Bana boşuna Adil Louis demiyorlar. Yarın görüşürüz beyefendi, yarın.”

“O zamana kadar, Tanrı majestelerini korusun.”

Kral ne kadar kötü uyuduysa Treville daha da kötü uyudu. Üç silahşorüne ve arkadaşlarına sabah saat altı buçukta kendisine katılmalarını emretti. Onlara herhangi bir vaatte bulunmadı ya da onları cesaretlendirmedi. Onların da kendisinin de talihinin bir bilinmeze bağlı olduğunu açıkladı. Arka merdivenlere vardıklarında onlara beklemelerini söyledi. Eğer Kral hâlâ öfkeliyse görünmeden çıkabilirlerdi. Eğer Kral onlardan razıysa çağırıldıkları anda gelebilirlerdi.

Treville, Kral’ın giriş salonuna vardığında La Chesnaye’ye, Mösyö de la Tremouille’ı dün gece konağında bulamadıklarını ve dükün Kral’la görüşmeye daha yeni başladığını söyledi.

Bu durum Treville’in pek hoşuna gitti. Çünkü Mösyö de la Tremouille ile kendi görüşmesi arasında kimse ile konuşamayacaktı Kral.

On dakika geçti geçmedi Kral’ın odasının kapısı açıldı ve Mösyö de la Tremouille dışarı çıktı. Dük, doğrudan Treville’in yanına geldi ve, “Mösyö de Treville! Kral dünkü olay ile ilgili olarak beni çağırttı. Ben de ona gerçeği, suçun benim adamlarımda olduğunu, sizden özür dilemeye hazır olduğumu söyledim. Mademki sizinle karşılaşma şansına eriştim, lütfen özrümü kabul edin ve beni bir dostunuz Sayın.”

“Mösyö de la Tremouille!” dedi Treville. “Sizin adaletinizden öylesine emindim ki majestelerine sizden başka hiçbir tanık sunmadım. Yanılmadığıma sevindim. Fransa’da hakkında hâlâ bu şekilde konuşulabilecek gibi bir adam olduğu için size teşekkür etmem gerek.”

На страницу:
5 из 10