bannerbanner
Üç Silahşörler
Üç Silahşörler

Полная версия

Üç Silahşörler

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
10 из 10

Şüpheli adının Jacques Michel Bonacieux olduğunu, elli bir yaşında olduğunu ve Fossoyeurs Caddesi 14 numarada yaşayan emekli bir tuhafiyeci olduğunu söyledi.

Komiser ise kendisini sorgulamak yerine sıradan bir vatandaşın politik meselelere dâhil olmasının ne kadar tehlikeli olduğunu anlatan uzun bir konuşma yaptı. Bu girizgâhı Kardinal’in gücü ve yaptıklarını anlatarak neticelendirdi. Kendisi kimseyle kıyaslanamayacak bir devlet adamıydı ve bütün devlet adamlarına örnek olabilecek biriydi. Ona ve gücüne karşı çıkanlar cezasız kalamazlardı.

Daha sonra sert bakışlarını zavallı Bonacieux’a sabitleyerek durumunun ciddiyeti üzerine düşünmesini söyledi.

Tuhafiyeci durumunu çoktan düşünmüştü. Laporte’un kendisini vaftiz kızıyla evlendirme fikrini ortaya attığı ana lanet okudu. Özellikle de vaftiz kızının majesteleri için çalışacağını öğrendiği ana lanet etti.

Mösyö Bonacieux’ün temelde bencillik ve paragözlükten oluşan karakteri, aşırı korkaklıkla soslanmıştı. Genç karısına olan sevgisi ikincil bir duyguydu ve bu ilkel duygularla baş edemezdi. Bonacieux kendisine söylenenler üzerinde düşünmüştü gerçekten de.

“Fakat Mösyö Komiser!” dedi sakince. “İnanın ki ben, bizi yönetme şerefine sahip olduğumuz Kardinal hazretlerinin kimseyle kıyaslanamaz erdemlerini herkesten çok takdir ediyorum.”

“Öyle mi?” diye sordu Komiser şüpheli bir tavırla. “Eğer durum buysa Bastille’e nasıl geldiniz?”

“Buraya nasıl ya da neden geldiğimi açıklamam imkânsız. Çünkü ben de bilmiyorum. Ama en azından bunun sebebinin Mösyö Kardinal’e itaatsizlik olmadığını biliyorum.”

“Ama yine de bir suç işlemiş olmanız lazım. Çünkü vatan hainliğiyle suçlanıyorsunuz.”

“Vatan hainliği mi!” diye bağırdı Bonacieux korkuyla. “Vatan hainliği! Hügenotlardan nefret edip İspanyollardan tiksinen gariban bir tuhafiyeci nasıl vatan hainliği ile suçlanır? Bunun imkânsız olduğunu kabul edin Beyefendi.”

“Mösyö Bonacieux!” dedi Komiser, şüphelinin gözlerine kalbinin derinliklerini okuyormuşçasına bakarak. “Bir karınız var değil mi?”

“Evet mösyö!” diye cevap verdi tüccar titreyerek. Burada durumun karmaşık bir hâl alacağını fark ederek. “Demek istediğim bir karım vardı.”

“Ne demek ‘vardı’? O zaman ona ne yaptınız da artık kendisine sahip değilsiniz?”

“Onu kaçırdılar mösyö.”

“Onu kaçırdılar mı? Ah!”

Bonacieux, “Ah!” ifadesinden durumun daha karmaşık bir hâl aldığı sonucunu çıkardı.

“Onu kaçırdılar. Peki bunu yapan kişinin kim olduğunu biliyor musunuz?”

“Sanırım biliyorum.”

“Kim peki?”

“Emin değilim Mösyö Komiser, sadece şüpheleniyorum.”

“Kimden şüpheleniyorsunuz? Hadi rahatça cevap verin.”

Mösyö Bonacieux büyük bir hayret içindeydi. Her şeyi inkâr ederse mi yoksa itiraf ederse mi daha iyi olacaktı? Her şeyi inkâr ederse söylediğinden daha fazlasını bildiğinden şüphe ederlerdi. Her şeyi itiraf ederse iyi niyetini ispatlayabilirdi. Bu sebepten her şeyi anlatmaya karar verdi.

“Uzun boylu, iri yarı, esmer, soyluya benzeyen birinden şüpheleniyorum. Bizi birkaç kez takip etmişti. Eşimi saraydan alıp eve götürdüğüm sırada.”

Komiser hafiften rahatsız olur gibi görünmüştü.

“Peki adı ne?” diye sordu.

“Ah, adını bilmiyorum! Ama onunla karşılaşırsam kendisini o saniye tanırım. Onu bin kişinin arasında olsa tanırım.”

Komiserin yüzü daha fazla asıldı.

“Demek onu bin kişi arasında olsa tanırsınız.” diye devam etti.

“Yani demek istediğim!” diye bağırdı yanlış bir adım attığını gören Bonacieux. “Demek istediğim…”

“Onu görseniz tanıyacağınızı söylediniz.” dedi Komiser. “Bu çok iyi ve bugünlük yeter. Daha fazla devam etmeden önce karınızı kimin kaçırdığı bilgisini birilerine ulaştırmalıyız.”

“Ama size o kişiyi bildiğimi söylemedim ki!” diye bağırdı Bonacieux ümitsizce. “Tam tersine dedim ki…”

“Şüpheliyi götürün!” dedi Komiser muhafızlara.

“Onu nereye götürelim?” dedi muhafızlardan biri.

“Zindana.”

“Hangisine?”

“Aman Tanrı’m! Güvenli olduğu müddetçe en kolay olanı hangisiyse ona!” dedi Komiser, Bonacieux’u korkutan bir kayıtsızlıkla.

“Vah, vah!” dedi Bonacieux kendi kendine. “Talihsizlik peşimi bırakmıyor. Karım korkunç bir suç işlemiş olmalı. Beni de suç ortağı sandıklarından onunla beraber cezalandıracaklar. Muhtemelen konuştu ve her şeyi itiraf etti. Zayıf oluyor kadın. Bir zindan… İşte bu… Gece bitince önce işkenceye uğrayacağım sonra da idam… Aman Tanrı’m, aman Tanrı’m! Bana merhamet et.”

Duymaya alışkın oldukları Mösyö Bonacieux’un yakınmalarını dinlemeden onu götürdüler. Bu arada Komiser derhâl bir mektup yazıp muhafıza verdi.

Bonacieux gözlerini kapatamadı. Bunun sebebiyse zindanın rahatsız edici olması değildi de kendi endişeleriydi. En ufak bir sesten dahi korkarak sabaha kadar taburenin üzerinde oturdu. Güneş ışınlarında dahi cenaze töreni çağrışımı var gibiydi.

Kapının açılmasını duymasıyla beraber korkuyla sıçradı. Kendisini idam sehpasına götürecek cellatlar geldi sandı. Bu sebepten karşısında dünkü Komiser ile Kâtibi görünce ikisini de kucaklayacak gibi sevindi.

“Sizin olay dünden beri daha karmaşık bir hâl aldı dostum. Size her şeyi anlatmanızı tavsiye ederim. Sadece pişmanlığınız dahi Kardinal’in öfkesini yok edebilir.”

“Her şeyi anlatmaya hazırım!” diye bağırdı Bonacieux. “En azından bildiğim her şeyi. Yalvarırım beni sorgulayın!”

“Öncelikle karınız nerede?”

“Onun kaçırıldığını söylemiştim.”

“Evet dün saat beşte sizin sayenizde kaçarak kurtuldu.”

“Karım kaçtı mı?” diye bağırdı Bonacieux. “Ah zavallı yaratık! Mösyö, eğer kaçtıysa bu benim suçum değil yemin ederim.”

“O zaman komşunuz Mösyö Dartanyan’ın odasında ne işiniz vardı? Kendisiyle gün içinde uzun bir konuşma yapmışsınız.”

“Evet Mösyö Komiser, bu doğru ve yanlış yaptığımı itiraf ediyorum. Mösyö Dartanyan’ın odasına gittim.”

“Ziyaretinizin amacı neydi?”

“Eşimi bulmama yardım etmesini istemekti. Onu bulmaya çabalamanın hakkım olduğuna inanıyordum ama yanılmışım gibi görünüyor. Sizden af diliyorum.”

“Peki Mösyö Dartanyan’ın cevabı ne oldu?”

“Mösyö Dartanyan bana yardım edeceğini vaat etti. Ama daha sonra bana ihanet ettiğini öğrendim.”

“Adaleti engelliyorsunuz. Mösyö Dartanyan sizinle bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın gereği olaraksa eşinizi tutuklamaya çalışan polisleri kaçırdı. Sonra da eşinizi sakladı.”

“Mösyö Dartanyan eşimi mi sakladı? Neler söylüyorsunuz?”

“Şansımıza Mösyö Dartanyan elimizde ve yakında onunla yüzleşeceksiniz.”

“Yemin ederim başka şey istemem!” diye bağırdı Bonacieux, “Tanıdık birinin yüzünü görmek beni üzmez.”

“Mösyö Dartanyan’ı getirin.” dedi Komiser. Böylece iki muhafız Athos’u getirdi.

“Mösyö Dartanyan!” dedi Komiser Athos’a hitaben. “Dün, Mösyö ile aranızda geçenleri anlatın.”

“Ama!” diye bağırdı Bonacieux, “Bu kişi Mösyö Dartanyan değil.”

“Ne? Mösyö Dartanyan değil mi?” diye haykırdı Komiser.

“Alakası yok!” diye cevap verdi Bonacieux.

“Bu adamın adı ne peki?” diye sordu Komiser.

“Bunu size söyleyemem, kendisini tanımıyorum.”

“Ne demek onu tanımıyorsunuz?”

“Tanımıyorum.”

“Onu daha önce görmediniz mi?”

“Evet, onu gördüm ama adını bilmiyorum.”

“Adınız?” dedi Komiser.

“Athos.” diye cevap verdi silahşor.

“Ama bu bir kişi adı değil, bir dağın adı!” diye bağırdı Komiser, kendini kaybetmeye başlamıştı.

“Benim adım bu.” dedi Athos sessizce.

“Ama isminizin Dartanyan olduğunu söylediniz.”

“Kim, ben mi?”

“Evet, siz.”

“Biri bana, ‘Siz Mösyö Dartanyan mısınız?’ dedi. Ben de, ‘Öyle mi dersin?’ dedim. Muhafızlar emin olduklarını söyleyince onlara itiraz etmek istemedim. Ayrıca yanılıyor olabilirim.”

“Mösyö, adaleti alaya alıyorsunuz.”

“Hiç alakası yok!” dedi Athos sakince.

“Siz Mösyö Dartanyan’sınız.”

“Görüyorsunuz mösyö, aynı şeyi tekrar ettiniz.”

“Ama diyorum ki Mösyö Komiser!” diye bağırdı Bonacieux. “Bu konuyla ilgili en ufak bir şüphe yok. Mösyö Dartanyan benim kiracımdır. Her ne kadar kirasını ödemese de. Onu işte bu sebepten tanıyorum. Kendisi on dokuz yirmi yaşlarında bir gençtir. Bu beyefendi ise en az otuz yaşında. Mösyö Dartanyan, Mösyö Dessessart’ın muhafız birliğinde görevli. Bu beyefendi ise Mösyö de Treville’in silahşorlerinden. Üniformasına bakın Mösyö Komiser, üniformasına bakın.”

“Bu doğru!” diye söylendi komiser. “Kahretsin! Bu doğru.”

O sırada kapı aniden açıldı ve Komiser’e bir mektup verildi.

“Ah zavallı kadın!” diye bağırdı Komiser.

“Ne? Ne diyorsunuz? Kimden bahsediyorsunuz? Umarım benim karım değildir!”

“Tam tersi, ta kendisi! Sizin iş kötüye gidiyor.”

“Ama…” dedi telaşlı tuhafiyeci. “Lütfen bana şunu söyleyin Beyefendi: Eşimin ben hapisteyken yaptığı bir şeyden dolayı benim durumum nasıl kötüleşebilir?”

“İkinizin planladığı şeytani bir planda rol aldığı için.”

“Size yemin ederim Mösyö Komiser, çok büyük bir yanlışlık yapıyorsunuz. Eşimin yaptığı şeylerle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Yaptıklarıyla alakam yok. Eğer aptalca bir şey yaptıysa onu reddediyorum, inkâr ediyorum ve lanetliyorum.”

Bu arada Athos araya girdi ve Komiser’e, “Eğer bana daha fazla ihtiyacınız yoksa beni yollayın. Mösyö Bonacieux insanı yoruyor.”

Komiser bir el işareti yaptı ve, “Onları daha sıkı gözetim altında tutun.” dedi.

“Yine de…” dedi Athos her zamanki sakinliğiyle, “Eğer bu durum Mösyö Dartanyan ile ilgiliyse onun yerini nasıl alacağım bilemiyorum.”

“Sana emrettiğimi yap!” diye bağırdı Komiser, “Sakın bir şey söylemeyin. Anladınız mı?”

Omuz silken Athos sessizce muhafızı izledi. Mösyö Bonacieux ise bir kaplanın dahi yüreğini yumuşatacak şekilde feryat ediyordu.

Tuhafiyeciyi geceyi geçirdiği zindana kilitleyip gün boyu yalnız bıraktılar. Bonacieux bir tüccar gibi ağladı gün boyu. Ne de olsa asker değildi. Akşam saat dokuz civarı yatağa girmeye karar verdiği anda koridordan gelen ayak seslerini işitti. Kapısı açıldı ve muhafızlar içeri girdi.

“Beni takip edin.” dedi muhafızların arkasından gelen bir görevli.

“Takip mi edeyim?” diye bağırdı Bonacieux. “Bu saatte hem de? Tanrı aşkına nereye?”

“Emredilen yere.”

“Ama bu bir cevap değil.”

“Yine de söyleyebileceğimiz tek şey bu.”

“Aman Tanrı’m! Aman Tanrı’m!” diye söylendi. “Şimdi gerçekten mahvoldum!” dedi ve kendisini götürmeye gelen muhafızlara zorluk çıkarmadan mekanik bir şekilde takip etti.

Aynı koridordan, avludan ve başka bir binaya ait avludan geçtikten sonra nihayet kapıya geldi. Burada dört atlı muhafızın eşlik ettiği bir arabaya bindi. Muhafız yanına oturdu ve kapı kilitlendi. Hareket eden bir hapishane eşliğinde yola koyuldular. Cenaze arabası misali yavaş ilerliyorlardı. Şüpheli sıkıca kilitlenmiş pencereden yol kenarındaki evleri ve kaldırımları görebiliyordu hepsi bu. Ancak özünde hakiki bir Parisli olan Bonacieux, geçtikleri yerleri tanıyordu. Bastille’de hüküm giyenlerin idam edildiği St. Paul’a geldiklerinde neredeyse bayılacaktı ve iki kez haç çıkardı. Arabanın orada duracağını zannetmişti çünkü. Ancak araba yola devam etti.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Roman de la Rose (ç.n.)

2

Ekü: Eski Fransız para birimi (ç.n.)

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
10 из 10