bannerbanner
Gönlün Göklerinde
Gönlün Göklerinde

Полная версия

Gönlün Göklerinde

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 9

(Muhan’ın eli uzun İstihbarat Teşkilatı’na nasıl yakalanmadan gittiği konusu “Dünyaca tanınan Anvar”, “İki hikâye”adlı çalışmalarımda ayrıntılı olarak anlatıldığından burada tekrar etme gereği duyulmamaktadır.)

…Evet, Aleksandr Fadeyev tarafından korunan Muhtar Avezov, ülkeye 1954 yılının yazında döner.

Bir gün Aneken’e o çok riskli kahramanlığını Hocasının zamanında nasıl değerlendirdiğini merak ederek sorduğumda kalemdaş ağabeyim:

“Babacığım sen de ne tuhafmışsın… Muhan, Muhtar ağabey büyük şahsiyettir, bizim küçük hizmetlerimize önem vermesi gerekmez.” dedi.“Babacığım”ı, lafın gelişine göre söylemişti.

“Aneke, siz de tuhafmışsınız. Kendisini büyük dertten, kötü bir ecelden koruyan insana teşekkür etmesi gerekmez mi?” diye üstelediğimde:

“Muhan, kaderi ülkemizin kaderi gibi zor olan bir insandır. Biz tam tanıyamadık. “Ben Muhan’ın öğrencisi idim”, “Muhan benim Hocam idi” ifadelerinden fazlasını söyleyemiyoruz. Bize Abay’ı tanıtan ve yücelten Muhan gibi olamasak da Abay’ın “Olamıyorsan da benzemeye çalış, bir âlimi görürsen. Öyle olmak nerede deme ki ilmi seversen” sözlerine kulak verip gerçek Muhan’ı tanıtmaya çalışmalı, öykü veya roman, uzun hikâye veya uzun şiirler kaleme almamız gerekir. Bu bizim borcumuzdur. Yapabilirsem ben de yazmayı denemek istiyorum. Kendi yaşamımdan olabilir. Binlerce eş ve dostlarımın yaşamından olabilir. Biz de kaderin cilvesini az çekmedik ya… Böylece “Tanım (İdrak)” adıyla uzun hikâye yazmaya başladım. Muhan hakkında yazacağım roman için bir hazırlık olabilir. Daha sonra tevekkül etmek istiyorum… Bilemiyorum… Muhan beni koruyor gibime geliyor.” dedi, sorumun tam cevabını vermedi. Yapıcı olmayan, doğal mütevazılığını sergiledi bir daha. Anladım ve “İnsanlığın Aristo’dan sonraki ikinci üstadı Ebu Nasr el-Farabi’nin, savaşçı şair Mahambet Ötemisulı’nın yaşamları hakkında roman yazmış kalem ustası, önce Hocası, ardından koruyucusu ve akıl hocası olan Muhan hakkında neden yazamasın ki” diye geçirdim aklımdan. Peşinden kendi kendime “Şayet Muhan’ı başka birisi kurtarmış olsaydı onlar da Aneken misali bir şey yapmamışçasına sessiz mi kalırdı acaba yoksa “Ben kurtarmıştım. Ben. Ben.” diye göğsünü yumruklayıp milleti usandırır mıydı?” sorusunu sordum ve yine kendi kendime “Kim bilebilir…” cevabını verdim.

Zamanında Muhtar Avezov: “I. Petro Avrupa’ya pencere yeri açtıysa, Anvar Alimjanov, Asya’nın penceresini iyice açmıştır.” demiştir. Öğrencisinin tüm Asya ile Afrika’yı dolaşarak onların özgürlük için mücadele eden ve zafere ulaşan savaşçıları sayılan genç şair ve yazarlarıyla tanıştığını, iyi anlaşıp dostluk kurduğunu, millî edebî kurumlarının düzene girmesine yardımcı olduğunu görseydi, sabırlı öğrencisinin koordinatörlüğü ile 1973 yılının Eylül ayında Almatı’da yapılan V. Asya ve Afrika Yazarları Konferansı’nın uzun asırlar devam eden sömürgecilikten azat olan Afrika edebiyatı tarihine en büyük olay olarak geçtiğini, Afrika’nın uyanışına kendi ülkesinin de Sovyet İmparatorluğu kösteğinden kurtulmasına şahit olduğunu bilseydi Muhan’ın: “…Anvar Alimjanov, Asya ile Afrika’nın penceresini iyice açmıştır.” diyeceği kesindir.

Beşinci konferansın anlam ve önemi paha biçilmezdi. Öncelikle, Kazakistan topluluğu Asya ve Afrika kıtalarının kapitalizmin sömürüsünden kurtulduktan sonraki çehresini tam görebildi, edebiyat sanatının aniden açılıveren pınar gibi fışkırarak geniş bir ırmağa dönüşmeye başladığına şahit oldu. İkincisi, kucağını genişçe açan iki kıta ile Kazakistan’ın kalem ustalarını bir araya getirip dostluğun, arkadaşlığın ortak bayrağını yükseltti ve işbirliği kurma ve tercüman bulma olanağı sağladı. İşbirliği neticesinde bizim için Arap edebiyatının seçkin eserlerini kendi dilimizde, onlar için ise Kazak edebiyatının seçkin eserlerini kendi dillerinde okuma fırsatına götüren yol gözüktü. Söz konusu hayırlı işin gerçekleşmesinde Anvar’ın Asya ve Afrika edebiyatının Yusuf Sibai, Faid Ahmad Faid, Alex La Guma, Muin Bsisiu, Mahmut Derviş, Ousmane Sembene, Ngũgĩ wa Thiong ve diğer usta kalem sahipleri ile olan özel dostluk ilişkilerinin çok etkili olduğunu iyi biliriz. Ancak ne yazık ki kurulan parlak edebî ilişkilerimiz son yirmi yılda solup bitmiştir. Bağımsızlığımızı elde etmemizin bizim için tarihî açıdan çok değerli bir olay olduğu şüphesiz olmakla birlikte karşı karşıya kaldığımız ekonomik sorunlar yüzünden uzaklardaki Afrika kıtası şöyle dursun, yakınımızdaki eski Sovyetler Birliği ülkeleriyle olan kültürel ilişkilerimizin ancak iskeleti kalmıştır. Belirli aralıklarda düzenlenen on günlük edebiyat ve sanat günlerimiz de unutulmuştur. Eski ve yeni dönem şair ve yazarların yıl dönümleri vesilesiyle bir araya gelip mutluluğa eriştiğimiz günler de gerilerde kaldı. “Zamanı kim yönetecek…” demişti Abay…

Kalemdaş dostları: “Dünya haritasında Anvar’ın bulunduğu ülkeyi aramaktansa onun bulunmadığı ülkeyi aramak daha kolaydır” diye şaka yaptıkları gibi dünyanın altmış kadar ülkesini gezen Aneken; makale, hikâye ve romanlarını trenlerde, uçaklarda, gemilerde hatta arabalarda otururken yazmışa benzemektedir. Onun kalemine konu olmayan, anlamı ve önemi açıklanamayan mesele neredeyse yoktur. Her zaman büyük ve küçük kalemdaşlarının ilerisinde bulunarak yaşama olan sevgisinden midir halk ve toplum karşısındaki sorumluluğunu tam bilmesinden, hissetmesinden midir yoksa Sovyetler çapında çıkarılan “Literaturnaya Gazeta (Edebî Gazete)”, “Pravda (Hakikat)” gazeterlerinin Kazakistan’daki, Orta Asya’daki temsilcisi, muhabiri görevinden iyi istifade edebilmesinden midir bilinmez ama neticede döneminin nice çok elzem ve karmaşık konularını herkesten önce ve cesurca kaleme almıştır. 1950 – 1960 yıllarındaki makaleleri, deneme, söyleşileri incelendiğinde Sovyet politikasının lise mezunu Kazak gençlerinin anne ve babaları gibi çoban olmalarını amaçlayan “Lise diplomalarıyla hayvan çiftliklerine” gibi imalı sloganlarını desteklemediğini, gençlerin kendi istedikleri yüksek eğitim kurumlarına gitmeleri, ekonominin tüm alanlarında çalışmaları gerektiği görüşüne sahip olduğunu görmek mümkündür. Bu durumun ülkenin yarını için önemli olduğunu ilk söyleyen Aneken olmuştur. Moskova’daki yüksek öğretim kurumları öğrencileri Aymukan Tavjanov, Bolat-han Tayjanov, Murat Avezov’un kurduğu “Jas Tulpar (Genç Tulpar)” cemiyeti Almatı’daki özellikle de siyasetçiler tarafından takibe alındıklarında halkın çıkarı için çalışan düşünceli gençleri herkesten önce koruyan Aneken olmuştur. O, Abay’ın memleketinde zoraki açılan Semey Poligonu’ndaki atom bombası denemelerinin insanlara, havaya, toprağa, suya sadece deneme yapıldığı dönemde değil, gelecekte de çok zarar vereceğini ilk dile getirenlerden olmuştur. Aral Denizi’nin durumu için de çok endişelenmiştir. Kazak bilimi ve eğitimi, kültürü, ekonomisi, iç ve dış siyaseti, eski ve yeni tarihi, halkın genel yapısı, gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı hakkında çok derin ve mükemmel fikirlerin sahibi olmuştur. Korkut, Muhammed El-Farabi, Abay, Şakarim, Kurmangazı, Jambıl, Mahambet, Çokan, Mustafa Çokay, Ahmet, Jüsip, Mirjakıp, Magjan, Sa-ken, İlyas, Beyimbet, Muhtar gibi şahsiyetlerin yaşamları hakkında yararlı bilgiler sunmuştur. İlyas Yesenberlin’in, Mukagali Makatayev’in… edebî ustalıklarından söz etmiştir. Fyodor Dostoyevksiy, Mihail Şolohov, Mirzo Tursunzode, Sadriddin Ayni, Oles Honchar ve Cengiz Aytmatov’un eserlerini edebî eleştiri şartlarına uygun bir şekilde inceleyerek takdir etmiştir. Yabancı edebiyat klasikleri hakkında verdiği bilgiler v.s. hepsi hepsi bilgilendirme açısından çok değerli çalışmalardır. Saken Seyfullin’in, Beyimbet Maylin’in birkaç öyküsünü Rusçaya çevirmesi (arasında Maylin’in “Şuganın Belgisi (Şuga’nın İşareti)” uzun öyküsü de vardır) pek çoğumuzun hâlâ bilmediğimiz hizmetlerindendir.

Kazak Edebiyatı Gazetesi’ne: “Mustafa Çokayev… O kimdir?” adlı iki sayfalık makale yayımlayarak (M. Çokay siyaseten aklanmadan önce.)Siyasetçi, Delikanlı, Kahraman Mustafa Çokay hakkında açık ve bol bilgiler sunup Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nden cesur bir şekilde onu aklamasını talep etmesi de takdire şayan mertliklerinden biridir…

Muhtar Avezov’un candan ön sözünün bulunduğu ve “Künge Bet Algan Keruven (Güneşe Doğru Giden Kervan)” adlı öyküsü ile başlayan hikâyeleri, “Ustazdın Oraluvı (Üstadın Dönüşü)”, “Mahambettin Jebesi (Mahambet’in Oku)”, “Otrardan Jetken Sıy (Otrar’dan Gelen Armağan)”, “Javşı (Elçi)” romanları, yayımlanmış değişik makalelerinin hepsi eşsiz ve değerli hazinelerdir. Ayrıca nice kalabalık gruplar karşısında kınından çekip çıkarılmış kılıç gibi parlayarak söylediği yararlı sözlerine değinmemek de mümkün değildir. Ne yazık ki bizim de pek çok defa duyduğumuz o sözlerin hepsi yazıya, kayda geçirilmemiştir.

Vatanseverlik. Vatanı en içten duygularla sevmek. Aneken’in bu duygusu, örneğin benim için özleme dönüşmüştür. Vatanını Aneken gibi sevenlerin sayısı maalesef son zamanlarda azalmıştır. İyi ve yetenekli avcı kuşların çoğu becerilerini iyi kullanamadıklarından kanatları bükülerek, korkak olup elden beslenmeye alışmış zavallı kartala benzemeye başlamışlardır. Hatta sıradan tavuk oldukları bile söylenebilir. Anvar’da ise ülkenin onuru, halkın onuru söz konusu olduğunda kan içinde kalıp yaralandığına bakmaksızın canını feda edecek güç ve kuvvet vardı. Muhammed El-Farabi’nin Özbek kökenli olduğu sonucuna varılacağı zaman; bilgenin Kazak, kökenli olduğunu tanınmış bilim adamı A. Gafurov’un yardımına dayanarak ispatlayan ve yüce atamızın doğumunun 1100. yıldönümünün Almatı’da dünya çapında kutlanmasını sağlayan yine Anvar olmuştur. Bu vatanseverliği tarihimize geçmiş ve değerini bulmuştur.

Pakistan’ın usta ressamı Salih Ayın, 1967 yılında, yurt dışına yaptığı iş gezilerinden birinde Karaçi Şehri’ne yolu düşen Anvar’ı Merkez Bankası binasındaki resim galerisine götürmüş. İç duvara yağlı boya ile yapılan eski resimler arasında siması Kazaklara benzeyen birinin elinde dombıra tutan resmini gören Aneken’in “Bu kimdir?” sorusuna Salih, “Bu, Ebu Nasr Muhammed El-Farabi’dir. İbn-i Sina başta olmak üzere tüm bilgelerin ikinci üstadıdır. Bizim buradaki kütüphanemizde Aristo’nun, Öklid’in, Batlamyus’un eserleri üzerine yazdığı açıklamaları, kendisine ait pek çok el yazmaları mevcuttur” cevabını vermiştir. Anvar’ın o anda nasıl bir duyguya kapıldığını tahmin edebilir misiniz? O, Ayın’dan söz konusu resmin bir örneğini isteyip ülkeye döner dönmez resim ustalarımızdan Bek Ibırayev’e anlatarak Farabi’nin resmini çizdirir ve böylece ilk olarak atamızın çok değerli suretini yaptırmış olur. Bilge şahsiyetin bilimsel eserlerini araştıran, inceleyen bilim adamı Akjan Maşanov ağabeyimiz ile birlikte El-Farabi eserlerinin tanınmasında çok çaba sarf etti. Onun hakkında “Ustazdın Oraluvı (Üstadın Dönüşü)”adlı romanı yazdı. Adı geçen tarihî romanın her zaman olduğu gibi dikkatli araştırmalarının neticesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hazırlık döneminde yazdığı şu satırlar da söylediklerimi doğrulayacaktır:

“Cezayirli büyük edebiyatçı ve tarihçi Beşir Hacı Ali, çalışmalarında onun antik dönemin bilgelerinden olduğunu yazar. Muhammed El-Farabi’nin eserleri ve onun hakkında yazılan kitaplar Kahireli ve İstanbullu, Şamlı ve Bağdatlı, Tahranlı, Semerkandlı, Duşanbeli, Heratlı ve Almatılı bilim adamlarının araştırma konuları olmaya devam etmektedir. Onun Avrupa halkları dillerine çevrilmiş eserleri Londra, Paris ve Berlin kütüphanelerinde yüzyıllardır eşsiz bir hazine niteliğinde korunmaktadır.

Önde gelen Sovyet Doğu Bilimcileri, profesörler S. Braginski’nin, V. M. Jirmunski’nin, İ. Konrad’ın belirttikleri gibi Muhammed El-Farabi “Doğu Rönensans”ı döneminde yaşamıştır. Onun eserleri Antik Doğu’nun İbn-i Sina, Abdullah el-Bağdadi, Biruni, Ömer Hayyam gibi muazzam bilgelerini olumlu etkilemekle kalmamış, Avrupai yeniden doğuş sürecinin gelişmesinde de büyük etkisi olmuştur. Zira onun eserlerinden Leonardo da Vinci ile Copernicus, Bacon ile Leibniz de istifa etmişlerdir…

İbn-i Sina başta olmak üzere Doğulu bilim adamları onu üstat kabul etmiştir…

“Farabi o zaman bölgelerin tümü için yetkin Aristo uzmanı olmakla kalmamış, Orta Çağ düşünce tarzı için çok yakın ve elzem olan Aristoculuk ile Eflatunculuğu birleştirmiştir” der Akademi üyesi N. İ. Konrad”.

Yukarıda kaydedilen satırlar Aneken’in “Velikiy Muhammed iz Otrara (Otrarlı Yüce Muhammed)” adlı makalesinden alındı. Romanları Kazakçaya çevrilmiş yazarın hikâyeleri, gazete ve dergilerde yayımlanan çeşitli makaleleri, ne yazık ki Kazakçaya tercüme edilmeyip Rusça kalmıştır. Onun makaleleri hakkında ülkemizin, toplumumuzun önde gelen örnek adamı, kültürümüzün gerçek koruyucusu İlyas Omarov ağabeyimiz şunları söylemiştir:

“…Her yeteneği kendi zamanında tanımak gerekir. Bu, her şeyden önce o yeteneğe büyük sorumluluk yüklemek demektir. Bu, o şahsın sadece kendisine değil, onun üzerinde çalıştığı edebiyat türüne de yüklenen bir iştir. Alimjanov’un yayıncılık yeteneğinin gücü ne dir? Bize göre, kendi işinin yapısını çok iyi bilmenin yanı sıra aldığı konunun tarihini dikkatlice araştırmasındadır. Hâli hazırdaki durumu öğrenmekle birlikte onun geleceğini değişik bakımlardan sıkı gözlemlemek, hangi şeye neyin özgü olduğunu anlamak, sonuç olarak kendi düşüncesini gerçekçi, sade ve dikkatli bir biçimde sindirmesindedir. Onun çalışmaları okuyan insanı düşünmeye zorlamaz, ancak okuyan herkes ister istemez düşünür.

Bu kaydedilenlere gerçek hümanistin üstün aklı ile sıcak duygularını katarsak Anvar Alimjanov’un benzeri olmayan imzasını tanımak mümkün olacaktır.

Gazeteci ve yazarın “Kögildir Tavlar (Mavi Dağlar)” adlı kitabı, edebî eser olmanın yanında genel olarak dünyayı kavramaya sağladığı katkılardan dolayı çok değerlidir. Aklımızdan kitabın her sayfasını çevirmeye başlarsak orada sahnedeki gibi çok çeşitli mekân güzelliklerini, farklı insanlarla doğa olaylarını, bölge gelişmelerini olduğu gibi gözlerimizin önüne getirmemiz mümkündür. Tabii bunların hepsi çok ter döktüren emek ister…” (“Azamat”. 1966 yılı)

Ülkendeki gelişmeleri, yaşam hakkında nerede ne yazıldığını daima takip etmeye ve yazılanların doğru veya yanlış olduğu hakkında derhâl görüş belirtmek için kim olman gerekir? Tabii ki, her şeyinle Vatansever olman gerekir. Şu örnekler de Aneken’in yapısında bu değerli duyguların bol ve sıcak olduğunu şüphesiz kanıtlayacak niteliktedir. Yugoslavyalı muharrir, yazar Mairana Sedmak 1968 yılında ülkemizi ziyaret etmiş. “Onun ne yazacağını takip ettim” dedi bir keresinde Aneken. “1969 yılında Yugoslavya’nın gençler gazetesinde konuğumuzun yedi yazısı çıktı. Okuduğumda Kazakistan’ın geri kalmış ülke olduğunu; yönetimdekilerin yüksek öğretim kurumlarına bilgi düzeyi düşük Kazak çocuklarını zorla kaydettirdiklerini kitap mağazalarında Rusça kitapların olmadığını, olanlarını da Kazakların almadıklarını, Dostoyevksi’nin ismini bile duymadıklarını yazdığını öğrendim. Hoş olmayan başka da çok şeyler yazmış. Kanımın beynime sıçradığı günlerden birinde Sedmak’ın Moskova’da olduğunu duyunca özellikle gittim ve görüştüm. Kendisine: “Yemeğini yediğiniz sofrayı kötülemenizin nedeni nedir? O kadar yalan ve dedikoduyu neden yazdınız?” diye sorduğumda şaşırarak: “Ben kendimden uydurarak bir şey yazmadım. O ziyaret sırasında bana eşlik eden komünist gazeteci Gennadi Tolmaçev’in anlattıklarına göre yazdım” cevabını verdi. Tolmaçev, Komsomolskaya Pravda (Komsomol Hakikati) Gazetesi’nin Kazakistan’daki temsilcisi idi. Onu yakalayıp: “Gena, Mairana Sedmak’a bizi o kadar kötülemenin nedeni nedir? Kazaklardan bir kötülük mü gördün? Utanmıyor musun?” dediğimde alçak: “Bilmiyorum… Ben pek de bir şey söylememiştim sanki…” diye kurnazlık etti. “Hey utanmaz seni…”diye yanından ayrıldım. O, şimdi “Pros-tor (Genişlik; Özgürlük)” dergisini sahiplenmiş durumda” diyerek başını salladı.

Moskova’da yayımlanan “Molodaya Gvardiya (Genç Seçkin Ordu)” dergisinde N. Kuzmin isimli birinin Sabit Mukanov ile Gabit Müsirepov başta olmak üzere birkaç Kazak şair ve yazarına leke sürülen “Savaştan Savaşa Kadar Gece Sohbeti” yazısı yayımlandığında onurunu kırbaçlayıp ona ilk olarak karşılık veren de Aneken olmuştu ya.

Arşivindeki makalelerini, yazılarını, çeviri ve mektuplarını incelediğim sırada çok mütevazı olan kalemdaş ağabeyimin insanlık değerini, özelliklerini, yazma gücü ile kuvvetini daha iyi tanıma fırsatı buldum. Edindiğim izlenimleri kısaca özetlersem:

Öncelikle, Aneken’in uluslararası düzeyde tanınmış olduğunu çok samimi ve sıcak mektuplardan anladım. (Ancak olumsuz olaylar olmadan yaşam olur mu hiç? Bizden birileri Aneken’e: “Sen milliyetçisin. 1986 yılında yaşanan Aralık olaylarından dolayı yöneticileri suçladın. Yaşamak istiyorsan burayı terk et.” şeklinde düşmanca, tehdit edici bir mektup göndermiş)

İkinci olarak, Korkut Ata ve El-Farabi, Abay, Şakarim, Kurmangazı, Mahambet, Jambıl, Çokan, Mustafa Çokay, Ahmet Baytursınov, Jüsip Aymavıtov, Mirjakıp Dulatov, Magjan Jumabayev ve sonraki dönemlerde yaşamış şair ve yazar ağabey ve kardeşleri, Rus okuyuculara tanıtmış bilgilendirici nitelikte makaleler yazmıştır.

Üçüncü olarak, Aneken 1989 yılının Temmuz ayında Se-mey Şehri’nde düzenlenen uluslar arası konferansta ve 1990 yılında İngiltere Avamlar Kamarası’nda her zamanki gibi etkili bir konuşma yaparak Semey Poligonu’nu kapatmayı, dünyada nükleer silah üretmini durdurmayı talep etmiştir.

Dördüncü olarak, Saken Seyfullin’in iki öyküsünü, bir uzun hikâyesini ve Beyimbet Maylin’in “Şuganın Belgisi (Şuga’nın İşareti)” uzun hikâyesinden bir parçayı Rusçaya çevirmiştir.

Beşinci olarak, ülkesini, kâğıdını lekeleyenlere hemen karşı çıkıp onlara “Literaturnaya Gazeta (Edebî Gazete)” ve “Komsomolskaya Pravda (Komsomol Hakikati)” gazeteleri sayfalarından cevap vermiştir.

Altıncı olarak, Kazak edebiyatının genç yeteneklerini, usta şairlerini SSCB’deki ve yurt dışındaki kalemdaşlarına tanıtmak için çaba sarf etmiştir (örneğin Mukagali Makatayev’in 55 şiirile 3 uzun şiirini Rusçaya çevirtip kendisi ön söz yazarak “Zov Duşi (Can Seslenişi)” adıyla yayımlatmıştır);

Yedinci olarak, bizim adlarını söylemeye cesaret edemediğimiz yıllarda, “zor dönem” ozanlarının ve daha sonraki dönemlerde “milliyetçi, gerici” olarak kabul edilen şairlerimizin birtakım şiirlerini Rusçaya çevirtip (derleme işini Muhtar Magavin’e vermiştir), Leningrad Yayınevi’nden “Poetıy Kazahstana (Kazakistan Şairleri)” adıyla kitap olarak çıkarmanın yollarını bulmuştur;

Sekizinci olarak, tabiatındaki mütevazılığını koruyabilmiştir. Ancak burada benim anlamak ve tasvip etmek istemediğim bir konuya rastladığımı belirtmek isterim. İngiltere’nin Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi büyük şahsiyet Aneken’den, Kazakistan Komsomol ve Devlet ödülleri, Cevahirlal Neru, Agostinho Neto ödülleri ve Lotos Dergisi ödülü sahibi Anvar Alimjanov’dan “Dünyada Kim Kimdir?” yayını için ilgili anketi doldurup geri gönderilmesini rica ettiği mektup ve formların doldurulmadığı gibi arşivindeki belgeler arasında kaldığını öğrendim. “Aslan Anekeciğim, mütevazılığın da bir adabı yok mu ki? Adı geçen uluslar arası listeye sizin dâhil olmanızın öncelikle ülkeniz Kazakistan için, milletiniz Kazaklar için önemi büyük değil miydi?” diye ister istemez üzüldüm.

Aneken’in Sovyet Birliği ve dünya çapında yüksek itibara sahip Kazaklardan olduğunu biliriz. Onun yazarlığına, insanlığına hayran kalan muasırlarının duygu ve düşüncelerini içtenlikle ifade ettikleri nice samimi yazılar mevcuttur. Onlardan bazılarını örnek vermek isterim:

• “Değerli Anvar. Asya ve Afrika Dergisi’nde El-Farabi hakkındaki araştırma çalışmanız yayımlanmış. Keşke makaleyi adı geçen dergiye verdiğinizi bana söyleseydiniz. Neyse önemli değil, hepimiz okuduk ve çok sevindik. El-Farabi gibi Büyük Üstadımızın olması bizim için ne büyük şereftir. “Ustazdın Oraluvı (Üstadın Dönüşü)” makalenizi Rusçasından Arapçaya bizzat kendim çevireceğim. Irak Hükümeti erkânlarının da bilgi sahibi olup büyük bir istekle: “El-Farabi’nin Şam’da defnedildiğini öğrendik, artık mezarı bulunacak olursa mezar taşı dikeceğiz.” dediklerini duydum. Bu, sizin mükemmel çalışmanızın neticesidir. Züheyri Bağdadi. Şam, 23. 02. 1976” (Aneken, 1975 yılının sonlarında Arap ülkelerini ziyaret

ettiğinde Suriyeli yazar Züheyri kendisine eşlik etmiştir.)

• “Anvar. Pakistanlı dostlarınız sizin edebî yaşamınızdaki her başarınız için her zaman sevinir. Sizin örnekleriniz bizim için çok ibret vericidir, değerlidir. Dostuma mutluluklar diliyorum, çok daha büyük başarılar elde etmesini temenni ederim. Kazak edebiyatı gelişmeye devam etsin. Faid Ahmad Faid. 1976”. (Dünyaca ünlü bu toplum adamı ve kalem ustası ile Anvar’ın arasında karşılıklı saygıya dayalı samimi ve uzun ilişki bulunmuştur.)

• “Sayın Anvar Alimjanov. Kazak milletinin edebiyatı, kültürü, tarihi hakkında verdiğiniz muhteşem bilgiler bizi o kadar etkiledi ki duyduklarımız mükemmel resimler gibi hâlâ gözlerimizin önünde durmaktadır. Öğrencilerimiz sizin çok bilgili olmanıza ve mütevazı oluşunuza hayret etmişlerdir. Siz onların büyük sevgilerini kazandınız. Edward S. Maynard ABD Üniversiteleri New York Birliği Siyah Öğrenciler Toplumu Profesörü. 29. 11. 1973”.

• Daha sonraları, 1978 yılının Nisan ayında New York’un Bilim ve Sanat Devlet Üniversitesi Profesörü, Orta Asya halkları edebiyatını araştıran bilim adamı Harold R. Battersby, Aneken’e mektup yollayarak üniversiteye ders vermeye çağırmış ve Kazakça yayımlanmış kitapları ile makalelerini, Sabit Mukanov’un “Botagöz” ve Muhtar Avezov’un “Abay Yolu” kitaplarının Kazakça versiyonlarını getirmesini rica etmiş. Amerika Birleşik Devletleri’nde daha önce de bulunan ve kıtayı gezen Aneken, söz konusu davetten sonra Amerika’ya yine gitmiş ve Tahoma, Santa Fe, Hammond, Washington, New York şehirlerinde bulunarak bir buçuk ay üniversitelerde dersler vermiştir.

• Herkesçe tanınan bilim adamı Lev Nikolayeviç Gumi-lev, 24 Ağustos 1980 tarihli mektubunu şöyle bitirmiş:

“Anvar. Davetin için teşekkür ederim. Ancak ne yazık ki Almatı’ya şimdilik gidemeyeceğim için üzgünüm. Sağlık durumum pek iyi değil… “Eski Rusya ve Büyük Bozkır (VII-XII. yüzyıllar) kitabımı ise bitirdim. İyileşince haberleşiriz”.

• Roma’dan mektup gönderen (30.03.1983) yazar İtalo Avvelino: “Anvar. Bize misafir olmanız sayesinde Kazakistan’ı, Kazak halkını tanıma fırsatı bulduk. Önümüzdeki dönemlerde de görüşelim.Tüm Kazak halkına selamlarımızı iletiriz.” şeklindeki samimi duygularını paylaşmış.

• 1987 yılının Ağustos ayında Erivan’dan mektup yazan A. Zoriy adlı kişi, Aneken’le bir daha buluşmaktan memnuniyet duyduğunu, kitaplarını büyük bir ilgiyle okuduğunu belirterek: “Senin “Yeryüzü cenneti Yedisi’nin güzelliğini korumak için Balkaş Gölü’nü korumamız gerekir” cümlelerin bizi düşünmeye sevk etti. Genel olarak nehir ve göllerin seviyesini korumadan yerin verimini korumanın zor olduğu yönündeki düşüncen çok değerli bir düşüncedir. Bu yönde ortak plan yaparak BM ile UNESCO üzerinden gerçekleştirmemiz gerekir” demiş.

• Meşhur Rusşairi Anatoliy Sofronov, Aneken’e doğum günü vesilesiyle kutlama mesajı gönderdiği için teşekkür ettiği 9 Ocak 1987 tarihli mektubunda şunları yazmış “Değerli An-var. İçten dilekleriniz beni ziyadesiyle mutlu etti. Bizi yakınlaştıran, bir araya getiren iyi niyetler daima hatırımda olacaktır. Siz daha gençsiniz, daha yaşayacağınız nice güzellikler var. Ben ise 76 yaşındayım… “Hesap ortada” gördüğün gibi. Yine de kendi imkânlarıma göre çabalamaya devam edeceğim. Neticesini de göreceğiz. Sağlıcakla kalın.”

• SSCB Malezya Büyükelçiliği’nden mektup gönderen V. Posetsayev (24 Mart 1988 tarihinde): “…Maleziyalılar sizin söyleşileriniz ile yazılarınızı ağızlarından düşürmüyorlar. Sizinle bir daha görüşmeyi dört gözle bekliyorlar.” diye selamlarını iletmiş.

• 5 Aralık 1988 tarihinde Başkurt kardeşimiz Sayfi Kudaş aksakal Anvar’ın Ufa ziyareti sırasında Kazak edebiyatı ve tarihi üzerine Magjan Jumabayev hakkında yaptığı sohbetler için, “Drujba Narodov (Halklar Dostluğu)” dergisinde çıkan makalesi için sonsuz teşekkürlerini sunarak “Magjan’ı SSCB ülkelerine tanıtmakla onun aklanması girişimlerinde bulunmuş oldunuz” diye şükranlarını belirtmiş.

• Türkiye’de yaşayan kandaşımız, yurt dışındaki ünlü Azatlık Radyosu bünyesinde (Radio Libety) Kazak bölümünü oluşturan usta kalem sahibi Hasan Oraltay, Sovyet rejimi tarafından çektiği eziyet yüzünden erkenden yurt dışına gitmek zorunda kalan ve naaşı da yurt dışında kalan cesur mücadeleci Mustafa Çokay’ı buradaki Kazaklara tanıtan ilk çalışmasından dolayı Anvar’a sonsuz şükranlarını iletmiş.

• Hindistan’ın Cevahirlal Neru Ödülü’nü almaya hak kazanan ilk Kazak olan Anvar, eski kültüre sahip bu ülke için de emekler vermiştir. Bu konuda örnek olarak gösterilebilecek çok şey vardır. Onlardan biri “İnostrannaya Literatura (Yabancı Edebiyat)” dergisinin Yazı İşleri Müdürü Mihail Kurgantsev’in Asya-Afrika edebiyatçıları destekçisi Aneken’e “Ündi Poeziyası (Hint Şiir Sanatı)”, “Afrika Poeziyası (Afrika Şiir Sanatı)” antolojilerinin yayımlanmasında yaptığı paha biçilmez yardımları için sonsuz teşekkürlerini ilettiği mektubudur.

На страницу:
5 из 9