Полная версия
Repressiya
Mekteplerin temel amacı bir sonraki eğitim kurumu olan medreselere öğrencileri hazırlama olduğu gibi, İslam’ın kural ve kaidelerini halka öğretmek ve Kur’an okumayı halk arasında yaygınlaştırma üzerine şekillenmiştir. Mekteplerde eğitim vermesi için özel öğretmen yetiştirme kurumları olmayıp, Cami imamı tarafından verilmiştir. İmamın görevi caminin bulunduğu yerdeki çocuklara okuma – yazma ve dinin kurallarını öğretmek şeklindedir.87 İmamlar ücretlerini devletten değil öğrencilerden toplamışlardır.88 Bu işte belirli kural ve kaideler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler her Perşembe günü para veya çeşitli yiyecekler getirdikleri gibi, yaşı büyük olup çalışabilecek durumda olanlar imamın tarla ve ev işlerinde çalışmışlardır.89 Mekteplerde sınıf sistemi yoktur. Ancak Ustad-ı Evvel kitabını bitirene molla, yarım bırakanlara Çala Molla90 denilmiştir. Mektebi tam olarak bitirenler ve eğitimini devam ettirmek isteyenler, Medreseye veya Rus – Yerli mekteplerine devam etmişlerdir.91 Geleneksel aydınların yetiştikleri dönemde Rus-Yerli okulları bulunmadığı için medreselere devam edilmiştir. Ancak medreseler, Buhara ve Semerkant bölgesinde yayın olduğu için Kırgız geleneksel aydınları arasında medrese eğitimi alan çok azdır. Molla Kılıç, yaşı büyük olmasına rağmen Rus – yerli mektebinde eğitim almıştır. Geleneksel aydınlardan ziyade, daha çok modern aydınlar Rus – yerli veya Usul-u Cedit okullarında öğrenim görmüşlerdir.
Kırgızlarda bir diğer dini eğitim kurumu, Karı92handar mektebidir. Bu tür mektepler tam bir mektep özelliği taşımamaktadırlar. Çünkü belirli bir yerleri programları yoktur. Çocuk mektepleri gibi cami ve mescitlerde hafızlar tarafından, yeni hafızlar yetiştirmek amacıyla açılan bireysel kurslar aracılığı ile yaygınlaşmıştır. Bu tür kurslara her yaştan insan katılabilmiştir.93 Buhara hanlığında bu tür eğitim kurumlarında, engelli talebelerin okutulduğu da bilinmektedir.94 Dolayısıyla Kırgız toplumunda, insanların ihtiyaç ve durumlarına göre eğitim kurumları şekillenmiş, çeşitlenmiştir.
Türkistan’da Özbek ve Taciklere göre Kırgızlar arsında medreselerin sayısı daha azdır. Bunun temel sebebi, diğer Türk boylarına göre Kırgızların hem coğrafi ve hem de yaşayış tarzları gereği İslam’ın tesirinin az olmasıdır. Örneğin 1892 yılı bütün Kırgızistan’da yedi medrese bulunmaktadır. Bunlarında beşi Özbeklerin yoğun olarak yaşadıkları Oş’tadır. Kırgızlar arasında medreselerin sayısı mekteplerde olduğu gibi, XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlarında artmıştır. 1914 yılında Oş şehrinde 88 medresede 1178 öğrenci eğitim almıştır. Bu medreseler arasında, Kırgızistan’da ünlü medreseler, Oş ve Kokan’da Alımbek, Kemin’deki Şabdan ve Kasımalı medreseleridir.95
Rus yönetiminin yerli mektep ve medreselere bakışı dikkat çekicidir. Yönetime göre, bu tür okullar otokrasi ve egemen sınıflar için herhangi bir tehlike arz etmemiştir. Dini okullara ilişkin devlet politikası, Türkistan Genel Valiliği İçişleri Bakanının; “Müslüman okullarına karşı pasif bir politika takip ediyoruz. Yönetime karşı bir hareketleri olmadığı sürece bu şekilde kalabilirler.”96 ifadelerinde görüldüğü üzere, kayıtsızlık üzerine şekillenmiştir. Ayrıca yönetim, yerel halkın tepkisinden belli oranda çekinmiştir. Çünkü halkın İslam dinine bağlılığı güçlüdür.97 Kimlik olarak İslam dininni esas almışlardır. Bu durum yönetimi, Müslüman dini okulları için hoşgörülü olmaya zorunlu kılmıştır. 1887 yılında Milli Eğitim Bakanı bir mektupta: “yerli çocukların okudukları ilk mekteplere dokunulmamalıdır. Bu konuda onlar bizim okullarımıza gelmedikçe biz onları zorla kendi okullarımıza getiremeyiz.”98 Şeklindeki ifadelerle beyan etmiştir. Bütün bunlar tabii ki, mekteb ile ilgili olarak Çarlık hükümetinin tam bir kayıtsızlık gösterdiği anlamına gelmemektedir. Bu okullarda bir ölçüde okul işlerine Ruslaştırma politikalarına engel teşkil ettiği için Çarlık hükümeti, bazı kısıtlayıcı önlemler almaktan geri durmamıştır. Türkistan Genel Valisinin isteği üzerine, Müslüman okullarının denetimini güçlendirmek için özel personel görevlendirilmiştir. Bu müfettişlerin görevi, dini mektepleri ve okutulan dersleri denetlemek olmuştur. Bu tür denetimlere ve devlet yardımı olmamasına rağmen okullar, Müslüman din adamlarının gayreti, onların yönetiminde hızla yayılmaya devam etmiştir.
Türkistan’da medreselerin eğitim metotları, XI-XII. yüzyıllarda kalıplaşmıştır. Türkistan’ın bütün medreselerinde eğitim metodu, okutulan kitaplar ve program çok küçük farklılıklar dışında birbirleri ile benzerlik taşımıştır. Medreselerde okutulan dersler, din ile iç içe ve din merkezlidir.99 XVI. yüzyıldan sonra medreselerdeki dünya ilimlerinden uzaklaşılması, dinî ve ezberci eğitimin daha ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Medreselerde anlatılan derslerin hepsine öğrenciler, ezberlenecek metin gözüyle bakmışlardır. Mekteplerle medreseleri birbirinden ayıran en temel özellik, mekteplerde Kur’an, Fars ve Türk dillerindeki kitaplar okutulurken, medreselerde sadece Fars ve Arap dilindeki kitaplar okutulmuştur. Ancak, mekteplerde öğrenme metodu yerine ezberleme metodu uygulandığı için öğrenciler bu dilleri öğrenmemişler, okuduklarını anlamamışlardır. Eğitimin yerel halk dilinde yapılmaması eğitimin baştan, sağlıksız olmasına ve öğrencileri ezbere yönlendirmesine sebep olmuştur.100 Ezbere dayalı sistem, eğitim süresinin artmasında önemli bir etken olmuştur.
Medrese eğitiminin süresi, öğretilen içeriğe göre çok uzun süreye yayılmıştır. Bu durum öğrencilerin medreseye olan rağbetlerine engel teşkil etmiştir. Medreselerde eğitim başlangıç, orta ve yüksek olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Medrese eğitimi, her bir sınıf için 5–6 yıldan toplam yaklaşık 12- 16 yılı bulmuştur. Medrese, eğitim dili ağırlıklı olarak Arapça olduğu için öğrencilere birinci sınıfta, Kur’an-ı Kerim’i ve diğer Arap dilinde yazılmış kitapları anlayacak kadar Arapça, şerî hukuk, örfi hukuk, İslam tarihi, Yunan ve İslam felsefesi öğretilmesi amaçlanmıştır. Bu bölümü tamamlayanlar İslam’ın namaz kılma ve kıldırma, ölenler için Kur’an okuma, oruç, zekât, hac gibi temel konuları hakkında bilgi sahibi olmuş olarak kabul edilmiştir.101 Ancak gerçek, okunan yerlerin anlaşılmasından ziyade, ezberlenmesi şeklindedir.
Medrese eğitiminin ikinci bölümünde, önceden işlenen dersler tekrar edilir ve dünyevi ilimler öğretilirdi. Dünyevi ilimlerden, matematik, geometri, coğrafya ve şeriat hukuku temel dersleri oluşturmuştur.102 Bu derslerde öğrencilere, miras hukuku, arazi ölçme, çocuklar arasında babadan kalan miras ve toprakları bölüştürme, toprak alıp- satma, medrese gelir-giderlerini hesaplama konularında bilgiler verilmiştir.103 Derslerde okutulan kaynaklar ve pedagojik kitaplar, Batıdan ziyade, doğu ülkelerinden sağlanmıştır. Rus hükümeti tarafından 1882 yılında Fergana’da bulunan medrese ve kitap satılan yerlerdeki kitaplar hakkındaki yapılan sayımda, Hindistan, Mısır, İstanbul, Kabil ve Kazan baskılı eserler çoğunluğu teşkil etmiştir. Ayrıca bu sayımda eserlerin Kaşgar’dan, Hive’ye kadar bütün Türkistan’da ucuza satıldığı için bu kadar çok yaygın olduğu vurgulanmıştır.104 Dolayısıyla Kırgız aydınları, doğu medeniyeti çerçevesinde eğitim almışlar, doğu düşünce ürünlerini halka yansıtmışlardır.
Eğitim kurumlarının yetersizliğinin bilinmesine rağmen alimler, eğitim metodunu geliştirmek yerine, eski usulde eğitim vermeye devam etmişlerdir. Hâlbuki, bu eğitim sistemi artık zamanın ihtiyaçlarını karşılamamakta ve bu kurumda eğitim işi, gitgide geriye çağdaş dünyanın daha da gerisine düşmüştür. Medreselerde düzenli bir müfredat, plan ve ders zamanı yoktur. Medreselerde eğitim metodu olarak, müderris gözetiminde birinci sınıftan başlayıp ezberlenen konuların tekrar edilmesi ve müderrisin öğrencinin eksik ve yanlışlarını düzeltmesi şeklindedir. Öğrencilerin önceki aldığı bilgiler tekrarlandıktan sonra, öğrencilerden birisi kitabı (kaynak kitap) okur, müderris öğrencinin okumadaki eksiklerini tamamlayıp yanlışlarını düzeltme şeklindedir.105 Medreselerde öğrencinin sınıf geçmesinde sınav yapılmayıp, öğrencinin okuduğu sınıftaki durumuna göre müderris tarafından karar verilmiştir. Bundan sonra ders veren stajyer müderris, müderrisin öğrettiklerini öğrencilere tekrar ettirmiştir. Eğer stajyer müderristen öğrenciler şikâyetçi olursa değiştirme hakkı verilmiştir. Dersler, saatlere ayrılmayıp, müderrisin belirlediği şekilde namaz veya yemek vaktine göre ayarlanmıştır.106 Bu şekliyle istismarlı uygulamalara açık olan eğitim metodu, müderrislerin keyfi uygulamalarına imkan vermiştir. Medreselerde müderrisleri denetleyecek bir devlet kurumu olmadığı için müderrisler, istedikleri gibi hareket edebilmişlerdir. Müderrisleri denetleyip onların kendilerini geliştirmesinde itici bir gücün olmaması, medrese eğitiminin gelişmesini engelleyen öenmli faktörlerden birisi olmuştur. Dolayısıyla bu durum, Müslümanların dünyanın gelişiminde geri kalmalarına sebep teşkil etmiştir.107 Eski usul medreselerin bu halinin, halkın yenilikçi aydınlara ve fikirlere güveni ve desteğini artırdığı ayrıca bir gerçektir. Bu durum, ilk olarak halkın kültürel, daha sonra siyasi manada, yenilikçi ve birlikçi aydınların yanında yer almasında etkili olmuştur.
Medreselerde dünya ilimlerine az olsa da yer verilmiştir. Aancak bu ilimlerde ilerleme düşünülmeyip, sadece dönemin zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde öğretilmiştir. Derslerde kullanılan kitapların çoğunluğunu, XVI. yüzyıldan önce yazılmış kitaplar teşkil etmiştir. Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen bu kitaplar, yerli Türk diline çevrilmemiş, kitapları anlayabilmek için medreselerde kitapların yazıldığı dil olan Arapça ve Farsça öğretilerek, bu dillerde eğitim verilmiştir. Durum böyle olunca eğitim ve bilginin yaygınlaşması yavaşlamıştır. Medrese eğitimi alanlar da ezber yöntemini kullandıkları için sadece kitapları ezberleyip tekrarlamışlardır. Eğitimde, Arapça ve Farsçanın kullanılması, yerli Türk dilinin gelişmesinde ve boyların kullandığı Türk lehçelerinin birbirleri arasındaki benzerliklerin ortadan kalkmasına ve farklılaşmasına neden olmuştur. Yani şiveler gücünü artırarak, devam ettirmişlerdir. Arapça ve Farsçanın Türkistan’da, Türk boyları arasında eğitim ve anlaşma dili olması108 yerli Türk lehçelerinin birbirinden ayrılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu da Rusların, Türkistan’ı işgal edip kendi kurumlarını ve Rusçayı bölgede etkin dil yapma politikalarına uygun ortam oluşturmuştur.
1.2.3. XIX. Yüzyılda Bazı Kırgız Geleneksel Aydınları
Görüldüğü üzere bütün İslam aleminde yaygınlaşan mektep ve medreseler, Kırgızlar arasında da Hokand hanlığının bölgeye hakim olmasıyla beraber hızlı bir artış göstermiştir. Bu mektepler, Kırgızlar arasında İslam dininin yayılmasında önemli yer tutmuştur. Mektepler halkın yaptırdığı cami ve mescitlerde açılmış, getirilen imamların ücretleri de halk tarafından karşılanmıştır. Ayrıca eğitim Kırgızların hayat şartlarına uygun hale getirilmiştir. Bu sebeple bozkırlılar için Bozüylerde, kız çocukları için Ayal bübüler evlerde, hafız yetiştirmek için dönemsel karıhandar kurslarında ilk eğitim faaliyetleri yürütülmüştür. Ancak bu eğitim kurumlarında amaç din eğitimi olmuş, X – XVI. yüzyıllar arasında yazılan kitaplar kullanılmıştır. Bu durum Kırgızlar için de aynı zöelliklerini taşımıştır. Geleneksel mektep ve medreselerin eksiklikleri olmakla birlikte, Geleneksel Kırgız aydınlarının yetişmesinde ve Kırgız toplumuna yol göstermesinde önemli yere sahiptir.
Kırgız geleneksel aydınları arasında söz ustaları olarak Manasçılar, ön saflarda yer almaktadırlar. Bunlar eserlerini yazıya geçirmeyip, sözlü hizmet ettikleri için günümüze kendileri hakkında tarihi kaynak aktaramamışlardır. Ancak Kırgız halkının benliğinde öyle yer etmişlerdir ki, Sovyet dönemi baskılarına rağmen, halk hafızasında hikaye, şiir ve siyasetname tarzında sözlü olarak günümüze ulaştırılmıştır. Kırgız geleneğinin ortaya çıkardığı söz ustası, toplum ve siyasi rehberler, mektep ve medreselerden eğitim almış ve çeşitli eserler vermiş geleneksel Kırgız aydınları arasında Kalıgul, Arstanbek, Moyut Ake, Sart Ake, Tilekmat Ake, Sadır Ake, Kıdır Ake, Molla Niyaz, Nurmolla, Molla Kılıç, Togolok Molla, Aldaş Molla, T. Talkanbaev, I. Şaybekov ve A. Cutakeev gibiler öne çıkanlardır. Geleneksel Kırgız aydınları Sovyet döneminde, halkın kültüründen silinmek amacıyla baskıya tabi tutulmuşlardır. Sovyet dönemine ulaşamayanların sözleri, eserleri yasaklanmış, ulaşanlar ise baskıya veya sürgüne maruz bırakılmışlardır. Sovyet iktidarı yıkılana kadar haklarında ilmi araştırma yapılamamıştır.
Kırgızlar arasında düşünceleri, topluma rehberlikleri ile ün kazanmış geleneksel Kırgız aydınlarının başında Kalıgul Bayuulu (1785 – 1855) gelmektedir. Issık-göl bölgesindeki Çolpon-Ata’da dünyaya gelen Kalıgul, halk arasında Şair Toktogul, Sınıkçı Tolubay olarak da bilinmektedir. İlk eğitimini köydeki Sufi Ata adlı hafızdan alarak, okuma yazmayı öğrenmiştir. Dolayısıyla Kalıgul, Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’nin sufilik ekolüne mensuptur. Doğu edebiyatı ve tarihine hakim olduğu söylenmektedir. Kalıgul’un içinde bulunduğu uruğ beyi (manap) olan amcaoğlu Niyazbek’in himayesinde meclislere katılmış, Hokand Hanlığı ve diğer Kırgız uruğları arasında elçilik ve danışmanlık yapmıştır.109 Danışmanlık ve elçilik hizmetleri ile Kalıgul, XIX. yüzyılda bölgeyi derinden etkileyen ve halkı zor durumda bırakan çatışma ortamının diyaloğa dönüştürülmesi için çaba harcayan bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ruslar Almatı şehrini işgal ettiklerinde Kalıgul’ün, Ruslara karşı Kırgızları birlik olmaları konusunda uyarması,110 onun ileri görüşlü bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Eserlerini sözlü olarak vermiş, ancak Sovyetlerin ilk dönemlerindeki sözlü eserlerin toplanması çalışmaları sırasında Kayyum Miftakov tarafından S. Orozbekuulu’ndan dinlenerek, 111 az bir kısmı yazıya geçirilmiştir. Ancak Sovyet dönemi boyunca gizlenmiştir.
Manasçılık geleneği ile yetişmiş, Issık-göl bölgesinde doğan Arstanbek, (1824 – 1878) Kırgızların ünlü şair, düşünür ve komuzcularındandır. Kırgızların önde gelen uruğlarından Bugu’nun Tınımseyit uruğ beyi Buylaş Biy’in oğludur. Arstanbek’in eserleri genel itibariyle bozkır yaşamı üzerinedir. Dolayısıyla hayvancılık, bozkır yaşamında huzurun kaynakları, töre ve doğruluk üzerine anlatımları, halkın pratik yaşamında kolaylıklar sağlamıştır. Hokand ve kuzey Kırgız boyları arasında elçilik görevlerinde bulunmuş, bütün hanlığı gezerek, halka Kırgız kültür ve bozkır yaşamını anlatan şiirler okumuştur.112 En önemli eseri, yaşam ve toplumsal-sosyal olayları yorumladığı “Tar Zaman” adlı eseridir.113 Kalıgul’da olduğu gibi Arstanbek’in eserleri de Sovyet döneminde feodal düzeni temsil ettiği ve gerici olduğu suçlaması ile karşılaşmıştır.
Kırgız toplum danışmanlarından Moyut Ake (1750 -1840) Issık-göl bölgesinde yaşamış bir Kırgız söz ustasıdır. Halkın toplumsal yaşamını ve siyasi olayları konu alan hikayeleri günümüze kadar dilden dile ulaşmıştır.114 Yaşadığı dönemde söz ustalığının yanı sıra, Kırgız ve Kazak boyları arasındaki problemleri büyük bir ustalıkla çözdüğü halk arasında söylenegelmiştir.115 Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte, elde bulunan bilgilere göre, uruğlar arasında diplomatik bir misyon taşıdığı anlaşılmaktadır. Moyut Akenin takipçilerinden olduğu bilinen Sart Ake, (1775 – 1865) Narın’da doğmuştur. Issık-göl bölgesinde yaşayan halkın rehberi olarak, Kırgız uruğları arasında danışmanlık yapmıştır.116 Beyler ve halk arasında yürüttüğü rehberlik faaliyetlerinden dolayı, “akıl atası” şeklinde nama sahip olmuştur.117
Issık-göl bölgesinde yaşayan, boylar arasındaki siyasi ilişkileri şiirleştirmesi ile geleneksel tarihçi niteliği kazanmış bir diğer Kırgız aydını, Tilekmat Ake’dir (1800 – 1863). Uruğların şecerelerini ve önemli tarihi olayların halk arasında meydana getirdiği çatışmaları siyasi, sosyal ve ekonomik olarak, tahlil eden önemli danışmanlardan birisidir. Tilekmat’ın yaşadığı dönem Kuzey Kırgızları arasındaki mücadelelerin ve Hokand Hanlığı’nın bölgeyi işgaline denk gelmektedir. Bilgeliği ve manaplar arasındaki nüfuzu sayesinde, bir taraftan Kırgız boyları arasındaki mücadeleleri yumuşatmış, diğer taraftan da Hokandlı emirler arasındaki diplomatik girişimleri ile kanlı savaşları engellemiştir. 118 Bu kişiliğinin yanı sıra Tilekmat Ake, olayların sonraki nesillere aktarılmasında da anlatışlarıyla hem bir tarihçi, hem de nasihatçi olarak, Kırgız siyasi ve toplumsal hayatında önemli bir yer edinmiştir.
Tilekmat Ake’nin damadı Kıdır Ake (1843 – 1926), Rusları ve yeni düzeni iyi tahlil etmiş bir kişiliğe sahiptir. Rus idaresi ile Kırgızlar arasında ilişkilerin gelişmesi, Rus kanunlarının halka aktarılması ve faydalanmalarını sağlamada önemli çalışmalar yapmıştır.119 Kurmancan Datka ile Ruslar arasında yürütülen görüşmelerde belirleyici olmuştur. Kırgız siyasal düzeni içerisinde birlik ve beraberliğin önemini liderlere anlatarak, çatışmaların önünü almaya çalışmıştır.120 Kendisi geleneksel İslamî mektep eğitimli olmasına rağmen, Issık-göl bölgesinde Ruslar için açılan Rus okullarında, Kırgız çocuklarının da eğitim alması için girişimlerde bulunmuştur. Kırgız ailelerinin kafir okulu diye bu okullara çocuklarını göndermek istememelerini eleştirmiş, modern eğitimin bölgede yaygınlaşması için halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır.121 Dönemin şartlarında başarılı da olmuştur. Çünkü daha sonra Issık-göl bölgesinden, Çarlığın son zamanlarında ve Sovyet döneminde milli Kırgız aydınlarının çıkmasına öncülük etmiştir.
Kırgızlar arasında rehberliği ile ün salmış Sadır Ake, 1821 yılında Issık-köl’de doğmuş ve bu bölgede yaşamıştır. Kırgız toplumu içerisinde uruğlara danışmanlık yaptığı gibi, Çin ile Rus Çarlığı arasında 1870 yılındaki diplomatik görüşmelerde bulunmuştur. Daha çok danışmanlığı ve bilgisi ile öne çıkan Sadır Ake, Rusların Kırgızistan’ı işgalinden sonra Kırgız töresinde ve siyasi düzeninde yapılan değişiklikleri ve ağır sonuçlarını halka anlatmaya çalışmıştır.122 1905 yılında yine Issık-göl’de ölmüştür.123
Sözlü geleneği Kırgız aydın özelliğinden, modern aydın tipine geçiş aşamasında Cazgıç akınlar önemli bir yere sahip olmuşlardır. Kırgızların yaşadıkları bölgelerde kurulmuş mektep ve medreselerde yetişen Kırgız aydınları arasından, söz ustalığı ile yetinmeyerek, yazılı eser verenler de çıkmıştır. XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarına denk gelen dönemde eser veren Kırgız aydınlarını tanımlamak üzere, Cazgıç Akındar (Yazan Şairler) şeklinde bir terim ortaya çıkmıştır.124 Bu terim ilk Kırgızca yazılı eser veren Kırgız aydınları ve onların el yazması veya basılı eserlerini anlatmak için günümüz Kırgızistan araştırmacıları tarafından kullanılmaktadır. Cazgıç Akınları’ın çalışmaları, çağdaş Kırgız yazı dilinin ilk örnekleri olmakla birlikte, modern Kırgız yaşam ve kültürünün de temelini oluşturmaktadır. Çalışmaları ile bu aydınlar, yaşadıkları dönemin kültürel ve siyasi hayatına önemli bir ivme kazandırmışlardır. Yabancı Rusların etkisi sonucu, gündelik yaşamda yeni uygulamaların halka açıklanması ve bir bakış açısına sahip olmalarına, verdikleri eserlerle yol gösterici olmuşlardır. Özellikle de yeni düzeni hızlı bir şekilde anlayarak, halkın ayak uydurmasında azımsanamayacak bir yere sahiptirler.
Kırgız yazı dilinin şekillenmesinde, önemli bir yere sahip olan Molla Niyaz (1823 – 1896), Kırgız düşünce ve yaşamının önemli rehberlerinden birisidir. Issık-göl bölgesinin Kızıl-Bulak kışlağında dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini köy mollasından alan Molla Niyaz, daha sonra Kara Tekin ve Kaşgar’da bulunan çeşitli medreselere giderek ilmini artırmıştır. Geleneksel söz ustalığının yanı sıra, okuma yazmayı bilmesi ve doğu edebiyatlarını yakından tanıması, onu dönemin aydınlarından birisi haline getirmiştir. Geleneksel Kırgız söz ustalarının Kırgızlar arasında gezerek, tecrübe ve birikimlerini halka aktarma gelenekleri Molla Niyaz’a, Kırgızlar ve yaşamlarını yakından tanıma imkanı vermiştir. Doğu Türkistan’dan başlayarak, bütün Kırgızistan’ı gezen Molla Niyaz, eserlerini de zamanın şartlarını göz önünde bulundurmak suretiyle, Kırgız hikayeleri, siyasi olayları ve yaşamı üzerine şekillendirmiştir. Kırgız halkının başından geçen siyasi, ekonomik ve kültürel olayları ve halkın üzerinde bıraktığı etkiyi semboller üzerinden aktarmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Molla Niyaz Rus-Kırgız mücadelelerini “Kamçıbek deyip, kan yutup, Kurmancan Datka yok oldu, çocuğun dahi görmesin, Alımbek Datkanın çocukları, babasından zor oldu, Albars kafir Rus’a, karşı yürüyüp kor oldu, mahpus olup asılıp, Sibirya’ya gidip, sil oldu”125 ifadeleriyle gençlere mücadele ruhu aşılamaya çalışmıştır. Molla Niyaz’ın kaleme aldığı el yazmaları Kırgızlar arasında çoğaltılarak, elden ele dağılmıştır. Hatta bazı mekteplerde mollalar tarafından, okuma kitabı olarak kullanıldığı söylenmektedir.
Kırgızca ilk matbu eserin yazarı Molla Kılıç Şamırkanuulu (1866 – 1917), Koçkor’da doğmuştur. Okuma yazmayı köy mollalarından öğrenen Molla Kılıç, daha sonra Usul’ü Cedit mekteplerinden aldığı eğitimle çağdaş eğitim metotlarını ve yeni eğitim sistemini yakından mülahaza etmiştir. Bu sebeple, yeni usuldeki mekteplerin Kuzey Kırgızistan’da yayılması ve Kırgız çocuklarının bu mekteplerde eğitim almaları için yoğun emek harcamıştır. Rusların bölgedeki politikalarını ve düzendeki değişimi iyi değerlendirmiştir. Bu konuda Kılıç, “Bu Rus’a baksan, Mühendis gönderip toprakları aldı, Kısraktan doğan yeri aldı, bu Rus’a baksan suyu suya karıştırıp beğ etti”126 ifadeleri ile Rus başarısının temelinde teknik bilginin yattığı, Kırgız otlaklarının işgal edildiği ve getirilen göçmenlerin yönetici oldukları gerçeğini, halka anlatmaya çalışmıştır. Mekteplerdeki okuma kitabı eksikliklerini gidermek amacıyla el yazması hikayeler yazarak, bu konudaki eksiği gidermeye çalışmıştır. Onun bu çabaları, çağdaşı aydınlar tarafından “Molla Kılıç danışmandır, hareketlendirir söyledikleri uzaktan, şairler ile atışsa, birinci çıkar yarıştan, Aklının yüceliği, şiirinin gücü, edebiyatı, tarihi, içine alır127 Kılıç’ın şairliği deryadır, bütün gücü ile ilim takipçisi”128 ifadeleri ile övülerek, değerlendirilmiştir.
Molla Kılıç, Rus göçmenleri karşısında ne yapacağını bilmeyen Kırgız halkına, yol gösterici önemli bir rehber olmuştur. O, halkın otlaklarını elinden alan Rus göçebeleri için Kırgızları teskin etmeye çalışmış, meseleyi iyi tarafından değerlendirerek, bütün ulusların huzurunu ve birliğini öğütlemiştir. Halk arasında savaşın değil, aklıselimin yolu olan, birlik ve beraberliği yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Böylece dönemin milliyetçilik akımları ile ortaya çıkacak ayrılıkların ve Rus politikalarının yıkıcı etkilerini hafifletmede öncü rol oynadığı görülmektedir. Boy farklarına bakılmaksızın bütün halinde hareket edilmesi gerektiğini, “Ben söylüyorum çok, Kazak, Kırgız bölüklerinin, dini ortaktır, Nogay, Sart da olsa hepsi Müslüman’dır”129 sözleriyle vurgulamıştır. Molla Kılıç, zamanın şartlarına uygun olarak, vatan sevgisi ile boy esasına dayalı parçalanmış siyasi otoritenin birleştirilmesi konusunda Kırgız toplum bütünlüğünü korumaya çalışmıştır.
Molla Kılıç bir aydın kişiliği ile rehber olduğu gibi, siyasi güç sahiplerine karşı toplumu koruma görevini de üstlenmiştir. Şiirlerinde, geleneksel toplum düzeninin, halk yararına ve çağa uygun olarak yeniden düzenlenmesini, sosyal-ekonomik şartların iyileştirilmesini, idarecilerin halkı zor durumda bırakan uygulamalarını, kadıların ve çarlık memurlarının haksızlıklarını ele almıştır. “Yöneticiler rüşvetçi, yurdu talan eden, Para dendiğinde durmayan, Yer yarılıp içine girenler, Halkı tüketti, Kırgız’ın elinde olanın, kökünü kazıdı, Sülük gibi kanını emdi, Emdi bırakmadı yağını”130 ifadeleriyle adaletsiz, baskı ve sömürüyü eleştirmiştir. Dolayısıyla Şairin düşüncelerinin şekillenmesinde, halkın toplumsal sosyal-ekonomik, siyasi ve kültürel durumunun etkili olduğu görülmektedir.
Molla Niyaz ve Molla Kılıç Kuzey Kırgızları arasında eğitim ve kültürel çalışmaları ile öne çıkerken, Güney Kırgızlarının ilmi – dini rehberi Nurmolla (1838 – 1920) olmuştur. Nurmolla, Güney Kırgızistan’daki Calalabad şehrinde dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini köy mollasından almıştır. Yüksek tahsilini, Namangan Molla Kırgız medresesinde devam ettirmiştir. Bölgedeki Kırgızların yerleşik hayata geçmeleri, yerleşik toplum düzeni ve dini konularda halka rehberlik etmiştir. Nurmolla Türk ve doğu edebiyatı ürünleri olan halk kıssaları, Nevai, Nizami, Firdevsi, Babür, Abay Kunanbaev, Abdullah Tukay ve İbiray Altın-sarın gibi geleneksel ve modern dönem şair ve aydınlarını yakından takip etmiştir.131 Halkın tarihinden, dilinden, kültüründen beslenen aydınların halk nezdindeki yerini Nurmolla “Tarihtir halkın geleceği, bizde çok, tarihle yoğrulmuş danışmanlar”132 ifadeleriyle özetlemektedir.