bannerbanner
Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri
Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri

Полная версия

Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 6

Misyonerlerin talebiyle Rus-yerli karma okulların açılması, Müslüman okul ve medreselerine karşı ideolojik bir araç olarak hükümet tarafından her şekilde desteklenmiştir. Türkistan’da bu tür okulların kurucularından olan Rus âlimlerden biri: “… Türkistan’da Rus okullar vasıtasıyla Ruslaştırma politikasının yürütülmesi amaçlanıyordu.” şeklinde ifade etmiştir.29

Vali Kaufman, Perovsk ilçesindeki Kazaklar için açılan okulların açılışına bizzat katılarak Rus ve Kazak çocuklarının birlikte, karma okullarda okuması talebinde bulunmuştur. Kaufman, Kazak çocuklarının Rus akranlarıyla yakın iletişim kurmasıyla, Kazak okulları üzerinde hâkimiyet kuracak olan Rus okullarının ruhunu daha hızlı benimseyeceklerini bilmektedir. Aynı zamanda Kazak çocukları zihniyet olarak Hristiyanlaşmaya hazır olacak, kendi halkının manevi köklerinden koparak halkının kaderine kayıtsız kalacak ve kendi akrabalık bağlarını hatırlamadan büyüyeceklerdi. Kaufman gelecekte anne olacakları ve misyoner ruhunda çocuk yetiştirecekleri için özellikle Kazak kız çocuklarının eğitimlerine büyük özen göstermiştir. Ancak çoğu vatandaşımız hala kökeninin sorunlarını, Kazakistan’daki karma okulların Ruslaştırma politikasının bir yansıması olduğunu ve Kazak bozkırlarında Çarlık Hükümeti ve misyonerler tarafından yürütülen çalışmaları bilmemektedir. Akademisyen Amanoşvili’nin de ifade ettiği gibi, bu okullar millî ruh ve köklerinden kopan nihilist niyetli bireyler yetiştiren niteliksiz okullardır. Bu okullar hala ulusal güvenliği tehdit ettiği için, bu sözleri önemsemiyor ve ısrarla yanlış misyonerlik düşüncesinin ürünü olan karma okulların, enternasyonalizmin bir örneği olduğunu savunuyoruz.

Misyoner ilim adamları öğretmen yetiştirme faaliyetine çok özen göstermiştir. Bu süreçte Moskova ve özellikle de Kazan İlahiyat Akademisi son derece önemlidir. Kazan İlahiyat Akademisi’nde İlminski’nin bölüm başkanlığını yaptığı Müslümanlık karşıtı bir bölüm açılmıştır. Sonradan bu bölüm Türk-Moğol dilli halklar için açılmış karma okullara kadro hazırlama merkezine dönüştürülmüştür.

İnsanları gelecekte misyonerlik faaliyetlerinde kullanabilmek için, yerli nüfusu dinî personel olarak yetiştirme aşamasıyla yakından ilgilenilerek erkek ve kadın manastırlar açılmıştır. Örnek vermek gerekirse, 1881’de Issık Göl’de Kazak ve Kırgız erkek öksüz çocuklar için manastır açılmıştır. Bu amaç için Moskova, Taşkent ve Vernıy’da bulunan dinî merkezler gerekli finansal yardımı sağlamıştır. Yedisu valisi Kolpakovski bu manastıra büyük özen göstererek, manastırın ihtiyaçları için gerekli maddi desteği her şekilde sağlayacağını resmî olarak bildirmiştir. Bu manastırların gelecekte geniş çaplı misyonerlik faaliyetlerinin merkezi olacağı anlaşılmaktadır. Manastırlar aracılığıyla halk ile çalışma deneyimi elde edilmiştir. 1893’de İslam inancının güçlü olduğu Taşkent yakınlarında bulunan Nikolayevka’da dahi Özbek ve Tacik kızlar için manastır açılmıştır. Çarlık Hükümeti’nin Kazak topraklarında yürüttüğü faaliyetlerden haberdar olan Avezov, ‘Üstat Şair’ romanında: “… ‘Kutsal misyonerlik’ adı altında Kazak öksüz çocukları Hristiyanlaştırmak ve eğitmek için planlar yapılıyordu.” şeklinde belirtir. Yazar, dönem şartları sebebiyle Kazak topraklarında Çarlığın ve misyoner gücün gerçekleştirdiği haksız faaliyetlerden kısaca bahsetmiştir. Yazarın çalışması ayrıntılı olarak incelenmeden bir çıkarım yapmak oldukça güçtür. Bu nedenle yazarın verdiği ipuçlarının altında Çarlık Hükümeti’nin kamuoyundan özenle sakladığı büyük gerçek yatmaktadır.

Karma okullar, kiliselerin yanında açılan dinî okulların kontrolü altındaydı. 1871’de Vernıy şehrinde Çar’ın bizzat emriyle Türkistan için piskoposluk kürsüsü açılmıştır. 1872’de ise yine aynı yerde misyonerlik faaliyetlerini aktif bir şekilde yürütebilmek amacıyla başpiskopos konutu açılmıştır. Bu karar Kazakları Hristiyanlaştırma çalışmalarını güçlendirmek amacıyla Moskova Diyanet İşleri Başkanı Vladimir’in talebiyle alınmıştır. Bu talep doğrultusunda, 11 Aralık 1901’de Vernıy’da şehrin nüfuzlu memur ve tüccarlarından oluşan misyoner piskoposluk komitesi kurulmuştur. Komite, bölgedeki misyonerlik propagandası çalışmasını hızlandırmıştır. Komitenin amacı, papaz V. Ya. Yakovlev’in 1902’de Vernıy’da yayımlanan ‘Türkistan’ın Kilise Hayatı Tarihçesinden’ (Из истории церковной жизни Туркестана) adlı kitabında ifade edilmiştir: “… Burada her Ortodoks Hristiyan misyoner olmakla yükümlüdür… Biz Ruslar, bu nüfusun içine gerçek dinî yaşamın temelini yaymalıyız.” Şerhan Murtaza ‘Kızıl Ok’ (Красная стрела) romanında, cezaevi müdürü Prihodko’nun küçük Turar’ı piskoposluk komitesinin talebi doğrultusunda zorla Hristiyanlaştırma yolundaki çabası sade bir dille anlatılmıştır.

1867’de Kazak bozkırlarında ‘Yeni Düzen’ uygulaması adı altında Rus-yerli karma okullar açılmaya başlanmıştır. Misyonerler, çocukluktan itibaren Rus çocuklarla büyüyüp eğitim alarak yakın temasta bulunan Kazak çocuklarının, Hristiyanlaşma ve Ruslaşmaya daha hızlı yöneleceklerinden emindir.

Çarlık Hükümeti Kazak kızları için okulların açılması faaliyetiyle daha çok ilgilenmiştir. Bunun sebebi 1860-1872 yılları arasında Kalmuk kız çocukları için açılan okulların, yerli nüfusun daha hızlı Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılmasında son derece etkili olmasıdır. Sonuç olarak, kabul gören bu deneyim, bugünkü Kazakistan topraklarında da uygulanmış ve misyonerler büyük bir istekle Kazak kız çocukları için okul açma işine yönelmişlerdir.

Misyonerin önem verdiği bir diğer konu kitle iletişim araçlarıdır. Halk arasında misyonerlik düşüncesini yaymak amacıyla özel derleme, gazete, dergi, çeviri kitapları yayımlama işi organize edilmiştir. Özellikle Kazak bozkırlarında hızla yayılan Ortodoks kilisesinin kutsal kitapları Kazakçaya çevrilmiştir. 1860-1917 yılları arasında Ortodoksla ilgili kutsal sayılan 72 kitabın Kazakçaya çevrilmesi boşuna değildir. Buna ilaveten İlminski, Katarinski, Alektorov, Vasilyev, Voskresenski, Levşin Rus alfabesi temelinde kitap yazma işiyle meşgul olmuştur. Türk dilli halklar arasında Ortodoksluk propagandasını arttırmak için, misyonerler tarafından 2 Haziran 1847’de Kazan İlahiyat Akademisi’nde İlminski’nin başkanlığını yürüteceği Çeviri Komitesi kurulmuştur. İlminski, Çarlık İmparatorluğu’ndaki Türk dilli halklara Ortodoks dininin kutsal kitaplarını tercüme etme ve çok miktarda yayımlama işinde rol almıştır. Bu süreçte, İlminski’ye çok güvenen, inanan öğrencileri ona yardımcı olmuştur. Örneğin, Ibıray Altın-sarin okulunda öğretmenlik yapan Fedor Demyanoviç Sokolov, İlminski’nin güvenilir öğrencilerindendir. Sokolov’un 24 Kasım 1893’de Orenburg ve Ural eyaletinin piskoposu Makarin’e yazdığı mektubunda dikkat çeken unsurlar vardır. 1887-1892 yıllarında Torgay’daki okulların müdürlüğünü yapan Altınsarin’in vefatının ardından, Sokolov geçici olarak bu okulun müfettişliğini yapmaya başlamıştır.

Sokolov ve Altınsarin 1886-1889 yıllarında sık sık mektuplaşmıştır. Sokolov, Ibıray’ın okullarında kendini örnek bir öğretmen gibi göstermiştir. Altınsarin’in ona yazdığı beş mektup muhafaza edilmiştir. Sokolov’un yetiştirdiği ilk Kazak gazeteci M. Seralin, Altınsarin’in vefatının ardından işini yapmaya devam etmiş, çok geçmeden geçmişteki ideallerinden vazgeçerek aktif misyonerlik faaliyetleriyle ilgilenmeye başlamıştır. Eskiden Kostanay olarak adlandırılan Nikolayevka’daki şehir kilisesinde başrahip olarak göreve başlamıştır. O dönemde Kazan İmparatorluğu’nun misyonerlik politikası merkezine dönüştürülmesi sebebiyle hem bütün misyonerler hem de öğretmen kadroları Kazan İlahiyat Akademisi’nde yetiştiriliyordu. Onlar, Türk dilli halklar arasındaki misyonerlik hareketinin çekirdeğini oluşturuyordu ve çalışmaya aktif olarak katılmak zorundaydı. Başpapaz A. İ. Makarov: “… Bizler öğretmen, onlar ise öğrenciler. Onlara öğretirken, onlarla yakınlaşırken kendimizi ve içimizdeki Rus ve Ortodoksluk ruhunu gizlememeliyiz. Tekrarlıyorum, Rus Ortodoks, her zaman ve her yerde Rus olarak ve Ortodoks olarak kalmalıdır.” şeklinde yazmıştır.30 Bu şekilde başpapaz, Puşkin’i örnek göstererek misyoner ilim adamları ve kilise çalışanlarının ideolojik yapısını ortaya koymuştur.

Kazakların arasına giren, onlara Kazakçaya çevrilmiş Ortodokslukla ilgili kutsal kitapları okuyan Sokolov, doğrudan dinî propaganda faaliyeti yürütmüştür. Sokolov, Tatarların Kazaklar üzerindeki güçlü dinî etkisinden memnuniyetsizlik duyduğunu ifade etmiş, Tatarların Kazak topraklarından çıkarılması talebinde bulunmuştur. Raporunda 1892 yılının Mayıs’ında Nikolayevka’da yirmi bir Kazak ve iki Tatar’ı vaftiz ettiğini ifade etmiştir. Ayrıca, 1893’te Torgay eyaletinin Dombar bölgesinden üç Kazak, Keneral bölgesinden Kanipa Cumatova isimli Kazak kız, Arakarağay bölgesinden iki, Sirderya eyaletinin Perovsk ilçesinden iki, Akmola eyaletinin Kuşburun bölgesinden de bir Kazak’ı vaftiz ederek, onlara Rus ad ve soyadı verdiklerini coşkuyla bildirmiştir. Avezov’un otosansür uygulanmış yazısında yer alan: “… Mekeş yerine Mikail (Mişka) adını aldı.” cümlesinden misyonerlik politikasından somut sonuçlar elde edildiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere misyonerler, gayrı Rus halkları Hristiyanlaştırmayla yetinmeyerek, vaftiz edilmiş kişilere Rus ad ve soyadı vermeye çok önem göstermiştir. Bu, Kazaklar için büyük önem taşıyan soyağacını insanların bilincinden tamamıyla çıkarmak istemeleri maksadıyla gerçekleştirilmiştir. Böylelikle misyonerler, yeni vaftiz edilmiş kişileri onların iradesine tabi kılmak amacıyla, insanların bilincinden tarihsel hafızalarını silmeyi amaçlamıştır. Burada, Stalin’in opera sanatçısı Krause’nin konserinde bulunduğunu, konseri çok beğendiğini ancak şarkıcının Türk olduğunu öğrenince soyadını değiştirmek istediğini hatırlatalım. Misyonerlik fikrine uydurmak için mi, İlahiyat okulunda okuduğu için mi, yoksa başka bir sebepten midir bilinmez, Stalin sanatçıya Krause Petrov adını vermiştir. Bu bir rastlantı değildir ve öncesinde buna benzer bir örnek yine yaşanmıştır. Stalin, Gürcü Askeri Komitesi’nin üyelerinden biri olan Türk şair ve devrimci Ömer Faik’ten soyadını Rusça olarak değiştirmesini talep etmiş ancak reddedilmiştir. Buna karşılık şair kurşuna dizilmiştir. Ahıska Türklerinin, zorla Orta Asya ve Kazakistan’a sürgün edilmesi konusunda neyin esas alındığını anlamak güçtür. Bu gerçek, doğrudan Stalin’in emriyle Türk dilli halkların asırlardır kullandıkları alfabelerinin Rus alfabesiyle değiştirildiğini göstermektedir.

Alektorov’un kitabında Sokolov’un iki çalışması mevcuttur. Yazarlar, onun misyonerlik düşüncenin propagandasını yaptığını ve yaymak için hizmet ettiğini saklamamıştır. Başka bir deyişle, Sokolov, Altınsarin’in okulunda koyun postuna bürünmüş bir kurt gibi, kendisini karma okul öğretmeni gibi göstererek, halka zarar veren politikasını yürütmüş ve sezdirmeden gizli misyonerlik görevini yerine getirmeye çalışmıştır.

Avezov’un 1951’de yayımlanan ‘Üstat Şair’ romanında generalin “… Misyoner İlminski, Ostroumov, eğitimci ve nüfuz sahibi Alektorov, Ortodoks kilisesinin eğitimli ve aydın temsilcileridir.” sözleri bilgi verir niteliktedir. Yazar, Kazak halkının yabancı olduğu ideolojinin ve misyonerlik düşüncesinin maskesini düşürme niyetindedir. Ancak, şartlar sebebiyle kendi çalışmasına otosansür yapmak zorunda kalmıştır. Kişilik kültü döneminde, yazar sürekli fiziksel zarara uğrama tehditleri almıştır. Bu nedenle, sıklıkla kendi çalışmalarına otosansür uygulamak zorunda kalmış ve okurlara Kazak halkının Ruslaştırılmasında eski ve yeni dalganın zararlarını iletebilmek için otosansürü bir araç olarak kullanmıştır. Elbette o yıllarda baskı korkusu altında yaşamış büyük bir ülkenin acısını hissetmemek mümkün değildir. Kişilik kültü döneminde Avezov’un Kazak topraklarındaki misyonerlik hareketinden bütün açıklığıyla bahsedemediği anlaşılmaktadır. Eğer yazar, çok iyi bildiği ve bilimsel bakış açısıyla zararlarını iyi anladığı sömürgeci iktidarın politik amaçları hakkındaki gerçekleri yazmaya karar vermiş olsaydı, Stalin tarafından tekrarlanan sorunlara mutlaka değinmek durumunda kalırdı. Örneğin, Çarlık Hükümeti, Türk dilli halkların asırlar içinde oluşturdukları alfabesini Rus usulüne dönüştürmeye, halkları Hristiyanlaştırmaya ve Ruslaştırmaya çalışmıştır. Amiral Potemkin Çariçe Yekaterina’ya Kırım’dan Tatarların çıkarılması konusunda fikir vermiş ancak General Yermolov Kafkas’ın Müslüman halklardan temizlenmesi ve sonunda İmparatorluğun mülküne gireceği için bu halkların Rus göçmenlerle sömürge topraklarına yerleştirilmesi teklifinde bulunmuştur. Çarlık Hükümeti’nin yüzyıllardır süren bu çabasının 1930’larda Stalin tarafından gerçekleştirilmesi oldukça garip ve düşündürücüdür.

Yazar bu durumla ilgili her şeyi biliyor olmasına rağmen yazma vaktinin henüz gelmediğini düşünmüştür. Ancak, gelecek kuşakların vatanlarında yaşananları bilmeleri için kinayeli ifadeler ve otosansürle gerçeği anlatmıştır. Yazarın hayatına bile mal olabilecek bu cesaretinden dolayı teşekkür etmek gerekir. Avezov zamanından günümüze kadar, bilimsel çalışmalarda ve ders kitaplarında, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kazakistan’ın kitle iletişim araçlarında misyonerlik hareketinin önemli ideologlarından İlminski, Ostroumov, Alektorov vd. enternasyonalizmin iyi niyetli ve aydınlanma amacını gözeten kişiler olarak methedilmiştir. Başka bir deyişle, onların öğretme propagandası devam etmiştir. Dolayısıyla, bu soruna değinmek ve bütün gerçekleri yazmak fayda yerine zarar verebilirdi. Avezov ‘Abay Yolu’ üçlemesinde başlangıçta İlminski, Ostroumov, Alektorov’u önemli misyoner ilim adamları olarak adlandırmış olsa da bu düşüncesinin tehlikeli olduğunu düşünüp bilinçli olarak otosansür uygulamıştır. Başka bir deyişle, tanınmış misyoner ve monarşist ilim adamları İlminski, Ostroumov, Alektorov ve en kıymetli fikirlerini kinayeli ifadelerle iletmiştir.

Avezov’un ulaştırmak istediği bilginin özü, akademisyen A. N. Kononov’un sözlerinde saklıdır:

“… Rus İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinin siyasi ve ekonomik yönden iskânı için, öncelikli olarak ‘ideolojik özümseme’ yoluyla orada yaşayan milletleri Ortodoks kilisesine çekmek gerekmektedir. Bu sorunun çözümünü, bulunacakları bölgenin dilini öğretmek ve yaşam tarzını, gelenek-göreneklerini tanıtmak için özel eğitim kurumlarında ders alan Ortodoks misyonerleri üstlenmiştir.” 31

Kutsal Sinod, Kazak bozkırları ve Türkistan bölgesinde sömürge altına alınmış gayrı Rus halkların ‘ideolojik özümseme’ yoluyla eğitilmesi için, devlet seviyesinde Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma görevini misyonerlerin gerçekleştirmesi fikrini desteklemiştir. Bu sebeple devlet, misyonerleri hazırlamak için dinî eğitim kurumları açmış, yeterli miktarda yayın ve maddi kaynak desteği sağlamıştır. Bu şekilde misyonerler toplumda saygı görmüş, devlet tarafından desteklenmiş ve ‘vatansever’ olarak adlandırılmışlardır.

Kazan şehrinde, çok sayıdaki kadroları misyonerlik kitlesine geçirme amacıyla Papaz Okulu 1797’de İlahiyat Akademisi’ne dönüştürülmüştür. Bu karar, Çarlık Hükümeti’nin ‘ideolojik özümseme’ tanımına hangi önemli politik anlamı yüklediğine tanıklık etmektedir.

Çar sömürgecileri, misyoner ilim adamlarına önemli bir görev vermiştir; maneviyatlarını anlayabilmek için misyonerler, hâkimiyeti altına aldıkları gayrı Rus halklarının din, dil, edebiyat, folklor, gelenek-görenek, dünya görüşü, tarih, etnografik ve psikolojik özelliklerini her yönüyle ve derinlemesine öğrenmekle sorumluydular. Türk dilli halklar konusunda uzmanlaşan ve tam bir misyoner örneği olan İlminski, Ostroumov ve Alektorov uzun yıllar yorulmadan bu alanda emek vermiştir. Otuzlu yılların sonunda toplumda dinî bütün eğitimci ilim adamları ve halklar arasındaki dostluğun pekiştirilmesine fazlasıyla katkıda bulunan öncü düşünce adamları olarak nitelendirilmişlerdir. Bu görüş topluma öylesine sinmiştir ki, toplum bu sahte görüşle büyüdüğü için bugüne kadar silmek mümkün olmamıştır.

Avezov, misyonerlik kavramının Kazak toplumuna getireceği tehlikenin bilincinde olduğu için, bu sahte ve suni anlayışı kabul etmemiş ve bu yanlışa karşı topluma uyarıda bulunmuştur. Okurların büyük çoğunluğu misyonerleri ismen tanıyor ve onların ‘dostane sarılmalarını ve aydınlatma girişimlerini’ biliyorlardı. Ancak halkın hepsi Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma gibi gizli fikirlerden haberdar değildi. Bu sebeple Avezov, halkı bilinçlendirmek ve halkı uyandırma çabasına girmiştir.

Nikolay İvanoviç İlminski 1822’de Penza’da papaz bir ailede dünyaya gelmiş ve dinî bir çevrede büyümüştr. 1846’da Kazan İlahiyat Akademisi’ni bitirerek Müslümanlık Karşıtı Bölüm’ün başına geçmiştir. Akademide Arap ve Tatar dillerinin yanı sıra İlahiyat dersleri de vermiştir. Dinî bilgisini geliştirmek ve tecrübe kazanmak maksadıyla Suriye ve Mısır’a gitmiştir. 2 Temmuz 1847’de misyonerlik fikirlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla Kazan’da özel bir ‘Tercüme Komitesi’ açılmış ve bu komitenin yöneticiliğini yapmıştır. İlminski burada, Ortodoksluğun kutsal kitaplarını, himayesi altına aldıkları halkların diline çevirme faaliyetiyle ilgilenmiştir. Komitenin kadrosunda deneyimli misyonerlerden N. Ya. Bliznovski, E. A. Malov, V. T. Trofimov, papaz N. N. Ostroumov, N. İ. Zolotnitski, İ. Ya. Yakovlev, N. A. Bobronikov, V. V. Katarinski yer almıştır. Misyonerlerin çevirisini yaptığı 307 kitaptan 288’i dinî kitaplardır. Tatar ilim adamı A. Karimullin bunu ispatlamıştır. Çevirisi yapılan çalışmaların günlük hayatta gerekli olabilecek tarih, matematik, coğrafya konularını içermemesi komitenin misyonerlik hedeflerini kanıtlamaktadır. Bunun dışında 5 Ocak 1847’de Kont Protasov Ortodoksluk dinine yönelik kitapların Tatar diline çevrilmesi için özel emir çıkarmıştır. Bu sorumluluk gerektiren işte İlminski görevlendirilmiştir.

İlminski 1858 yılından itibaren üç yıl boyunca Orenburg Sınır Komisyonu’nda çalışmış ve Kazaklar arasındaki misyonerlik çalışmasını aktif bir biçimde yürütmüştür. Kazaklarda dinî fanatizmin olmadığını, Kazakların daha çok atalarının gelenek-göreneklerine bağlı olduklarını düşünmektedir. Bu sebeple onlara Ortodoksluğu kolaylıkla empoze edeceği kanaatindedir. Sadece İlminski değil Rus ilim ve misyoner camiası da aynı görüştedir.

İlminski, Orenburg bölgesinde yaşayan Kazakların hayatlarını ve gündelik yaşamlarını iyi bilmektedir. Gazeteci A. Solntsev ‘Bukey Ordası Kırgızlarının Dinî ve Ahlaki Yaşamları Üzerine’ (Из религиозно-нравственной жизни киргизов Букеевской орды) başlıklı makalesinde: “Kazakların Hz. Muhammed’in kanunlarına olan ilgisizlikleri, İslamiyet’in henüz bu topraklarda oluşmadığını, beyinlere giremediğini göstermektedir. Dolayısıyla, Kazak toprakları Rus misyonerlerin faaliyetleri için en yüce topraklar sayılabilir.” şeklinde belirtmiştir.32 Bu bozkırlarda yaşayanların özelliklerini iyi bilen İlminski, Orenburg’da bulunduğu dönemde kesin olarak Kazak bozkırlarında kalmaya karar vermiştir. Konuyla ilgili olarak en yakın arkadaşı P. S. Savelyev ile düşüncelerini paylaşarak, önceden özel ilgi duyduğu Tatarları sevmeyi bıraktığını, artık kalbinin Kazaklara ait olduğunu ve fikir olarak Kazan’dan ayrılarak Ural’a yöneldiğini yazmıştır.33

Rus İmparatorluğu’nun sömürgesi altına giren Türk halkları arasında Kazaklar hem sayı hem de toprak genişliği bakımından diğerlerinden büyüktür. Bu nedenle gelecekte Kazak halkı, ideolojik özümseme açısından büyük kazançlar vadediyordu. Üstelik manevi köleliğe giden yolu da açıyordu. Bütün bu ayrıntıları dikkate alan İlminski, misyonerliğin menfaati için büyük bir istekle eğitim işlerine koyulmuştur. Ona göre bu işin çözümü, Kazakların Tatarların manevi etkisinden kurtulması ve Arap alfabesinin Rus alfabesiyle değiştirilmesidir. Uygulanan politikayı iyi çözümleyen Ahmet Baytursunov:

“Kazaklar, dinin henüz tam olarak olgunluğa erişmediği, yarı Müslüman bir halktır. Çarlık Hükümeti, bu halkın kolaylıkla Müslümanlıktan Hristiyanlığa döneceğini düşünmüş ve Kazaklarla Nogaylar 34 arasında bölücülük yapmak maksadıyla iki halk arasında huzursuzluk çıkarmaya karar vermiştir. Bu nedenle Kazak çocuklarına eskiden olduğu gibi Nogayca yerine, Rusça eğitim verilmesi politikası uygulanmıştır. Hükümet, Kazak ve Nogaylar’ın birbirini anlamalarına mâni olmak için Kazak çocuklarına okullar açmış, Nogaylar Arap alfabesini kullanmaya devam etmiş ve Kazak dilindeki ders kitapları Rus alfabesiyle basılmıştır. Ruslar ve Nogaylar Kazakları kendi tarafına çekmeye çalışırken Kazaklar, Rusça yazılmış edebi eserler aracılığıyla Avrupa halklarının edebiyatı ile tanışmıştır.” 35

Yazar bu sözleriyle Çarlık Hükümeti’nin gizli oyunlarına karşı okurun gözlerini açmaktadır. İlminski, niyetini sorunsuzca ve gizlice gerçekleştirebilmek amacıyla Kazaklar arasından uyumla çalışabileceği insan arayışına başlar. 1861’de profesörlüğe terfi eden İlminski’ye Ural, Sibirya, İdil ve Kazak bozkırlarındaki sömürge halklarını Hristiyanlaştırma görevi verilir. Rus alfabesi temelinde yeni yazı modeli hazırlamakla işe başlayarak bu modeli uygulama işine girişir. 1872’de kesin olarak Kazan İlahiyat Akademisi’ndeki görevini bırakarak, tamamen misyonerlik işine geçer. 1862-1867 yıllarında Rus alfabesi kullanarak misyonerlik kurallarını konu alan Tatar dilinde yedi kitap çıkarır.

1872’de Kazan şehrinde öğretmen okulu açılmış fakat sonrasında misyonerlerin manevi merkezine dönüştürülmüştür. Okul müdürlüğü görevine İlminski tavsiye edilmiştir. Tanınmış Tatar bilim adamı A. Karimullin, bu ayrıntıya dikkat çekerek misyonerlik yolunda İlminski’nin asıl amacını şu sözlerle ifade etmektedir: “… Böylelikle misyoner kadrosunun hazırlanması işi İlminski’ye verildi… Burada, Rusya’nın bütün bölgeleri için misyoner yetiştiriliyordu.”

İlminski 1881’de P. P. Maslovski’ye yazdığı mektubunda Rusya’daki halkların millî bilinçlerinin uyanması konusunda endişe duyduğunu ifade etmiştir. İlminski, gayrı Rus halklara askeri liselerin, yüksek ve orta öğretim kurumlarının kapılarının açılacağından korkmuştur. Misyoner ilim adamı, bunu Moğol istilasından daha kötü bir olay olarak değerlendirerek, sıradan halkın ilköğretim seviyesinde eğitim almasına dahi karşı olduğunu belirtmiştir: “… Okullarda okuma-yazma, imla ve dilbilgisi tamamıyla gereksiz. Rus olmayan halkların okulları için ise zararlı ve tehlikeli.”

İlminski’nin Türkoloji ve Pedagoji alanlarındaki bütün eserleri sadece misyonerlik amacına yöneliktir. Türkoloji alanında yetenekli olmasına rağmen, bütün gücünü, bilgisini, çabasını misyonerliğe yöneltmiştir. Bu nedenle akademisyen Kraçkovski onun çalışmalarını bilimsel açıdan şu şekilde değerlendirir: “… Kazan okulunun seçkin temsilcisi, parlak bir Türkolog-Arap dili uzmanı olan İlminski, gayrı Ruslar arasında misyonerlik faaliyetleriyle derinlemesine uğraştığından Arap diline ve Türkoloji’ye yeterli hizmeti verememiştir.”

Teori ve uygulamada İlminski’nin misyonerlik inancıyla gerçekleştirdiği eğitim faaliyetleri dikkate alınacak olunursa, onun tutkulu bir anarşist ve sömürgeci olduğu ortaya çıkmaktadır. İlminski’nin yaşamı ve çalışmalarını araştıran Profesör V. M. Gorohov, İlminski ile ilgili olarak: “… Eğitimci misyoner, Ruslaştırma faaliyetlerinde tutarlı ve Çarlık Hükümeti’nin sömürgecilik politikası yanlısı” şeklinde yazmıştır.36 Aynı görüşü tarihçi A. N. Grigoryev İlminski’nin eğitim sahasındaki gericiliğini ve dünya görüşünü sert bir biçimde eleştirmiştir.37 Ancak İlminski, 1937 baskı dönemine kadar Kazakistan basınında muhafazakâr dünya görüşünü savunan misyoner olarak değerlendirilmiştir. Sonrasında onun hakkındaki gerçeklerin üstü örtülmüştür. Eleştiri yeteneğine sahip dünya görüşü olan aydınların öldürülmesiyle İlminski’nin gerçekleştirdiği faaliyetler ve aslı olmayan gerçek dışı hizmetleri takdir edilmeye başlanmıştır. Bu duruma rağmen tarihi gerçeklerin öğrenilmesi yönünde bir adım atılmamış ve bilim insanı, tarihçi, dilci, edebiyatçı ve gazeteciler, çağının gerçekleriyle bağlantılı olan eleştirilerden imtina etmişlerdir. Bilim insanlarının aksine, Güney Kazakistan bölgesi, Lenin semti, Jana Bazar köyünün yaşlısı Aben Sıbanoglu, 25 Aralık 1963 tarihli el yazısıyla şunları ifade etmiştir:

“… 1865’te Kazaklarla Ruslar birleştirildiğinde Kazakların arasına sözde muhafazakâr biri girdi. Bu kişi, Kazakların Müslüman olmadığı, onların daha çok Şaman oldukları ve Kazakları Rus dinine dönüştürmenin kolaylığı konusunda hükümeti inandırmaya çalıştı. Hükümetin bu tür faaliyetleri halk arasında huzursuzluğa sebep oldu. 1869’da halk bu durum karşısındaki memnuniyetsizlikleri dile getirdiler.”

Bu bilgilerle yazar, Kazakların Hristiyanlaştırılması girişiminin gerçeklerini gün yüzüne çıkarmaktadır. Bunun yanı sıra, Kazaklar Çarlık Hükümeti’nin yürüttüğü misyonerlik politikasına karşı rahatsızlıklarını dile getirmiş, toplumda İslamiyet’in üstünlüğüne ve doğuşuna dair söylenti ve efsaneler artmıştır. Aynı zamanda, yazarın dildeki bozukluğu da misyonerlikle ilişkilendirdiği hissedilmektedir.

На страницу:
4 из 6