
Полная версия
Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri
Günümüzde Kazak topraklarının açık ya da gizli kalmış her köşesinde Çarlık Hükümeti’nin bölge ahalisini Ruslaştırma politikasına karşı eylemler olmuştur. Misyonerlerin yaptığı çalışmalar bu duruma tanıklık etmektedir. Kazak topraklarında, Çarlık Hükümeti’nin sömürge politikasına şüpheyle yaklaşan, özellikle de yerel halkın Hristiyanlaştırılmasına ve maneviyatına saldıranlara karşı bu oluşumun karşısında durmaya çalışan bilinçli kişilerin sayısı az değildi. R. Otarbayev’in ‘İki Keçe Çadırın Tarihi’ (Екі киіз үйдің тарихы) başlıklı makalesinde bu konuyla ilgili birtakım gerçekler sunulmuştur. Örnek verilecek olursa, edebi yakınlığı bulunan Ibıray Altınsarin ve Makaş Şoltıoğlu’nun altından keçe çadır maketi yaptığı ve Kazakların Ruslaştırılması politikasının durdurulması ricasıyla Çar’a hediye ettikleri tasvir edilmiştir.
Çar ile görüşmesinde Makaş, Kazakların Ruslaştırılmaması ve onların Müslümanlıktan koparılmaması yönündeki talebini dile getirmiştir. Sonraki hafta çarşamba günü iki memur gelerek: “Çar konak yaptırmanız için size bir miktar para ayırdı.” şeklinde konuşup vedalaşırlar. Makaş ve Otegali bu durumdan hoşnut kalmadan dönmüştür. Makaş’ın sözlerinden Çar’ın hediyeyi kabul ettiği, fakat Kazakların Hristiyanlaştırılması politikasından vazgeçmek istemediği anlaşılmaktadır. Reddetme amacının altında, Çarlık rejimi hayatta olduğu sürece bu politikadan vazgeçilmeyeceği görüşü yatmaktadır.
Tahrif edilmiş bilincin esirinde olmak Kazak edebiyatının zayıf taraflarından biridir. İlminski ve Altinsarin arasındaki ilişkiyi objektif olarak değerlendirmek yerine, bu ilişkiye misyonerlik ideolojisi tarafından bakılmaktadır. Dolayısıyla, bu zamana kadar bütün gerçeklerin ve hatta acı gerçeklerin üstü açılamamıştır. Altınsarin’in çalışmalarını inceleyen uzmanlar, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan yapay sloganlar yaymıştır. Yazarın Kazak edebiyatı tarihindeki gerçek değerinin bilinçli olarak açığa çıkmasını engellemek için çaba göstermişlerdir. Örnek olarak, Kazak bilim insanları bugüne kadar, Ibıray’ın Rus alfabesi temelinde ilk Kazak alfabesi oluşturduğu yalanından hala kopamamıştır. Gizlenmeye çalışılan bu tarihi gerçeğin bilinmesi gerekmektedir. Bunun için elbette bütün arşiv belgelerinin tekrar araştırılması, bilimsel analizlerin yapılması ve elde edilen sonuçların dönemin politik ve ideolojik koşullarına göre karşılaştırılması gerekir. Gerçek ancak o zaman gün yüzüne çıkacaktır. Altınsarin’in şahsi menfaati doğrultusunda, Orenburg’da açılan bir okulda eğitim gördüğü, Rusçaya teorik ve uygulamalı olarak iyi hâkim olduğu bilinmektedir. Altınsarin, halkın gözünü açma ve anadillerini koruyarak Avrupa’daki eğitim seviyesine ulaşmaları yolunda mücadele vermiştir. Hayallerini gerçekleştirmek için çabalamış, misyonerlik dünya görüşü çerçevesinde kabul ettirilen eğitim sistemini kabul edememiştir. Avezov bu konuda şunları yazmıştır:
“… O hem Müslümanlığın hem de Hristiyanlığın baskısı altındaydı. Müslümanlar, Kazak çocuklarını vaftiz etmek istediğini düşünerek ona iftiralar atıyordu. Resmî olarak ona yardım eden Hristiyan misyoner İlminski ise herkesi, bu okullar aracılığıyla Kazakların daha hızlı Ruslaştırılması fikrine inandırıyordu.”
Avezov’un bu görüşü hiçbir yerde yayımlanmamıştır. Rus sömürgeciler ve misyonerlerin aydınlatma siyaseti adı altındaki amaçlarının üstü örtülmeye çalışılsa da Altınsarin niyeti çözebilmiş ve Çarlık Hükümeti’nin uyguladığı politikaya korkuyla bakmıştır. Kostanay’ın karma okulunda öğretmen olan Sokolov, 23 Eylül 1889 tarihli günlüğünde şunları ifade etmiştir: “Altınsarin’in Nikolayev Kazaklarından düşmanları vardı. Bu kişiler Troitski hocalarının etkisi altındaydı. Ruslara hürmet ettiği ve Kazak çocuklarını Hristiyanlaştırma faaliyetine hizmet ettiği düşünülerek ondan nefret ederlerdi.” Altınsarin’in Kazak çocuklarını Hristiyanlaştırmak için değil, asıl amacının Kazakların Avrupa seviyesinde eğitim almaları için hükümetin açtığı karma okullardan yararlanmak olduğu anlaşılamamıştır.
İlminski, Rus İmparatorluğu’nun gayrı Rus halkları Hristiyanlaştırma politikasının, Kazak topraklarında kolaylıkla ve tehlike arz etmeden gerçekleşeceğine inanmış, Altınsarin’i de bu amaçlar için kullanmak istemiştir. 1869’da MEB’e yazdığı mektubunda şunları dile getirmiştir:
“Altınsarin, Kazaklar arasında okullar açar, Rus alfabesini kullanırsa ve bu işi Ruslar yapıyor dedirtmeden kendisi yürütürse, faaliyetin aslında Rus idarecilerin isteği olduğu Kazak halkına hissettirilmemiş olur. En önemlisi de bu yeni fikrin sahibi Altınsarin olarak gösterilmelidir.”
Altınsarin’in Rus alfabesi temelinde Kazak alfabesi oluşturan kişi gibi gösterilmesiyle, Kazakların bu yanlışa inanmaları amacı güdülmüştür. Kazak edebiyatçılar ve araştırmacılar bu zamana kadar yeni alfabenin Altınsarin’in fikri olduğunu yazmış ve yaymışlardır. Bu sorunun ayrıntılı olarak ve yeterli düzeyde araştırılmadığı görülmektedir.
İlminski’nin ikinci amacı, Kazakları Tatar din adamlarının etkisinden uzaklaştırmaktır. Bu amaca ulaşmak için Kazakların asırlardır kullandığı yazı dilinin Rus alfabesiyle değiştirilmesi gerektiğine inanmıştır. İlminski bu amaç için: “En gerçekçi yol Kazak alfabesinin Rus alfabesiyle değiştirilmesidir. Kazaklar Rus alfabesiyle yazmaya başladıklarında, kendi dillerinden kopmadan Ruslara yönelecek. Bu projeyi Rus idarecilerin hayata geçirmesi doğru olmaz.” şeklinde ifade etmiştir. İlminski, hükümet sömürgecilerinin yürüttüğü misyonerlik fikirlerinin Altınsarin’in görüşü olduğu düşüncesine büyük önem vermiştir. Devlet tarafından gizlice yürütülen siyasetin gerçekliği ile ilgili belgeler MEB’in yaptığı yazışmalarda görülmektedir.
1876’da Batı Sibirya valisinin İç İşleri Bakanlığı’na yazdığı raporunda: “Torgay eyaletindeki okulların müfettişi Altınsarin, Rus harfleriyle yazdığı Kazak halk şarkısı metnini bana teslim etti. Bizler Rus alfabesi temelinde Kazak dilbilgisi kitabı hazırlamalıyız. Bu işte İlminski görevlendirildi.” diye belirtmiştir. Buradan, Kazaklar için Rus alfabesini ilk oluşturan kişinin İlminski, bunu ilk uygulayan kişinin ise Ibıray Altınsarin olduğu anlaşılmaktadır.
İlminski’nin resmî olarak yardım talebi doğrultusunda, Millî Eğitim Bakanı Tolstoy’un şahsi emri üzerine Altınsarin, kendi eserlerini İlminski’nin ilkelerine uygun olarak Rus alfabesi temelinde hazırlar. Ayrıca, Petersburg’un tutucu ilim adamlarının, Altınsarin’in hazırladığı Kazak alfabesini hiçbir değişiklik yapılmadan kullanılmasını talep ettiği de unutulmamalıdır. Bu sebeple, Ibıray ve İlminski arasındaki ilişkinin neden diplomatik bir hassasiyet taşıdığına eleştirel bir gözle bakmak gerekir. İlminski, kendi misyonerlik hedeflerinde ve diplomatik çıkarlarında Altınsarin’i kullanmak için her şeyi yapmıştır. Üstünde siyasi baskı kurmuş, okul işlerindeki gereksinimlerini kullanmış, öğretmen modeli olarak onu etkisi altına almaya çalışmıştır.
Altınsarin, Kazakların eğitim işlerinde hükümetin güvenilir yüzü olan İlminski’nin otoritesini ve sözü geçerliliğini her şekilde kullanmaya çalışmıştır. Kuşku uyandırmamaya ve İlminski’nin misyonerlik görüşünden sakınmaya çalışmıştır. Yazışmalarda bu durum kendini göstermektedir. Mektuplarında, bilincinde var olan misyonerlikle ilgili gerçek düşüncelerini dile getirmemiş fakat imalarda bulunmuştur. Örneğin İlminski, Altınsarin’in Arap harfleriyle yazdığı ‘Şeriat-el İslam’ eserinin yayımlanmasına kesin olarak karşı çıktığında, Altınsarin itiraz etmiş, dinî içerikli bir kitabın Rus alfabesiyle basılmasının Kazakları rahatsız edebileceğini belirterek, halka karşı saygılı olunması gerektiği konusunda ısrarcı olmuştur.
Ibıray Altınsarin, sömürgeci hükümetin gayrı Rus halkları Ruslaştırma politikasını halkın Hristiyanlaştırılması yoluyla gerçekleştirdiğini biliyordu. Bu alanda yürütülen gericilik faaliyetleri hakkında bilgi sahibiydi. Altınsarin, Çarlık Hükümeti’nin XIX. yüzyılın ortasından itibaren Kazak topraklarında yürüttüğü yerel halkı Ruslaştırma politikasına direndiğini hissettirmiştir. Ayrıca, uygulanan yöntemlerle ilgili olarak: “Rusya halklarının yapay bir biçimde yakınlaşması bu zamana kadar başarıyla sonuçlanmamıştır. Tatar, Başkurt ve diğer halklar bunun en çarpıcı örneklerindendir. Bu sebeple Ruslarla Kazakların yakınlaşma meselesini doğal akışına bırakmak daha doğru olmaz mı?” şeklinde yazmıştır. Sözlerinden, halkların yakınlaştırılması politikasına ‘karşı’ olduğu anlaşılmaktadır. Aslında o, halkların zorlama olmadan kendiliğinden yakınlaşması taraftarıdır. Toplumun bütün alanlarının devlet tarafından desteklenen misyonerlerin kontrolü altında olması sebebiyle, devlet politikası seviyesinde yürütülen misyonerlik ideolojisi ile ilgili olarak elbette daha ayrıntılı ve açık bir biçimde fikirlerini ifade edememiştir.
İlminski, Rus olmayan halklar arasından Ibıray gibi ilim sahibi, yetenekli gençleri kendi misyonerlik hedeflerini hayata geçirmek maksadıyla kullanmıştır. Onun ne kadar tehlikeli, gerici bir ideolog ve Rus İmparatorluğu’nun koyun postuna bürünmüş bir kurt olduğunu gizlemenin mantığı yoktur. A. Karimullin’in yaptığı bilimsel çıkarımlara göre, misyoner hazırlamanın anahtarını elinde tutan İlminski, Rusya’nın bütün bölgelerine kadro oluşturmak için aktif bir biçimde çalışmıştır. Şartlara çabuk adapte olan, her halkın özelliğine göre yöntemler uygulayan ve misyonerlik politikasında değişiklik yapabilen İlminski, kendisini yetenekli bir ideolog olarak kanıtlamıştır. Örneğin, Tatar şair Yakov Emelyanov (1848-1893) Hristiyanlaştırılmış bir Tatar ailesinde dünyaya gelmiştir. 1864-1869 yılları arasında Hristiyanlaştırılmış Tatar Okulu’nda eğitim görmüştür. Okulu bitirdikten sonra İlminski, eğitiminin devamı için gönüllü yardım faaliyeti adı altında onu Kazan İlahiyat Akademisi’ne almış, eğitimini tamamladıktan hemen sonra papaz yardımcılığı rütbesine yükseltmiştir. Gençliğinden itibaren şiir yazıp yayımlamaya başlayan şairin yeteneğini, kendi görüşlerini yaymak amacıyla kullanmak için onu papaz mertebesine yükseltmiştir. Emelyanov, 1879’da ‘Hristiyan Bir Tatar’ın Dilinden Şiirler’ (Стихотворение на языке крещенного татарина) adı altında şiir koleksiyonu çıkarmış, toplumda tanınmaya başlamıştır. İlminski’nin vakfında saklanan belgelerde bu koleksiyonun: “Hristiyanlaşanların bilincini uyandırıp, Tatar ruhunu güçlendiriyor.” şeklinde yazılıdır.38 Bu sebeple Yakov Emelyanov, kilise papazlarının gözünden düşen kişiler arasına girmiştir. Kendi halkının sosyolojik huzursuzluklarını yazması sebebiyle misyonerler tarafından kınanmış, İlminski’nin taleplerini hayata geçirmemiştir. İlminski’yi etkileyen ‘Yolunu Kaybedenin Uyanışı’ (Шатасқанның оянуы) şiirini misyonerlik ruhuyla yazmasına rağmen, şair kendi halkına yönelerek onların acılarını da kaleme almıştır. Böylelikle öğrencisi İlminski’yi hayal kırıklına uğratmıştır.
İlminski, Tatarların Hristiyanlaştırılması sürecinde onu başarısızlığın beklediği yer olan Orenburg’a gelir ve Kazakların Hristiyanlaştırılması faaliyetinde çok dikkatli hareket etmeye başlar. Kazak topraklarına dönüşünün bir diğer sebebini kendi hayal dünyasında aramak gerekir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, Kazakların Tatarlara kıyasla İslam inancının zayıf olduğu ve dinî fanatizme sahip olmadıkları yönünde toplumda yerleşmiş fikirler mevcuttur. Tanınmış gazeteci S. N. Yujakov, İslamiyet’in kökleştiği yerlerde asimilasyonun büyük bir sorun olduğunu yazmış, kullanılan alfabenin Rus alfabesiyle değiştirilmesini önermiştir. Kazakların İslam’a nispeten daha soğuk olduklarına dikkat çekerek, özellikle onlardan başlamayı teklif etmiştir: “… Kırgız okullarında da derhal bunu uygulamak gerekir. Burada bu yeniliğe engel olacak hoşgörüsüzlük ve Müslüman gelenekleri yoktur. Şüphesiz bu iş, kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleşecektir.” şeklinde belirtmiştir.39 İlminski’nin Kazak bozkırlarına hevesle gelip Altınsarin’i bulmasının nedeni, Kazak bozkırlarının onun misyonerlik amaçlarını gerçekleştirmesi için verimli topraklar olduğunu bilmesinden kaynaklıdır.
Muhtar Avezov’un eserinde Nikolay Petroviç Ostroumov’un adının geçmesi boşuna değildir. Avezov, Taşkent’te Orta Asya Devlet Üniversitesi’nde (SAGU) okurken Profesör Ostroumov’un çalışmalarıyla tanışmıştır. Ostroumov, bütün gücünü ve bilgisini Orta Asya halkları ve Büyük Cüz Kazaklarının Ruslaştırılması ve Hristiyanlaştırılması yönünde devletin yürüttüğü politik görevleri yerine getirmek için harcayan çok meşhur, tanınmış, deneyimli misyonerlerdendir. O da Kazan İlahiyat Akademisi’nden mezun olmuştur. Ostroumov bu yolları nasıl geçtiğini saklamayarak hocalarından gururla bahsetmektedir: “… Nikolay İvanoviç ve Efim Aleksandroviç benim akıl hocalarımdı. Gordey Semenoviç Sablukov ise akademinin son sınıfında danışmanlığımı yaptı. İslamiyet bilgimi adı geçen hocalara borçluyum.”40
Ostroumov, Tambov eyaletinde dünyaya gelmiş ve buradaki İlahiyat Öğretmen Okulu’nu başarıyla bitirmiştir. 1886’da misyoner hocalarının davetiyle eğitim için Kazan İlahiyat Akademisi’ne başlamıştır. 1870’de okulu bitirir bitirmez İlminski’nin tavsiyesiyle Müslümanlık Karşıtı Bölümü’nün bölüm başkanı olarak göreve devam etmiştir. İlminski onun misyonerlik alanında yürüttüğü araştırmalardan, işlerden oldukça memnun kalmıştır. Öğrencisine büyük umutlar bağlayan İlminski, misyonerlik faaliyetlerini geniş çaplı yürütebilmesi için onu Türkistan bölgesine göndermiştir.
Ostroumov, Taşkent’e vardığında ilk iş olarak Yedisu ve Semerkant topraklarını dolaşarak, halkın günlük yaşamı ve manevi dünyasıyla tanışır. Türkistan bölgesinde farklı görevlerde bulunur ancak bir an bile asıl amacı olan, eğitim aracılığıyla halkı Ruslaştırma faaliyetinden vazgeçmez. 1883-1901 yılları arasında Taşkent Lisesi’nin müdürlüğünü, 1901’den 1917’ye kadar ise Türkistan Öğretmen Okulu’nun müdürlüğünü yapar. Bunun yanında 1883-1917 yılları arasında Ekim Devrimi’ne kadar 34 yıl boyunca Turkestanskaya Tuzemnaya Gazeta’sının baş editörlüğünü yapar.
Ostroumov’un temel araştırma alanı İslamiyet’tir. Çalışmalarının büyük çoğunluğu bu konuyla ilgilidir. Yazdığı kırk iki eserin hepsi misyonerlik açısıyla yazılmıştır. Ostroumov yerli din alimleriyle sıklıkla görüştüğü için İslamiyet’in tarihi ve içeriği hakkında yeterince kaynak toplamıştır.
Ostroumov’un ‘Müslümanlar Arasında Hristiyan Misyonerliğinin Tarihi ve Günümüzdeki Önemi’ (Историческое и современное значение христианского миссионерства среди мусульман) (Kazan, 1894); ‘Türkistan’daki Yerel Halkın Eğitimi Konusundaki Endişeler’ (Колебания во взглядах на образование туземцев в Туркестанском крае) (Taşkent, 1910); ‘İslam Bilimi’ (Исламоведение) (Taşkent, 1912); ‘Türkistan’daki Dinî Okulların 25. Yıldönümü Raporu’ (Отчет Туркестанской духовной семинарии за 25 лет ее существования) (Taşkent, 1900); ‘Arabistan ve Kuran’ (Аравия и Коран) (Kazan, 1899); ‘Sartlar’ (Сарты) (Taşkent, 1908); ‘Asya Göçebe Halkları Hristiyanlık İnancını ve Kültürünü Benimseyebilir mi?’ (Способны ли кочевые народы Азии к усвоению христианской веры и христианской культуры) (Taşkent, 1895); ‘İslam Bilimine Giriş’ (Введение в курс исламоведения) (Taşkent, 1914) vd. çalışmalarında yazarın temel ideolojisinin bütün yansımaları ve misyonerlik alanındaki mücadelesi görülmektedir. Ostroumov, sömürge altındaki halkların Ruslaştırılmasında asıl silahın okul ve eğitim faaliyetleri olduğunun bilincindedir. Bu sebeple, Kazaklarla Rusların tek bir din çatısı altında birleşebilmesinin bu okullar aracılığıyla mümkün olabileceğine inanmıştır. Ostroumov, Kazakların sömürgeciler tarafından yürütülen politikanın gizli amacını bir gün kavrayacaklarına ve politik açıdan tehlikeli bir güce dönüşebileceklerine dikkat çekmiştir. Diğer bilim insanları gibi Ostroumov da Kazakların kullandığı Arap alfabesinin Rus alfabesiyle değiştirilmesine ve hızlı bir şekilde Kazak yazı diline yerleşmesine büyük önem vermiştir. Profesör, kendi çıkarımları neticesinde, dinî bağlılıktan uzak olan ve maneviyatlarını temiz tutabilen Kazakları, İslam dünyasından, özellikle de Tatarların manevi ve dinî etkisinden, aynı zamanda Orta Asya’nın dinî işlerinden sadece bu tür tuzaklarla uzak tutulabilecekleri sonucuna ulaşmıştır. Konuyla ilgili olarak Petersburg Üniversitesi’ndeki raporunda şunları yazmıştır: “…Halkların Rus Devleti ve Rus halkıyla kaynaşması, temelinde hiçbir değişikliğin yapılmadığı Rus alfabesi ve transkripsiyonu aracılığıyla gerçekleştirildi.” Bu durum, onun devletin savunduğu ilkelere sıkı sıkıya bağlı olduğu görüşünü desteklemektedir.
Yerel halkları Ruslaştırma sorununda ilk sorumluluğu Türkistan Öğretmen Okulu’nun almış olması büyük önem taşımaktadır. Ostroumov, Kazakları Hristiyanlaştırma yoluyla birleştirip asimilasyona uğratmak olduğu fikrini de saklamamıştır. Bu ideoloji, Ostroumov’un dünya görüşünün temel taşıdır.
Muhtar Avezov, 1951’de basılan ‘Üstat Şair’ romanında General’in Abay ile sohbeti sırasında Alektorov’dan büyük bir misyoner olarak bahsetmektedir. Yazarın burada Alektorov’dan bu şekilde bahsetmesinin sebebi, araştırmacıların dikkatini çekmek ve tarihin gizli noktalarına gidilip gerçeklerin eleştirel analizle çözümlenmesini sağlamaktır.
Kazak edebiyatında makale ve araştırmalarda Alektorov’un sınıfsal konum ve dünya görüşüne yönelik eleştirel bir bakış açısı olmamasına rağmen, Kazak halkının en büyük destekleyicisiymiş gibi ona karşı tek taraflı övgüler görülmektedir. Bunun nedeni, Alektorov’un fikirlerindeki politik içeriğin gelişigüzel öğrenilmesi ve yazarların bu tür makaleleri incelemeden yanlış, basmakalıp sonuçlara ulaşmalarıdır. Bunun birçok örneği mevcuttur. Eğitimli yazar, akademisyen Gabit Musirepov 18 Mart 1977’de ‘Kazak Halkı Alektorov’a Borçludur’ (Казахский народ в большом долгу перед А. Е. Алекторовым) başlıklı makalesini kaleme alır. İçerisinde gizli politik amaçlar barındıran çalışmada yazar, Alektorov’dan övgüyle bahseder. Böylelikle Musirepov’un makalesi, gençlerin ve bilim insanlarının Alektorov’u doğru tanımalarına ve onun siyasi kimliğini adil bir biçimde değerlendirmelerine engel olmaktadır. Bunun sebebi, Musrepov’un gençler ve araştırmacılar üzerindeki otoritesinin, onların gerçekleri ortaya çıkarma isteklerinin önüne geçmesidir. Musirepov ‘gerçeği’ ifade eder, ancak gençlik onunla tartışmaya cesaret edemez. Kişilik kültü ve duraklama dönemlerinde bilim ve edebiyat hükümetin ideolojik silahı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, bilim ve edebiyatta ‘doğru’ yerine çoğunlukla gerçeklerin üstünü örtme ve abartı hâkimdir. Bu olguyla ilgili olarak akademisyen Pankratov şunları söyler:
“… Çarlık Rusya’daki halkların durumlarıyla ilgili anlatılan yanlışlar düzeltilmediği sürece, bu sorunların çözümü mümkün olmayacak. Tarih kitaplarında ve halkların tarihi konulu ders kitaplarında baskıya ve Çarlık otokrasisinin sömürge halklarına uyguladığı zulme maruz kalanlara hiçbir şekilde dikkat çekilmiyor.” 41
Alektorov’un yaptığı çalışmalar değerlendirilirken bu tür hataların yapıldığı sır değildir. Nitekim Alektorov’un Kazak Sovyet Ansiklopedisi’nde Kazak tarihi, kültürü, etnografyası, folklorunu araştıran pedagog, ilim adamı ve Rus İmparatorluğu’nun resmî eğitim öncüsü olarak gösterilmesi bunu kanıtlar niteliktedir. Ayrıca onun sosyo-politik hedefleri olan misyonerlik faaliyetleri neden ifşa edilmemiştir. Bu durum, Pankratov’un belirttiği gibi, millî tarihi gösterirken yanlış bilgilerin esiri olmaktan kaynaklanmaktadır.
Alektorov’un yürüttüğü faaliyetleri tarihi gerçekler açısından değerlendirmek gerekirse kendi politik anlayışına göre onun azılı bir monarşist ve yolundan şaşmayan bir misyoner olduğu görülmektedir. Avezov bu sorunu iyice araştırmış, Alektorov’un misyonerlik görüşünü ifşa etmiştir. Ancak, dönemin koyduğu tabu ve sansürler Avezov’u anlamaya engel olmuştur.
Aleksandr Efimoviç Alektorov (1861-1919) kariyerine Orenburg’da öğretmen olarak başlamıştır. İlminski, o dönemde misyonerlik faaliyetlerini yürütmektedir. Alektorov, İlminski ile Orenburg’da tanışıp misyonerlik faaliyetine kendini adamıştır. Sürekli kiliselerde bulunan misyonerden farklı olarak, Alektorov resmî eğitim kurumlarında eğitim işleriyle ilgilenmiştir. Rus olmayan halkların Ruslaştırılması için en büyük silahın okul ve eğitimden geçtiğine inanmıştır. Misyonerlik yolunda herkesin edindiği başlıca görev, sömürge altındaki gayrı Rus halkların dil, tarih, folklor, etnografya, din, günlük yaşamlarını derinlemesine ve her yönüyle öğrenmeleridir. Bunun sebebi Ruslaştırma faaliyetinin, edinilen bilgiler temelinde gerçekleştirilecek olmasıdır. Gayrı Rus halkların Hristiyanlaşması ve Ruslaşması yönünde sömürge politikasının hızlıca gerçekleşmesini hedefleyen misyoner ilim adamları, kendi araştırmaları çerçevesinde bilimsel çalışmalar kaleme almıştır. Bu çalışmalar, bir taraftan Rus olmayan halkların ideolojisini anlamak için bilimsel nitelik taşırken, diğer taraftan eleştirel düşünenler için tarihi gerçeği görmeye yardımcı olmaktadır. Sonuç olarak bu malzemeler, neslin tarihini, Rus İmparatorluğu’ndaki gayrı Rus halkların Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılmasını belgeleyen, öncü ideologlar tarafından yazılmış kaynaklardır. Bu, araştırmacılar için tükenmez bir tarihi bilgi deposudur. Sadece ‘ideolojik amaca uygunluk’ bakış açısıyla yapılan hatalar ve yalanlar üzerine kurulmuş çalışmalardır.
Alektorov, 1886 yılında 25 yaşındayken İç Orda Okulları’nda müfettişliğe atanır. Çarlık Hükümeti tarafından Kazak topraklarında yürütülen sömürgecilik tarihinden yola çıkarak diyebiliriz ki, öncelikle İç Orda’da farklı sosyo-politik yöntemler uygulanmış, hemen sonrasında sonuçlar bütün topraklarda etkili olmuştur. Örneğin, Alektorov ‘Farklı Milletlerin Ruslaştırılması İçin Ne Yapılmalı?’ (Что нужно для обрусения инородцев?) başlıklı fazlasıyla ses getiren makalesinde İç Orda Kazaklarının Ruslaştırılması sorununu gündeme getirerek, misyonerlik yolundaki konumunu açığa çıkarmıştır. Alektorov, “Gayrı Rus halkları Ruslaştırma yolunda en iyi silah okuldur.” sloganını hayata geçirmek istemiştir. Yine aynı dönemde İ. N. Simirnov ‘Farklı Milletlerin Ruslaştırılması ve Ruslaştırma Politikası Sorunları’ (Обрусение инородцев и задачи обрусительной политики) başlıklı makalesinde, Rus olmayanların Hristiyanlaştırılması fikrini öne sürer. İfade edilen iki karşıt görüşlü slogandan yola çıkarak, Alektorov’un teklif ettiği slogan Kazakların yaşamına ve dinî görüşüne yönelik açık bir tehdit içermemesi sebebiyle, içindeki ana niyeti gizlemektedir.42
Alektorov, Batı Kazakistan’da bulunduğu süre içinde, Orta Cüz Kazakları için açılan karma Rus-yerli okulların tarihi ile yakından ilgilenmiş, misyonerlik işlerine yoğun bir biçimde bu bölgede başlamıştır. 1895’te yayımlanan ‘Gayrı Ruslar İçin Açılan Rus Okullarının Amaçları’ (Задачи русской школы в инородческой среде) başlıklı makalesinde Kazakların Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılması yönündeki faaliyetler sürecinde Torgay’daki karma okulların rolünden övgüyle bahsetmektedir. Bu geleneğin devam etmesi için Torgay bölgesinde çalışarak Orta Cüz Kazaklarının yaşam biçimlerini etraflıca araştırmış, misyonerlik faaliyetlerini güçlendirmeyi amaçlamıştır. Misyonerlik öğretiminde tecrübe kazanıp, Orta Cüz Kazaklarının yaşam biçimlerini öğrenir öğrenmez Torgay bölgesi eğitim işleri müfettişliğine atanmıştır. Bu görevde altı yıl çalıştıktan sonra 1902 yılından itibaren Akmola ve Semipalatinsk bölgelerindeki meslek yüksekokullarında müdürlük yapmıştır. Bu yıllarda, yazdığı çalışmaların büyük çoğunluğu misyonerlik konusu üzerinedir.
Bilimsel ve pedagojik deneyim kazandıktan ve misyonerliği tam anlamıyla benimsedikten sonra, o dönemde Orta Cüz Kazaklarının başkenti olarak görülen Omsk şehrine gider ve bilim çevrelerinde ünlenen ‘İslamiyet ve Kırgızlar’ (Исламизм и киргизы) başlıklı makalesini kaleme alır.43 Bu çalışmada, Kazakları Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma faaliyetinde başlıca engelin Tatarlar olduğunu ve Tatarların Orta Cüz Kazakları üzerinde etkili olduklarını belirtir. Kazakların Tatarlarla iletişime geçmesini engellemek ve iki halk arasındaki manevi bağı koparmak amacıyla İlminski’nin yıllarca aralıksız süren mücadelesi düşünülürse, Alektorov ve İlminski’nin düşünce yapısındaki benzerlik görülmektedir.
Alektorov, farklı misyonerlerin baskısıyla zaman içinde Kazakların Ruslaştırılmasında uygulanan yöntemlere karşı bakış açısını değiştirmeye başlar. ‘Doğu Rusya’da Ortodoksluğu Yayma Sürecinde Gazetelerin Rolü’ (Наши газеты о деятельности православной миссии на русском Востоке) adlı makalesinde Doğu halklarını Ruslaştırma faaliyetinde, misyonerlik sömürgelerine maruz kalan genç Kazak kızları ve kadınlarının en önemli etken olduğunu ifade eder.44 Doğu halklarında özellikle kadınların çocuk eğitiminde etkin rol oynadığını, büyüyen neslin maneviyatını fazlasıyla etkilediğini belirtir. Alektorov, ince hesaplar yaparak misyonerlik faaliyetlerinde uygulanan yöntemlerden, Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma sürecinde anne-kadın faktörünün önemli olduğu konusuna vurgu yapar.