bannerbanner
Latin Amerika Mitolojisi
Latin Amerika Mitolojisi

Полная версия

Latin Amerika Mitolojisi

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 5

4) Tlaloc ve Chalchiuhtlicue

Yağmur tanrısı Tlaloc, mitlerde inançta olduğundan daha az önemliydi. O, çok eski zamanlardan kalma bir tanrıydı ve Tezcuco’nun doğusundaki kendi adını taşıyan bir dağın eski zamanlardan beri beyaz lavlara oyulmuş bir tanrı heykeline sahip olduğu söylenirdi. Tepelerin doruklarında olduğu varsayılan özel meskeni Tlalocan, tüm yiyecekler açısından zengindi ve mısır tanrıçalarının eviydi. Ve orada, cüce (ya da çocuk) hizmetkârlarıyla birlikte Tlaloc’un yeryüzüne su döktüğü dört testisi vardır. Birinci su iyidir, mısırın ve diğer meyvelerin gelişmesine neden olur; ikincisi örümcek ağları ve yıkım getirir; üçüncüsü dona dönüşür; dördüncüyü meyve kıtlığı izler. Bunlar dört anayönün sularıdır ve sadece doğununki iyidir. Cüceler testilerini kırdıklarında gök gürler ve aşağıya dökülen parçalar yıldırımlardır. Tlaloque’un sayısı büyük olarak kabul edildi, öyle ki gerçekten de her dağın bir Tlaloc’u vardı.

Tanrı, Quetzalcoatl gibi bir yılan maskesiyle tasvir ediliyordu ancak Tlaloc’unki bir değil, iki yılandan oluşuyordu ve bu maskenin yılan gibi kıvrımlarının gelenekselleştirilmesinden, geniş, mavi dairelerle çevrili olarak tanrının gözlerinin ve kıvrımlı bir bant tarafından oluşturulan dudağının geleneksel temsili meydana geldi. Çift başlı yılan (tüylü yılandan daha az yaygın olmayan bir sembol) onun sık kullanılan bir sembolüdür. Dağlarla olan ilişkisi onun volkanlar ve ateşle de ilişkilendirilmesine sebep olmuştur. Ateşin ve kızgın taşların yağdığı kozmogonik çağlardan biri olan Yağmur Güneşi’ne başkanlık ettiği söylenen oydu.

Tlaloc’a tapınmak, Meksika’daki en korkunç şeylerden biriydi. Belki de yağmur cücelerinin sayısını sabit tutmak amacıyla ona sürekli olarak çocuklar kurban edilirdi. Sahagun’a güvenecek olursak Tlaloque şöleninde, “çok sayıda meme emen bebeği, annelerinden satın alıyorlardı. Saçlarında iki taç ve iyi bir işaretle doğmuş olanları tercih ediyorlardı. Bunların, zamanı geldiğinde yağmur yağdırmak için tanrılara daha makbul bir kurban olacakları iddiasında bulundular. Her yıl çok sayıda bebeği öldürdüler ve onları öldürdükten sonra pişirip yediler… Çocuklar çok ağlarsa ve çokça gözyaşı dökerse de bunu görenler sevindiler ve bunun çok yakın bir gelecekte yağacak olan yağmurun işareti olduğunu söylediler.” Cesur keşişin böyle bir dehşeti ayıplamak için anlatısından dönmesine şaşmamalı. Yine de şöyle söyler: “Zavallı çocukların kurbanı olduğu bu acımasız düşüncesizliğin nedeni, gerçekten de çokça gözyaşı döken ve kendilerini bu uygulamaya gönül rahatlığıyla teslim eden ebeveynlerinin doğal ilhamlarına doğrudan bağlanmamalıdır. İnsan orada, bu ölümcül eylemi teşvik etmek için tüm kötü oyunlarını kullanan ebedi düşmanımız Şeytan’ın nefret dolu ve barbar elini görmelidir.” Ne yazık ki, ayinin çok yaygın olduğu düşünülebilir çünkü birçok vahşi Meksika kabilesinin mitlerinde ve hatta Meksika’nın kuzeyindeki Pueblo kabilelerinin mitlerinde, çocukların su tanrılarına kurban edilmesi hakkındaki hikâye sürekli olarak tekrarlanır. Bununla birlikte belki de bu, güneyin korkunç batıl inancına dair geniş çaplı bir söylentiden başka bir şey değildi.

Akarsuların, pınarların ve derelerin tanrıçası Chalchiuhtlicue, Tlaloque’un kız kardeşi olarak kabul ediliyordu ve onlarla bağlantılı ayinlerde sık sık onurlandırılıyordu. O, Tlaloc gibi takvimsel güçler bölümünde büyük bir rol oynuyordu ve aynı zamanda kozmogonik dönemin “Güneşlerinden” birine hükmediyordu. Yılanlar ve mısır onunla ilişkilendiriliyordu ve o, benzer tanrılar gibi hem iyi niyetli hem de kötü niyetli ruh hallerine sahipti, sadece bir temizleyici değil, aynı zamanda gemi kazası ve su ile ilgili ölümlerin bir nedeniydi. Yeni doğanların banyoları sırasında ona hitap ediliyordu: “Merhametli Kadın Chalchiuhtlicue, burada bulunan hizmetkârınız, dokuzuncu gökte oturan babamız ve annemiz Ometecutli ve Omeciuatl tarafından gönderilerek bu dünyaya geldi. Ne hediyeler getirdiğini bilmiyoruz, dünyanın başlangıcından önce ona ne tayin edildiğini veya payına ne düştüğünü bilmiyoruz. Bu kura iyi mi kötü mü ya da kötü talihin onu ne amaçla izleyeceğini bilmiyoruz. Babasından ve annesinden ne gibi kusurlar ve bozukluklar alacağını bilmiyoruz. Ona ellerinin arasında bak! Onu yıka ve pisliklerden kurtar çünkü o senin gücüne emanet. Onu anne ve babasından aldığı pisliklerden arındır; su, toprağı ve lekeyi çıkarsın ve onu her türlü pislikten arındırsın. Bu dünyada barış ve bilgelik içinde yaşayabilmesi için, ey Tanrıça, kalbini ve yaşamını arındırsın. Bu su, tüm hastalıkları arındırsın. Zira tanrıların annesi ve kız kardeşi olan ve ona sahip olmaya ve onu vermeye, dünyanın başlangıcından önce taşıdığı kötülükleri ondan almaya layık olan tek kişi sensin. Şimdi çocuk senin huzurunda olduğuna göre, istediğimiz şeyi yapmaya tenezzül et.” Bu ayinin, ilk misyonerlere kendi Hıristiyan vaftiz ayinlerini çağrıştırdığını anlamak zor değildir.

V. Yaşam Güçleri

Dünya, evrensel olarak Tanrıların ve İnsanların efsanevi Annesi ve Hayat Verici’dir. Meksika panteonu da bu kurala bir istisna oluşturmaz ancak Toprak Ana’nın somut örnekleri, kendilerine ait karakterleri oluşturan çağrışımlara sahiptir. Benzer tanrıçalar gibi Meksika’nın Toprak Anaları da kehanetle ilişkilidir ve takvim kehanet kitaplarında çeşitli biçimlerde görünürler. Onlar da tıp tanrıçalarıdır. Bu işlevleri öncelikle, muhtemelen ilkel toprak kulübesi ve ısıtılmış taş biçimindeki Amerikan Kızılderili terapilerinin temel aracı olan ter banyosuyla ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu tanrıçalar, nadiren birlikte oldukları ve kelebek sembolünü (bir doğurganlık sembolü, zira yerkürenin merkezindeki ateş tanrısının yaşam için gerekli olan sıcaklığı ürettiğine inanılıyordu) paylaştıkları ateş tanrılarıyla bağlantılarını muhtemelen burada bulurlar. Yılanlar da göklerin tüylü yılanlarının değil, yeraltı güçlerinin, yeryüzü tanrıçalarının işaretleridir; aynı şekilde Aztek sembolizminde nesil ile ilişkilendirilirler. Üreme ve dolayısıyla bu tanrılarla bağlantılı üçüncü bir hayvan da geyiktir. Doğu’nun beyaz, ölü Geyiği bolluğu ifade ediyordu. Kuzeyin yaralı, kahverengi geyiği kuraklığın bir simgesi olup ateş tanrılarıyla ilgiliydi. Kartal da dolaylı bir süreçle bazen tanrıçalarla ilişkilendirilir çünkü o, öncelikle semavi savaşçı Tonatiuh, yani Güneş’tir. Bununla birlikte yeryüzü tanrıçası genellikle bir savaş tanrıçasıdır: Coatlicue, savaş tanrısı Huitzilopochtli’nin annesi, yılan eteği giyen bir toprak tanrısıdır. Bu, Meksikalılar arasında, Dünya’nın kurban taşı üzerinde Güneş’e sunulan ilk kurban (bu nedenle, bir savaşçının ölümüyle ölen ilk kişi) olduğuna dair yaygın bir inançtı. Bu nedenle bir kurban, kurban edilmeye adandığında onu kaçıran kişi, aynı anda hem Güneş’in hem de ilk kurban olan tanrıçanın onuruna kartal postuyla süslenirdi.

Yeryüzü tanrıçaları arasında en ünlüsü, gece boyunca kükreyen sesi savaşın habercisi olan Ciuacoatl (Yılan Kadın) idi. Ona Tonantzin (Annemiz) de deniyordu ve Sahagun, “Bu iki durum ona, Yılan tarafından aldatılan annemiz Havva ile bir benzerlik kazandırıyor,” demektedir. Aynı tanrıya verilen diğer isimler şunlardı: Bazen taştan bir bıçak yutan Kara Kurbağası olarak temsil edilen Ilamatecutli (Yaşlı Tanrıça), zaman zaman bir geyik olarak gösterilen Itzpapalotl (Obsidyen Kelebek), Temazcalteci (Ter Banyosunun Büyükannesi) ve diğer bazı toprak tanrıçaları gibi aynı zamanda ayla ilgili bir ilah olan Tanrıların Anası Teteoinnan. Onun onuruna bir hasat bayramı kutlanırdı. Bu kutlamada Huas-tec rahipleri (muhtemelen doğu kıyısından geldiği için) fallik sembolleri taşırlardı.

Çocukları olan bitki tanrıları, toprak tanrıçaları ile yakından ilişkilidir. Bunlardan mısır-ruhları en önemlisidir zira mısır, yayla bölgesinin en büyük tahılıdır. Cinteotl mısır tanrısıydı ve Xilonen olarak da bilinen Chicomecoatl (Yedi Yılan) onun kadın muadiliydi, sembolleri genç mısır başağıydı. Mısırın yaşam asası olarak kullanılması nedeniyle tahılla dolu bir taç, yaratıcı-tanrı ve yiyecek veren Tonacatecutli’nin (Vücudumuzun Efendisi) sembolüydü. Pedro de Rios onun hakkında şunları söylüyor: “O, dünyanın sahip olduğu söylenen ilk Efendi’ydi. Üfleyerek suları gökten ve yerden ayırdı, hepsi onun önünde birbirine karıştı. Onları şimdi oldukları gibi elden çıkaran oydu ve bu yüzden ona ‘Bedenlerimizin Efendisi’ ve ‘Taşkınların Efendisi’ dediler. Onlara her şeyi verdi ve bu nedenle kraliyet tacıyla birlikte bir tek o resmedildi. Ona ayrıca ‘Yedi Çiçek’ (Chicomexochitl) deniyordu çünkü dünyanın prensliklerini böldüğü söyleniyordu. Herhangi bir tapınağı yoktu ve kendisine adaklar getirilmiyordu çünkü onları istemediğini söylüyorlar.” Bu tanrı da Samanyolu ile özdeşleştirildi.

Bununla birlikte, Meksika’nın bütün bitki tanrıları arasında aynı anda en önemli ve en korkunç olanı, kurban edilmiş bir tutsağın vücudundan sıyrılmış bir insan derisine bürünmüş olarak temsil edilen Xipe Totec’tir (Derisi Yüzülmüş Efendimiz). O, bitki örtüsünün yenilenmesinden sorumlu tanrıydı (Dünya’nın tekrarlayan yeşilliği kazandığı taze cilt) ve onun büyük festivali (İnsan Derisi Yüzme Bayramı) taze yeşilliğin ortaya çıktığı ilkbaharda yapılıyordu. Bu zamanda tutsak erkekler, kadınlar ve çocuklar kurban edilir, vücutları yenir ve tanrı kişileştirmeleri tarafından giyilmek üzere derileri yüzülürdü. Sahagun’un, esirinin etini kendi vücudunun bir parçası olarak kabul ederek yemediğini ifade etmesinden bu ayinde bir tür sakrament5 olduğu anlaşılmaktadır. Yine, kurban edilen savaşçıların derileriyle kaplanmış gençler tanrının kendi adıyla anılırdı ve onlara karşı çeteler kurarak savaş sahnesi canlandırırlardı; bir tutsak edilme olursa sahte bir kurban töreni olurdu. Ünlü sacrificio gladiatorio da tanrının onuruna kutlanırdı; kurban, zayıf silahlarla mağlup oluncaya kadar güçlü savaşçılara karşı mücadele verirdi. Kurbanların vücutlarında yırtılan derilerin sihirli özellikleri, deri ve göz hastalıklarından mustarip kişilerin yirmi gün süren iyileşmeleri için bu yadigârları takmaları durumuyla anlaşılmaktadır. Xipe Totec yeşil bir giysiye bürünmüştü ancak sarı onun baskın rengiydi; süslemeleri altındandı ve o, altın işçilerinin koruyucusuydu. Bu, muhtemelen olgunlaşan tahılla ilgili bir sembolizmdir; zira onunla ilgili tüm korkunç şeylerle birlikte Xipe Tote, aslında basit bir tarım tanrısıdır. Onun festivalinde görkemli areitos vardı ve şarkılar söylenirdi, bu şarkılardan biri günümüze kadar gelmiştir:

Sen gece vakti içen, niye erteliyorsun?Kılıcını kuşan, altın giysini giy!“Rabbim, zümrüt yeşili suların alçalsın!Şimdi yaşlı ağaç yeşil tüylere dönüştüAteş Yılanı Quetzal’a dönüştü!“Belki öleceğim, ben genç mısır bitkisiyim;Zümrüt gibi yüreğim; altın olduğunu görür müyüm?İlk olgunlaştığında mutlu olacağım (savaş şefi doğduğunda!)“Rabbim, mısır tarlalarında bolluk olunca,Senin dağlarına bakacağım, gerçekten senin kuluna;İlk olgunlaştığında (savaş şefi doğduğunda) mutlu olacağım!”

Çiçekler ve dans, oyunlar ve şölen tanrıları grubu daha az dikkat çekicidir: Xochipilli (Çiçek Efendisi), Macuilxochitl (Beş Çiçek) ve Ixtlilton (Küçük Kara Yüz). Xochipilli, kısmen genç mısırın bir tanrısıdır, muhtemelen tozlaştırıcıdır ve bazen Cinteotl’un oğlu olarak kabul edilir. O ve kardeşleri doğal olarak ara sıra çok sayıdaki pulque tanrıları olan Centzontotochtin ilahları ile ilişkilendirilir. Bunlar arasında içkinin yapıldığı ocpatli’nin kâşifi Patecatl, Texcatzoncatl (Saman Ayna), Colhuatzincatl (Kanatlı) ve Ometochtli (İki Tavşan) bulunur. Bunların kendilerine tapanların sahipleri olduğu ve sarhoş insanların yaptığı kötülüklerin sebebi olduğu varsayılıyordu. Bununla birlikte, çiçek tanrılarının daha özel bir eşi, aslen Tlaloc’un eşi olduğu ancak Tezcatlipoca tarafından taşınarak onun tarafından aşk tanrıçası yapıldığı söylenen Xochiquetzal’dır. Tahtının dokuzuncu göğün üzerinde olduğu anlatılır ve bu rolde onun yaratıcı tanrı Tonacatecutli’nin eşi Tonacaciuatl ile özdeş olduğunu düşünmek için sebeplerimiz var. Yurdu, Itzeecayan’daki (Soğuk Rüzgârlar Yeri) Xochitlicacan’da (Çiçekler Yeri) veya Batı’nın Cenneti Tamoanchan’daydı (belirli mevsimlerde kartal biçiminde süzülerek çocuklarda epilepsiye sebep olan ve erkeklerde şehvet uyandıran hayalet kadınlar Ciuateteo’nun geldiği bölge). Xochiquetzal gerçekten de genç bekâr savaşçılarla birlikte yaşayan ve onlarla savaşa yürüyen ve bazen tanrıçanın şöleninde kendilerini onun sunaklarında kurban eden bekâr kadınların hamisiydi. Daha hoş bir açıdan, dokuma, iplikçilik ve tüm güzel ve sanatsal kumaşları üretme tanrısıydı. Parlak ve çok renkli giysiler içinde tasvir edilir. Dudaklarında mutlaka, hayatın ve tatlı şeylerin peşinde olmanın sembolü olan kelebek olur. Bir ilahide Xochipilli ile aynı olduğu tahmin edilen sevgilisi Piltzintecutli (Prenslerin Efendisi) ile birlikte anılır:

“Su ve sis diyarından geliyorum, Xochiquetzal,Güneşin evine girdiği topraklardan, Tamoanchan’dan.“Dindar Piltzintecutli ağlar;Xochiquetzal’i arıyor.Karanlık, gitmem gereken yerdir.”

Seler, bu ağıtın muhtemelen parlak çiçek tanrıçasının yeraltı dünyasına taşındığı ve onun yüreği yanık sevgilisi tarafından arandığı bir Proserpina mitinin ifadesi olduğunu ileri sürer.

Sahagun’un “başka bir Venüs” olarak adlandırdığı, özellikle şehvet ve cinsel günahın tanrısı olan Tlazolteotl (Kirlilik Tanrıçası) çok daha karanlıktır. Rahiplerine şehvetli günahlar ve sarhoşlukla ilgili itiraflarda bulunulurdu, onlar da dilin bir maguey dikeniyle delinmesi ve içine saman ve sarı dalların sokulması gibi bir ceza uygularlardı. Sahagun, Kızılderililerin cinsel günahları itiraf etmeden önce yaşlanmayı beklediklerini belirtiyor. “Bu anlaşılması kolay bir meseledir. Çünkü hatalarını gençliklerinde işlemiş olmalarına rağmen yaşlanmadan önce ahlaksız davranışlardan vazgeçmek zorunda kalmamak için genç yaşta itiraf etmeyeceklerdi. Zira zaten bir kez itirafta bulunmuş bir günahkârın bağışlanmayacağına inanıyorlardı. Bunların hepsinden,” diye devam eder, “yeni İspanya Kızılderililerinin hayatları boyunca bir kez itirafta bulunmak zorunda olduklarına inandıkları ve inançla ilgili şeyler hakkında hiçbir bilgisi olmadıkları sonucuna varmak doğaldır.” Tlazolteotl’un unvanlarından biri “Dünyanın Kalbi”dir. Tanrıların büyükannesiyle aynı kıyafet içinde temsil edildiğinden onun, doğurganlık tanrısı olarak karakterine vurgu yapan Toprak Ana Teteoinnan’ın özel bir formu olduğu varsayılır. Bazen ondan Ixcuiname (Dörtyüzlü) olarak bahsedilir ve çoğul olarak dört kız kardeşten oluşan bir grup olarak kabul edilir. Bunlar, Sahagun’a göre kadın olgunluğunun dört yaşını temsil ederler. Quauhtitlan Yıllıkları’nda Ixcuiname’nin Tollan’a Huasteca’dan geldiği anlatılır. “Ve Huaxtec’in ağladığı yer denilen yerde, Huaxteca’da aldıkları tutsaklarını çağırdılar ve onlara işin ne olduğunu açıkladılar: ‘Şimdi Tollan’a gidiyoruz, Dünya’yı seninle birleştirmek istiyoruz, seninle bir ziyafet vermek istiyoruz. Çünkü şimdiye kadar insanlara savaş teklifleri yapılmadı. Biz buna bir başlangıç yapmak ve sizi oklarla öldürmek istiyoruz.’” Aztek ok kurban resimlerinde kurban, ok yaralarından gelen kanın toprağa damladığı, merdiven benzeri bir iskelede asılı olarak gösterilir. Bu kan, tanrıçanın rahmine düşen dölleyici tohumun sembolüydü ve en azından, Sabahyıldızı’nın onuruna yapılan Skidi Pawnee doğurganlık kurbanının biçiminin, Meksika’da moda olanla aynı (darağacı ve diğer her şey) olduğunu belirtmeye değer.

VI. Ölüm Güçleri

Toprak (Yüce Ana), yaşam verendir ancak boşluklu olan Dünya, Ölümün Efendisi’dir. Meksikalıların, bu gücü temsil etmelerinin acımasızlığı konusunda hiç kimseden aşağı kalır yanları yoktur. Dünyanın mağarası Tepeyollotl (Dağın Kalbi) olarak, batmakta olan güneşi yakalamak için batıdan sıçrayan benekli jaguar canavarıdır ve kükremeleri yankılanan tepelerde duyulabilir. Tlaltecutli (Dünyanın Efendisi) olarak, tam da yukarıdaki Güneş’in beslenmesi gerektiği gibi kurban edilen insanların kanıyla beslenmesi gereken Açık Çeneli iğrenç Kurbağa’dır. Zira Meksikalıların savaş düşüncesi şöyleymiş gibi görünüyor: Tonatiuh ve Tlaltecutli’nin gökte ve yerde hayatta kalabilmesi için kurban edilenlerin kalplerinden yükselen buharları ve alçalan akışı sürekli tutmak için uğraşılmalıdır.

Ancak en korkunç figür bizzat Hades’tir: Ölülerin İskelet Tanrısı Mictlantecutli. Sahagun onu Tzontemoc (Dökülen Saç) olarak da adlandırılır. Sahagun, bu ilahın yurduna yaptığı yolculuğu da tarif etmektedir. Bir ölümlü (erkek, kadın, çocuk, efendi ya da köle) hastalıktan öldüğünde, ruhu Mictlan’a iniyordu ve cesedin yanında şu son sözler söyleniyordu: “Oğlumuz, bu hayatın acılarını ve yorgunluğunu bitirdin. Seni buradan almak Rabbimizi mutlu etti çünkü sen bu dünyada fanisin, bizim varlığımız bir güneş ışını gibidir. Sana bizi tanıma ve ortak yaşamımıza ortak olma lütfunu verdi. Şimdi, Acolnauacatl veya Tzontemoc olarak da adlandırılan tanrı Mictlantecutli ve aynı zamanda tanrıça Mictecaciuatl, seni kendi meskenini paylaşmaya zorladı. Hepimiz seni takip edeceğiz çünkü bu bizim kaderimizdir ve mesken bütün dünyayı alacak kadar geniştir. Artık aramızda duyulmayacaksın. İşte, karanlıklar diyarına gittin, orada ne ışık ne de pencere var. Bir daha asla buraya gelmeyeceksin ve dönüşün için endişelenmene gerek yok çünkü senin yokluğun sonsuzdur. Sonlarının ne olacağını, bu hayatın yorgunluğunu nasıl taşıyacaklarını bilmeden çocuklarını öksüz ve yetim bıraktın. Bize gelince, senin istediğin yerde sana katılmakta gecikmeyiz.” Akrabalara da benzer sözler söylendi: “Bu ölüm, bir varlığın bizi hasta etmesi ya da alay etmesi için mi geldi? Hayır, Rabbimiz sonunun böyle olmasını dilediği içindir.” Sonra ceset mumya şeklinde sarılır ve başına birkaç damla su döküldü. “İşte bu hayatta faydalandığın su.” Ve bir kap su sunuldu: “Bu senin yolculuğun için.” Daha sonra, ceset önüne bazı kâğıtlar sırayla dizildi: “İşte, bununla çatışan iki dağdan geçeceksiniz.” “Yılanın seni beklediği yolu bununla geçeceksin.” “Bununla yeşil kertenkelenin yerine geçeceksin.” “İşte, bununla sekiz çölü ve sekiz tepeyi geçeceksin.” “Ve bak, obsidiyen bıçaklar taşıyan rüzgârların yerini neyle aşabilirsin.” Böylece yeraltı dünyasının tehlikeleri geçilecek ve Mictlantecutli’den önce gelen ruh, dört yıl sonra yeraltı dünyasının “Dokuz Katlı Çayı” olan Chiconauapan’a varana kadar yoluna devam edecekti. Bunun karşısında, mezarında kurban edilen ve sadık arkadaşı olan kırmızı köpek tarafından karşılanacaktı. Ve buradan efendi ve tazı, ölülerin ebedi evine, Chiconamictlan’a, “Dokuzuncu Cehennem”e girerdi.

Gerçi ölenlerin hepsi bu yolculuğa çıkmadı. Her türlü meyvesi ve neşesi bol Tlaloc’un meskeni olan yeryüzü cennetine (Tlalocan) yıldırım çarpması sonucu ölenler, boğulanlar, cilt hastalıkları kurbanları ve damlacıklardan ölenler gidecektir (Toplulukları yağmur tanrılarının çeşitli niteliklerine atfedilecek olan heterojen bir grup). Belki de kendileri yağmur yağdıran ve Yağmur Efendileri’nin hizmetkârları haline gelen bu tanrılara edilen kurbanlar da onlara dahil edilmelidir. Güneşin malikânelerine yükselenler daha da şanslıydı (savaşta ölenler, kurban sunağında ölenler veya yakılarak kurban edilenler ve doğum sırasında ölen kadınlar). Söylenene göre, kalkanları delinmiş olan bu savaşçılar deliklerden Güneş’i görebilirdi; diğerlerine göre Tonatiuh görünmezdi. Ama hepsi bu dünyanın ağaçları dışında olan gök bahçelerine girdiler ve orada dört yıl geçirdikten sonra, gök çiçeklerinden bal çeken parlak tüylü kuşlara dönüştüler.



Savaşçıların ruhları, cennetlerini doğu göklerinde buluyorlardı. Burada, sabah doğarken Güneş’le karşılaştılar. Neşeli çığlıklarla kalkanlarına vurarak meridyene yolculuğunda ona eşlik ettiler. Batı göklerinin Savaşçı Kadınları Ciuateteo ya da Ciuapipiltin ve savaşa gitmiş ya da çocuk doğururken ölmüş kadınların ruhları tarafından karşılandılar. Bunlar Güneş’e batı göğünde eşlik ederek onu muhteşem bir tahtırevan üzerinde Tamoanchan’a (İniş Evi) taşıdı. Yeraltı dünyasının kapılarında, Güneş’i meskenlerine taşıyan Cehennemin Efendileri tarafından karşılandılar çünkü burada gün olmayınca, aşağıdaki âlemde gün başlar. Ciuateteo’nun uğursuz özelliklerini muhtemelen yeraltı güçleriyle olan bu ilişkiden elde ettiler çünkü Güneş’in inişini takip eden ve Karanlığın Şeytanları olarak cisimleşen alçalan yıldızlar Tzitzimime ile özdeşleştiriliyorlardı zaman zaman.

Ancak Güneş’in yolculuğunda başka bir yoldaşı daha vardır. Ölmüş bir Azteklinin ruhuna sadık köpeği eşlik edip ölüler diyarına doğru rehberlik ettiği gibi, Güneş de Xolotl köpeğine eşlik eder. Xolotl, tlachtli oyununa başkanlık eden bir tanrıdır. Bu oyun tenise benzer. Bir lastik top bir sahada ileri geri sektiriliyordu. Fırlatılarak veya elle vurularak değil, omuz veya uylukla atılıyordu. Kızılderililerin diğer top oyunlarında olduğu gibi bu da güneşin rotasının simgesi olarak görülüyordu ve Xolotl’un oyunu gökkubeden başka bir yer olamayacak sihirli bir sahada oynadığı söyleniyordu. O, ikizlerin ve diğer canavar formların da tanrısıydı (çünkü ikizler canavar olarak kabul ediliyordu). Tutulma vesilesiyle güneş tanrısının onlara ihtiyacı olduğuna karar verildiğinde Güneş’e kurban edilenler kamburlar ve cücelerdi. Sahagun’un aktardığı bir efsane muhtemelen bu inancı açıklar veya yansıtır. Her şeyin başlangıcında güneş ve ay yoktu ama tanrılardan ikisi kendilerini yakarak feda ettiler. Güneş ve ay henüz hareket etmemiş olsa da küllerinden gece ve gündüzün küreleri doğdu. Sonra tüm tanrılar, gökcisimlerine hayat ve hareket vermek için kendilerini feda etmeye karar verdiler. Yalnızca Xolotl reddetti: “Tanrılar, ölmeyeceğim,” dedi. Kurban rahibi geldiğinde kendini xolotl denilen çift saplı bir mısır bitkisine dönüştürerek kaçtı. Fark edilince tekrar kaçtı ve mexolotl adında bir maguey şeklini aldı. Üçüncü kez yakalanmaktan kurtuldu, suya girdi ve bir larva (axolotl) oldu. Ancak bulunup kurban edildi. Mendieta tarafından kaydedilen efsanenin ikinci bir versiyonu, Xolotl’u diğer tanrılara ve sonra da güneşe hayat vermesi için kendisine ölüm veren kurbanı kutlayan kişi yapar. Yine Mendieta tarafından kaydedilen başka bir hikâyede, ilk insan çiftinin yaratılabilmesi adına atalarının kemikleri için Yeraltı Dünyası’na gönderilen köpek Xolotl’dur. Ama Mictlantecutli tarafından takip edilen Xolotl tökezlemiş ve taşıdığı kemik düşerek parçalara ayrılmış, bu parçalardan çeşitli halklar türemiştir. Bunun gibi hikâyeler, çok kuvvetli bir şekilde kuzey kıtasındaki çakal hikâyelerini anımsatır. Bizzat Xolotl’un düzenbaz ve dönüştürücü, özellikle Ueuecoyotl (Yaşlı Çakal) olarak Çakal’ın özel bir biçiminden ibaret olması mümkündür.

Ölülerle bağlantılı tüm kayıtlı inançlar arasında en etkileyici olanı, çocuk ruhlar arafıyla ilgili kısa açıklamadır (Kodeks Vaticanus A’nın din adamı yorumcusu tarafından bildirilmektedir). Yorumcunun söylediğine göre, bu hayattan göçen ruhlar için üçüncü bir yer vardı; bu yer, yalnızca akıl çağına ulaşmadan önce ölen çocukların ruhlarının gidebildiği bir yerdi. Süt damıtılan bir ağacın varlığını iddia ediyorlardı. Bu yaşta ölen tüm çocuklar oraya taşınıyordu. Zira Tanrı’nın onuruna bu kadar düşman olan şeytan, bu durumda bile rekabetini göstermek istemiştir. Tıpkı kutsal doktorlarımızın vaftiz olmadan veya eski yasanın sünneti olmadan veya doğal insanın kurbanı olmadan ölen çocuklar için arafın varlığını öğretmesi gibi şeytan da bu zavallıların çocukları için böyle bir yer olduğuna inandırıyordu. Bu çocukları geçmesi gerektiğini düşündükleri üçüncü yıkımdan sonra (dünyanın zaten iki kez yok edildiğine inanıyorlar) dünyayı yeniden nüfuslandırmak için geri döndürmek zorunda olduklarına onları ikna ederek başka bir hata daha yaptı. Bebeklerin ruhlarının beslendiği Hayat Ağacı ile yeniden doğacakları günü bekledikleri bir bebek cennetine dair inanç, çoğu Aztek kavramının kâbusa benzer niteliğinden iç rahatlatıcı bir kurtuluştur. (En az, onu kaydeden iyi rahibin dini düşünceleri kadar insanidir.)

İkinci Bölüm

Meksika (Devam)

I. Kozmogoni

Meksika kozmogonileri, yaygın Amerikan tarzına uygundur. İlk olarak, kült içinde çok az önemli olan, evrendeki yaşamı uzaktan sağlayan ve sürdüren kadim bir yaratıcı vardır. Ve ardından, ilkel zamanların varlıklarını biçimlendiren ve dönüştüren ve sonunda dünyayı şimdiki durumuna getiren gerçek yaratıcılar yerine bir tanrılar, büyücüler ve dönüştürücüler kuşağı gelir. Daha önceki dünya çağları ya da Meksikalıların dediği gibi “Güneşler” genellikle dört tanedir ve her biri, Güneş’in ve halklarının feci yıkımıyla sona erer: Arka arkaya meydana gelen yangın ve tufan, yaradılışı yok eder. Bütün bunlar, yekpare bir bütünlük içinde herhangi bir anlatı altında korunmaz ancak bütün, mevcut olan çeşitli parçalardan ve kısaltmalardan makul bir şekilde yeniden inşa edilebilir.

На страницу:
4 из 5