bannerbanner
Mısır'ın Kutsal Kedisi
Mısır'ın Kutsal Kedisi

Полная версия

Mısır'ın Kutsal Kedisi

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 6

İki Nübyeli köle kız bu kadının arkasında durmuş yelpazeyle kendisini serinletiyordu, on iki yaşlarında bir kız ise alçak bir iskemlede oturmuş, bir papirüs rulosu okuyordu. Babası odaya girer girmez ruloyu yere atıp ayağa fırladı, kadın da sanki ufacık bir hareket etmeye kalksa bile yorulacakmış gibi uyuşuk bir şekilde ayağa kalktı.

“Ah, babacığım,” diye konuşmaya başladı kız ama rahip bir el hareketiyle onu durdurdu.

“Sevgilim,” dedi karısına, “yüce kralımızın fethinin ganimeti olarak getirdiği esirlerden ikisini eve aldım. Bize ve tapınağın hizmetine çok sayıda esir yollamış, bu ikisi de benim payıma düşen. Kendi ülkelerinde soylularmış, biz de konumlarındaki bu üzücü değişimi onlara unutturmak için elimizden geleni yapacağız.”

“Hep tuhaf fikirlerle geliyorsun Ameres,” dedi kadın uyuşuk hareketlerinden beklenmeyecek bir fevrilikle. “Esir bunlar, esir olmadan önce ne olduklarının benim için bir önemi yok, artık esirler. Benim etrafımda olmadıkları sürece elbette onlara istediğin gibi davranabilirsin, tuhaf renkli saçları ve gözleri, bir de o beyaz suratları beni ürkütüyor.”

“Ah, anneciğim, bence çok sevimliler,” diye bağırdı Mysa. “Keşke benim de saçlarım herkesinki gibi siyah olacağına o çocuğunki gibi altın renginde olsa.”


Başrahip, Amuba ve Jethro’yu Karısına Takdim Eder.


Rahip kızına azarlarcasına bir bakış atıp kafasını salladı ama küçük kız hiç utanmış gibi durmuyordu çünkü babasının gözdesiydi ve ona asla ciddi ciddi kızmayacağını gayet iyi biliyordu.

“Onları senin yanında tutmayı düşünmüyorum Amense,” dedi sakin bir şekilde karısına. “Aslına bakarsan, her türlü gereksinimin için gereğinden fazla hizmetçin var bana göre. Delikanlıyı özel olarak Chebron için seçtim, diğerine gelince, onun ne yapacağına henüz tam olarak karar vermiş değilim.”

“Onu bana verir misin babacığım?” diye sordu Mysa tatlı dille. “Fatina hiç eğlenceli değil, şu Nübyeli kız, Dolma ise sadece uysal uysal durup beyaz dişlerini göstere göstere gülümsüyor ama birbirimizi hiç anlayamadığımız için bana hiçbir yararı yokmuş gibi geliyor.”

“Peki, bu uzun Rebulunun sana ne gibi bir yararı olacağını düşünüyorsun?” diye sordu rahip gülümseyerek.

“Tam olarak bilmiyorum babacığım,” dedi Mysa başını belli belirsiz döndürüp Jethro’yu ciddiyetle incelerken, “ama görünüşünü beğendim, eminim elinden bir sürü şey geliyordur; mesela dışarı çıkmak istediğimde benimle yürüyebilir, beni kayıkla gezdirebilir, topumu yakalayıp getirebilir, evcil hayvanlarımı besleyebilir.”

“Kendin besleyemeyecek kadar tembel olduğunda yani,” diye ekledi rahip. “Pekâlâ, Mysa, bir deneyelim bakalım. Jethro senin özel hizmetçin olacak, ona yaptıracak bir işin olmadığında da, ki bu günün en iyi kısmı olacak, su kuşlarıyla ilgilenebilir. Zunbo onlarla hiç düzgün bir şekilde ilgilenmiyor. Söylediklerimizi anladın mı?” diye sordu Jethro’ya.

Jethro bir adım öne çıkıp kızın elini tuttu ve cevabını alnı eline değene kadar eğilerek verdi.

“İşte cevabın Mysa.”

“Çocuklara çok yüz veriyorsun Ameres,” dedi karısı sinirli bir şekilde. “Herhalde koca Mısır’da bizimkiler kadar şımarık çocuk yoktur. Başkalarının evlatları kendileriyle konuşulmadan ağızlarını açmıyor, babalarının karşısında oturmayı akıllarından bile geçirmiyor. Mısır’ın en bilge insanlarından biri olarak saygı duyulurken çocuklarının senin yanında bu kadar rahat davranmalarına izin vermen beni gerçekten hayrete düşürüyor.”

“Sevgilim,” dedi Ameres durgun bir gülümsemeyle, “belki de Mısır’ın en bilge insanlarından biri olduğum içindir. Çocuklarım bana en az altımızda çalışan köleler kadar saygı duyar. Sorular sormazsa bir oğlanın zihni nasıl gelişir, peki ya onun sorularını babasından daha iyi kim cevaplayabilir? Haydi çocuklar, gidebilirsiniz artık. Yeni arkadaşlarınızı da yanınızda götürüp onlara bahçeyi gezdirin, evcil hayvanlarınızı gösterin.”

“Gerçekten çok şanslıyız Jethro,” dedi Amuba, Chebron ve Mysa’yı bahçeye doğru takip ederken. “Buraya olan yolculuğumuz sırasında geceleri kumlarda uzanıp kendi kendimize hayatımızın nasıl olacağını düşünürken hiç böyle bir şey hayal etmemiştik. Toprak sürmeyi, büyük baraj ve setleri yükseltmeye yardım etmeyi, kamu binaları için taş çıkarmayı, ağır ve sefil bir köleliği düşünüyorduk, hayal bile edemediğimiz tek şey ise yan yana çalışmaktı, şimdi ise baksana tanrılar bize ne iyi davranıyor. Birlikte olmakla kalmadık, üstüne üstlük efendilerimizle dost olduk, bu yabancı ülkede bir yuva bulduk.”

“Gerçekten de öyle Amuba. Ameres denen bu rahip harika bir insan, onu tanıyan herkesin sevdiği biri. Bizi seçtiği için gerçekten çok şanslıyız.”

Ağabey kardeş bir dizi meyve ağacının arasından geçerek sonunda yüksek bir sazlık çitten yaklaşık beş metre karelik kapalı bir alana açılan bir kapıya vardılar. Burası ağaç ve çalılarla çevriliydi, gölgelerinde ise çok sayıda ahşap yapı duruyordu.

Tam ortasında alanın üçte birini kaplayan bir havuz bulunuyordu ve evin önündeki geniş gölet gibi su bitkileriyle çevriliydi. Kenarında iki çeltik kargası duruyor, suyun üzerinde ise muhteşem tüyleri olan bir sürü su kuşu yüzüyor, kıyıdakiler de tüylerini temizliyordu.

Kapı kapandığında su kuşları arasında büyük bir hareketlenme oldu, çeltik kargaları genç hanımlarını karşılamak için usulca ilerledi, ördekler bir hoş geldin nidası attı, suda yüzenler kıyıya çıktı, kıyıda olanlar ise yüksek sesle vaklayarak çeltik kargalarını takip etti. Fakat yanlarına ilk gelen ahşap kulübelerden birine bağlı olan ve anında yanlarında biten iki ceylan oldu; ceylanlar yumuşak burunlarıyla Chebron ve Mysa’nın ellerini dürttü; bu sırada diğer kulübelerden de bir sürü farklı ses çıkıyor, köpekler havlıyor, çeşit çeşit hayvan hoş geldiniz der gibi bağırıyordu.

“Henüz beslenme vaktinizin gelmediğini biliyorsunuz,” dedi Chebron ceylanlara bakarken, “ilk kez de böyle boş elle geliyoruz ama size ambardan bir şeyler verebiliriz. Bak Jethro, burası onların ambarı,” diyerek diğerlerinden çok daha geniş olan kulübeye ilerledi, duvarlarda çok sayıda ve farklı boyutlarda kutular vardı, altlarında ise kocaman sandıklar duruyordu. “Şuraya bak,” diye devam etti sandıklardan birini açıp içlerinden bir avuç yeni kesilmiş burçak çıkarırken; daha sonra kapıya ilerleyip ceylanların önüne serpiştirirken devam etti, “bu özel yemler her sabah altı mil ötedeki çiftliğimizden taze taze getirilir. Yandaki sandıkta ise su kuşlarının yemi var. Burada hepsi karışık, görüyor musun? Buğday, nohut, baklagiller ve diğer tohumlar. Mysa, bir iki avuç yemek ver kuşlara, yaygaralarından kendimi bile duyamıyorum.

Şu yukarıdaki kutuda kediler için bir tepsi ıslak ekmek göreceksin. Suya bulanmış biraz ekmek var, ama çok değil, yoksa bozuluyor. Oradaki küspeler de kediler için. Yandaki kutuda duran büyük, düz, sert küspeler ise köpekler için, haftada iki üç kere et ve kemik de veriliyor. Bu kafesteki su ve kara kurbağaları da küçük timsah için, onun kendine ait bir havuzu var. Kalan tüm kutularda da gördüğün diğer hayvanlar için çeşit çeşit yemler var. Her birinin üstünde ait olduğu hayvanın resmi var, yani karıştırma riskin yok. Evdeyken genelde günde üç kez kendimiz besliyoruz ama dışarıda olursak sen besleyeceksin.”

“Bir de,” dedi Mysa, “hepsinden önemlisi, lütfen tüm hayvanlara taze su vermeye dikkat et, taze suyu çok seviyorlar, bazen de burası o kadar sıcak oluyor ki su kapları doldurulduktan bir saat sonra kupkuru kalıyor. Gördüğün gibi ceylanlar susadığında gölete gidip su içebiliyor ama diğer hayvanlar olması gerektiği gibi barış içinde bir arada yaşayamadıkları için bağlı duruyorlar, yine de evde olduğumuzda ara sıra onları salıyoruz. Köpekler su kuşlarını kovalayıp korkutuyor, kediler küçük ördek yavrularını yiyor, ki yiyecek bir sürü düzgün yemleri varken bu yaptıkları çok yanlış; ayrıca evde olduğumuzda bile firavunfaresini eve alsak yılanlarla kavga ediyor. Bizle araları iyi olsa da tüm hayvanlar birbirlerine gelince tam bir baş belası oluyor. Sabahları bütün yuvaların titizlikle temizlenmesi gerekiyor.”

Hayvanların yuvalarını bir bir gezerken çeşit çeşit hayvanı inceleyip hepsiyle titizlikle ilgilendiler. Chebron, Nübye cinsi olan köpeklerin ava giderken kullanıldığını söyledi, bu sırada taze hasırotundan yapılmış rahat yataklarında, kocaman minderlerin üzerinde uzanıp göz kırpan üç büyük kedi ayağa kalkıp hoş geldin dercesine Mysa ve Chebron’a sürtündü. Çevrede birbirleriyle oynayan birkaç kedi yavrusu dik kuyrukları ve yüksek sesli miyavlamalarıyla koşturarak geldiler. Amuba Mysa’yla Chebron’un kedilerin olduğu yuvaya saygı dolu bir tavırla girdiğini fark etti; aynı ifadeyi köpekler, tarlafaresi, timsah için de yapmışlardı, tüm bu hayvanlar Teb’de kutsal kabul ediliyordu.

Mysa, Jethro’ya her bir evcil hayvana gösterilmesi gereken özel muameleyle ilgili bir sürü talimat verdi, hayvanlarla ilgili turu tamamladıktan sonra bahçeyi gezdiler; Amuba ve Jethro Mısırlıların egemenliğinde bulunan birçok ülkeden getirilmiş olan tohum ve köklerden yetiştirdikleri bitkilerin çeşitliliğinden oldukça etkilendi.

Amuba için rahibin evinde zaman, ilk bir yıl boyunca sakin ve sorunsuz geçti. Jethro’yla görevleri hafifti. Amuba yürüyüş ve gezilerinde Chebron’a eşlik ediyordu. Nil’de balığa çıktıklarında kürek çekmeyi öğrenmişti. Birlikte bir yerlere gittiklerinde aralarındaki sınıf farkı bir kenara bırakılıyordu ama Teb’deyken bu çizgi mecburen daha belirgin çekiliyordu çünkü Chebron rahip ve asker sınıfından birçok arkadaşının ve babasının akrabalarının evine giderken Amuba’yı yanında götüremiyordu. Rahip ve ailesi bir ziyafete ya da eğlenceye gittiğinde Jethro’yla Amuba onları eve dönerken meşalelerle karşılayan hizmetçilerin arasında oluyordu. Onlar için bu hizmet yorucu değildi ama diğer birçokları için durum farklıydı çünkü Mısırlılar genelde bu şölenlerde çok içerdi ve kölelerin çoğu yanlarında hafif sedirler götürür, efendilerini eve bu sedirlerin üzerinde taşırlardı. Bu etkinliklerde yemeklerini erkeklerden ayrı yiyen hanımlar arasında bile sarhoş olmak oldukça normaldi.

Evde olduklarında Amuba, Chebron çalışırken genellikle yanında duruyordu; kendisi de Mısırlıların bilgeliğini elinden geldiğince öğrenmeye çok hevesli olduğu için Chebron ona hiyeroglif işaretlerini öğretiyordu; Amuba da çok geçmeden tapınağın ve kamu binalarının üzerindeki yazıları okuyup evin en büyük odalarından birinde duvarlardaki çekmecelere saklanan çok sayıda papirüs tomarını çalışabilir hale geldi.

Chebron’un dersleri bittiğinde Jethro ona silah kullanmasını öğretir, Amuba’yla da pratik yaptırırdı. Sınıf fark etmeksizin tüm Mısırlılar milli silahlarını ustaca kullandığından eve sık sık bir yay ustası gelirdi; kendi halkları tarafından da kullanıldığı için halihazırda yay kullanımında tecrübeli olan Jethro ve Amuba, ustanın Chebron’a Mısırlıların çok daha uzun süredir ve daha yetenekli bir şekilde kullandığı silahı öğretmesini izler, yeni şeyler kaparlardı. Mysa ne zaman dışarı çıksa Jethro da ona eşlik eder, ziyaret ettiği evden çıkana kadar dışarıda bekler ya da ziyareti uzun sürecekse onu almaya geri giderdi.

Ailenin ara sıra çiftliklerine yaptığı ziyaretlerden çok hoşlanırlardı. Burada tarlaların nasıl sürüldüğünü görür, üzümlerin toplanıp şaraba dönüştürülmesini izlerlerdi. Suyunun çıkması için üzümler, üzerinde halatlar sarkan geniş ve düz bir tekneye yığınla dökülürdü. Bir düzine yalınayak köle tekneye girer, üzümleri ayaklarıyla ezerdi, meyvenin üzerine daha fazla baskı yapmak için de halatlarla kendilerini yukarı çekerlerdi. Amuba, Chebron’un devlet görevi için neredeyse zorunlu bir ön hazırlık olan rahipliğe başlayacağını ama rahiplikte üst mevkilere çıkmak değil, devlet görevlisi olmayı istediğini öğrendi.

“Ağabeyim şüphesiz bir gün Osiris başrahibi olarak babamın yerine geçecek,” dedi Amuba’ya. “Babamın onun pek zeki olmadığını düşündüğünü biliyorum ama tapınakta görev yapmak için zeki olmaya gerek yok. Ben de tabii rahiplikte yüksek mevkilere geleceğimi düşünüyordum çünkü bildiğin gibi tüm makamlar babadan oğula geçiyor, elbette ağabeyim başrahip olacak ama ben de üst düzey rahiplerden olabilirim. Fakat bu alana pek ilgim yok, ayrıca bir gün babama bundan bahsettiğimde hiç duraksamadan hayatımı rahipliğe adamak için beni zorlamayacağını çünkü devletin farklı alanlarında bana uygun, ülkeme hizmet edip halkıma yararlı olabileceğim birçok görev olduğunu söyleyince çok mutlu oldum. Devletteki neredeyse tüm görevler gerçekten de rahiplerin aile üyelerine veriliyor, bu kişiler vilayetlere vali olarak, sık sık da orduya komutan olarak atanıyorlar. ‘Bazı insanlar yapı itibarıyla hayatlarını tapınaklarda hizmet etmekle geçirmeye uygundur, ki bu da hiç şüphesiz büyük bir onur ve mutluluk kaynağı,’ dedi babam, ‘ama diğerleri için daha hareketli bir hayat ve yararlı olabilecekleri farklı alanlar daha uygun olabilir. Kanal ve sulama işleri için mühendislere ihtiyaç var, kanunlara saygı duyulup itaat edilmesi için hâkimler, yabancı ülkelerle anlaşmalar yapmak için diplomatlar, yönettiğimiz birçok halk için valiler gerekiyor; bu yüzden oğlum, hayatını tapınağa hizmet ederek geçirmeyi arzulamıyorsan bir devlet görevlisi olarak sana ne uygunsa muhakkak onun için çalışmalısın. Emin ol, kraldan göreve başlayıp hak edersen de daha üst mevkilere yükselebileceğin bir makam isteyebilirim.’”

III. Thutmose’nin hükümdarlığı sırasında Mısır halkının gözünde Ameres’ten daha üst düzeyde olan yalnızca birkaç rahip vardı. Fakat onun dindarlığı ve bilgeliği meslektaşları arasından sıyrılmasını sağlamıştı. Osiris tapınağının başrahibiydi ve kralın en güvenilir danışmanlarından biriydi. Kutsal kitapların tüm kurallarını ezbere bilirdi, dinin en derin gizemlerine hâkimdi. Büyük bir serveti vardı ve bu serveti fedakârca kullanırdı, konumunun gerektirdiği belli bir ihtişam ve keyfiyet içinde yaşardı ama gelirinin onda birini harcar, gerisini de ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.

Nil’in su seviyesi her zamankinden fazla yükselir, çiftçilerin tarlalarını mahvedip gelir kaynaklarını yok ederse Ameres sıkıntıda olanlara yardım etmeye hazırdı. Nehir yeteri kadar yükselmezse de geniş arazilerindeki kiracıların kiralarını her daim iade ederek çevresindekilere örnek olur, gaddar ya da muhtaç toprak sahiplerinin kiracılarına tereddüt etmeden faizsiz borç verirdi.

Fakat başrahipler arasında Ameres şüphe, hatta nefretle anılırdı. Ne kadar bilgili ve dindar olsa da başrahibin fikirlerinin rahipliğin genel hassasiyetlerine uygun olmadığını, mevkisinin getirdiği birçok görevi titizlikle yerine getirip tanrılar için yapılan kurban törenleri ve geçitlerde yer alsa da aslında tanrılara hürmet etmediğini ve meslektaşlarından çok daha farklı fikirler dile getirdiğini fısıldarlardı kendi aralarında.

Halbuki Ameres başkalarının fikir ve düşünceleriyle kısıtlanmayı reddeden, karşısına çıkan her soru üzerine kendi değerlendirmesini yapma gereği hisseden insanlardan biriydi. Mısır’da önemli makamlar genellikle babadan oğula geçtiği için ondan önceki başrahip olan babası, oğlunun bilgiye duyduğu açlıktan ve çalışma azminden mutluluk duysa da adım adım kutsal gizemleri öğrenmeye başladığında fikirlerini ifade etme konusundaki özgüvenine sık sık hayret ederdi.

Rahiplikle tanıştığında Ameres çoktan geometri ve astronomi üzerine bilinecek ne varsa ustalaşmıştı. Yetenekli bir mimar olmanın yanı sıra ülkesinin tarihi üzerine de derin bir bilgi birikimi vardı. Tapınağa ait olan arazideki kanal ve sulama yapımında halihazırda müfettiş olarak çalışmıştı, tüm bunlar göz önüne alındığında babası, Ameres’in gösterdiği başarı ve akranlarından gördüğü saygıyla gurur duymakta haklıydı. Sadece dini konularla ilgili gösterdiği serbestlik babasını endişelendiriyor, telaşa düşürüyordu.

Mısırlılar çok muhafazakâr insanlardı. Binlerce yıldır yasalarında, gelenek göreneklerinde ve alışkanlıklarında hiçbir değişiklik olmamıştı. Her Mısırlının, ülkesinin her yönden diğer ülkelerden üstün, yasalarının ve geleneklerinin ise mükemmele yakın olduğuna yönelik sarsılmaz bir inancı vardı. Zengininden fakirine, her sınıftan insan bu yasa ve geleneklere eşit şekilde bağlıydı. Bizzat kral bile bu konuda köylülerden daha özgür değildi; saat kaçta kalkacağı, gününü nasıl geçireceği, yemesi gereken yiyeceklerin miktarı ve kalitesine kadar her şey sıkı bir şekilde geleneklere bağlıydı. Gençliğinden beri etrafı aynı yaşta gençlerle, erdem ve dindarlığına göre seçilmiş rahiplerin oğullarıyla çevriliydi.

Böylece kral kötü danışmanların etkisinden uzak tutulmuştu, istese bile vatandaşları üzerinde baskı kuracak ne olanağı ne de gücü vardı, herkesin hak ve dokunulmazlıkları kesin surette korunurdu. Bu yüzden her erkeğin babasının mesleğini devam ettirdiği, tarih boyunca her şeyin aynı şekilde ilerlediği bir ülkede Osiris başrahibinin oğlu ve kaderinde bu saygın mesleği devralmak olan Ameres’in lider rahiplerin benimsediklerinden ufacık da olsa farklı fikirlere sahip olması bu insanlar arasında bariz bir şekilde sevilmemesi için yeterli bir sebepti; aslına bakılırsa babasının ölümünden sonra kimsenin itirazı olmadan bu makamı devralmasının tek sebebi bilimsel bilgi birikimi ve irfanı kadar göze çarpan dindarlığı ve cömertliğiydi.

Aslında o zaman bile yüksek mevkideki rahipler seçilmesine karşı çıkacaktı ama Ameres genel itibarıyla halk tarafından olduğu kadar alt sınıf rahipler tarafından da o kadar çok seviliyordu ki, onların oyları itiraz edenleri ezici bir yenilgiye uğratırdı. Hatta halk Osiris başrahibinin inancına karşı edilmiş tek bir fısıltı dahi duymamıştı. Onu kurban törenlerinde ve geçitlerde hep en önde görüyor, tapınakta yorulmak bilmeden hizmet ettiğini ve kalan tüm vaktini hayırseverlik ve halkın yararına işlere adadığını biliyorlardı; Ameres sokaktan geçerken içtenlikle önünde eğildiklerinde Osiris başrahibinin mezhep kardeşleri tarafından tehlikeli bir yenilikçi olarak görüldüğü bu insanların aklından bile geçmiyordu.

Fakat Ameres’in, tarikatından büyük ölçüde ayrıldığı tek bir konu vardı. En derin gizemlere hâkim olduğu için liderlerinden olduğu dinin asıl amacını öğrenmişti. Osiris ve İsis’in, diğer altı yüce tanrının ve Mısırlıların hayvan başlı ilahlar kisvesi altında ibadet ettiği sayısız ilahi gücün aslında hiçbirinin tanrı olmadığının, yalnızca tek bir yüce Tanrı’nın gücü, bilgeliği, ihsanı ve öfkesinin simgesi olduğunun farkındaydı; bu Tanrı öyle kudretliydi ki ismi bilinmiyordu ve insanlar yalnızca özelliklerinin her birine bir benlik kazandırıp bu özelliklere birer tanrı olarak ibadet ettiklerinde asıl yüce Tanrı’yı sınırlı da olsa algılayabiliyordu.

Tüm bunları Ameres ve Mısır dininin en derin gizemlerine vakıf olan birkaç kişi biliyordu. Geri kalan Mısır halkı gerçekten inanarak hayvan başlı tanrılara ve onlar için kutsal olan hayvanlara tapıyordu ama bu hayvanlar konusunda bir fikir birliği yoktu. Krallığın bir vilayetinde ya da bölgesinde timsahlar kutsalken bir diğerinde nefretle bakılıyor, aksine avcısı olarak bilinen firavunfaresi yüceltiliyordu. Birinde keçiye tapılırken bir başka yerde keçiler kesilip yeniyordu; kutsal hayvanların hepsi için durum böyleydi, o vilayete özgü koruyucu ilahi güç olarak hangi tanrılar kabul ediliyorsa ona göre bu hayvanlara ya hürmet gösteriliyor ya da kayıtsız kalınıyordu.

Ameres’e göre, sadece üst düzey rahiplerin vakıf olduğu bu bilgi daha geniş kitlelere yayılmalıydı; bunlara cahil köylü ve işçilerin dahil edilmemesinin şu an için doğru olduğunu da belirterek Mısır’ın bütün eğitimli ve kültürlü sınıflarına ibadet ettikleri tanrıların gerçek dünyasını ve dinlerinin en derin gerçeklerini anlatmak gerektiğini düşünüyordu. Sürecin adım adım işlenmesi gerektiğini, sırra hâkim olanların çevresinin yavaş yavaş genişletilmesinin elzem olduğunu da pekâlâ kabul ediyordu. Fakat önerileri meslektaşları tarafından şaşkınlık ve korkuyla karşılanıyordu. Üst düzey rahipler dışında başkalarının dinin derin gizemlerine vakıf olmasına izin vermenin feci sonuçları beraberinde getireceğini ileri sürüyorlardı.

Her şeyden önce bu, rahipliğe duyulan bütün saygı ve hürmeti derinden sarsar, sahip oldukları otorite ellerinden alınırdı. Tapınaklar terk edilir, şu an tanrılara duydukları sarsılmaz inancı yitiren insanlar çok geçmeden dinlerinden tümüyle vazgeçerlerdi. “Dünya üzerinde Mısırlılar kadar ahlaklı, gözü tok, mutlu ve kolay yönetilebilen başka bir halk yoktur,” diye başlıyordu rahipler, “onların tüm inancını yok edip hepsini bir şüphe ve bilinmezlik denizine sürüklerseniz ne yaparlar? Bunca zamandır rehberleri, öğretmenleri olan ve onların akıllarının almayacağı bir bilgi ve irfana sahip olduğuna inandıkları insanlara artık saygı duymazlar. Bizi onları kandırmakla suçlar, şuursuz bir öfkeyle hem tanrıları hem de rahipleri yok ederler. Böyle bir şeyi düşünmek bile tüyler ürpertici.”

Ameres ikna olmasa da daha fazla diretmemişti. Meslektaşlarının konuyla ilgili ortaya koyduğu görüşlerdeki gerçeklik payının gayet farkındaydı; insanların binlerce yıldır rahiplerin öncülüğünde aslında tanrı olmayan tanrılara taptıklarını öğrenmelerinin ardından muhtemelen dehşet verici sonuçların geleceğini de biliyordu, ayrıca insanların toplu olarak aydınlanmasından doğabilecek kötülüğün bu bilgiden elde edebilecekleri her türlü faydanın önüne geçebileceğini de anlıyordu. Meslektaşlarının da dediği gibi sistem gayet iyi işliyordu, insanların aslında sonsuz bir Tanrı’nın özelliklerini temsil eden hayali varlıklara gerçek ilahi güçler olarak tapmalarının onlara aslen bir zararı olduğu söylenemezdi. Zaten diğer rahiplerin desteği olmadan tek başına hiçbir şey yapamazdı. Yalnızca üst düzey rahipliğin genel onayıyla sırra hâkim olanların çevresi genişletilebilirdi, kendi başına atılacağı herhangi bir girişim gözden düşüp belki de ölümüne yol açmaktan başka bir işe yaramazdı. Bu yüzden sadece en üst düzey rahiplerden oluşan konseye fikirlerini açtıktan sonra Ameres sessizliğini korudu ve kendi halinde yaşamaya devam etti.

Artık aydınlanmış olsa da kurban törenlerine başkanlık edip tanrılara hizmet etmek için tapınakta görev alırken yanlış bir şey yapmadığının farkındaydı. Ameres bu törenlerde hayvan kafalı putlara değil, temsil ettikleri niteliklere ibadet ediyordu. Mihraba adaklarını sunan cahil halka acıyordu ama taptıkları ilahi gücün gerçek olmadığını öğrenmelerinin onlara fayda sağlamaktan çok mutluluklarını paramparça edeceğini düşünüyordu. Karısı ve kızının tapınak törenlerinde rahibelere katılmasına izin veriyordu ve dinin derin gizemleriyle ilgili bilgilerin yayılmasının bu bilgiye erişenlerin hepsini mutlu etmeyeceğini savunanların haklı çıkacağını içten içe biliyordu. Kendisi bile karısı ve kızına tapınaktaki tüm dini hizmetlerin var olmayan tanrılara adandığını, besledikleri kutsal hayvanların hiçbir şekilde diğer hayvanlardan daha kutsal olmadığını, bu hayvanlarda sadece bilinmeyen Tanrı’nın özelliklerinin bir tür gölgesinin bulunduğunu söyleyerek akıllarını karıştırmaktan çekinirdi.

Büyük oğlunun da kendisinin bu kadar düşünüp önemsediği sorunlarla uğraşacak bir kişiliğinin olmadığını görüyordu. Törenleri bilinçli ve düzgün bir şekilde yönetiyordu. Yüksek rahipliğe katılmasının ardından kralın danışmanlarından biri olduğunda saygın bir konuma gelecekti. Sağduyu sahibiydi ama zerre hayal gücü yoktu. Dinin bilinmeyen gizemlerini öğrenmek aklını ufacık da olsa karıştırmazdı, aydınlanmış insanların bütün halk üzerinde yürüttüğü bu korkunç aldatmacanın hiç haklı ve doğru bir tarafının olmadığını aklından bir an için bile olsa geçirmezdi.

Fakat Ameres, Chebron’un tamamen farklı bir kişiliği olduğunu görebiliyordu. Chebron çok zekiydi, her türlü bilgiye karşı büyük açlık duyuyordu; bir yandan da babasının bir konuya farklı açılardan yaklaşıp kendi adına fikir edinme alışkanlığını da paylaşıyordu. Ameres’in oğlunun çalışmalarını bizzat denetlemesi, kendi fikriyle hareket etmeyi ve çalışmalarında ilerlemeden önce her kural ve ilkenin doğruluğunu test etmeyi öğretmesi sayesinde Chebron’un düşünme yetisi bir hayli gelişmişti. Bununla birlikte Ameres, halkı karanlık ve yanılgı içinde bırakmanın doğru hatta faydalı olduğu konusunda zihnini meşgul eden şüphelerin çok daha güçlü bir şekilde Chebron’un da zihnini kurcaladığının farkındaydı.

Bu yüzden delikanlının rahipliğin en üst aşamasına kadar bütün basamakları tamamlamasının gerekli olmadığına, bunun yerine devlet görevleri için yeterli seviyeye eriştikten sonra herhangi bir önemli devlet makamına yönelmesi gerektiğine karar verdi.

V

Aşağı Mısır’da

“Bir yolculuğa çıkıyorum,” dedi Ameres oğluna çiftlikten döndükten birkaç gün sonra. “Seni de yanımda götüreceğim Chebron, Goşen’deki arazimize yapılan yeni kanalın yapım sürecini denetleyeceğim. İşin başında duran görevlinin bent kapakları açıldığında kanalın tam olarak çalışıp çalışmayacağına dair kuşkuları var, korkarım yükselti ölçülerinde bir hata yapılmış olabilir. Sana işin teorisini zaten öğretmiştim, şimdi de pratiğinde biraz deneyim kazanman iyi olur, Nil taşkınlarının kurak toprağa taşınması için yapılan çalışmalar ülkemizdeki en yararlı ve onurlu iş.”

На страницу:
5 из 6