bannerbanner
Lâ Havle – Lütfî Divânı
Lâ Havle – Lütfî Divânı

Полная версия

Lâ Havle – Lütfî Divânı

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
1 из 4

Lütfü Şehsuvaroğlu

Lâ Havle. Lütfî Divânı

EYLÜL SENELERİ

BANA: “YAZ” DEDİ ÇAĞATAY, “12 EYLÜL’Ü…”

‘Her şey ne kadar da değişti’ gibi yaparkenDeğişmek arzusunu dile getiren arkadaş,Değişmek sence bu mu?Bir çoban bile daha iyi değişir sendenSürüyü otlatırken her gün farklı bakar mala, davara,Kır çiçeklerine de…Köylülükten kurtulmanın yollarını gösterenOrta hâlli bir kasabanın orta hâlli yazarı,Bize şehrimizi anlatmıyor da,Şehrin kapılarını gecenin karanlığında istilacıya açanlar gibiArkadan vuruyor kardeşini üç kuruşa.Anamızın yüzü nasıl da benzerdi şehrimizin yüzüne?!Şehrimizi şimdi başka bir şeye benzetenler,Aslında anamızı belliyorlar sinsice…Anamızı ve doğal olarak kendi anasını da…İki şey ancak ölümle unutulur diyordu Nâzım;İki şey: Anamızın yüzü ve şehrimizin yüzü…Bu gelen nasıl bir ölüm ki…Bana yaz dedi Çağatay, on iki eylülüNe yazayım, o zaman yazdım, başkaları gibi değilŞimdi değil otuz yıl sonra değil…O zaman…O zaman kaç kişiydik ki zâlimin karşısında susmayan?..Şehir unuttu her şeyi,Şimdi dönüp başka şehir kuruyorlar, başka mâziler edinip‘Zalimin karşısında susan dilsiz şeytandır!’O yüzden tam 12 Eylül’de vurdum 12 eylülü.Kenan’a mektuplar döşendim uzun uzun.Hapislerinde yattım, kafeslerinde…Yazdım, söyledim, haykırdım, işkence gördüm, işsiz kaldımNereden bileceksin?Sen benim ne çektiğimi nereden bileceksin?Uzaktın ümmet kardeşliğinden…“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” bile diyemezdin delikanlıca.Kaç yıl geçmiş; otuz mu, kırk mı?Hâlâ karşıma çıkar durur her adımımda gençliğimGeri dönüp duruyor yankıları sesimin…Karşımda kendim… Yirmili yaşlardaki kendim…O yüzden atamam yanlış bir adım,          yanlış,                                        yeni,                                                               değişmiş…Çok fırsatlar çıktı, başka şehirlerde çok anahtarlar…Fakat yirmili yaşlardaki kendim, yirmili yaşlardaki kendimMesuliyet, sadakat, samimiyet, hürmetfve aşkın fikri“Bizi kullanmışlar.” diyenlere inatElma yüzlü yirmili yaş yüzünden ka-ça-maz!Ben korkmadım ki hiç…Onlar korktular.Korkuları postallarından belliydi.Başları olmayan, apoletleri olanYüzleri, gözleri, kalpleri olmayan, miğferleri olanTertemiz üniformaları bir de…Omuzları vardı, miğferleri vardı, postalları vardıAma başları yoktu… Gözlerinden mi anladım?Başı olmayanın gözü mü olur?Ama bildim korktular benden… “Korku postaldan belli olur mu?”“Oluyor işte.”, korkuyorlardı…Kaç yıl geçmiş Çağatay dostum, hesap kitap ettin mi?Kim derse ki “kullandılar” bil ki, bugün de kullanılıyor oİnsan bir kere kullanılmaya görsün Çağatay,Bir kere kullanılmaya görsün…Korkup kaçanı tanırım benSesinden tanırım, postalından tanıdığım gibiTanırım milletine sırtını döneni, şehrini kirleteniAnasını satanları…Şu dünyada üç şey vardır yenilir: Biri elma, biri ayva, biri narÖyle ya ardından belli yâr diyeceği…Muz diyebilmek için bütün bunlar dostum.Anlayacağın değişen bir şey var; yâr…Ben biliyordum böyle olacağını…Kızların isimlerinin değişeceğini:“Elif, Döne, Emine… Yaylada pınarsınız, bereket siz varsınız.”Karakoç’un Mihriban’ı da hayal, Akbaş’ın kızları da…Ayrılık hep masamın üstündeydi, yapamadım.Hep masamın üstündeydi, izmaritlerdeydi…Ayrılık çöplükleri ayıklayan, didikleyen,Yahut kim kemik verirse bir parçaOna koşan başıboş itlerdeydi.İpini koparmış kayıklar gibiyimYüzüyorum başıboş sokaklardan sokaklaraDüşmanı ilk görüp de haber verememenin acısını duyuyorumNe kadar turuncu bakıyor minareleri camilerinNe kadar ölçüsüz, hadnaşinas, sipsivriNeden üç şerefeli yaparlar, dört minareliKubbesi tabak kadar mahalle camilerini?Görmezler mi ecdâdın merhamet kokan camilerini?Ben ne anlatıyorum, onlar ne anlıyor?Özgürlük sanıyorlar esaretlerini.Beni atın o hâlde ırmaklardan birine!Belki biri çekip çıkarır ileride…Ne balığa benzerim ne ayakkabı eskisine.Atlantik’in sularına erişmek istiyor ırmaklar…Atlantik’in suları çalkanıyor.Hırıltısı, hışırtısı, kızıltısı derinlerin…Atlantik’in suları çalkanıyor.Kendimi gördüm suyun dibinde;Elma yüzümü gördüm kırk yıl evvelinin,Kendimi gördüm bir elma gibi yüzü,Atlantik’in dibinde.Gündüzü mü kovalıyorum, geceyi mi?Atlantik’in altında işim ne?12 Eylül’de bıraktım her şeyimi… Martıların ürkütücü sesini duyuyorum. İstanbul’un saadetini anlatıyorlar;“Gak gak ediyorlar, vak vak ediyorlar.”Tehlikeden habersiz huzuru paylaşıyorlar;Küçük, geçici didişmeler yetiyor onlara.Atlantik’in dibinde İstanbul’u dinliyorum.Yeni istilacılarına ne kadar da hürmetkâr;Yaşasın bunlar ne kadar da demokrat!Alacaklar postalların çiğnediği kaldırımlardanİntikamlarını…“Geç oldu biliyorum.” diyor Üsküdar’daki kardeş“Sen ki mağduruydun değil mi Eylüllerin?”Hayır diyorum, gak gak ediyorum, vak vak ediyorumKimse beni edemez mağdur!Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim…Mavidir tozlarım, mavi nurdan bir ırmak gibi uçuşur.Medeniyet dirilişçiliğinin intikamla işi yok!Unuttun mu Topçu’nun söylediğini def’aten?“Hiç olur mu bir arada dinle kin?”Leküm diniküm veliye din.Herkes anayasasını alsın da gelsin…

EYLÜL SENELERİ 1

Bir uzak iklimdir yaşananGüneş yerine ufukta görünenBir kan okyanusudur şimdiBu nedir gözlerimin önüne dolanKaldirin perdeleri artik aradanNe zaman bitecek hasretliğimYolunu şaşirir mi hiç rehberNerede dağ-bayir gezdirdiklerimDokuzyüzelliyedili çocuklar, ya onlarOnlar yaşamadilar, yoktularNe yârlerini buldular ne yerleriniBir beton kafaste bin çocuk unutuldular… Bin sevda yüklüydü gönlüBir kan okyanusudur şimdi…

GÖLGELER 1 2

Gölgeler gördüm bugünÂşina gölgelerYıllar öncesinden bakar gibiydilerGölgeler kovalıyor gölgemiGölgeler gölgeme vuruyorlarSiyah fon kâğıdına yazı yazıyorSiyah adamların tuttuğu siyah kalemlerSiyah mürekkepliGölgeler gölgemden korkuyorlarDağları gögede bırakan gölgelerGözyaşının bile gölgesi varKi hayatın tek kıymet-i harbiyesiGölgeme düşüyorlarGölgemi eziyor gözyaşlarıNeşeden kedere, yeisten ümide kadarUzayıp giden meçhul ve âşikârve ne kadar mücerret ve müşahhasşeyler varsa hepsininbir damla ifadesi gözyaşlarınında gölgesi var            Pamuktan hafif bulutların bile gölgesi sert kayalar olabilir            Sert kayaların gölgesi ıpılık bir göldür bazen            En korkusuzların gölgeleri bir mum aleviyle kaçışırlar oraya buraya  Beton duvarların gölgesi gölgemi yok ettiler  Gece de onları yok etti  Musikinin gölgesi hakikatte şiirdir  Ama bir türlü notaya dökülmez  Ruhumda kaynayan nâmeler  Hayatın gölgesi kapkaranlık ediverir mısraları  Kaderini vaktin emrine terk etmiş gölgem  Sonsuzluğa erişir gecede  İlk ve son ışıklarda uzar ipince  Sonsuzluktan çekip çıkarıldım  Mesafem kısaldı  Tek boyutum vardı-binbir boyutta  Şaşakaldım  Gün ışığında

GÖLGELER 2 3

İpliğini mumlar saraçDüğümünü atar celladBakracını atar cadıYıldız gölgeleriyle dolu kuyuyaDamarı titretir kanRuh devşirir can bulur vücudDamarı eritir kanRuh çekilir çürür vücudGüneşi gölgeler mi bulutGölgeleeeerGüneşi öldürür mü bulutÖldürürse kul Tanrı’sınıÖldürür güneşi bulutVe sineğin gölgesiNemrut’un kendisiniŞiirin gölgesi şairi devirdiToprağa uzandılarGölgelenip asıllarZaman “an”da noktalandıKabına sığmayan zamanBulut bulut akıp gittiGayrilendi mevcudat

HER CANDA BİR DAMLA KANIM 4

Yıkılası dağlar ne göklere ulaşırNe geçit verir yolumaSamanyolu uzar da efkarım gibiKuşatır muhayyelemiNabzı duyulur zamanın mor atlastanYerin altı çağırır sankiBir yanımız erer sırrına âleminUzanarak Samanyolu’naÖlümü yaşar bir yanımız hücre hücreKarışarak toprağaHer canda bir damla kanım

PARANTEZ İÇİNDE ŞİİR 5

Siz beni ne anlarsınızSaatin tik-takı peryodlu çalarŞairden tik-tak mısralar beklersiniz   zaman akıp gider   korkarız saniyelerin işleyişindenOysa saatlerin farkında değilizdirYıllar geçer de an gelirİşte o an geçmez vakitBir ömür yaşanır bir gündegecenin yarısını geçmişimbekçi düdükleri ve gecenin yankısıkulaklarımda bir ağrıtepemde dolaşan bir sineğin vızıltısıyorgun parmakların çıtırtısısonra kâğıt hışırtılarıDizginle!   diye bir ses otoriter   derHizaya sok satırlarını   duygularınıBen parantez içlerinde tutuklu   düşüncelerle varım   Bir şiirlik hürriyetim kaldı   Alın onu da benden             kalıplarınızda dondurun   Ne gecenin sesleri   Ne bendeki gölgeler   Sabahsız uykularıma dalmak istiyorum

DÖNER ZEYBEĞİN MOR CEPKENİ 6

Döner zeybeğin mor cepkeniDöner de döner heyDöner kürsüleri mahkemelerinDöner de döner heyDurdu sanılan devran durmazDöner de döner heyDönmemek üzre çıkan kervanlar gider veDöner de döner heyDemir döner, su döner, un döner, yıldız dönerDöner de döner heyBaş döner, ayak döner, yürek dönerDöner de döner heyBir dönülmez yolda gideriz düşe kalkaHerşey döner durur döner durur   Aşağıda   Yukarıda   Önümüzde   Arkamızda   Ve yanlarda ne varsaDöner zeybeğin mor cepkeniDöner zeybeğin mor cepkenindeki kalemlerKoyun cebindeki kâğıtlar, üstündeki yazılarDöner zeybeğin belindeki kılıçlarBaşı döner zeybeğin, ayağı döner             Yüreği dönerDöner zeybeğin mor cepkeniDöner de döner hey

HERKES OLMAYANLAR AĞLASIN 7

Ağladım gene… Gözyaşlarımı içime akıtarakBir mektup aldım mürşidimdenÇöplükte çırpınışlarımı sezmiş olmalıSezmiş olmalı ümitsizliğiniArayışımınOkudum saman kâğıdı üzerindeki el yazması dersimiÇarpıldım, sendeledimYıkıldım her cümlesindenAnladım neden kabul edilmediğimi divanınaNasıl anlamak istediysem eskidenGeç kalışın ağır hükmü uygulanacaktı gayrıArtık duraklarda beklemenin faydası yokYayan uzanacağım yollarcaTırnaklarımla arşınlayacağım eğrileriEğrileri ve dimdikleri -tırnaklarım sökülünceyeAcılı ruhum acıya doyuncaya dek çile çekecekÖmür boyu yaram yaralar yeşertecekBuğulu gözlerle bakacağım evreneHer şey körlüğümce karanlık görünecekO’ndan duymak hem iyi, hem kötüAnladığını anlamak iyiAnladığını anlamak geç, kötüMuhip acı çekerken hüznün harabe cennetindeMürşid ilkeli ve vakur, gerçeği biliyor gibiYa o benNe uyuyabilmektedir savaştanNe okuyabilmektedir ocak ateşindenSavaş sanki ebedîVe ocak sönmede sanki-ah bir herkes gibi olabilseydimEşyanın parlaklığınca eşyaHayatın doyumsuzluğuyla cıvıl cıvılKoskoca bir denizin dalgaları arasındaBir aşk böceği gibiDoğum ile ölüm arası bir nefestir hayatHayat ve görünen-duyulan her şey ikisi arasıEvrenin bu bir kısa anı içinSaadetin kadehini kaldırmak içinSonluluğumla bağlansam sonlu olanaAh bir olabilseHiçbir duygu ulaşmasa hedefineHer şey yarı yolda kalsaVe gülsem küllere tomurcuk tomurcukKahkahalar patlatsam sonra suratına sahtekârlarınBütün maskelerimi takınarak-Yeter artık, yeter bu kadarBu denli ağlattığın kaderBenim de bir mutluluk güneşim olmasın mı idiGözyaşlarımı silecek bir elGölgesinde oturacağım bir ağaçYakıcı güneşe perde olabilecek bir bulutÇok mu banaKadere başkaldırış bile kadere bir nevi bağlanıştırHayır, isyan sayfalarımı yırttımİsyan değil, inkâr değil amaYazılana bir hırçınlık belkiÇeperleri kırma isteğiHokkabaz, yapma bir bebek eli uzatmışKırık bir elGökten uzanmış güyaİstemiyorum artıkSevgiler ve nefretler iç içeGeçtiğimiz yollarda geriye dönüş yokAra sıra hissedilen bir sızı kalmış yalnızGüneşin batma isteyişindeki uzun sabırsızlık örneğiBir geç kalış hikâyesidir yaşananGüneş yerine ufukta görünenGözyaşı ve kan okyanusudur şimdiEskiden güneşin batmasını isterdimGecenin gelmesini hepKaranlık bastırsın her yanıHer şey sihrine bürünsün sonsuzluğunİsterdim ki ay bulutların ardında kalsınKaynasın kara atlas neşeli kızlarlaIşıltılarında belirlensin mesafelerÖTELER SEMBOLLER TAKINSINRÜYALAR SABIR TAŞI OLABİLENTAŞ SABRIYLA BEKLEYEBİLECEK OLANSEVGİLİYE KASİDELER SÖYLESİNVe gerçek neyse öyle mantıklıÖyle vakur ve somutZulmü yeşertsinDönüşü olmayan yollar bilirimGemilerimi yaktığım zamanlar olduBazen hedefi 12’den vurdumVurulmam gerektiğinde açtım göğsümüTam hedef oldum arpacıklar içinNamlulara umarsız baktığım olduİki kaşımın ortasındanAma bu sefer farklıBu girdiğim yolda yaşamak artık bir dönüş sankiDönüşü olmayan bir yolVaktin geç olduğu bir zamanKi artık ümit kalmamıştır yeşerecekYeşertilecekSonlu olanın kendi elleriyle hazırlananAciz fakat kahramanca denilen bir başkaldırış sahnesiTekrarlanan bir dram nasıl komedi olursaÖylesine güldürsün herkesiPalyaçonun ölümüHerkes olmayanlar ağlasın yalnızca-Güçlü bir dram her an ağlatırÖlümsüzleşir mazlumların kahramanlıklarıFatihlerin fetih destanları unutulmazTekerrür bile olsa-

KOĞUŞTA 8

VıınnnnnnnnHavayı yırtan otobüs sesleriAnkara’ya gidenlerAnkara’dan gidenlerBilen var mı hürriyet hasretiniTekerlerin asfalta resmini çizdiğiniKoğuş uykudaRanza tahtaları uykudaKafes demirleri, soba, zuladaki resimler9Ve şahsi kutulardaki bisküvitlerNöbetçiler-düdüklerTekmil uykudaEsaret uykuda      Hürriyet uykuda                Adalet uykuda

SEHPA 10

Kapılarında dev sancılı atlar kişniyorduŞehsuvârını kaybetmiş küheylanlarYusufiye medreselerininYıldızlar akıyordu omuzbaşlarındanToprağa göklerin selâmı gibiSefih ve mağlubZebaniler bayram ediyorlardı ellerinde zilEllerinde hürriyetin tokmağıZebaniler adalet kusuyorlardıÇiçek tozları savruk savruktuYeni gelinler erkek çocuk düşlüyorlardıGeceler mum ışığı kadardıHeykeller şarkı söylüyorlardıBetondan, bronzdan, tunçtanAlkış tutuyordu sularLokmalar kırık kırıktıGözyaşı damar damar kanBoynuna halat geçirdiler mâsumunBoynu ıpılıktıKalbi buzdan

YÜREK 11

Sağır renk bir duyguyle unutur sevgiyi yürekÇağısalar şüphe duyar kalender sofrasınaİcazet bekler vurmaya kötülerin üstüneNihani bir cenge girer kendi kendine bilekBir inkılap değirmeninde öğütür kanınıNankör saplarına cumhurun herek olur yürekİlmü-ledûn deryasına dalar da boğulmazBir katresinde cebrin şaşırıp kalır yürek

İKİNDİ 12

O gün gelse yine gözbebeklerinde boğulsamO gün gelse atsız pusatsız koştursam yenidenYatsı sonu vakitlerinde seni koynuma alsamKucak dolusu ülkülerimiz olsa yenidenSabaha nurtopu gibi çocuklarımız olsaİkindi vakitlerini yaşasalar erkendenAkşam bütün hüznüyle fakir soframıza dolsaBütün hüznüyle sevmek yatağına çekilirkenO gün gelse ve ben eritsem buz tutmuş bir kalbiAşk mağlubu kahraman soyunsa korkularındanBir evcik bulsam ki ben nice sarayların sahibiBir sığınak, aşkın o harç tutmaz tuğlalarındanO gün gelse, evet o gün gelse de diyorumDağ başlarında yine pembe dumanlar yer etseBütün zamanlara hakkımı helal ediyorum

YÜRÜYÜŞ KARARI 13

Zil çaldı mı yatalım mıSabah erken kalkalım mıBirden yüze sayalım mıBir ki üç dört, bir ki üç dörtŞu zamanı durduralımHangi boya vurduralımSaya saya kuduralımBir ki üç dört, bir ki üç dörtBu marş böyle söylenmezdiGönül böyle gücenmezdiSevda böyle tükenmezdiBir ki üç dört, bir ki üç dörtYârdan mektup bekleyeneBaba evi gözleyeneZulada aşk gizleyeneBağırttılar; bir ki üç dörtBir ki üç dört, bir ki üç dörtEy adalet üstünü örtAyazda kaldı hürriyetBir ki üç dört, bir ki üç dört

İÇERDE 1 14

Yer beton, emirler beton, ekmek de öyleŞefkat lugatlerden silinmiş gibidirManasız komutların ardından süngülendimKarşı duramam ölmeyeAma bu el, bu beni vuran elElin değil ki

İÇERDE 2

Bu yükü ne vakit yüklendim söyleyinSöyleyin bu yarayı kim açtı kalbeBu perişan hâlimi ona demeyin    Bu yağmur böyle tesir etmezdi    Dalgalar böyle vurmazdı sahillereHani duvarlar üstüne üstüne gelirRuhunda kafesten bir kuş uçar gibi olur yaAkşam biner ya gün aydınlığının üstüne    Ey gönül, bu kederi nereden kaptın    Baktığım yerlere bulanan bu duman nereden

İÇERDE – DIŞARDA

Yapılacak işler mi varÇözülmemiş düğümler miBu sevdâya gönlümüz darBizi beklemeyin şimdiÇağırdınız gittik geldikÖlüm tattık hayat boyuİstediniz hep biz verdikArzunuz bir dipsiz kuyuAvuçtaki şiş inmediHatırdadır olan bitenGözlerimde yaş dinmediBatırdınız güle dikenArtık beklemeyin biziHiç gelmeyiz yolunuzaSuçlarınız dizi diziNişan taktık kolunuzaElleriniz ellerinizCopa benzer ellerinizBelli ki kuvvetlisinizBiz olmadan da varsınızVatanı koruyasınız

DIŞARDA

Şiir gibi bir yalnızlıktırÇektiğimBir sigara dumanında toplarımMısralarımıVe onların kaderi nefesimleUçar giderHayattan ne aldığımı bilirimNe verdiğimiCan sıkıntısı sarmış benliğimiArtık abestir her şeyHer şey ve aşkŞimdi yoluma topuk sürür giderimBilmem nereyedir

TUTUKLULUĞUN 146. GÜNÜ

EVE MEKTUP

Yağmur çiseliyor dışarıdaMazgal deliklerinden görüyorumOh… Hayat hâlâ güzelVe ümit ne tükenmez rahmetYağmur göklerin toprağa muhabbetiDüşen damlalarca seviyorumEvdekileriBir serçecikCik cikŞarkısını söyleyecekBıraksalarHürriyetinTam şuramdaKafes içindeBir serçecikYağmur yağıyor üşüyorumTam şuramdaKafes içindeBir sıcaklık duyuyorumBozkır kültürüme uymayan şeyler söylüyorumArtık söylemeliyim“Seviyorum”Damlalarca seviyorum yağmurlarcaYüreğim o damlalar kadar atıyorO damlalar kadar varımSonsuzu tutuklamış, sonsuza tutukluSevginizle ayaktayımİşte bir ziyası süzülüp gelmiş güneşinDün gece ise bir yıldızla konuştumVe ayın hilal şeklinde olduğuGörüş günlerini bilirimYaslanmak niyeSiz orada varsınız ben buradaVarlığımız sevgimizleVarsın çatık kaşlı duvarlar kaplasın her yanımıVarsın beyazlarla karalar karışsın birbirineYeşermesin varsın başaklar ayrık otları arasındanKim kapatabilir yüreğimi size, sonsuzaYüreğimi kim mahkûm edebilirYüreğim evren kadar büyükBir o kadar sevginizle ayakta

DURDURUN ÇAĞI 15

Artık yeter ey koca kentEy karman çorman binalarEy beynime dikili taşlar     Duvarlar, vitrinler ve lambalarNeden her intiharınHer sonu gelmez sevdanınSebebinde siz varsınızVe nedenAçlığın, susuzluğun ve terinSebebi hep siz     -Güneş yanıklarıyla dolu     Güneş ışınlarıyla çatlamış     Güneşe hasret alınlardaki     Gözyaşlarının-Ey taşlar, taş binalarEy insanlar, taş insanlarDurdurun bu cinayetiBu gün ortasında işlenen

ANNEM 16

Ömrün boyunca hep koşturdun durdunEvlatların için ordan orayaMamak yollarında çile doldurdunKıymet vermedin hiç pula parayaAllah’a zikrinle ne kadar yakınİblis’ten ne kadar uzaksın annemKar demedin geldin, ayaz demedinMevsimler tükendi, yıllar tükendiSabırlar tükendi, sen tükenmedinGeldin de kırıldı zalimin bendiCennetteki yerin hazır olmalıTopuğun çiğnesin kalbimi annem

KUCAĞINA DÖNMEK ANNEMİN 17

KüçüktümEllerim kocaman görünürdü gözlerimeKüçüktümAnnemin kucağını anca doldururdumAnnemin çilesi dudaklarımda bir tadEmeğin şarkısı – annemin ninnisiKolay vazgeçmemişim anne sütündenGözleri güzeldi anneminFarkına varamamışım bunca senedirFarkına varamamışım bunca kırışıklığınVe yaşlandığını anneminAnneBilirsin ne ayrılıklardaBir satır mektubu esirgedim sendenUzanıp ne mısralar indirdim mâveradanSundum buse buse sevgili gözlerineBen bunalmış sıkkınHayata öyle ürkek baktığım gecelerdeNefesinle yıkanırdımRüzgâra verip yüzümüHayır dualarını fısıldardı meleklerOmuz başlarımdanBeni çiğnerken zorbalarAcısını sen duyardınYüz geri edildiğim aşklardanSenin bağrın yanardıBüyük işler başarmaktan döndüğümO gece yarılarındaYıldızlar uykuya dalardı bulut artlarındaSen uyumazdınKüçülsem küçülsem de anneYeniden alır mı kucağın beniKucağında uyusamVatan diye kucağını bilsemSen ölmeden ben ölsem

KADER

Her gece yıldızların ardından seni görürümKaçarım mazgallardan ranzama seni görürümYirmi beş adımdır avlumuz duvardan duvaraHer adımımda hep seni, hep seni düşünürümBir yerlerde olduğunu bilmek yeter banaSen olmasan ey kalem-i kudret mutlak ölürüm18Evvel çizilmiş düz bir çizgidir yaşanan hayatKıvrımlarını böyle gecelerde ben görürüm

E Mİ

Şafak sökerken sen yanımda olHem şafak sökerken hem gün batarkenSaçların boynuma dolansın e miSoluğunu hissedeyim bir deEllerin arasın ellerimiGözlerin bir deEllerim neden soğuk anlaVe gözlerimde bu hüzün niyeSonra güzel sözler söyle banaGüzel bildiğin her şeyiVe ben göğsüne yaslanıp ağlıyayımSen de ağlar gibi yapYan yana oturup çimenler üstündeUzakta bir yere beraber bakalımYahut yan yana uzanıp sırtüstüGöğümüzde bir yıldız arayalım

AKADEMİLİ

Sen güzeldinSenin kadar    Bu şehir de küçük ve güzeldiAkademiyi bitirdin sonra    Bu şehirde de nice akademiler açıldıSonra büyüdün, büyüdünÖnce bakışların değişti, tavrın    Sonra sözlerin, her şeyin deMakyaj takımı edindin, tuvalet masası filan    Çoğaldı taklavatın, kırışıklığınBir gün hepten kayboldu güzelliğin    Bu şehrin de

BİR YÜREK SERGİLENİYOR 19

Bir kız ağlıyordu bir tavan arasındaBin hıçkırık koptu bulutlar arkasındaİri ayaklarıyla bir küçük böcekDaha küçük bir böceği parçalıyorduSolgun yüzlü bir genç bir avuç kanınıUfuk çizgisine fırlatıyorduKimse görmüyordu, kimse bilmiyorduBir devran kan kırmızı dönüyorduBir yürek bir fuarda sergileniyorNikotinsiz bir göğüs nefes alamıyorduKalın dudaklı takma kirpikli kadınlarPazarlıksız bir emekle pazarlık ediyorduIşıksız, kitap kokan odalardaBir düşünce mahpusluğunu hürriyet sanıyorduBir âşık düşünce gibi yaşıyorBir kız bir tavan arasında ağlıyordu

YILMALARA ŞİİR 20

Görüş gününü gözleyen analar için…“Uzakta” yıl sayan babalar için…Boynunu vurdular aşkın güzelinSevgili yerine ölümü seçtikSilahlarınızı kuşanın gelinSırat Köprüsü’nden bin defa geçtikBekliyoruz o meydanda sizleriSol ellerinizde defterlerinizAlnınızda günahların izleriVe ardınızdadır iblislerinizSanmayın ki unutuldu olanlarAnnelerin gözyaşları, çilesiZindan karşısında ev arayanlarO evlerde çocukların gözleriUnutulmaz evet çocuk gözleriBir anda büyürler sanki çocuklarHer şeyi anlatır apak yüzleriHesap günündeki şahidim onlarAh çekmenin geçti çoktan zamanı Hem kimler duyar ki ahlarımızı Ölgün kalpleri kim canlandırır Kim geri verebilir aşkımızı Bizi kandıramaz artık vaadler Bir Allah’ımız var bir imanımız Ayaktayız daha sıkı, daha dik Gelecektir er geç bizim çağımız Kurduğumuz güzel beyaz ülkeler Kaldıracak kalplerdeki lekeyi Kalmayacak evler artık babasız Çocukların açılacak elleri Ey insafa gelmez voltajcı seni Gözleri kanlanmış çarmıhçılar ey Emin olun affedecek sizleri Yarını kuracak melek yüzlüler Zulmünüz işlemez nasılsa orda Orda hayat size çok zor gelecek Secde ettikleriniz bile orda Uzanıp yerlere secde edecek Sanmayın çocuklar korktular sizden Maskelerinizi çıkarıp gelin Soyunup gelin insan şeklinizden Gerçek kimliklerinizi gösterin Çok önde gittiniz kapı kullukta Mükâfâtı hak ettiniz doğrusu İşkence yarası geçer parmakta Geçmez ama ruhlardaki ağrısı Bizler unutmaya hazırız çoktan Ne der çocuk yüzleri bilemem Biz deriz ki bütün bunlar Allah’tan Onların adına bir şey diyemem Yarın onlardır hâkimi evrenin Evrenin, devrânın, mahkemelerin

BİZİM ÇOCUKLAR

Küçücüktü elleriO hep duaya duranDuyulmazdı sesleriEn derinden haykıranBizim çocuklar bunlarEhli dil, ehli derttenLokmasını aldılarİsmini kazıdılarYerden yere vurdularSes çıkarmadı yineBizim çocuklar bunlarGarip, mahzun, çekingenErzincanlıdır kimiKimi Sivas elindenYozgat’tan, Adana’danÇoğu Maraş ilindenBizim çocuklar bunlarAnadolu kokuluKimi derviş kimi alpUçmağa varacaklarYeri göğe uçurupGökte taht kuracaklarBizim çocuklar bunlarSevişir, savaşırlar-imansızlar korkarlarBinbir pusu kurarlarKaranlıkta avlarlarÖlmez bizim çocuklarCivanmert bakışlarıÜrpertir düşmanlarıBazı yaralar onuSevgilinin kaşlarıBizim çocuklar bunlarÂşık, mecnûn, kalander          Ay alınlı çocuklar          Selam getirdim size          Gökteki yıldızlardan          Ki unutmayacaklar-kök toprağı unutsaYaprak havayıUnutsa çiçeği arı

GÜL YÜZLÜ ÇOCUKLAR

Gül yüzlü çocuklar başları gökteEller kelepçede, gözlerde buğuTahta sıralarda oturuyorlarÇiçekleri ezmeyiniz ne olurGül ağacı kırılmasın belindenGül yüzlü çocuklar bu nedir böyleAlın yazısı mı savaş mı yoksaÇizmeler çiğnedi pınar suyunuBulun çizmelerin sahipleriniDeyin ki gezilmez böyle buradaGül yüzlü çocuklar ağlamıyorlarBir yere akmalı kan gözyaşlarıGülüyor sütre gerisindekilerMaskeler örtüyor yüzleri kim, neBu geminin dümeni kimdeGül yüzlü çocuklar bu oyun bozulacakYeni bir bahçe kuracağızBu viranede

BENDEN SANA ESEN

Saat gecenin üçüToprak uykuda, çiçekler uykudaİn cin uykudaKaldırım taşları uykudaÇocuklar uykuda      Evler uykuda                Kent uykudaGece büsbütün uykudaBen uyur uyanıkBen paramparçaSen uyuyor musunSen ağlıyor musunSen duyuyor musun      Biliyor musun kiBir göğüs seninle nefes alıyor      Anlıyor musunSaat gecenin üçüNefesimi üflüyorum zamanaNefesimi veriyorum eşyaya      Geceye                KenteKıpırdıyor yapraklarBir rüzgâr esiyor inceden      BendenÖlüler doğruluyorlar kabirlerindenGül vermede kulağını rüzgâraAşkın cıvıltısını duymadaHer esintideNefesimi veriyorum boşluğaSevgimi sunuyorumBardaktan boşanırcasına      Yağmur yağmurSaat gecenin üçüVe seninleyim

BİR SEVDÂ Kİ

На страницу:
1 из 4