bannerbanner
Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler
Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler

Полная версия

Batı Trakya'da Türk Edebiyatı'na Gönül Verenler

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 13

“Türkçe konuşuyorlar, Batı Trakya’daki Türklerden olmalılar.” Diye yanıtladı diğeri. “Anne oğul yıllarca görüşmemişler. Oğlan tutukluymuş, bu gün tahliye edilmiş. Zavallı kadın ne ağladı da ne ağladı! Baksanıza hâlâ kopamıyor oğlundan!”

“Ana olsun da ağlamasın olur mu? Ağlayanlar ayrı ağlar, analar ise aynı ağlar. Dünyanın neresinde olursa olsun analık duygusundan boşalan gözyaşları aynıdır…”

Kucak dolusu dosyaları güçlükle taşıyabilen memur kalabalığı yarmaya çalışırken isyan etti:

“Yol verecek misiniz hanımlar! Lütfen müsaade edin geçelim. Panayıra çevirdiniz burayı! Çekilin de işimizi yapabilelim…”

İhsan, iki eliyle yüzünü ovuşturduktan sonra beni gördü ve koşarak yanıma gelip boynuma sarılırken:

“Size minnet borcum var Hocam. Bugünün mutluluğunu, bu anın sevincini size borçluyum! Size anlatacaklarım var, pek çok anlatacaklarım var!” dedi.

“Biliyorum İhsan, biliyorum. Senin bana anlatacakların var, benim de sana anlatacaklarım var,” dedim.”Önemli olan sonuca ulaşmaktı, bu anın mutluluğunu yaşayabilmekti. Hele hasretler giderilsin de ondan sonra görüşeceğiz, saatlerce, günlerce konuşacağız.”

“Alo! Emine! Evet Emine benim, müjdemi isterim. Mahkeme bitti, İhsan salındı.”

Emine’nin attığı sevinç çığlığı, İsmet’in cep telefonundan kulağımıza kadar geldi.

“Evet Emine, yanımda, İhsan yanımda. Veriyorum kızım, veriyorum, telefonu İhsan’a veriyorum.” Dedi İsmet.

İhsan birkaç adım ilerledi, telefonun üstüne yumuldu, konuştukça konuştu…

İhsan özel konuşmasını bitirdikten sonra sesini yükseltti:

“Terminalde beklersin Emine. Herhalde biz otobüsle geliriz, terminalde buluşuruz. Evet, evet. Güneş batar batmaz oradayım, akşam olur olmaz ordayım,” dedi. Ve telefonu kapadı.

Anne oğul, dayı yeğen üçlüsü yine birbirlerine sarıldılar. Baş başa, göğüs göğüse, kalp kalbe yine bir yumak oldular:

“babam niye gelmedi anne?” diye sordu İhsan.

“Anlatacağım, anlatacağım,” diye araya girdi İsmet.

Ben, belirli bir mesafeden mutlu üçlüyü seyrediyordum, bu sonuçtan payıma düşen sevincin zevkini yaşıyordum.

O anda ben, orada yeri olmayan fazlalık bir insan değildim, ama akrabalık duyguları boşalıncaya kadar hasretler üçlüsünden uzak duruyordum. Hatta bir müddet daha da iyice uzaklaşmalıydım. Sahildeki lüks kahveyi göstererek:

“Siz şuraya oturun, biraz daha hasret giderirsiniz,” dedim. “Ben bir çeyrek kadar dolaşacağım. Çok gecikmem, çabuk gelirim. Birer kahve içip gideriz.”

Beraber oturmamızda ısrar etmelerini nezaket kabul ettim, ayrıldım. Anne oğul, tekrar tekrar kucaklaşıyordu. İçimde kelimelerin ifade gücünü aşan bir mutluluk vardı.

Sahilde dolaşırken başımı kaldırıp gökyüzüne, sonsuzluğa baktım. Gökteki maviliğin rengine göre değişen küçük bulut kümelerinin oluşturdukları kompozisyon, büyüleyici bir görünüm sergiliyordu.

Makalelerinden bir örnek:

(Tevfik Hüseyinoğlu’nun çeşitli basın organlarında yazmış olduğu makaleleri daha çok didaktik içerikli, edebiyat ve sanat kaygısı taşımayan çalışmalar olarak göze çarpsa da oldukça akıcıdır ve insanı sıkmaz. Okurlara bu makalelerden birini örnek olarak sunuyoruz.)

YORULMADAN ÇALIŞAN VE ÇALIŞMADAN YORULANLAR

Çalışmak; hayat ile iç içe olan bir hareket tarzıdır, hayata bağlanmanın ve anlam kazandırmanın kaçınılmaz kuralıdır. Çalışmayan insan kendisini boşlukta hisseder, belirli bir hayat düzeni kuramaz.

Yalnız, çalışma anlayışının çeşitli yönleri vardır. En önemli sayılan iki çalışma şeklinin kısa analizi şöyle yapılabilir.

Bütün olumsuzluklara rağmen pırıl pırıl iş çıkaran insanların çalışma anlayışı ve bütün imkânlara rağmen kaytarmanın yollarını zorlayarak günü gün eden, ama üretimi tam alan insanların çalışma anlayışı.

Zamanını alın teriyle kazanılmış para gibi kullanıp çalışmayı zevk haline getirebilen, çalışmaktan sıkılmayan ve çalışırken çevresini sıkmayan, yorulmadan iş üretebilen ve yaptığı işin hakkını verebilen insan mutlu insandır. İşinde verimli olmanın verdiği huzur onu kısa zamanda dinlendirir, yarının getireceği iş onu üzmez, sevindirir.

Zamanını kumarhanede parasını kaybeden kumarcı gibi harcayan insan çalışmadan yorulur. Çünkü görev yeri, iş yeri onun için azap yeridir, dert yeridir. Verimsizliği nedeniyle, çevresinin sessiz tepki imaları onu daha da yorar. Eğer vurdumduymaz cinsten birileri değillerse, bu gibiler için devamlı yorgunluk, gecesi gündüzü stres içinde geçen bir insan olmak kendi elleriyle çizdikleri bir kader haline gelir.

Bir iş yerinde, yönetim odasının kapısında, “Ziyaretin en makbul olanı en kısa olanıdır” levhasını ilk gördüğümde duygulandığımı hiç unutmam. Bu levha zaman, emek ve berim arasındaki sıkı ilişkiyi özetleyen cebirsel bir denklem niteliğindedir, iş hayatının üç ana faktörünü dengelemenin matematiksel ifadesidir. Bu denge kurulmadığı zaman şikâyetten kurtulmak mümkün değildir. Çalışanlar yoğunluktan şikâyet ederler, çalışmayanlar da, işsizlikten şikâyet ederler; işsizlik yorgunudurlar.

Belki de yaşadığımız çağın bir özelliği. Bazı küçük farklarla hemen herkes yorgunluktan yakınır. Ne işte olursa olsun, vücut gücüyle çalışsın, beyin gücüyle çalışsın, insanların çoğu yorgunluktan şikâyetçidirler. Hafta sonu tatilleri, yıllık izinler bu yorgunluk şikâyetlerini kırmak ve dindirmek için konmuş olmalıdır. Yine de yorgunluk şikâyetleri bitmez.

Hafta sonu tatilinde evde toplanan aile fertleri birbirlerinden rahatsızdırlar. Çünkü dinlenme anlayışları uyuşmaz. Küçükler büyüklerden, büyükler de küçüklerden şikâyetçidirler. Yazlıklarda, deniz kenarındaki sayfiye yerlerinde yine yorgunluk şikâyetleri vardır. Hiç çalışmayan insanlar bile rahat değildir, tembellik yorgunudurlar.

Genç insanlar da yorgundur, bitkindir, umutsuzdur. Çağımız biraz da yorgun insanlar çağıymış gibi bir görünüm arz ediyor. Kuşkulardan yorgun, sevgisizlikten, umutsuzluktan, başarısızlıktan ve güçsüzlükten yorgun bir insanlar çağında yaşıyoruz.

Aslında yorgunluk, sevgi ve nefret duygularıyle doğrudan ilişkisi olan psikolojik bir haldir. Sevgi dinlendirir, nefret yorar. Severek yapılan bir iş, ağır da olsa, yorgunluğu hissettirmez. İstemiyerek yapılan bir iş, hafif de olsa insanı yorar. Çevresiyle iyi ilişki kuramayan, daima kusur arayan, herkesin kendisi gibi olmasını isteyen insanlar oturdukları yerde akıllarından geçirdikleri hayallerle bile yorulurlar. Başkalarını kendisi gibi davranmaya ve düşünmeye ikna yollarını ararken hayal ettikleri ütopik sonuçlara ulaşamamanın getirdiği moral bozukluğu çoğu zaman hırçınlığa dönüşür. Bu da yorgunluğun katmerlisidir.

Ahlâk bilginleri çalışmak konusunda şu ilginç görüşleri ileri sürmüşlerdir: “Çalışmak ile verimli hale dönüştürülemeyen her bilgi boştur, sevgi ile hareketlenmeyen her çalışma kısırdır. Yükselttiğimiz binayı, içinde sevgiliniz oturacakmış gibi ruhunuzun hızıyle yükseltiniz. Tohumları şefkatle ekiniz, ürünleri severek toplayınız. Bütün bunlara sevgilinize bir armağan gözüyle bakınız. Çalışmak, gözle görülebilen bir sevgidir.”

Evet, gördüğünüz pırıl pırıl yüzler, ter içinde de olsa, içten gülümserler. Çalışırken, kıvançla sohbet eden insanların bakışları, sesleri ve nefesleri yorgunluktan yakınmıyor. Gönlündeki sevgi gücünü, yaptığı işin ürününe yansıtan insanlarda bütün vücudu saran bir heyecan vardır. Sevgisizliğin ve umutsuzluğun yorgunluğu ise, yorgunluğun en dayanılmazıdır.

(Yorulmadan Çalışan ve Çalışmadan Yorulanlar/ Şafak dergisi, sayı:39)

HÜSEYİN ALİBABAOĞLU

Hayatı ve edebi kişiliği:

1936 yılında (Ksanthi) İskeçe’nin (Seleron) Gökçeler köyünde doğdu. Aydın – Ortaklar İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. Batı Trakya’ya döndüğü yıllardan bu yana -ağırlıklı olarak- “Akın” gazetesinde yazdı; diğer çalışmaları da “İleri” gazetesi ile “Birlik” ve “Öğretmen” dergilerinde yer aldı. Bazı şiir ve yazıları Türkiye’de yayımlanan Balkanlardaki Türk edebiyatıyla ilgili çeşitli antolojilerde yayımlandı. Çocuklara yönelik şiir ve masallar yazdı. Çocuk masallarının bir kısmını “Durdur ile Kurkur” adlı kitapta topladı. “Tohum” adlı kitabı ise Akın gazetesi tarafından basıldı. Mustafa Tahsinoğlu, Şafak dergisinin 25. sayısında yer alan “Şiir/Batı Trakya Türk Azınlığı’nda” adlı şiir incelemesinde, Hüseyin Alibabaoğlu’nun sanata bir araç olarak baktığını, onun için önemli olanın, şiir, masal ve hikâyede dize ve cümle sonlarında uyaklı seslerin olması ve okuyucunun kulağına hoş gelmesidir. Böyle olunca iş başarılmış, demektir, diye yorumlarken oldukça gerçekçidir. Gerçekten Alibaboğlu’nun tüm yazı çeşitlerinde bu “uyak” tutkusu hâkimdir ve bu da onun yazılarında bir dağınıklık ve anlaşılmazlığa yol açmaktadır. Özellikle uyak ağırlıklı masallarını okurken bu masallardan birçoğunun hiçbir şekilde özetlenemez bir özellik taşıması bu değerlendirmelerin açık bir kanıtıdır. Her şeye rağmen bu olumsuz özellikleriyle de olsa Hüseyin Alibabaoğlu bir masal yazarı olarak Batı Trakya Türk Azınlığı içinde kendine has üslubuyla gereken yeri almıştır. Batı Trakya Türkleri çocuk edebiyatı ve şiir sanatına önemli katkıları olmuştur.

Yayımlanmış çalışmaları:Kitap:

1. Durdur ile Kurkur-masallar- Öğretmen Dergisi Yayınları, 1982, Komotini

2.Tohum-şiirler- Osman Mustafaoğlu Matbaası, 1992 Komotini

“Birlik” ve “Öğretmen” dergileri:

(Tohum-şiir-Dil ve Kültür-deneme- Birlik dergisi, sayı:13, Mart 1967)

(Kaş ile Göz-deneme- Birlik dergisi, sayı:16, Temmuz 1967)

(Kadın-şiir- Birlik dergisi, sayı:17, Ağustos 1967))

(Çalışmak-deneme-Mavi Boncuk-şiir- Birlik dergisi, sayı:19, Ocak 1968)

(Düğün-deneme-Pırpır ile Tektek-masal- Birlik dergisi, sayı:21, Nisan 1968)

(Gaye ve İdeal-deneme- Birlik dergisi, sayı:22, Mayıs 1968)

(Yel ile Sel,-masal- Birlik dergisi, sayı: 23 -24, yıl:1968)

(Durdur ile Kurkur-masal-Dar Sokak-şiir- Öğretmen dergisi: sayı: 1,2,3,4,5……Kasım-Aralık 1970/ Ocak-Şubat-Mart 1971)

(Leylek ile Tilki Hikâyesi-manzum hikâye- Öğretmen dergisi, sayı: 6, Nisan 1971)

(Uçan At-çocuk şiiri- Öğretmen dergisi, sayı: 7, Mayıs 1971)

(Dil Üzerine-deneme- Öğretmen dergisi, sayı: 8, Haziran 1971)

(Sekiz Dolusu Bir Kile Eder-çocuk şiiri- Öğretmen dergisi, sayı: 9, Temmuz 1971)

(Yaz-çocuk şiiri- Öğretmen dergisi, sayı: 12, Ekim 1971)

(Bekri Mustafa-manzum hikâye- Öğretmen dergisi, sayı: 14, Ocak 1972)

(Alibaba ve Kayıp-manzum hikâye- Öğretmen dergisi, sayı: 17, Temmuz 1972)

(Tilkinin Kuyruğu Nasıl Koptu-manzum hikâye- Öğretmen dergisi, sayı: 20, Nisan 1973)

(Dün, Bugün Yarın-makale- Severim-şiir- Öğretmen dergisi, sayı: 33, 1977)

(Tatil-çocuk şiiri- Öğretmen dergisi, sayı: 34, Ağustos 1977)

(Hak ve Adalet- makale- Taş Baba-masal- Öğretmen dergisi, sayı:35, Eylül 1977)

(Mustafa’nın Masalı-masal- Dere-şiir- Öğretmen dergisi, sayı: 37, Kasım 1977) (Nane Molla-çocuk şiiri- “Kovalamaca” –masal- Öğretmen dergisi, sayı: 38, Aralık 1977)

“Akın” gazetesi:

(Eskici-masal- Akın, sayı:472, 473, Yıl: 1967 -68)

(Karahanın Çocukları-masal- Akın, sayı:475, 476, 477, 480, Yıl: 1969)

(Çocuk-şiir- Akın, sayı:516, Mayıs 1971)

(Hıdrellez-şiir-Akın, sayı:517 Mayıs 1971)

(Sus Konuş-masal- Akın, sayı:517, 518, 519, 520 Mayıs-Haziran 1971)

(Bahar-şiir- Akın, sayı:519 Haziran 1971)

(Toprak ve Su-şiir- Akın, sayı:520)

(Tatil-şiir-Üç Kaval Bir Maval-masal- Akın, sayı:521, Temmuz 1971)

(Deniz-şiir- Üç Kaval Bir Maval-masal- Akın, sayı:524, Ağustos 1971)

(Kuşların Prensi-masal- Akın, sayı:527, 528, 529, 530, 533, 534, 535, 538, 539, 540, 541, 542 Yıl:1971 -1972)

(Bağ-şiir- Akın- 527) (Çalışmak-şiir- Akın- 529) (Toprak-şiirAkın-530) (Sonbahar-şiir- Akın-533) (Kış Geldi-şiir- Akın-534)

(Mart-şiir- Akın-541) (Çocuk Elleri-şiir- Akın-542 Yıl:1971-1972)

(Engel_şiir-Kuşların Prensi-masal, Akın, sayı:543, 544, 545, 546, 547, 548, 549, 550, 551, 552, 553, 555, 556, 557, 558, 559, 563, 564, 565, Yıl:1972)

(Annem-şiir- Akın- 548, Mayıs 1972)

(“Yeni Yıl”, “Yeni Yıl”-şiir-Susuz Değirmen-masal- Akın, 566, 567 Yıl:1972 -73)

(Çay Ağzından Gelen Ses-masal- Akın, sayı:569, 570, 571, 573 Yıl:1873)

(Yağmur-şiir- Akın, sayı:579, Nisan 1973)

(Okula Dönüş-şiir- Akın, sayı:584, Ekim 1973)

(Rami’nin Oğlu-masal- Akın, sayı:587, 588, Kasım 1973)

(Köyüm-şiir- Akın, sayı:645, Mart 1976)

(Dere-şiir- Akın, sayı:647, Nisan 1976)

(Kış-şiir- Akın, sayı:667, Ocak 1976)

(Eskici-masal- Akın, sayı:673, Nisan 1977)

(Suların Aşındırdığı Taşlar-masal- Akın, sayı:695, 696, 698-ayrıca “Yeni Yıl” şiiri, 699- masalın devamı, ayrıca:”Bizim Yaka-tekerleme- Yıl:1977)

(Hür Çocuk-şiir- Akın, sayı:700, Şubat 1978)

(Batur’un Kızı-masal- Akın, sayı:707, 708, Nisan 1978)

(Nisan Tası-masal- Akın, sayı:709, 710 Yıl:1978)

(Nisan-şiir- Akın, sayı:714, Haziran 1978)

(Korkaklar-masal- Akın, sayı:725, 726, Aralık 1978)

(Kuzular-şiir- Akın, sayı:730, Şubat 1979)

(Köpek İle Tavşan-şiir- Akın, sayı:733, Mart 1979)

(Karga ile Tilki-şiir- Akın, sayı:734, Nisan 1979)

(Oyun-şiir- Akın, sayı:738, Mayıs 1979)

Nanemolla-şiir- Akın, sayı:739, Haziran 1979)

(Kardeşim-şiir- Akın, sayı:740, Temmuz 1979)

(Eşeğin Kitap Okuması-şiir- Akın, sayı:742, Ağustos 1979)

(Tirfil-şiir- Akın, sayı:767, Ekim 1980)

(Suların Aşındıramadığı Taşlar-masal- Akın, sayı:784, Temmuz 1981)

(Suların Aşındıramadığı Taşlar-masal- Akın, sayı:785, Eylül 1981)

(Suların Aşındıramadığı Taşlar-masal- Akın, sayı:786, Eylül 1981)

(Suların Aşındıramadığı Taşlar-masal- Akın, sayı:787, Ekim 1981)

“Azınlık Postası” gazetesi:

(Sessiz Gece-şiir- Azınlık Postası, sayı:26, Haziran 1968) (Batsın Bu Dünya-şiir- Azınlık Postası, sayı:268, Temmuz 1978) (Dert Küpü-şiir- Azınlık Postası, sayı:270, Ağustos 1978)

(Dur da Bak-şiir- Azınlık Postası, sayı:271, Ağustos 1978)

“İleri” gazetesi:

(sırat köprüsü-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:114, Nisan 1978)

(Telâş-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri- 115, Mayıs 1978)

(Turşu-şiir- “Öğretmen” takma adıyla- İleri- 134, Şubat 1979)

(Çelişki-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:136, Mart 1979)

(Dünya Çocuk Yılı 1979-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:137, Mart 1979) (Özgür Bırakın-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:155, Aralık 1979)

(Yaralandı-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:162, Şubat 1980)

(“Ne Olacak”-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri- 245, Şubat 1982)

(Acı-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:251, Nisan 1982)

(Haksızlığa Karşıyız-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:257, Mayıs 1982)

(Soğan Yakası Köyleri-şiir- İleri, sayı:467, Mart 1987)

(Akıncılar-şiir, “Öğretmen” takma adıyla- İleri, sayı:532, Kasım 1988)

(Bayram-şiir- Nokta gazetesi, sayı:14, Ağustos 1988)

(Susayanlar-mini roman- Nokta gazetesi, sayı:20,21, 22, 24, 28 Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 1988)

“Yuvamız” dergisi:

(Bizim Kurtlar-masal- Yuvamız dergisi, sayı:34, Haziran 1989)

(Gülenler Gülmeyenler-masal- Yuvamız, sayı:39, Kasım 1989)

(Tekerlemeler ve Deyimler-derleme- Yuvamız, sayı:47, 48, Temmuz-Ağustos 1990)

(Tekerlemeler- Soğan Yaka Köyleri-derleme- Yuvamız, sayı:49, Eylül 1990)

(“Acı Çek”, “Küllemek”-şiir- Yuvamız, sayı:51, Kasım 1990)

(Bilmem ki-şiir- Yuvamız, sayı:78, Şubat 1993)

(Sevgili Öğretmenim-şiir- Yuvamız, sayı:101, Ocak 1995)

(Susayanlar-şiir- Yuvamız dergisi, sayı:102, Şubat 1995)

(Halimiz-şiir- Yuvamız, sayı:104, Nisan 1995)

“Şafak” dergisi:

(Yeryüzü-şiir- Şafak dergisi, sayı: 6, Mayıs 1990)

(Gençlere-şiir- Şafak dergisi, sayı: 8, Eylül 1990)

Şiirlerinden örnekler:TOHUMYine bir tohum gömüldü;Evren dibindeYarın canlanacak filiz olacakGeçecek hayalin kırıklığı,Ümit olacak, neşe olacak.Sonra bir yemiş.Ama bakarsın bahçıvan ham koparmış,Değil mi ki dünya böyleDeğil mi ki asır böyle,Ham da olsa yenecek.YERYÜZÜSemaGökyüzüAy ve güneş,Zifiri karanlık geceBuluştular üç yol ağzında.Ne konuştularKim kiminle gitti?Bilmiyorum.Sonra üç çocuk göründü üç yol ağzındaBiri beyaz,Biri kara,Biri sarı. Böyle doğdu yeryüzü.HAKSIZLIĞA KARŞIYIZGenç ihtiyar yürüdü,Direnişle sokağa.Azınlığı götürdüİstimlâkler yokluğa.Yağmur çamur altında,Gece, gündüz demedi,Kadın erkek yollardaHiç yılmadan direndi.Seksenbeşlik kadınlarSırtlarında ferace.Ön saflarda pankartlarDuygulandım görünce.Direnişler devamlı,Bir haftadır sürüyor.Soydaşlarım hummalı,Gidenler hep görüyor.Yolda doğan bebekler,Sıcak yuva arıyor.Ak sakallı dedeler,Hıçkırıkla ağlıyor.Küçük yaşta çocuklar,Hava soğuk, üşüyor.Dava günü yaşlılar,Krizden yere düşüyor.Marazlanan her yurttaş,Hastanede yatıyor.Yardıma koş arkadaş,Mülkler elden gidiyor.Mülksüz kaldı soydaşlar,Tüm azınlık çaresiz.Yüz on yıllık tapular,Ellerinde geçersiz.Bütün Türkler şüphesiz,Haksızlığa karşıyız.Direnişte hepimiz,Kuşkumuz yok haklıyız.Edilmesin istimlâk,Azınlık mülkleri.Buna razı kalamaz HakTanrım koru Türkleri.Masal:TAŞ BABAAkılsız başÖnüne gelen atar taşYarar bir çok baş

Taş Baba diye bir ihtiyar varmış. Ona, ova, dağ, taş darmış. Gezermiş hep eşek ile. Kulağı gevşek ile. Bir gün deh çüş, deh çüş diye yürürken karşısına çıkmış leylek. Demiş ona isterim senden şimdi don gömlek. Taş baba elini kaldırmış. Akan suya daldırmış. Sudan çıkarmış don gömlek. Leylek demiş lâzım seni övmek.

Yürümüş yine ihtiyar yolunda. Bir saat varmış kolunda. Az gitmiş uz gitmiş. Oturmuş yine suyun kenarında bir taşa. Kalmış kendi ile baş başa. O an bir tilki görünmüş. Üzerine bir hayvan postu bürünmüş. Demiş tilki: Leyleğe almışsın don gömlek. Öyle lâzım ki seni övmek. Gelen geçene anlatmak. Bir üstüne bin katmak. Bana da papuç al. Elini suya sal. İhtiyar elini suya salmış. Tilkiye de papuç almış.

Ama kurnaz tilki durur mu. Boş saat kurur mu. Daha fazla kopartsın diye ihtiyarı şikâyet etmiş aslana. Demiş sen ihtiyara bir çukur kazsana. Hem ormanda gezer. Hem seni ezer. Bak bana papuç, leyleğe don gömlek verdi. Zannetti ki bunlarla bitecek derdi. Tilki kaypaklığını yaptı. Aslanın önünden bir pay kaptı.

Aslan kükredi dedi: nasıl ihtiyarmış bu adam görelim. Sonra başına çorap örelim. O an ihtiyar erdi eşeği ile aslanın yanına. Eşeğini bağladı aslanın yanına. Aslana dedi: Size getirdim bir post. Sizinle olmak istiyorum dost.

Aslan ne diyeceğini şaşırdı. Tilki başını kaşıdı. Salan tilkiye, defol git yalancı. Sen benim için oldun bir yabancı. Tilki çabucak çıktı dışarı. Şimdiden sonra olamazdı haşarı.

Taş baba ile aslan dost oldular. Tilkiye yalancı diye ad koydular.

(Öğretmen dergisi, sayı:35, Eylül 1977)

HÜSEYİN SALİHOĞLU

Hayatı ve edebi kişiliği:

Hüseyin Salihoğlu, 1936 yılında Gümülcine’nin (Komotini) Koyundere (Poa) köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Hayriye Medresesi’ne girdi. Buradan 1953 – 54 yılında mezun oldu. Sonraki yıl Koyundere Türk İlkokulu’na öğretmen oldu. Koyundere köyünde 9 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Kozlardere Türk İlkokulunda göreve başladı. 42 yıllık öğretmenlik hizmetinden sonra 60 yaşını doldurduğu gerekçesiyle 1997 tarihinde yönetim tarafından görevine son verildi. Halen aynı köyde din görevlisi olarak çalışmaktadır.

Şiirlerinde yeni bir söyleyiş biçimi görülmeyen Salihoğlu, şiirlerini geleneksel kalıplar içinde işledi; şiirlerinin çoğunda hece veznini ve kafiyeyi kullandı. Kendisini bir şair olarak değil de azınlığın yaşamış olduğu olayları manzumeleştiren bir tanık olarak değerlendirmek daha gerçekçi bir yaklaşım olur. Mustafa Tahsinoğlu, onun şiirlerini değerlendirirken, yazılanları bir kaynak olarak görür ve salt bu yönüyle Hüseyin Salihoğlu’nun kalıcılığını vurgular. Yazdığı şiirlerini Akın, Gerçek, İleri ve Güven gazeteleriyle Hakka Davet, Arkadaş Çocuk, Yuvamız ve Şafak dergilerinde yayımladı. Hüseyin Salihoğlu’nun, “İstikbal Sizleri Bekliyor- 1996” ve “Buz Dağları Eriyecek- 2000” adlı yayımlanmış iki kitabı var.

Yayımlanmış çalışmaları:Kitap:

1.İstikbal Sizleri Bekliyor-çocuklara şiirler- 1996 Komotini

2.İlkokul Çocukları İçin Dindersi – yardımcı ders kitabı- 1997 Komotini

3.Buz Dağları Eriyecek-şiirler- 2000 Komotini

“Şafak” dergisi:

(Sona Ersin Bu Soğuklar-şiir- Şafak dergisi, sayı: 4, Mart 1990)

(Bizi Hakka Götürüyor-şiir- Şafak dergisi, sayı:16, Haziran 1991)

(Külfeti Kendimiz Yaratmayalım-şiir- Şafak dergisi, sayı:29, Kasım 1992)

(Ebeveynler İş Başına-şiir- Şafak dergisi, sayı:46, Nisan 1995)

(Gemiyi Kaçırmayalım-şiir- Şafak dergisi, sayı:47, Mayıs-Haziran 1995)

(Çökmeyecek-şiir- Şafak dergisi, sayı:70, Haziran-Temmuz 1997)

(Notunu Sıfırlıyoruz-şiir- Şafak dergisi, sayı:84, Ekim 1998)

(Buzdağı Eriyor-şiir- Şafak dergisi, sayı:99, Şubat 2000)

(Batı Trakyam-şiir- Şafak dergisi, sayı:100, Mart 2000)

(Düşmanlığa Karşıyız-şiir- Şafak dergisi, sayı:101, Nisan 2000)

(Buzdağı Eriyor-şiir- Şafak dergisi, sayı:106, Ekim 2000-Ara not: Aynı şiir 99. sayıda da yayınlanmış)

(Kavgasız Yaşamak Ne Güzel-şiir- Şafak dergisi, sayı:142, Ocak 2004)

“İleri” gazetesi, “Yuvamız” dergisi:

(Şükürler Olsun-şiir- İleri, sayı:66, Şubat 1977) (Atatürk-şiir- Yuvamız, sayı:27, Kasım 1988)

(Atatürk-şiir- Yuvamız, sayı:40, Aralık 1989)

(Yolunu Benimsiyorum-şiir- Yuvamız, sayı:51, Kasım 1990) (Elveda-şiir- Yuvamız, sayı:115, Mart 1996)

Şiirlerinden örnekler:“Buz dağları Eriyecek” adlı kitabından:SAVAŞ OLMASINBütün toplumun fertleri,Endişeli can derdinden.Gülle ve silâh sesleri,Duyulunca çevremizden.Tanrının verdiği canı,İnsan eliyle yok etmek,Dökülen sel gibi kanı,Dünyaca durdurmak gerek.Kin, nefret, cana kıymalar,Kimseye fayda getirmez.Ortaya çıkan yaralar,Kolay tedavi edilmez.Bütün arzumuz hürriyet,Hüküm sürmeli cihanda.Savaş büyük bir cinayet,Gerçekleşmesin dünyada.Dostluk içinde milletler,Karşılıklı sevinecek,Barışa uzanan eller,Her asırda öpülecek.YARALANDIİstimlâkler çökertti,Ali’nin yuvasını.Buldozerler yok etti,Mehmet’in tarlasını.Kara günler göründü,Hasanların evinde.Genç fidanlar söküldü,Gasp edilen yerlerde.Işık yoksa aşılmaz,Yollardaki karanlık.Yükler ağır, taşınmaz,Çökmektedir azınlık.“Ceviz içi” yerleri,Yitiriyor elinden,Batı Trakya Türkleri,Yaralandı kalbinden.NESİNGüzel şirin yurdumuzda,Öz Türk doğduk anamızdan.Bozukluk yok kanımızda,Vazgeçmeyiz yolumuzdan.Kimliğimiz cebimizde,İsteyene gösterelim.İslâmiyet kalbimizde,Şehâdet de getirelim.Meşaleli yolumuzdan,Geri adım atmıyoruz.Türklük çıkmaz kanımızdan,Bundan gurur duyuyoruz.Müslüman Türk olanlara,Boşuna hiç hor bakmayın.Karakola çağrılana:“Nesin” diye zorlamayın!Ünlü bir çavuş olsan da,Dağlı, ovalı, bir köküz.Irkımı bin kez sorsan da,Cevabım değişmez, Türk’üz!Yolcusuyum doğru yolun,Sabrım kalmadı susmağa.Hakkı var mı karakolun,“Nesin?” diye sormağa?MAHCUP OLMAYALIMİstikbali düşünelim,Meyletmeyelim hataya.Hep iyi işler ekelim,Elimizdeki tarlaya.Tembellikten silkinelim,Geçen günler geri dönmez,Kirimizi giderelim,Son pişmanlık fayda vermez.Dürüst adımlar atarak,Örnek bir insan olalım.Etrafımıza bakarak,Doğadan ibret alalım.Şer işlerden sakınalım,Yaşadıkça bu dünyada.Yarın mahcup olmayalım,Son mahkeme-i kübrada.NEŞELİ ÖTMÜYORAnlaşmalarla tanınan haklarımız var,Uzun yıllardır alamaz olduk.Önümüzde gidilecek yollar dar,Onun için rahat yürüyemez olduk.Vahşet dolu birçok olaylarla,Ortada yığılan sorunlarla,Sergilenen çeşitli zorluklarla,Nahoş günler yaşadık geçen yıllarda.Kederli geçen günler sıhhate zarardır,Büyük küpler baskılarla doldu.Çeyrek asrı aşkın bir zamandır,Türkçe ders kitabı görmek hayal oldu.Kitapsız olarak ders yapmak,Vicdan sahiplerini çok üzüyor.Her fırsatta çevreye haykırarak,Toplumumuz yıllarca çile çekiyor.Çağdaş eğitimden çok çok uzak,Yönetim değiştirmez ise huyunu.Batı Trakya’da öğretmen olmak,Yeterince sıkıyor insanın ruhunu.Yurtta neşeli ötmüyor bülbüller,Tam 35 yıllık bir öğretmenim.Çileli geçse de birçok günler,Hâlâ ümidimi kesmiş değilim.ON KASIMOn Kasımın gelişinde,Anıyoruz Atamızı,Onun örnek izlerinde,Buluyoruz yolumuzu.Kanımızda taht kuran o,Türklüğe ışık tutuyor.Ulusunu düşünen o,Kalkınmayı öneriyor.Milli bayram günlerinde,Tazeleniyor sevgimiz.Bütün şehir ve köylerde,O’na saygı görevimiz.Kalbimizde senin yerin,Mahfuz olarak duruyor.Milli duygu ve sözlerin,Göğsümüzü kabartıyor.Vatanın yükselmesinde,Her an önderlik ettiniz.Öğüt dolu sözlerinizle,Ulusuna yön verdiniz.Ey ulu önder Atatürk,Rahatına bak yerinde.Kalbimiz sağlam, yok çürük,Ulusun her zaman önde.

ALİRIZA SARAÇOĞLU

(1938 -1994)

“Isınamadı içim nedense sana dünyaTabir edilemeyen ey esrarengiz rüyaN’olsa fanisin işte, gönül veremem sanaSeni terk edeceğim, senden dert yana yana”Hayatı:

Alirıza Saraçoğlu, 1938 yılında (Komotini) Gümülcine’de doğdu. Eski ailelerden Hacı Hasan Saraç Efendi’nin oğludur. İlköğrenimini Gümülcine Merkez Türk İlkokulu ile Şehreküstü İlkokulu’nda tamamladı. Celal Bayar Lisesinde bir yıl okuyan Saraçoğlu öğrenimini yarıda bırakarak baba mesleği saraçlığa başladı.

На страницу:
5 из 13