Полная версия
Siyasi Katılım
Toplantının öğleden sonraki bölümünde katılımcıları bilgilendirici konuşmaların yanısıra sorularada cevaplar verildi. Toplantı bir taraftan devam ederken kulislerde de Türkiye’de yapılan seçimlerin sonucu üzerine tahminler ve tartışmalar yapılıyordu. Ufuk gazetesinden Mehmet Sürmeneli’yle Amsterdam Türk Televizyonun’dan Mehmet Akif’in seçim sonuçları üzerine tartışmalarını görünce Akif’e dönüp dedimki, son dakika gelen bir habere göre AKP tek başına almış götürmüş. Ciddi ciddi bir iki saniye düşündükten sonra, yok abi olmaz, bugün, bir kaç saat sonra şişirilen Ampül patlayacak, göreceksiniz cevabını alıyorum Mehmet Akif’ten. Eindhoven’dan Kaya Koçak, şaka olduğunu söyle abi, daha sandıklar açılmadı, nereden bilecekler AKP’nin birinci parti olacağını diyor.
Toplantının sonunu beklemeden, Haarlem’den Aksiyon Seyehat Ajantası sahibi Edip Özkan’la en son vedalaşarak Amsterdam’a hareket ediyoruz. Eve yaklaşınca ilk telefonu alıyorum seçim sonuçlarıyla ilgili. Ramazan Yurtsev tam bir zafer çığlığı içinde AKP’nin yüzde 34, 35’lerde gittiğini söylüyor. Gerçi oyların daha yüzde yirmisi sayılmıştı bu haberin geldiğinde ama, gidişat artık AKP’nin Türkiye’yı yönetecek parti olduğunu gösteriyordu. İlerleyen saatlerde oyların yüzde sekseni sayıldıki, artık barajı geçen sadece iki parti kalmıştı. TTA’dan Mehmet Akif’i aradım. Nasılsın? Sorma abi diyordu. Sorma diyenlerin sayısı bir hayli kalabalıktı. Ama Türk halkı bu defa böyle tercih yapmıştı. Gerçi seçim sonuçları Türk siyasi hayatını alt üst etmişti.
Bu vesileyle seçim sonuçlarının ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyoruz. Hollanda’da bir hafta sonunu işte böyle geçirdik.
Kasım 2002Faslılar ve Türkler!
Kültür ve Kimlik Çatışmasına mı Davet Ediliyorlar?
Antwerpen’de Faslı bir gençin öldürülmesinden sonra başlayan olaylar hızla gelişti. Arap gençlerle Belçika polisinin bir anda karşı karşıya gelmesine, gençlik lideri Ebu Jahjah’ın bir ara tutuklanması ve serbest bırakılmasına neden oldu. Bununla birlikte gelen tartışmalar bir müddet gündemi meşgul etti. Sloganlar ve sevinç gösterileri eşliğinde serbest kalan Ebu Jahjah televizyonlara yaptığı açıklamalarda gayet soğukkanlı, hak ve hukuk mücadelesi veren bir etkinlik içinde oldukları manzarasını yansıttı. Belçika polisinin, özellikle Arap gençlere uygulamalarından son derece rahatsız olan ve polisin yapmış olduğu bazı girişimleri ve muameleleri kamarayla tesbite çalışan gençler Belçika politikasında aktif olma niyetindeler. Yabancı gençlere haksızlık yapıldığı, adaletsizliğin, ayırımcılığın kol gezdiği bir ortamda, Antwerpen ve Belçika’daki siyasi ikiyüzlülüğe karşı bir baş kaldırı hareketi görünümü veriyor Ebu Jahjah hareketi. Sokağa dökülmek çözüm olmasada, böyle bir hareket sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi değişim süreci yaşayan grupların gençlerinde gayri ihtiyari bir sempati toplar. Zira yıllardır ezilmişliğin ve horlanmışlığın verdiği psikoloji gençleri bu tür baş kaldırı hareketlerine, içeriğine bakmaksızın katılmalarını ve dahi desteklemelerini sağlar. Nitekim öyle de oldu. Belçika’da başlayan Arap Birliği haretketi kısa sürede Hollanda’da da etkisini gösterdi ve onlarca gönüllü Faslı genç Arap Birliği hareketinin şubesini açmak üzere harekete geçti. Hollanda’da yaşayan ve Arap Birliği şubelerini açmak isteyen gençlerin fikirleri ilginç, Gençler; ‘Saygı istiyoruz. Hollanda bunu bize vermiyor. Ebu Jahjah bundan başka bir şey istemiyor”, “Hollanda toplumunda eşitsizlik hakim. Faslı gençler geri bırakılıyor. Buna bir son verilmeli. Siyasetciler Faslı gençler hakkında ulu orta ve aşağılayıcı konuşmalardan vazgeçmeliler”. Evet bu duruş ve bu tavır bir hoşnutsuzluğun, bir arayışın, bir başkaldırının, bir çıkış yolu aramanın manzarasıdır. Gençler bütün bunları Faslı olduklarından dolayı yaşadıklarına inanmaktalar. Ortada bir ayırımcılığın olduğundan bahsediyorlar, inanıyorlar. Her ne kadar CDA’lı politkacılar Arap Birliğinin Hollanda’da şubelerinin açılmasına karşı çıksalarda, ortada Faslı gençlerin boğuştuğu ve Hollanda toplumunu ilgilendiren bir realite var. Bundan nasıl kaçabiliriz. Bunu nasıl görmemezlikten gelebiliriz.
Ya Türkler!
Hollanda’da bütün bunlar yaşanırken gündemimize Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği tartışmaları ve Türkiye’nin olağanüstü gayreti girivermişti. Herkes bir anda Kopenhag kararlarına odaklanmıştı ki Hollanda’da Türkler için yeni bir tartışma ortaya atılmıştı. Kuzey ve Doğu Hollanda Polis Teşkilatı (KNON) tarafından hazırlanmış ve resmen açıklanmamış raporunda, Türk mafyasının Hollanda siyasetinde de aktif olduğu iddiası yer almaktaydı. Tüm raporda sadece iki paragrafta bu konunun üzerine değinilmiş olsada, de Volkskrant gazetesinin haberine göre Türkler’in oluşturduğu organize suç örgütlerinin Türk kökenli bazı yerel politikacılar ile ilişki halinde olduklarıydı.
Ortalık bir anda allak bullak oluverdi. Sayıları 113 olarak bilinen belediyelerdeki Türk kökenli meclis üyeleri resmen zan altındaydılar. Herkes birbirine kim bunlar diye sormaya başlamıştı bile. Yapılan ortak ve münferit açıklamalar bir an önce sözkonusu isimlerin açıklanması ve büyük bir grubun ve onlara oy vermiş olan binlerce kişiye hakretten vazgeçilmesi yönündeydi. Çok haklı olarak, zaten bozuk olan sinirler bir defa daha bozulmuştu. Hollanda’nın her köşesinden konuyla ilgili açıklamalar ve isyanlar yükseliyordu. İşte bunlardan bir tanesi, geçen hafta DÜNYA gazetesinde de okuduğunuz gibi Den Bosch belediye meclis üyesi Deniz Özkanlı’nın ironik olarak ‘Kenedy’i Türkler Öldürdü” başlığıyla yapmış olduğu anlamlı açıklamaydı.
Hollanda’daki Türklerin suçlanmaları bu olaylarla sınırlı kalmadı. Belediye meclis üyeleri mücadelelerini hukuk yolunda sürdüreceklerini açıklarken, bu defa Türk asıllı milletvekilleri üzerine suçlama yapıldı. Bu sefer Trouw gazetesi Willem Pompe Enstitüsünden kriminolog Yücel Yeşilgöz’le yapmış olduğu söyleşiye yer vererek, Hollanda meclisindeki Türk kökenli bir milletvekilinin kesinlikle Türkiye’nin memuru olduğu diğerlerinde de bu yönde şüphelendiğini haber veriyordu. Al bir kaya, nerene dayarsan daya!
Mesele kaya atmaksa, çamur atmaksa iş kolay! Sıradan herkes, gerçi herkesin arkasına saklanacağı bir enstitüsü yok ama, uzman kriminolog’un idda etti gibi Yücel Yeşilgöz hakkında da türlü iddia ve tahminlerde bulunabilirdi. Örneğin Amsterdamlı Mehmet amca Yeşilgöz’ün Avrupa’da yasaklanan PKK örgütünün bir memuru olduğunu iddia ve tahmin edebilirdi. Tabiki Mehmet amcanın bu açıklaması ne derece bilimseldir, yani ısbat edilebilir cinsten bir açıklama, onu Allah bilir. Veya bir başkası beğenmediği birileri hakkında akla mantığa sığmayacak suçlamalar yapabilir. Bunun adaletle, bilimle, araştırmayla ne alakası olabilir. Yücel Yeşilgöz elini vicdanına bir kez daha koymalıdır. Bir veya bir kaç kişi yüzünden, ki gerçekten böyle birileri varsa çıkarılsın ortaya ve hukuki muamele yapılsın, bir topluluk zan altında bırakılamaz. Suçlananlar sıradan kahve köşelerinde oturup çaylarını yudumlayan ve okey taşlarını sallayanlar değildir. Hem toplumuna hem Hollanda’ya hizmet vermek için yola çıkmış, milletin vekilliğine soyunmuş, aday olmuş insanlardır. Bunları seçen onbinlerce insan vardır. Bu kadar insanı rencide etmeye hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi hele bir kimlik problemi yaşadığı, içindeki travmanın dışa vurduğu her haliyle belli olan Yücel Yeşilgöz’ün hiç hakkı yoktur. Eğer kriminolog birilerinin aktörüyse ve rolünü oynuyorsa orası başka. Onu da bilelim.
Arka arkaya gelen bu gelişmelerdende anlaşılacağı üzere bu ülekede Faslılar ve Türkler neredeyse topyekün kriminal gösterilip öyle lanse edilmeye çalışılmaktadır.
Bundan kimlerin çıkarları vardır bilemiyorum ama, bildiğim bir şey varsa o da toplumlar ve gruplarasarında gerginlikleri körükleyip, farklılıkların altını çizip, biz ve onlar diye bölüp, adaletsizliği normalleştirmek, ayırımcılığa davet çıkarmanın hiç bir grup, topluluk ve bireye mutluluk getirmeyeceğidir.
Benzeri duygular içinde güreşirken, bence çok faydalı ve seviyeli bir söyleşi geçtiğimiz Pazar günü öğle saatlerinde Müslüman Yayın Kurumunda yayınlandı. Söyleşi Hollanda eski Kalkınma İşbirliği Bakanı Jan Pronk’la yapılmıştı. Pronk, bilindiği gibi uzun yıllar Kaklınma İşbirliği Bakanlığı görevini başarıyla sürdürmüş, uluslararası tecrübesi ve kariyeri olan, bir çok fakir ülkedeki ve savaş halindeki ülkelere gitmiş ve olayları sıcağı sıcağına gözlemlemiş bir isim. Başlı başına bir yazı konusu olan söyleşisinin konumuzu ilgilendiren tarafı çok ilginç. Pronk Hollanda’da ve Avrupa’daki son gelişmelrden son derece endişeli. Hatta kendi deyimiyle pesimist. İşbaşındaki hükümetlerin çeşitli politikalarına atfen, bu uygulamalar sanki gruplar arasındaki farkı daha da sertleştirerek, kimlik çatışmalarına çanak tutar niteliktedir diyor. Hollanda’da farklı grupların, kültürlerin, dünya görüşlerinin yanyana yaşadığı unutulmaşcısına, böyle bir gelenek yok sayılır gibi tek kültür, tek toplum, tek görüş oluşturulmaya çalışılmaktadır diyor eski bakan Pronk. Tecrübeli ve geniş vizyonlu eski bakan Jan Pronk’un şu sözleri dikkate şayan: “ekonomik çatışmalarla (fakirlik-zenginlik) kolay mücadele edilebilir, ancak kültürel ve kimlik çatışmalarıyla mücadele etmek çok zordur. Ve tehlikelidir”.
Hiç birimiz ya da hiç kimse, Hollanda’da veya dünyanın hangi bölgesinde yaşarsak yaşayalım, bu tür çatışmalardan medet umamayız. Ne çabuk unuttuk savunmasız ve suçsuz yedi bin Bosnalı erkeğin acımasızca katledildiğini.
Beyler! Diyalog’dan başka yolumuz, metodumuz, seçeneğimiz yoktur. Konuşacağız, tekrar konuşacağız, tanışacağız, anlayacağız ve işi kolay kılacağız.
Aralık 2002İt Ürür Kervan Yürür
Oldukca hareketli ve bir o kadar da anlamlı bir milletvekili seçimlerini geride bıraktık. Geçen yılın Mayıs ayında yapılan seçimlerine göre kazançlıyız. En azından üç Türk kökenli milletvekili meclise girerken, azınlıklara karşı sertleşenler de bir yerde boylarının ölçülerini almışlardır herhalde. Koalisyonun şekline göre dördüncü ve beşinci Türk asıllı milletvekili de meclise girebilir. Son seçimde, Hollanda’da şartların her geçen gün kötüye gitmesi tüm Hollandalı olmayan azınlıkları olduğu gibi Türkleri de aktif olarak sandığa gitmesini sağladı. Bu hafta açıklanacak tercihli oylara göre Hollanda siyasetine duyduğumuz ilgi ve katılım daha netleşecek. Ancak seçimlerden önce gözlemlenen olay Türklerin seçimlerde daha aktif oldukları yönündeydi. Geride kalan ve göçmenler için ürkütücü beş, altı aylık tecrübe insanı çileden çıkarmaya yetiyordu. Kültürel Antropolog dr. Kadir Canatan seçimler öncesi Hollandanın halini “bu ülkede her şey değişiyor. Siyasette popülist aşırı sağ sesler yükseliyor; ekonomide enflasyon ve pahalılık devam ediyor. Her şeyden daha kötüsü zihniyet değişiyor: Liberal, ılımlı ve hoşgörülü sosyal iklim yerini katı, boğucu ve yabancı düşmanı bir iklime bırakıyor. Azınlıklar ve yabancılar konusunda her gün yeni bir skandal patlıyor” şeklinde yorumluyordu. Doğuş gazetesi baş yazarlarından Canatan, Platform dergisindeki yazısında ise biraz daha ileri giderek seçimlerin sıradan bir seçim olmadığını, bu seçimlerin ‘kanımızı bozmak’ isteyenlerle buna karşı direnenler arasındaki bir mücadele olduğunu belirtmişti.
İşte bu duygularla Türkler ve diğer azınlıklar 22 Ocak seçimlerinde sandık başına gittiler. Ama olaylar ve skandallar bir türlü bitmek bilmiyordu. ‘İti an, çomağı hazırla’ atasözümüzde de en güzel şekilde ifadesini bulduğu gibi, daha seçim sonuçları duyrulmadan, millet sandık başına giderken de Volkskrant’ta yayınlanan bir yazıyla CDA milletvekili Coşkun Çörüz ve arkaşları yeni bir karalamayla karşı karşı kalmışlardı. Çirkin, bir o kadar da bayağı ve yirmi yıl öncesi maktığın ürünü suçlamayla güya Coşkun Çörüz’ün Bozkurt olduğu ileri sürüldü. Kendilerine araştırma grubu adı veren, kimi bizim kanı bozuklarında yer aldığı grup haberin tüm basına yayılması için ilk önce basın bildirilerini ANP’ye teklif etmişlerdi. ANP haberi ciddi bulmamıştı. Daha sonra GNP’ye teklif edilen bildiri aynen ANP’de olduğu gibi GNP tarafında da ciddi bulunmamıştı. Bunun üzerine araştırma grubu bildiriyi gazetelere göndermişlerdi. Ve ciddi bir gazete olarak bilinen de Volkskrant’ta balıklama dalarak olayı sayfalarına taşıdı. Tam da seçim günü böyle bir haberin patlatılması sadece Coşkun Çörüzle sınırlı kalmayıp topyekün Hollanda Türk toplumuna yapılan bir hakaretti. Haber okununca ortada yeni olan bir şeyin olmadığı, öğrencilik yıllarında, içinde benim de olduğum bir grup insanın o zaman birlikte gençler ve öğrenciler için yaptıkları etkinliklerden hareketle kurulan bazılarına göre garip ilişkilerdi. Gerçi aynı arkadaş grubuna yapılan bu iğrenç ve gayri ciddi benzetme ve çirkin suçlama ne ilkti ne de son olacaktı. Ama olayın sanki bir başka boyutu var gibi. Zira haberin son paragrafı, bir ay önce Hollanda’daki Türk kökenli politikacılara yapılan iddia, yani milletvekili adaylarından bazılarının Türkiye Cumhuriyetinin memuru iddiasını tekrarlayarak bitiyordu. Haberin bu olayla ilgili olup olmadığını ileride göreceğiz.
Ancak haberin bir bölümünde benim de ismimin geçmesi ve Türk milliyetçilerinin ve dahi bozkurtların çıkarlarını korumakla itham edilmem çok garipti. Sözkonusu grupların Hollanda’da çıkarları nedir bilemiyorum ama, dost ve düşman benim Holladna’da kimlerin çıkarlarını koruduğumu, etkinliklerimize Türk toplumunu oluşturan tüm mozaiğin katıldığını, zira organize ettiğimiz etkinliklerin Türkiye’nin her tarafını temsil ettiğini gayet iyi bilirler.
Tüm bunlara rağmen, bugüne kadat kaç defa ifade ettik bilemiyorum ama, bir defa daha, sağır sultanlar için ifade edelim ki; biz, kültürümüze yabancılaşmadan, değerlerimize ve Türkiye’ye küfür etmeden, azınlık haklarına duyarlı, Hollanda’daki insanlarımızın her alanda şuurlanması, ilerlemesi, kalkınmasını isteyen, katkıda bulunan ve bütün bunları da bizi anlayan Hollandalı dostlarımızla birlikte, yardımlaşarak, ortaklaşa yapılacağına inanan insanlarız. Devamla şahsi düşüncem şudur ki; kendi değerlerimizin yani Anadolu’dan getirdiğimiz ögelerin, Hollanda şartlarında yeniden yorumlanmasını isteyen, içinde bulunduğumuz ülkenin de değerlerine saygılı olan ve bu değerlerle çatışmayan, diyalog ve birlikte çalışmaya inanan, yirmi yıl öncesi Türk matığına göre ne sağcı ne solcu olan, ne boz-kurtçu ne devrimci ne akıncı olan, Türk kökenli, müslüman, Hollanda vatandaşı kimliğimizin içini doldurmaya çalışan, etkinliklerini bu çerçevede geliştiren ve birey olabilmenin hazzını duyan sade bir vatandaşım. Bunun dışında her hangi bir yan kimliğe ihtiyacım yoktur. İt ürür, Kervan yürür!
Biz bu işlerle uğraşırken, Hollanda’da gündeminde bir başka bomba patlatılıyordu. Bize atılan çamurdan üç beş kişi zarar görürken, VVD’den milletvekili seçilen eski müslüman Somalili Ayaan Hirşi Ali, Hz. Muhammed ile ilgili akla ve ağıza alınmayacak itamlarda bulunuyordu. Hollanda’da yaklaşık bir milyon müslümanın psikolijisi geçtiğimiz hafta sonu bu manyak milletvekilinin Trouw gazetesinde yayınlanan röportajı ile çalkalandı.
Zira Ali sözkonusu röportajda Hz. Peygamberi Bin Laden, Humeyni ve Saddam Hüseyin’e benzetiyor ve devamla Hz. Muhammed için “Bizim batı ölçülerimize göre sapık bir adam” diyordu. Sadece bunula yetinmeyip daha da ileri gidiyor ve “Hz. Muhammedi kişi olarak aşağılık buluyorum” dedikten sonra ’11 Eylül olayları İslamiyetin sonunun başlangıcıdır’ kehanetinde de bulunuyordu. Bütün bu söylenenler Hollanda müslüman toplumunu çileden çıkarmaya yetr ve artardı. Öyle de oldu. Hiç sesini duymadığımız kurum ve kişilerden tepkiler yükselmeye başladı. Rahatsızlık son safhada.
Tartışma uslubundan çok uzak, saldırma uslubu kullanan Ayaan Hirşi Ali ülkedeki müslümanların haklı tepkilerini hafta sonu evinde pis gülüşleriyle takip etti.
E-mailime ilk tepki Rotterdam’dan CDA belediye meclis üyesi Alaeddin Erdal’dan geldi. Haklı olarak isyan ediyordu. Ayaan Hirşi’yi bir provakatör olarak görüyor ve müslümanların siyasi partilere reaksiyonlarını göstermeleri ve sessiz toplum olmadığımızın anlaşılmasını istiyordu sayın Erdal. Gerçekten de öyle oldu. Reaksiyonların ardı arkası gelmiyordu. Müslüman toplum dijital dünyada, basında ve televizyonda çok ciddi bir şekilde tepkisini göstermeye devam etti. Bana ulaşan tepkiler arasında Erdinç Saçan’dan tutunda Haselhof’a, Turkse Forum’dan tutunda İslam Üniversitesine, Türkistan bulteninden tutunda Hollanda Öğrenciler Birliği’ne varıncaya dek uzanan çok yönlü tepkiler zinciri oluştu.
Ekrem Karadeniz, müslümanların annelerinden ve babalarından daha çok sevdiklerini dile getirerek müslümanların en çok sevdiklerine dil uzatmanın ne Batı ne Doğu kültürüne sığmadığını haykırıyordu. Bayan Hirşi’nin 21. yüzyılda müslümanlara karşı Haçlı Seferi açmamasını ve mecliste varolan problemlerle boğuşmasını tavsiye ediyordu.
Rotterdam İslam Üniversitesi de yayınladığı bildiride bayan Hirşi’nin sözlerinin Orta Çağ haçlı seferleri babalarının sözlerini çağrışım yaptığına dikkat çekmekteydi. Müslümanlar arasında tepkiler yükselirken, Hollanda basınından da Hirşi’ye destek geldiğini interajans’dan öğreniyorduk. Haberde de Telegraaf gazetesi yazarlarından Rob Hoogland’ın ‘Ayaan’ başlıklı yazısında, Camiler Konseyi’nin reaksiyonunda «Mecliste halkı temsil etmesi gereken Ayaan Hirsi, kimi temsil ediyor?» sorusunu yönelttiğini belirterek, «Beni kesinlikle temsil ediyor» diyordu. İşin gidişatı öyle gösteriyorki, Hollanda’da Rob gibi nice Rob’lar çıkacak. Bu köşede Ayaan Hirşi Ali ile geçmişte kaç yazı yazdık bilemiyorum ama bildiğim bir gerçek varsa, o da bundan sonra Hollanda’da müslümanların işi dünkünden daha zor olacak. Hirşi, ölümle tehdit edildiğini iddia ederek meşhur olup, İşçi Partisini bırakıp Liberal Partiye çok görkemli bir şekilde geçti. Çocukluk ve gençlik yıllarında çektiklerinden İslam dinini sorumlu tutan ve bu yüzden de o dinden ve o dinin mensuplarından nefret eden Hirşi, müslümanları ve Hollanda’yı bir hayli meşgul edecek. Haydi Hayırlısı.
Ocak 2003Sosyolog Zijderveld ve Azınlıklar Politikası
Sosyoloji dünyasından, dergilerden, televizyon programlarından, gazete ve dergilerden tanıdığımız Anton Zijderveld Endenozya’da doğmuş. Utrecht’te lise ve teoloji, Hartford’da sosyal ahlak okuduktan sonra Leiden Üniversitesi sosyoloji bölümünde doktora yapmış. Başta Amerika olmak üzere Almanya’da da araştırmalar yapan ve ders veren Zijderveld 1985 yılından itibaren Erasmus Üniversitesinde sosyoloji dersleri vermektedir.
Anton Zijderveld’in yayınlanmış kitapları ve çok sayıda makaleleri mevcuttur. Mesela kitaplarından bir tanesi 1985 yılında Cevdet Cerit tarafından “Soyut Toplum” adıyla Türkçeye çervilmiş ve Pınar Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Türk okuyucusu Zijderveld’i bu kitaptan tanımaktadır. Soyut Toplum; çağımızda yaşanan bireylerin yabancılaşmasını incelemektedir. Zijderveld’e göre modern birey; eşit olmayan gelir dağılımı, farklı sağlık olanakları, farklı statü ve güc ortamında kendisinin gerçek yerinin ne olduğunu merak etmektedir. Dünya ona sisli ve bulanık gözükmektedir.
Anton Zijderveld sadece sosyoloji ve araştırma dünyasında degil aynı zamanda siyasi arenada da iyi tanınan, bu alanda görüşleri olan bir sosyologdur. Sadece görüşleri degil aynı zamanda yürülen devlet politikalarına etkili bir sosyolog olarak da bilinir.
Yeni bir milletvekili seçimlerini geride bıraktığımız şu günlerde daha başka bir ifadeyle seçimler bahanesiyle Hollanda’da en çok tartışılan, konuşulan konulardan bir tanesi olan azınlıklar ve Hollanda’nın azınlıklar politikası yeni kurulucak hükümetinde en önemli meselelerinden biri olacak. Zira geçen yıl ve bu hafta yapılan seçimlerde ülkedeki azınlıklar neredeyse politikanın nabzını tuttu. Kimi politikacılar azınlıkları seçim malzemesi yaparken kimileri de olması mümkün olmayan vaatlerde bulundu. Ülkedeki azınlıkların artık Hollandacayı konuşmaları her siyasi parti tarafından kabul edildi. Hollandaca konuşmak zaten azınlıklarında kendi çıkarlarıydı. Ancak Hollanda’da bugüne kadar uygulanan azınlıklar politikası siyah okulların doğmasını, işsizlik ordusunun oluşmasını, bazı mahallelerde gettoların doğmasını ve diğer bir çok problemin ortaya çıkmasını engelleyemedi.
Hristiyan Demokratların ideologu olarak da bilinen sosyolog Anton Zijderveld’in gözüyle Hollanda azınlıklar politikasına, geçen yıl Contrast’ta kendisiyle yapılan söyleşinden yola çıkarak şöyle bir göz atalım.
Hollanda’da azınlıklar politikası yıllardır yapılan bir yanlışın tekrarından ibarettir Anton Zijderveld’e göre. Zira azınlıkların birinci kuşağında olduğu gibi, “Biz azınlıklar için neler yapabiliriz”? sorusuyla azınlıklar politikası hazırlanmaktadır. Oysa bugün karşı karşıya olduğumuz azınlık grupların ikinci ve üçüncü nesilleri birinci nesilden daha farklılar. Burada doğmuşlar, burada yetişmişler, burada eğitimlerini yapmışlar. Sözkonusu grup kendilerinin birinci nesil gibi görülmesini istemiyorlar. Bu insanları hala azınlık olarak müteala etmek ve ona göre politikalar hazırlamak bu insanlara yapılan büyük bir haksızlıktır. Zijderveld’e göre ayrı bir azınlıklar politikası gerekmez. Böyle bir politika azınlıkları katogorize edip dışlar.
Dolayısıyle büyük şehirler ve uyum bakanlığı, azınlıklar ve uyum bakanlığı gibi bakanlıkların oluşturulması doğru değil, kaldırılmalı.
Çözüm sadece devletten beklenmemeli. İnsanlar, bireyler devlet poltikasıyla teşvik edilmeli ve grupların problemlere çözüm teklifleri ve önerileri desteklenmeli.
Bu noktada sivil toplum kuruluşlarınında rolü büyük ve önemli. Gerçi azınlıkların önemli bir bölümü sosyal-ekonomik problemlerle boğuşuyorlar ama azınlıkların da omuzlarında sorumluluk olduğu ve bunun farkına varılmasının gerektiğine inanıyor Zijderveld. Esas mesele ise azınlıkların toplum içinde bir yere sahip olmaları, kabul görmeleridir.
Bu noktada Hollandalıların kendi kimliklerini iyi sergileyememeleri azınlıkları şaşırtmaktadır.
Gerçi Zijderveld’e göre azınlıkların Hollanda kimliğinden en önemli öğrenecekleri şey Hollandacadır. Dilin öğrenilmesinden sonra kimliğin diğer bazı ögeleri yavaş yavaş kendiliğinden öğrenilir.
Buna karşılık bireyci Hollandalıların etnik azınlıklardan öğrenebilecekleri önemli bir değerin ise, mesela büyüklere ve yaşlılara saygı gösterilmesidir. Bu değer azınlıkların gurur duyacağı ve aynı zamanda Holladalılara sunabilecekleri bir değerdir.
Homo evliliği, çocuk aldırma, isteğe bağlı ölüm demokrasinin getirmiş olduğu sonuçlar olup çoğunluk tarafından kabul edilmiştir.
Zijderveld’e göre çok kültürlülüğün günümüz gerçeklerinden olduğu ve bundan kimsenin kaçamayacağıdır. Hollanda çok kültürlü bir toplumdur. Bunun aksini iddia etmek abesle iştigaldir. Zira çok kültürlülük Amerika’da post modern zaman biriminin ulaştığı bir gerçektir. Hollanda’da ortak dil ve herkezin konuşacağı dil Hollandacadır. Etnisiteden gelen dil ikinci dil olacaktır. Ancak Hollanda bugüne kadar dil öğrenimi konusunda disiplinli çalışmadı. Üzerine düşeni yapmadı. Sonuç olarak hala Hollandacayı iyi konuşamayan genç azınlık nesiller mevcut.
Yeni gelenler için vatandaşlık kursları daha ciddi bir içeriğe sahip olabilir. Kursun biriminde başarılı olanlara eğlenceyle diplomaları verilmeli ve bunlar artık Hollandalı Türk veya Hollandalı Faslı olarak toplumda yerlerini almalıdırlar.
Anton Zijderveld, asimilasyon politikasına karşı, mozaik modeli savunmaktadır. O’na göre etnik mahallelerin doğması çok fazla sorun teşkil etmemektedir. Bu, göçün tabiatındandir.
Ellili yıllarda nasıl Hollanda’daki Katoliklerin emansipasyonları sağlandıysa, geri kalmışları giderildiyse, bugün aynı modelle Hollanda’daki müslümanların da emansipasyon süreci işletilmelidir sosyolog Zijderveld’e göre. Ortak dilin Hollandaca olması şartıyla farklı eğitim kurumlarının, televizyon kanallarının oluşması sözkonusu süreçtendir. Eğer devlet bunu sağlamazsa, desteklemesze o zaman bu işe dışarıdan bazıları el atar ki, işte işimiz o zaman zordur diyor Zijderveld.
Hollanda, Pim Fortuyn gibi tiplerinde yardımıyla, islam hakkında olumsuz bir imaja sahip. Imam el Moumni bir garabet olup sözkonusu imajın oluşmasına katkıda bulunmuştur. Gerçi gerçek islam bu değildir Zijderveld’e göre.
Evet, Hollanda’yı yıllardır yöneten bir partinin, CDA’nın fikir babası, ideologu olan sosyolog Anton Zijderveld’in azınlıklarla ilgili bazı görüşleri böyle. Hollanda’yı yöneten zihniyetin azınlıklara bakış açısı azınlıkların kendi konumlarını yeniden gözden geçirmelerine vesile olur inancındayız. Gerçi önümüzdeki günlerde Hollanda’yı Hristiyan Demokratların mı, Sosyal Demokratların mı yöneteceği ya da ortak mı yönetecekleri belli olmamakla birlikte Anton Zijderveld’in çıkış noktaları, değerlendirmelerini böyle bir seçim sonrası hatırlamak, yeniden gözden geçirmenin faydasına inanmaktayız.
Gerçi Hristiyan Demokrat düşünceyi ya da Batı düşüncesini daha iyi kavramamız için, Augustinus, Thomas van Aquino, Erasmus, Luther, Calvijn, Bodin, Gentili, Burke, Maistre, Bonald, Lamennais, Groen van Prinsterer, Kuyper, Maritain ve Dooyeweerd gibi düşünürleri de okumamız gerekmektedir. Siyasi felfese, Hollanda’da siyasi felsefe yapmak isteyenler mutlaka bu düşünürleri anlamalıdırlar.