Полная версия
Siyasi Katılım
Bir diğer örnek ise: Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerinde gençlik alanında bir başka ortak çalışma da Ankara’da etkinliklerini sürdüren Başkent Gençlik Federasyonu ile Hollanda’da etkinliklerini sürdüren Türkevi Araştırmalar Merkezi’nden geldi.
Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin ev sahipliğinde Başkent Gençlik Federasyonu Hollanda’ya 3 günlük bir çalışma ziyaretinde bulundu. Çalışma ziyaretinin amacı Türkiye Hollanda arasında kuruluşlar arası iletişimin geliştirilmesi, ortak işbirliklerinin yapılması, ilgili Hollanda kurumlarının bilgi ve tecrübelerinin Türkiye’deki sivil toplum örgütlerine yansıtılması ve uzun dönemde Türkiye’deki sivil toplum hayatına katkıda bulunmaktı. Bu amaç doğrultusunda Ankara Heyeti Hollanda’daki siyasi parti temsilcileri, Türk kökenli milletvekilleri, gençlik ve göçmen kuruluşları, Sendikalar, Türk sivil toplumu örgütleriyle görüştü.
Ziyaret programının önemli bölümünde ben de bulundum. Başkentli gençler alışılmışın dışında, kendilerinden emin, ne dediklerini bilen bir çok konuda mesela Türkiye’deki azınlıklar meselesinde net görüş sergilediler. Hollandalı kurum temsilcileri o güne kadar Hollanda basınından duydukları bazı konularda birinci elden bilgi aldıkları için bir çok konuda şaşkınlıklarını gizleyemediler. Dolayısıyla ikili ilişkilerin, yani sivil ilişkilerin işte bu yönü yani bilgiyi direk edinme kolaylığı var. Bu tür girişimler hiç şüphesiz yukarıda sözü edilen Avrupa halklarının Türkiye ve Türkler hakkındaki çoğu önyargılarının bertaraf edilmesine katkıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Evet yukarıda da izah edilmeye çalışıldığı ve Hollanda’daki Türkler üzerine yapılan bir alan araştırması sonuçlarında da görüleceği üzere, Türkiye-AB ilişkilerinde Avrupa Türklerinin önemli bir görevi bulunmaktadır. Türkiye-AB sürecinde olumlu yönde katkıda bulunacaklardır. Artık hem Türkiye için hem Avrupa Türkleri için yeni bir süreç başlamıştır. Avrupa’daki Türklerin varlığı kanaatimizce Türkiye için önemli bir şanstır. Diğer AB üyelerinin böyle bir şansları olmamıştır. Avrupa Sivil Toplum kuruluşlarına ulaşmanın en kolay yolu elbette Avrupa’daki Türk Sivil Toplum kuruluşları aracılığıyla gerçekleşebilir.
Şu gerçeğin altını bir defa daha çizerek sözlerime son vermek istiyorum:
AB-Türkiye ilişkileri; Sadece hükümetler arası, bakanlıklar arası, ilgili komisyonlar arası sınırlı olmayacaktır. Karşılıklı ilişkilerde, belediyeler, ticaret odaları, sendikalar, federasyonlar, kültür kuruluşları, odalar, dernekler, vakıflar, kulüpler, kooperatifler, kısacası sivil toplumu oluşturan tüm birimler AB-Türkiye entegrasyonu sürecinde arzu ederlerse aktif olup kendi çaplarında bu uyum sürecine katkıda bulunabilirler.
Mart 2005Başbakanla Yapılacak Sabah Kahvaltısı…
Geçen hafta Hollanda T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırlamaya hazırlanmıştı. Sefaretimiz başta olmak üzere, sivil toplum örgütlerimiz, girişimcilerimiz, turizmcilerimiz amansız bir hazırlığın içine girmişlerdi. Program genel hatlarıyla ortaya çıkmıştı. Tam bir telaş içindeydi millet. Biz de sayın başbakanımızla bir sabah kahvaltısı yapacaktık. Bunun hazırlıkları esnasında güvenlikten sorumlu Rotterdam polisiyle tam bir yakalamaca oynadık, tabiri caizse. Olağanüstü bir güvenlik tedbiri almışlardı. Başbakan’ın Hollanda’ya gelmesine iki gün kalmıştı ki, telefonla görüştüğümüz bir güvenlik görevlisi, duydun mu, sayın Erdoğan’ın sağlık sorunları ortaya çıkmış, gelememe ihtimali var… Ben hiç oralı olmadım. Normal hazırlıklara devam ettik. Ancak aynı gün ikindi vakitlerinde Başbakan’ın Hollanda programının iptal olduğu haberi gelmişti. Artık gelen haber sayın başbakanımızı Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay temsil edecekti Hollanda’da.
Bildiğiniz gibi sayın başbakanımız Hollanda’ya Erasmus Üniversitesi’nde kendisine verilecek bir ödülü almak için gelecekti. Sağlık olsun dedik ve biz programa alınmış olan sabah kahvaltısını organize etmeye devam ettik. Sayın büyükelçimizin aynı gün Rotterdam belediye binasında Türk sivil toplum örgütü liderleri ve Türk basın mensuplarıyla bir toplantı düzenlemesinden dolayı biz sabah kahvaltısına hiçbir derneğimizi, vakfımızı veya kuruluşumuzu davet etmedik. Sadece kahvaltıyı organize eden Avrupalı Türk Demokratlar Birliği yönetim ve kurucu üyelerini ve dostlarını ayrıca kahvaltıya sponsorluk yapan Rabobank’ın önerdiği isimleri davet ettik. Kahvaltıya sağ olsunlar yüze yakın dostumuz katıldı. Bunun yanı sıra T.C. La Hey Büyükelçisi Tacan İldem, Rotterdam Başkonsolosu Ahmet Akif Oktay, Deventer Başkonsolosu Orhan Ertuğruloğlu ve Türkiye’den sayın bakanla Hollanda’ya gelen misafirlerimiz kahvaltıda sayın bakana eşlik ettiler ve bize şeref verdiler.
Ayrıca sayın başkana hazırladıkları bir dosyayı sunmak üzere gazeteci yazar İlhan Karacay’la birlikte Hollanda’daki turizmcilerimiz de kahvaltıya katılanlar arasındaydı. Diğer taraftan UETD’nin kurulduğu andan itibaren bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan, sayfalarını ve ekranları açan değerli Türk basınının temsilcileri de programı takip ettiler.
Elbette burada hatırlamakta fayda gördüğüm bir isim var ki, o da, Rabobank’ ın genel müdürü sayın Bert van Heemskerk’ti. Büyük bir özveriyle kahvaltımıza katılan Heemskerk yapmış olduğu konuşmasında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine değinerek, bu ilişkiden kendilerinin ve her iki toplumun faydalanması gerektiğini belirtti. Gayet samimi ve sıcak bir havanın estiği kahvaltıda geçen ay bu mekanda Hollanda Başbakanı Balkenende’nin ağırlandığına dikkat çekilerek, aynı mekanda Türk başbakanı da ağırlamaktan haz duyulacağı söylendi. Aynı heyecanla devlet bakanımız Beşir Atalay’ın da ağırlandığı ifade edildi. Devamla kahvaltıda Hollanda gündemi kısaca ele alındı.
Geçen ay, Hollanda’da (7 Mart) yerel seçimlerin yapılması, Türk temsilcilerin belediye meclislerine seçilmeleri, göçmenlerin seçimlerde ağırlıklarını hissettirdikleri ve siyasi katılımın gerçekleştiği üzerinde duruldu.
Aynı bilincin önümüzdeki yıl yapılacak milletvekili seçimleri başta olmak üzere eyalet ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de canlı tutulması arzu edildi.
İki hafta önce yayınlanan ve Hollanda’ da yeni bir tartışma dönemini başlatan Hollanda Kamu Politikaları Kurulu’nun (WRR) yayınladığı rapor üzerinde duruldu.
Kahvaltıda ayrıca Türk sivil örgütlerinin yeni bir çalışma metodu bulmaları ve ortak çalışma kültürünü yakalamaları üzerinde duruldu. İnsanımız için, içinde yaşadığımız ülke için, mensubiyet duyduğumuz ülke için kim veya hangi kurum faydalı bir etkinlik yapıyorsa ona destek verilmesi ifade edildi. Onlar yaptı biz de yapalım metodunun reddedilmesi gündeme geldi. Kim o işi iyi yapıyorsa orada olunmalı, o kuruma destek verilmeli ölçüsü getirildi. Örneğin, bir vakfımızın Hollanda’da Türkçe’nin yeniden okullara seçmeli ders olarak konulması mücadelesi verildiği, diğer kurumlarımızın aynı konuda bir başka mücadele başlatması yerine, yürüyen projeye destek verilmesi salık verildi.
Sadece kendi kurumlarımız değil, birçok etkinliğin ve projenin Hollandalı kurum ve kuruluşlarla birlikte ve ortaklaşa gerçekleştirilmesi zira Hollandalı kurum ve kuruluşların yıllarca elde ettikleri tecrübelerden faydalanılması söylendi.
Kahvaltıda tam bir samimi ve sıcak hava vardı. Hatta bazı katılımcılar bu samimi havanın neden diplomatik havaya bürünmemesini sorguladılar. Çünkü katılımcılar sıcak insanlardı. Hepsi samimiydiler. Türkiye’den gelen ve kahvaltıda yanımda oturan bir beyefendi salon görevlisi Mikail Güneş’i işaret ederek diyor ki, adam görevine tam inanmış, gözleri faldır faldır. Her şeyi kontrol altında tutuyor. Bu işi aşkla yapıyor. Aşkın olmadığı yerde başarı olmaz....
Hakikaten bu sözleri duyduktan sonra etrafıma baktım. Kahvaltıda görev alanların hepsi, Teslime Halıçı, Savaş Ünal, Erdoğan Yüce ve diğerleri pür dikkat misafirlere odaklanmışlar. Hepsi en ufak aksaklığı anında görüyor ve müdahale ediyorlar.
Çünkü bu arkadaşlarımız kendilerini T.C. Başbakanı’nı ağırlamakla şartlandırmışlardı. Artık ne diyelim artık bir başka ziyarette olur bu istekleri....
Nisan 2005Millet Olarak Çok mu Duygusalız?
İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Platformu’nun düzenlemiş olduğu “AB Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” panelinde konuşmacıyım. Üzerinde konuşacağım konu: AB-Türkiye İlişkilerinde Sivil Toplum Kuruluşları Ortak Çalışmaları –Hollanda Örneği-. Konuşma metnini geçtiğimiz iki hafta süresince bu satırlarda okudunuz. Bugün sözkonusu panelden bazı izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Kısa adı ISTOP olan İzmir Sivil Toplum Örgütleri Platformu 1999 yılında 20 derneğin bir araya gelmesi ile kurulmuş ve bugün 141 sivil toplum örgütünü içine alan bir platform haline gelmiş bir sivil toplum kuruluşu özelliğini taşımaktadır. Başkanlığını İzmir’in tanınmış işadamlarından Mehmet Aydoğan’ın yaptığı ISTOP, tüm çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, ülkemizde de Türk toplumunu örgütlemeye özendirici düzenlemeler yapmaya, karar makamlarını ikna etmeye ve kamuoyunu bilinçli ve duyarlı kılmak, çoğulcu ve katılımcı düzeni oluşturmak gibi amaçlar taşımaktadır.
Bu amaçlar doğrultusunda organize edilen panel Eşrefpaşada’daki Dr. Selahattin Akçiçek Salonunda yapılmakta. Oturum başkanı emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci paşa. Konuşmacılar arasında İzmir eski belediye başkanı Burhan Özfatura da bulunmakta. Açılış protokol konuşmalarıyla yapıldı. İlk protokal konuşmasında Avrupa Birliğinin şu üç temel özellik üzerine kurulduğu söylendi. Bunlar Hristiyanlık, Rasyonalizm ve Emperyalizm. Bu açıklamaları duyunca eyvah dedim. İşimiz bir hayli zor. Bu açıklama devletin ve hükümetin yerel temsilcisi tarafından yapılıyordu. Bir an düşündüm. Avrupa Birliği bir hükümet politikası olarak yapılmakta ve hükümeti temsil eden zat, Ab’ye farklı bakıyordu. Kaldıki AB’nin bir Hristiyan klubü olmadığının mücadelesi çok yönlü verilmekteydi. Ve diğer konuşmacılar sırayla konuşmalarını yapıyorlardı. Zaman zaman AB karşıtı cümleler sonrası salondan gelen olağanüstü alkış, salondakilerin konuyla ilgili neler düşündüklerini bize açık bir dille anlatıyordu.
Salondaki hakim hava ve bazı konuşmacıların ifadeleri, mesela Türkiye’deki yabancı vakıfların etkinlikleri ve hedefleri, Türkiye’nin AB’ye girmesini savunacak olan birisini oldukça zor bir pozisyona sokuyordu. Ne yapmalıyım. Nasıl anlatmalıyım. Konuya nasıl başlamalıyım sorularını sorduğum bir sırada, benden önce konuşmasını yapmakta olan Prof. Dr. Nurselen Toygar’ın konuşması bir grup genç kız tarafından aniden kesilidiğini ve gençlerin ellerindeki küçük Türk bayraklarıyla ayağa kalktıklarını görüyordum. Genç kızlar ne AB’yi, ne AB’nin projelerini istemekteydiler. Konuşulanları da dinlemeye tahammülleri yoktu. Bir kaç cümleden sonra sayıları 10’nu bulan kızlar grubu salonu terk ettiler. Konuşmacı neye uğradığının farkına bile varamadı. Konuşmacının fikirleriyle hem fikir olamayabilirlerdi genç kızlar. Ve konuşma sonrasında sorularını sorarlar, düşüncelerini söyleyebilirlerdi. Ancak bu yolu seçmediler gençler. Heyecanla salonu terk ettiler.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.