bannerbanner
Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov
Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov

Полная версия

Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 6

Kırgızistan’da “Yıldızlara seyahat” manzumesini bazı yaşlı başlı yazarlar dışladılar. Mesela Aalı Tokombayev bu manzumeyi sosyalist düşünceye uygun gelmeyen bir eser olarak kabul ederek “Dekadancılık ve belâları” isimli bir makale yazıp Cumhuriyetin parti gazetelerinde yayımlamaya çalıştı. C. Aytmatov ise iyice artan otoritesi ile buna karşı çıktı. Ancak anlaşılan A. Tokombayev’in makalesinin yayımlanmasına Kırgızistan Komünist Partisi yöneticileri izin vermemişlerdi. Çünkü makale baştan sona Stalinizm diktatörlüğünün güçlendiği sıralarda sık kullanılan siyasi suçlama üslubu ile yazılmıştı. Bu üslup 1960’lı yıllarda oldukça eskiyip bir kenara atılmıştı.

1964 yılı yazında Kırgızistan Yazarlar Birliği “Yıldızlara seyahat” manzumesi için Aalı Tokombayev’in katılımıyla bir açık tartışma toplantısı düzenledi. Bu sefer de manzumeyi savunanlar çoğunlukta, karalayanlar ise azınlıkta kaldı.

“Yıldızlara seyahat” manzumesini düşüncesi bozuk bir eser olarak çoğunluğa tanıtma çalışmalarından düşündüğü gibi bir sonuç çıkmaması dolayısıyla Aalı Tokombayev, Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesine “Eraliyev’in “Yıldızlara seyahat” isimli manzumesi ile ilgili görüşme ve tartışmaların izlerini gözden geçirerek” adıyla uzun bir mektup yazmaya mecbur kalmıştı. Mektupta temel olarak C. Aytmatov “özgür sanat” prensibini savunan bir insan olarak gösterilmiş, onu, sadece S. Eraliyev’in zararlı manzumesini göğe çıkararak öven makalesi için değil, manzumenin uzun bir özetini ünlü Pravdada yayımlattığı için de sert bir dille suçlamıştı. Mektubun sonunda şöyle bir sonuç çıkarılmıştı:

Bu manzume hakkındaki dedikodular hâlâ kesilmedi. En üzücü tarafı şu: Kırgızistan’da “özgür sanat”ı savunanların önderi yoldaş Aytmatov manzumenin Pravda gazetesinde hızla yayımlanmasını becerdi ve bu şekilde manzumeye karşı cesaretle eleştiri yapanların sesini kesmek istedi. Ancak karayı ak göstermeye ne kadar uğraşırsa uğraşsın, kara karalığıyla olduğu gibi kalıverir. Cumhuriyetin ideolojik örgütleri, bu örgütler arasındaki Kırgızistan Yazarlar Birliği de Pravda gazetesini görüp bildikleri için insanları aldatan C. Aytmatov’un bu işine öfkeleniyorlar.

Bu mesele ile ilgili birçok malzemeyi sıkı bir şekilde inceledikten sonra parti itibarım beni hiç sağa sola kaymadan işte bu satırları yazma mecburiyetinde bıraktı. Biz sosyalist realizm metodunun burjuvazi ideolojisinin her türlü izlerine karşı vermekte olduğu mücadeleyi savunuyoruz. Bu mücadele, bizim gibi komünist yazarlardan şu ya da bu eserin Leninci prensip temelinde değerlendirilmesini talep etmektedir.

Ben temel olarak bu manzume hakkında partinin doğrularını sert bir dille söyleyeceğine, skandalist “özgür sanat” teorisini taşıyanlara ve savunanlara parti tarafından bir darbe vurulacağına inanıyorum.8

1960’lı yılların ilk yarısında nesir yazan bir grup gencin bazı eserleri ideolojik hataları olan metinler olarak eleştirildi. Genç millî edebiyata daha önceleri yansıtılmayan hayat olaylarını ve yeni betimleme tekniklerini sokmaya çalışan gençlere karşı dogmatik cepheden yapılan hücumu C. Aytmatov sanki kendisine karşı tertiplenmiş bir hücum gibi kabul etti. Bu sebeple o dönem Kırgız edebiyatı ile ilgili yazdığı makalelerde ve yaptığı röportajlarda genç yazarların yeni eserlerini övdü. Bu şekilde kendi taraftarlarının diğer grubun eleştirmenleri tarafından karalanan eserlerini korumak için seferber oldu.

Yazarlar muhitinde yine bir anlaşmazlık ortaya çıkacağı anlaşıldığında Kırgızistan Yazarlar Birliği’nin yöneticileri nesirci genç yazarların tartışma yaratan eserleri için bir tartışma toplantısı düzenlemeye mecbur kaldı. Bu tartışma toplantısı “Genç Yazarlar Danışma Meclisi” adı ile 1965 yılı mart ayında Bişkek’te gerçekleştirildi. Bu toplantıya Moskova’dan V. Aksenov başta olmak üzere ünlü Rus yazarları çağrıldı. Danışma Meclisine C. Aytmatov da doğrudan katılıp kendi taraftarları ile birlikte “düşüncesi bozuk” şeklinde suçlanan nesrî eserleri koruma altına aldı. Moskovalı yazarlar da bu grubun söylediklerini desteklediler. Bu şekilde Kırgız edebiyatında kendini göstermeye başlayan yenilikçi düşüncelere karşı düzenlenen hücum geri püskürtüldü.

Yazarlar Birliği’ndeki başka bir anlaşmazlık Ala Too dergisi muhitinde çıktı. Bu derginin başeditörlüğü görevini 1963 yılı Şubat ayından itibaren Olcobay Orozbayev yürütüyordu. O, 1958 yılından beri derginin sorumlu sekreteri (editör yardımcısı) olarak çalışıyordu.

Teknik Eğitim Lisesi mezunu (sadece meslekî orta eğitimi) olan ve İkinci Dünya Savaşı’na katılan O. Orozbayev (1919 yılında doğdu) bilgisini kendi kendine geliştirmiş, klasik Rus edebiyatından iyi bir eğitim almış, sözün değerini bilen ünlü bir tercüman idi. Adaleti, tarafsızlığı ve bilgisi dolayısıyla birçok kalem arkadaşı ona hürmet ediyordu.

Bir yılı aşkın bir süre Ala Too dergisinde yöneticilik yapan O. Orozbayev, yayımlanan malzemelerin kalitesini yükseltmek için gücünü harcadı, Kırgız edebiyatına yenilik getiren her türlü metne geniş bir yol açtı. Sonunda, Kırgız dilindeki tek edebî derginin tirajı da itibarı da arttı. Bu sebeple C. Aytmatov’un önderliğindeki grubun baskısıyla Yazarlar Birliği Sekreterliği ve Parti Örgütü O. Orozbayev’in Ala Too dergisine daimî başeditör olarak atanması ricası ile Kırgızistan Komünist Partisi yöneticilerine başvurdu çünkü siyasetle hiçbir ilgisi olmayan böyle bir görev için dahi birisi parti bürokrasisinin izni ile tayin edilmişti.

Ancak Kırgızistan Komünist Partisi Merkez Örgütü Yazarlar Birliği’nin ricasını cevapsız bıraktı, Ala Too dergisinin başeditörünün atanması işi sürüncemede kaldı. Sonradan anlaşıldı ki Cumhuriyetin parti bürokrasisi bu görev makamını Yazarlar Birliği’nin sekreterlik makamı ile birlikte Ş. Beyşenaliyev için kaymaklı ekmek tatlısı gibi saklıyor, onun Moskova’daki Yüksek Edebiyat Kurslarını bitirip gelmesini bekliyordu.

1964 Ağustos ayında iki yıl okuduğu Moskova’dan dönen Şükürbek Beyşenaliyev, okumak için gitmesinden sonra kendisi için özel olarak dondurulan sekreterlik makamına ve Ala Too dergisinin başeditörlüğüne Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi tarafından tayin edildi. Elbette, iki keskin cepheye ayrılarak güç yarıştıran yazarların bir grubuna iki önemli görevi vermesi, Komünist Parti yöneticilerinin yaptıkları büyük bir hataydı. Bu sebeple bu tür bir adaletsizliği C. Aytmatov’un önder olduğu yazar grubu açıkça protesto ederek kavga çıkardı. Hoşnutsuzluklar çoğunlukla Yazarlar Birliği’nin parti örgütü toplantılarında dile getirildi.

Yazarlar arasındaki durulmayan iç güç yarışı ciddi bir soruna dönüştüğünde Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi yöneticileri bu meseleye özel bir ilgi göstermişler ve Yazarlar Birliği’nde ortaya çıkan kavgalı durum hakkında Rusça uzun bir bildiri hazırlatmışlardı. Bildiride yazar topluluğunda hizip çatışmaları sonucunda ortaya çıkan kavganın tartışılması ve değerlendirilmesine çalışılmıştı.

Elbette, kavga ateşinin alevlendirilmesinde üst düzey parti bürokratlarının doğrudan payları olduğu için onların kalemlerinden çıkan bildirinin tarafsız bir içeriğe sahip olması mümkün değildi, ancak, bu resmî belgeye yazarların parti toplantılarında, yine başka edebî tartışma toplantılarında yaptıkları konuşmalardan örnekler alınmıştı. Aşağıda biz bu bildirinin yazarlar arasında o dönemde hüküm süren sorunlu atmosferden somut bilgiler veren bazı parçalarını tercüme ederek vereceğiz:

Rapor vermek ve tekrar seçim yapmak için düzenlenen parti toplantısında parti örgütünün çalışmaları prensipli bir şekilde tartışılmadı, bu toplantıda konuşulanların çoğu birilerinin övülmesi, birilerinin suçlanması, karşılıklı hakaret ve sataşma şeklindeydi. Hiziplere ayrılma belası yüzünden T. Abdumomunov (Yazarlar Birliği Birinci Sekreteri – S. C.) Kırgızistan Yazarlar Birliği Parti Kolu Bürosu üyeliğine seçilmedi. Parti toplantısında C. Aytmatov, S. Eraliyev, K. Bobulov, T. Adışeva ve diğerlerinin konuşmaları, Ş. Beyşenaliyev’in Ala Too dergisinin editörlüğüne tayin edilmesi meselesine atfedildi. Onlar derginin sorumlu sekreteri O. Orozbayev’i himaye edip onun editör olmasının zorunlu olduğunu söylediler, (Kırgızistan Komünist Partisi) Merkezî Komitesinin demokrasi prensiplerini bozduğunu, editörlük görevine kimin tayin edileceği meselesi üzerine parti bürosu ve sekreteri (Orozbayev) ile görüş alışverişinde bulunmadıklarını söylediler, biz Merkezî Komitenin kararını kabul etmiyoruz dediler, vb.

Buna (sorun çıkmasına–S.C.) yazar C. Aytmatov’un parti ahlakına uygun olmayan taraflı konuşması sebep oldu. Onun ne parti toplantısında takındığı tavırda ne de yaptığı konuşmada komünist bir insana, otoriter, tanınmış bir yazara yakışır bir sadelik vardı. O, konuşmasına şöyle başladı: “Ben bu toplantıya 300 km uzaktan geldim, film (İlk öğretmen – S.C.) çekiliyordu, bu işimi bırakıp geldim, çünkü bu parti toplantısına katılmayı kendime bir görev olarak bildim… Ben… kim bilir nasıl sanat meseleleri… Eraliyev’in manzumesi gibi kıvanç verici olaylar… Üzerine konuşmak istemiştim.” Ancak kendi ifadesiyle, yoldaş Aytmatov böyle yapamıyormuş çünkü “Ben şimdi de bizim Birliği entrikalar ve provokasyonlar sonucu birbirlerine cin görmüş gibi tahammül edemeyen insanların toplandığı bir yer olarak görüyorum.” Daha da ileri giderek o şöyle dedi: “Yazarlar Birliği’ndeki sorun son günlerde Birinci Sekreterimiz yoldaş Abdumomunov’un tutarsız davranışlarından sonra, Beyşenaliyev’in kanunsuz bir şekilde Ala Too dergisinin editörü ve Yazarlar Birliği’nin sekreteri olarak tayin edilmesinden sonra daha da büyüdü… Benim bahsettiğim bu olay Ağustos sonlarında ortaya çıktı. O gün Kırgız edebiyatının kara günü oldu… Bu, sizlerin istediği, çoğunluğun istemediği bir insanın (Ş. Beyşenaliyev’in – S.C.) itibarının yükseltilmesini amaçlayan gizli bir anlaşmaydı.

Yoldaş Aytmatov, yoldaş Abdumomunov’a dönüp şöyle dedi: “Siz, hiçbir işte tutunamayan bir insana, Kırgızistan Yazarlar Birliği’nin prensipsiz sekreterine dönüştünüz. Ben bütün halka sizin ettiklerinizin basit mantığını açıklayacağım. Siz, Merkezî Komitede Beyşenaliyev’in yakın dostu ve akrabası Moldobayev’in çalıştığını öğrendiniz. Siz, orada bu ikisinin dostu Murataliyev’in bulunduğunu öğrendiniz.9 Siz yerinizi korumak için bu insana (Ş. Beyşenaliyev’e – S.C.) dayanmak gerektiğini anladınız.

Bu, ciddiyetten uzak ve sorumsuzca söylenen sözler doğru değildi. Bu cümlelerin her bir kelimesinde haddini aşan bir abartma vardı.

Onun söylediklerini yoldaş Eraliyev tekrarlamaya başladı. O, hiçbir temele dayanmadan “Abdumomunov ben bilirim illetine yakalanıp şişip gitti.” dedi. Ala Too dergisinin çalışmalarındaki eksikliklerden bahsetmeyip derginin editörlük görevini sürdüren O. Orozbayev’e övgüler yağdırdı. “Biz ona (Orozbayev’e) inandık, o da oldukça iyi çalıştı, dedi yoldaş Eraliyev, – Yoldaş Orozbayev (başeditörlük için) teklif edildiğinde (üst makamlar) onu tayin etmedi. Buna biz üzgünüz. Niçin bizim fikirlerimiz dikkate alınmıyor?”

Yoldaş Eraliyev, Yazarlar Birliği İdare Divanının Beyşenaliyev’in (Ala Too dergisinin editörlüğüne) tayin edilmesi konusundaki kararını “rezil bir karar” olarak kabul ediyormuş. “Niçin yoldaş Abdumomunov iki yıldan beri Orozbayev’in editörlük görevine tayin edilmesini talep etmedi? – diye sordu Eraliyev. – Ne olacak, Orozbayev tayin edilmese editörlük için Beyşenaliyev’den başka bir insan mı bulunamadı? Sizler böyle yapmakla insanların namuslarını ayağa düşürüyorsunuz!” Onun daha da ileri giderek söyledikleri şunlar: “Ben açıkça söyleyeyim, Beyşenaliyev büyük çaplı bir kariyer düşkünü, ömrümde böyle bir kariyer düşkününe rastlamadım.” Böylesine büyük suçlamalarda bulunan yoldaş Eraliyev hiçbir delil göstermedi.

Yazarlar arasındaki gruplaşmanın güçlenmesi ve karşılıklı ilişkilerin sertleşmesinde Pravda gazetesi muhabiri yoldaş K. Bobulov olumsuz bir rol oynamıştır. Oturduğu makam prensipli, tarafsız olmayı gerektirse de yoldaş Bobulov edepsizlik ederek sağlam temellere dayanmayan sözler söylerdi. Buna, onun S. Eraliyev’in “Yıldızlara seyahat” isimli manzumesi Yazarlar Birliği’nde tartışıldığında Yazarlar Birliği’nin parti organının bir önceki dönem çalışmalarının bilançosunun çıkarılarak hesabının verilmesi ve yeni seçimlerin yapılması için bir toplantı düzenlendiğinde, genç yazarların Cumhuriyet çapındaki danışma meclisi toplandığında takındığı tavır ve söyledikleri delildir.

Parti toplantısında yoldaş K. Bobulov temel edep kurallarına uymayıp Aalı Tokombayev’i ve başka “ihtiyarları” (onun söylediği şekilde), başka bir ifadeyle yüce neslin yazarlarını siyasi eğitime çekmenin gerekli olduğunu söyledi. O, A. Tokombayev’e dönüp:

Siz bana bütün ülkece (SSCB’ce – S.C.) tanınan ideal bir eser gösteriniz lütfen, dedi. – Ben, yoldaş Tokombayev, sizin yaptıklarınızın farkındayım. Ne zaman iyi bir eser yaratılsa siz onu tamamen kötüleyen bir makale yazıyor, dostlarınızı ise övüyorsunuz.

Buna benzer hakaretler ve kaba sataşmalar ancak yazarlar arasındaki gruplaşmayı güçlendirebilir.

Yoldaş Bobulov’un hiçbir delile dayanmadan kuru bir biçimde yaptığı konuşmaya göre “birçok eser rezil edilecek” imiş, daha yayımlanmadan “yok edilecek” imiş. Sonra o Kırgızistan Yazarlar Birliği Birinci Sekreteri yoldaş Abdumomunov’a kudururcasına sataşarak yoldaş Orozbayev’in Ala Too dergisinin editörlüğüne tayin edilmesini Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesinden talep etmediği için onu “liberalizme yol açtınız” diyerek, “çocuk gibi iş yaptınız” diyerek suçladı. Sonunda şöyle bir sonuç çıkardı: “Bundan sonra size güvenilerek yöneticilik dizgini nasıl verilebilir?”

Yoldaş Bobulov’un nesirde yazan gençlerin meclisinde söyledikleri de prensipsiz, bağırtılı çığırtılı çıktı. O, Kırgızistan Yazarlar Birliği’nde iki grubun mevcut olduğunu söyledi: “Yenilikçilik için, Kırgız edebiyatının gelişmesi için, yeni sanat için mücadele eden bir grup var, ancak bunların hepsine engel olan ikinci bir grup daha var.” K. Bobulov Kırgız edebiyatının gelişmesini sadece iki yazarın adı ile bağlı kıldı. O, doğrudan doğruya: “Kırgız edebiyatından bahsedersek biz sadece Aytmatov ile Sıdıkbekov’u söyleyebiliriz.” dedi. Yoldaş Bobulov’un hiçbir delile dayanmadan söylediğine göre, Aytmatov edebiyata yeni girdiğinde hakir görülmüş imiş, şimdi de nesirde yazan gençler aynı şekilde hakir görülüyormuş.

Parti toplantısında T. Ümetaliyev, N. Baytemirov, S. Cusuyev ve başkalarının yaptıkları konuşmalar da prensipsiz, aşağılayıcı oldu. Mesela yazar Ümetaliyev Meydan romanını eleştiren bir makale yazması dolayısıyla Aalı Tokombayev’in ispiyoncu, birçok yazarın kurban olmasının suçlusu olduğunu söyledi. Yoldaş Beyşenaliyev’in konuşmasında da C. Aytmatov için şiddetli hakaretler, aşağılayıcı sözler vardı. Özellikle o, C. Aytmatov için şöyle dedi:

Yazarlar arasındaki entrikacı… Bazı insanların eline geçen hançer… Bir insan olarak güvenilmez ve kinci… Niçin bizde son yıllarda böyle bir atmosfer hüküm sürmekte? Bunun baş sebebi, Aytmatov’un Yazarlar Birliği’nin huzur içinde çalışmasına darbe vuran despotluğu.

Bazı yazarların haddinden fazla övülmesine de yol verilmekteydi. Mesela eleştirmen yoldaş Samaganov: “Yoldaş Aytmatov ile sadece Kırgız edebiyatı değil, Kırgız halkı da yükseldi.” dedi. Yazar T. Kasımbekov daha da ileri giderek “Eğer doğrusunu söylemek gerekirse Aytmatov’un dışındaki bizler çıplak krallarız.” dedi.

Aytmatov’un kendisi de sevdiği yazarların eserlerini övdüğü zaman söze cimrilik etmiyordu. Buna, Eraliyev’in “Yıldızlara seyahat” isimli manzumesi için söyledikleri bir örnektir. Onun bu manzumeyi konu alan küçük bir makalesi 13 Eylül 1964’te Sovetskaya Kirgiziya (Sovyet Kırgızistanı) isimli gazetede basıldı. Bu makalede biz onun son derece görkemli ifadelerini, durup dinmek bilmeyen övgü selini görüyoruz. Örneğin “Eraliyev Kırgız şiirinin, bana göre, hatta bütün Türk dilli edebiyatın önüne yeni sahiller açtı… Ben gerçek, yüksek şiirden bahsedenlere Eraliyev’in manzumesini mısralarına, harflerine ve çekirdeğine kadar paylaştırmaya hasretim.”

Yoldaş Aytmatov yeni yetişen yazarlara abartmalı övgüler yağdırmıştır. Basit bir ifadeyle o kendisini Kırgız sanatının kadrini ve değerini bilen, genç yeteneklerin yetişmesine gayret eden tek bir insan olduğunu kabul ediyordu. Şöyle diyelim, yoldaş C. Aytmatov genç yazarları ilk başarıları için Kırgız edebiyatı ve sanatında yeni amaçlara yönelen yetenekler, yenilikçiler, millî sanatçılar olarak yükseltir. Mesela Sovyetler Birliği Sinemacılık Enstitüsü öğrencisi M. Ubukeyev “Zorlu Geçit” isimli film (bitirme tezi) çektiğinde onu “büyük millî sanatçı” olarak ilan etti.

C. Aytmatov’un düşüncesine göre, gerçek profesyonel Kırgız şiiri S. Eraliyev’in, Kırgız draması B. Cakiyev’in eserleri ile başlamıştır, bu iki kişi ise millî nesrin C. Aytmatov ile başladığını kabul eder.”10

Metninden yukarıdaki uzun parçaların alındığı resmî arşiv belgesi, zamanında Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesinin Bilim ve Kültür Bölümü ile İdeoloji Bölümü tarafından yazılmıştı. Belgede o dönemdeki edebî tartışmalara nesnel olarak değer verildiği de olmuştu. C. Aytmatov’un önderlik ettiği gruba karşı olan grubun yanında yer alarak çıkarılan taraflı sonuçlar da mevcuttu. Ancak içerik ve konu yönüyle iyice eskimiş olan bu belge, öncelikle 1960’lı yılların ilk yarısında Kırgız yazarları arasında meydana gelen tartışmalarda dile getirilen konuların bir esasa sahip olanlarını, ilginçlerini ve bilgi aktaranlarını kapsayacak bir şekilde günümüze kadar ulaştırması açısından değerlidir. Belge metni şu cümle ile sona ermektedir:

Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi Bilim ve Kültür Bölümü ve İdeoloji Bölümü, Yazarlar Birliği’nin durumu meselesi, Merkezî Komite Başkanlık Heyeti tarafından incelenmelidir, şeklinde bir teklif getirmektedir.11

Demek ki, Kırgızistan Yazarlar Birliği’nde hüküm sürmekte olan ve Cengiz Aytmatov’un karıştığı sorunlar büyüyüp Parti Divanında görüşülme derecesine kadar varmıştır.

Başka bir yolla

Kırgızistan Komünist Partisi Parti Divanının, Yazarlar Birliği’nde dinmek durulmak bilmeyen tartışmaların araştırıldığı toplantısı, yanılmıyorsam, 1965 yılı yaz döneminde yapılmıştı.

Toplantıya çağrılan yazarlar bu toplantıda kimlerin neler söylediklerini birkaç gün boyunca gürül gürül konuştular. Onların söylediklerine göre, parti ve hükûmet liderleri anlı şanlı yazarların komünizm fikirlerini bedii bir şekilde propaganda etmek yerine Sovyet kalem erbabına yakışmayan sorunlarla haşır neşir olduklarını bir ağızdan söylemişler, gruplar arası güç yarışlarına aktif olarak karışanların hepsini utandırmışlardı. Cengiz Aytmatov için ise sevgi ve saygı bildiren eleştiriler söylenmişti. Bazı siyasi yöneticiler Cengiz Bey’e yazarlar arasında bitmek bilmeyen kavgalardan daima uzak durması tavsiyesinde bulunmuşlardı. Örneğin, Kırgızistan’ın o dönemdeki başbakanı Bolot Mambetov şöyle demiş imiş:

Cengiz, sen artık dünyaca tanınan bir yazarsın. Beyşenaliyev seninle kapışacak yiğit değil. Haydi, ona iki değil, dört görev makamı verilsin, ne olursa olsun o senin saçının teli bile olamaz. Değerli vaktini kavga gürültüyle harcama, elinden gelirken, sen yeni eserler yazmaya devam et. Bırak başka yazarlar birbirleriyle kapışsın. Birileri sana sebepsiz yere sataşırsa seni koruyan parti var, hükûmet var.

(Bu toplantıda konuşulanların kâğıda geçirildiği ve günümüzde Devlet Arşivinde korunmakta olduğu da şüphesizdir. Bu konuşmalardan parçalar vermek oldukça ilginç olurdu. Maalesef hükûmet kararı uyarınca bu tür arşiv kaynaklarından yararlanmak için üzerinden 50 yıl geçmesi gerekmektedir.)

Merkezî Komite Divanı toplantısında parti ve hükûmet liderlerinin yaptıkları konuşmalar birbirleriyle kavgalı yazarların iki grubunu da ürkütmüş gibidir, açıktan açığa sataşma ve tartışmalar bıçakla kesilmiş gibi kesildi. Ancak yazarlar çevresindeki dedikodular sürüp gitti. Mesela birilerinin söylediklerine göre, C. Aytmatov’un çok değer verdiği, hatta güvendiği bilgili filozof ve edebiyat eleştirmeni Cengiz Bey’den uzaklaşmış imiş, çünkü yerel parti patronları ona bir liyakat nişanı verdirmek istemişler, bununla birlikte Kırgızistan İlimler Akademisi Felsefe Enstitüsü başkanlığı sözü vermişlerdi. Cengiz Aytmatov’un önderlik ettiği yazarlar grubunu bir derece ağırlıklı, güçlü hâle getiren büyük yazar Tügölbay Sıdıkbekov’u da Aziz Saliyev bu gruptan uzak durmasını söyleyerek düşüncelerinden caydırmış, böyle yapmaktansa ortada tarafsız kalarak dört beş ciltlik seçme eserlerini çıkarabileceğini söyleyerek onu yoldan çıkarmıştır.

Ben tam o dönemde bir gün Cengiz Bey’in bürosuna geldim. Yalnızdı. Üzgün oturuyordu. Biraz oradan buradan konuştuktan sonra Aziz Saliyev ve Tügölbay Sıdıkbekov hakkında yazarlar arasında konuşulmakta olan dedikoduların aslının olup olmadığını soruşturdum. O, dedikoduların aslı olduğunu doğrulayarak şöyle dedi:

– Edebiyatta bir yenilik olarak gelişmekte olan akıma yapılan resmî baskıya karşı çıkmaktan onlar kaçındılar. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesinde de SSCB Yazarlar Birliği’nde de Kırgızlarda da yeni edebî güçlerin ortaya çıkmakta olduğu, onların yerel tutucu yönetimi bir iç hesaplaşmaya mecbur edeceği gibisinden bir inanç şekillenmişti. Moskova’dan bize destek verilmekteyken kendilerine güvenebileceğim anlı şanlı insanlar benden kaçtılar. Hiçbir zaman affedilmeyecek bir ihanet olarak bunu belirtmek gerekir. Onlar benimle birlikte olmanın, bizdeki Stalinizm artıklarına karşı mücadele etmenin meşakkatli bir iş olduğunu anlayıp bir kenara çekilmeye başladılar. Gerçekte üst düzey parti toplantısında biz, edebiyatçılarımızın hatalarını savunan yazarlar yenildik. Bana ne, başka bir yere giderek de geçimimi sağlarım. Ancak benim ardımdan sizler geliyorsunuz. Bizim gençlerimizin de başka halkların genç yazarları gibi özgür düşünmeye, hayatı yeni bir biçimde betimlemeye, edebiyatımızı yenilemeye akılları yeter. Ancak biz de sanatın geliştirilmesi için hiç olmazsa Moskova’daki gibi bir özgürlük verilmiyor. Bizim büyüklerimiz Papadan çok Papacı oluyorlar.

Cengiz Bey bu şekilde uzun süre konuştu. Onun tüm kalbiyle kendi kendine söylediği kederli sözler benim yüreğimi burktu. Ben onun bürosundan karmakarışık duygularla ayrıldım ve iki üç gün bu sözlerin etkisinde kaldım.

Anlaşılan çeşitli konuşmaların yapıldığı parti toplantısında kendisi hakkında dile getirilen eleştiri ve tavsiyeler, aynı zamanda değer verdiği ve saygı duyduğu taraftarlarının yanında kaçmaları Cengiz Bey’i ciddi bir biçimde düşündürmüş, gelecek hayatında nasıl bir tavır sergileyeceğinin, sanat yaşamında ne şekilde ilerleyeceğinin stratejisi ve taktiğini belirlemek zorunda bırakmıştı.

Benim tahminime göre, o hâl ve hareketlerini, ağzından çıkan sözleri, sosyal olaylara tepkisini kendi duygu ve düşüncelerine göre değil, akla ve doğru düzgün bir hesaba dayandırmak gerektiğini anladı.

Birinci olarak yerel yönetime tamamen bağlı Kırgız yazarlarına doğruluk, adalet ve ilerleme için mücadele edilmesi konularında güvenilemeyeceğine ve onlarla bu konularda konuşulamayacağına inandı. Gerçekten de kalem arkadaşlarının kendi aralarında birleşmelerinden, tartışmalarına katılmaktan o kadar da fayda gelmezdi.

Bundan sonra Cengiz Bey Kırgız yazarları arasında arada bir çıkan sorunlardan mümkün olduğunca kaçtı. Hatta Kırgız edebiyatında nelerin yazıldığı, nelerin yayımlandığıyla da ilgilenmedi. 1970’lı yılların sonunda o bana şöyle sordu: “Hangi doğru dürüst eserler yayımlandı? Sovyetler Birliği arenasına atılıp çıkabilecek gençlerimiz var mı?” “Yok, arkanızdan toz kaldırarak gelebilen bir kişi dahi yok şimdilik, siz atınızı oynata oynata sürüveriniz.”

Dünyada büyük bir şöhret kazanan yüce sanatçının ışığıyla parlayarak kendini göstermek isteyen sıradan yazarlar çoğaldı. Onlar kitaplarını kesin bir şekilde C. Aytmatov’un sunuş yazısı ile çıkarmak için büyük çaba harcadılar. Elbette onların yarı pişmiş bir ekmek gibi ham eserlerini ne okumaya ne de överek bir şeyler yazmaya büyük sanatçının zamanı vardı. Ancak kendisini sürekli sıkıştıran kalem erbabının bastırmalarına da dayanamadı. Kendilerinin yazdıkları kitaplar için bir sunuş yazısı getiren herkese Cengiz Bey kendi makalesiymiş gibi imzasını bastı.

Tabii ki bu alışkanlık hâline getirdiği âdeti dolayısıyla o bir seferinde bir yazarın yapmayacağı bir şey yaptı. Bir gün onun sunuş yazısı ile onun sanatına atfedilen bir monografi (yazarı, Abdıldacan Akmataliyev) yayımlandı! Eğer, Cengiz Bey kendi sanatı hakkında Rusça çıkan monografilerden birine “Bu, benim yazdıklarımı analiz eden kitap iyi yazılmıştır.” anlamında bir sunuş yazısı yazsaydı, bu tür sunuş yazısı monografinin baş kısmında yer alsaydı, Rus aydınları ağızlarından başka yerleriyle gülerlerdi. Aydın Kırgızlar ise Cengiz Bey’in kendisi hakkındaki bir kitaba sunuş yazısı yazdığının farkında değillerdi, bunu yöneticiler de görmemişlerdi. Bizim aydınlarımızın kabile türü tabiatları, iyiyi kötüden ayıramadıkları, ahlaki duyarsızlığı bu olayla bir kez daha anlaşıldı.

На страницу:
5 из 6