
Полная версия
Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov
İkinci olarak söz konusu parti toplantısından sonra Cengiz Bey Moskova’nın en üst siyasi elit tabakasının kendisine göstermiş olduğu sempatiyi koruma ve güçlendirmenin her şeyden daha önemli olduğunu düşünmüş olmalıdır. Sadece, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesi İdaresinde değil, Siyasi Bürosunda da ona sevgiyle bakanların bulunduğunu o dönemde bizim bazı yazarlar dile getiriyorlardı. Bu dedikodunun aslının olduğu ünlü Rus sinema rejisörü Andrey Konçalovskiy’in hatıra kitabından yapılan aşağıdaki alıntı ile doğrulandı:
Ben ‘İlk Öğretmen’ filmini çekmeye başlarken Kırgızistan’ın birçok yerini gezdim. Bu ülkeyi tanıyayım, müziğini hissedeyim, ruhunu anlayayım, diye böyle yaptım. Eski türkücülerin türkülerini dinledim, Kırgız boz evinde uyudum, votkayı kımızla karıştırarak içtim. Filmin yarısı kadarı çekildikten sonra Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi Birinci Sekreteri Usubaliyev ile sohbet ederek şöyle dedim:
– Ben bu sefer gerçek bir Kırgız manzarası çekmek istiyorum. “Andrey Rublev” filminin senaryosunu yazdığımda, gerçek bir Rus filmi senaryosu yazmak için hiçbir şeyden kaçınmadım.
O beni soğuk karşılayan bir tavırla:
– Siz gerçek bir Sovyet manzarası çekebilirsiniz, dedi.
Sesinden benden hoşlanmadığını anladım. Ben, belki de söylenmeyecek bir söz söylemiştim! Kırgız manzarası çekme isteğinin ne kötülüğü vardı? O zaman böyle bir cevabın altında neler olduğunu anlamamıştım.
Şüphesiz, o zamanlar Sovyet sinemasında çekilmesine kesinlikle izin verilmeyen kareler çekmiştim. Filmde, yağmur yağarken Altınay’ın nehre çırılçıplak girmesi vardı. Müslüman ülkelerinde ise bir kadın yüzünü örtmeden sokağa çıkamaz. Doğru, Kırgız halkında başka Müslüman haklara göre âdetler oldukça yumuşak. Kırgız kadını hiçbir zaman tesettürlü olmamıştır. Ancak İslam’ın nerede olursa olsun, İslam olduğu da gün gibi açıktır.
O dönemde geçerli olan kurallara göre millî cumhuriyetlerde çekilen filmler önce yerel yönetim tarafından kabul ediliyor sonra Moskova’ya gönderiliyordu. Çekilen filmi Kırgızistan’ın parti yönetimi kabul etmedi. Çekimlerinin biteceği sırada “İlk Öğretmen” filmini saman altı etti. Filmin ekranda gösterilmesi meselesi de ağza alınmıyordu.
Ortada nelerin dönmekte olduğunu anlamadığım için aklım allak bullak olmuştu. Başıma sopa vurulmuş gibi sersemlemiştim. Şurasını kes, çıplak kadın karelerini yok et, dediler. Ben, hiçbir yerini düzeltmem diye inat ettim.
Kırgızistan Sinema Komitesinin başkanı o dönemde Şarşen Usubaliyev isimli ünlü bir insandı. O beni destekledi, savundu ve çok tehlikeli bir girişimde bulundu. Görevinden alınması mümkündü (kısa bir süre sonra da görevinden alındı). Bu karelerin ekranda gösterilmesi gerekir, diye diretti. Doğru, Cengiz Aytmatov tarafından korunacağına inandığı için böyle direndi. Aytmatov’un Cumhuriyette büyük bir ağırlığı vardı. Buna rağmen Şarşen ile aynı soyadını taşıyan üst makamdaki bu insan kızarak Merkezî Komitenin filmi kabul etmesini engelliyordu.
Aytmatov Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesine, Suslov’a gitti. İşte o sıralarda Moskova’ya Frunze’den (şimdiki Bişkek’ten) Kırgız halkını kültürsüz, vahşi gösteren fikri bozuk kareler hakkında bir mektup da gelmişti.
– Biz sizi utandırmayız, demiş Suslov. – Eğer Kırgızistan (Komünist Partisi) Merkezî Komitesi önceden Kırgızlar vahşi değil diye düşünüyorsa o zaman devrim yapmamak gerekirdi diye bir sonuç çıkmaz mı? Manzaranın halka gösterilmesi için izin verildi. Ancak buna kadar bir yıl geçti.12
Tabii ki M. A. Suslov, Kruşçev devrildikten sonraki dönemde Sovyetler Birliği’nin baş ideolojik yöneticisi ve ikinci sıradaki siyasi liderdi. Dogmatik, tutucu ve Stalinci olarak kabul edilen bu insan, Kırgızistan’ın parti yöneticilerine göre oldukça liberal, uzak görüşlü bir insandı. Elbette, Suslov gibi bir insanın desteği C. Aytmatov için bulunmaz bir ganimetti.
Moskova’nın siyasi ve aydın elit kesiminin saygı ve sevgisine, desteğine layık olan Cengiz Bey Kırgızistan’ın parti ve hükûmet yöneticilerini o kadar önemsemese de olurmuş. Ancak bu yöneticiler Moskova’ya ne kadar bağımlı olurlarsa olsunlar, otonom güçleri olduğu için kendi vatandaşlarının durumlarını da unvan, ödül ve makam açısından olumsuz yönde etkileyebilirlerdi. Bunu anlayan Cengiz Bey yerel yönetimle bir yarışa girmeden, boy ölçüşmeden onlara hem rapor vermek hem de iş birliği yapmak gerektiği şeklinde bir düşünceye gelmiş olabilir.
Kısacası, birçok iç ve dış sebep ve faktör Cengiz Aytmatov’u Kırgızistan içinde sosyal ilerleme, doğruluk ve adalet için mücadele etmeye doğrudan girişmekten alıkoydu. Onun bir insan olarak kaderi, yazarlık hayatı ve siyasetteki çalışmaları da öncekine göre daha başka bir yola girdi. Bu yolda harcadığı seferinin sonuçlarını ayrıca incelemek gerekir.
KaynakçaAytmatov, Ç. (1978). V soavtorstve s zemleyu i vodoy… Oçerki, stat’i, besedı, interv’yu.– Frunze, “Kırgızstan” basma üyü, -155- bet.
Mullojanov, M. (1974). Lyubov’yu k çeleveku. Predislovie k knige: Tolis P. Molodost’. i rasskazı. Moskva, 7 – bet.
Stamov, A. (19- sentyabr’, 1992). “Buzuku bödönölör”. Kırgız Tu-usu gazetası.
Tokombaev, A. Po sledam sporov i obsujdeniy poemı Eralieva “Puteşestviya k jiznyam, k zvezdam. – Kırgız Respublikasının Bor-borduk Mamlekettik Arxivinin sayasiy dokumentter bölümü -Fond 56; op. 4; d. 1506, l. 3 – 80. 78 – b.
Moldobaev, K., Tursunov J. Spravka o polojenii del v Soyuze pisateley Kirgizii. Kırgız Respublikasının Borborduk Mamlekettik Arxivinin sayasiy dokumentter bölümü – Fond 56; op. 4; d. 1506; l. 6 – 20; 12-17- better.
Konçapovsky, A. (1992). Boz’ışayuşçiy obman. -Moskva, -34- 36- b.
Salican CİGİTOV:
CENGİZ NASIL ÇIKTI
Cengiz Aytmatov’un yazarlık yetenekleri ve edebiyat dünyasına kazandırdığı yeniliklerle alakalı herhangi bir fikir öne sürmek son derece zordur. Çünkü onun her bir eseri yayımlanır yayımlanmaz dünya süreli basın yayın organlarında sayısız yankılar doğurmakta, polemiklerin ortaya çıkmasına neden olmakta, bu kitapları konu alan değişik bakış açıları ilim adamlarınca çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmaktadır. Aynı zamanda Cengiz’in yazarlık meziyetlerini ve ortaya koyduğu eserleri konu alan yeryüzündeki büyüklü küçüklü yüzlerce dilde edebî makaleler, kitaplar ve doktora tezleri yazılmakta, onun kitaplarında oluşturduğu kahramanlar, idoller ve sanatsal betimlemeler; alanında ün yapmış birçok felsefeci, sosyolog veya düşünür tarafından incelenmekte, tartışılmakta ve bunların analizi yayımlanmaktadır.13
Kısacası üzerinde bu kadar çok konuşulan ve yazılan bir edebiyat adamını konu alan bir makalede yeni bir şeyler ortaya koymak çok zor. Fakat beni bu yazıyı kaleme almaya zorlayan bazı geçerli sebepler elbette var. Mesela Cengiz’in nasıl olup da bütün dünya tarafından tanınan şöhretli bir yazar olabildiği sorusu.
Amerikan-İngiliz edebiyatının üstatlarından Henri Ceyms14 dünya milletleri arasında öne çıkarak her açıdan refah seviyesini yakalayan halkların edebiyatları ile alakalı olarak şunları söylemiş: “Büyük bir tarihî geçmiş yoksa az da olsa gelenek oluşturulamaz, büyük bir geçmişe dayanan geleneklerden söz edemeyeceksek çoktan oluşması gereken edebî zevk için ölçü aramanın manası da yoktur ve eğer edebî zevkin yüzyıllar boyu büyük bir sabırla işlenerek oluştuğundan bahsedemeyeceksek öyle veya böyle sanattan söz etmenin de imkânı yoktur.”
Gerçekten de her bir millî edebiyat olgunlaşana, eleştirmenlerden tam not alabilen klasikler ortaya çıkarana ve tam manasıyla dünya edebiyat meydanına çıkana kadar son derece derin ve meşakkatli tarihî bir yoldan geçer. Bu millî edebiyat, hiç olmazsa en az 10 asır boyunca işlenen bir dil, bu zaman dilimi içerisinde her açıdan kendisini geliştirmiş bir ifade yeteneği ve dil özelliklerini zenginleştirmiş, yabancı medeniyetlerin sanata kattığı birikimleri özümsedikten ve evrenseli yakaladıktan sonra ancak içinden Tolstoylar, Dostoyevskiler ve Çehovlar gibi yetenekleri ortaya çıkarabilir.
Bir önceki paragrafta öne sürdüğümüz teze bağlı kalacak olursak hemen her eserinde edebiyat dünyasını ayağa kaldırmayı başaran Cengiz Aytmatov’un vaktinden önce olgunlaşmış bir meyve, hatta tabiatın ve tarihin işleyiş kanunlarına aykırı bir bilmece gibi görünmesi mümkündür.
Elbette Cengiz’in bu şekilde telakki edilebilmesi için elimizde yeteri kadar sebep var. Mesela “Aytmatov fenomeni” altı üstü en fazla yarım asırlık bir tarihi olan yazılı edebiyatın içinden çıkmadı mı? Elli yıl, hemen herkesin kabul edeceği gibi son derece kısa bir zaman. Bilindiği gibi bu kadar zamanda başlarda sadece sözlü olarak yaşayan bir dil bir anda son derece olgun ve ifade yeteneği kuvvetli bir yazı diline dönüşemez. Aynı zamanda bu kadar kısa süre içerisinde, millî bir sanat birikimi ve bu dile has bir medeniyet, içerisinden büyük betimleme ustaları çıkaracak kadar kökleşemez, gelişemez.
Diğer taraftan Cengiz Törökuluulu 20. asrın üçüncü on yıllık bölümüne kadar hemen her açıdan dünya medeniyetlerinden geride kalmış, kendi öz dilinde yayım yapan bir tane bile gazetesi olmamış ve genel olarak sayısı bir milyonu ancak bulabilen bir milletin oğlu değil mi?
Bütün bu sebepler bir araya geldiğinde daha düne kadar Orta Çağ karanlığından kurtulamamış, her açıdan dünya medeniyet çizgisinin gerisindeki bir milletin içerisinden Cengiz Aytmatov gibi birisinin çıkmaması gerekiyordu. Fakat o, hiç beklenilmeyen bir şekilde dünyaca tanınan bir yazar oluverdi. Nedir bunun sebebi o zaman? Elbette sadece bu durum bile karşımıza son derece büyük ve içinden çıkılması zor bir soru olarak çıkıyor. Biz burada “Aytmatov fenomeni”ni ortaya çıkaran unsurları uzun uzun incelemeyeceğiz zaten kısa bir makalede bunu yapmamıza imkân yok, ayrıca bu unsurlar anlaşılması zor, karmaşık çelişkiler de içeriyor.
Burada sadece biraz önce sorduğumuz sorunun etrafından dolaşarak bir kısım fikirler öne sürme imkânımız var. Tartışmasız tek hakikat, dünya edebiyatında bir Çolpan yıldızı gibi parlayarak ismini uzak diyarlara, neredeyse bütün dünyaya duyurabilmesinin Aytmatov’un doğuştan getirdiği birtakım özelliklerine, kendine has betimleme yeteneğine vs. borçlu olduğu gerçeğidir. Nitekim o, annesinden son derece hassas duygularla, ucu bucağı belirsiz hayal yeteneği ile şaşırtıcı bir şekilde zeki olarak doğmuş, Allah onu çalışma isteği ve yorulmazlık bakımından da ideal olarak yaratmıştır. Zira atalarının yüzyıllar öncesinden taşıdığı genler Aytmatov’un bünyesinde en mükemmel hâlini almıştır.
Büyük yetenek denilen şey ışıklar saçan, ben buradayım diye dikkat çeken bir tohuma benziyor. Zamanında ekilmeyerek havadan, sudan ve her türlü dış etkenden kendisine düşecek olan payı olumlu anlamda alamazsa ne kadar iyi olursa olsun bu tohum toprağı yararak yeryüzüne çıkamaz, dallanıp budaklanarak gelişemez. Aynı bu şekilde gerekli olan medenî bir ivme, uygun şartlar ve itici vazifesi gören iç ve dış tesirler bir araya gelmeyecek olursa herhangi bir yetenek de kendisini gösteremez, ortaya çıkamaz.
Şayet Cengiz, Ekim Devrimi’nden önceki bir dönemde yaşamış olsaydı onun da taş üstüne düşen bir tohumdan farkı olmazdı. Karşısına çıkan bütün olumsuzluklara rağmen ortaya çıkıp yeteneklerini gösterebilseydi bile kayalıklar arasında küçük bir aralık bularak gelişmeye çalışan filiz gibi dallanıp budaklanması imkânsız olur, adı bütün dünyada bilinen bir yazar olmak bir kenarda dursun belki de adını Kırgız halkının küçük bir kısmına ancak duyurabilirdi.
Milletlerin tarih sahnesindeki gidişatlarını etkileyen önemli dönüm noktaları vardır. Ekim Devrimi de Kırgız halkı için önemli bir dönüm noktasıdır. Kırgızlar soyu neredeyse tükenmekte olan bir halk iken dünya medeniyetinin o güne kadar yapmış olduğu gelişimi yakından takip edebilme şansı elde etti, kendi ana dilinde bir edebiyata kavuştu, Kırgızca, okullarda düzenli bir şekilde okutulmaya başlanarak çeşitli alanlarda işlenmeye başladı. Neticede genel olarak Kırgız halkının Avrupai müfredatlar göz önünde tutularak kendi ana dilinde eğitim alma şansı bunun yanında kaydedilen kültürel-teknik kazanımlar ve hepsinden önemlisi yeni yeni işlenmeye başlayan edebiyat, Cengiz’in gelişebilmesi için tohum örneğinde bahsini ettiğimiz bereketli toprağın etkisini yaptı, en uygun şartları her açıdan bu yetenek için hazırladı.
Bizim ünlü betimleme ustamız kendi kültürel özelliklerinden de beslendi elbette. Kırgız halkının zengin dili, sözlü anlatım geleneğinin ortaya çıkardığı şaheserleri ve kültürel özellikleri anne sütü ile birlikte bu büyük yeteneğin içine sindi ve bütün bu özellikler onun büyük eserlerinde kendisini buldu. Fakat sadece içinden çıktığı halkın kültürel özelliklerine ve sözlü anlatım geleneğine dayanarak eserler kaleme alsaydı Cengiz Aytmatov ismi bu kadar önemli ve ünlü olur muydu? Doğrusunu söylemek gerekirse Cengiz’in yeni standartlara cevap verebilen edebiyat anlayışı, dünya görüşü, estetik zevki; Rus dili, özellikle de içerisinden dünyaya mal olmuş klasikler çıkarabilen Rus edebiyatı sayesinde belli bir seviyeye gelmiştir.
Daha çocukluğunda son derece iyi bir şekilde öğrenmiş olduğu zengin bir dil olan Rusçanın yüzyıllar içerisinde kazandığı bütün kültürel birikime doğrudan nüfuz edebilme şansı bulmuş olması onun genel olarak aydın kişiliğinin oluşmasına neden olurken özelde ise yazarlık mesleği açısından da kendisini geliştirmesine önemli bir etken olmuştur. Eserlerini genel olarak Rus dilinde kaleme alması, bunları son derece üstün edebî zevki ve geniş hayalleri ile süslemesi onun dünyada tanınan ünlü yazarların arasına girmesine sebep olmuştur.
Cengiz’in edebiyat dünyasında bahsini ettiğimiz derecede büyük bir değeri haiz görülebilmesi için gerekli olan noktaya gelmesinde sosyal şartlar, tarihî süreç, birtakım siyasi olaylar ve kendi kaderi de çok etkili oldu elbette.
Geleceğin büyük yazarı çocukluğunun bir kısmını gelişmiş bir şehir çevresinde geçirdi. Daha sonra beklenmedik bir şekilde kaderin acı oyunuyla tarifi zor acılara katlanmak zorunda kaldı. Babası Stalin döneminde hiç suçu olmadığı hâlde cezalandırıldı ve idam edildi. Çocuk yaştaki “Cengiz”, bir anda “halk düşmanının” oğlu, Sovyet ülkesinin üvey evladı oluverdi. Daha küçük yaşta korkunun en aşağılık hâlini görmek toplum tarafından horlanmanın ve dışlanmanın acı sınavlarından geçmek zorunda kaldı. Kısacası hayatı daha küçük bir çocukken bütün çıplaklığı ve gerçekliği ile gördü. Ve daha çocukken başına gelen bu olayları sorgulamak zorunda kaldı.
Annesi ve kardeşleri ile köye yeniden döndü ama daha çocukluğunu yaşayamadan trajik bir olaya; savaşa da tanık olacaktı. Okuldan geçici de olsa ayrılarak yetişkin insanların yapması gereken işlerde çalıştı. Çocukluktan çıkıp gençliğe adım attığı yıllarda kadın, ihtiyar ve çocuklarla beraber cephe gerisinde çekilen sıkıntıları çekti, türlü trajik olaylarla karşılaştı, insanların gerçek karakterlerinin sıkıntı anlarında bütün gerçekliği ve çıplaklığı ile ortaya çıktığını onların arasında yaşayarak gözlemledi.
Yani Cengiz o yıllardaki acı hayat gerçekliğini bizzat müşahede etti. Doğal insan ilişkilerini ve acı kaderleri gözlemleyerek hiçbir yerde bir daha göremeyeceği hayatın gerçeklerini belleğinde saklamak suretiyle aslında bilmeden kendisi için bir kütüphane oluşturdu. İleride yazacağı eserlerin temelini attı.
Neticede büyük yazarımız, Stalin baskısının had safhada olduğu bir dönemde doğmuş, ilk gençlik çağlarını bu devirde geçirmiş, 25 yaşına kadar hâkim ideolojinin prensipleri doğrultusunda yetiştirilmişti.
Bahsi geçen devirde sosyal demokrasi hemen her alanda olabildiğince kısıtlanmıştı. Kitlelerin serbestçe düşünebilme ve düşündüklerini ifade edebilme özgürlükleri önüne set çekilmiş, yine de hâkim ideoloji tarafından zararlı olarak nitelendirilen fikirlerini açıkça ifade etmek isteyen başlar vurulmuştu. Baskı politikası had safhadaydı. Geniş kitlelere sadece hâkim ideoloji tarafından uygun görülen fikirler kampanyalar yoluyla empoze edilebiliyordu. Yani geniş halk kitleleri korkunun da tesiriyle sanki bir kişiymişçesine düşünmeye alıştırılmıştı. Süreli basın yayın, talim terbiye merkezleri (okullar, üniversiteler vs.) kısacası hemen her kültürel kanal, dogmatizmin yalancılığına ve iki yüzlülüğün batağına saplanıp kalmış, hâkim ideolojinin baskısı, ilim adamlarının, gazetecilerin ve yazarların büyük çoğunluğunu etkisi altına almıştı. Sonuç olarak bu baskı politikaları aydın dediğimiz kitleleri yalan yazmaya, söylemeye zorlamış ve bir kısmını da buna inandırmıştı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Müteveffa Prof. Dr., Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Türkoloji Bölümü Başkanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü. Özbekistan Büyükelçiliği ve bağımsız Kırgızistan Cumhutiyetinin ilk Cumhurbaşkanı Askar Akayev’in başdanışmanlığı görevlerinde bulunmuştur. Kırgız edebiyatında eleştirmen kimliği ile tanınan Cigitov’un şiir ve hikâye kitapları da vardır. Nazım Hikmet ve Mustay Karim’in şiirlerini, Antoine de Saint-Exupery’in Küçük Prens adlı eserini Kiçinekey Hanzada adıyla Kırgızcaya çevirmiştir.
2
Kırgız Türkçesinden Aktaran: Öğr. Gör. Ayhan ÇELİKBAY, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi (şu anda: Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi), acelikbay@ankara.edu.tr Orcid: 0000-0002-9628-2377
3
Murap (Mirab): Suların paylaştırılması ile görevli insan.
4
Айтматов Ч. В соавторстве с землею и водой… Очерки, статьи, беседы, интервью. –Фрунзе: “Кыргызстан” басма үйү, 1978.-155-бет.
5
Мулложанов М. Любовью к челевеку. Предисловие к книге: Толис П. Молодость. И рассказы. Москва, – 1974,– 7 – бет.
6
Стамов А. “Бузуку бөдөнөлөр”. -Кыргыз Туусу газетасы, 1992, 19- сентябрь.
7
Токомбаев А. По следам споров и обсуждений поэмы Эралиева “Путешествия к жизням, к звездам. – Кыргыз Республикасынын Борбордук Мамлекеттик Архивинин саясий документтер бөлүмү – Фонд 56; оп. 4; д. 1506, л. 3 – 80. 78 – б.
8
Токомбаев А. По следам споров и обсуждений поэмы Эралиева “Путешествия к жизням, к звездам. – Кыргыз Республикасынын Борбордук Мамлекеттик Архивинин саясий документтер бөлүмү – Фонд 56; оп. 4; д. 1500, л. 73 – 80. 78 – б.
9
Karıbek Moldobayev o dönemde Kırgızistan Komünist Partisi Bilim ve Kültür Bölümü başkanıydı; Beyşen Murataliyev Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi İdeoloji Bölümü sekreteriydi.
10
Молдобаев К., Турсунов Ж. Справка о положении дел в Союзе писателей Киргизии. Кыргыз Республикасынын Борбордук Мамлекеттик Архивинин саясий документтер бөлүмү – Фонд 56; оп. 4; д. 1506; л. 6 – 20; 12-17- беттер.
11
Молдобаев К., Турсунов Ж. Справка о положении дел в Союзе писателей Киргизии. Кыргиз Республикасынын Борбордук Мамлекеттик Архивинин саясий документтер бөлүмү – Фонд 56; оп. 4; д. 1506; л. 6 – 20; 20- б.
12
Кончаповскй А. Бозвышающий обман. -Москва., 1992. -34- 36- б.
13
Kırgız Türkçesinden Aktaran: Kemal GÖZ, Yüksek Lisans Ö., Kırgızistan–Türkiye Manas Üniversitesi, (şu anda: Doç. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi), gozkemal@yandex.ru Orcid: 0000-0003-4768-6604
14
Henry James: 1843-1916.