
Полная версия
Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 1
Şiire Razgrat Türk Pedagoji okulunda gönül verdi. Mustafa Mutkov ve Latif Ali tarafından teşvik ve destek aldı. Şair rejimi öven şiirlerle beraber köy hayatını anlatan başarılı şiirler de yazdı. Şiirlerinde serbest nazım şeklini kullandı. Siyasi şiirlerinde deklarasyondan kurtulamadı.
Şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Sanat çevrelerinde daha fazla köy hayatı ile ilgili yazdığı röportajlarla ün yaptı.
BU BANA YETER 113
Bu güne dek ihanet etmedim ben vicdanımaUfuklar açtım sayende …Yarı çıplak gezen çocukları bağrıma bastımAslanları kelepçeli ülkeleri dolaştım.Seninle haykırdım kudurmuş sırtlanlaraVe bir gün hürriyete kelepçe vuranlarİşitmezden gelir sesimi…Gitmem icap ederse oralaraAdaletin gürzünü omuzlayıp gideceğim.Savaş yolarında ölürsem eğerTek sen bilirsin kişiliğimiVicdanım benim.Evlatlarıma bırakıyorum seniAnlarsın insanlara olan sevgimi.Düştüğüm yeşil zeytin dalları altındaMezarımı bulursan eğerKüçük harflerle yaz :“Milyonlar içindeİnsan olana aşıkKüçük bir insandı” diye.Bana yeter.ÖZLEM 114
Yastığa dağılsın saçlarınHer telini öpmeye kısadırÖmrü gecelerin.Cicim senin saçların başkadırÖzledim perişan saçlarını.Sabahları yataktan kalkarBir yay gibi gerilir kaşlarınUzanır kirpiklerinMahmurlu gözlerin üstüne.Cicim senin gözlerin başkadırÖzledim yeşilimsi gözleriniAşkı fısıldayan dudaklardır bizeDudaklardan geçer sevgi yüreklere.Cicim senin buselerin bir başka sihirliÖzledim dudaklarını senin.Sıra gelir fırtına kopar içimizdeTaşar yatağından sularCicim, senin darıltan sözlerin başkadırÖzledin enin dargın halini bile…KARIMA 115
“Bir defa daha gelsek dünyayaister asırlar sonra olsun…Ah.İnsan ömrü o kadar kısa ki…”Her ölümden sonra tekrar geleceğiz dünyaya…Belki de, isimlerimiz başkaÇehrelerimiz başkaGünümüzün kaygıları başka olurNikah defterine imza atan çiftlerinTitrek ellerinde, bir demet çiçek oluruz.Veya yıldızlı geceleri bekleyen şahinlerVeyahut bahçelerin birinde iki gülBiri kırmızıBiri beyaz.Etrafımızda cıvıl, cıvıl dolaşan çocuklarDokunur çiyli yapraklarımıza …Belki akan ırmağın aynasında saçlarımızı tararız.Sonra hafif bir rüzgar eserÖrülür saçlarımız, sarmaş dolaş.Kesilir rüzgar ayrılık çatarBekleriz tekrar kavuşmak için esmesini rüzgarın.Belki de beklediğimiz ılık rüzgar yerineMüthiş boralar kopar, kırılır dallarımızEtrafımızda kır çiçekleri yerineDikenli çalılıklar büyürHayat bu sana…Cicim kısa da olsa ömürBiz çok defa geleceğiz dünyayaFakat her defasındaİsimlerimiz başkaÇehrelerimiz başkaGünümüzün kaygıları başka olacak.Her gelişimiz deÖncekinden farklı olacak hayat.YILLARDAN SONRA 116
Öğretmenim S. O – ya
ÖğretmenimElimde beraber çektirdiğimiz fototografBakıyorum her geçen yılKaybolup gitmiş izler bırakarak…Oysa bir sabahGüneşli baharın son sabahıydıSiyah, mavi, kahverengiBiçimsiz giyimlerleGözyaşı döktük yazılmadık kalan yapraklara.Sevinç ve keder göz yaşlarıÖğretmenim, susuyorsunBuğulu gözlerin bir kayıp arıyor uzaklardaGöz yaşların tekerlenip kayboluyor.Yitik geminin gövdesini yalayanÇılgın sulardaAma o yıllar geçti artık.Ve ben kahverengi rahlede oturan çocuk değilimBak, şu iskelede demir çubuk bükenFırın başında gülümseyen dökmeciZavotları117 proje edenHer birimiz rengini kaybeden saçlarına teselli.Öğretmenim, sen setler yıkarakDuru denizlere akan coşkun bir ırmaksın içimizdeEn hafif rüzgarda kabaran duygulu deniz.Saçlarının ağaran tellerine üzülme öğretmenim.Biz yokuşlu yollardaSeninle yürümekteyiz.KADERLE KONUŞMA 118
Bu gece ev, ev gezerekKapıları çaldığını söylediler bana.Kara kader.Tutumlarında bu ürperti niyeTelaş etmeHoş geldin.Geç. Otur. Sıkılma.Birbirimizi zerre kadar sevmesek bileBeraber yürüdüğümüz yılların hatırı var.Kara kaderHatırında mı?Toprağımı çiğneyerekHaçları gamalı çizmeliler gidiyordu doğuya.İlk çığlığı basmıştımYarı yıkık evimizdeBüyük annem ismimi haykırmıştı henüz.O an, beni okşamaya gelenRüzgarla girdin kapı aralığından“Kadir olsan da bir, olmasın da” dedin.Vurdun alnıma yoksulluk damgasınıBense tomurcuktum henüzBaharın rüzgarına, yağmuruna sevinenRenklerin türlüsüne kapılıpAçıyordum gözlerimi güneşi zaptetmek istercesine.Her renkten şefkat bekleyerekVarıp geliyordum aldanış salıncağında.Köy sokaklarında göbeklerini iterek gezenBurma bıyıklılar gördüm.Çocuk değil miyimHasta yatan anamı sevindirmek içinSallanan göbeğin altına durupel açardım “Bonbon” diyerek.Sonra baston acısıyla kaçardım.Sen kahkahayla gülerdin her ağlayışıma“Stavay malçik”119 diyen sesle uyandım sabahın birinde…Alnımdaki damganın yerinde bir yıldız parlıyorduGökyüzüne uzandı bir kemer ışıkYıldızlar yandıKızardı akar sular.Sözümü söyleyemedim.Ne sanaNe de alnıma yıldızı takan insana.Sen yıldızların ışığında kaçıyordunYıldızlar taşıyanbaşka çocukları sevindirmeye gidiyordun.Bir daha görüşemedik.Bu gece yine kapıları çalıyorsun fakat boşunaBen karanlıklarla çoktan vedalaştımKaderim değiştiVe hükümdar benimKara kaderKapıları çalsan da çalmasan da.NO: 94 YAŞAR GAFUR AKİF (1941)

Yaşar Gafur Akif 1941 yılında Silistre ilinin Türk Kosusu (Kosara) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk okulu köyünde, ortayı Arabacılar (Kolarovo) da okudu. Daha sonra Razgrat Türk Pedagoji okuluna devam etti, ve oradan ilkokul sınıf öğretmeni olarak mezun oldu. Önce iki yıl kendi köyünde öğretmenlik görevinden sonra askere gitti. Vatani görevini emek eri olarak yaptı. Terhis olduktan sonra Silistre ilinin Suhodol köyüne ilk okul öğretmeni olarak tayini çıktı. Orada otuz yıla yakın öğretmenlik yaptı. Köyün kültür problemleri ile yakından ilgilendi. Uzun yıllar köydeki Okuma Yurdu’ nun (kütüphane) başkanlığını yaptı. Bu dönemde kitap tanıtımları yaptı, yazarlarla karşılaşmalar düzenledi ve folklar araştırmalarına aktif iştirak etti. Halen Silistre ilinin Suhodol köyünde oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.
Şiirle daha ilk okul yıllarında tanışan Yaşar Gafur Akif bütün güçlüklere rağmen şiirden ayrılmadı. Şiiri kendine bir sır dostu bildi. Doğduğu topraklara olan sevgisini anlatmak için bir liman bildi şiiri. Şiirlerinde Dobruca insanının lirik duygularını, baskılı yıllarda ki sıkıntılarını ve göçlerle gelen acıyı ve çalkantıları dile getirdi.
Şiirleri “Tuna Gerçeği” Ruse, “Ziya” Silistre, “Halk Gençliği” Sofya “Yeni Işık” ve onun sanat eki “Çağdaş” gibi gazetelerde yayımladı. Totaliter rejimin baskılarından dolayı şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı.
HATIRLIYOR MUSUN 120
Hatırlıyor musun haniKaranlıkta yıldızlar kadar bahtiyarDelicesine dalgalarla savaştık.Hani gece kayığımız yelken olduYıldızlar ışıkBize sürpriz mi yapmak istedi.O nazik tebessümüyle ayYoksaSana henüz açıklayamadığımArzumun teklifini mi sundu?ANMAMAK ELDE DEĞİL 121
Bir daha beni anma demiştin haniAşkın hasreti kalbimde kanarkenOlmuyor unutmak elde değil güzelimSen hala gönlümün tahtında yaşarken.ENDİŞE 122
Gece serdi kara saçlarınıRenklere gölgeler düştüÇiçekler solgun …Kalbim çağıran bakışınıKumral saçlarını özlemekten yorgun.Hasretli gözlerimBahtımın ufuklarında arıyor seniSensiz mi geçireceğim yine gecemi?HATIRALAR 123
Kimi usandırıcı, kimi okşayıcıHepsi bir başka derin..Diziliyor aklımaİki nazik el dolanıyor boynuma.O güler yüzlü, sarışın kızınBelki bir üzüntü gizliyorduSuyun ayansındaİlk buseyi aldığım an.Hep bunu düşünüyorum TunaHer seyrine daldığım zaman.NO: 95 AHMET MEHMET (1941)

Ahmet Mehmet 1941 yılında Kırcali’nin Koşukavak (Kru movgrat) Belediyesine bağlı Kıyılar köyünde tütüncülükle ge çimini sağlayan fakir bir ailede doğdu. İlk ve orta öğrenimini Koşukavak’ta tamamladıktan sonra Kırcali Türk Pedagoji oku lundan mezun oldu. Uzun yıllar Rodop köylerinde Türk çocuk larına Türkçe’yi öğretti.
Bulgarlaştırma kampanyasında iktidarın ilk hedeflerinden biri oldu. Benliğini korumak isteyen yazar bu olaya şiddetle karşı koydu. Tutuklandı, aylarca göz altında tutuldu, sorgulandı, dövüldü ve sürgüne gönderildi. Daha 1970 yılında çok sevdiği öğretmenlikten atıldı. Yirmi yıla yakın vasıfsız işçi olarak Rodoplar’da, Sofya’da ve kendi köyünün kooperatifinde çalıştırıldı. Jivkov diktatörlüğünün çökmesinden sonra 1989 yılında ülkedeki demokratikleşme sürecinden istifade ederek tekrar öğretmenliğe döndü. Halen köyünde oturuyor, Türkçe öğretmeni olarak hayatını kazanıyor şiirlerini ve öykülerini yazmaya devam ediyor. Evli ve bir çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.
Gönlünü daha öğrenciyken edebiyata kaptıran Ahmet Mehmet yaratıcılığa lirik şiirle başladı. Rodop Türklerinin acı kaderini anlatan öyküler yazdı. Konularını hep çevresindeki olaylardan aldı. Onun tipik kahramanları hep tanıdığı insanlar oldu. Şiirlerinde aşkı ve işsizliğin getirdiği buruk hayalleri işledi. Öykülerinde Rodop insanın acısını, huzursuzluğunu, ekmek kavgasını ve mutlu günlerin geleceğine olan inancını dile getirdi.
Eserleri :
“Kır Çiçekleri”, Öyküler, Kırcali, 1997
“Ve Varız”, Şiirler, Kırcali, 1999
BENİ RAHATSIZ EDEN 124
Beni rahatsız eden sokaklarSokaklardaki evlerÖlen saksılarTütmeyen bacalar.Beni rahatsız eden evlerSokakların heykeliNürtonu sarmış alevlerYitirilmiş insan emeli.Beni rahatsız eden saksılarAğlar benim bacılarım ağlarBursa’da mı İzmir’de miYoksa İstanbul’da, sığınak arar.Beni rahatsız eden bacalarTütmüyorsunuzHer şey sönmüş soğumuşAğlar kanım, ulusum ağlar.Temmuz 1992, KoşukavakBENİ ANARSAN 125
Beni anarsanSakın arka kapıdan gelmeGizler, şüpheler girer oradanBeni anarsanArka kapıdan gelme.Beni anarsanKarı, buzuTaşı, toprağı delenBaharı müjdeleyenAkçabardak gibi gel.VeSakın arka kapıdan gelme.Toprağımdan gel.Kardelen gibi…İŞSİZLİK 126
İşsizlik de iyi bir şeymiş meğerGünleri saymaktan kurtuluyorsun bir kez…Delik deşik olacak ceplerinİkide bir derin, derinÇekeceksin içini.Vakitli vakitsizMiden usare salacakGözlerin sönükYüzün ayva sarısı olacak.Karında üstelemeyecekŞunu alalım bunu alalımÇocuğunun gözünü yaşartacakVitrindeki bisiklet …Ve senUmurunda olmasınŞişmanlık derttirOlacaksın bir iskelet.İNSAN OLUŞUMU UNUTTUM 127
Yıprattılar beniDilimi yıprattılarGözümü kaşımıAyaklarımı yıprattılarKollarımıBirer, birer ağarttılarSaçlarımı.Unuttum sağı soluEkmeği unuttumKaşığı, çatalıTuzu, şekeri, biberiAğlayışı, gülüşüBulutu unuttumYağmuruSuyu kumu…Vesselamİnsan oluşumu unuttum.SİGARA 128
Gıpta ediyorum doğrusu sanaSenin gibi olmadığımaVarsın vurmasın benim de sol yanım …Etim kemiğimGözüm kaşım olmasınDamarlarımda akmasın kanım.Özleyiş de bilmesin bu gönülBilmesin.Ama senin gibi ben deYalnızlığın gecelerine eş olayımVe dudağında titreyip bir kişininHer sızısını, her kederiniSaçlarını ağartan düşünceleriniAvutabileyim kana, kana.O zamanİstersen ben de kül olayımSenin gibiYana, yana.YİTİRİLEN UMUTLAR 129
Güz oturmuş her şeyin üzerineGüneş ışığını kaybetmişRüzgarın elinden sarı, sarıDüşen yapraklar mı?Örümcek ağı gibi önünde yollarBirinin çıkışını bilmiyorumÇocukluğumun yeşilliği solmuşAyrılan dostlar mı?Ne gündüz, ne gece, ne yazİçimde her şey yapayalnızGöz görmez, dil konuşmazYitirilen umutlar mı?NO: 96 HASAN NURİ AYDIN (1941)

Hasan Nuri 1941 yılında Razgrat ilinin Ada (Ostrovo) köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Daha sonra Razgrat “Nikola Yonkov Vaptsarov“ adlı Türk Lisesine yazıldı, lakin bir yıl sonra Türk okulları Bulgar okulları ile birleştirilince genç şair öğrenimine devam ederek oradan mezun oldu. Aynı yıl Sofya Devlet Üniversitesinin Zooteknik Bölümünü kazandı ve dört yıl sonra oradan Zooteknoloji uzmanı olarak diploma aldı. Uzun yıllar doğduğu köydeki Ziraat Emek Kooperatifinde Zooteknoloji uzmanı olarak görev yaptı. Bu zaman zarfında birkaç yıl köydeki Okuma Yurdunun başkanlığını üslendi. Dram ve folklor gruplarında aktif rol aldı. Köydeşi şair İdriz Hasan Ömer ile şiir geceleri düzenleyerek köyünün ve bölgenin kültür çalışmalarına önemli katkı sağladı.
Bulgar Devletinin Türkleri eritme politikasına şiddetle karşı çıkınca, sürgüne gönderildi ve işsiz kaldı. 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutuldu. Ailesiyle birlikte Türkiye’ye iltica etti. Çorlu’ya yerleşti. Çorlu Ziraat Bankasında göreve başladı ve 2002 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Halen Çorlu’da oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Hasan Nuri şiirle çocukluk yılarında tanıştı. Yunus Emre ile, Pir Sultan Abdalın nefesleri ile büyüdü. Lise yıllarında ilk şiir denemelerini yaptı. Şiirlerinde neslinin aşk duygularını, beklentilerini ve endişelerini dile getirdi. Daha sonraki yıllarda onun şiirinde mantık ve sosyal konular ön plana çıtı. Şiirlerinde sade ve akıcı bir dil kullandı.
Hasan Nuri şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Eserleri Bulgaristan’da Türkçe yayımlanan merkez ve yerel basın sayfalarında ve dostlarının dosyalarında dağınık bir halde yer almaktadır.
DOYABİLİR MİYİM 130
Şöyle bir coşsamDoyasıya haykırsamGönül, gönül…Nehir olup yatağımdan taşsamÇağlasam gürül, gürül..Sarı bereket denizlerinde dalgalanan başakBulutlar delen neft kulelerindeParlayan ışık olsamEnginleri öpen gözlerde ferDağları devirenlerin saflarında er olsam.Ak güvercin olup uçsamKızıl ufuklara, dünyayı dolaşsam…Bağrı yanık anaların göz yaşlarınıKanadımla silsemSoğuktan titreyen gavroşları (Sokak çocukları)Koynumda ısıtsamŞehit mezarlarınaAl, mavi çiçeklerden çelenk örsem…Bir de bütün dünyayı bahtiyar görsemYaşamaya doyabilir miyim dersin?1965 SofyaHAYRAN 131
BağırBağırBağırıyorİçimde bir sesBu tevekkel değil.Toprak bağırıyorTaş bağırıyorOt bağırıyorBahardan güzelBaharı çağırıyor.Güneş bile batarkenGeri bakıyorBize hayran.1966 Sofya.İZ 132
Durma, kur, biçKarala, çiz.Belki kalırSenden bir iz.1966 SofyaBİR DAKİKA OLSUN 133
Ana kucağında,Ana koynunda uyuyan bebek gibiÇiçeklerin kucağındaUfuktan ufka uçan kelebek gibiDuymak tatmak bahtiyarlığı.Sabah çiyinde sürünen salyangoz gibi sürünmedenMaviliklerde görmek kendiniBir dakika olsun…Sahili görüp de bırakmamak kürekleri eldenGöğüsle korumak yanan yürekleri kara yeldenİncitmeden vicdanını, esirgemeden kanınıArdında nikbinlik dolu bir yol bırakmak nesillereSonunda duymak, tatmak bahtiyarlığıİsterse bir dakika olsun.YÜCE ŞAİR 134
Şiir yazmak istemiştimTelleyip pullamadanSatırlar gül koksun demiştimKafiyelerinde bülbül ötsünHer hecesinde şiirimin.Kalbimin ateşi tütsün demiştimMeğer hayatmış yüce şair…ANIT DİK 135
Bir sigara yaktımYanıyor sigaramVe duman…Yaz yağmuru gibi sırtımdan geçenGençliğim geliyor aklımaYaz yağmuru kadarTemiz ve sıcak…O zaman bir kederSarıyor beni boğarak…Üzülmeyi bırakKeder arama zamanı değilÇekici alKuleler kurarakGençliğin anıtını dik bu gün.Bir gün gelir esef etmezsinGeçtiğine örünün.1968 Ada köy – RazgratNO: 97 RAFET SEYDALİ CAMCI (1942)

Rafet Seydali 1942 yılında Kırcali iline bağlı (Çenooçene) Karagözler Beledeyesinin (Patitsa) Ördekler köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. Çocukluk yıllarında babasını kaybetti. İlk okulu doğduğu köyde, ortayı Karagözler’de liseyi Kırcali’de okudu. Daha sonra Haskova’daki Yüksek Öğretmen Enstitüsünün Türkçe–Fransızca Bölümünden mezun oldu. Hemen askere alındı. Terhis olduktan sonra Kırcali ilinin Svobodinevo köyündeki orta okula müdür olarak tayini çıktı. Orada birkaç yıl görev yaptıktan sonra, Kırcalideki il Gençlik Örgütüne enstrüktör olarak atandı. Orada ki başarılı çalışmalarından dolayı kısa bir zamandan sonra İl Örgütünün Basın Yayın Şubesinin sorumlusu oldu. Moskova’daki Yüksek Parti Okuluna gönderildi. Okulu yüksek başarıyla bitirdi. Yurda dönünce Kırcali il Gençlik Örgütünün Birinci sekreterliğine getirildi. Daha sonra merkeze alınarak uzun yıllar Tarım Bakanlığında Bakan yardımcısı olarak çalıştı.
Totaliter rejimin çökmesinden sonra yeni demokrasi döneminde üç yıl Haskovo’da vali yardımcısı oldu. 1994 yılında emekliye ayrıldı. Halen Kırcali’de oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Rafet Seydali şiiri lise yıllarında sevdi. Şiirlerinde lirik duygularını, yurt sevgisinin kutsallığını ve insan emeğinin yüceliğini dile getirdi. Onun, neslinin diğer şairlerinden farkı, şiirlerini siyasi hayatına kurban etmemesidir.
Şiirlerini bir kitapta toplatıp yayımlamadı. Şiirlerini daha fazla yıllık antolojilerde, merkez ve yerel basın sayfalarında dağınık bir şekilde görüyoruz.
SENDEN AYRILIRKEN 136
Ayrılırken sendenKoskoca bir köy bıraktım ardımdaSokaklar bıraktımHer köşesi hatırlar dolu …Ağaçlar bıraktım dalları yeşilKervanlardan hatırlayasın beni diyeUzun, uzun uzayan yollar bıraktım.Hasretliğin yarısını san a bıraktımYarısı bende kaldıVe benim için düşünmeyi bıraktım sana.Birde köy kenarında bir ferma bıraktımYolladığım çiçeklerden hatırlayasın beniDostlarımı ve annemi bıraktım.Bir ay bıraktım geceleri kıra çıkarsınBir çeşme bıraktım köy ortasındaAkşamları suya inersin diyeÜstelik bir de, “Adacığı”, bıraktımYolumu gözlersin diye.YÜRÜDÜM 137
Yürüdüm,Üzüm tadında türküler aktı içimeBaktım yurdun sıradağlarınaSarı sürme yakınmışağaçlarda yapraklar.Ellerime baktım, ellerim istekli işeVe aldım torbayı, çıktım dağlara…Sonra Rodoplar’ da tütün uçladım. (tepe koparmak)Kervanlar yettim Küstendil yollarındaDobruca’ da bloklar kesti yolumu;Pamuk toplamaya koyuldum sonraSevgi ile sevinçle…Ama bir dilber:Toplayamazsın. Dedi.Ellerin yakışmaz. Dedi.Ve koyuldu işine, kırdı elimi kolumuSonra yine baktı kaş altından“Toplayamazsın” diyen bakışlarıylaVe bir de gülümsedi hafiftenİçime bir sıcaklık aktıbu gülümseyiştenhele işi, akıldan çıkaracak adamıToplayamam m ı?Hey kız.Etme bana.İşte sıram.Al da kat istersen sırana…Yürüdüm,Üzüm tadında türküler aktı içime…KENDİME HESAP 138
Türlü çiçek sularım – açılır mis kokarFidanlar dikerim – yüklenir dallarBir çeşme kurdum – buz gibi akarBir bina kurdum – rengi bembeyazArkamda kaldı – on dokuz baharÖnümde meyvesini tadacağım yıllar.BARIŞ OLSUN 139
Dünya Barış Kongresine
Dudaklarda kalmasın yalnız öpüşlerin tadıBir açmasında kalmasın güllerin güzelliğiBir tecrübe tarlası olmasın atoma dünyaKül olmasın hünerli ellerinBir emel peşinde gece gündüzverdiğin emeğin....Top sesleri alamsın aklını beşiktekilerinYıkılmasın Ay yolumuzdaki köprülerRandevular yarıda kalmasınKanla dolmasın sokaktaki çukurlarBahçeler toz duman olmasın.Solmasın, sönmesinGenç kızların dudaklarında ki ballı emeller.Türküler ebediyen tükenmesinsazlarından aşıklarınYaşamak – yaratmakYaratmak – yaşamak olsunEn büyük hedefi insanlığın..Arzular, özlem kalmasın gönlünde çocuklarımızınGüvercin yuvaları bozulmasın saçaklardaKayıp gitmesin bir yandan öbür yana yılanlarSevinirken ümmü cihan bahara.Toprağa zehir ile sokulmasın yağmurlarBalıyla, tadıyla sulasın beklenen ürünüKapanmasın ebedi yarına açılan kapılar..Sepetlerde kalmasın öğütülen buğdaylar,Trenler devrilmesin taşırken saadetiBiz dünyada barış istiyoruz a dostlar,Barış olsun ebedi!HANİ NERDE 140
Şimdi bakışında gözlerininZehirlenip kalıyor tüm aradıklarımGülüşün ve yürüyüşün başka…Evvel sussan da karşımdaSırdaşı olur görünürdün dertlerimin.Ayrılıktan bıktım diyordunÖzlem, özlem üstüneydi mektuplarınHer an dönmemi bekliyordunAynı sıcaklık aynı sevecenlikVe aynı sevgi olacaktı dönüşümdeEn büyük hediyen…Aynı pencereye atacaktın çiçekleriHani nerede?Hani nerede:“Varın, yoğun, ayın, güneşin, kuvvetin”?Ne tez kısaldı yıllarla gecelerDünya ne zaman genişledi?Şimdi bakışında gözlerininParçalanıyor arzularımın en temiziEn güzeli umutlarımınSolup kalıyor saçlarımda.Dostları bile ayak altı etmişsin.Düşürmüşsün koynundan sevgi aynasınıEskisine fırça çekilmiş sözlerininBir gecede bin bir renge girer saçın ve yanaklarınAynı başAynı dudak olacaktı dönüşümde en büyük hediyenAynı dilde konuşacaktın titrerken boynumdaHani nerede?Şimdi bakışında gözlerininZehirlenip kalıyor tüm inançlarım.Şimdi yürüyüşünde parçalanıyor tüm aradıklarımŞimdi bakışında öyleBüyük bir sevgiyi boğuyor denizler…Şimdi bakışında gözlerininAyna tutuyor yabancı eller.YURT GEZİSİ 141
Kızanlıkta gül oldum bahçe, bahçeOkKa, okka üzüm oldum Trakya’da.Koşa bir rüzgar oldum akşam üstüBir yolcu oldum Koca Balkanda.Kan gibi karpuzu oldum Dobruca’ nınTozlu ellerle kesildim öğle paydosundaVe buğday oldum, arpa oldum, başak, başak.Konbaynla (biçer döver) biçildim Tuna yaylasındaSonra iki büyük deniz oldum Arda boyundaSonra kayık, sonra martı, sonra balık oldum sularında.Bir de misafir kaldım Rodop köylerindeHer hanesinde bir sevinç bir hürmet…Sonra bir taş oldum Karadeniz sahilindeTuzlu sular yıkadı başımın yosunlarınıVe sevdalı kızlar seyrederken gece yosunlarıSabrı oldum içlerinde gittikçe tükenen …Sonra Rila – Pirin (dağ adları) gezdim sökerken şafakMadan – Rudozem (şehir adları) gezdim saçım doldu toprakDedim bir de yoktan deniz yapayım..Yolum oldu Vıça – Dospat (baraj adları)Derken dikiliverdi önüme ÖrdeklerAçarak kollarını bir anne şefkatiyle..Gel, dedi, yavrum terini ben sileyim,Yorulmuşsun, otur biraz dinlen.NO: 98 İSA HASAN CEBECİ (1942)

İsa Hasan Cebeci 1942 yılında Hacıoğlu Pazarı’na bağlı Pirli köyünde doğdu. İlk ve orta okulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra Hacıoğlu Pazarı’ndaki Türk Pedagoji okulundan mezun olarak ilkokul öğretmeni oldu ve üç yıl köyünde öğretmenlikten sonra askere gitti. Askerliğini emek eri olarak yaptı. Şumnu’daki Yüksek öğretmen okulunun Türkçe ve Coğrafya bölümüne yazıldı. Orada üç yıl okuduktan sonra Sofya Devlet Üniversitesinin Türkoloji Bölümüne geçti ve oradan diploma aldı. Köyüne tekrar öğretmen oldu. Köyünde kültür faaliyetlerini canlandırdı. Kütüphanenin başkanı oldu. Dram ve folklor ekibinin çalışmalarını yeni raylara oturttu. Sahneye yeni piyesler koydu. Bölgenin folklor araştırmalarını bilimsel metotlarla yürütmeye başladı. Bütün bunlar yerel yöneticileri rahatsız etti. Genç şair takibe alındı. Gezileri sınırlandırıldı. Ancak 1980 yılında bir grup öğretmen arkadaşı ile Azerbaycan’ın başkenti Baku’ yu ziyaret etme imkanı buldu. Azerbaycanlı şair dostları bu ziyareti iyi değerlendirerek genç şairi okuyucularına takdim etme fırsatını kaçırmadılar.
1985 yılındaki asimilasyon politikasına karşı çıktı ve sürgüne gönderildi. İşsiz kaldı. 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutularak sınır dışı edildi. Türkiye’ye iltica etti. İstanbul’a yerleşti. Dört yıl İstanbul Tepecik Lisesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı. 1995 yılında Çorlu’ya yerleşti. Halen orada oturmakta ve Çorlu Lisesi Türkçe öğretmenliği yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
İsa Hasan Cebeci şiirin sadık dostudur. Şiirlerinde doğa vatan ve milli duyguları dile getirir. Folklordan esinlenerek hece veznini ustaca kullanan şairlerimizdendir. Çocuk şiirleri ile ünlüdür.
Şiirlerini Bulgaristan’da bir kitaba toplayıp yayımlama imkanı bulamadı.
Eserleri:
“Çocuk ve Fidan”, İstanbul 1998.
“Sen Rüzgara Benzeme”, Çerkezköy – 1998.
“Hoyrat Düşümceler”, Hoyratlar, Çorlu, 2005
“Deliorman Ağzı”, Ankara, 2010
HACET 142
Fidan boylum hacete geldim işte kapınaYokuşlu yollar geçtim, karşında duruyorum.Yıllardır hasret kaldım o beyaz gerdanınaDilenmek için gönül kapını vuruyorum.Bilmem ne diyeceksin gönlümün dileğineBu, parayla alınan meta değil, mal değil…Senden sevda isterim, n’olur sor yüreğineBu bir gönül dileği, şeker değil, bal değil…Ne olur boş çevirme beni, evet, deyiverGünlerim bayram olsun, bahçemiz seyran olsun!Dostça koluma girip evimize geliver,Bunlar kavuşmuş deyip, herkesler hayran olsun....1963, Pirli Köy