
Полная версия
Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 1

Şaban Mahmudoğlu Kalkan
Bulgaristan Türk Şiiri Cilt II
NO: 75 ŞÜKRÜ HASAN KARACA (1940)

Şükrü Hasan Ahmet 1940 yılında Kıcaali ilinin Lale köyünde fakir bir tütüncü ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra Koşukavak (Krumovgrat) “Mustafa Suphi” adlı Türk lisesinden mezun oldu. Uzun yıllar Koşukavak (Krumovgrat) şehrinde bir Devlet kuruluşunda muhasebeci olarak görev yaptı. Dışarıdan verdiği sınavlarla Sofya Devlet Üniversites’inin Hukuk Fakültesini bitirdi. Daha sonra aynı şehirde, Gençlik Teşkilatının İlçe komitesinde “Türk Gençleri ile Çalışmalar” şubesinin sorumlusu olarak altı yıl kadar çalıştı. 1968 yılındaki yerel seçimlerde Kırcali ilinin Zvezdel Belediyesine Belediye başkanı seçildi. Orada da başarılı çalışmalarından dolayı bölge halkının sevgisini kazandı.
Belediyede görev süresi bitince tekrar eski mesleği olan avukatlık görevine döndü. Asimilasyon kampanyasında sustu, şiir yazmadı ve sessiz direnişe geçti. İşten çıkarılınca birkaç yıl inşaatlarda çalıştı. 1989 Kasım ayında Jivkov’un iktidardan uzaklaştırılmasından sonra tekrar göreve dönerek “Hak ve Özgürlük” Hareketinde aktif rol aldı. Halen Mastanlı (Momçilgrat) şehrinde oturmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Şükrü Hasan Ahmet’in ilk şiiri 1956 yılında Sofya’da Türk Çocukları için Türkçe yayımlanan “Eylülcü Çocuk” gazetesinde yayımlandı. Daha sonra adını yerel ve merkez basında ve yıllık şiir antolojilerinde sık, sık gördük. Şair şiirlerinde Rodoplara olan samimi sevgisini, doğanın güzelliğini ve kendi ruhunun endişeli çalkantılarını dile getirmektedir.
Bulgaristan’da şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkanı bulamadı. Şükrü Hasan Ahmet kalemini makale, fıkra, monolog gibi diğer edebi türlerde de denedi. 1967 yılında “Halk Gençliği” gazetesinin “Hiciv ve Mizah” yarışmasında fıkra dalında özel ödüle layık görüldü.
YANIMA GELİRSEN 1
Hastanedeyim, hastayımEğer yanıma gelirsenÇiçek falan istemiyorum sendenGözlerinde semanın maviliğiDilinde kuşların şarkısıSenden Rodopları istiyorumSevdiğim Rodopları..1965, SofyaKIRLANGIÇLAR 2
Iskır’a doğru bakan ormanSerpilmiş sapsarı bir kilimBir ucu rüzgarın elinde…Bir ucu benim…Bazen kesif bir dumanSürünse de güzündeGözü sevdalı olmak yamanmış hey yamanEy kırlangıçlar güzel kuşlar…Bazen bir gölgesiniz göklerde, bazen hayaletBazen alçaklardasınız, bazen yükseklerdeGıpta ediyorum ben sizeSanki öpücük alıyorsunuzGezdiğiniz memleket topraklarınızdanYolculuk görünüyor gözünüze…Uçun, alabildiğinize uçunUçun kırlangıçlar ….Gözümde tüten Rodoplar’ dan geçinUğrayın benim köyüme deTelgraf tellerine konun sıra, sıraBizim “Adacık” tarlada.Belki oradadır benim biricik Cemile ’m deUğurlu yolculuk hey kırlangıçlarSonbahara kalmasın sakın.Ağrılarımı unutturan kırlangıçlarBen size benzetiyorum onu zaten.Sakin köyümden geçin akın, akınSelam iletin benden.1965, SofyaSONBAHAR 3
Tabiatın rengi solduSapsarı kesildi ormanÖten kuşlar ötmez olduDağ başını sardı duman.Soğuk rüzgar sert esiyorDüşürüyor her yaprağıGüz yağmuru çiseliyorKandırıyor şu toprağı.Bahçelerde türlü meyveAna toprak verdi bizeArmut, üzüm, erik, ayvaBol, bol yeter hepimize.Sona erdi güz ekimiDindi kırda traktör sesiKimi sevindirmez kimiTarlaların ekilmesi.1966, KoşukavakBÜTÜN GECE 4
Bütün gece ak yelUsul, usul penceremiYaladı duduSakin bir kalbin vuruşu gibi…Şapırtısı var saçak damlalarınınSabahDağların eteklerine indiriverdi çemberiniMüjdesi var baharın …Ak yelin kanadında.1967UÇUN KUŞLAR 5
Sofya hastanesinde beni tedavi eden Dr. S. Asvazaduryan’a
Bilmem, görmedim, ne zaman geldinizGeldiniz yuvalandınız saçaklaraHoş geldiniz diyemedim sizeAma biliyorumGün olacakUçacaksınız güneye…Uzaklara uçacaksınız.Siz Rodoplar’ dan geçeceksinizÇalar çalmaz güz kapınızıTüm yavrularınızlaUçacaksınız, uçacaksınız…Siz köyümdenO “Yeşil Burun” dan geçeceksiniz.Beni yine burada bırakacaksınız.Neyse, yine gücenmiyorum sizeUçup gidiyorlar diye....Aklımdan bile geçmiyor hasetlikElbette ki gün olacakBen de uçacağım, döneceğim ana kucağınaElbette ki gün olacak ben de uçacağımÖyle ya doktorum, öyle ya?1967, SofyaNO: 76 NACİ FERHAT MESTAN (1940 – 2014)

Naci Ferhat Mestan1940 yılında Kırcali sancağının Dedeler (Dyadovtsi) köyünde fakir bir köylü ailesinde dünyaya geldi. İlk okulu kendi köyünde, ortayı ve liseyi Eğri Dere (Ardino) şehrinde okudu. Daha sonra da Sofya Devlet Üniversitesinin Türkoloji Bölümüne girdi ve oradan mezun oldu. “Yeni Hayat” dergisinde işe alındı. Uzun yıllar derginin Kültür şubesinde çalıştı. 1970 yılların başlarında Partinin genel siyasetine ters düştüğü için dergiden uzaklaştırıldı. Naci Ferhat Rodoplarda bir kaç yıl öğretmenlik ve gazetecilik yaptı. Eğri Dere (Ardino) şehrinde Bulgarca çıkan “Ardino’nun Sesi” adlı gazetenin redaktörlüğünü yürüttü. Sürgün cezasını çekti ve “suçunu” anladı. Uslandı ve tekrar “Yeni Hayat“ dergisinde çalışmaya hak kazandı. Sonra uzun yıllar orada şube şefi olarak çalıştı.
1985 yıllarındaki Bulgarlaştırma kampanyasına önce tepki gösterdi daha sonra kampanyanın ateşli destekçisi oldu. Soydaşları tarafından dışlandı ve yalnızlığa itildi. 1989 yılındaki Demokratik Devrimden sonra gerçekleri değerlendirme imkanı buldu. Daha sonra pişmanlık şiirleri yazdı. Halen Sofya’da oturuyor. Sofya Radyosunun dış yayınlar servisinde Türkçe spikerliği yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Duru bir Türkçe ile lirik ve siyasi şiirler yazmaktadır. Şiirlerinde Rodop insanının doğa sevgisini ve yaşam mücadelesini isyankar bir ruhla dile getirmektedir. Şiirlerinden örnekler Bulgar’caya, Rusça’ya ve Kafkas dillerine tercüme edilmiştir.
Naci Ferhat Mestan’ nın Bulgarca yazdığı, yayınlanmış üç şiir kitabı daha vardır.
Eserleri:
“Dağlı ve Deniz”, Şiirler, Sofya, 1965
“Silk Yakandan Ölümü”, Şiirler, Sofya, 1995
“Dip Not”, Şiirler, Sofya 1999
“Umut Yarına Tuzak”, Şiirler, Sofya, 2009
BIRKAÇ TEL 6
Bir kaç tel ver saçındanUğur getirirmiş saçhem de bir tarafa yazvereceğim teller kaç.Çeviririm hepsinifırsat bulur gelirsemveya yıllardan sonraçıkar gelirsen bir günsaçlarını bulursunşiirime örülmüşsen gelmeden keserseyolumu ölüm.BAHAR 7
Çoğu zaman böyle gelirBizim tarafa baharSormadan söylemedenGelir birdenbire.Gelir anlayamazsınÇıtır, çıtır dallarlaYeşillerle allarlaGelir salına, salınaYerinde duramazsınÇocuklar sezer önceBaharın geldiğiniSalınır uçurmalarAsılır bulutlara.Müjde çiçekleriMini, mini ellerdeAçılır bütün kapılarAçılır umutlara.Gelinlik kızlarınRenklenir rüyalarıŞimşek, şimşek olurKirpik altında gözler.Çiçekler ışık isterYaprak güneşe vurgunKısalır geçelerUzar gündüzler …Toprağın tavını düşünür dedemYanar içinde bir şeylerOkşarken sakalınınIşık tellerini......Günü dolmuş göç bekleyen köylününKanar içinde bir şeylerTitrer elleriDalına konmuşum, çiçeğe vurulmuşumÇiçekleri sevmeyen arı olmaz.Ah ne iyi ah ne güzelYuvasında bir kuşumYuvasız kuşlarınBaharı olmaz.1972 AdinoGEÇ ANLADIM 8
Gözlerimi açtıkça perdeye varıyorumKapadıkça bu günüme yerleştim adım, adım.Ne zamansa yoluma çıkacak olan kadınSokmuş bir çıkmaza beni.Bırakmış geç analdım.Bu acayip mezarlıkta bir şeyler arıyordumBenliğimi çiğneyerek yıllarca adım, adım.Geniş, yeni açılan kapıların ardındanBana uzanan ellerTırnakmış, geç anladım.Düşüncemi dondurdular, yırtık sesimi sordumYanıtlayan dudaklar sırıttı adım, adım.Çizdikleri yolların en yapıcı niyetiHırçın ayaklarımıKırmakmış, geç anladım.Elde sıfır, akılda bir, hırpalanmış ve yorgunGeldim kapınıza, yürüdüm adım, adım.Yapacağım bir tek iş bildiğim gerçekleriSağırların kulaklarınaHaykırmakmış, geç anladım.Ekim 1991, SofyaHEP CANIMI ALDILAR 9
S. B. Öz’ e
Taşıdım tırıl, tırılTaşıdım sevgiyiKirpiklerimin ucunda.Savundum gözlerimin içindesavundum iyilikleri.Çalınırken, davullar çalınırkenacı çığlıklar işitilmesin diyeonlar hep tokmak olduBeni hep yıldırdılar beni…Gene de buradayım işteAkıl edip hiç saymadımkaç kere öldüğümü.Bilmiyorum zengin dostlarhangi kapıyı çaldılarnerelerde kaldılar?Ben çok para görmedim ki cebimdeyolumu kesen hırsızlarhep canımı aldılar.1992, SofyaGÜL BEYAZ ŞIIR OKURKEN 10
Bahar yelleri esiyor şeftali dallarındaAkasyalar çiçek açıyor durup dururkenSevgiler kervan, kervanbizim dağ yollarındaGülbeyaz şiir okurken.Gülbeyaz şiir okurkenSesler geliyor kulağıma yılların arkasındanDaha iyi anlıyorumDeğerini bir kaşık mısır unununVe yanıyor gözlerimde ve kanıyor yüreğimdeoyuncak hasretli çocukluğumun.Gülbeyaz şiir okurkenSusuyor martılar, denizler duruyorÖlüyor hırcın dalgalar yaslanıverip kumaKanım dondu donacak damarlarımdaDur, Gülbeyaz, okuma.Bir fırtına kopuyor sonra denizlerin dibindenKamçılıyor dalgalar sahil boyu taşlarıGülbeyaz şiir okurkenKemiriyor yelesini dumanlı dağ başlarıRenkler karışıyor, değişiyor mevsimler.Ha şimdi güz, işte bahararkadan gelecek yaz.İnsan oluyoruz sesini dinledikçeNazlanma, oku Gülbeyaz.YÜREĞİMİN KAPISI 11
Sen ansızın geleceksin bir geceHiç korkma gel.Yüreğimin kapısı sana açık bilirsinBana sormadan girdin bir sızı gibi inceistediğin zaman çıkıp gidebilirsin.Sensiz geçen günlerimi anlatacağım sanaUsulca otur dinle masal dinlermiş gibiÇok bekledim seni hadi uzat eliniGözüme bakma öyle geç kaldın dermiş gibi.Sen ömrünün baharında yeşil, yeşil bir filizBen de son baharında sarı yapraklar gibiKaynaklarımı çaldılar çatlattılar dudaklarımıBulutlara el açan susuz topraklar gibi.Ve gecem ve gündüzüm tutuştu saçlarındanDökül sicim, sicim gel söndür bu ateşiİnan bana, güven bana, gel bana, getir banaEllerinde dünyayı, gözlerinde güneşi.Kasım 1971, SofyaŞİİRLERİMİN ÖBÜR YARISI 12
Şiirlerimin öbür yarısıSigara kutularında kaldı,Yaldızından, yıldızından paklanmışTertemiz tunç şiirlerBasılmayan şiirler.Korkunç şiirler.Ben zaten dağınık adamımAkıl edip toplasanız bu şiirleriElbet bir yeri bulunurduHazır tuğla nihayetEvsiz bir arkadaşaEv kurulurdu.Hem deEv gözünüz görsünDuvarı şiirTavanı şiirDöşemesi şiirÇatısı şiirPenceresi şiirKapısı şiir.Eh gene olmaz belkiŞiir sevenler yurdu.Ama içindekilerİster istemez şiir okurdu.1974, SofyaNO: 77 MEHMET AHMET SANSAR (1940)

Razgrat iline bağlı Karaağaç köyünde (Brestovene) çok çocuklu bir çiftçi ailesinde doğdu. Ailenin ilk çocuğudur. İlk ve orta okulu doğduğu köyde bitirdi. Daha sonra Rusçuk şehrinde (Ruse) Meslek Lisesinin elektrik elektronik bölümünden mezun oldu. Zavet Devlet Makine Traktör Merkezinde göreve başladı. Orada iki yıl çalıştı. Askere alındı. Emek eri olarak askerliğini yaptı. Terhis oldu. Razgrat Cam fabrikasında uzun yıllar elektrik teknisyeni olarak çalıştı.
Bulgaristan’da ad değiştirme kampanyasında “Yeni Işık-Nova Svetlina” gazetesinin il muhabirliğine getirildi. Gazetede aktif olarak Bulgarlaştırma lehinde yazılar yazdı. Türk ahalisi tarafından dışlandı. 11 kasım 1989 yılının Demokratikleşme rüzgarları onu işsiz bıraktı. Ancak yıllar sonra milli görüşte af edilmez bir hataya düştüğünü anladı. 1992-1993 ders yılında Razgrat iline bağlı Demirciler köyüne Türkçe öğretmeni olarak atandı, orada birkaç yıl çalıştı. 2001 yılında emekli oldu. Halen Razgrat şehrinde oturmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.
Şiire lise yıllarında aşık oldu. Yaratıcılığa kısa ve lirik şiirle başlayan şair daha sonra sosyal ve siyasi konulara el attı. Şiirlerinde aşkı, barış ve savaş problemlerini işledi. Son şiirlerinde mantığın daha ağır bastığını görüyoruz. Duygularını kendi tarzı ile dile getiren ve kendi sesini bulan şairlerdendir.
Eserleri:
“Bir Akşam Üstü”, Şiirler, Razgrat 2000
UNUTMA 13
UnutmaBenimsin ne zamansaBelki de çok acıyacak kalbimVe usanacak gönlümün adaleleri bu bekleyişleBelki de bu özlem kalacak yıllarca içimde.Ve yakacak beni bu ihtiras bu hasretYağmurlu geceler olacak belki ıstırapla dolu.Ama bendeki kavga bitmeyecekGözlerim yolda olacak hepVe gece yarılarına kadar ısrarla bekleyecekSonra bir gün Maya dağını gezeceğimYapayalnız deli gibiBahçedeki güllerini göreceğim avludanSeni göremezsemMaya dağında masallar anlatacağımSevdiğim insanlara doya, doya.....Padişahın en küçük kızı olacaksınMasallarımda sen… Eğer gelmezsen.1864, RazgratGÜN BATARKEN 14
Güneşi kalbime benzetecektim az kalsınKanlı, hasretli, yanık, bitikBak yüceliğine göreKalbim kadar küçüldü diyecektimFakat kayboluverdi ansızın.Sen her günSen her gece benimlesinBir gün gurupla gidersin sanıyordumAmma gitmiyorsun yıllardır.Misafirim ol bu akşam daGitme yollasam da seniKaderim ol istersenziyanı yok…En güzel gecemizBu gece olsun nitekimKederim de olsan gitme.Öylece kal içinde gözlerimin…KİMSESİZKEN 15
İşte böyle istemesem de geliyorsunSokuluyorsun rüyalarıma istemesem deGit desem de yine geliyorsun.Rüyalarımda dinleniyorsun istemesem deHatıralar diyorsun yanı başıma oturarakAnılar diyorsun.İlk akşamların kokusunu getiriyorsun banaO zaman sahteliği ilebir mehtap uzanıyor ağaçlar arasındanVe coşuyor ruhum bu kimsesizsaatlerinde gecelerimin.Seninle sermaye doluyor rüyalarımSeninle bir oluyor seyyar yıldızların pırıltısıBildim bileli beyazlığı saman yolunun.Her saf ayrılıkta bir öpüş var.Bir güzellik ve gönüllerinde taşıdığıAma bir kavga var senli benli her kötülükte.Her ayrılıkta bir kavgası var kötülüklerin,Gözlerini öpmesem diyorum bu defaKendidir diyorum ayrılığınBir kavga ile uyanıyor yalnızlığım.Ve seyahat eden kuşlar gibiDebrolmuş (bitkin halde) buluyorum tümünü.Gördüğüm rüyaların sabahları....Sonra iş başı yapmak varçok sevdiğim insanlarlagidermek yorgunluğunu bu gecenin.İSTEĞİM 16
Ben öyle istiyorum işte…Tabiatı yeşil görmek her zamanVe solmadan çiçeklerin tüm renkleriVe incitmeden insanlığıKn üfür bile etmeden karıncayaYaşamak, yaşamak.Kırmadan birde hiç bir şeyiYalancılığın şarlatanlığınKöküne kıran sokmakVe imdadına koşabilmek herkesinÖylesine bir kuvvet işte…Bir de ezebilmek her kötülüğü istediğimdeVe bir de istediğimde koruyabilmek bu dünyayıVe yaşayarak ve severekYaşam hevesini söndürmemek insanlıkta.Ben öyle istiyorum işte.ORTAMSIZ SEVGİ 17
Evler gibi yükledim belleğimiİnsan olmakYaşamak geçiyordu benimde içimden.Salt seni değilİnsanları da sevmekBir çağ boyu, dünyaca.Yasak ettin bana insan olmayıHer ilkyazı içimde yaşattım yaşamadanSeni değil kimseyi sevemedim,Sevmedim öpmedimSenin olsun diye sevgilerimOldular mı?İnsan olmamak istedim sonraMahkumlar gibi yaşadımKendime karşı hiç yeşermedenNe gölge yapabildim güneşli günlereNe sisli havalarda benlikYasak ettin bana insan olmayı daÇılgın akşamlardan korudun beni gönlünceSenin oldum mu?Şimdi neyim ben aslında?Ya bırak insan olayımYahut’ ta gebereyim insansızlıktanBir sevgi uğruna kirletme beni.1966, SofyaKÜÇÜK SEVİNÇLER 18
Uzun sürdü bu defa ayrıldığımız haftaHaftalardır hasretini çekiyorumO günü düşünüyorum daHer gün herkes gibiykenPazarları bir büyük oluyorumSana varacağımdan.2Sigaramı çakmakla yakıyorum artık“Made in Austria” yazıyor dibindeOlup olacağı bir hediye dostlarımdanHani öyle biçimi filan da yok amaBir küçük sevinç ki içimdeInsanları büyükten eden.3Mektup yazdım şimdi yedek kalemimleHem dostlarıma hem sanaKalemim “Soyuz” Leningrad’ tan…O bilir hani çocukluğumun şiirlerini deYalnız gecelerimi de o bilir gülümYıldızların teker, teker sönüşünü de.4Bir telefon yatıyor şimdi masamdaNe ses ne sedaBir sakinlik odamın her yerinde....Bir az sonra bir ses gelebilirBu tellerle aşılabilir uzaklıklarBeklediğim olmasa da insan seviniyor gülüm.5Bir benzeri var gönlümün sendeSen hakikisin düşüncelerimin.Az kimseler kaldı düşüncelerimdeUnutamam ki artık gülüm içimdesinAşık olsam da bir o kadar ben deAma neyleyim kadınım el aleminsin.6Küçük sevgiler bitmiyor nasılsaBüyük oluyorlar ama gün, günGülmek güzel şey gülümGüzel şey sevinmekBu dünya yaşadıkça tatlıBir de sevilmek var ya haniOnu yapmalıyız gülüm insan kaldıkça.PENCERE 19
Şaban Mahmut Kalkan’a
Yazgımıza saplı bir tasaylaHüseyin Baba Tekke’sinden geçiyoruzİlk yazın esas renkleriYorulmamış yeşil ve sarı.....Çimenler fışkırmışlar topraktanYaban elması ağaçlarının yaprakları,Altın balıklar gibi ayaklarımızdaAyaklarımızda Mazhar Paşanın silinmemiş iziYıpranmamış algılarımızlaGüneş renginde bir hava soluyoruzBen aşık sen mutlu bir “Gerginlik” in20 peşindeİçimiz şiir, dışımız şiir, usumuzda yaşamakGöğün mavisinden olumluluğu süzüyoruzMayısın yeşilinden olumluluğuYarınımız belirsiz bir sır amaYanılgılarımız gerekliliğin sevinci içinde....Bir sülük gibi yapışmışlar güneşin dudaklarınaSonra bir yonca tarlasının ortasındaBir falcı eline bırakarak yazgımızı, ayrılıyoruz.Atlayışlarımızla setleri aşmışMavi umutlu, yeşil ışıklı bir pencereyiz şimdiYok hele yenilgi yok, yok hele, yitmek yokKo özgün ve uyaklı bir şiir kaysın içimizdenYıldız gibi.........Ko mecazdan bir iz kalsın ardında ateştenSen bu açık pencereden giren aydınlığın puantası21 ol !Bu defa falcı biziz.31.03.1993, RazgratNO: 78 ALİ ŞEVKET DURMUŞ (1940)

Ali Şevket Durmuş 1940 yılında Kırcali ilinin Nenkovo köyünde fakir bir tütüncü ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu kendi köyünde okudu. Daha sonra Kırcali Türk Pedagoji okulundan 1956 yılında ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. Uzun yılar Kırcali ilinin Bel İzvor köyünde sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Sofya’da ki “Kliment Ohridski” adlı Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümüne yazıldı ve dışarıdan verdiği sınavlarla yüksek öğrenimini tamamladı. Halen Ardino orta okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapıytı. 2004 yılında emekli oldu. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Ali Şevket Durmuş şiirle çocukluk yaşlarında tanıştı ve bir daha şiirin büyüsünden kurtulamadı. Şiirlerinde Rodop insanının göç acılarını, sevgi konularını, çocukların temiz ve renkli dünyasını sıcak bir dille işledi. Bunun dışında kalemini edebiyatın diğer dallarında da denedi ve başarılı eserler kaleme aldı. Birçok şiirinde toplumun aksaklıklarını dile getiren hiciv ve mizah yüklü bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Ali Şevket Durmuş zorunlu göç fırtınasından kendini kurtaranlar arasındadır. O doğduğu topraklarda kalmayı başardı. Boşalan ve yalnızlığa itilen Rodop köylüsünün yeni trajedisini yaşayan biri olarak bu faciayı şiirlerine esas konu edip, protestosunu sürdürdü.
Şiirleri Bulgaristan’da yayımlanan Türkçe merkez ve yerel basım sayfalarında yarım asırdan beri yer almaktadır.
“Kadın Deyip Geçme”, Şiirler, Sofya, 2003
KÖYÜME 22
Güzel köyüm, şirin köyüm seninleAramızda zıddiyet var bilirsinBenim yaşım yıl geçtikçe ilerlerSenin aksine sen gencelirsin.Bu gencelme, güzelleşme nereden?Dile gelip anlatsana olmaz mı?Geçmişini bilen, halini görenAşka düşüp hiç sana vurulmaz mı?Yeni, yeni yükselen şu evlerinAndırıyor küçük birer sarayıTelevizyon ve radyo antenlerinSüslüyor üzerinde semayı.Boydan boya uzanan sokaklarınBenzetiyor seni hepten şehre“Emrimizdesin sen artık” diyorlarKöylülerin hırçınlaşan nehre…Anlatmazsan söyle bana a köyümSeni gören geçmişini anmaz mı?Ve çehreni seyreden her yabancıOn sekizlik Rodoplu kız sanmaz mı?1968, Byal İzvor, KırcaliBAHÇE 23
Bahçe, bahçe olmak içinÇapa ister, kürek isterÇapa ile kürek iseMerak ister yürek ister.Bahçe, bahçe olmak içinZararlıyı sezmek isterZararlıyı sezmek iseHer yanını gezmek ister.Bahçe, bahçe olmak içinSıkça, sıkça bol su isterBol suyunu vermek iseDeposunu bulmak ister.Bahçe, bahçe olmak içinMerak ister emek isterEmeğin ürünü iseTatlı, tatlı yenmek ister.YEŞİL ORMAN 24
Yeşil orman cıvıl, cıvılKuşlarıyla zevkli banaİnsan oğlu vurulur muSesiz kalan ormana?Yeşil orman şırıl, şırılIrmağıyla zevkli banaİnsanoğlu vurulur muSusuz kalan bir ormana?Yeşil orman tavşanıylaGeyiğiyle zevkli banaİnsanoğlu vurulur muCansız kalan bir ormana?Yeşil orman rengi ileRüzgarı ile zevkli banaİnsanoğlu vurulur muRenksiz kalan bir ormana?ÇIPLAK EV 25
21 Mayıs 1991 yılında Türkiye’ye göç etmesiyle içimde onarılmaz yaralar bırakan pek sevimli ve yetenekli öğrencim N. N.’ ye.
Avlusunda kuzu vardıOğlanı ve kızı vardıKalplerinde sızı vardıHer canlının çıplak evin.Adreslendi mobilyasıBüyük küçük her eşyasıSezildi Bursa havasıİçinde bu çıplak evin.Kuşlar gamlı bahçesindeTelaş var köpek sesindeGözler yaşlı faresindeO karşıda ki çıplak evin.Nesi eksik, nesi yoktuKarı koca terler döktüHer canlısı boyun büktüGöç yüzünden çıplak evin.Ağlama sen güzel evimŞirin evim, çıplak evimYaşlar dökme siyah kedimTalih böyle ne edeyim?SAKIN 26
Bir zamanlar biz bizeykenAy altında diz dizeykenYıldızları indirdiysemŞimdi neden deme sakın.Çoluk, çocuk bilmem demeGiriverince gündemeBiraz seni incittiysemBeni suçlu görme sakın.Sen işlerken ben yattıysamKahvelerde zar attıysamSana öfkeli baktıysamKaba sözler deme sakın.İşlerimiz iyi gitsinAlem bize gıpta etsinKem sözleri kısa kestimKinden çelenk örme sakın.1996NO: 79 AHMET HASAN CEBECİ (1940)

Ahmet Hasan Cebeci 1940 yılında Hacıoğlu Pazarcığı (Tolbuhin, Dobriç) ilinin Pirli köyünde aydın bir öğretmen ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Daha sonra Razgrat Türk Pedagoji okulundan ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. Bir yıl köyünde öğretmen olduktan sonra iki yıl da Hacıoğlu Pazarcığı’nda yeni açılan Türk Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı derslerini okuttu. Askere alındı, döndükten sonra köyünde ve ilin değişik bölgelerinde öğretmenlik yaptı. 1963 yılın son aylarında gizli örgüt kurma suçundan tutuklandı. Hacıoğlu Pazarcığı İl Emniyet Müdürlüğünde ve Sofya’da aylarca sorgulandıktan sonra dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. İki yıl ceza evinde kaldı, umum aftan istifade ederek özgürlüğüne kavuştu. İllegal faaliyetinin her geçen günle güçleştiğini anlayan Ahmet Hasan Cebeci 1966 yılında bir dava arkadaşı ile beraber Türkiye Cumhuriyetine iltica etti. Öğrenimine Ankara Gazi Üniversitesi Tarih Bölümünde devam etti. Halen orada öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Ankara’da oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.
Şiirle çocukluk yıllarında tanıştı. Şiirin siyasi ve sosyal gücünü çok erken, daha gençlik çağında anladı. Şiirlerinde milli ve dini duygularını ön plana çıkardı. Mısralarında güçlü bir Vatan hasretini ve özgürlük hayallerini, kararlı bir düşünce silsilesiyle dile getirdi. Şiirlerinde klasik vezni ustalıkla kullandı. Şiirlerinin dışında denemeleri ve yüzlerce bilimsel yazıları vardır. Bir çok panel ve bilimsel sempozyumlara iştirak ederek Balkanlarda ki Türk varlığını çürütülemeyecek delillerle ispat etti
Bu güne kadar şiirlerini bir kitaba toplayıp yayımlamadı. Şiirleri kendi dosyasında, dostlarının arşivlerinde ve dergilerde dağınık bir şekilde yer almaktadır.
VATAN MARŞI 27
Çiğnetme sakın, Allah sana en hak dini vermişDünyada ki en hoş dili, en has dili vermişEcdat sana en has yurdu ve en hoş ili vermişSaltık eli, Demir eli, Paşa eli vermiş.Türklük yolu, İslam yolu bu gittiğin hak yolEy Türk yaşa, ey din yaşa, ey dil yaşa var ol.Bir gün gelir elbet, biter bu kapkara devranSabrın sonu selamettir, bu iman davranYurdun senin ecdat kabri, etme sakın viranÇalış, koru, cennet bağı eyle, durma bir an.Türklük yolu, İslam yolu, bu gittiğin hak yolEy Türk yaşa, ey din yaşa, ey dil yaşa var ol.Ekim 1961 Kara Abdullah – Hacıoğlu Pazarcığı