bannerbanner
İdikut Roman
İdikut Roman

Полная версия

İdikut Roman

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 10

– Size halkın saygısı büyük!

– Kendimi bir deneyeyim, halk da beni denesin!

Tora Kaya münakaşadan çekindi, İdikut’un izniyle saraydan çıktı ve hazırlanan atına bindi. Komutanın özel muhafızları da atlarına binip ona yaklaşırken,

– Tek başıma gideceğim, bana şimdi gerekmezsiniz. Atlı seferime katılın! Bir ihtiyaç olursa söylerim! dedi.

Atlı muhafızlar şaşırıp kaldı.

Bavurçuk Art Tekin, güllü kumaştan ve mavi atlastan giysi giyip altın ve yakutla süslenmiş kemerini okşadı, başına altın taç taktı. Eline kılıç ve mızrak almadı. Sadece bir ucunda küçücük Buda heykeli bulunan hanlık asasını eline alıp dışarı çıktı. alaca kır aygırı, yeşim taşıyla süslenmiş eyer ve dizginle beraber hazırdı. O, çevik bir hareketle sıçrayıp ata bindi ve ok gibi fırladı. Beşbalık surlarında askerler dizilmiş duruyordu. Onlar Bavurçuk Art Tekin’i bekliyordu. Onların arkasında Beşbalık halkı süvarilerin maharetini izlemek için toplanmıştı. Kır atla onların önünden ileri geri koşarak geçen İdikut’u görünce,

– Kutlu Yiğit! İdikut Bavurçuk Art Tekin çok yaşa! gibi sedalar yükseldi.

Atlı ordu safında Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Kaya’lar bulunuyordu.

Askerî oyunlar başladı. Askerler topluca bölündü. İlk başta at üzerinde kılıç sallama, sonra mızrak, ok ve yay maharetleri ile merdivenle surlara çıkış hareketleri gösterildi ve savaş oyunları devam etti. Genç askerler, ellerine kılıç, mızrak, gürz alıp düşmanları mağlup etme maharetlerini de sergiledi. Onlar çok cesur ve çevik idiler. Savaş sanatı gösterisinde ise casusları takip ettiler, mızrak sapladılar, sesli ok yay attılar, Teke tek güreş ve dövüş yaptılar. İdikut bunları dikkatle izledi ve memnun oldu. Memnuniyetinden dolayı, elindeki Buda başlıklı asasını kaldırarak konuşma yaptı.

– Ey kahraman Uygurlarım! Ben sizden gizli hiçbir şey yapamam. Önce Batı Kıtan’dan kurtulmamız gerek. Bugün İdikut devleti tehlike altındadır. Cengizhan çok güçlüdür. O, Doğu Kıtan, Tibet, Curcit, Kuzey Doğu Çin hanedanını yerinden etti. Ona tabi olalım. Anlaşmaya varalım! Size baş eğeceğim. Büyük birliğimizi Tanrı korusun, Tanrımız Buda bize yardım etsin! Hepinizi Buda sergisine davet ediyorum. Kutlu günleriniz mübarek olsun!

BUDA MABEDİ SERGİSİ

İdikut devletinin resmî dini Budacılık idi ve şehirlerinde çok sayıda Buda mabedi vardı. Rahiplerin sayısı ise binlere ulaşmıştı. Onlar halka Budaları gösterme çabasıyla her sene kutlama düzenliyordu. Halk ise sergi yapılacak sokakları temizliyor, su serpiyor, evlerini süslüyor, bayram kıyafetlerini giyiyor, Büyük Araba, Küçük Araba Rahiplerinin karşısına çıkıp sevinçli bakışlarıyla ağırlıyorlardu. Erkek ve kadın giysileri de çok özeldi. Çocuklar ve gençler başlarına atlas takke, yaşlılar ise üzerinde bir kuş tüyü bulunan takke takıyorlar, etekleri sol tarafa açılan yuvarlak yakalı, dar kollu giysileri giyiyordu. Kızlar ve kadınlar ise dar kollu, güzel yakalı, etekleri önde açılan, vücut güzelliklerini belli eden giysiler giyiyordu. Kadınların başında altın sırma iplerle süslenmiş, üzerine baykuş tüyü dikilmiş takkeler vardı, bu tüyler arkaya eğilmişti. İdi-kut’taki Buda mezhebi eski Uygur dilinde “Büyük Kölüngü”, “Küçük Kölüngü” olarak adlandırılıyordu. Bunun manası “Büyük Araba”, “Küçük Araba” idi. Beşbalıklı hanım kızlar kulaklarına sarkma küpeler, saçlarına altın tokalar takmış, sokaklarda eğlenip Buda mabedi sergisini izlemeyi bekliyorlardı.

İdikut Devleti rahiplerinin üstadı Atay Sali davul çaldırıp Gumatı Mabedinin rahiplerini yemeğe davet etti. Mabette çeşitli tütsü ve fenerler yanıyordu. Mabedin içi aydınlık ve temizdi. Atay Sali yabancı misafirleri mabede yerleştirmişti. Onlar da rahiplerle beraber yemek yiyordu. Saçı tam kazıtılmış rahiplerin sesi hiç çıkmıyordu, başları yağlanmış gibi parlıyor, sürekli sallanıyordu. Bu, üstat Atay Sali’ye olan büyük saygının ifadesiydi. Üstat Atay Sali de iri cüssesiyle oturdu. O herkese göz gezdirdi. Bugün rahipler onun yüzünde nur parladığını keşfetti ve bu büyük saygıya şahit olurken sevinçleri daha da arttı. Üstadın su kabağı gibi parlayan ak ve büyük başı başka rahiplere göre yüksek gözüküyordu. Üstat bir yandan neşelenirken bir yandan da endişeleniyordu. Neşesinin sebebi, Buda kutlamasını kendisinin organize etmesi ve yönetmesi idi. Endişesine gelince, Bavurçuk Art Tekin’in önünden “Büyük Araba” Budaları sergilenirken rahiplerin aniden tepe taklak olup yere düşmesi ve Budaların kırılması idi. Bu yüzden rahipleri uyarmıştı. Tapınağın tavanındaki küçük pencereden inen güneş ışığıyla aydınlanan başı, büyük damarı kesilmiş gibi birdenbire göğsüne düştü. Bu, büyük davulculara töreni başlatmak için verdiği işaretti. Mabette nice yüz davulun sesi yükseldi. Beşbalık’ı titreten bu kalabalık sesten dolayı rahipler ve misafirler hep birden ayağa kalktılar. Atay Sali, rahiplerin dikkatini çekmek için biraz bekledi ve yumruklarını yere dayayıp derin bir nefes aldı. Fenerler yanarken yürüyerek iri cüssesini rahiplere doğru çevirdi, herkes ona bakarken gür sesiyle,

– Aziz rahipler! Tanrının kulları! diye konuşmaya başladı, sesi mabedde dipdibe sıkışmış vaziyette oturan rahiplerin kulağında çınlıyordu,

– Siz ve ben Tanrıyı yüceltiriz, onu elimizde yüksek tutma şansına sahibiz. Büyük Araba Rahipleri, büyük kut sahibi Bavurçuk Art Tekin’in önünden geçecek. Küçük Araba Rahipleri halkın önünden geçecek. Şimdi ben İdikut sarayına gidip Buda bayramı için hazırlıklar tamam diye hakandan başlatma izni isteyeceğim. Hemen kıyafetinizi değiştirip hazırlanın, gürültü çıkarmayın, düzenli olun!

Sonra Gumatı Mabedinin hazinebaşı olan yaşlı rahibi çağırdı ve

– Onlara ayakkabı ve giysi dağıt! diye emir verdi, kendisi İdikut’a gitti.

Yaşlı rahip ince sesiyle, – İnci gibi dizilin! diye bağırdı, – Düzene dikkat edin! Şimdi size bayram giysileri getireceğim! diye seslendi.

Onlara ak kumaştan dikilmiş dantelli takke ile kara koyun derisinden yapılan çizmeleri verdi. Rahipler kıyafetlerini değiştirdikten sonra Atay Sali’nin emrini bekledi.

Atay Sali, büyük Araba Rahipleri temsilcisi olarak Bavurçuk Art Tekin’in izzet ve hürmetine nail oldu. Bu yüzden önceden Bavurçuk Art Tekin’in huzuruna gelmişti. Bavurçuk Art Tekin, önceden kabul makamında giydiği giysileri çıkarmamıştı. O Atay Sali’yi bekliyordu. Saray muhafızlarına da üstadın geleceği bilgisini ulaştırmıştı. Atay Sali uzun boylu olduğundan öne eğilerek yürüyordu. O kapıdan zorlukla girip İdikut önünde diz çöküp dokuz kez tazim etti.

– Üstadım! dedi Bavurçuk Art Tekin. Mütevazı bir şekilde tahttan inip onun yanına geldi ve elinden tutup kaldırdı.

– Bana öylesine tazim etmeyin dememiş miydim? Siz benim üstadımsınız. Hazırlıklar tamamlandı mı?

– Tamamlandı! Gösteriye izin vermenizi bekliyorum!

– Beşbalık’ta Buda bayramı başlasın! diye emir verdi.

Atay Sali, İdikut’un huzurundan çıkarken kendini rahat hissetti. Bavurçuk Art Tekin’in tavrından sevinip heyecanlandı, vücudu sanki süt gibi ağarmış oldu. Önceki ağır adımlarının aksine tez adımlarla yürüdü ve araba yapılan atölyelere nasıl geldiğine şaşırdı. Yolda gelirken yine kaygılanmıştı. “İdikut’un güvenine layık olamazsak ne olur acaba? Rahiplerin kusurundan dolayı Budaların kırılmasından Tanrı korusun! Yeter ki halkın suçlamasına maruz kalmayalım!” diye düşündü.

Aradan on sene geçmişti. İdikut devletinin şanını yükseltme yolunda Bavurçuk Art Tekin’in uyguladığı ıslahat tedbirlerini Atay Sali her zaman destekledi. “Ali zatın bu ıslahatı bir kahramanlıktır. Kimsenin elinden gelmediği bir şeydir bu. Tanrı sana uzun ömür versin. Tavrından bir an geri dönmemelisin!” diyordu içinden.

Atölye önünde surlar gibi yüksek arabalar dizilmişti. Üstat arabaları izledikten sonra ustalardan,

– Budaların oturtulacağı bu araba güvenilir mi? diye sordu.

Marangoz ve nakkaş rahiplerden kendi maharetine güvenen birisi cevap verdi,

– Araba güvenlidir. Kuşku duymayın üstat! Bütün marifetimizi kullanıp yaptık bunu, buna ne kadar emek, ne kadar hüner sarf edildi bilseniz? Bu oyma nakışlar göz kamaştırıcı değil mi?

– Evet, memnun oldum! Dedi. Atay Sali rahip zanaatkârların hünerlerini takdir ederek,

– İdikut’un beğenisine nail olacağınıza inanırım, buraya hakikaten büyük ustalar toplanmışsınız! Şimdi büyük ve küçük arabaları altın gümüş, atlaslarla süslesek Budalara sanki can vermiş oluruz.

Burada rahipler çoktu. Onlar, Buda arabasını çekerek Gumatı Mabedine doğru yürüdü ve çok geçmeden mabede vardılar. Binlerce rahip bu yeni muhteşem arabaları görünce hayran oldular ve merakla seyrettiler.

– Pah pah! Bu ne büyük, ne güzel araba! diye usta rahipleri övmeye başladılar.

– Ölseniz kaplan olursunuz! İnsan olarak dirildiğinizde kaplan gibi cesur, yiğit olarak yaşayacaksınız! dedi birisi.

– Elbette! Budanın söylediğine göre insan ölmeyecek, ölürse hayvan olarak yaşayacak. Sonra yine insan olarak yeniden doğacak.” diye devam etti bir başkası.

Rahipler buna inandığı için kendilerine göre güzel niyetlerini bildirmekte idi.

– Kimin nasıl yaşayacağını yalnız Tanrı bilir! dedi konuşmaları duyan Atay Sali.

– Birimiz at, birimiz ayı, Tibet sığırı, tilki, kurt, ceylan, sığır, işte bir gün akıbet böyle olur. Biz İdikut devletinin ebedi insanlarıyız. Bu doğrudur, şimdi sizi uyarıyorum ki, Budanın eli kırılırsa kutsal Buda’nın oturduğu arabayı çeken rahibin elini kıracağım ve onu Gumatı Mabedinden kovacağım. Buda’nın ayağı kırılırsa kıranın ayağı da kesilecek. Eğer Budanın başı parçalanırsa sebep olanın kafası kopacak! Zaman çok kısa, hadi arabayı hemen süsleyin! diye söylendi.

Onlar büyük arabada oturtulan Budayı Gumatı mabedinde saklanmakta olan altın gümüş, mücevher ve incelerle süslediler, mücevherleri çokça kullanmaktan çekinmediler. Rahipler, süslenmiş Budaları kaldırıp mabetten çıktılar ve onları yüksek büyük arabaya yerleştirdiler. Bunu iki pusar korudu. Rahipler “He! Hu! diyerek arabayı çekmeye başladılar. Bununla birlikte Beşbalık’taki başka mabedler tarafından hazırlanmış ve yapılmış binlerce küçük arabaya Budalar yerleştirilmiş ve onlar da halkın seyrine sunulmuştu. Her iki arabaya oturtulmuş Budalar sanki diriymiş, canlıymış gibi gözüküyordu.

Buda bayramı on gün devam etti.

Bavurçuk Art Tekin, büyük ve küçük arabaları harekete geçiren binlerce rahip ve Budaya tapan halkın hepsini devletin orta sarayı önündeki meydana topladı.

İdikut, önce devletin bağımsızlığı ve Cengizhan’la anlaşma yapacağı hususunda konuştu. Halk her taraftan baş gösterip hakanın bu kararına destek vereceğini ifade ettiler.

– Bize bağımsızlık ve hürriyet gerek! diye bağırdılar.

– Sen bizim önderimizsin, yeter ki bizi doğru yola iletin!

– Gayeniz gerçekleşecek! Benim hedefim de zaten odur! diye cevap verdi Bavurçuk Art Tekin.

Tora Kaya, Bavurçuk Art Tekin’in sağ tarafına geçti ve onun kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra yanına yaklaşan birisi, – Makamı büyük İdikutumuz! Biz sizi hakikaten Devlete İdi-kut seçtik. Halk arasında adaletle hüküm vereceksiniz. Nefsinize uymayın ki doğru yolda olasınız.

Bu kişi Turfan’da karşılaştıkları çobandı.

* * *

– Cengizhan iki elçi göndermiş. Birinin adı Utak, diğerinin ise Darbay’dı. Misafirler Turfan sınırında bekliyor.

– Halkın gözü bizde, halk çok hassastır. Onları gizlemeyelim! dedi İdikut açıkça ilan edip.

– Cengizhan’ın elçileri gelmiş! Utak ve Darbay! İki kişiden ibaretmiş! diye duyurdu.

Halk dağıldıktan sonra Bavurçuk Art Tekin, Tora Kaya’ya dedi ki,

– Şunu unutmayın! Elçi, hakanın dili aklı ve kalbidir. Moğol elçisinin akıl ve tefekkürüne göre onları gönderen Cengizhan’ın fikir ve maksatlarını öğrenmek lazım. Elçilerin kendi hanlarının izzet hürmet, şan ve şöhretine zarar vermemesi lazım. Elçileri sıcak karşılayalım! Turfan’a bugün gidin, sonra misafirleri Beşbalık’a getirin! diye emir verdi

ELÇİLER

Ünlü komutan Tora Kaya, İdikut’un fermanı üzerine elçileri Turfan’da büyük hürmetle karşıladı, toy düzenledi. Sonra Utak ile Darbay’ı Beşbalık’a götürdü. Beşbalık’ta yaprak kımıldamıyordu, hava çok sıcak ve sıkıcıydı. Elçiler ve bindikleri atlar da çok terlemişti. Eyerlerin altında kilim olsa da atların tüm vücudu sudan çıkmış gibiydi. Hatta atların boynuna takılan taş boncuk, aslan tırnağından yapılmış muskalar, ata yüklenen çuval torba ve atın yelesi de ter içinde kalmıştı.

Misafirleri ağırlamak için Bulad Kaya, Tarkan Bilge Kaya gibi devlet adamları saray meydanı önünde bekliyordu. İdikut Devletinin kurt başlı bayrağı saray tepesine dikildi. İdikut Uygurları arasında Bavurçuk Art Tekin’in nice yıllar önce İdikut hanı olmuş Bayançur, Eltekin, Bögü Tanrı kağan tarafından kabul edilen Şaman ve Mani dini ile Budizm beraber yaşamaktaydı. Bu yüzden Cengizhan’ın elçileri, Bavurçuk Art Tekin’in huzuruna girmeden önce Uygur ananesine uyarak İdikut’un bayrağı önünde eğildi. Uygurlar gibi dans etti. Taş ocakta yanmakta olan tütsüden atlayıp geçmek için hazırlandı. Tora Kaya yolda gelirken bu gelenekleri onlara anlatmıştı. Onlar bu hareketleri hiç şaşırmadan, tereddütsüz yerine getirdi.

Bavurçuk Art Tekin, uzak bozkırlardan gelen elçilerin İdikut’da gerçekleştirdiği bu dayanılmaz yolculuk hakkında kafa yorup düşünmeye başladı.

“Hayırdır?” diye kendi kendine fısıldadı İdikut tahtı etrafında dolaşarak, “Bunlar aydınlığın elçisi mi yoksa Uygur devletine gelecek felaketlerin işareti mi? Bende bir sıkıntı yok. Cengizhan neden bu kadar acele etti? Maksadı ne? Kıtan’a bizim vergi verdiğimizi bilse gerek. Elbette biliyor. İdikut, hiçbir vakit Cengizhan’ın düşmanı olmadı. Ticaretimiz canlandı. Moğol tüccarları Uygur at pazarına geldi. Çok değerli malları karşılığında Uygur atlarını satın aldı. Ticaret kapısı onlar için her zaman açık. Burada başka mesele, başka büyük bir maksat mı var acaba? Cengizhan ahmak değil, o bana ne gibi tuzak kurmayı düşünüyor? O bizim devletimizi seçerek neyi hedeflemiştir? Beşbalık, Türkistan’a açılan kutsal bir kapıdır. Öyleyse han buradan Müslüman devletlere geçmek için mi geliyor? Onun için Beşbalık’ın önemli bir güzergah, kilit bir şehir olduğu kesin!” düşünceleri kafasından geçti.

Bavurçuk Art Tekin böyle belli belirsiz düşüncülerle misafirleri ağırladı. Onları Cengizhan olarak görmediğinden her hangi bir şölen ya da eğlence düzenlemedi. Onlara devletin durumu, Moğol ordusu ve Cengizhan hakkında da fazla bir şey sormadı. Fakat onları bir hafta misafir etti. Utak ile Darbay devletimize döneceğiz dediği anda İdikut onlara izin verdi.

Bavurçuk Art Tekin, Cengizhan’ın mektubunu Tora Kaya, Bu-lad Kaya, Tarkan Bilge Kaya’ya anlattı ve “Ne yapalım? Ne cevap vereceğiz?” diye görüşmek için onları davet etti.

– Cengizhan bana öyle bir vazife yükledi ki; benim, sizin, devletimizin varlığı ve geleceği bu vazifenin yerine getirilmesine bağlıdır. Şimdi her birinizin bu mesele hakkında samimi konuşmanızı istiyorum. Fikriniz de kendi aklınız olsun! dedi.

– Ey kutlu han! Saygıdeğer düşünceli ve kibar hakanımız! diye söze başladı Tora Kaya, – Sizi akıl sahibi olarak yaratan Tanrıya yemin ederim ki bizim aklımız her vakit sizin aklınızın altındadır. Siz bizim önderimizsiniz. Aramızda böyle kararlarda sizden daha salahiyetli kimse yoktur. Siz bizim şan ve şöhretimizsiniz. Biz sizin ve yüce halkımızın yardımına muhtacız. Öyle olduğu takdirde de biz talebinizi yerine getirmek için bütün gayretimizi göstereceğiz. Bu çok önemli bir olay! İyi düşünmemiz lazım! diye bitirdi konuşmasını.

İdikut, Tarkan Bilge Kaya’ya döndü.

– Peki, sen ne dersin?

Tarkan Bilge Kaya bu meseleye cevap vermeye hazır ve hakanı ikna etmek için yeterliydi.

– Cengizhan’a karşı savaşmaya gerek yok. Çünkü o şimdi bize göre güçlü, şan ve şevketlidir. Bu yüzden bir mektupla elçi gönderelim, Cengizhan’la bir anlaşma yapalım. Vergiyi Kıtan’a ödemektense Cengizhan’a ödeyelim. Onlar için savaş, bizim içinse anlaşma faydalıdır. Güçlü düşmana tabi olmaktan başka çare yok. Onlar bize hile yapmaktadır, biz de hileye başvuralım. Sığınmak isteyenlere kapımızı açalım! Dedi.

Bulad Kaya sabırla bekledikten sonra,

– Ben şunu vurgulamak isterim, bizim gaflet uykusundan uyanıp gözümüzü açmamız gerek. Cengizhan’la ilişki kurmanın sakıncası var mı yok mu hepimiz iyi düşünelim, bu bizim kutsal görevimizdir. Ben bu meselede tereddüt ediyorum. Cengizhan’ın hilesine kanmayalım, kafamızı iyi çalıştıralım! diye konuştu.

– O bizim için büyük düşman! dedi Tarkan Bilge Kaya, Bulad Kaya’nın sözüne destek verip,

– Cengizhan, her hangi bir devlete uzak olsa da savaş açabilir, bu yüzden yaklaşma yolunu seçmiş gibi geliyor bana. Elçi gönderme yoluyla sırdaş olur, sırlarımızı öğrenip gerekli bilgileri aldıktan sonra fırsat kollayarak saldırır ki, onun getireceği felaket ve yaralar yüz yıllar boyunca giderilemez. Hiç olmazsa onunla düşmanmışız gibi davranmanızı istiyorum şehzadem! Şunu da ekleyeyim ki, onların bu ülkede bulunması Uygurlara mutsuzluktan başka bir şey getiremez! dedi.

Bavurçuk Art Tekin, Tarkan’ın bu sözlerini önemsemedi. Tora Kaya İdikut’un bu tarzını sezdiği halde çekinmedendüşündüklerini açıkça söyledi,

– Tarkan Bey doğru söyledi. Ben de bu fikre katılıyorum şehzadem! Yeter ki aşağılanmayalım, yerde sürünmeyelim!

Bavurçuk Art Tekin, bu üç müsteşarın Cengizhan hakkındaki fikirlerini doğru ya da yanlış diye kestirmedi. Ama Cengizhan’la irtibat kurmayı kendince doğru kabul etti.

– Halk telaşlansa ne olur? dedi Tarkan Bilge Kaya,

– İdikut halkınınun dikkatini çekip akıldan yoksun durumuna düşmeyelim, doğru yoldan sapmayalım. Üç dört günden beri Beşbalık halkı arasında İdikut’u Cengizhan işgal edecekmiş gibi söylentiler yayıldı.

– Ne demek istiyorsun? dedi İdikut, Tarkan’a öfkeyle bakarak.

– Ne var ki! Halk Yedisu’ya göç etmeye başlamış. Bugüne kadar İdikutlular korku nedeniyle Balasağun, Otrar ve diğer şehirlere göç etmektedir.

– Böyle çene çalmaya devam edersen çenen kopar, ağzın daılır! dedi Bavurçuk Art Tekin ve onun konuşmasını istemedi.

– Evet, yüce hakanım! Senin sormadığın bir şeyi söylediğim için af diliyorum! dedi ve yüzünden boncuk gibi terler akmaya başladı.

– “Yer çivisi dağ, halk çivisi bey!”, bunu unutma, sana lazım olur cenabı Tarkan’ım! diyen Bavurçuk Art Tekin bu sözünün ince manalarını Tarkan’a anlatmadı. Ama akıllı ve tecrübeli Tarkan,

– Ben bu göç hareketini durduracağım! dedi sorumluluk hissederek.

– Yer dağlarla, halk beylerle yerinde durur, çünkü halkı beyler yola getirecek değil mi?

Tarkan başını hafif salladı.

– Hiç kimse bir yere gitmesin! Bu fitneyi sokanlar kim? diye sordu Tora Kaya, Bulad Kaya’ya öfkeyle bakarak,

– O hain kim? Siz bulmazsanız ben bulurum!

– Devletimizi düşmandan nasıl koruyabiliriz? Yolu ne? Onun tek bir yolu var! O da Cengizhan’la müttefik olmak. Ben öyle düşünüyorum. Orhun Kağanı Pan Tekin’in dediği gibi, “Kim bugün yapacağı işini yarına bırakırsa parmağını ısırır.” Cengizhan’a düşmanlık taslayıp devletimizi kaybetmeyelim!

Bavurçuk Art Tekin hemen yazıcıyı çağırdı.

– Hemen! dedi yazıcı baş eğip, elini göğsüne koyup hanın ağzına baktı.

– Kâğıt kalem var mı?

– Var şevketlim! Yazıcı koltuğunun altına sıkıştırdığı kâğıt ile cebinden kalemini çıkarıp gösterdi.

– Buraya gel! dedi İdikut bir masayı gösterip. Yazıcı masaya doğru geldi ve

– Buyurun! dedi.

İdikut Cengizhan’a göndereği mektubu Moğolca yazdırdı.

– Moğolcayı nereden öğrendin? diye sordu İdikut gülümseyip.

– Öğreniyorum işte şevketli hakanım! diyen hattat biliyorum diye kesin cevap veremedi.

– Yaz! dedi parmağıyla kâğıdı işaret edip “Bendeniz han âlilerinin kudreti ve ahvalinden haber aldığım zaman Kıtan’la olan soğuk ilişkilerimize son verip, âlilerine arzumu izhar eylemeye karar verdiğimde han âlilerinin elçileri devletimizi teşrif ettiler. Bundan sonra tüm vatandaşlarla hizmetinizde bulunmaya hazırım!” İdikut Devletini temsilen, Bavurçuk Art Tekin parmağındaki altın yüzükten mührünü çıkartıp kâğıdın imza yerine bastı.

“Üçümüzden birini Moğollara elçi olarak gönderir belki!” diye düşünüyordu orada ayakta duran Tora Kaya, Bulad Kaya ve Tarkan Bilge Kaya’lar. Ama onların düşündüğü gibi olmadı. Bavurçuk Art Tekin kapıcı beyi çağırdı. O hemen İdikut huzurunda hazır oldu. Buyurun hakanım diye baş eğdi.

– Atay Sali huzuruma gelsin!

Üç müsteşar bir birine bakıp şaşırdılar. Kapıcı bey elini göğsüne koyup arkasına doğru yürüyerek nakışla süslenmiş ağır kapıyı hafifçe kapatıp dışarı çıktı.

“İdikut Devletinin Cengizhan’ın gazabına uğramadan sağlam kalmasını temenni ediyorum!” diyerek Bavurçuk Art Tekin aklını toparlayıp kendi kendine konuştu.

Bavurçuk, bir köşedeki altınla süslenmiş Budanın önüne gelip yalvarmaya başladı.

– İdikut devletini felaketten koru, bana sığınak ol!

Çok geçmeden kapıcıbaşı girip, Atay Sali’nin geldiğini söyledi.

Bavurçuk Art Tekin Budaya tapınmasını bitirdiğinde Atay Sali gelerek eğilip selam verdi.

– Emirle çağırmışsınız cenabı kutlu han! dedi Atay Sali sevinçli bir sesle.

Hakan, üstadını sıcak karşıladı ve önüne gelerek el sıkıp görüştü. Ötede kat kat süslü minderlerle döşenen huzuruna davet etti. Onlar burada teke tek rahat rahat konuşmaya başladı.

– Ben size çok saygı duyuyorum ve güvenirim! dedi Bavurçuk Art Tekin

– Sizin vatanımızın büyük meselelerine katkıda bulunmayı istediğinize inanıyorum.

– Kutlu hakanım! Ülkeme ebedi ömür diliyorum!

– Üstat! Sözünüzü çok beğendim, kalbimi derinden etkiledi. Siz olgun bir insansınız, başınızdan nice olaylar geçti, zorlukları aşabilen bir insansınız!

Bavurçuk Art Tekin, mektubu ona verdi ve okumasını buyurdu.

Bunları anlayan Ata Sali, – Cengizhan’a gitmem gerek, öyle mi hakanım! Eğer öyle buyurursanız harika bir şey olur! Büyük bir iş! Halk için şerefli bir iş! İdikut’u büyük bir felaketten kurtarmış oluruz. Bu güzel düşüncenizden dolayı kutlarım!

Bavurçuk Art Tekin, üstadından makul cevap aldıktan sonra onun mektubu korumasını, hiçbir şeyden korkmamasını, mektubu Cengizhan’ın bizzat kendisine vermesini, mektubun düşmanın eline geçmemesi için gerekirse Moğol elçilerinin aracılığı ve yardımına başvurmasını, Cengizhan’ın önünde fazla söz söylememesini özellikle tenbih etti.

Atay Sali, İdikut’un bu büyük ve kesin kararını cesaretle uygulamaya koymasına sevindi. Onun yüzünde beliren yorgunluk ve endişeleri de fark etti. Ona acıyan bir edayla,

– Kendinize çok dikkat edin ey mübarek insan! Siz büyük bir işi başardınız. İdikut halkının sonsuz saygı ve sevgisine mazhar oldunuz. Sizin bana olan sevginiz benim için her şeyden değerlidir. Sizin selamette olmanızı diliyorum. Bu şerefli teklifinizi kabul ediyorum ve vazifeyi yerine getireceğim! dedi.

– Biz acaba yanlış mı yapıyoruz üstadım? dedi Bavurçuk.

– Cengizhan ile dostluk kurmaya kararlı mısınız şakirtim!

– İradem güçlü, aldığım karar yanlış değil. Size iyi yolculuklar dilerim üstat! Yarın sabah yola çıkacaksınız!

– Baş üstüne!

– Cengizhan’ın sözünü unutmamak lazım!

– Aklımda tutarım. Bana yüklenen sorumluluğun ne kadar büyük olduğunun farkındayım!

Onlar vedalaştı. Atay Sali saraydan çıktı ve Gumatı mabedine gelip, rahiplere bir müddet burada olmayacağını bildirdi.

Bavurçuk Art Tekin ise bu işten emin oldu. Kendisini halâ beklemekte olan üç müsteşarın oturduğu toplantı odasına girdi ve Tora Kaya’ya emir verdi.

– Atay Sali’nin bineceği attan siz sorumlusunuz! Yaşı küçük, yorulmayan atlarımdan birini hazırlayın, binip denesin!

– Baş üstüne şevketli hakanım! Bu emrinizi yerine getireceğim! dedi baş eğip.

Atay Sali yola çıktı.

“Elçi göndermemiz doğru oldu diye düşünüyorum!” dedi. Sarayda tek başına kalan İdikut kendi kendine “Eğer elçi göndermeseydim Cengizhan ne yapardı acaba? Atay Sali’nin gitmesi Cengizhan’a olan büyük saygı ve mevcut vaziyete verdiğimiz önemdir. Hakan bunu anlar elbette. Ama Cengizhan’ın mektubuma güvenmemesi de muhtemeldir. Ne yapsam onun güvenini kazanabilirim? Batı Kıtan’a ödeyeceğim vergiyi durdursam, Kıtanlar devletimize saldırsa ne olacak? Cengizhan ise Kıtan İdikut savaşından yararlanarak bize istila seferi başlatırsa ne olacak? Hayır, bu düşünce doğru değil. Cengizhan’ın sihirli talebi ne? Elimden gelecek bir şey mi? Atay Sali döndükten sonra ne yapacağımız belli olur. Bu yanlış bir adım mı? Hayır! Hayır!” şeklinde muhakeme yaptı.

* * *

Cengizhan ise elçilerini bekliyordu. – “«Talihsiz biri, kuytuya sığınsa başına kum yağar.» sözünde belirtildiği gibi işi ilerlemeyen bir kağan değilim ben!” diye kendi kendini teselli etti. “Uygurlar devlet kurmuş, yönetim geleneğine sahip, büyük medeniyet yaratan kadim bir halktır. Moğollar hiçbir zaman onlarla savaşmamış, birbirini öldürmemiştir. Bavurçuk Art Tekin bunu bilmiyor mu? O babasına göre akıllı bir İdikut, hepsini biliyor, derinden anlıyor. Bu İdikut, Kıtan’a rehin oldu, kaçtı, Kıtan onun düşmanı oldu. Batı Kıtan benim de düşmanım. Bavurçuk Art Tekinle mesafemizi yaklaştıran şey, işte budur. Ben Bavurçuk Art Tekin’i bir deneyeyim. Eğer o dediğimi yaparsa hayatta kaldıkça onu koruyacağım!” diye Kerulen vadisinde bazen yaya, bazen atlı yürüyerek uzun uzun düşündü. Cengizhan elçilerini bu vadide görmedi. Atının gemini çekip birkaç defa durup batıya uzun uzun baktı. Gene kimseyi görmedi. Morali bozulup yüzünün rengi değişti. Elindeki gümüşle süslenen kırbacını havaya kaldırıp bindiği atın sağ yanına bir darbe indirdi. At bu darbeden irkildi ve ok gibi fırladı. Cengizhan bargâhtan çok uzakta olduğu halde nasıl olup da böyle hızlı döndüğünü anlayamadı. Attan inip sarı çadırına girdi ve Angurat Noyan’ı hemen çağırdı. Hakanın atını özel muhafızlardan biri teri kurusun diye tutup yürümeye götürmüştü, sonra sarı çadırın ötesinde bulunan özel bir dirseğe atı bağladı. At hâlâ kıpırdanıp taş gibi toynağını yere vurup toz kaldırıyordu.

На страницу:
4 из 10