bannerbanner
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET
CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET

Полная версия

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 4

Böyle anlarda insanın ister istemez içinden yükseliveren şövalyelik duygularını kolaylıkla bastırıp geriye, podyumda yürümeye devam eden mankenlere döndüm. Kızın hayati bir tehlike içinde olmadığı açıktı. Dertleri neyse kendi başına çözebilecek kadar büyümüştü. Olmadı, bir çığlık mesafesinde benim dışımda en az yirmi şövalye bulabilirdi yardımına koşacak. Onlar benim işime karışıyor muydu ki ben onların işine karışacaktım? Demek ki onlar beni görmemişti, ben de onları görmemiştim.

Mankenler birbiri ardından podyuma geri geri yürüyerek girip Tanrı vergisi güzelliklerine Karasu Tekstil’in stilistlerinin eklediklerini sergilemeye devam ediyorlardı. Müzik ritminden hiçbir şey kaybetmeden sürüp gidiyordu. Dilek Aytar yerindeydi. Reklamcı arkadaşım da yanında. Daha ileride İlhan Karasu ile oğlu omuz omuza duruyorlardı. Kızlar podyumun bir ucundan öteki ucuna salınarak yürüdükçe yüzlerindeki gülümseme daha do çoğalarak yayılıyordu.

Dayanamadım, geri dönüp baktım.

Kimse yoktu.


Başkalarının işine karışmamak konusunda kimi kesin kararlarım vardır. Ama kız çok masum görünüyordu. Üzerindeki iddialı bluza karşın çok masum görünüyordu. Üstelik beyaz takım elbiseli fotoğrafçıyı sevmemiştim. Sevmemiştim ve adam Karasu Güneşsporlu futbolcuların dibinden hiç ayrılmamıştı gece başladığında. Karasu Güneşsporlularla ilgisi bulunan birisi benim ilgi alanıma girebilirdi ister istemez. Podyumun üzerinde gidip gelen mankenleri de yeteri kadar görmüştüm.

Önce kız ile fotoğrafçının demin durdukları noktaya gelip çevreme baktım. Görünmüyorlardı. Gerilere doğru yürüdüm sağıma soluma bakarak sonra. Müzikten uzaklaştıkça rahatladığımı hissettim. Bahçe boştu şimdi. Garsonlar bir köşeye toplanmış çene çalıyorlardı. Beyaz elbiseli şişko fotoğrafçıyı yalnızca bir görevlinin olduğu barın önünde beleş bir içki daha isterken buldum.

Gördüklerinden sıkılmış ya da bu krizde sipariş vereceği partinin ödemelerini nasıl yapacağını kara kara düşünen biri gibi bara doğru yürümeye başladım. Çakmağımı cebimde bırakıp bir sigara çıkardım paketimden.

“Ateşinizi alabilir miyim?” dedim beyaz takım elbiseli şişman fotoğrafçıya, elimi sigarasını tutan eline yaklaştırarak.

“Buyurun,” dedi ister istemez.

“Sıkıldım yahu,” dedim, herkes kızları seyretmeye devam ederken bunu reddeden iki insanın ortak yönlerinin altını çizen bir ses tonuyla. “Bana da bir şey ver şuradan,” dedim bardaki görevliye beyaz şarap şişelerini işaret ederek.

Hiç sesini çıkarmamıştı şişko fotoğrafçı. Çıkarmaya da niyeti yok gibiydi. Oyuna devam ettim.

“Ne o öyle dan dan dan?” dedim müziğin ritmini taklit ederek. Barmenin uzattığı kadehi şerefine kaldırıyormuş gibi salladım. “Siz de bayii misiniz Karasu’nun?” diye ekledim.

“Ben gazeteciyim,” dedi bıkkın bıkkın. Kadeh sallamama karşılık vermemişti.

“Ne diye çekmiyorsun arkadaş?” dedim boynuna asılı fotoğraf makinesini işaret ederek. “Yarı çıplak kızlar dolaşıyor ortalıkta.” Ekspozisyonun sürüp gittiği taraftan gelen müzik birden yavaşladı ve kesildi. Alkışlardan sonra sunucunun sesi yükseldi mikrofondan. Ne söylediği zaten zor duyuluyordu, dikkatim de onda olmadığı için hiçbir şey anlamadım söylediklerinden.

“Ben spor muhabiriyim,” dedi aynı bıkkınlıkla.

“Doğru ya,” dedim. “Demin topçuların yanında gördüm seni. Bir yanda futbolcular, bir yanda mankenler. Sizin iş de kıyak doğrusu.”

Futbol takımı grubunun arasında gördüğüm çocuklardan biri Esma Sultan Yalısı’nın yıkıntılarının ortasındaki gösteri alanını terk etti. Etrafına bakarak hızlı adamlarla yürüdü. Aradığını bulamamış olacak ki, ortalıklardaki garsonların birinin yanına yaklaştı, bir şeyler sordu. Garson eliyle giriş yönünde bir yeri tarif etti. Oğlan oraya doğru yöneldi aceleyle.

Beyaz takım elbiseli şişman fotoğrafçı beleş viskisinden kocaman bir yudum çekti. Vaktini benimle harcamaya değip değmediğini değerlendirir gibi duraksadı.

Egosunu bir kıl daha desteklemeye karar verdim.

“Oh,” dedim. “Maçlara da beleş giriyorsundur sen.”

Viskisinden bir yudum daha çekti. Müzik yeniden başladı içeride.

“Yok be,” dedi, benimle biraz sohbetten zarar gelmeyeceğine karar vermiş gibi. “Ben hâlâ üçüncü ligin toprak sahalarında sürünüyorum. Çektiğim bir fotoğrafı koyarlarsa ne nimet.”

“Sizin iş de piyango be birader,” dedim. “Yakalarsın bir gün acayip bir haber, hadi ön sayfadasın.”

Bana dünyadan haberim yokmuş gibi küçümseyerek baktı.

“Bırak birinci sayfayı, magazin haberlerinin sayfaları bile parsellenmiş arkadaş,” dedi bana. “Ya bir arkan olacak gazetelerde ya da…”

Müzik yeniden deminki temposuna ulaşmıştı. Artık biraz daha yavşamanın zamanının geldiğini düşündüm.

“Gol kralını assolistle yatakta basacaksın tam şey ederken,” diye tamamladım sözünü.

“Yok yahu, onu da alırlar vallaha elinden, koyarlar kendi imzalarını,” dedi, bu yolları iyi bilen biri havasıyla. Sonra gol kralı ile assolisti yatakta basmış da “Çekme! Çekme!” diye bağırışlarını seyrediyormuş gibi gülümsedi kendi kendine.

Tekerlekleri indirmeye karar verdim. Bir yudum da ben aldım şarabımdan.

“Yahu,” dedim. “Hep merak ederim. Yaparlar yapmazlar günahları boyunlarına. Şike oluyor mu bu işlerde sık sık?” Sonra da fazla ileri mi gittim, kıl kapacak mı benden diye korkarak gözlerine baktım.

Oralı olmadı oysa.

“Aklı olan futbolcu maç satmaz,” dedi. “Hani öyle harbiden. Para karşılığında. Olsa olsa hatırına. Yaşatmazlar öbür türlüsünü.”

“Kim bilecek ki?” dedim.

Demin garsona aceleyle bir yer soran topçu kılıklı oğlan bize doğru geliyordu şimdi. Eliyle pantolonunun kemerini düzeltiyordu.

“Bu futbol dünyasında uyanık, zannettiğinden çoktur,” dedi. “Kolay değil tek başına maç verip çaktırmamak. Yok başkan falan da verimkâr olursa o başka. Asılmaz takım maça, olur biter.”

“Hani gazetelerde okuyorum da ondan,” dedim.

“Gazetelerde okumadığın neler oluyor ama,” dedi. Son yudumunu aldı viski bardağından. “Artık istemem!” der gibi barın üstünde iteledi bardağını. Topçu kılıklı oğlan yanımıza geldi.

“Vallaha mankenler bir içim su,” dedi şişman fotoğrafçıya daha demin konuşmaya ara vermişler gibi.

“Senin onlardan birini götürmen için daha üç küme çıkman lazım yukarı,” dedi şişman fotoğrafçı. “Üçüncü ligin solaçığına hiçbiri yüz vermez. Sen geceleri işe çıkmaktan kurtul önce.”

“Öyle deme Yıldırım abi,” dedi topçu oğlan. “Aslıhan’ı unuttun ama.”

“Aslıhan da seni unuttu,” dedi şişman fotoğrafçı Yıldırım abi. “Yüzünde yeniden sivilceler çıktıydı kızın.”

“Abi bokunu çıkarma şimdi Aslıhan’ın,” dedi topçu oğlan. Yüzü kızarmıştı. Ya öfkeden ya utançtan. Sırtını döndü Yıldırım abisine. Ayağıyla yerde bir iki eşindi. Döndü yeniden. Şişman fotoğrafçının beyaz ceketinin cebine elinin tersiyle vurdu.

“Bir sigara ver şurdan, kafamı bozdun,” dedi.

“İçme oğlum, hoca görür mörür,” dedi şişman fotoğrafçı.

“Siktirsin!” dedi oğlan. “O şimdi ağzının suyu akarak bakıyor karılara. Nerden görecek?”

Fırsatı kaçırmadım. Benim paketi fora ettim. Topçu oğlan yüzüme baktı önce. Zararsız olduğuma karar vermiş olacak ki uzattığım paketten bir sigara aldı. Çakmağımı çıkarmamayı akıl ettim, kendi yanan sigaramı uzattım oğlana.

“Sağ olun,” dedi.

“Ne demek?” dedim. “Biz de laflıyorduk arkadaşla. Futbolcusunuz galiba?”

“Futbolcuyuz ya,” dedi oğlan, sigarasının daha oluşmamış külünü silkeleyerek. Aklının Aslıhan’ın sivilcelerinde kaldığı belliydi. Yediği gölü çıkarmayı denedi. “Yıldırım abi ne kadar gazeteciyse biz de o kadar futbolcuyuz. Gündüz futbolcu, gece taksici!”

“Niye lan?” dedi şişman fotoğrafçı. “Sen bugüne bugün Karasu Güneşspor’un on bir numarası, rüzgârın oğlu Muharrem değil misin? Yaparsın bir transfer, bir de zengin kızı… kurtulursun geceleri itin kopuğun ağız kokusunu çekmekten.”

“Bok transfer ederler küme düşmüş takımın solaçığını,” dedi oğlan.

“Yok lan, fişşşek gibisin bu ara,” dedi fotoğrafçı. “Maşallah!”

“Git başımdan Yıldırım abi,” dedi Muharrem.

“Kafan bozuk galiba?” dedi fotoğrafçı şişko.

“Bozuk tabii Yıldırım abi,” dedi oğlan. “Sen böyle söyleme bari.”

“Takma kafana, geçer,” dedi Yıldırım abisi. Sonra toparlandı. “Mola yeter,” dedi. “Biraz daha takılayım şu mankenlere.”

“Transparanlar en son çıkar Yıldırım abi, acele etme,” dedi oğlan.

“En son gelinlikler çıkar oğlum,” dedi şişman fotoğrafçı, hoşça kalın filan demeden uzaklaştı.

Arkasından baktık. Arkadan daha kalın gözüküyordu. Bir iki beden dar gelen ceketinin altından koca poposu belli oluyordu sağa sola her adım atışında.

“Kıyak adam,” dedim arkasından.

“Kıyak adam, ama meraklı,” dedi bir daha hiç görmeyeceği biriyle dedikodunun zararlı olmayacağına karar vermiş gibi. “Her boku da bilir bizim camiada. Eski Ayazağalılardan.”

“Gazeteci değil mi?” dedim.

“Canım gazeteci sayılır,” dedi. “Bizim sahada cumartesi pazar bütün maçları izler. Sonuçları geçer spor servisine. Yıldızları verir kafasına göre. Fotoğraf da çeker ama şimdiye kadar yayımlandığını görmedim doğru dürüst. Aslında küçük bir fotoğraf stüdyosu var stadın biraz ilerisinde. Vesikalık falan.”

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
4 из 4