
Полная версия
Kuzey Amerika Mitolojisi
VI. Güneş Mitleri
Manabush’un ateşi çaldığı Yaşlı Adam ve Bakireler, kırmızı giyinen Wabanunaqsiwok, yani Şafak Halkı’na aittir ve bir erkek ya da kadın Şafak Halkını rüyasında görürse derhal bir top oyunu hazırlamalıdır. Bunun, Manabush tarafından kötü huylu manitos üzerindeki zaferini kutlamak için başlatıldığı söylenir. Manabush, bir tarafın liderini Altın Kartal ve Yıldırımların Şefi Kineun, diğer tarafın liderini ise Ayı ve Yeraltı Halkı’nın Şefi Owasse yapmıştır. Ama gökyüzü bulut ve yağmurla karartılsa bile Gökgürültücüler oyunu her zaman kazanır.
Doğunun ve batının renklerini, güneşin simgesi olan kırmızı ve sarıyı taşıyan topta ayırt etmek ve bu efsanede (güneşin gaspına ilişkin İrokua efsanesinde olduğu gibi), ebedi fatih gündüz ile gecenin bitmeyen çatışmasının hikâyesini görmek kolaydır. Güneş sembolizmi aynı zamanda Top Taşıyıcı hikâyesinin kökenini oluşturuyor gibi görünüyor. Top Taşıyıcı, sihirli bir topa (bir çocuk onu takip ettiğinde top cadının çadırına kendi kendine geri dönmektedir) sahip olan yaşlı bir cadı tarafından kandırılan bir çocuktur. Çocuk denizlerin ötesindeki bir devin kulübesine altın (güneş ışığı) ve sihirli köprü (gökkuşağı) aramak için cadı tarafından gönderilir. Dev Katili Jack’in bir tür Kızılderili yorumu olan Top Taşıyıcı, altını ve köprüyü çalar ve birçok şaşırtıcı macera ve dönüşümden sonra evine döner.
Le Jeune’nin 1637 Relations’ında bahsettiği Tchakabech, Top Taşıyıcı’ya benzer, hatta belki de özdeş bir karakterdir. Tchakabech, ebeveynleri bir Ayı (Yeraltı Dünyası Şefi) ve Işık Dehası Büyük Tavşan tarafından yutulan bir cücedir. Gökyüzüne yükselmeye karar vermiş, üzerinde nefes aldıkça büyüyen bir ağaca tırmanmış ve sonunda dünyanın en güzel ülkesini bulduğu göklere ulaşmıştır. Ağacın dallarına aralıklarla kulübeler kurarak aşağıdaki dünyaya dönmüş ve kız kardeşini kendisiyle birlikte gökyüzüne tırmanmaya ikna etmiştir. Ama kız kardeşin küçük çocuğu, hiç kimse onları hedeflerine kadar takip edemesin diye ağacın ucunu yeterince alçaktan kırmıştır. Tchakabech, güneşi bir ağla tuzağa düşürmüştür. Tutsaklığı sırasında yeryüzüne hiç gün doğmaz; ama telleri keskin dişleriyle kesen bir farenin yardımıyla, sonunda güneş serbest bırakılabilmiş ve geri gelmiştir. Hoffman tarafından kaydedilen Menominee yorumunda tuzak, kız kardeşin saçından bir ilmekle yapılır ve güneş, farenin çabalarıyla serbest kalır.
Bu değişen hikâyelerde değişen doğanın şeklini görüyoruz. Gündüz ve gece, güneş ışığı ve karanlık, yukarıdaki gökler ve aşağıdaki dünya, her şeyde var olan yaşama dair belirsiz bir kavrayış ve dünyanın kökenini kavramaya yönelik belli belirsiz bir çabayla birleşir.
VII. Ruhlar Köyü
Algonkinlerin anlattığına göre Yüce Tavşan, çalışmasını tamamladıktan sonra uzak batıya gider. Burada büyükannesi ve erkek kardeşleriyle Ruhlar Köyü’nde yaşar. Perrot, kendi ülkesinden çok uzaklara gidip kafasını ayırt edemediği kadar uzun boylu bir adamla karşılaşan bir Kızılderili’den bahseder. Titreyen avcı kendini gizler ama dev şöyle der: “Oğlum, neden korkuyorsun? Ben, seni ve başkalarını çeşitli hayvanların vücutlarından meydana getiren Yüce Tavşan’ım. Şimdi sana bir yoldaş vereceğim.” Dolayısıyla adama bir eş verir ve sonra şöyle devam eder: “Sen, adam, avlanacaksın, kano yapacaksın ve bir erkeğin yapması gereken her şeyi yapacaksın. Sen, kadın, kocan için yemek yapacaksın, ona ayakkabılar yapacaksın, hayvan derilerini işleyip dikecek ve kadına yakışan bütün işleri yapacaksın.” Le Jeune başka bir hikâye anlatır: “Bir vahşi, küçük bir paketin içinde Messou’dan ölümsüzlük hediyesini alır ve kendisine bunu asla açmamasına dair kesin bir emir verilir; hediyeyi kapalı tuttuğu sürece ölümsüzdür. Ancak karısı, meraklı ve kuşkucu olduğundan bu hediyenin içinde ne olduğunu görmek ister. Kadın paketi açtıktan sonra hepsi uçup gider ve o zamandan beri vahşiler ölüme mahkûm edilmiştir.” Böylece Eski Dünya’da olduğu gibi Yeni Dünya’da da kadının merakı insanlığın belasıdır.
Pek çok farklı yorumu olan bir hikâyede bir grup adam (bazen dört, bazen yedi), Yüce Tavşan’ın evine yolculuk yaparlar. Yüce Tavşan onları nezaketle karşılar, uzun yolculuklarından sonra onları ağırlar ve her birine dileklerini sorar. Biri savaşta beceri, biri avlanmada başarı, biri ün, biri aşk ister ve Yaşamın Efendisi her birinin isteğinin yerine getirileceğini garanti eder. Ama adamlardan biri henüz cevap vermemiştir; onun dileği uzun bir ömre sahip olmaktır; bunun üzerine bir ağaca, daha doğrusu bir taşa dönüşür: “Dilediğin olacak; gelecek nesillerin görmesi için hep burada kalacaksın,” der Tavşan. Bu hikâyenin tuhaf bir devamında, geri dönen savaşçılar yolculuklarını çok kısa bulurlar ya da onlara sadece kısa gibi görünen sürenin aslında uzun yıllar olduğu ortaya çıkar (bu zaman kaymaları, yolculuklarının onları ruh dünyasına götürdüğünü göstermektedir).
Başka bir hikâyede, sevgili kız kardeşini kaybeden bir adam bu defa Huron ülkesinden Ruhlar Köyü’ne yolculuğa çıkar. Yolculuk sırasında kızın ruhu zaman zaman ona görünür, ama ona dokunamaz. Sonunda, neredeyse geçilmez bir nehri geçtikten sonra onu ruhların dans evine yönlendiren birinin meskenine gelir. Orada kız kardeşinin ruhunu ele geçirmesi, bir balkabağına hapsetmesi ve böylece güvence altına alınarak tören sırasında kimsenin gözünü kaldırmaması şartıyla onu yeniden canlandırabileceği canlılar ülkesine geri götürmesi söylenir. Bunu yapar ve yaşamın kız kardeşinin vücuduna geri döndüğünü hisseder, ancak son anda meraklı biri ona dönüp bakmaya cüret eder ve geri dönen hayat elden gider. İşte bu, Orfeus ile Eurydice’nin hikâyesidir.
Hem Algonkin hem de İrokua mitinde Ruhlar Köyü’ne giden yol, onları bu muhafızların gücüne teslim edenlerin altındaki uçuruma atmaya hazır korkunç gözlemciler tarafından korunmaktadır. Bu yol Samanyolu’ndadır ve bunun Kızılderili dilindeki ismi Ruhlar Yolu’dur.
VIII. Hiawatha
Schoolcraft tarafından “Hiawatha efsanesi” olarak bir araya getirilip yayımlanan, Manabozho’nun maceralarını anlatan hikâyeler, Longfellow’un Song of Hiawatha adlı çalışması için kullandığı başlıca malzemelerdi. Nokomis’in gökten düşüşü, Hiawatha’nın babası Batı Rüzgarı’na yolculuğu, Mondamin efsanesindeki mısır hediyesi, sonucunda Hiawatha’nın mideye indirildiği büyük Mersinbalığı ile girdiği çatışma, Chibiabos’un saldırıya uğraması ve iyileşmesi, fırtına perisi Pau-Puk-Keewis’in takibi ve yeraltı ve yeryüzü güçlerinin çatışması, Algonkin kabilelerinin kozmogonik mitlerinde yer alan unsurlardır.
İrokua geleneğindeki gerçek Hiawatha, tamamen başka bir şahsiyettir. Bazı eylemleri ve özellikleri şairin anlatısına dahil edilmiştir. Hiawatha, etkin yılları on altıncı yüzyılın ikinci yarısına denk gelen bir Onondaga reisiydi. O zamanlar New York’un merkezindeki İrokua kabileleri, birbirleriyle ve komşuları Algonkinlerle sürekli savaş halindeydi ve Hiawatha, genel barışı sağlayabilecek büyük bir birlik fikrini tasarladı. Planladığı sıradan bir konfederasyon değil, kabileler arasında bir hükümetti. Meseleleri bu hükümet yönetecek ve ihtilaflar, her ulusa ait temsilcilerden oluşan bir federal konsey tarafından çözülecekti. Bu geniş ve barışçıl Kızılderili ulusu rüyası asla gerçekleşmedi; ancak Hiawatha sayesinde İrokua Konfederasyonu kuruldu ve bu sayede söz konusu kabileler Connecticut’tan Mississippi’ye ve St. Lawrence’tan Susquehanna’ya kadar orman bölgesinin efendileri haline geldiler.
Ancak bu büyük sonuca kolayca ulaşılmadı. İrokualar, Hiawatha’nın çektiği sıkıntılar hakkındaki efsaneleri koruyorlar. Büyücü ve savaş şefi Atotarho kendi halkı arasında ona karşı çıkmıştır. Tek kızı, intikamcı büyücü tarafından çağrılan, kabile konseyinde gökten gelerek kıza saldıran ve onu yeryüzüne fırlatan büyük beyaz bir kuş tarafından katledilmiştir. Hiawatha bunun üzerine yarar sağlamak istediği insanlardan ayrılmış ve insan yardımı olmadan hareket eden beyaz bir kanoyla Oneida köylerine ulaşmıştır. Barış elçisine istekli bir şekilde kulak veren ve birliğin büyük kanun koyucusu olacak olan şef Dekanawida ile burada tanışmıştır. Bu şefin yardımıyla Hiawatha’nın planı Mohawk ve Cayuga kabilelerine ve bir kez daha Onondaga’ya taşınmıştır. Burada söylendiğine göre Hiawatha ve Dekanawida sonunda konfederasyon için Atotarho’nun rızasını kazanmıştır. Morgan, Atotarho hakkında, bu geleneğin “başını girift yılanlarla kaplı olarak sunduğunu ve öfkeli olduğu zaman, ona bakanı öldürecek kadar korkunç göründüğü”nü söyler. Birlik kurulduğunda, yılanları saçlarından bir Mohawk şefinin ayıkladığını ve bu nedenle bu şefin Hayowentha, yani “tarayan” olarak adlandırıldığını anlatır. Bu, kuşkusuz, büyük savaş şefinin güçlü hatip tarafından nihai dönüşümü için yapılan bir benzetmedir. Efsane, birlik tamamlandıktan sonra Hiawatha’nın sihirli kanosuyla büyük gölün üzerinden geçerek gün batımı diyarına nasıl gittiğini anlatır. İrokualar belleklerinde onu bir yarı tanrı statüsüne yükseltmişlerdir.
Karışık bir kabileden bir ulus yaratan bu adam hakkındaki hikâyelerde, doğa mitinden kültür kahramanının ortaya çıktığı uygarlık düzlemine geçiyoruz. Hiawatha, yurttaşları için büyük başarılarından dolayı yarı tanrısallıkla donatılmış tarihi bir şahsiyettir. Böyle bir tanrılaştırma, insan ırkında, insanların bölünmelerinden doğan barış rüyasının daha muhteşem birlikler yarattığı her yerde kaçınılmazdır.

Dördüncü Bölüm
Körfez Bölgesi
I. Kabileler ve Topraklar
Meksika Körfezi’nin kuzey kıyılarını çevreleyen eyaletler (Pamuk Kuşağı), yüzey bakımından tamamen karakteristik bir bölge oluşturur. Alçak ve derin alüvyonlu, hem yağmurlar hem de akarsular tarafından bolca sulanan, sıcak ve dengeli bir iklimle kutsanmış bu bölge, bereketli bir yaşamın doğal dayanağıdır. Keşfedildiği sırada, tamamen bireyselleşmiş halkların yaşadığı bir yerdi. Diğer bölgesel merkezlerin büyük soylarından bölük pörçük temsilcilerin (kuzeyde İrokua ve Siyu kabileleri ve Bahamalar’da Arawaklar) bazı müdahaleleri olsa da Körfez Devleti toprakları esas olarak başka yerlerde bulunmayan dil gruplarına sahipti ve bu nedenle bu gruplar, bu toprağın yerli dil grupları olarak kabul edildi.
Bu soyların açık ara en büyüğü ve en önemlisi, şimdi Georgia, Alabama ve Mississippi’nin yanı sıra Tennessee’nin büyük bir bölümünü işgal eden ve başlıca kabileleri arasında Çoktav, Çikasov, Krik (veya Muskhogee), Alabama, Apalaş ve Seminole Kızılderilileri de olan Maskoke’ydi. Kuzey Louisiana’nın tuhaf Natchezleri, muhtemelen aynı soyun bir dalıydı. Büyük topraklara sahip diğer iki soy veya aile, Florida yarımadasının büyük bir bölümünü işgal eden Timuquanan kabileleri ve Louisiana, Teksas, Arkansas ve Oklahoma’daki Caddoan kabileleriydi. Kuzey Amerika’daki birkaç yerli halkın inançları Florida’daki Timuquanan Kızılderililerinden daha az bilinir; bunlar çok erken bir tarihte tamamen yok edilmişlerdir. Güney Caddo, doğru bir şekilde Büyük Ova kabilelerinin bölgesel bir bölümü olarak kabul edilir. Küçük soylar, Güney Carolina’da erken dönemde Maskoke ile asimile olmuş Ucheanlar ve Louisiana ile Texas kıyılarındaki son derece yerelleşmiş gruplardır (bunlar hakkındaki bilgimiz çok azdır). Körfez bölgesinin tamamında Maskokelerin kurumları ve düşüncesi (kültürel olarak onlara bağlı Çerokilerle beraber) hâkimdir.
Maskoke kabileleri, tarihsel olarak İrokua soyunun güney kolu olan Appalaş Dağı bölgesindeki Çerokiler ile birlikte, kuzeydeki konfederasyon ile hemen hemen aynı öneme sahip bir grup oluştururlar. Kızılderili bölgesinin “Beş Uygar Kabilesi” (ABD Hükümeti tarafından bu şekilde kabul edilirler); Çeroki, Çikasov, Çoktav, Krik ve Seminole kabilelerinden oluşur ve bunların büyük bir kısmı 1832 ve 1835 yılları arasında doğu topraklarından çıkarılmış ve antlaşma uyarınca söz konusu bölgeye yerleşmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri tarafından bu grubun çeşitli uluslarına verilen bir dizi patentte (1838’de Çerokilere, 1842’de Çikasovların unvanını aldığı Çoktavlara ve 1852’de haklarını Seminole’ye devreden Kriklere verildi) bu kabileler, göç ettikleri topraklar için devredilemez unvanlar aldılar. Kendi kendini yönetme, istikrarlı örgütlenme, kasabalar inşa etme ve sanayiyi teşvik etme ve geliştirme yönünde o kadar hızlı ilerlediler ki, daha az ilerleme kaydeden kardeşlerinin aksine “beş uygar kabile” olarak bilinmeye başladılar. Bu kabilelerin, Birleşik Devletler’inkini örnek alan, ancak onunla yalnızca bir anlaşma ilişkisi bulunan ayrı hükümetleri, Birleşik Devletler Hükümeti tarafından atanan bir komisyonun çalışmaları sonucunda kabile yönetimi kaldırılıncaya kadar devam etti. Buna göre, 1906 ve 1907’de Kızılderililer Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı oldular ve toprakları Oklahoma eyaletinin bir parçası haline geldi.
II. Güneşe Tapma
Körfez Eyaletleri bölgesinde güneş ibadetinin baskın olarak görülmesi olağan bir durumdur. Amerika’nın her yerinde Güneş baş tanrılardan biriydi ve genel olarak, onun bir Kızılderili panteonundaki göreli önemi bir uygarlık ölçütüdür. Orman ve ova bölgelerinde, yardımcısı olduğu daha da yüce bir gök tanrısına tabi olması muhtemeldir; fakat güneye doğru ilerledikçe güneşin semavi evrenin kraliyet ayrıcalığını üstlendiğini ve dünya güçleri arasında bir üstünlüğe doğru ilerlediğini görüyoruz. Muhtemeldir ki bu kısmen güney güneşinin daha yoğun olmasından kaynaklanmaktadır; ancak daha olası bir neden, güneyli kabileler tarafından tarımda yapılan göreceli ilerlemedir. Avcı halklar, besin kaynakları için güneşin yıllık seyrine yalnızca belirsizce bağımlıdırlar ve bu nedenle de onu çok az gözlemlerler. Tarım halkları, güneşin hareketlerinin doğrudan ve ısrarlı bir şekilde takipçisidir; güneş takvimi hayatlarının anahtarıdır ve sonuç olarak güneşe tapmanın üstünlüğü erken dönemde ortaya çıkar. Tarımda ehil olma, Maskokelerin ve diğer güneyli Kızılderililerin ayırt edici bir özelliğidir ve onlar arasında güneşin önemli bir dünya gücü haline gelmesi beklenebilir.
Bir İrokua kabilesi olan Çerokilerin, inançlarını güney tarzına benzettiğine rastlamak ilginçtir. Panteonlarında metafizik çok az şey bulunmaktadır. Hayvan güçleri ve pek çok fantastik ruhların üzerinde elementlerin büyük ruhları, su, ateş ve her şeyin başı olan güneş konumlanır. Güneş, yılın hükümdarı pozisyonuna açık bir referansla unelanuhl (paylaştırıcı) olarak adlandırılır. İlginçtir ki Çerokilerin güneşi eril değil, Eskimoların güneşi gibi dişil bir varlıktır. Hatta Çerokiler, güneş-kız ve onun ay-kardeşi arasındaki gayrı meşru ilişkileri hakkında Eskimoların anlattığı hikâyenin aynısını anlatırlar: “Meçhul âşık her ay güneş kızını ziyaret eder, onu tanıyabilmesi için yüzünü küllerle ovuşturur ve fark edilince bunu ona söylemekten o kadar utanır ki, gökyüzünün diğer ucunda olabildiğince uzak durur. Güneşin arkasında uzun bir yol tutmaya çalıştığından ve bazen batıda onun yanına yaklaşmak zorunda kaldığından beri kendini bir şerit kadar ince yapar, böylece zar zor görülebilir.” Güneşin yedi el genişliği yüksekliğinde, gök kemerinin hemen altına gelene kadar hayvanların ataları tarafından yükseltildiğine dair Çeroki mitinin güneybatıdaki Navahoların efsanesine benzediği açıktır. Gündoğumuna yolculuk eden iki çocuğun hikâyesi ve Prometheus mitinin (çeşitli hayvanlar, Gökgürültüsü’nün kutsal çınara gizlediği ateşi kapma çabalarında başarısız olduktan sonra, Su Örümceği başarılı olur) Çeroki yorumu, uzak batıda yaygın masal ikilisidir. Dolayısıyla kıtanın her yerinden efsaneler tek bir yerde toplanır.
Siyasal olarak Krikler ile yakından ilişkili olan Yuçi Kızılderilileri, Çerokiler gibi güneşi dişi olarak kabul ediyorlardı. O, insan ırkının atasıydı ya da başka bir hikâyeye göre Yuçi, doğduğu sırada güneşi öldürmeye çalışırken bir büyücünün kesilen kafasından damlayan kandan fışkırdı (başın sadece güneşin çifti gibi göründüğü bir hikâye). Maskoke kabileleri arasında güneş kültü, Perulu İnkalarınkine benzer biçimlerde ateş yakma festivalleri ve ateş tapınaklarıyla genel olarak yakından ilişkili görünmektedir. Belki de en eski anlatım, Natchezlerle ile ilgili olarak Latitau tarafından Maeurs des sauvages amériquains adlı eserinde korunmuştur:
“Louisiana’da Natchezlerin, asla sönmemesi için büyük özen gösterilen daimi ateşin kesintisiz olarak izlendiği bir tapınağı vardır. Üç sivri çubuk onu korumak için yeterlidir, bu sayı asla artmaz veya azalmaz (ki bu bir gizem gibi görünüyor). Yandıkça, başka çubuklarla yenilenmeleri gerekene kadar ateşe yaklaştırılırlar. Bu tapınakta şeflerinin ve ailelerinin naaşları yatar. Şef her gün belirli saatlerde tapınağın girişine gider, burada eğilerek ve kollarını haç şeklinde uzatarak, belirgin hiçbir şey söylemeden kafası karışmış bir şekilde mırıldanır; bu, varlığının yaratıcısı olarak güneşe verdiği görevin simgesidir. Tebaası, onlarla ne zaman konuşsalar, ona ve soyunun tüm prensleri için aynı töreni yerine getirirler ve soyundan geldiklerine inandıkları güneşi bu dışsal saygı işaretiyle onurlandırırlar. Natchezlerin kulübeleri yuvarlakken tapınaklarının uzun olması tuhaftır (Vesta’nınkilerin tam tersi). Çatının iki ucunda iki kartal resmi görülür; kartal, batının tamamında Jüpiter’e, doğulular arasında da güneşe adanmıştır.
“Oumalar ve Virginia ile Florida’daki bazı halklar da tapınaklara ve neredeyse aynı dini törenlere sahipler. Virginia’dakilerin Oki veya Kousa adını verdikleri, ölüleri izleyen bir putu bile var. Ayrıca tapınaklarını kirleten Fransızların gelişinden beri Oumaların, tapınağın harap olmasına izin verdiklerini ve onu restore etme zahmetine girmediklerini duydum.”

III. Yeni Darı
Maskoke kabilelerinin en ünlü ve ilginç töreni, İngilizcede “Busk” (Krik dilinde “hızlı” anlamına gelen puskitanın bozulmuş hali) olarak bilinen törendir. Bu, yerlilere göre mısırın ilk olgunlaştığı zaman, yani temmuz veya ağustos aylarında yapılan bir kutlamaydı fakat en az bir Yeni Yıl şöleninin (dolayısıyla tüm yaşamın yeniden canlanmasının) sahip olduğu kadar derin bir anlamı vardı.
Busk, Krik kasabalarında, her biri üç bölmeye ayrılmış dört dikdörtgen barakadan oluşan ve hepsi de sınırlayıcı olarak hizmet ettikleri merkezi bir meydana bakan “büyük evde” düzenlenirdi. Barakalara sıra sıra koltuklar yerleştiriliyor ve her kompartıman kendi sınıfına ayrılıyordu. Onur yeri (en azından bazı kasabalarda) sabah güneşine açık olan batı barakasıydı ve baş şefin oturduğu yerdi. Meydanın ortasında, dört ana noktaya yönlendirilmiş dört kütükten yapılmış bir ateş yakılmaya devam ediyordu. Yapı, bir tür yıl tapınağını andırır; merkezdeki ateş, güneş ve dört kare evrenin sembolüdür, barakaların on iki bölmesi de belki de yılın aylarının göstergesidir. Busk bir yaz gündönümü festivali olmasa da yine de güneşin en sıcak olduğu mevsime denk geliyordu ve bu nedenle yıl içinde doğal bir değişikliğe işaret ediyordu.
Busk küçük kasabalarda dört gün, büyük kasabalarda sekiz gün sürer. Törenin dört önemli bölümü var gibi görünüyor, sekiz günlük olan versiyonunda yalnızca performans uzatılır. İlk gün, köyün tüm ateşleri söndürüldükten sonra sürtünmeyle yeni bir ateş yakılır ve ana noktalara yerleştirilmiş dört kütükle beslenir. Bu ateşe yeni olgunlaşmış mısırın dört başağı ve çobanpüskülü çalısının dört dalından oluşan ilk hasat atılır. Gün danslar ve arınma törenleriyle geçer. İkinci gün kadınlar yaklaşan ziyafet için yeni mısır hazırlarken, savaşçılar kendilerini “savaş tıbbı” ile arındırır ve akan suda yıkanırlar. Görünen o ki üçüncü gün genç erkekler yaklaşan ziyafet için avlanırken yaşlı erkekler nöbet tutar. Bu ilk günlerde cinsellik yasaktır ve herkes oruçludur. Festival, çok çeşitli bitkilerden ilaç yapımı, ana noktalara tütün adakları ve aşağıda anlatılan önemli ayin gibi bazı ilginç törenlerin eşlik ettiği bir şölen ve eğlenceyle sona erer:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Barış çubuğu. (ç.n.)
2
Amerikan Kızılderililerinin yaşamları konusunda çalışmalar yapan ABD’li antropoloğun bir Pavni töreni olan Hako üzerine yazdığı kitap.
3
(Lat.) Cehenneme giden yol. (ç.n.)
4
Yedi yönün ruhları; yukarıda, aşağıda, burada ve dört ana noktadadır. “Eçka” kelimesi kabaca “arzuluyorum”, “can atıyorum”, “yalvarıyorum”, “arıyorum” vb. şeklinde çevrilebilir, ancak tam karşılığı yoktur.
5
Kutup ışıkları. (ed. n.)