
Полная версия
Anadolu Uygarlıkları
Anadolu topraklarında kullanımı MÖ 1300-1000 yıllarına kadar dayansa da demir pahalı bir madendi. MÖ 900 yıllarına gelindiğinde artık demir fiyatları uygunlaşmaya başlamıştı.
Özellikle demirden silah imal eden devletler, tunçtan silah yapan devletlere karşı baskın olmaya başlamışlardı. Bunun farkında olan Asurlular ülkelerinde demir atölyeleri kurmaya ve demiri işlemeye özen göstermişlerdi. Asurluların demirle bu kadar sıkı bir ilişki kurmasının arkasındaki sebepse düşmanları olan Urartulardan etkilenmeleridir.
Urartular, zengin demir rezervlerine sahip olmaları sebebiyle demiri yoğun olarak işlemişlerdi ve bu maden gündelik yaşamlarında dahi yer etmişti.24
1. Demiri Yoğuran Millet: Urartular
Geçmişleri MÖ 3000 yılına kadar dayanan ve Hurruilerle akrabalıkları bulunan Urartuların, devletleşme öncesinde aşiretler halinde yaşadıkları biliniyor. MÖ 900 yıllarına gelindiğinde ilk Urartu devleti Kral Aramu tarafından kuruldu. Günümüzde tam olarak yeri bilinmese de başkenti Sugunia’ydı. Sugunia’nın başkent olduğunu Asur kaynaklarından bilmekteyiz. Asur Kralı II. Salmaneser, “Sugunia şehrini kuşattım. Savaşçılarının birçoğunu öldürdüm,” demiştir. Bu seferin sonucunda yıkılan Urartu devleti yeniden kuruldu fakat MÖ 885’te Asurlular tarafından devlet tekrar yıkılmıştır. On beş yıl gibi bir aradan sonra I. Sarduri tarafından, başkenti Biain yani Van olmak üzere tekrar kurulacaktı. Aşiretler, I. Sarduri etrafında toplanarak azılı düşmanları Asurlularla ciddi mücadelelere girişeceklerdi. Kazanılan zaferler ve merkezi otoritenin güçlenmesiyle Kral İşpuini döneminde Urartu aşiretleri tamamen krala biat etmeye başlayacaklardı.
Genişleyen sınırlar ve ganimetlerle elde edilen ekonomik refah sayesinde Kral Menua döneminde tarıma yönelik büyük atılımlar gerçekleşecekti. Sulama kanalları ve barajlar inşa edilecekti ve bu kanalların korunması, onarımları gibi hususlar için özel memurlar atanacaktı.
MÖ 786-764 yıllarında başa geçen Kral Argişti, Kuzey Suriye ve Doğu Anadolu ticaret yollarının denetimlerini elinin altında tutarak devletinin ticarette gelişmesini sağlamış ve bunun sonucunda da ekonomik gücü elinde tutmaya başlamıştır ama bu Urartu kralları için yeterli değildi. MÖ 764-735 yıllarında artık Halep, Urartu hâkimiyetindeydi. Halep’in alınması, Urartuların Akdeniz ticaretinde de söz sahibi olmasını sağlamıştı.
Tüm bu olanlar Asur ordusunun yenilenmesine neden oldu. III. Tiglath-Pileser zamanında Urartular bastırıldı ve I. Rusa (MÖ 735-714) döneminde sarsılan ekonomi, Kafkaslardan gelen Kimmer göçleri sonucunda daha da fazla zarar gördü. I. Rusa önlem olarak sınırlara yeni kaleler ve ittifaklar kurarak Kimmerleri püskürtmeye uğraştı ama çok başarılı olamıyordu. Asur Kralı II. Sargon’un saldırılarına engel olamayan I. Rusa, MÖ 714 yılında kalbine hançer saplayarak yaşamına son verdi. Bu olaylar sonrasında Van yani Tuşpa yağmalandı ve II. Argişti tahta geçti fakat hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. II. Argişti’den sonra başa geçen II. Rusa (MÖ 685-645) kendi döneminde Rusahinili ismiyle bir başkent kuracaktı. Burası günümüzde Van’ın kuzeydoğusunda yer alır ve Toprakkale ismiyle anılmaktadır. Sarsılan ekonomi ve merkezi otorite artık toparlanamayacak seviyeye gelmişti. En sonunda Medler ve İskitler tarafından yapılan saldırılar sonucunda Urartular tarih sahnesinden silinecekti.
2. Dağların Zirvesine Kurulan Şehirler: Urartu Mimarisi
Dağlık ve engebeli bir coğrafyada yaşayan Urartular bunu bir avantaj olarak gördüler ve düzlük alanları tarım ve hayvancılık için kullanırken dağlık alanlara şehirlerini kurdular. Tepeler tıraşlanıyor ve teraslanıyor, uzaktan bakıldığında kent sanki piramidal gibi görünüyordu.
Taş temeller üzerinde yükselen surlar bazen kerpiçle, bazense yığma moloz taşlarla güçlendiriliyordu. Asur kaynaklarında surların 15-18 metre yüksekliğinde olduklarından bahsedilir.
Hattuşaş’ta olduğu gibi Van-Tuşpa şehri de aşağı ve yukarı kent olarak ayrılmaktaydı. Yukarı kent, merkezi idarenin olduğu ana merkezken, aşağı kentin zanaatkârların ve pazar yerlerinin bulunduğu ve devlete bağlı işleri yürüten kişilerin yaşadıkları yer olduğu tahmin ediliyor.
Yukarı kentte yapılan çalışmalar sonucunda saray yapısının iki katlı olduğu bilinmektedir. Taş temel üzerine yerleşmiş kalın duvarların olduğu bu yapılar hakkında yorum yaparken iklimsel koşulları göz önünde bulundurmamız gerekir çünkü karın 7-8 ay kalkmadığı bir coğrafyada kalın duvarlar soğuk-sıcak konusunda önemli bir husustu.
Benzer durumu tapınaklar için de söylemek mümkün olacaktır. Urartu dini mimarisinde neredeyse çoğu tapınak Tanrı Haldi’ye adanmıştı. Haldi bir savaş tanrısıydı ve Urartu toplumundaki yeri oldukça büyüktü. Kare planlı ve dört tarafı kulelerle çevrili tapınaklara tek bir kapıdan girilirdi. Kapıyı açtığınızda gelen ışık doğrudan tanrı heykelinin yüzüne vururdu ve dar bir koridorda yürüyerek heykelin karşısına ulaşılırdı.
Tapınaklar ve saray mimarisi hakkında yapılmış çok fazla analiz varken aynı durumu maalesef sivil mimari için söylemek mümkün değildir. Halkın sur dışında yaşadığı tahmin ediliyor. Bunun en iyi örneği olarak kent surlarının eteklerine yapılmış düzensiz evler gösterilebilir. Bu evlerin ufak bir ön avlusu vardı ve iki odadan oluşmaktaydılar. Evlerin zemini sıkıştırılmış topraktan ve duvarlar taştan yapılmaktaydı. Sivil konutların yaşadığı alanda bozuk bir planlaşma vardı. Dar ve labirente benzer sokaklar bunun göstergesidir. Halk, savaş zamanı hayvanlarıyla beraber surların içerisine sığınırdı.25
3. Urartularda Sosyolojik ve Ekonomik Yapı
Yapılan arkeolojik çalışmalar sırasında, Urartulara ait yazılı bir anayasaya maalesef ulaşılamamıştır. Asur kaynakları ve krallara ait bazı kaynaklar sayesinde olan biteni bilmekteyiz.
Urartu sosyal yapısı kral, soylular, bürokratlar, askerler, köylüler ve kölelerden oluşuyordu. Ataerkil bir toplum olduğunu ve kadına dair hakların bulunmadığını söylemek mümkündür.
Toprakkale’de bulunmuş bir yazıtta, sarayda çalışan 5507 kişiden bahsedilmektedir: 66 dokumacı, 3784 hadım görevli, 108 saray bekçisi, 119 muhasebeci, 10 müfettiş, 168 saray hizmetçisi, 71 katırcı, 20 marangoz, 1188 köpek tutucusu.
Ayrıca Urartu kralları topraklarının çorak olduğundan fakat bu durumu kanallar ve barajlar yaparak telafi ettiklerinden bahsederler. Aslında bu durum bize hem mühendisliğin gelişmiş olduğunu hem de krallığın kasasının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.26
4. Urartularda Beslenme Alışkanlıkları
Hayvancılık ve madenciliğin temel geçim kaynağı olduğu Urartularda, elbette ki beslenmenin büyük çoğunluğunu hayvansal gıda tüketimi oluşturuyordu. Her ne kadar araziler tarıma açılarak tahıl ve bakliyat ürünleri yetiştirilmeye çalışılsa da iklim sebeplerinden dolayı topraktan alınan mahsul çok fazla değildi. Et tuzlanarak ya da kavurma yapılarak kış ayları için stoklanırdı. Burada sadece küçük ve büyükbaş hayvan tüketimi söz konusu değildi elbette. Tavuk, ördek ve kaz da et tüketiminin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Burada dikkat çeken bir husus ise hayvancılıkla bu kadar fazla ilgilenen bir halkın süt ve süt ürünlerinde de epeyce uzmanlaşmış olduğudur.
Tahıl ve bakliyat tüketiminde ise tıpkı Hititlerde olduğu gibi bir tüketim söz konusuydu. Ak darı, süpürgelik darı, tilkikuyruğu darısı, arpa, bezelye, burçak, makarnalık buğday, ekmeklik buğday, çavdar, kimyon, kişniş ve maydanoz, mercimek, nohut, siyez buğdayı, yoğurt otu, çoban değneği, susam, üzüm, erik, elma, ayva, kiraz, nar gibi gıda maddelerinin tüketimi söz konusuydu. Ayrıca balık tüketimi de ender olarak mevcuttu.
İçecek olarak dönemin vazgeçilmezi olan bira ve şarap tüketimi söz konusuydu. Asur kralı II. Sargon’un 8. yıl seferlerine dair kayıtlarda Urartuların şarabı deri tulumlar içerisinde sakladığından bahsedilmektedir.27

5. Görsel: Bugün sarp dağların tepesinde yer alan, Urartulara ait Van Kalesi giriş kapısının görünümü
Oğuzhan Karadirek Arşivi, 2015
XII
Frigler
Anadolu topraklarının gizemli halklarından biri de Friglerdi. MÖ 1200-1000 yılları arasında tam da Hititlerin çöküş dönemine geçtiği zamanlarda Anadolu’ya göç eden Frigler, Hint-Avrupa kökenliydiler. Yapılan incelemeler onların Macaristan civarından geldiklerini ortaya koymuştur. Peki bu çıkarıma nasıl varılıyordu? Troya’da yapılan kazılar sonucu elde edilen çanak çömlekten, Troya Savaşı’nın yıkımı sonrasında buraya yerleşenlerin Brigler olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, bugünkü Macaristan civarlarında bulunan çanak çömleklere benzer. Evet, Friglerin bir zamanlar ismi Brigler olarak geçmekteydi ve Balkanlar üzerinden, Trakya bölgesinden Anadolu’ya geçiş yaptıkları bilinmektedir ancak elimizde MÖ 1200-1000 yıllarına dair ciddi bir veri yok. Muhtemelen daha az nüfuslu oldukları için diğer halkların arasına karışmışlardı. Ulaşabildiğimiz ciddi verilerse MÖ 800-600 yıllarına aittir.
Homeros, Friglerin “savaşçı” bir toplum olduğundan bahsederken, Strabon’a göre onlar “barışsever” bir topluluktu. Özellikle müziğe ve dansa ilgi duyan bir halk oldukları bilinmektedir. Zaten müziğe duydukları bu ilgiden Apollon ve Marsias hikâyesinde de bahsedilmiştir.
Hititlerin çöküşüne doğru, Frigler onların gücünün yetemediği topraklara yerleşmeye başlamışlardı. Hititler yıkıldığında artık Hitit topraklarının çoğu kısmında Frig izlerine rastlamak mümkün olacaktı. Hatta bir zamanlar Hititlere başkentlik yapmış Hattuşaş’ta da artık Frig mimarisi görülebilecekti.
Batıda Lidyalılarla iyi ilişkiler kurmaya çalışan Frigler, doğuda Urartularla ikili ilişkiler kurarken güneyde ise Asurlularla sürekli sürtüşme içinde olacaklardı. Hatta onlara dair ilk kaynaklara yine Asur arşivlerinde rastlanmaktadır fakat Frigleri, Asurlular yıkmamıştır. Aksine kuzeydoğudan gelen Kimmer akınları Friglerin sonunu getirmiştir. Kimmer akınları sırasında Urartularla ve Asurlularla ittifaklar kurmalarına rağmen Kimmerleri püskürtememişlerdi.
1. Friglerde Sosyolojik Yapı ve Ekonomi
Frig halkının tarım ve hayvancılıkla uğraşması sebebiyle halkın çoğunluğunun kırsal alanda yaşadığı düşünülüyor. Özellikle Kibele (Toprak Ana) tanrısının toplumda önemli bir yer tutmasının bunda payı büyüktür. Ayrıca Frig toplumunda tarımsal alanlara ve hayvanlara zarar verenler ciddi cezalara çarptırılıyorlardı. Tüm bunların yanında ekonomik anlamda tarım ve hayvancılık her ne kadar Friglerin bel kemiği olsa da madencilik ve ahşap işçiliği de oldukça ileri seviyedeydi.
Madencilik alanındaki gelişme, onları metal zanaatında önemli bir halk haline getirmişti. Özellikle fibula yani çengelli iğne Asur toplumunda oldukça gözdeydi. Urartularda olduğu gibi kazan kulplarında boğa başı kullanmak yerine siren figürü kullanmaktaydılar. Yine ahşap işçiliğinde ileri seviyede oldukları Gordion’da bulunan mezar odalarında tespit edilmiştir.
2. Friglerde Mimari
Friglerin ilk kralı olan Gordios tarafından Ankara-Polatlı’da kurulan Gordion şehri, önemli bir yerleşim merkeziydi. Tarım ve hayvancılığa bağlı bir sivil halk olması sebebiyle Gordion’da bürokratlar, rahipler, askeri sınıf ve tüccarlar ile önemli zanaatkârlar yaşamaktaydı. Gordion sur duvarları 14-15 metre yükseklikteydi ve sur duvarları içerisinde yaşayan yönetici sınıf megaron planlı evlerde yaşamaktaydı.
Sivil halk ise daha ilkel yaşam alanlarına sahipti. Kerpiç ve çamur sıvalı evlerde ya da yarı kazılmış çukurlarda kalıyorlardı. Bu evler iki ya da tek odalı olmaktaydı. Yapıların içerisinde ocak, fırın ve kışlık erzakın saklanacağı bir bölüm bulunurdu.
3. Friglerde Din
Bugün özellikle Kütahya-Afyon-Eskişehir arasında yer alan Frig anıtsal yerleri, ziyaretçilerin oldukça merak ettikleri noktalardır. Burada yer alan kaya anıtları ve kaya sunakları epey dikkat çekicidir.
Kayalara işlenerek yapılmış bu anıtsal yerler yapılırken megaron planlı tapınakların ön cephelerinden ilham alındığı düşünülmektedir. Üçgen alınlıklı ve dörtgen biçimli bu anıtların ortasında yer alan nişe tanrıça Kibele’nin heykeli yerleştirilirdi. Ayrıca bazı anıtsal yapıların yan galerileri tanrıçaya adanmış yerlerdi.
Kaya sunaklarının da benzer şekilde Kibele’ye adanmış, kayaların oyulmasıyla basamak oluşturulmuş bir platform alanı ve üzerine tanrıyı simgeleyen heykellerin koyulacağı bir yeri olurdu. Bu tarz yerlere Köhnüş Vadisi’nde ve Fındık Asar’da rastlamak mümkündür.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Prof. Dr. Erksin Gülgeç, “Anadolu’nun Yüz Milyon Yılı”, Arkeo Atlas, Sayı I, 2002, s. 14.
2
D.V. Ager & O. Monod. “Güney Anadolu’daki Yeni Ön Mesozoyik Brakiyopodlar”, Maden Tetkik ve Arama Dergisi, 91(91).
3
F.S. Alpaslan, “Anadolu Erken Pliyosen Küçük Memeli Topluluğu: Paleontolojik ve Paleokolojik Anlamları”, Arkeometri Sonuçları Toplantısı, s. 1-10.
4
Prof. Dr. Erksin Gülgeç, “Anadolu’nun Yüz Milyon Yılı”, Arkeo Atlas, Sayı I, 2002, s. 14.
5
Arkeolojik Eser Kataloğu, Şanlıurfa Müzesi, Oma Oma Medya ve Yayıncılık, Eylül 2021, İstanbul, s. 16.
6
Celal Şimşek, “Lykos (Çürüksu) Vadisi’nin Zenginlikleri”, Güney Ege Kalkınma Ajansı, 4/33, Ankara, 2017, s. 38-40.
7
Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, s. 5.
8
Prof.Dr. Galip Akın, Paleolitik’ten Kalkolitik Çağ’a Barınma ve Yerleşim Yerleri, Alter Yayınları, Ankara, 2018, s. 21-26.
9
Ece Eren & İsmail Özer, “Eski Anadolu Toplumlarında Beslenme Alışkanlıkları”, Güncel Turizm Araştırmaları Dergisi, 2 (Ek1), 2018, s. 308-323.
10
Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, s. 12.
11
Yüksel Arslantaş, “Paleolitik ve Mezolitik (Epipaleolitik) Çağ’da Barınma”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 24 (2), 2014, s. 319-344.
12
Harun Taşkıran, “Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar”, Mavi Gezegen, sayı 24, 2018 s. 63-68.
13
Işın Yalçınkaya, “Karain Mağarasının Anadolu İskân Tarihindeki Yeri ve Önemi”, Erdem, 4 (10), 1988, s. 39-52.
14
Muhsin Ertürk Budak, “Doğu Anadolu’nun Kayaüstü Resimleri (Kars-Kağızman)”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2014(4), s. 68-71.
15
Prof. Dr. Güven Arsebük, “Yarımburgaz Mağarası”, Arkeo Atlas, sayı I, 2002, s. 49.
16
Harun Taşkıran, “Prehistorik Arkeoloji ve Mağaralar”, Mavi Gezegen, sayı 24, 2018 s. 63-68.
17
Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul. S.15
18
Nazmiye Mutluay, Anadolu Neolitik Çağ Uygarlığı, Alter Yayınları, Ankara, 2010, s. 24-27.
19
Priscilla Mary Işın, Avcılıktan Gurmeliğe Yemeğin Kültürel Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2020, s. 23.
20
Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, s.71.
21
Sırrı Tiryaki, “Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu Bölgesi Madenciliğinin Başlangıç Evreleri”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (BUSBED), 7 (13), 2017, s. 178-200.
22
Elif Fatma Salihoğlu, Deniz Demirarslan, “Hitit Uygarlığında Büyük Tapınak Mimarisi ve Etkileri”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11 (3), 2017, s. 1761-1779.
23
Arif Kumaş, “Hitit Hukuki Metinlerinde Ataerkillik ve Anaerklillik Işığında Vesaret”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 11 (2), 2018, s.1497-1510.
24
Hakkı Fahri Özdemir, “Demir Çağı Başlangıcı ve Başlatanları, Anadolu’ya Etkileri Üzerine”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16 (1), 2007, s.501-518.
25
Ayla Baş, “Urartu Mimarisinde Malzeme ve Teknik”, Amisos, 1(1), 2016, s. 44-86.
26
Bilan Gökçe, “Urartu Giyim Kuşamına Sosyo-Kültürel Bir Bakış”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 31(2), 2016, s. 421-444.
27
Gökçe Bilcan, “Food Culture in Urartu”, Journal of Human Sciences, 13 (2), 2016, s. 2656-2667.