bannerbanner
Anadolu Uygarlıkları
Anadolu Uygarlıkları

Полная версия

Anadolu Uygarlıkları

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 4

Bu kazılar sonucunda Yarımburgaz Mağarası’nın geçmişinin, alt paleolitik dönem dediğimiz zamana kadar dayandığı fark edilmiştir. Ayrıca ele geçen ayı ve diğer yabani hayvan kemik kalıntıları, mağaranın boş durmadığını göstermektedir. Bizans döneminde dahi içerisine oyulan nişlere bakılırsa, ibadet alanı olarak kullanması bile söz konusu olmuştur.

5. Dikkat Çeken Paleolitik Dönem Barınma Yerleri

Karain Mağarası – Antalya

Çarkini Mağarası – Antalya

Kızılin Mağarası – Burdur

Beldibi Mağarası – Antalya

Dursunlu – Konya

Çeçtepe – Ankara

Etiyokuşu – Ankara

Avla Dağ – Nevşehir

Tekeköy – Samsun

Biris Mezarlığı – Şanlıurfa

Değirmentepe – Malatya

Söğüt Tarlası – Şanlıurfa

Hamışkan Deresi – Adıyaman

Şehramuz – Adıyaman

Palanlı – Adıyaman

Küllünün İni – Elazığ

Karataş – Antalya

Körtik Tepe – Diyarbakır

Demirköy – Diyarbakır

Taşlıtarla Mevkii – Çanakkale

Narlıdere – İzmir

Yarımburgaz – İstanbul

Göksu – Kayseri

Gümüşdere – İstanbul

Domalı – İstanbul

Belbaşı Mağarası – Antalya

Kefken – Kocaeli

Cebeci – Kocaeli

Öküzini – Antalya

Direkli Mağarası – Kahramanmaraş

Tekeköy – Samsun

Üçağızlı Mağarası – Hatay

Metmenge – Gaziantep

Sam – Gaziantep

Şarklı Mağarası – Gaziantep

Dülük Mağarası – Gaziantep

Karadağ Eteği – Kocaeli

Uluk Mevkii – Şanlıurfa

Hallan Çemi – Batman

Cilavuz – Kars

Ağzıaçık Suyu – Kars

Tirşin – Diyarbakır

VI

Modern Toplumun Temelleri ve Neolitik Dönem

(MÖ 8000-5500)

Bugün yediğimiz yemekten toplumsal düzenin temellerine ve oturduğumuz evlere kadar birçok oluşumun temellerinin dayandığı döneme, yani neolitik döneme gelmiş bulunuyoruz. Kimi kaynaklara göre bu dönem, “neolitik devrim” olarak geçmektedir.

Çağımızın sosyal hayatını ve ekonomik düzenini oluşturan bu sürecin adı, neo (νέο) yani “yeni” ve lithos (λίθος) yani “taş” sözcüklerinin bir araya gelmesi sonucu üretilmiş ve akademik literatüre bu şekilde girmiştir. Ülkemizde ise daha çok yeni taş ve cilalı taş ifadeleri kullanılmaktadır.17

Neolitik çağın ilk izlerini bereketli hilal dediğimiz ve içerisinde Anadolu coğrafyasının da yer aldığı alanda görmemiz mümkündür. Ancak neolitik dönem olarak adlandırdığımız bu sürecin bir anda başladığını düşünmek saçma olur. Neolitik dönem de kendi içerisinde iki evreye ayrılmaktadır: çanak çömleksiz (akeramik neolitik ya da seramiksiz neolitik dönem olarak da isimlendirilir) ve çanak çömlekli (seramikli) dönem.


a. Çanak Çömleksiz Dönem

Nedir bu çanak çömleksiz dönem?

İklim ılımanlaşınca insan toplulukları da artık mağaralar ve kaya altı sığınakları gibi yerlerden ayrılmış, kendi imkânlarıyla kurdukları barınaklar ve çadırlarda kendilerine hayat kurmuşlardır. Erkeklerin avcılıkla, kadınlarınsa tarımsal süreçle yoğun olarak ilgilendikleri bir dönem başlamıştır. İşte bu yüzden kimi kaynaklar Anadolu’nun ilk çiftçilerini kadınlar olarak göstermektedir.

Epipaleolitik dönemden neolitik döneme geçişin ilk evrelerini anlamamıza Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde bulunan Biris Mezarlığı ve Söğüt Tarlası yardımcı olmaktadır.

Anadolu’nun ilk yerleşimlerinden olan Diyarbakır Körtiktepe ve Çayönü, Batman’da bulunan Hallan Çemi ve Nevali Çori, ayrıca Göbeklitepe ve Aksaray Aşıklı Höyük de bu dönemi aydınlatmakta önemli rol oynamaktadır.


b. Çanak Çömlekli Dönem

Çanak çömlekli dönemde yaşayan insan toplulukları artık tamamen tarıma geçiş yapmış ve pişmiş topraktan şekillendirerek hazırladıkları kap kacakları günlük kullanıma dahil etmişlerdi. Bu kapların üzerinde çeşitli motifler ve figürler yer alıyordu ve boyalarla yapılan geometrik desenler de bulunuyordu. Toplum yabani bitkileri ve tarımsal tohumları ehlileştirmiş, artık evrimleşmiş yabani hayvanlar sayesinde de et ihtiyacını karşılamıştır. Çanak çömlekli ve çanak çömleksiz döneme en iyi örnekler arasında Çatalhöyük’ü göstermemiz mümkündür.

Ek BilgiBereketli Hilal Nedir?

Burası, modern dünyanın temellerinin atıldığı topraklar olarak düşünülen bir bölgedir. Günümüzde Fırat ve Dicle nehirlerinin başından sonuna kadar birçok kültür ve devletin kurulduğu yer olması sebebiyle oldukça dikkat çekicidir. Özellikle tarımsal faaliyetlerin bu bölgede başlaması ve bu faaliyetlerin günümüzdeki gıda tüketiminin temellerini oluşturması yönünden önemlidir.

Bereketli Hilal üzerinde yetişen ilk mahsuller buğday, mercimek, bezelye, nohut, burçak ve ketendir.

3. Görsel: Neolitik dönemde kullanılmış bir havaneli. Buğdayın öğütülmesi için kullanılan bu aletlerin dezavantajı ise içerisinde ufak tefek taşların kalması olmuştur. Kimi kazılarda elde edilen dişlerde yapılan çalışmalar sonucu diş minelerinin ciddi şekilde tahrip olduğu görülmektedir.

İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelikel Arkeoloji Müzesi


1. İlk Evler ve Neolitik Dönemde Mimari Gelişim

İnsanlar, çanak çömleksiz dönemden itibaren, artık mağara ve kaya altı gibi çeşitli sığınaklardan ayrılarak kendilerine dairesel planlı evler yapmaya başlamışlardır. Bu evlerin temelleri, belirli bir derinliğe kurulmuş ve etrafı da dallarla çevrilmiştir. Dalların üzerine ise çamurdan sıva yaparak evlerin dayanıklılığını artırmaya çalışmışlardır. Bu tarz ilk evre örneklerini Diyarbakır’daki Kör-tik Tepe ve Batman’daki Hallan Çemi’de görmemiz mümkündür. Hemen ardından dikdörtgen planlı evler gelmektedir. İnsanların, çamurun ve kilin kullanımında artan hâkimiyetiyle birlikte evler dikdörtgen planlı hal almıştı. Böylece insanlığın uzun zaman kullanacağı köy evi mimarisinin de ilk temelleri atılmış oldu. Bu evlerin kapı ve pencereleri çoğunlukla güney ve güneydoğu yönünde yer alırdı. Zamanla bu evler bazen iki katlı olmuş, bazense bodrum katlarıyla gelişim göstermişlerdir.18

2. Modern Gıda Tüketiminin Temelleri ve Neolitik Dönemde Beslenme

Çanak çömleksiz dönemde beslenme, epipaleolitik döneme benzer şekilde avcılığa dayanıyordu, daha sonrasında tarımsal olarak da tüketim sağlamaya başladılar. Zaman içerisinde evcilleşen hayvanların etinden, sütünden faydalanılması ve tarıma daha fazla zaman ayrılması sonucunda insan toplulukları avcılıktan uzaklaşarak toprağa bağlı bir yaşam sürmüşlerdir. İşte bu süreç çanak çömlekli dönemin de başlangıcı olmuştur.

Burada dikkat çeken bir diğer konu ise, toprağa bağlı bir hayata geçiş sonucunda, neolitik çanak çömlek dönemi insanlarının boylarında beş on santim kısalma görülmesidir ve diş çürüklerinin artmasıyla beraber şekere dayalı hastalıklarda da artış görülmüştür.19 Ayrıca tüketilen tahılın artmasıyla beraber, diş taşlarında artış belirlenmiştir.

VII

İlk Yerleşimler

1. Tarım Öncesi Topluluklarda İlk Düzen: Körtik Tepe (MÖ 11.000)

Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Ağıl köyü yakınlarında bulunan Körtik Tepe, insan topluluklarının, tarıma dayalı hayatın öncesinde yaşadığı önemli yerleşimlerdendir. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan katmanlara göre bu yerleşim bölgesindeki yaşamı genel olarak üç ana grupta inceleyebiliriz.

Akademik terimler ve yoğun bir anlatımla sizi yormak istemiyorum. Sadece bilmenizi istediğim şu: Körtik Tepe’de insanlar nasıl yaşardı? Ne yaparlardı?

Öncelikle Körtik Tepe’deki insanların tarım öncesi yaptıkları ilk evler, birinci grup olarak nitelendirdiğimiz yuvarlak planlı evlerdir. Bu evler toprak zeminlere inşa ediliyordu. Bu çukur ve yuvarlak planlı evlerin zeminleri sıkıştırılmış topraktandır. Etrafını çevreleyen duvarlar ise bitkisel malzemelerden yapılmış olup, balçıkla sıvanarak sağlamlığı artırılmıştır.

Değişen zaman ve artan ihtiyaçlar sonrasında 1-2 metre çaplarında dairesel evler ortaya çıkmıştır. Bu evlerde insanların yaşama ihtimalinin düşük olduğu ve ayrıca bu evlerin, besinlerin saklanması ve korunmasında doğal bir buzdolabı olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Son evrede ise insanlar, daha gelişmiş ve daha büyük (çapı 3-4 metre) evlerde hayat sürmüşlerdir.

2. Kamu Binaları ve Köy Meydanlarının İlk Örnekleri: Hallan Çemi (MÖ 11.000)

Batman’ın Kozluk ilçesindeki Kaletepe köyü sınırlarında, Sason çayı boyunda yer alan Hallan Çemi, mimari özellikleri yönüyle Körtik Tepe’yle benzerlik göstermektedir fakat burada yer alan dairesel evlerin çapı 4-5 metredir. Burada da insanlar avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdürmüşler, ilerleyen zamanlara doğru tarımsal faaliyetler başlamıştır. Arkeolojik çalışmalar sonucunda burada yabani mercimek ve bezelyenin yetiştirildiği keşfedilmiştir ve domuzun ilk defa burada evcilleştirilmeye çalışıldığı belirtilmektedir.

3. Tarihin En Eski Noktası: Göbeklitepe ve 12 Tepeler (MÖ 11.000)

Şanlıurfa’nın 15 kilometre güneydoğusunda kalan Göbeklitepe, çanak çömleksiz dönemdeki en eski kutsal alan olarak kabul edilmektedir. Ancak araştırmacılar burada hâlâ ne tür ritüellerin yapıldığına dair kesin bir beyanda bulunamıyorlar.

T biçimli taşların üzerinde yer alan hayvan figürleri, araştırmacılar tarafından kutsal hayvan olarak nitelendirilmesine rağmen tüm görüşler hâlâ yorumlamalar üzerine kurulu. Göbekli-tepe’de T biçimli taşların olduğu yaygın olarak biliniyor olsa da Göbeklitepe benzeri diğer alanlarda da bu taşları görmek mümkündür. Nevali Çori, Karahan Tepe ve Harbetsuvan Tepesi, Kili-sik, Taşlıtepe, Urfa, Hamzan Tepe ve Sefertepe, T biçimli taşların bulunduğu tespit edilmiş yerlerdir ve tespit aşamasında olan yeni yerler de mevcuttur.

4. İlk Köy Evlerinin Öncüsü: Çayönü (MÖ 10.200)

Diyarbakır’ın Ergan Ovası’nda yer alan ve Dicle Nehri’ne yakın olan Çayönü’nde insanlar, tıpkı Körtik Tepe ve Hallan Çemi’de olduğu gibi öncelikle dairesel planlı evlerde yaşamışlardır. Zaman içerisinde dikdörtgen planlı evlere geçerek ilk köy evlerinin de öncülüğünü yapmışlardır. Taş temelli ve kerpiçten yapılmış bu evlerin yerleşim düzeni, girişleri güney ve güneydoğuya bakacak şekildedir. Yani evlerin gün ışığından olabildiğince faydalanacağı şekilde konumlandırılması söz konusudur. Ayrıca ilk köy meydanına da yine burada rastlanmaktadır.

Tüm bunların yanında yeni bir evreye atlayan Çayönü halkı, hâlâ avcılık ve toplayıcılık yapmakla birlikte, geyik ve sığır gibi hayvanları evcilleştirerek etlerini tüketmeye başlamıştır. Bir yandan yabani tohumları ekerek ve ehlileştirerek tarıma dayalı tüketim sağlamaya da özen göstermişlerdir.

5. Nevali Çori (MÖ 8600)

Şanlıurfa’nın Hilvanlı ilçesinde yer alan Nevali Çori, Atatürk Barajı’nın yapımı sırasında gerçekleşen kurtarma kazılarıyla ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde ise baraj suları altındadır.

Nevali Çori’de de tıpkı Göbeklitepe’de olduğu gibi, T figürlü taşların dikildiği kutsal bir mekân vardır fakat Nevali Çori’nin Göbeklitepe’den farkı burada yerleşim alanlarının da olmasıdır. Dikdörtgen planlı köy evlerinin ilk örnekleriyle karşılaşılan bu dönemde, avcı ve toplayıcılık kadar, tarımsal üretim ve hayvanların evcilleştirilmesi uğraşı da söz konusudur.

6. Çatalhöyük (MÖ 7600-4000)

Konya ilinin Cumra ilçesi sınırlarında yer alan Çatalhöyük, iki tepe arasında olması sebebiyle çatal ismiyle anılmaktadır. Erken neolitik çağa ait izlerin örneklerine rastlanan alan, doğu ve batı yerleşimleri olarak ikiye ayrılmıştır. Nüfusunun dört bin ila sekiz bin arasında değiştiği tahmin edilen bu yaşam alanında şehirleşmenin ilk örnekleriyle karşılaşmaktayız.

Peki bugün Çatalhöyük’e ziyarete gittiğinizde nelerle karşılaşacaksınız? Öncelikle kerpiçten yapılmış yapıların birbirine bitişik inşa edilmiş olması, kentin doğal savunma ihtiyacını doğrudan karşılamış bulunmaktadır. Penceresi ve kapıları olmayan bu evlere girmek ve içlerini havalandırmak için damların üzerindeki açıklıklar kullanılmaktaydı. Yaşamın damların üzerinde olduğu ve sokakların olmadığı bu yerleşim yerindeki kimi boşluklar arasında çöplerin olduğu ya da evcilleştirilmiş hayvanların barındığı tespit edilmiştir. Evler kare ya da dikdörtgen planlı olup tek odalı ya da ihtiyaca göre zaman içerisinde iki veya üç odalı olacak şekilde inşa edilmişlerdir. Ölen aile fertleri evlerin zeminine defnedilmekteydi. Cenin pozisyonunda defnedilen insanların başları ve gövdeleri kimi zaman ayrı ayrı gömülürdü.

Evin köşelerindeyse seki olarak isimlendirdiğimiz, zeminden biraz daha yüksek olarak yapılmış dinlenme ve uyuma yerleri yer almaktaydı. Bu sekilere ev halkı hasırlarını serer ve oturma, uyuma gibi ihtiyaçlarını burada giderirlerdi. Kimi zaman ise odalardan biri kiler olarak kullanılırdı. Isınma, ev içerisinde yer alan ocaklar sayesinde gerçekleşirdi. Yine dumanın çıkması için damdaki açıklıklar kullanılırdı.

Dikkat çeken bir diğer konuysa, evlerin beden duvarlarındaki resimlerdir. Kimi zaman bir av sahnesi, kimi zamansa cenaze törenlerinin işlendiği bu resimlerde, çeşitli hayvan figürleri ve kutsal motifler de yer almaktaydı.

7. Aşıklı Höyük

Sahada yapılan arkeolojik çalışmalar neticesinde, İç Anadolu bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu belirlenen Aşıklı Höyük’te ilk tarihlendirmeler MÖ 9000’lere yapılmıştır. Burada yer alan ilk evler oval ve toprağa gömülüdür, fakat MÖ 8000’lere gelindikçe evler kare planlı yapılmaya başlanmış ve kerpiç tuğladan inşa edilmiştir. Bu yıllarda dikkat çeken bir diğer husus ise özel amaçlar için kullanıma hazır yapılar yapılmış olmasıdır.

Elbette Aşıklı Höyük’te yaşayan insanlar, barındıkları yerleri kerpiçle sarıp üstlerine bir çatı ekledikten sonra hemen tarıma geçmemişlerdi. Avcılık ve tarımın bir ara yürütüldüğü bir çağda muhtemelen iş bölümleri de ortaya çıkmaya başlamıştı. Köyün bir bölümü avcılık için araziye çıkarken bir bölümü de sepet ve boncuk yapımında, deri ve post işlemesinde çalışmış ya da tarımsal süreci idare ederek tarımda uzmanlaşmış ve uzmanlaştıkları alanlarda ilk iş paylaşımlarında bulunmuşlardır. Bu iş paylaşımlarında Aşıklı Höyük de diğer yerleşimler gibi önemli bir merkezdir.

Aşıklı Höyük için sosyal medya kanallarında paylaşılan bir diğer husus ise “ilk beyin ameliyatının gerçekleştiği yer” olduğudur. Peki, gerçekten öyle mi?

Ameliyat olarak bahsedilen bu husus aslında bir trepanasyon! Hastalanan ya da akli dengesi yerinde olmayan kişilerin içine giren kötü ruhların, kafatasına açılan bir delikten çıkabileceğine inanılırdı. Ancak dönemin şartları da düşünüldüğünde, bu operasyonun sonrasında hayatta kalabilen insan sayısı çok azdı. Kalabilenler de ya hayatlarına engelli olarak devam ediyorlardı ya da daha sağlıklı hale gelmişlerse “Tanrı’nın koruduğu kişi” olarak görülmeye başlıyorlardı.

8. Can Hasan Höyüğü

Karaman ilinin Alaçatı köyünde yer alan Can Hasan Höyüğü, ismini aslında köyün eski isminden almaktaydı. Can Hasan köyünün ismi sonradan Alaçatı olarak değiştirilse de höyüğün ismi değiştirilmemiştir.

Bugün Can Hasan Höyüğü’nü ziyaret ettiğinizde karşınıza üç alan çıkacaktır. Can Hasan 1, kalkolitik çağa dair verilerin olduğu bir bölgedir. Can Hasan 2’de Helenistik döneme ve Roma dönemine dair veriler bulunmaktadır. Can Hasan 3 ise neolitik döneme tanıklık etmiş bir bölgedir. Burada yapılan incelemeler sonrasında bölgede buğday, çavdar, arpa, keçi, domuz, köpek, balık, sığır gibi yerleşik hayata katkı sağlayacak unsurlar bulunmuştur.

Can Hasan’da dikkat çeken bir diğer önemli konu ise çanak çömleksiz döneme ait oldukça ilkel ve estetik algısından uzak kapların bulunmasıdır.

9. Bazı Önemli Neolitik Dönem Yerleşim Yerleri

Hacılar Höyüğü – Burdur

Bademağacı Höyüğü – Antalya

Höyücek – Burdur

Kuruçay Höyüğü – Burdur

Orman Fidanlığı – Eskişehir

Süberde / Görüklük Tepe – Konya

Çatalhöyük – Konya

Pınarbaşı – Karaman

Can Hasan – Karaman

Aşağı Pınar – Kırklareli

Hoca Çeşme – Edirne

Yarımburgaz – İstanbul

Fikirtepe – İstanbul

Ilıpınar Höyüğü – Bursa

Kumtepe Höyüğü – Çanakkale

Beşik / Sivritepe – Çanakkale

Ulucak Höyüğü – İzmir

Latmos – Muğla

Beycesultan Höyüğü – Denizli

Yumuktepe Höyüğü – Mersin

Köşk Höyük – Niğde

Musular – Aksaray

Aşıklı Höyük – Aksaray

Büyük Güllücek Höyüğü – Çorum

Domuztepe Höyüğü – Osmaniye

Demircitepe Höyüğü – Diyarbakır

Cafer Höyük – Malatya

Nevali Çori – Şanlıurfa

Göbeklitepe – Şanlıurfa

Çayönü – Diyarbakır

Körtik Tepe – Diyarbakır

Demircitepe Höyüğü – Diyarbakır

Hallan Çemi – Batman

Gusir Höyük – Siirt

Tilkitepe – Van

Tepecik Höyüğü – Elazığ

İkiz Höyük – Malatya

VIII

Maden Çağı

1. Madenin İşlenmesi, Doğa Tahribatı ve Seri Üretim Çabası: Kalkolitik Çağ (MÖ 5000-3000)

Geç neolitik çağın hemen arkasından gelen çağı tanımlayan kalkolitik kelimesi, Yunancada “bakır” anlamına gelen khalkos (χαλκός) ve “taş” anlamına gelen lithos (λίθος) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.20 Aslında insanlığın anaerkil toplumdan yavaş yavaş ataerkil topluma geçtiği, savaşların başladığı, toplumsal statülerin oluştuğu, arazilerin özel mülk haline geldiği, meslek sınıflarının çeşitlendiği, şehirlerarası ticaretin sıklaştığı ve en önemlisi yazının ortaya çıktığı dönem olarak bilinmektedir.

Öyleyse kalkolitik çağın diğer dönemlerden en önemli farkı neydi?

Elbette maden!

Kalkolitik çağ dediğimiz dönemde, yüzeyden toplanan madenlerin işlenmesi süreci, çeşitli madenlerin de keşfedilmesiyle geliştirilmiş ve bir adım öteye taşınmıştır. Geç neolitik dönemde insanlar madeni ısıtarak şekillendirmeye çalışırdı. Kalkolitik çağda ise madenler artık eritilerek doğrudan şekillendirilmeye başlanmıştır.

Bakır, kurşun, gümüş, altın gibi madenlerin keşfedildiği bu dönemde artık yüzeyden maden toplama durumu ortadan kalkmış, rezervlerin olduğu maden ocakları açılmıştır. Artan maden kullanımı ve ateşte eritme gibi yeni maden işleme teknikleriyle beraber insanlar doğayı tahrip etmeye de başlamışlardı. Yüksek ısı için gereken odunu temin edebilmek amacıyla civardaki ağaçları kesiyorlardı. Aynı zamanda artan nüfus ve artan beslenme ihtiyaçları sebebiyle ormanlık araziler de tarıma açılıyordu.

Yine bu dönemde çömlekçi çarkının Anadolu’ya girmesiyle beraber seri üretim hızlanmıştır ve pişmiş topraktan yapılmış seramik kap kacaklara, kazıma tekniği kullanılarak ya da boyayla çeşitli motifler bezenmiş, estetik algı öne çıkmıştır.

Bu dönem, Anadolu’ya yapılan göçler sonucunda çeşitli dini ritüellerin ve kültürlerin bir araya geldiği bir dönem olmuştur.21

2. Surların Yükselmesi ve Barınma Yollarıyla Kalkolitik Dönemde Mimari

Bugün kalkolitik çağa ait bir arkeolojik sit alanına gittiğinizde, karşınıza muhtemelen taş temeller ya da kazı başkanlarının büyük emekler vererek hazırladıkları, adına rekonstrüksiyon denen, ziyaretçilerin alanı anlamaları için sonradan yapılmış canlandırma alanları çıkacaktır.

Kalkolitik çağda evler, geç neolitik dönemde olduğu gibi taş temeller üzerine yapılmış ve üzerine kerpiçten hazırlanmış tuğlalar eklenmiştir. Burada taş temelin yapılmış olmasındaki en büyük etken, zeminden nem ve su gelmesi durumunda duvarın yıkılmasını önlemektir. Elbette kerpiçten yapılmış temeller de mevcuttu. Ayrıca gelişen mimari teknikler sebebiyle evlere ikinci bir kat yapma imkânı da sağlanmıştı.

Dörtgen planlı evlerin, bir ana odası ve günümüzde hol diyebileceğimiz bir giriş alanı bulunmaktaydı. Evlerin kapıları küçük bahçelere açılırdı. Bazen de iki katlı olurlar ve üst kata çıkmak için ahşap merdivenler kullanılırdı.

Düz damlı olan evlerin tuğlaları arasına hatıl denen yatay direkler atılır ve evlerin hem içine hem dışına sıva yapılarak dayanıklı olması için uğraşılırdı.

Başta belirttiğimiz gibi kalkolitik çağ, madenin ve ticaretin yoğunlaştığı dönemdi. Bunların olduğu bir yerde savaşlardan kaçınmak maalesef imkânsızdı. Bu sebeple dönemin insanları, yine taş temel üzerine kerpiç tuğlalarla yaptıkları sur duvarlarıyla kendilerini korumaya almışlardı. Burdur Hacılar Höyüğü bu bakımdan örnek verebileceğimiz ilk yerlerdendir.

3. Tarımsal Atılımın Başlangıcı ve Sulu Tarım Yöntemleriyle Kalkolitik Çağda Beslenme

Hayvanların evcilleştirilmesi ve bitkilerin ehlileştirilmesi sonucunda beslenme, geç neolitik dönemdekine benzer özellikler taşımaktaydı. Hatta sulu tarım yapmayı başaran bu dönemin insanları, artık topraktan daha fazla verim alabiliyorlardı. Yani yağmurun yağmasını beklemek yerine doğrudan istedikleri yerlere ufak kanallar açarak tarım alanlarını sulayabiliyorlardı.

IX

Tunç Çağı

1. Derebeylerin ve Sosyal Sınıfların Oluştuğu Dönem: Tunç Çağı (MÖ 3000-1200)

Bu çağ, bakır ve kalayın karıştırılmasıyla elde edilen tunç sayesinde, askeriyede ve savunmada büyük atılımların gerçekleştiği bir dönem olduğu kadar, hem kara yoluyla hem de deniz yoluyla ticaretin geliştiği ve şehir devletlerinin türediği bir dönem olarak da tarihe geçmiştir. Ege, Ortadoğu ve Balkanlar arasında gelişen ticaret ağıyla birlikte, sosyal sınıfların oluştuğu kent kavramının da temelleri atılmıştı.

Karayolu ticaret kervanlarında eşekler kullanılmıştır. Denizyolu ticaretinin nasıl yapıldığı konusunda ise bir noktaya dikkat çekmek gerekir; ticaret için kullanılan ulaşım araçları olarak aklınıza günümüz gemileri gelmemelidir. Daha basit ve karadan çok fazla uzaklaşmayan, özellikle açık ve sakin havalarda ticaret yapan gemiler kullanılmıştır.

Anadolu’da yaşayan halklar hakkında ilk veriler, yazının aktif olarak kullanılmaya başlandığı bu dönemde artan kil tablet kullanımı sayesinde bize ulaşmıştır. Anadolu’nun yerli halklarından Hattiler, günümüzün Çorum’u civarında yaşarken, Hurriler ise Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşamaktaydı. Batıda ise Tarihçi Herodot’un da bahsettiği efsanevi halklar olan Pelasglar, Lelegler ve Karlar yaşamaktaydı.

2. Büyük Surlar ve Katlı Evleriyle Tunç Çağı Mimarisi

Şehir devletlerinin oluştuğu bu dönemde, artık güvenlik problemleri sebebiyle güçlü surların inşası başlamıştı. Taş temel üzerine kerpiç tuğlayla inşa edilen surlar, iç ve dış surlar olarak ikiye ayrılmaktaydı. Şehrin dış surları on metre yüksekliğindeyken iç surlar on beş metreyi buluyordu. Kuşatan taraf sur dibine kadar geldiğinde, kale içinden savunma yapanların sağlıklı atışlar yapamadığı fark edildi; bu sebeple zaman içinde sur duvarları arasına belirli aralıklarla kuleler inşa edilmeye ve sur duvarlarının üst kısımlarında yapılan mazgallar arasında ufak pencereler açılmaya başlandı.

Savunma mimarisi böyleyken sivil mimarideyse kalkolitik çağ mimarisine kıyasla çok fazla bir fark bulunmamaktaydı. Avluya bakan evler dikdörtgen planlı ve iki katlıydı. Zeminin olduğu yer, genellikle depo ve çeşitli eşyaların konulduğu alanlarken üst katlar, günlük yaşamın geçtiği alanlardı. Ayrıca yapı iki katlıysa ikinci kattaki her oda, ortada bulunan bir hole açılırdı; alt katlar hayvanların bakıldığı, erzakların depolandığı alanlar olarak kullanılırdı. Yapılar yığma moloz taştan ya da kerpiç tuğlalardan yapılırdı.

Dar sokakları bulunan şehir kentlerinin en ilgi çekeni ise Kültepe Kaniş-Karum’dur.

3. Artan Nüfus ve Artan Gıda Tüketimiyle Tunç Çağında Beslenme

Kent hayatına geçilen bu çağda artık kentler kendi üretimlerini yapmak yerine civar köylerden elde ettikleri gıda ürünleriyle besleniyorlardı. Yani kentler artık yiyeceğini üretmeyen, dışarıdan temin eden yerleşim yerleri haline gelmişti. Bu dönemde özellikle et ürünlerine duyulan ihtiyacın ve peynir gibi süt ürünlerine yönelik tüketim talebinin artması sebebiyle, sürülerin sayısı da artmıştı ve bu sürüler doğada ciddi tahribatlar oluşturmaya başlamıştı. Bu dönemde artışı en çok dikkat çeken unsurlardan biri de şarap üretimi olmuştur.

Beslenmenin neolitik dönemde atılan temelleri, kalkolitik çağda iyice geliştirilmiştir ve maden çağına geçildiğinde artık insanların beslenme alışkanlıkları iyice oturmuştur. Bu çağda yaşayan topluluklar için amaç, daha çok hayvan ve daha çok tarımsal arazi elde etmek ve güçlü şehir devletleri kurmanın temelini sağlayan madenlere sahip olmaktı.

4. Ticaretin Ataları: Tunç Çağında Asurlular ve Kolonileri

Günümüzde koloni kavramı “sömürü” olarak düşünülse de Asur ticaret kolonileri tanımlamasındaki “koloni” kavramı, bu kelimenin diğer anlamı olan “göçmen toplulukları ya da dışarıdan gelen toplulukları” ifade etmek için kullanılmaktadır. Belki de kafaların karışmaması için “Anadolu’da kurulan Asur ticaret merkezleri” demek daha doğru olacaktır.

На страницу:
2 из 4