bannerbanner
ERICA'NIN AYNALARI
ERICA'NIN AYNALARI

Полная версия

ERICA'NIN AYNALARI

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 4

“Yıldızlara baktım da yeryüzüne inecek gibi duruyorlar. Hava da bir tuhaf bu gece! Aman deprem falan olmasın da…”

Alp bu bakışı ve saçmalamanın anlamını çok iyi biliyordu. Önce Hümeyra’ya sonra da balkondan kendisini izleyen kocasına baktığında, ah üzgünüm, hiç işim olmaz, diye düşünerek kollarını iki yana açtı, “bilemedim ki” mesajını veren bir hareket yaptı ve aralık duran kapıdan içeriye girdi.

Hümeyra o anda gördü balkondan kendilerini izleyen, birdenbire fazlalık olarak algıladığı kocasını. Tam da kendisini müthiş bir heyecanın içinde bulmuşken iki saniyede durumu berbat eden Arif’e bakarak, iki dakika oturamadın yerinde uğursuz herif! Şansıma kesin maç özetleri arasında reklamlar başlamıştır, diye düşündü.

Basamakları tırmanıp eve vardığında Arif’in kendisini kapının eşiğinde beklediğini gördü. Oldukça sinirli görünüyordu ve tam ağzını açacakken gözlerini kısıp dikkatle bakarak sustu. Kendisinden, böyle bir anda hiç de beklenmeyecek kadar şefkat dolu bir sesle sordu.

“Ne oldu sana be kadın? Alnın mosmor olmuş, üstün başın kan içinde.”

Hümeyra tam da durumu nasıl açıklayacağını düşünürken röveşatayı hatırladı birden. Yaşadığı heyecanla canının ne kadar yandığını bile unutmuştu. Birden içi ferahladı ve daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaparak Arif’e yalan söyledi.

“Tam konağın önünden geçerken ayağım kaydı ve çok kötü düştüm. Kafamı bahçe duvarına vurdum sanırım, öyle ani oldu ki fark edemedim. Canımın yandığını bile hissetmedim taze taze. İki adımlık yolda başıma neler geldi?”

Arif’in şefkatli hali hızlı bir geçişle yerini hırçınlığa bırakmıştı.

“Gece gece ne gidersin perili gibi çöp atmaya! Ben de dedim elâlemin adamıyla ne yapıyor orada? Yerlerde yuvarlanacağın nereden gelsin aklıma!”

“Evet evet… Tam da orada düştüm, ağaçtan erikler dökülmüş, çürümüş eriğe basınca kaydım. O da yardıma ihtiyacım olup olmadığını sormuştu. Defne’nin arkadaşı ya da akrabası falan olmalı.”

“Neyse ne, gir içeri de temizlen, kolun da kanamış bak.”

Hümeyra derin bir soluk alarak banyoya girerken yaşadığı heyecanın canının acısını nasıl da geride bıraktığını düşünüyordu.

Alp yeniden mutfağa döndüğünde yemek masasının çok şık bir şekilde Defne tarafından hazırlanmış olduğunu gördü. Büyük şaşkınlık içindeydi arı gibi çalışan, masa ve tezgâh arasında seri hareketlerle mekik dokuyan Defne’yi izlerken. Burada uzun zaman geçirmişti ve ilk kez böyle bir gün yaşanıyordu bu evde.

Diğer zamanlarda Defne kendi başına, türlü türlü ruh hallerinde olurdu. Yanlarına fazla yaklaşmaz, zamanını o an canı ne yapmak isterse onu yaparak geçirirdi. Sabit bir noktaya bakarken ya da oturma odasında televizyon izlerken Ela’nın kendisine tepside götürdüğü yemeği sessizce yerdi genellikle. Ya da birden yok olup giderdi, haber bile vermeden. Defne ilk kez sosyal bir varlık gibi davranıyor, aralarına katılıyordu ve bu kez yüzü solgun değildi, yanakları pembe pembeydi.

Masaya oturduklarında Ela ile Defne tatlı bir sohbete dalmışlardı bile. Kızarmış balıkların ne kadar lezzetli ve taze olduğu hakkında başlayan sohbetleri okul yıllarında, Eminönü’nde yedikleri balık ekmeklere kadar uzamıştı. Alp, Ela ile Defne’nin ortak noktalarının, yaşanmışlıklarının, biriktirdikleri anıların bu kadar çok oluşunu gerçekten de kaldıramaz duruma gelmişti. Gerçek derdi, onları birbirine bağlayan bu ortak yönleri gördükçe Ela ile yarı deli arkadaşı Defne ve onun sorunlarından başka hiçbir ortak noktaları olmadığını fark etmesiydi.

“Defne, bu gece çok güzel, balıklar güzel, sen de güzelsin! Fakat esas söylemek istediğim bu değil,” diyerek birdenbire söze girdi keskin bir sesle Alp.

Defne ve Ela şaşkınlıkla birbirlerine bakarken neler olacağını az çok bilen Ela’nın kalbi de artık o görülmez el tarafından sıkılmaya başlamıştı.

“Alp, balığın soğuyacak ne söyleyeceksen yemekten sonra söylersin!”

Alp öfkeyle gözlerini kısarak Ela’ya baktı ve oflayıp pufladı.

“Niye susturdun onu Ela? Bilmediğim bir şeyler mi dönüyor ortada, lütfen söyleyin nedir bu haliniz?”

Ela, “Yok bir şey…” diyecek olmuştu ki Alp onun sözünü kesti.


“Var bir şey Defne… Var bir şey… Biz, bu geceden sonra, düşündüğünden çok daha uzun bir süre, hatta çok çok çok çok daha uzun bir süre seni görmeye gelemeyeceğiz. Ela seni arayacak fazla zaman da bulamayacak ve büyük ihtimalle senden gelen telefonları da açamaz halde olacağız. Hatta tüm davetlerimize karşın hiç gelmesen de seni evimize de davet edemeyeceğiz çok çok çok çok uzun bir süre.”

Ela kalbinden vurulmuş gibi oldu bu kez. Alp’in kıskançlığından, ağzından alevler çıkaran bir ejderhaya dönüşmesini kırılarak izliyordu. Dönüp Defne’ye baktı ve şaşkınlıkla irkildi. Defne yıkılmamış, yaralanmamış, sanki robot bir oyuncak görmüş de onu keşfetmeye çalışan bir çocuk gibi ilgiyle neler olduğunu anlamaya çalışarak Alp’i dinliyordu. Sonra alçak sesle konuşmaya başladı.

“Anlıyorum. Sanırım ilişkinizde özel bir aşamaya geçiyorsunuz ki bu beni çok sevindirdi, ikinizin adına da… Alp, ilişkinizde yeni bir boyuta geçmeden önce bana bir açıklama yapma gereği duyman büyük incelik. Kendimi değerli hissettim ve her ne kadar neler olduğunu bilmesem de ikiniz için de en iyisi olmasını ve mutlulukla sonuçlanmasını diliyorum.”

Ela’nın iç sesi kıkır kıkır gülmeye başlamıştı. “Oh oldu sana Alp Bey! Ötanazi iğneni kendin seçtin!” dedi içinden. “Defne bu, adamı işte böyle kamyon çarpmışa döndürür ve vicdan azabından kıvrandırtır durur! Daha beter ol seni sinsi köpekbalığı!”

Durum gerçekten de Ela’nın düşündüğü gibiydi. Defne, Alp ve Ela’nın gelecekteki halini hayal ederken minik istavritleri iskeletinden ön dişleriyle ayırıp iştahla yiyor, bir yandan da gülümsüyordu.”

Alp şaşkınlıkla Defne’ye bakarken gereksiz konuşan insanların cümleleri bittikten hemen sonra bunu fark edip ellerini kollarını nereye koyacaklarını bilememe haline geçiş yapmıştı. Söylediklerinin boşa çıkacağını, asla bu iki kadın tarafından dikkate alınmayacağını kesin olarak anlamıştı. Yine de Defne’nin tavrı gururunu okşamıştı ve sakinleşti.

Defne ayağa kalktı.

“Öyleyse bu gece size en özel şarabımı açayım ve ilişkinizi kutlayalım. Geceyi hepimiz için unutulmaz kılalım.”

Defne dolaptan çıkardığı yıllanmış, değerli şarabı açtı ve kadehleri doldurdu. İrili ufaklı mumları yaktığında şarabın kırmızısı mum ışığının aleviyle etkileşerek Defne’nin yüzünde titreşiyordu. Alp hayranlıkla bu sahneyi izlerken Defne’ye haksızlık yaptığını fark etti. Aynı anda bakışları Ela’nın pembeleşen yanaklarına ilişti. Arkadaşına gösterdiği vefa, onun güvenilir biri olduğunu kanıtlıyordu. Ela her zamankinden daha değerli olmuştu birden ve içinde, ona uzun uzun sarılmak isteği belirdi. Ela’ya âşık olduğu gerçek an bu olmuştu işte! Bu duyguyu en son, üniversitede âşık olduğu Sevgül’e karşı hissetmişti ve insanların gerçek yüzünü tanıdıkça güvenilmez olduklarını anlamış ve âşık olmaya değecek bir kadınla tanışacağını hiç düşünmemişti. Bunun da bir önyargı olduğunu anladı. Demek ki güvenilir, sevmeye ve âşık olmaya değer insanlar hâlâ vardı…

Bu gece, üçü için de tuhaf hissettikleri ve görülmeyen bir el tarafından paramparça edilmeye çalışıldıkları bir gece olmuştu. Fakat tuhaf bir şekilde bu negatif durum pozitife dönüşmüş, üçü için de ilişkileri sağlamlaştıran anlamlı bir gece olmuştu.

Ela hep birlikte içtikleri üçüncü şişenin ardından Alp’in saçmalamasından ve Defne’yi üzecek açıklamalar yapmasından korkarak, “Biz artık gidelim en iyisi,” dedi, ayağa kalktı. Şarap öylesine etkiliydi ki ayağa kalktığında Ela’nın yalpalamasına neden olmuştu.

Aynı şekilde yalpalayarak ayağa kalktı Defne.

“Yok yok… Doğruca odanıza, bu halde sizi asla bırakmam!”

Alp sonuçtan memnun, “Öyleyse ben gidip yatayım ve siz iki arkadaşı baş başa bırakayım,” diyerek bu eski konakta aylar önce kendisine Ela tarafından verilmiş odasına gitti.

“Sen ona aldırış etme,” dedi Ela Alp’in ardından ve duyamayacağı kadar kısık bir sesle. “Hiçbir şey değişmeyecek. Ben yine seni aynı düzen içinde, sık sık görmeye geleceğim. Saçma sapan konuşuyor işte, sen önemseme.”

Defne’nin kafası karışmıştı, bu tür incelikleri olan konuları sevmezdi, içine girmek istemezdi ve kendisiyle paylaşılmamasını da tercih ederdi. Her zaman çok emin olduğu şeylerden biri de bir insanın ne kadar çok şey öğrenirse huzursuzluğunun ve endişelerinin o kadar arttığıydı. Bunun için detay bilmek istemiyordu ve gerçekten de hiç merak etmiyordu.

Ela bulaşıkları yıkarken, opera için prova yapan gencin sesi pencereden geçerek mutfağı doldurdu.

“La la la la lala lala laaaaaa… La la la la lala lala laaaaaa…”

“Gecenin bu saatinde bile prova yapmaya devam ediyor. Bu çalışmasının ödülünü alacağı ve günün birinde ünlü bir opera sanatçısı olacağı kesin,” dedi Defne.

“Ah, ben duyamadım, başka bir şey düşünüyordum. A, bak kedicik geçti oturma odasından ve sanırım Alp’in uyuduğu odaya girdi.”

Defne irkilerek dönüp baktı ve görüş alanı içindeki her noktayı taradı. “Göremedim,” dedi.

“Öyleyse bu görünmez kedinin adı da ‘Gölge’ olsun mu? Tombiş Gölge’nin anısını yaşatır.”

Defne huzursuzluğunu belli etmemeye çalışarak gülümsedi.

“Olsun. Adı Gölge olsun.”

8. BÖLÜM

Müdavim

Şişede durduğu gibi durmuyor işte,Kimsenin gücü yok olacakların hesabını vermeye…Sarı bir kaplumbağa arabanın içinde,Vay canına kim hayal ederdi böyle bir gece!

Numan mekânın giriş kapısında iki kolunu yana açmış, Meltem’in yolunu kesiyordu; o, kıkırdayarak içeri girmeye çalışırken. Meltem cebinden bir ellilik çıkararak onun gömlek cebine yerleştirdi. Numan kollarını kapatarak yolu açtı ve barın arkasında Meltem’in gelişini sabırsızlıkla bekleyen Doğan gülümsedi.

Meltem bar tezgâhının altındaki küçük, tahta kapıyı iterek bara geçti ve ardından kapı hızla birkaç kez savrularak kapandı. Meltem, “Üç, iki, biiiir!” diye sıçrayarak kollarını iki yana açmış Doğan’ın kucağına sıçradı, bacaklarını onun beline doladı ve onu sıkı sıkı kucakladı. Meltem için bu kucak çok şey ifade ediyordu ve Doğan’ın kolları arasında kendisini çok mutlu hissediyordu. En azından bir süre…

Doğan dudağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra yanaklarından defalarca öperek yere indirdi Meltem’i. Gelişiyle aydınlandığı, mutlu olduğu onların bu kucaklaşmasına sıkça tanık olan bar çalışanlarınca açıkça görülüyordu. Erkenci birkaç müşteri de aynı zamanda kendi hayatlarını ve ilişkilerini gözden geçirirlerdi bu anı izlerken.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
4 из 4