
Полная версия
İrade Terbiyesi II Zihinsel Çalışma ve İrade
Çalışkan öğrenci, çalıştıkça zaman ve mekânın çifte hapishanesinden kaçar yani şimdiki zamanın ve ortamın hapishanesinden. Düşünme faaliyetinde bulunan ülkelerin, son yüzyılların ve antik çağın zeki insanlarının özgürleştirici fikirlerine dâhil olurlar. Bilhassa maneviyatımıza ve düşüncemize daha yakın olan Fransız dehaların varlıklarıyla bütünleşirler.
Çalışma aracılığıyla hem kalbimizi hem zihnimizi kapalı ve sıkışık olandan özgür kılıp en güzel zekâların topluluğuna girdiğimizde muazzam bir özgürlük elde ederiz. Ayrıca Parthenon’a, Sophocle’a, Corneille’e, Le Poussin’e, Corot’ya, Chavannes’a, Berlioz’ya, Bizet’ye, Debussy’e yaklaşmak için zekâsını ve hassasiyetini yeterince geliştirenlerin sahip olabildiği insani sanat hazinesiyle zenginleşiriz.
Asil bir doğaya sahip gençlere cesaret verecek bir şey var.
Çalışmak bizi yalnızca dış baskıdan değil bedenin baskısından da kurtarır. Yazı yazmayı nasıl öğrendiğinizi bir hatırlayın. Çizgi çekmeyi zar zor öğrenmiş olmalısınız. Tecrübesiz elleriniz iyi kötü çizmeyi öğrendiğinde ise onlara eğriler eklemeyi denediniz. Bir sürü ağlama krizinden sonra yavaş yavaş harfleri yazmayı öğrendiniz. Sonunda yardımsever alışkanlık, yorucu olanı kolay kıldı ve bugün kaleminiz sizi zahmete sokmadan kâğıdın üzerinde yol almakta: Zihniniz kaygıdan azade, elleriniz ise kaleme kendiliğinden boyun eğiyor.
Bu durum, iradenizin hayranlık verici bir uzantısı değil midir? Şu anda ayaklarınızın engellerden kaçınarak yürümesi de bu şekildedir. Örneğin bir kemancı, yayın ve parmaklarının teller, gözlerininse notalar üzerinde gidip gelmesine izin verir. Tamamen çaldığı eseri anlamlandırmakla meşguldür. Aynı şekilde özgürleştirici çalışma sayesinde benim zihnim de bu bölümü yazarken açıklayacağım düşüncelere yoğunlaşmış vaziyettedir. Ne kâğıdın üzerinde gezinen kalem, ne hafızanın derinliklerinde koşan kelimeler ne de zihne doğal birer kalıp gibi sunulan cümleler bana rahatsızlık verir.
Vaktinde zahmetle edinilmiş tüm bu eylem kalabalığının şimdi bana tam bir zihin özgürlüğü sağlaması inanılmaz değil mi? İyi alışkanlıklar zihnin sahip olduğu üstün enerjileri bağımsızlaştırmak amacıyla bedenin fiziksel güçlerini ve zekânın ikincil güçlerini, itaatkâr köleler durumuna indirgediği için özgürleştiricidir.
Öte yandan yalnızca çalışarak temel bir özgürlüğe sahip oluruz; içsel özgürlüğe. Çocuklarda -ve çocuk kalan yetişkinlerde!– tutkuların, duyguların, eğilimlerin anarşisi doğal bir durumdur. Bu düzensizlik sadece çalışmanın içinde ve çalışma aracılığıyla düzelir. İçsel özgürlük asla içimizde hareket eden sayısız güce emir veren bir karar eylemi değildir. Böylesi çok güzel ve çok kolay olurdu. Oysa özgürlük; eğilimlerimizin, duygularımızın ve tutkularımızın uyumlu iş birliğine dayanır. Uyumlu ve düzenli eylem ise en derindeki eğilimlerimize uygun bir çalışmayla gerçekleştirilebilir. Öyleyse ruh, yelkenlerini rüzgâra açarak ilerleyen ve her birinin onu harekete geçirmesine izin veren bir gemi gibidir.
Ne zaman ki çalışma kesintiye uğrar, o anda anarşi tekrar başlar çünkü boşta kalmışlık duygusu harekete geçer ve herkes aylaklığın kötü duyguları serbest bıraktığına ikna olur. Bu noktadan sonra psikolojik yükselme ancak bayağılık, alkole dayalı rahatlama hissi, hastalıklı duygusal uyarılma gibi bir tür bağımlılıkla sağlanabilir.
Hangi açıdan bakılırsa bakılsın çalışmak bir lütuftur ve özgürleşmek için en büyük güçtür.
Çabaların İş Birliğinin İnsani Değeri
Çalışmanın aynı zamanda derin bir anlamı ve zengin bir insani değeri vardır. Beşerî çalışmanın önemi, öğrencilerin çabalarının her birinin birbirine bağlanmasındadır. Evet, ufacık çabaların her biri kocaman bir ırmağı oluşturan su damlalarıdır. Bu damlalar olmadan ırmak akmaz. İnsanlık gittikçe artan manevi bir yaşama doğru yöneliyor ve bu manevi yaşam yalnızca çalışanların iş birliğiyle elde edilebilir. Dâhiyane eserleri inceleyerek kazanılan bu manevi yaşam, karşılıksız bir bağış değildir. Sebatkâr bir çalışmayla onu hak etmek gerekir. Hayat, çözülmesi gereken bir kargaşa olarak önümüze sunulur. Nasıl ki bir elmas kalın bir kabukla kaplıysa ve nasıl ki ışıldamasını özenli bir kesim ve ustaca bir montajla ortaya çıkarırsak aynı şekilde bir keşif de ışıltısını sabırlı bir çalışma neticesinde kazanır.
Öyle gözüküyor ki farklı bir zamanda dünyaya gelen bizler, büyük senyörler gibi sadece kendimize servet toplamak ve saygınlık kazanmak için doğma zahmetini göstermişiz. Sahip olduğumuz güçte bilimsel, edebî, sanatsal ve ahlaki keşiflerin olağanüstü bolluğunu bulabiliriz. Bizler şanslı vârisleriz; Platon’un, Aristo’nun, Descartes’ın felsefeleri bizim için. Orta Çağ’ın saygın sanatçılarının katedraller inşa etmesi ve dua kitaplarına ışık tutması bizim için. Dini düşünürler insanın maneviyatını bizim için tetkik etti ve Galileo, Pascal, Lavoisier, Ampere, Berthelot doğanın gizemlerini bizim için çözdü.
Fakat yine de büyüyen ekinleri kendimiz için biçmeye muktedir olmalıyız. Bunu ise sadece kendimizi yetiştirerek yapabiliriz çünkü keşiflerini anlayamazsak Pasteur boşuna uğraşmış olacaktır.
Öğrenci, geçmişte kendini görmeli; insan çabasının devamlılığının, önemli insanların kararlılığının ve büyük keşiflerin farkına varmalıdır. O da çalışmaları aracılığıyla seçkin insanlarla iş birliği yapmalıdır çünkü toplum eğitiminin bir kısmı ona emanettir. Görünüşe göre jeolojik çağlardan bu yana doğa kendiliğinden bir şey yaptı: İnsan zekâsında parıldayan manevi ilkeyi açığa çıkardı ve dedi ki: “Manevi krallığın iktidara gelişini destekleme sırası sizdedir.” Yerine getirebileceğimiz en önemli özgürlük eylemi böylesi güzel bir görevin farkına varmak, onu tüm kalbimizle kabul etmek ve zavallı hayatımızı oraya bağlı kılmaktır. Bir çocuğun kendi kendine bu büyük resmi anlaması mümkündür.11 İsterdim ki bu çocuk en başından itibaren çalışmanın yüceliği ve önemine duyulan saygı atmosferinde yüzsün. Durum böyle olsaydı okumayı öğrendiğinde yazının ve alfabenin keşfinin önemini anlardı. Bu keşiften önce insanoğlu uygarlık tohumunu delik bir çantada taşıyordu. En güzel fikirler yok oluyordu: Hafıza ne kadar geçiciyse unutmak da o kadar hızlıdır! Yazı, üstün zekâlılar tarafından toplanan hasatların kitaplarda depolanmasını mümkün kıldı ve arkadan gelen kuşaklar genç beyinleri tohumlamak için istedikleri kadar bu depodan kullandılar. Hâlâ da Yunan dâhilerinin rehberliğinde yetiştirilen buğdaylarla beslenmekteyiz; Heraklitos, Platon, Aristo, Epikür isimli dâhilerin…
Bir kitabın çok sayıda kopyasının basılmasına izin veren matbaanın keşfi, dünyada ateşli silahların keşfine benzer nitelikte bir devrim yarattı. Öncesinde halk feodal şatolara ve demir zırhlı şövalyelere karşı hiçbir şey yapamıyordu. Benzer şekilde parçası olduğumuz halkın elinden cehaletin zulmüne karşı da bir şey gelmiyordu. Özgürleştirici bilgi yalnızca küçük bir azınlığın kısmetiydi. Kitaba basılan harf, bilgiyi yoksulların kapısına taşıdı ve onları dünyanın en ağır köleliği olan tecrit edilme ve cehaletin köleliğinden kurtardı.
Bir çocuk tek başına basit bir geometri teoreminin gezegenin mesafesini hesaplamaya nasıl yardım ettiğini anlayabilir. Aritmetik, cebir ve en sonunda deneysel bilimler gücün ve özgürlüğün olağanüstü önemini insana kadar getirdi. Çocuğun yok olduğunu zannettiği ve anlamını çözdüğü keşiflerin hoşnutluğunu yaşamasına izin verin; yazı, matbaa ve daha birçok keşfin… Ve bundan kaynaklanacak şahane sonuçları onunla birlikte gözlemleyin!
Kullandığı nesnelerde binlerce çalışanın çabasıyla gerçekleştirilmiş yüzlerce keşfin birbiriyle iç içe geçtiğini ona gösterin. Bu bilinçle odasından dışarıyı net bir şekilde görmesine izin veren pencere camından otomobilin manyetosuna kadar araştırsın.
İnsanların çoğunun doğanın ihtişamıyla çevrelenmesine rağmen hayatını kazanmak zorunda olduğunu anlamadan bir şiiri ezbere nakletmesi. Hassas bir duyarlılığa ve güçlü bir hayal gücüne sahip olan büyük şairler ve büyük ressamlar doğanın güzelliğini keşfetmemiş olsalardı kör kalırlardı.
Umarım ki gelecekte her okul kitabı, ister aritmetik ister dil bilgisi kitabı olsun içerdiği hizmetler, hatalar, çalışmalar, bilimin temellerini atanların cesareti, büyük keşifler ve bizim için zahmete girişmiş emekçilerin ödüllendirilmeleri hakkında önden birkaç sayfa bilgi veriyor olsun.
Nasıl ki herkes atalarının ve ailesinin erdemlerinden, zekâsından ruhunda bir parça bulundurur, çocuğun da bir şekilde kendisini zenginleştiren çalışanların çabaları sayesinde bugüne taşındığını ve ayaklandığını hissetmesini; taş devri medeniyetinden günümüz medeniyetine onu yetiştiren emekçilere minnet ve saygı duymasını isterim.
Basit bir taşın düşüşünde bile doğanın evrensel yasaları bulunur. Aynı şekilde her çalışma aracında hatta alfabe gibi en basit olanında bile tek başına toplumun ilerlemesini mümkün kılan evrensel bir yasa vardır: Yardımlaşma, ortaklık ve dayanışmalı çalışma yasası. Bu ortaklığın olmadığı buzul çağında kaba, cahil ve zavallı kalan insanlık Pascal, Descartes, Sofokles, Platon gibi kişilerin seviyesine asla yükselemedi.
Çocuğun başlamaktan mutlu olduğu işe ulvi bir saygı duyduğu gün, içinde nedenini anlamadığı angarya işlere harcadığından farklı bir şevk taşıdığını söyleyebiliriz.
Fransız Usulü Çalışma, Uygarlığın Teminatı
Bu genel görüşlere özellikle gençleri ilgilendiren bir not ekleyelim. Yirmi kuşağının seçkinlerini yok eden ve insanlığın hayal gücünü dehşete düşüren nitelikte korkunç bir savaş, Alman militarist sınıf tarafından alevlendirildi çünkü tüm Alman halkı kibir eğitimiyle zehirlenmişti. Birkaç Alman zar zor bu duruma uyandı, özellikle de zihninin parlaklığı tutkuyla bulanmayan J’accuse12 eserinin yazarı. Öte yandan doksan üç Alman aydının bildirisi, Alman seçkinler topluluğunun cani hükûmetlerinin en kötü yalanlarını, ordusunun rezil vahşetlerini, Louvin’in çantasını,13 hırsızlığı, yağmalamayı, şehirlerin ve sanat eserlerinin harap edilmesini kendi üstlerine aldıklarını kanıtlar niteliktedir.
Bir ulus eleştirel düşünme özgürlüğünden aciz olduğu sürece kalıcı barış mümkün olmayacaktır. Tüm Fransız yazarlar Köln Katedrali’nin topçularımız tarafından bombalanmasından sorumlu olacaktır; öte yandan yurtseverlik, Alman ordusunun onursuzluk sayılacak rezilliklerine ulusal anlayışı kör etmek anlamına da gelmemektedir.
Neyse ki Fransa’da zekâ, Quinton’un14 sözlerini takip eden farklılaşmış bir organ hâline geldi. Aramızdaki en kültürlülerde zekâ, özgür bir şekilde işler ve tutkuların baskısı altında çarpıtılmasına izin verilmez. Fransa’nın en iyi zihinleri ortak bir dine sahiptir: Doğruluk dini. Montaigne, Descartes, Malbranche, Pascal da yazıları aracılığıyla doğruluk duygusunu yaymışlardır. Claude Bernard, Berthelot, Pasteur bize gerçekliğin sonsuz bir zenginlik olduğunu ve herkesin kendi küçük gerçeklik payını çalışarak, kendine şüpheyle yaklaşarak, çıkar gütmeden kazanması gerektiğini öğretmiştir. Hepsinden hoşgörüsüzlüğün kalın kafalı aptallığını, bu aptallığın güç simgesi sayılmadığını ve yalnızca zihinsel zayıflık olduğunu öğrendik çünkü zihinsel zayıflık kendine saygı göstermekten aciz olan aklın, dizginleri aşağılık duygulara teslim ettiğinin kanıtıdır: Gücü ele geçiren kibir, tembellik ve egemenlik duygularına.
Fransız bir yazarın zihni üstün bir haysiyet duygusuna sahip olmalıdır. Yarın ulusun manevi yöneticileri olacak çocuklar, gerçeklikten kopmadan saçma milliyetçilik kibirlerini yok edebilen bir Fransız gibi çalışmak zorundadırlar. Ülkenin gerçek hükûmetini yapılandıran ve kişileri köleleştiren değil ama ruhları etkilemeyi başarabilen yazarlar kendilerini hakikat dininin misyonerleri olarak saymalılar. Böylelikle zalim bir otoriteye ya da geçici, kaba bir güce değil kalıcı ve verimli bir etkiye sahip olacaklardır. O hâlde öğrencilerimiz daha yüksek bir manevi yaşama doğru yönelmeye kararlı bir şekilde saf ve parlak gerçeği tutkuyla aramalı, güçlü ve hatasız bir biçimde Fransız usulü çalışmaya sağlam bir saygı duymalıdırlar. Bu, arkamızdan gelenlere bozulmadan aktarmamız gereken ulusal bir mirastır.
Hiçbir Çaba Boşa Gitmez
Ancak iradeyi harekete geçirmeye en etkili nedenler, sık sık cesaret kırıcı bir izlenim sebebiyle etkisiz kalmaya devam eder: Eğitimli bir insana dönüşmek için gereken sürekli çalışmayla karşılaştırıldığında eylemsel çabanın anlamsız olduğu izlenimi ortaya çıkar.
Önümde kitaplarım durmaktadır: Dil bilgisi kitapları, sözlükler; Fransızca, Latince, Yunanca, İngilizce metinler; tarih, coğrafya kılavuzları, bilimsel kılavuzlar. Hepsi, hacmiyle ezici bir yığındır. Asla sonu gelmez! Denemek neye yarar ki? Hem hayranlık uyandıran bir enerjiye sahip hem de umutsuzluğa sürüklenen büyük aydınların ve yazarların seviyesine asla ulaşamayacağım.
Bu güçsüzlük hissi moral bozucudur. Kimsenin çocuksu umutsuzluklarımızı harekete geçirmeye çalışmadığı uzun akşam çalışmaları boyunca hepimiz bu durumun acısını tatmışızdır. Kasvetli çalışma odamızın yalnızlığında ve keşişlerin acedia15 dediği tüm isteğin, iradenin, umudun tükendiği o bitkinlik anında hepimiz bu duyguyu deneyimlemişizdir.
O hâlde öğrencilerimizin sağlam bir inanca, daha da önemlisi gösterilen çabanın hiçbir görevden daha önemsiz olmadığı ve hiçbir çabanın boşa gitmeyeceği kesinliğine sahip olmaları gerekir.
Çocukların büyük şairler ve yazarlar gibi yazmayı başardıklarını daha önce anlatmıştım.16 Bazı köylülerin ifade yeteneklerini ve tatlı özgünlüklerini kıskandığımız olmuştur. Başarılı bir görsel gözlem yeteneğine sahip işçiler tanırım. Üstünlük sadece zeki çocuklara bahşedilen yeteneklerden oluşur. Her zeki çocuğun çantasında mareşallik asası vardır yani gerekli enerji ve yönteme sahip olduğu takdirde tercih edeceği her konuda ön sıralara ulaşabilir. Başarılı ve mutlu bir hayat, uzmanı olduğumuz alanda yetkin olmaktan geçer ve eğer her gün çalışmak için gerekli sabrımız, cesaretimiz varsa ister istemez o noktaya ulaşırız. Hatıralar’da17 Sokrates’in büyüleyici bir gözlemi vardır. Bir Atinalı, Olympos’a yapmak zorunda olduğu yolculuktan hoşnut değildir. Eh fakat yol sizi neden korkutuyor? Neredeyse tüm gününüzü evinizde gezinmekle harcamıyor musunuz? Buradan yola koyularak aynı şekilde gezinecek, yemek için duracak, tekrar yürüyecek, akşam yemeği yiyecek ve daha sonra dinleneceksiniz. Beş altı günde yaptığınız gezintileri bir araya getirerek Atina’dan Olympos’a kolayca gidebileceğinizi görmüyor musunuz? Sokrates, zaman kaybetmemesi ve daha kısa mesafe yapması için ona derhâl yola koyulmasını önerir.
Öyle geliyor ki, Mont-Blanc’ın yüksekliği karşısında bir adım hiçbir şeydir, yine de her adıma yeni bir adım daha eklenerek dağın zirvesine ulaşılır.
Benzer şekilde bilimin zirvelerine ulaşmak için her gün, her saat işini yapabildiğin en iyi şekilde yapmaktan başka bir çare yoktur. Olympos’a ulaşmak için de tek araç budur ve büyük kâşifler Tibet’in ya da Kuzey Kutbu’nun soğuklarına ve Afrika’nın tehlikelerine, sıcağına günden güne meydan okudukları için büyüklerdir.
Tanınmış Kişiler de Senin Gibiydi
Tükenmişlik anlarında her öğrenci, az sayıdaki dâhiler hariç, ünlü insanların kendileri ve benim gibi insanlar olduğunu hatırlasın. Onlar da bizim gibi zihinsel aktivitelerin bağı altında sıkışmışlardı ancak çalışmanın verimliliğine ve sebat edildiğinde ortaya çıkacak olağanüstü sonuçlara sarsılmaz bir inançları vardı. Dehanın yalnızca çabayla sebat etme becerisi olduğunu düşünmüşlerdi. İnsan gerçekten isterse yapmak istediğini er ya da geç başarır.
Türlerin Kökeni hakkındaki yapıtıyla zekânın her alanında bitmek bilmeyen bir devrim gerçekleştiren Darwin’in, ortalama bir hafızası ve değişken bir sağlığı vardı. Spinoza veremliydi ve kırk beş yaşında öldü. Pascal ağrılı bir hastalıktan muzdaripti ve genç yaşta vefat etti. Montaigne hafızasının gerçekte oldukça kusurlu18 olduğundan sıklıkla şikâyet ederdi, “acemi ve geriden gelen” bir zihni vardı. Herbert Spencer hastalanmadan en fazla bir saat çalışabilirdi. Fakat güçlerini bilgece yönetmeyi başararak bu muhteşem insanlar muhteşem birer eser inşa ettiler. Ortalama bir kabiliyete sahip ancak sebatkâr enerjileriyle üst sıralarda yer alan dâhilerin isimleriyle tüm sayfayı doldurabiliriz.
Bunun nedeni zekâ düzeninin de doğadaki gibi olmasıdır: Şiddetli eylemler, depremler, volkanlar, seller vb. olaylar sadece geçici etkiler yaratır çünkü zaman harcanmadan harika bir şey inşa edilemez.
Aynı şekilde geçici çalışma hevesleri ortaya hiçbir eser çıkaramaz. Ama basit bir su damlası ve zaman sayesinde tabiat, Alpler’i oluşturdu; Mont Blanc’ın sıradağlarından vadilere doldurduğu milyarlarca metreküp kayayı yerinden kaldırdı; her bir kum tanesiyle Camargue’ı inşa ederken deniz suyunu Valence’tan Saintes-Maries’ye kadar çekti.
Zihnin eserlerinde de aynı durum söz konusudur. Eğer ülkelerinin gururu olmuş insanların çocukluğunu incelerseniz öğrenciyken her zaman sınıflarının ya da dönemlerinin birincileri olmadıklarını bazen de sonuncu olduklarını görürsünüz. Çoğu, öğretmenleri tarafından kötü tanınır ama Descartes’ın Düşünceler’ini okuyan Malebranche gibi sarsıntı yaşadıkları günden itibaren çalışmak için içlerinde bir tutku uyanır; tüm kalpleri ve tüm enerjileriyle kendilerini çalışmaya verirler. Beynin sağlıklı gençliği tarafından on yıl boyunca yürütülen sessiz, yalnız ama azimli çalışmasının ne kadar verimli olduğuna kader, genellikle on sekiz yaşından otuz yaşına kadar karar verir! Tüm hayatın sadece bir ilerleme olacağı verimli keşifleri bu yıllarda yaparız. Bu süre zarfında sınavlar gibi görüntüden ibaret yarışlarda, çaba göstermeden sizi geride bırakan arkadaşlar güçlerini israf etmekteydi. Sizin ilk eseriniz ise bir toprak yükselmesinin ortaya çıkardığı adalar gibi deniz seviyesinin altında, birkaç kulaç ötede sessizlikten ve karanlıktan aniden belirmekteydi.
Büyük insanların hepsi yavaşça ve sakince kendini geliştirir. Sabırla ilerlerler. Tırmanma tecrübesine sahip dağcılar bilirler ki sıkıntıya gelemeyen turistler, kısa zamanda tükenmiş ve nefes nefese kalmış bir şekilde pes eder. Dağcılar ise lotta adımı diye adlandırdıkları yavaş ama düzenli adımlarla yol alırlar yani bir yatakla hantalca yüklenmiş kötü bir arabanın gerektirdiği adımlarla; yavaşça, durmadan, yöntemsel bir şekilde ilerlerler… Üstün zekâların hepsi “lotta adımı” duygusuna sahiptiler. Newton der ki, “Eğer birkaç keşif yaptıysam bu, zihnimi meşgul eden konuyu kesintisiz düşünmemden, onu tüm yönleriyle tasarlamamdan kaynaklanır… Eğer araştırmalarım birkaç faydalı sonuç ortaya çıkardıysa nedeni yalnızca çalışmak ve ‘sabırlı düşünce’dir.” “Bir tür ön bilgi aracılığıyla, çaba gösterilmeden yapılan dâhiyane keşiflerin var olup olmadığını bilmiyorum. Ama böylesi bir durum Pasteur için kesinlikle söz konusu olmadı ve eğer bir kâşif olduysa bu, öncelikle onun sessiz ve inatçı oluşundandır.”19
Dürüst Muhasebeci
Büyük insanların kesintisiz çabanın verimliliğine duydukları güven, kendilerindeki Dürüst Muhasebeci’nin varlığını sezgisel olarak bilmelerine dayanır. Onlar düşüncelerimizi, duygularımızı, çabalarımızı gören ve büyük bir titizlikle kaydeden bu muhasebeciye itimat ederler.
Bu muhasebeci çalışmaktan vazgeçişlerimizi ve çalışmaya en ufak şekilde teslim oluşumuzu borç sütununda toplar. İnisiyatif, cesaret ve bilinçli çaba girişimlerimizin en ufağını elde edilenler sütununa yazar. İradenin sandığa kaldırıldığı gün Dürüst Muhasebeci katı bir şekilde hesabı dengeler: Her daim çaba göstermekten kaçan sen; hâl ve şartların önem arz ettiği bu günde enerjiye ihtiyacın var. Kredini tükettin, rezilce iflas ediyorsun. Küçük enerji parçalarını günden güne sabırla biriktiren senin içinse her şey daha kolaydır. İşte bileşik faizi artan cesaret yatırımların! Çünkü beyin, ekilen her tohumu toprak gibi yüz katına çıkarır.
Günden güne hafıza zenginleşti ve düzene girdi, dikkat daha çevik ve daha sağlam hâle geldi, yargının keskin ağzı bilendi, iyi alışkanlıklar kuvvetlendi ve şimdi birbirlerine karşılıklı destek vermekteler. O hâlde yöntem nedir? Sağlıklı düşünce alışkanlıklarının yanında titiz düzen alışkanlıkları, sınıflandırma, tecrübe ve zorlukları öngörme alışkanlığıdır. Yavaş yavaş eylemlerin aktif alışkanlıklar biçiminde sermayeleştirilmesi sayesinde çırak iyi bir işçiye, sonra usta bir işçiye dönüşür ve Latince, matematik, tarih, felsefe, tıp, hukuk söz konusu olduğunda öğrenci yetkin, sonra yetenekli bir insan, daha sonra da herkesin dinlediği ve sözlerinin sonsuz mutlu eylemlere sebebiyet verdiği bir öğretmen olur.
Ancak amaca ulaşmak için acele edilmemelidir. Peş peşe otuz kez gördüğüm bir böceği örnek alalım. Onu kışlık ambarından ayıran küçük bir yamacı aşmak için usanmadan yeniden başlayan ve her seferinde yuvarlanan besin yumağını ittiren bir böcek sonunda onu içeri almayı başardı. Kendilerinden daha büyük, sürekli düşen bir tanecikle yüklü karıncalar asla usanmazlar; altmış kere denedikten sonra başarıya ulaşan bir sürü karınca gördüm. Bir çınar ağacını kesmek için beş yüz adet çift taraflı testere darbesi gerektiğini saymışımdır. Eğer geri dönmek yerine her salınımda ilerleseydi cep saatimin sarkacı bir günde otuz altı kilometre ve otuz yılda bir dünya turu yapardı.
Bu düşünceler, kişinin hayatını adamak istediği bir bilimi öğrenmenin neden olduğu cesaretsizlik anlarında rahatlık verir. İstersek hiçbir çabanın boşa gitmediğini ve küçük çabaların birikimiyle dikkat çeken işler yapabildiğimizi bilmekten daha teselli edici bir düşünce yoktur. Hem çocuklar hem öğrenciler Dürüst Muhasebeci’nin sarsılmaz varlığını hissederek kazançlı çıkacaktır. Bu akşam, tembelliğimden bir kelimenin anlamını sözlükten doğrulamak ya da bir fiilin zamansal çekimine dil bilgisi kitabından bakmak için yerimden kalkmadım. Bu küçük tembellik beynime kaydolur ve yarın, tüm çabalarım daha zor bir hâl alır. Aksine haritada bir ırmağın, bir dağın bulunduğu yeri doğrulamak için tereddüt etmeden kalkarsam tembelliğe karşı kazanılmış bu küçük zafer beynime kaydolur ve yarın büyük bir enerjiyle işime saldırırım. Oysa çoğunlukla zafer hiçbir şeye bağlı değildir. Port Arthur’da Japonların Rus filosuna saldırısı sırasında Japonlar mühimmatlarını tüketmişlerdi ve Ruslar beş dakika daha direnselerdi Japonlar geri çekilecekti. “Eğer Metz bir gün sonra teslim olsaydı, ikinci ordu Orleans ormanının önüne bir gün sonra gelmiş olsaydı Paris kuşatmasını kaldırmak gerekecekti.”20
İrade üzerinde bir terazi gibi hareket eden dürtülerin ve güdülerin hassas salınımında, küçücük bir ağırlık galibiyetin ya da yenilginin üzerinde etkili olur. Zafer, genellikle Dürüst Muhasebeci tarafından yorulmak bilmeyen günlük eylem koleksiyonunda yapılandırılan birikimlerden kaynaklanır. Tüm geçmiş, şimdiki zamanda imdadımıza yetişir. Pierre Pithou gibi şunu söyleyebilmek gerekir: “Büyük işlerden ziyade iyi yapılmış bir esere saygı duymaktan daha çok sevgim vardır. Halka başkanlık etmektense onlara fayda sağlamayı tercih ederim.”
İrade için doğru olan, hafıza için daha doğrudur. Çalışmalarım esnasında kaç defa yirmi yıldan beri uyur vaziyette olan bir gözlemin ya da bir okumanın kalıntılarının aniden belirdiğini görmedim! Hiçbir şeyi kaybolmaya terk etmeyen beynin bu gücü öylesine muhteşem ki! Ayrıca konuşurken, yazarken elli yıldan fazlaya ve çalışkan çocukluğuma dayanan edinimleri kullanırım.
Bir öğrenci tercümesinin bir cümlesinin anlamını çözmek ya da birbirini izleyen teoremlerin mantıksal sırasını kavramak için titiz bir çaba gösterdiğinde sergilemiş olduğu bu çaba Montaigne’in, Descartes’ın, Lavoisier’nin, Ampere’inkilerden farklı olmaz. Sen nasıl ki cesaretli bir çocuk olarak görevinin başında yer almaktaysan onlar da en iyi anlarında senin yaptığından farklı bir şey yapmadılar. Tüm ruhunla çaba gösterip büyük insanların büyümek için yaptığını aynen tekrarladığın takdirde onların senden üstün bir tarafları kalmaz. Aynı şekilde doğru ve karakteristik terimler kullanarak cümleler yazdığında en büyük yazardan bir farkın kalmayacaktır. Tüm kalbinle çalışmayı başardığın anda en büyüklerle eş değer olursun. Öğretmenler senin üzerinde tek bir üstünlüğe sahiptir: Onlar özverili çabalarını her gün, her hafta, her yıl yenilediler ve bu sayısız çabayı varlık hanelerine kaydeden Dürüst Muhasebeci sayesinde geçmişlerinin onlara sağladığı güç ve kuruşu kuruşuna tasarruf edilen entelektüel servetleriyle senden daha üstün oldular. Ama senin yaşındayken şu anda sahip olduklarından daha fazlasına sahip değillerdi; hatta belki de daha azına sahiplerdi. Sık sık cesaretlerini senin gibi kaybettiler çünkü yolu uzun ve zahmetli buluyorlardı. Senin gibi cesaret gösteren fakat kötü zamanlarda mücadele etmekten vazgeçen geleceğin büyük insanlarının çoğu da doruğa ilerlerken bu şekilde yarı yolda kaldılar. Sen, hesabına her gün capcanlı çabalar eklemeye devam et. Yorgunlukta aşırıya kaçmadan sakince zirve tırmanışını tamamlayıp engin görüş açısına kavuştuğunu göreceksin.