
Полная версия
Fergana Güzeli
Cihan bunu söyledikten sonra yine Ay Toldı’ya hitaben:
“Bir an babamın yanına gitmek için bana müsaade et. Şimdi gelirim.” diyerek salondan çıktı.
16
GİZLİ İÇTİMA
Cihan, babasının odasına varınca Saman’ı kapıda gördü.
Kapı ağası uşak, onun Marzban’ın yanına girmekten menediyordu. Kendisi ise hiddetle karşılıkta bulunuyordu. Cihan ikisinin arasına girerek kardeşine sordu:
“Neyin var kardeşim?”
“Bu adam babamın yanına girmekten beni menediyor.”
“Kardeşim! Darılma; pederimiz yatakta yatıyor, hastadır. Benim de çıkmamı emretti. Yanına konak müdürünü çağırtarak bazı hususlar hakkında onunla görüşüyor. Mubez’i gördün mü?”
“Hayır, bulamadım.”
“Onu beraberinde getirmeden gelmenin babamızı darıltacağını bilmiyor musun?”
İki kardeş bu suretle konuşurken odanın içinden babalarının sesini işittiler:
“Saman’ı yanıma sokmayınız. Cihan! Sen yalnız gel.” diyordu.
Cihan, üzgün bir yüzle kardeşine dönerek yavaş bir sesle:
“Kardeşim, şimdi sen köşke git. Babamızı üzme. Ben derhâl yanına gelirim.” dedi.
Saman uymaya mecbur oldu. Köşke gitti. Cihan ise babasının odasına girdi. Konak müdürü babasının karşısında oturuyordu. Önünde birçok evrak, defter, kalem ve bir divit vardı. Babası da yatağının üzerinde oturuyordu. Yüzünün rengi uçmuş, gözlerindeki parlaklık sönmüştü. Marzban, kızını görünce ona müşfik bir gözle bakarak öfkeli olan çehresini mutlu göstermeye çalıştı. Cihan hemen babasına yaklaştı. Ellerini tuttu, öptü:
“Babacığım, şimdi kendini nasıl buluyorsun? Rahatsın, değil mi?”
Marzban kızını kucaklayıp bağrına bastı; kokladı, öptü. Cihan, babasının bu kucaklaması esnasında bir damla gözyaşının düştüğünü hissetti. Vücudu çocuğunun şefkatiyle ürperdi. Babasının kollarından kurtulunca onun yüzüne baktı. Hastanın gözleri yaşla doldu. Cihan bu manzara karşısında son derece üzüldü. Onun da gözleri yaşla doldu fakat hasta hem kendisini zayıf göstermemek hem de kızını fazla üzmemek için üzgün görünmemeye çalışarak:
“Kızım! Hamdolsun, iyiyim. Merak etme. Rahat ve saadetini temin için her şeyi yapacağım. Yanımda otur.” dedi.
Marzban bunu söyledikten sonra konak müdürüne işaret etti. Müdür çıktı. Arkasından kapıyı kapadı. Cihan babasının önünde bulunan kâğıtlarla defterlere baktı. Bunlar hakkında babasından bir şey sormayı münasip görmedi.
Marzban biraz esnedikten sonra yatakta uzanmak için kızının kendisine yardım etmesini istedi. Cihan ona yardım etti. Hasta, yatağa uzandı. Bir koluyla yastığa yaslandı:
“Kardeşin Saman’ın bu sefer de yalnız olarak geldiğini anladım. Mubez’i buraya getirmek onun işine gelmiyor. Zararı yok…”
“Babacığım! Ay Toldı, bu iş için kendi adamını gönderdi. Şimdi neredeyse gelir. Rahat olunuz.”
Cihan, babasının ne gibi bir açıklama yapacağını anlamak için hemen Ay Toldı’yı anmıştı.
Marzban:
“Ay Toldı hakikaten mert ve güzel ahlaklı bir adamdır. Bu günlerde gördüğümden dolayı son derece memnun oldum. İşte bu adam sana kardeş olmaya layıktı; Saman değil…”
Cihan sevgilisi hakkında babasının övgüyle bahsetmesinden memnun olarak evlilik işini ona açmak üzereyken perdedar uşak içeri girdi:
“Mubez geldi, Afşin de beraberindedir.”
Marzban, Afşin’in ismini işitince sevindi; birdenbire Afşin’in gelmesini beklemiyordu:
“Afşin de beraber mi?”
“Evet, efendim!”
Cihan, Afşin’in ismini işitince sevinci sıkıntıya döndü. Bu adamı görmekten kaçmak istiyormuş gibi elinde olmayarak kalktı fakat hemen kendisini toplayarak babasının emrine hazır bir vaziyet aldı. Babası:
“Kızım, burada kalmak istiyorsan sakıncası yoktur. İstemezsen gidebilirsin.” dedi.
“O hâlde bana müsaade ediniz; gideyim, babacığım.”
“Git, kızım. Rahat ol.”
Cihan gizli bir kapıdan çıkıp gitti. Marzban uşağa hitaben:
“Mubez, Afşin girsinler.” dedi.
“Mubez, onun arkasında Afşin içeri girdiler. Mubez ilk önce putun yanına gelerek başını eğmiş hâlde kendi kendine bir dua okudu. Afşin de aynı harekette bulundu. Marzban eliyle onlara yer gösterdi. Birçok hoş cümle sarf ettikten sonra Afşin’e yönelerek:
“Ziyaretinizi pek ziyade geciktirdiniz. Sizi pek çok göreceğim geldi.” dedi.
Afşin, Marzban’ın yaşında bir adamdı. Sakalının çoğu beyazlaşmıştı. Sakalını kaşıyarak cevap verdi:
“Özel işlerle meşguldüm. Fergana’ya ancak bugün ulaşabildim. Ulaşır ulaşmaz derhâl yanınıza geldim. Nasılsınız?”
“İşte gördüğünüz gibi… Hem öyle bir zamanda geldiniz ki size son derece ihtiyacım var.”
Marzban, Mubez’e pek saygı gösterir bir hâlde hitap ederek:
“Efendimize birkaç defa adam gönderdim. Teşrif buyurmadınız.”
“Adamınız ilk kez geldi. Daha önce tarafınızdan kimse gelmedi.”
“Oğlum Saman’ı dün, bugün size gönderdim. Dönüşünde sizi Karşan Şah’ta bulamadığını söyledi.”
Mubez bu cevabı garip gördü:
“Üç günden beri ibadethaneden bir an ayrılmadım. Nevruz Bayramı içindeyiz. Her taraftan adaklarla Karşan Şah’a geliyorlar fakat mümkün değil, siz davet edeceksiniz de size gelmeyeyim. Hem nasıl olur ki Saman ibadethaneye gelsin, beni sorsun da bana haber vermesinler? Şüphesiz, oğlumuz Saman gelip sormamış ya da bilmeyenlerden sormuş.”
Marzban hiddetinden dişlerini gıcırdatıyordu.
“Daha doğrusu ne gelmiş ne de sormuş. Bundan maksadını anlayamadım yahut maksadını bilir gibiyim de söylemek istemem. Herhâlde ceza zamanı gelmiştir. Kardeşim Afşin şahit olsun.”
Marzban bunu söyledikten sonra ellerini birbirine çırptı. Perdedar uşak içeri girdi. Marzban:
“Her kim olursa olsun buraya kimse girmesin. Biri seni izne göndermek isterse reddet. Sen de seni çağırmazsam içeriye girme. Giderken arkadaki kapıyı iyi kapa!’’ dedi.
17
VEDA
Cihan; babasının kâğıtları, defterleri, kalem ve hokkayı hazırlattıktan sonra Afşin’i yanına kabul etmesine fena hâlde kızdı. Oradan çıkıp giderken ayakları birbirine çarpıyordu. Doğruca Ay Toldı’nın yanına gitti. Ay Toldı salonda yalnız duruyordu. Cihan onu görünce sevincinden her şeyi unutur gibi oldu. Kızcağız kardeşini düşünüyordu. Onu sormak istiyordu. Ay Toldı kendisine her şeyi unutturdu.
Ay Toldı, Cihan’ı görür görmez hemen yanına yaklaşarak babasının hâlini sordu. Cihan:
“Sabahından daha iyicedir. Senden övgüyle bahsetti. ‘Saman’ın yerine keşke Ay Toldı sana kardeş doğmuş olsaydı.’ dedi. Fakat sen onun üstünde olacaksın.”
Cihan bu sözleri söylerken Ay Toldı’ya öyle bir bakışla bakıyordu ki Ay Toldı, ondan birçok mana anlıyordu. Gülen gözleri ile dedi ki:
“Sevgili Cihan! Beni sevdiğine, her iyiliğe layık gördüğüne teşekkür ederim. Babanı düşünüyordum.”
“Afşin ile Mubez’in geldiklerinden haberin yok mu?”
“Geldiler mi? Afşin de geldi mi? Gittiğinden beri Verdan’ı bir daha göremedim.”
“Evet, ikisi birlikte geldiler. İşte ben bundan korkuyorum fakat şimdilik sakınca yok. Babam sağ salim kaldıkça…”
“Şimdi onlar neredeler?”
“Babamın yanındadırlar. Babam onlarla gayet gizli ve mahrem hususlar hakkında konuşur. Yalnız bana, ‘İstersen kalabilirsin.’ diyerek müsaade etti. Onların yüzlerini görmemek için orada kalmamayı tercih ettim. Seni de görmek istiyordum.”
“O hâlde onlar babanla gizlice konuşurlar. Bu görüşme uzun sürer zannederim. Pek az bir zaman sonra dönmek üzere buradan gitmeme müsaade eder misin?”
“Burada beni yalnız bırakıp gitmen doğru mudur?”
“İstersen kalırım. Nasıl istersen öyle yaparız fakat gidersem çok kalmam, hemen gelirim.”
“Peki, yüce Hürmüz’e emanet ol. Geç kalma.”
Ay Toldı, Cihan’ın Hürmüz’ü anmasını duyunca durdu:
“Bu sözlerinle hatırıma bir şey getirdin, sormama müsaade eder misin?”
Cihan, Ay Toldı’nın gözlerine bakınca ne düşündüğünü anlayarak cevap verdi:
“Bana Hürmüz’ü soracaksın zannederim. Sen başka bir dine bağlısın, değil mi?”
Ay Toldı, Cihan’ın sezgisine ve hızlı kavramasına hayran kaldı:
“Evet, onu soracaktım.”
“Sana tabi olacağım. Hangi dine bağlıysan ben de o dini kabul edeceğim çünkü ne bu dünyada ne de ahirette senden ayrılmak istemem.”
Ay Toldı, Cihan’ın kendisine ne derece bağlı olduğunu anlayarak tebessüm etti:
“Cihan’ım! Sana bir sual daha soracağım. Buna da müsaade edersin, değil mi?”
“Söyle.”
“Anlayamadığım bir sebepten dolayı validemin Irak’ta ikamet etmeyi son derece arzu ettiğini sen de bilirsin.”
Cihan, Ay Toldı’nın sözünü keserek:
“Sen nerede ikamet etmek istersen ben de orada ikamet edeceğim. Sen nerede bulunursan benim için dünya orasıdır. Fergana’da ve diğer yerlerdeki alakalarımızın hiç önemi yoktur.”
“İşte şimdi bütün dünya saadeti benimdir. Mesut olmamıza hiçbir engel yoktur. Şimdi izin ver, sevgilim! Beraber gelmiş olduğum özel heyete biraz gideyim. Bir bahane ile onlardan kurtulup tekrar dönerim.”
“Allah’a emanet olarak git. İşte şimdiden istediğini yapıyor, senin Allah’ını tanıyorum.”
Ay Toldı büyük bir cazibe ve memnuniyetle gülerek Cihan’a veda etti. Verdan’ı çağırmak için adam gönderdikten sonra oradan ayrıldı.
18
İHTİZAR
Cihan’ın kalbi, sevgilisinin ayrılmasından sonra kendisinden ayrılıp gitmek istiyordu fakat hemen kendisini topladı. Ay Toldı’ya karşı bağlılığını açıklamakta biraz ileri gittiğini zannediyordu lakin suçu vardı. Çünkü asalet ve servet itibarıyla ondan yüksek bir mevkideydi. Kendisine bu suretle cesaret vermeseydi ihtimal ki o; fikrini, hislerini bu derece açıkça söylemekten çekinecekti. Cihan diğer taraftan babasının hastalığını düşünüyordu. Öyle bir hastalık ki fena bir netice vermesinden korkuluyordu. Cihan üstün vasıflı ve dirayet sahibi olsa da ne olursa olsun yine bir kadındı. Pederi vefat ederse yetim kalacaktı. Kardeşinden başka kimsesi yoktu. O ise sağlam bir insan değildi. Özellikle babasının Mubez ve Afşin ile birleşip mahrem konuşmaları, kendisini büyük bir endişeye düşürüyordu. Bu gizli toplantı kalbini şiddetli heyecanlara, fikrini muhalif düşüncelere, korkulara uğratıyordu. Mubez hırs ve açgözlülükle, düzenbazlıkla bilinen bir adamdı.
O sırada Zerdüşt mezhebi başlangıçtaki saflığını kaybetmiş; kâhinlik bir geçim vesilesi, servet toplama amacı benimsemişti. Dinî cübbe ve külah giyenler her ne vasıtayla olursa olsun para toplamaktan başka bir şey düşünmezler, ettikleri fenalıkların kirlerini dua ve ibadet görünüşüyle yıkamakta güçlük çekmezlerdi.
Gerçekten dinî akideler zamanla eskiyip de din hizmetinin servet ve saadet hırsıyla eline düşerse dinin emirlerini büyük bir fesada uğratır. Öyle hâle uğrayan bir din, insanlar için dinsizlikten ziyade zararlı olur. Bununla beraber bir din öyle bir hâlde kalamaz. Mutlaka iyileştirenler yetişir, onu o şaibelerden temizlerler.
Cihan, sahip olduğu dirayet ve feraset kuvvetiyle din adamlarının bu gibi hâllerini anladığı için onlara büyük bir ilişki ve irtibat göstermezdi. Babasının dini olan Zerdüşt mezhebiyle bağlantılıydı fakat o mezhebi ne iyi anlamış ne de ciddi bir surette araştırmıştı. Yalnız o mezhepte doğarak o âdetler içinde büyümüştü. Diğer âdetler ve ahlak özellikleri de o suretle kazanılmıştı. Nitekim halkın çoğunun hâli böyledir. Bunlar küçüklükte gördükleri dinle yaşarlar. Daha sonra büyüyüp de her şeyin hakikatini anlamaya başladıkları zaman mensup oldukları dine bağlı bazı hususları incelemeye değer ve ıslaha muhtaç görürler fakat bağımlılık, alışılan şeye kalben ve aklen esaret, görenek ve emsali sebepler tesiriyle o şeylere karşı müsamahakâr davranırlar. İşte bu itibarla din, insan için cinsiyet ve milliyet hükmünü alır. Din için gazaba gelinir. Dine Allah’ın destek ve yardımıyla koşulur. Arz, menfaat nasıl müdafaa olunursa dini de öyle bir gayretle müdafaa ederler. Bunun için insanın o dini korumasının farz olduğuna inanmış olması gerekli değildir.
Cihan, Mubezler ve diğerlerinin dinî reislerinin sözlerine güvenmediği gibi onlardan hiç de korkmuyordu. Afşin birlikte olmasaydı Mubez’in kendi babasıyla gizlice toplanıp müzakere etmesine o kadar büyük bir önem vermeyecekti. Cihan, Afşin’den belli bir sebep göstermeden nefret ediyordu. Bundan başka, askerlere ve adamlara sahip kuvvetli bir hükümdar mevkisinde bulunduğundan dolayı ondan korkuyordu.
Kızcağızın bu hislerine rağmen babası tersine, Afşin’e fevkalade güven gösteriyordu. Özetle Cihan sanki bir oldubittiden korkuyormuş gibi Afşin’den çekiniyor, onun ismini bile işitmek istemiyordu. Zavallı kız bu suretle birçok düşünceye dalmışken bir ayak sesinin yaklaşmakta olduğunu işitti. Gelen Hizran’dı. Herhâlde mühim bir şey söylemek için geliyordu. Cihan’ın yüreği çarpmaya başladı. Hizran, hanımına selam verdikten sonra:
“Bey baban seni çağırıyor. Yanına girdiğin zaman metîn ol, zaaf gösterme. Seni metîn bir hanım bilirim.” dedi.
Cihan bu son gelişmelerden babasının sağlığında ani bir değişiklik hasıl olduğunu anlıyordu. Hemen babasının odasına koştu. Orada Mubez ile Afşin’i göreceğini düşündükçe kederi, telaşı artıyordu. Hiçbir tarafa bakmaksızın doğruca babasının yatağına vardı. Marzban arkaüstü uzanmıştı. Hâlâ yaş dolu olan ve ağlamaktan kirpikleri kırık, gözleri kapıya doğru dikilmişti. Kızının geldiğini görünce tebessüm etmek istedi fakat yüzünde hayat eseri kalmamıştı. Gözlerindeki şefkat ve muhabbet izleri olan zayıf parlaklık var olmasaydı onların bir ölünün gözleri olduğuna hükmedilebilirdi.
Marzban, kızının yanına yaklaşması üzerine onu kucaklamak için kollarını kaldırdı. Söz söylemek için ağzını açtı fakat söylemeye muktedir olamadı. Dudakları kımıldamıyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Eski Farisi dili.
2
Araba.
3
Ok muhafazası.
4
Hanımefendi.
5
Koyun ya da keçi postu.
6
Sevik.
7
Zerdüştlerde iyilik tanrısı.
8
Put.
9
Zerdüşt inancında kötülüğün temsili.
10
Fergana’daki ateşgede lideri.
11
Başlık.
12
Yakubi.
13
Köşk görevlisi.
14
Dinî törenlerde yakılan kokulu ağaç vb. maddeler.
15
Ordu şefi.
16
“Müslümanlara düşman olan Mecusiler, Müslümanlara Yahudi namı veriyorlardı.” İbnü’l Esir.
17
İbn İsfendiyar’ın Taberistan Tarihi.
18
Asa.