bannerbanner
Anar'ın Dünyası
Anar'ın Dünyası

Полная версия

Anar'ın Dünyası

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 5

Sonbahar, daha kış değil…



Rakamların insan ruhuna etkisi gariptir. Bazen çok büyük rakamlar insanı korkutur, telaşlandırır, bazen de rahatlatır, sevindirir. Ama bazen de inanmak istemezsin rakamlara. Hayat sayacına bakarsın, hayretten gözlerin büyür…Belki, seni karabasan basar?! Bu yıllar ne hızlı geçti…

İşte bugünlerde o müzik mektebinin önünden geçerken hatırlamıştın örgülü güzel kızı, sınıf arkadaşını! İşte ne kadar geçmiş üstünden? Hiçbir şey!

Sanki dün gibiydi… İri saatini koluna takıp ilk defa okula gitmenin, annenin eteğinden tutup, “Gitme, sen de otur yanımda” demenin… O kızı da ilk defa orada görmüştün. 1945 yılının sonbaharında! Dünyanın savaştan kurtulmasından topu topu birkaç gün geçmişti. Kazanan ülkenin şanslı çocuğuydun! Radyo dalgalarından duyduğun debdebeli sözler şimdiki gibi aklındadır…O zaman sinema da siyah-beyazdı ya… İşte şimdi de o yılları hatırladıkça her şey film şeridi gibi geçer gözünün önünden: Önce sıraya oturmuştu o uzun örgülü kız, güzel kız! Çalışkandı! Yoksa onu nereden hatırlayacaktın ?! Ya işte çalışkanlar levhasındaki fotoğrafı da sen çalmıştın… Kaç yıl geçmiş bak! Hiç inananasın gelmiyor bu rakamlara…Yani bu kadar zamanda hiç etkisini kaybetmedi mi gönüldaşın?! Konservatuarın basamakları, telefon edip astığın telefon ahizesinin rengi,’’evet’’ cevabı alır almaz koşup gitmen, annenin isteme hazırlıkları, hepsi capcanlı hatırında… Valla, sanki dün gibiydi !

Zaman gerçek sevgileri büyütür, derinleştirir, zenginleştirir. Muhabbet de büyür, şüphesiz… Yıllar geçtikçe sevginin bazı yönleri zayıflar, yerine yenileri yetişir. Çılgınlık kaybolur, belki, daha çocuk gibi düşüp kalkmaz, sık sık küsüp barışmaz, yaramazlık yapmaz, kıskanmazsın… Ama sevdiğinle kendi aranızda, daha yeni derin, daha olgun bağlar oluşur. Hayat yoldaşı, sevgili, dost, arkadaş, hepsi bir kişide birleşir!

Ve bir de hatıralar! İşte sayacı da yılların sayacını da yalancı çıkaran hatıralar olur, bence… Çünkü daha çocukluktan sevdiğin, aile kurduğun, yıllarca bir çatının altında yaşadığın kişi seninle beraber büyür, bütün o hatıraları da beraber yaratırsınız, kısacası, sen yaşamaya karışır, zamanın farkında olmazsın hiç. Ve bir gün takvime bakınca irkilirsin!

Anar’ın hayat arkadaşı Zemfira Hanım’a hasrettiği şiir de işte bu hislerle yazılmıştır. Şairliğini “bir oradan bir buradan tutan yolunu kaybeder”diye nitelendiren yazarın bu duygularını şiir yoluyla ifade etmesi şaşırtmaz. Elbette, bu konuda hikâye de roman da yazılabilirdi. Ama öyle duygular var ki onlar saf şiirdir. Bence bu şiirin asıl önemi mektup tesirinde olmasıdır! Anar sanki bir şiir yazmıyor, sadece hanımıyla dertleşiyor. Kırk yılda yaşananlardan, duygularından, sevincinden, kaderinden, hatıralarından, geleceğe dönük arzularından… Sakin, patırtısız, heyecansız, iddiasızca anlatıyor, sonunda şiir ortaya çıkıyor!

Gerçek şahsiyetlerden, tarihte olmuş olaylardan bahseden eserler, büyük ilgiyle karşılanır. Bu şiirin de asıl özelliği kahramanların herkes tarafından tanınmış olması, meşhurluğudur.

Yazar Anar ve hanımı, müzik alimi, profesör, Azerbaycan Millî İlimler Akademisi’nin önemli kişisi Zemfira Seferova… Her ikisi de tanınmış, yetenekli, fevkalade simalardır! Ve aslında, böyle meşhur insanların hem de yarım asır birlikte olması, ailelerinin dayanıklılığı insanı güzel manada şaşırtır. Çevreden, cemiyetten uzak, bütün dedikoduların, yalanların, iftiraların dışında tutup, aileni koruyup, muhafaza etmeye, karşılıklı hürmet, muhabbet beslemeye ne var ki! En zoru da şuydu: Hem insanların, halkın içindesin hem de herkesten uzak, herkesten koruduğun bir kaleciğin var… Ve sen Nazım Hikmet’in dediği gibi, sabah vakti işine, akşam evine sevinerek gitmek için çok şeye hazırsın! Belki de, bunların hepsini rakamlar belirler, şiirin de tam kırk yıl sonra yazılmasının esas şarttır, belki, bütün bu koruma tecrübeleri yıllarla ortaya çıkar… Ancak herhâlde, şimdi, bu zamanda, “karakterimiz uyuşmadı” bahaneleriyle dağılan bir yıllık ailelerin zemininde şiir çok mucizevi, ama samimidir de.

Eserin yazarın kaleminden çıkması da ilginç bir durumdur… Hazin, yumuşak bir hikâye de var bu şiirde… Hem de hareket var, heyecanın zik zak biçiminde artıp azalması da açıkça görülür. Yazar, sevdiği hanımla beraber dünyaya bahşettiği namuslu, liyakatli, alnı açık çocuklarından söz ettiğinde ne kadar sakin, yumuşak sözlerle konuşuyorsa “1945 yılının sonbaharında seni ilk gördüğüm gün nasılsan, öylesin. Söyle bunun sırrını, nasıl böyle kaldın sen ?’’dediğinde de o kadar sıcak, heyecanla ifade ediyor hislerini…

Zemfire Hanım “Sonrası Yaşanılır” adlı hatıra kitabında şöyle yazar: Bu eserde, benim Anar hakkında, bizim ilişkimiz hakkında şunu söyleyeyim demem, hiçbir şey yazmamam demektir. Kalemimin bunun için çok zayıf olmasından korkarım. Bunu Anar’ın kendisi yazmalıdır, fakat kuşkusuz o da kendisini yazamaz…’’

…Aslında, her bir yazar bu veya şu şekilde kendini, kendi hislerini yazar… Parçalar hâlinde, küçük veya büyük detaylarla hayatını kağıda yansıtır! Ama her hâlde, şüphesiz, en zoru otobiyogrofik eser yazmaktır. Bilhassa yaşadığı hayat rengârenk, duyguları sıradan değilse… Ne yazarsan, solgun, basit görülür! Allah’ın yardımıyla bütün yaşananları yazmak için ikinci bir hayat istemek de geçer gönlünden… Fakat, ömür bir defa verilir herkese, ama sen bunu bilsen de, her gün bir bahaneyle o eseri sonraya saklarsın. İşte burada, yazarın eşine “Daha yazmadığım en güzel eserimsin” (tam olarak yazmadığım!) sözlerinden hafif bir huzursuzluk hissediliyor. Ve belki de, bu şiir bu sözü edilen eserin ana cümlesi olabilir.

…Fakat hâlâ şiir bitmiş mi? Zemfire Hanım “SONRASI YAŞANILACAK!” demiş.


Anar: En güzel eserimsin!!!Zemfira’maZaman ne çabuk geçti, Şaşıp kaldım kendi kendime.Tam kırk yıl bundan önce Olmuş düğünümüz bizim.Bu kırk yıl nasıl geçti?Sanki kırk yıl değil,Kırk gün, kırk gece geçti.Yıllar yıllara eklendi,Sevgi, bekleyiş, keder, Sevinç, rahatlık, kayıplar Birbirine karıştı.Peki bu koca dünyadaNeler geçip gidendi,Neler her vakit kalandı?Para servet biriktirmedik, Makamlar kazanmadık, Hayatımız boyunca.Ülkeleri, diyarlarıGezdik, gördük doyunca.Hasetle karşılaştık, Haksızlıklarla rastlaştık,Ne beynimiz pas tuttu,Ne kalbimiz taşlaştı, Neredeyse, kırk yıl sonra (Keşke böyle olaydı) Dünyayla vedalaşıp,Ömür serhaddini aşıp, Çekildiğimizde gaibe biz Öteki dünyada daBirlikte atacak kalbimiz.Burada bizden ne kalır?Namuslu, liyakatli,Alnı açık çocuklar,Şirin, tatlı torunlar,Ak sayfalar üstünde Çektiğimiz azaplar-Yazdığımız kitaplar, Bir de hatıralarda Yaşayacak aşkımız-Sıcak, pak, temiz…1945 yılının sonbaharında Seni ilk gördüğüm gün Nasılsan, öylesin,Söyle bunun sırrını, Nasıl kaldın böyle sen? Daha akşam olmamış Bu kararan kaş değil. Bahar geçip, yaz bitse de Sonbahar, daha kış değil. Kış gelirse gelsin, bırak Kış günü değil miydi Hediyesiz, kimsesiz, Bizim unutulmaz düğün? Yılın dört mevsiminde de, Baharımsın, yazımsın, Benim alın yazımsın, Hâlâ daha yazmadığım En güzel eserimsin, Yazacağım yazımsın. Yakında veya uzakta Seni her zaman anar Eski mektep arkadaşın, Hayat arkadaşın.Anar

İlk Hikâyeler



Anar nesrinin özelliklerini anlamak için ilk hikâyelerine dönüp bakmak, araştırmak gerekir. Yazarın 2003 yılında basılmış ‘Seçilmiş Eserleri’nin ilk cildinde o zamana kadar basılmamış birkaç hikâyesi de bulunmaktadır. Anar’ın ilk basılmış hikâyeleri ‘Bayram Hasretinde’ ve ‘Geçen Yılın Son Gecesi’dir, 1960 yılında ‘Azerbaycan’ dergisinde yayımlanmıştır. Lakin yazar sonradan diğer yeniyetmelik hikâyelerini de kendisinin yazdığı küçük bir ön sözle 1.ciltte okuyucularına takdim etmiştir. Bunlar ‘İki Deniz’, ‘Hikâye’, ‘Gönlümüzün Gecesi’, ‘Sabah Uyanık Olacağız’ hikâyeleridir. Bu eserlerin kahramanlarını ayrı ayrı tahlil ettiğimizde onların benzer ve farklı yönleri hakkında düşündüğümüzde yazarın daha ilk kalem tecrübelerinden başlayarak yolunu nasıl kesinlikle belirlediği, ayırdığı açıkça görülür.

Anar’ın asıl incelediği obje insandı. Ve o, daha ilk hikâyelerinden başlayarak insana mahsus en mühtelif yönleri, çizgileri kaleme almıştır. Yazarın sonraki yıllarda yazdığı eserlerinde daha açık, daha fazla görünen birçok farklılığın ve ferdi üslubunun temeli, işte bu ilk hikâyelerde atılmıştır. Bu konuda öncelikle Anar nesrinde sık sık karşılaştığımız sembollerden, daha doğrusu, belirgin büyük isteklerin ustalıkla kodlanmasından bahsetmek gerekir. On dört yaşındayken Şuşa’da yazdığı ‘İki Deniz` hikâyesinde yazar, belli doğal felaket neticesinde büyük denizden ayrılmış küçük denizle ilgili konuşur. Büyük denizin serbestliği, özgürlüğü ile küçük denizin sınırlar, esaret altında olmasını karışılaştırır:

“Orada deniz yularsız at gibiydi. Burada dalgalar otlaktan dönen koyunlar gibi yavaş yavaş, yorgun yorgun, tembel tembel geliyorlardı.”

Hayatının belli kısmını Sovyet rejiminde yaşamış ve rejimin her yüzünü görmüş yazarın bu devre övgüler dizen ya da tebliğ eden eserlerine, genellikle rastlanmaz. Ve bence Anar’ın devri, yasaklara isyanı bu ‘İki Deniz’ hikâyesinden başlar. Bu hikâyede daha bir düşündürücü kısım, Sovyet dönemi çocuklarının, gençlerinin daha erken yaşlarından yasaları iyi bilmeleridir. Şüphesiz ki, yazar isyankâr fikirlerini Ezop tarzında yazmaya mecbur olan ebeveynlerini de görüyordu. Bu sebeple bölünmüş, özgürlüğü elinden alınmış, vatanının kaderini, acısını bu tür sembollerle kaleme alması da tabidir. ‘İki Deniz’ hikâyesinde tasvir edilen deniz, aslında Azerbaycan’dır… Nasıl olmuşsa “depremler”, “tabii felaketler” neticesinde küçük deniz büyük denizden ayrılmıştır. Ama müellifin sonunda biraz da çocuk romantizmi ile “mutlaka birleşeceklerdir” demesini umutlu ve beklediğimiz netice olarak görmeliyiz. Yazarın daha çocukluktan itibaren kullandığı bu üslup, büyük hadiseleri detaylarla, sembollerle vermek mahareti ‘Askılıkta Çalışan Kadının Sohbeti` hikâyesinde daha öne çikmış bir şekilde kendini gösterir.

Yusuf Samedoğlu Anar’ın ‘İnsanın insanı` kitabına yazdığı ön sözde şöyle belirtir: ‘Askılıkta Çalışan Kadının Sohbeti` Anar’ın ilk basılmış eserlerindendir. Kanaatimce bu küçük yazı duygusal yanı ve yalnız Anar’a has olan ilgi çekici üslup hususiyetleri ile son yıllarda Azerbaycan nesrinde yazılmış en güzel hikâyelerden biridir. İşte bu hikâye sonradan yazılacak ve çoğumuzun yazılmış nesir hakkında düşüncelerini güzel anlamda alt üst edecek birçok güzel povest ve hikâyenin ortaya çıkması için zemin olmuştur. Bazen bir cümle ile karakter yaratmak, küçücük bir paragrafla güçlü, duygulu etki yaratmak, geleneksel yazı manevrasının tek tipliliğini cesaretle bozarak yeni güçlü benzetmelere metaforlara, üslup ve kompozisyon unsurlarına geniş yer vermek tecrübesi bu zeminden başlamış, yazarın sonraki yıllarda yazdığı eserlerde daha da sağlamlaşmıştır.

Yusuf Samedoğlu’nun yıllar önce yazdığı bu fikirleri doğru kabul etmemek olmaz. Hakikaten, Anar’ın bir cümle değil, hatta bazen ifade ile karakter yaratması, ilk bakışta basit bir ayrıntıyla insan duygularını tam olarak ifade edebilmesi onun kendine mahsus, tabii becerisidir. Sözünü ettiğim ‘Askılıkta Çalışan Kadının Sohbeti` hikâyesinde yazar basit bir sahneyle, paltoların hangisinin nereye asılmasından bahseden gardıropçu kadının sözleriyle insan ilişkilerini tasvir eder:

“Ya, bir de atkıları vardı, beyaz yün atkılar olur ya, erkek atkıları. Ya, bak ondan da bir tane vardı. Onu adamın paltosunun cebini düzeltirdim. Ama soğuk olunca o atkı kadın mantosunun üstünde gelirdi.”

Yukarıda aldığım parçada yazar sade bir detayla, atkıdan faydalanarak kaygılı insan karakterini gösterir, hava soğuk olunca yün atkıyı sevdiği kadının boynuna dolayan kişiyi tasvir eder, aslında. Ama bunu da kendine mahsus ve biraz da gizli, dolaylı yolla yapar. Yani asıl durumu anlamak, hissetmek okuyucuya kalır. İşte bu hikâyenin sonunda da eski mantoyu pahâlı bordo bir mantoyla değiştiren ‘kadın mantosu` sembollerden biridir. Burada da maddiyatçı bir kadın karakteri bu şekilde orijinal yolla ifade edilmiştir.

Genellikle, derin arzuların, ağrıların gizlenmesi, tek başına değil bazen ‘ayna` yansımasıyla, bazen de bazı paralel olaylar, durumlar vasıtasıyla verilmesi Anar’ın ilk hikâyelerinde de açık açık görülür.

Rus eleştirmen Lev Aninski ‘Dairenin Genişleşmesi`adlı makalesinde şöyle belirtir: Anar kendi sanat yoldaşları arasında ince analitiktir. Onun yazısında sık sık grafik çizilmesi, denilebilir ki, renkli süslemelere gerek görülmese de, ifadelerin bir şekilde ima edilmesi güçlüdür. Düşüncenin ihtiyatla seçilmesi ve doğruluğu ve edepli bir yaklaşım onun eşi benzeri olmayan bir usta olduğunu gösterir. Onun acısının üstü örtülüdür. Kalbinin derinliklerine sokulmuş, gizlenmiş ve parlak zekâ tarafından çoğu tamamen örtülmüş olsa da, bu sebeple daha güçlü beklenmedik ve ve dehşetli sarsıntı uyandırır.

Bu konuda Rus eleştirmen Aninski’nin yazdığı gibi, bu ‘üstü örtülü acı…` yazarın ‘Sabah Uyanık Olacağız’ hikâyesinde de görülür. Eserin kahramanı Zeynal dostu Aydın’la içki sofrasında oturup sohbet eder. Her ikisi de içer, konuşur. Aslında, yazar bu içki meclisinin kendisiyle, arada bir çadıra girip kahramanları azarlayan Rühsara hala tiplemesiyle, bir derde, acıya dikkati çeker. Okuyucusunu bir gerçeğe hazırlar. Ama kahramanların diyaloglarında çeşitli, amaçlarına uygun olmayan konuların ortaya atılması, bir çeşit problemden kaçınma, derdi kendinden uzaklaştırma için vasıta gibi düşünülebilir. Fakat birden hikâyenin kahramanı ‘Kamile’deyip durunca, ‘Kamile’yi istiyorum’ dediğinde ve Kamile’nin annesine telefon edince, her şey ortaya çıkar.

“Niye deli olayım, Melek hala, Kamile’yi istiyorum, Kamile, diye ben hasretle bağırıyorum -N’apayım, peki n’apayım? Bedbaht kadın aralıksız bir iniltiyle:

-Kamile’yi koruyamadın, zavallı -diye ağlar-kara topraklara verdin.’’

Bütün hikâye boyunca üstü örtülen, gizlenen dert –Zeynal’in nişanlısı Kamile’nin gençken vefat etmesi- eserin bu bölümünde anlatılır. Ve çaresizliği “Ne yapayım, peki ne yapayım ?” sorusu ile ifade eden yazar çıkış yolunu göstermiyor, daha doğrusu, kahramanın bulduğu biricik teselli imkânını vurguluyor -içmeyi ve unutmaya çalışmayı… Ama yazarın son derece gerçekçiliği yine de işine yarar. Zeynal’ın “Ama sabah ayılmış olacağım.”demesi, aslında yine de semboldür, kaçınılmazlığın sembolü, içkinin yahud başka olayların getirdiği rahatlığın, unutkanlığın geçici olduğuna işarettir. Zeynal sabah ayılacak ve bütün hikâye boyunca olduğu gibi çeşitli konularda konuşarak kendini aldatamayacak, Kamile’nin yokluğunu ayık bir şekilde, dinç bir beyinle anlayacak. Onun derdini avutmak için zaman yardım edebilir. Belki de, hayır, öyle dertler var ki, onların karşısında zaman da acizdir.

Yaşar Karayev “Ak limanda başlayan yol” makalesinde şöyle yazar: …Zaman tiplemesi, Anar’ın bütün eserlerinde gizli “metin altı” veya belirgin bir kahramandır. Ünvan, yol, telefon, sürat, mevsimler, bunlar yalnızca zahiri detaylardır. Bu eserlerin ruhu, vaziyeti, metin altı, “zaman felsefesi” ile anlaşılır.

Merhum araştırmacının düşüncelerini okuduğumuzda “Taksi ve Zaman’’hikâyesi akla gelir. Eleştirmen düşüncesini vurgulamak için bu hikâyeye başvurur. Genellikle, Anar’ın kahramanlarının hislerinde, giden zaman için keder, geçen, yahud geçmekte olan zaman için üzüntü, sıklıkla kendini gösterir. “Taksi ve Zaman’’ hikâyesinin kahramanı da bir zamanlar sevdiği, ama sevgisini dile getirmeye, itiraf etmeye cesareti olmadığından bıraktığı, taksiye bindirip yolcu ettiği kadının hasretiyle yaşar. Aslında, bu açıkça bir insanı düşünmek, onu arzulamaktır, yoksa sadece deli bir aşkla hayatındaki boşluğu doldurmak, kimsesizliğe dur demek arzusudur, diye belirtmek zordur.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Leninist Genç Koministler Birliği’nin kısaltmasıdır.

2

Rusya’da alt tabaka, esnaf tabakası.

3

Müsavat: 1. Eşitlik 2.28 Mayıs 1918 27 Nisan 1920 yılları arasında Azerbaycan’da iktidarda olan milliyetçi, demokratik ve Türkçü partinin adı.

4

Kısa roman, uzun hikâye.

5

Turşeng Bitki adı.

6

Guşeppe Bitki adı.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
5 из 5