
Полная версия
Ulus Olmak İstersek
Derslerimizin kronolojisine göz atarsak, Türk Kaanatı, Oğız-Kıpçak devri, Karahanlılar, Altın Orda devri, Kazak Hanlığı devri yazılı ve sözlü edebiyat, XX asır yeni edebiyatımız ve onun temsilcileri hakkında seri derslerimiz saymakla bitmez.
Bundan dokuz yüz yıl önce yaşayan Kaşkarî, Balasagunî, Yesevî mirası hakkında ilk dersi, halk üniversitesi yaptı desek hata olmaz. XV-XVIII asırlarda yaşayan jıraular eserlerini araştıran Muhtar Magauin’in dersleri, üniversite tarihinin altın sayfalarından biridir. Yeni edebiyatımızın temelini atan Abay, Ibıray’a bağışlanan dersler dinleyicilerin hatırındadır. Kazak edebiyatının ta Buhar Jırau, Şortanbay, Dulat, Mahambet’ten bu yana her bir ünlü temsilcileri hakkındaki dersler, XX asrın düşünce üreticileri A. Baytursınov, Ş. Kudayberdiyev, M. Jumabayev, M. Dulatov, J. Aymauıtov, M. Auezov, S. Seyfullin, B. Maylin, İ. Jansugirov, S. Mukanov, G. Musrepov, G. Mustafin, S. Begalin, İ. Bayzakov, İ. Esenberlin üzerine yapılan derslerin toplumun en ihtiyaç duyduğu zamanda yeni görüşlerle sunulması ayrı bir hikayedir. Zamanımız Kazak edebiyatının büyüklerinden olan A. Tajibayev ve de başka yetenekli yazar, şairlerimizin hemen hemen hepsi halk üniversitesinde halkla buluşmuştur. Bu derslerin özelliği, sanatçının halkla yüz yüze gelmesi, kendi dünyasını halka açmasıdır. Bunun gibi özel buluşmalar, edebiyatı halk arasında yaymanın en güzel yolu olduğunu tecrübemiz gösterdi. Biz, Kazak edebiyatının başta S. Mukanov, Ğ. Mustafin, Ğ. Musirepov gibi büyük yazarlar olmak üzere, A. Margulan, A. Maşanov gibi bilim adamlarının, A. Jubanov, Ş. Aymanov gibi sanat adamlarının, S. Kojamgulov, J. Elebekov gibi sanatçıların seslerini, sohbetlerini kayda aldık, bunu en büyük başarımız sayıyoruz. M. Auezov adındaki Sanat ve Edebiyat Enstitüsü kayıt kütüphanesinde tarafımızdan yapılan yüzlerce kayıt mevcuttur.
Sözlü edebiyatın, özellikle de destan geleneğinin zenginliğini gözler önüne sererek, onu yeni araştırma metotlarıyla anlattığımız dersler ayrı bir başarımızdır. Sovyet döneminde çok adaletsizliğe uğrayan destanların halktan gizli tutulan nüshalarını halka tekrar kazandırmada halk üniversitesi tarafından verilen emekler takdirlere şayandır. Özellikle de Kazak-Nogay destanlarının tarihini ve özelliklerini tanıtmak, onu folklora tekrar kazandırmada çok başarılar elde edildi. Uzun yıllar boyunca yasaklı olan “Edige Batır, “Şora Batır”, “Orak-Mamay” “Karasay-Kaziy” gibi onlarca destan okuyucularla kavuştu. Şu meşhur Murın Jırau’ın söylediği “Kırım’ın Kırk Batırı” hakkında da kapsamlı, özel dersler verildi. Destanların tarihî sıfatını ilim sahasında kullanılan yeni araştırma metotlarıyla inceleme konusunda Halk Üniversitesi kendi görevini titizlikle yerine getirmiştir.
Halk üniversitesi, ders sonunda konu ile ilgili belgeseller veya filmler seyrettirerek derslerini daha da vazgeçilmez kılıyordu. Hatta jırşı, şarkıcı, kuyşilerin konseriyle bitiriyordu dersleri. Çoktan unutulan, sadece Kazakistan’ın bazı bölgelerinde muhafaza edilen jırşılık, jırayulık, termeşilik geleneğini tekrar dinleyicilere kavuşturan önce Allah, sonra da Halk Üniversitesi’dir. Günümüzde ülke çapında çok popüler olan termecilik sanatı 70 yıllardan bu yana hızla gelişmeye başladı. Sözlü edebiyatın inci ve mercanlarını koruya gelen jırşılar ve termeciler gerçekten tarihî ve manevi hazinemizi icra edenler ve onun koruyucularının yüzünü güldüren bir zaman başlamıştı. Onlar ilk zamanlar Sır bölgesinden davet edildi ve sonra da bu gelenek ülkenin bütün bölgelerine yayıldı ve her bölgenin kendi makamları canlanmaya başladı. Jırşılık sanatının benzeri olmayan güzel makamlarını bize duyuran Köşeney Rustembekov, Şamşat Tolepovalar ardından çok şakirt yetiştirdiler. Onları halk severek dinliyorlar. Almas gibi yetenekli gençler yabancı ülkelerde gerçekleşen etnik konserlere katılarak jırşılık sanatın dünyaya tanıtmakta. Jırşılık ve termeşilik sanatının tekrar ele alınması, kültürümüzü bir basamak yukarı çıkardı.
Halk üniversitesinin tekrar can verdiği bir saha da atışma sanatıdır. Şairler atışma geleneğinin edebî ve kültürel önemini yitirmediğini son yirmi sene içerisinde ilçe, eyalet ve ülke çapında organize edilen atışma şölenlerine olan halkın ilgisi delildir. Atışmanın eskiden üç özelliği vardı. Bunlar ilk önce onun bir hazırcevap ve irtica mektebi olması, ikinci olarak toplumdaki ciddi meseleleri cesurca söylemek gibi demokratik sıfatı ve toplumu eğlendiren sıfatıdır. Klasik şairler atışmasının güzel geleneği sadece devamını bulmadı, hızlı bir şekilde gelişme göstermektedir. Bugünlerde Aselhan Kalıbekova, Konısbay Abilov, Asiya Berkenova, Manap Kokenov, Tauşen Abuova gibi güçlü şairlerin adı ve sözleri halkın beüenisini topladı. Bunlardan sonra da yeteneğiyle, ustalığıyla halk tarafından takdir edilen şairler çoğalmaya başladı. Ama toplumda ezber, klişe sözleri tekraralayan adı şair olan şahıslar da yeterlidir. Yazılı edebiyat şairleri gibi irticalen söyleyen şairler arasında da sahte şairlerin bulunması doğal bir şeydir. Onların arasından gerçek irtical yeteneğe sahip olan şairleri zaman gösterecekdir. Bunun gibi adı şair şahısların yüzünden atışma geleneğini tenkit edenleri de göz ardı edemeyiz. “Şiirin değerini koruyalım.” diyerek, atışma geleneğini kurban edemeyiz. Kazakistan hükümetinin bir çok atışma şairine “Kazakistan’ın halk akını” ödülünü vermesi çok yerinde bir harekettir.
Halk üniversitesi, dombıra geleneğinin özel bir akımı olan, kendine ait özel bir stile sahip şertpe kuy geleneğinin de tekrardan hayat bulmasına yardım etmiştir. Eski araştırmalarda şertpe kuy klasiklerinden Tattimbet gibi bir iki temsilci adı geçiyordu, son otuz sene içerisinde ondan fazla ünlü kuyşi yetişti. Otuzdan fazla kuy besteleyen Bayjigit, herbiri çok içten, mükemmel kuylerin sahibi olan Razdık, Baubek, Kızdarbek, Abdi, Akkız, Alşekey, Akbala, Toka, Sugir besteleri ilk defa halk üniversitesi derslerinde topluma sunulmuştur. Şertpe kuyun ustası, kırktan fazla bir birinden güzel besteler yapan Tolegen Mombekov’un yolunu açan da Halk Üniversitesi’dir. Tolegen Mombekov halk arasında besteleriyle meşhurdur. Tolegen, ünlü besteci Sugir Aliyev’in kayda alınmayan bir çok eserini tanıtarak, müzik tarihinden hak ettiği yerini almasını sağladı. Tolegen kendi atası Bapış’ın da bir kaç eserini kayda geçirdi. Yüzlerce şertpe küyün yeniden yazılması, onların gramplastiğe kaydedilmesi de Halk Üniversitesi tarafından desteklenmiştir. Bugünlerde şertpe kuyler konservatuarın, müzik okullarının, kollejlerin okul programlarında yer alması da Halk Üniversitesi sayesinde olduğunu vurgulamak isteriz. Uzun zaman boyunca emeklerine önem verilmeyen ünlü kuyşi Abiken Kasenov’un çaldığı Tattimbet’in küylerini gramplağa kaydetmek te Halk Üniversitesi teklifi üzerine gerçekleşmiştir. Şertpe küyleri derleme ve yayma konusunda Uvali Bekenov ve Jarkın Şakerim gibi gönüllü araştırmacılarımız da büyük katkılarda bulundu.
Bu yukarıda söylediklerimizden Halk Üniversitesi’nin edebiyat, folklor, tarih, etnoğrafi, arkeoloji, dil konularıya ilgili kapsamlı ve özel dersler vermekle kalmadığını, göz ardı edilen müzik geleneğimizi tekrar diriltmeye ve halk mirasını derleme ve tanıtmaya, halk arasından yetenekli sanatçıları keşfetmeye ayrıca özen gösterdiğini görüyoruz. Halk Üniversitesi, kültür miraslarını halka ilmi yaklaşımla tanıtmayı başarmıştır.
Kazak edebiyatını, tarihini ve kültürünü başka da bir çok kardeş Türk halklarının mirasıyla kıyaslayarak incelemek, halk üniversitesinin işlerine geniş ufuklar açan, onu özel bir manaya büründüren, gerçek bir ilmi sıfat veren hayatî bir gelenek oldu. Üniversitemiz, sözlü edebiyat derslerini ta kuzeyde yaşayan Sahalar’ın, Altaylı’ların İdil ve Oral yakasında yaşayan –Başkurların, Amuderya kenarında hayat sürdüren Karakalpakların folklor eserlerine de layık olduğu ilgiyi gösterebildi. Yazılı edebiyat derslerinde ise Tatarların, Özbeklerin, Azerilerin, zengin edebî dünyası halkı hayran etti. Kazak edebiyatı ve kültürünün Avrupa halkıyla ilişkisi, üniversite derslerinde anlatıldı. Mesela Rus edebiyatı ve Alman edebiyatındaki önemli meseleler konusunda özel dersler yapıldı.
Egemenliğimizi aldıktan sonra istediğimiz konu üzerinde araştırma yapmabilme, dersler verebilme imkanlarına sahip olduk. Bu yüzden de Kazak Edebiyatı ve Sanatı Halk Üniversitesi tarihî ve edebî mirasımızı halka yayma, tanıtma, araştırma misyonunu başarıyla tamamlamıştır. Ama erişemediğimiz dağlar ve tepeler de vardır.
Kazak Edebiyatı ve Sanatı Halk Üniversitesi için desteklerini esirgemeyen, tüm kalbiyle yardım eden Leyla Muhtarkızı Auezova hanıma minnettarız. M. Auezov anıt müze çalışanlarına da gösterdiği yardımlardan dolayı teşekkür ediyoruz. Özellikle de eleştirmen Balaemer Sahariyev, araştırmacılar Kerimbek Sızdıkov, Mekemtas Mırzahmetov, İvan Bolşokov gibi bilim adamlarına şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Halk Üniversitesi ilmi sekreteri Talğat Akimov’a verdiği emekleri ayrıca belirtmek istiyorum. Halk Üniversitesine destek çıkanlar saymakla bitmez ve onlara minnettar olduğumuzu belirtmek isteriz.
Arap halkının zekası Bin bir gece maslını doğurdu. Almatı halk üniversitesi 500 tane akşam dersleri gerçekleştirdi. Biz başladığımız işi devam ettirme kanaatindeyiz. M. Auezov müzesinin meclis salonunda dersler sayısını bine kadar arttırabileceğimize inanıyoruz. Bu işi biz olmazsak da şakirtlerimiz devam ettirecektir. Bunun gibi derslerde söylenen sözler ve yapılan hizmetler Kazak zekasının ulu abidesi olacak diye ümit ediyoruz.
Sönmeyen Namus, Bitmeyen Kahramanlık İzleri
(Abdiğappar Janbosınulu’nın edebyattaki)
Eski tarihimizin aydınlığa kavuşmamış sayfaları bir yana da, bu asrın başında yaşananları bile tam olarak tanıyamamız milli ve medeni bilincimizin geride kalmasının göstergesidir. XX asırda yaşanan, Kazak halkı için büyük bir tarihî olay olan Alaş hareketi hakkında da gerçeklerin saptırılması seksen yıl boyunca beynimizi zehirlemiştir. Halkımızın yaşam tarzına ve bağımsızlığına yapılan haksızlıkların hesabını yapmak için bize zaman lazım. 30’lı yılların başlarında açlıktan halkımızın yarısını kaybettiğimizi gizledik, toplumu “Gelişiyoruz, uygarlığa doğru gidiyoruz.” gibi sözlerle oyaladık. Sayısı açısındanTürk halkları arasında ikinci olan ulusumuz, ekim devriminden sonra onlarca yıl yürütülen sömürücü siyaset yüzünden iki kat azaldı. Sonunda Kazaklar, kendi yurdunda kendi milletinin adını bile doğru söyleyemez hale geldi. Kazakistan’da gerçekleşen tarihî olaylardan hiç biri milli bakış açısından bakılmadı, sadece Rusya’nın sömürücü siyasetine nasıl uygunsa öyle anlatıldı. Uydurulmuş bir tarih, yanlış fikirlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu yüzden de sosyal bilimler sahasında kök salan bu yanlış fikirleri, bir bir düzeltmek boynumuzun borcudur.
Yazımızda dünkü sovyet ideolojisine zıt düştüğü için yanlış kabul edilip, tarihin derinlerine gömülen gerçeklerden sadece bir tanesini anlatacağız. Yani Kazak halkının 1916 yılında gerçekleşen milli mücadelesi başkanı, halk tarafından Han seçilen Abdiğappar Janbosınulı (1870-1919) hakkında söz edeceğiz. Mücadele tarihi, onun sebepleri ve kurucuları, kahramanları, milli mücadeleyi değerlendirmede tek taraflı görüşler ve adaletsizlikler hakkında tarihi uzmanlar tarafından bir sürü yazı yazılmıştır. Biz bu konulara girmeyeceğiz sadece Abdiğappar’ın edebiyattaki kişiliği üzerinde duracağız. Çünkü tarihi şahıslar ve olayların resmi beyanıyla birlikte edebiyattaki yansıması de çok önemlidir.
Çok soylu ve şöhretli sülale mensubu olan Abdiğappar Janbosınulı, kendi boyu arasında itibar sahibi bir ağa olduğu için 1916 yılında Torğay halkı tarafından han seçilir. Halkın onu, Rusya Çarı’nın Kazakları savaşa işçi olarak alma fermanına karşı düzenlenen mücadeleye baş olarak seçtiğini ve yanına da askerlere baş komutan olarak Amangeldi’ni tayin ettiğini tarihten biliyoruz. 1916 yılının yazından 1917 yılın şubat ayındaki devrime kadar Torgay topraklarında Rusya askerlerine karşı mücadeleye Abdiğappar ve Amangeldi başkanlık yapmıştır.
Çarın bu haksız fermanına ve yerli idarenin hesapsız zülmüne dayanamayan halkın eline silah alıp savaşa çıkması, sönmeyen namusun ve bitmeyen kahramanlığın gerçek bir görüntüsüdür. Baskı altında ezilen ulusa istediğini yaptırmaya alışık olan sömürücü emperya, Torgay mücadelesini bastıracağından, mücadeleye katılanları ağır cezaya çarptırarak, savaş cephesine Kazak yiğitlerini zorla alacaklarından emindi. Torgay ayaklanmasını bastırmak için yüzlerce değil de, orgeneral başkanlığında binlerce asker göndermesi halk ayaklanmasının ciddi bir boyut kazandığını gösteriyor. Kazakistan’ın başka bölgelerindeki ayaklanmaları başlamadan bastırmaya alışık askerler Torgay ayaklanması için aylarca ter döker. Böyle olmasının iki sebebi vardır, birincisi halkın namusnun uyanması, bağımsızlık arzusuyla yanıp tutuşması, kölelik hayata kahramanlık ölümü seçmeye kararlı olmasıdır. İkinci bir sebebi ise ayaklanmaya akıllı ve cesur, halkın inandığı liderlerin önderlik etmesidir.
Maalesef Torğay ayaklanmasının liderlerini araştırmada bir takım haksızlıklar yer aldı. Onlarca yıl halk kaharmanları olarak Amangeldi ve Alibi isimleri medhedildi, halkın han seçtiği Abdiğapar’ın ismi tarihte geçmedi. Bazı eserlerde Abdiğappar’ı hakkında olumsuz fikirler de bulunmakta. Bunu sebebini halk biliyor. Yıllar boyunca siyasette üstünlük eden sınıfsal ideoloji Kazakların milli hakkını hayal edenlerin hepsini halk düşmanı olarak göstermeyi amaç edinmiştir. Bunun gibi tek taraflı fikirler, bilinçli olarak hendi hayatını halkı için tehlikeye atan Abdiğappar’ın gerçek kişiliğini tanıtmaya fırsat bırakmadı. Onun 1919 yılında soruşturmadan, yargısız vurulmasının sebebi de, katili de aranmadı. Tarihi belgeler Abdiğappar’ın halk bağımsızlığı için mücadele eden, halk tarafından saygı duyulan bir şahıs olduğunu kanıtlıyor. Onun gerçek kişiliği, özellikle de onun vefatından sonra meydana gelen ağıtlar ve şiir, destanlarda ortaya çıkarıyor. Demek ki 1916 yılında Torğay Kazaklarının bağımsızlık mücadelesine başkanlık eden, bu bölge Kazaklarını bir araya getirerek arkasına alabilen, yüksek zeka sahibi Abdiğappar Janbosınulı’nun edebiyattaki kişiliğini araştırmak yerinde bir hareket olur. Bazen edebi eser, bir olay hakkında tarihi belgelerden daha çok bilgi verebilir. Bu bakımdan Abdiğappar Han hakkındaki halkın görüşünü, gerçek fikrini bildiren edebi eserleri incelemek bazı gerçekleri anlamamıza ışık tutar.
Ayaklanmanın hemen ardından Abdiğappar’n vefatı için çıkarılan ağıt şiirleri çok önemli bir belge sıfatındadır. Bu ağıt, ilk defa A. Baytursınov’un “23 Joktau” adlı kitabında yer almıştır. Abdiğappar’ın çocukları bu ağıdı, “Baytursınov’un kendisi yazdı veya düzeltmiş olabilir.” diyor. Ne olursa olsun, acı kayıp üstünde çıkarılan ağıdın ilk nüshası zamanla geliştirilmiş ve halk mirası değerini kazanmış. Bu eserin çok güçlü bir tarzda yazılması onun son zamanlarda güçlü bir şairin elinden geçtiğini kanıtlıyor. Şu anda herkesin bildiği nüsha, 1926 yılında basılan nüshadır. Bu baskının yeni versiyonunda bazı dörtlükler kısaltılmıştır. Ama ne kadar kısaltıldı ve sebebi açıklanmamıştır. Ağıdın türlü sebeplerden dolayı kısaltılan veya düzeltilen yerlerini göz önünde bulundurursak, asil nüshanı geri kazanmanın ne kadar önemli olduğunu anlarız.
Ağıdın metnine bu kadar özen göstermemizin doğal sebebi vardır. Genellikle, dünyadan göçen insanın hayatta yaptığı iyilikler, boyundaki haysiyetler, hayatındaki tartışmalar, savaştığı düşmanlar, uğradığı haksızlıklar, pişmanlıkları, hayalleri ağıtta dizililerek dile getirilir. Ne kadar tasvir edilse de gerçeği çekirdek olarak alır. Ağıt, halkın önünde söylenir ve vefat eden adamın yakınlarının sırrı da, üzüntüsü de burda anlatılır. Ağıt söyleyenler, acı içinde kaybettiği insanın ölümüne sebep olanları da söyler. Onları halk tarafından hükm ediyor. Çünkü hayat mücadelelerin, büyük işlerin, adalet ve zülmün farkını gösteren, keskin acı ifadeler kullanmak ağıdın tarzıdır. Söylenen üzüntü, nala ne kadar gerçek olursa, ağıt o kadar tesirli olur. Onu sonradan ezbere söyleyenler asil nüshanın çekirdeğini korur, onu gelştirir. Özellikle de vefat eden kişi itibarlı birisi ise ağıt halkın ortak eserine dönüşür. Bazı araştırıcılar, Kazak destanlarının bazılarının temelini oluşturan işte bu ağıtlar olduğunu öne sürüyor.
Abdiğappar hakkında söylenen ağıt üzüntü, bu dünyanın fani olduğunu kabul etme, burdaki kaderin önemsiz olduğunu ifade eden geleneksel sözlerle başlar.
Toplanmış burada cemaat jıyılıp kelgen aleumetBaşıma geldi bir akıbetSultnımdan ayrıldımBaşkanı idi vilayetKeder düştü başımaİçime doldu hasretBaşımdan bahtım düştüKalmadı bizde haysiyetHalkın kendi isteğiyle han seçtiği Abdiğappar’ın boyundaki iyilikleri tasfir eden satırlar hakikat sır olarak duyulur.
Argımak tulpar aldıranBir biz değil orta juzOrtaya koyup han kılanRus, kazak herkes teYaptığı işe hayran kalanBundan sonra da bugünkü topluma sır olan, ama ağıt söyleyenlere malum olan bir sırrın ucu görünür. Abdiğappar’ın yolunu şaşırtan birisinin olduğu, onun yüzünden kahraman ecele duçar olduğu söylenir. O insanın kim olduğu ağıdın eski nüshalarında yer aldığına inanıyoruz, sonraki baskılarda bu ismin yerine nokta işareti konulmuş. Metindeki:
Gözle görmeden günahınıBaşından ne ayıp buldu kiGözle gören biri yokBunun gibi aslanıNasıl kıydı da vurduBu satırlar Abdiğappar’ı vurup öldürenin uzaktan değil, kendi yakınından birisi olduğunu ima ediyor. Ağıdın bir çok gerçeği aydınlatacak özelliği de burda belli olur. (Gitti inandı düşmana, sırrını bilmeden kafirin, kendisi gibi adil saydı, sınamadı düşmanı, dostuyla bir safa koydu.)
Merhumun halk için yaptığı hayırlı işleri, aşağıdaki satırlarda açıkça görülür:
Berrak gölün içinde,Bir ulus sığan gemiydi.Zalalı yok insana,Gök ve yer gibi genişti.İdaresi hakka malûm,İyiliği çok idi.Hakim oldu halkına,Sözleri merhem idi.Rus, Kazak iyileri,Kendi bakan ulusa,Sevap hayırı çok idi.Deniz kaynar taşırsa,Su çıkamaz kaya idi.Yoksullara göl derya,Zülümlere dar idi.Ulustaki zalime,Göğe uçsa ağ idi,Yerde ise hendekti.Asil kahramanı böyle tasvir ediyor. “Dağ uçmuş gitmiş sanki yerinden, öyle bom boş etrafımız.” deniliyor. “Başkan oldu önü geniş, sineksiz bir yaz geldi”, “Sultanımı sorarsan aklı derya göl idi, siyasetini sorarsan padişahla bir idi”, Kaburgamla eşit kederim, omurtkamla bir üzüntüm.” ifadeleri destanlardaki mübalağa anlatım yoluyla verilmiştir.
Ağıtın en önemli yeri de halkın zor günlerinde Abdiğappar’ın halkı için asker toplayarak, düşmana karşı çıkmasını anlattığı yerdir.
Halkını korkup vermedin,Korkaklarla gitmedin.Karşı çıktın kafire,Yapmadın işini başkanın,Ağzından ateş saçanNikolay’dan kaçmadın.Altmış bin askerinle,Şehirlere yürüdün.Bu ifadelerin gerçek olduğunu tarihî belgeler de kanıtlıyor.
Bu ifadeler hayatın gerçekleri olduğunu belgelerle kanıtlayabiliriz.
Söz konusu ağıtta tarihi gerçekler öyle çok yansımış ki bu gerçekler bir destan veya roman olur. Halkın başına ansızın gelen acı, Çar fermanı, şiddetten kurtulmak için yol arayan halkın buhranı, bu durumda Abdiğapar’ın kendini düşünmeden halkına sahip çıkması, güçlü ve hileli düşmana karşı gitmesi, son nefesine kadar aldığı kararın arkasında durması, vaz geçmemesi, Kazaklar arasına giren düşmanın ihaneti, yakınından saydığı birilerinin sırtından bıçaklaması, başbuğundan ayrılan ulusun kederli anı, acı günleri, Abdiğapar’ın insancıl, adaletli ve cesur lider olması, “vicdanımın uğrunda canım feda olsun” diye düşmana karşı çıkan cesur kişiliği, hepsi ağıtta çok güzel tasvir edilmiştir. Bu ağıt tarihî şiir derecesindedir.
Konumuzla ilgili bir başka eser de şair Fayzolla Satıpaldıulı’nın “Abdiğappar Han” adlı poemidir. Burada resmi belgelerde bulunmayan bazı bilgiler rastlanmaktadır. Bu eserin yazarı bu olayın yaşandığı bölgede doğmuş büyümüş, Abdiğappar ve Amangeldi’ye akrabalık yakınlığı da vardır. Şair, Abdiğappar gibi halk kahramanını değerlendirmede tek taraflı fikirleri öne sürmenin çok yanlış olduğunu dile getiriyor. 1916 yılında gerçekleşen ayaklanma ve onun liderleri için yanlış ifadelerde bulunanlar sorguluyor.
Kulıkpen kelgen baylık bilsen arzanAl şındıq su tübinde jatkan marjanKörsetti köp tarihti boyamalapKaramay obalına Ibıray AljanKeşer me kos arıstın aruagıBiliner o düniyede kımnin ağıÜndemey ötirik sözdi qoştap kettiJan küyer tuısınız AlidağıHileyle kazanılan varlık kıymetsizdir,Hakikat su dibinde yatan mercandır.Tarihi yanlış anlattıAcımadan Ibıray ve Aljanİki yiğidin ruhu affeder mi?Öbür dünyada belli olacaktırSesini çıkarmadan yalanı doğruladıEn yakın akrabanız Ali de varBu satırlar adeta Amangeldi ve Abdiğappar ölümünün gizli sırlarından haber veriyor. Abdiğappar’ın kişiliği satırlarda
Eske alsam eljireydi jürek bauır, Her aklıma geldiğinde yüreğim ezilirDüniyeye siyrek keler munday tauir Dünyaya bunun gibi kişiler az gelirSabırlı akıl iyesi bilimge bay, Sabırlıdır, akıllıdır, eğitimli,Erekşe belgisi de minezi auır,şeklinde tasvir ediyor. Bu poemde Amangeldi ve Abdiğapar yiğitlerinin çar askerleriyle savaşı gerçekçi verilmiştir.
Abdiğapar’ın Kazak halkının bağımsızlığını hayal ettiğini, ama toplumdaki anlaşmazlık yüzünden amacına ulaşamadığını üzülerek anlatıyor. Bu eserde hiç bir belgede adları geçmeyen ama bu ayaklanmada çok önemli rol oynayan Jağıpar ve Amen’in kahramanlıkları anlatılıyor. Burada böyle sonuca varıyoruz, biz bu ayaklanmanın başka da kahramanları hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Bu savaşta şehit olan kahramanlarımızın hiç biri unutulmamalı. Bu, araştırmacılarımızın ihtiytla ele alması gereken ilk iştir.
1916 yılında gerçekleşen tarihi olayların gizli hikayesi, bilinmeyen gerçekleri olduğundan haberdar şair Fayzolla Satıbaldıulı kendi eseri sayesinde bazı gerçekleri aydınlığa kavuşturdu. O, Abdiğapar’ın ölümüne sebep olanı da açıkça söylüyor. Bunun gerçekle ne kadar ilgisinin olduğunu araştırmacılar incelemeli. Bu eser 1916 yılındaki ayaklanma hakkında çok önemli malumatlar içermekte. Şairin bağımsızlık arzusunu bu satırlardan görebiliyoruz.
Bul jırım keleşekke jeter meken Bu şiirrim geleceğe gider mi?Jok alde bir okılmay keter meken Yoksa hiç okunmadan kalır mı?Kazağım ün şığarmay bodan bolıp Halkım boynu bükük, sömürülüpBir küni abden kurıp biter meken Sonunda yok olup gider mi?Abdiğapar’ın edebiyattaki kişiliğini kapsamlı bir şekilde incelemek için halk hafızasında korunan efsaneler ve şiirleri derlemek gerekir. Maalesef bu konunun yasaklı olduğu zaman içerisinde bu gerçeği bilenlerin bir çoğu o dünyaya göç etmiştir. Halk arasında söylenen hikayelere tarihi olaylar ve kahramanlar hakkında halkın düşüncesi ve onların bu olay hakkındaki görüşleri yansımıştır. Ünlü yazar, Torğay bölgesinin evladı Tölen Abdikov bana böyle bir hikaye anlatmıştı. Rusya çarının fermanını duyan halk çok heyecanlanmış ve ayaklanan halka bir lider seçmek gerektiğinde Amangeldi ve Abdiğapar isimleri arasında seçim yapmak zorunda kalır. Sonra “Tutunacak eteği yani köklü sülalesi, malı mülkü var Abdığapar han olsun.” diye karar vermişler. Bu sözler, halkın gönlünden çıkan, halkın düşüncesinin yansımasıdır. Sözlü yayılan şiir, efsane, hikayeler temelini halkın özgür düşüncesi ve hayalleri oluşturur, öyleyse bu eserleri ilmi araştırmalarda faydalanarak doğrulara varmalıyız.
Bağımsızlığımızın sayesinde tarihimizin karanlık sayfalarını aydınlatmak, saptırılan gerçekleri düzeltmek, onlara layık olduğu değeri verme imkanlarına sahibiz. Son zamanlarda bu konuda çok başarı elde ettik. Bundan sonra da düzenli olarak ele alacağımız işler çoktur. Halkımızın kahramanı, halkın zor günlerinde yanında bulunan, halkın geleceği için bilinçli olarak yıllarca baskı altında tutan güce cesurca karşı çıkan Abdiğappar Janbosınulı’nın 125. yıldönümünü ülke çapında kutlama milli değerlerimize hurmet olur.
1995Üç Tehlike
İlk önce gönlümüzü ferahlatan ulusual düzeydeki başarılarımızı gözden geçirecek olursak bir sürü kazançlarımızı sıralayabilecek durumdayız. Elbette en büyük, eşsiz sevincimiz milletimizin bağımsızlığa kavuşmasıdır. Uzun zamandan beri bir kaç kuşağın, halk kahramanlarının uzak, erişilmez hayali, ümidi haline dönüşen bağımsızlığa kavuşmamız büyük bir nimettir. Buna ulusal bilinçten yoksun, garip, zavallı mankurtler ve kendi milletinin iyiliğini istemeyen, olaya yabancı gözüyle bakan, kötü niyetli hainler dışında tüm halkın mutlu olduğu şüphesizdir. Bugün elde edilen başarıların hepsi bağımsızlığımızın meyvesidir. İnsanların fikirlerinin serbestçe açıklayabilmeleri, basın özgürlüğü, geçmişteki manevi miraslarımızı layık olduğu gibi değerlendirme iradesi göstermemiz, dış memleketlerle ekonomik ve kültürel ilişki kurmamız, yabancı devletlerde elçilikler açmamız. Birleşmiş Devletler Örgütü, İslam Konferansı gibi saygın örgütlere üye olmamız, ulusal simge ve milli marşımızı bağımsızlık ruhu ile doldurmamız özgürlüğümüzün simgeleri ile eşdeğerdir. Kendi Cumhurbaşkanımızı da ilk defa seçmiş olmamız önemli gurur kaynağımızdır. Sıralamaya devam edersek gururla sunacağımız başarılarımız bitmez. Fakat herkese belli olan bu gerçeklerin gölgesinde gizli kalan üzücü bilgileri hatırladığın zaman o heyecan yerini keder değişir. Kazakistan’ın bugünü ve geleceği için tehlike ve tehdit kaynağı olan felaketleri düşündüğünde başın ve gözün döner. Bunların çoğunu toplum hissediyor ancak onların üzüntü ve efkarını hesaba alan, bozulanı tamir edeyim diyecek niyet görülmüyor. Böylece bu tür ihtiyaçlar muazzam ağırlığıyla gündemde kalmaya devam ediyor.