bannerbanner
Balkar Şiir Antolojisi
Balkar Şiir Antolojisi

Полная версия

Balkar Şiir Antolojisi

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
1 из 3

KANŞAUBİY MİZİEV

BALKAR ŞİİRİ ANTOLOJİSİ

Balkar Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Babam Adray ile Annem Abiy’in aziz hatırasına


Balkar Şiiri

Balkarlar, Kuzey Kafkasya bölgesinde EIbrus dağının (Mingi Tau) eteklerinde Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nde (başkenti Nalçik) yerleşik, yaklaşık 130.000 nüfuslu bir Türk boyudur.

Balkarlar’a en yakın halk, EIbrus dağının öbür tarafında, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nde oturan Karaçaylar’dır ve her bakımdan bu iki halk iki ayrı bölgede oturan tek ulustur. Dilleri de Türkologların belirlediğine göre Türk dillerinin Kıpçak grubuna giren Karaçay-Balkar dilidir. Balkarlar ve Karaçaylar bu bölgelerin dışında Türkiye’de, Suriye’de, ABD’de ve Orta Asya Cumhuriyetlerinde oturmaktadırlar.

Tarihçiler; Balkarlar ve Karaçaylar’ın etnik kökenleri ile ilgili kesin bir kanıta varmış değillerdir. Çeşitli tezlerde bu halkların ata babaları olarak Alanlar, Poloveşkler, eski Bulgarlar, İskitler ve Sümerler yer alır. Ünlü tarihçi Lev Gumilöv’un düşüncesine göre: ‘Balkarlar ve Çuvaşlar Eski Türklerden bile önce oluşmuşlardır (L. Gumilöv. Eski Türkler, s. 3). Balkarlar kendilerine Taulu (“Dağlı”) derler, edebiyatta Balkarlar, Malkarlar diye de geçer.

Rusya’da 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi’nden önce ortak bir folklora sahip olan bu ulus, devrimden sonra, Stalin’in milli politikası sonucu ikiye bölündü: Balkarlar Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’ne; Karaçaylar da Karaçay-Çerkes Otonom Bölgesine bağlı olarak yaşamaya başladılar, dolayısıyla, edebiyatları da ayrı çizgilerde gelişme göstermeye başladı.

Karaçay-Balkar Folkloru

Balkar Edebiyatı kendi kökleri ile folkloruna sıkı sıkıya bağlı olarak gelişmiştir. Bir halkın tarihinde, geleneklerinde, örf ve adetlerinde, psikolojisinde, dilinde, dünyayı kavrayışında folklorun büyük yeri olduğu bir gerçektir. Halk kendi özlemini, beklentisini, umudunu, acısını, haksızlığa karşı direnişini, adalet için mücadelesini oyunlara, türkülere, efsanelere, atasözlerine vb. yansıtmıştır. Balkar Folkloru’nda yapı ve içerik bakımından şu sınıflandırmaya gidilebilir:


Nart Efsaneleri – Söylencesel kahramanlar olan Nartlar hakkında türküler ve hikâyeler;

Mitoloji ve Anane şiiri – Müslümanlık öncesi inanışlarla bağlantılı olan pagan şiiri, büyü sözleri, yakarmalar ve törenlerde, sofrada yapılan dilek konuşmaları (alğışlar, tostlar), avcı şiirleri;

Masallar – Mitolojik masallar, peri masalları, gündelik yaşamla ilgili masallar, hayvanlar hakkında masallar, yalanlar, fıkralar;

Masal dışı nesir – Mitler, söylenceler, destanlar, doğadışı güçlerle ilgili öyküler, yaşanmış olaylar, nasihat öyküleri, mizah ve hiciv öyküleri;

Şarkılar, Türküler – İş türküleri, tarihi kahramanlık türküleri, zorba Dağ beylerine (Taubiy) ve Çarlık Rusya’sı rejimine karşı türküler, aşk türküleri, maniler, taşlamalar, trajik türküler, mizahi şarkılar, Sovyet dönemine ait şarkılar;

Küçük folklor türleri – Sofrada söylenen edebi konuşmalar (alğışayak, tost) ve ilenmeler, ant içmeler, tabular, kör inançlar, fal bakmaları, rüya yorumları, atasözleri, özlü sözler (aforizmalar), bulmacalar;

Çocuk folkloru – Ninniler, eğlenceli şiirler, takılmalar, sayıyla yapılan şakalar, tekerlemeler;

Zikirler – İlahiler.

Yazılı Balkar Edebiyatının (Şiirinin) Başlangıcı

Balkar şiiri zengin, dipsiz kuyuya benzeyen bu folklordan geniş ölçüde yararlanmıştır. Yazılı olarak bulunmamasına rağmen araştırmacıların halk ağzından toplayıp ortaya çıkarması üzerine ilk şiir örneklerini Daut Haji Şavaev (Şauaylanı Daut Haji) yazdığını yeni öğrenmiş bulunuyoruz. Araştırmacı Hamit Malkonduev’in 2007 yılında hazırladığı 2 citlik kitabından bu halk ozanının Şark’ın ünlü şairleri Nizami’nin, Nevai’nin de kaleme aldığı meşhur destanları: ‘Leyli ile Mecnun’, ‘Tahir ile Zuhra’, Yusuf ile Züleyha’, Karaçay-Balkar dilinde canlandırdığını yeni öğreniyoruz. Balkar yazılı edebiyatının kurucusu olarak da halk ozanı Kâzim Meçiev’i sayıyoruz. İmam olması için babasının ısrarla öğrenmeye zorladığı Arapçaıyı, daha sonra, şiirlerini ana dilinde yazıya dökmek için kullanarak, fiilen, Arap harflerinden bir Karaçay-Balkar alfabesi icat eden Meçiev, ilk şiirlerini 1889’da yazar. Araştırmacı yazar A.Töppeev’e göre Meçiev’in Balkar devrimcisi Soltan-Hamit Kalabekov üzerine yazdığı şiir, yazılı Balkar edebiyatının basılmış ilk kitabı sayılmaktadır. (Dağıstan’ın, bugünkü adı Buynaksk olan, Temirhan Şura kentinde, mart 1918’de basılmıştır).

Balkar Sovyet şairlerinin ilk kuşağı, Sovyet iktidarının yerleşmesi yıllarında (1920-1940) ürünlerini vermeye başlar. Balkar edebiyatı 1934 yılında Maksim Gorkiy’in yönettiği Sovyet Yazarlar Birliği kurucu kongresinde temsil edilir ve Bert Gurtuev, SSCB Yazarlar Birliği üyelik belgesini Maksim Gorkiy’in elinden alır. Bu dönemin özelliği, Sovyet politikasının edebiyat üzerindeki baskıcı uygulamalarıydı. Tantanalı ve tumturaklı şiirlerin bolluğunda, yeni hayatı, komünizmi, kolhoz yaşamını, partiyi, iktidarı ve liderleri övmek zorunluluk haline gelmişti. Böyle bir ortamda yalın, yürekten gelen, yaratıcı eserler ortaya koymak her şairin harcı değildi. Bu zorluklar içinde şiirin niteliğinden ödün vermeden yazılan, ustalığı ve imgesel gücü yüksek, insani değerlere önem veren, felsefi görüşleri derin, halk şiirleri ile bağlantısı güçlü olan eserler de vardı (Meçievıin Ölüm Gelir, Ben Bir İnsan…, Kuliev’in Selam Sabah, Dağ Çayının Şarkısı, Otarov’un Bulutcuk, Dağ Rüzgârı Yavaş Eser vb. şiirleri). Kaysın Kuliev’in 1940’ta yayınlanan ilk kitabının adı bile Stalin döneminin ağır, boğucu politik havasına ters düşüyordu: Merhaba, Sabah!. Yıllar sonra şair kendisi de “bu kitapta şimdi en beğendiğim şey ismidir” derken, bu olguyu ifade eder. Bu dönemin şairlerinden Said Şahmurzaev, Said Otarov, Safar Makitov, Azret Budaev, Hamit Temmoev, Omar Etezov yazılı Balkar edebiyatının ilk yıllardaki gelişmesine katkıda bulunan isimlerdir. Bu dönemde bütün Sovyet edebiyatında olduğu gibi (örneğin Mandelştam, Pasternak, Ahmatova, Tabidze, Vasilyev vb.), Balkar edebiyatında da, baskı rejiminden zarar gören şairler mevcuttu, Örneğin, Ahmadiya Malkarlı, 1935’te asılsız bir ihbar sonucu tutuklanarak 20 yılı aşkın bir süreyi Stalin kamplarında geçirmek zorunda kalmıştır. Diğer şairimiz Hamit Temmoev de bir ihbar sonucu yakalanarak Stalin rejimi’nin en acımasız döneminde, 1937’de kurşuna dizilmiştir.

Balkar Şiiri Savaş Alanlarında

22 Haziran 1941’de Nazi orduları Sovyetler Birliği’ne saldırdığında Balkar şairlerinin çoğu Sovyet Ordusu saflarında düşmana karşı yiğitçe çarpışmıştır. Savaşa giden K. Kuliev, K. Otarov, B. Gurtuev, M. Gettuev, H. Kuliev, İ. Mammeev, S. Makitov vb. şairler, top ateşlerinin ve bombardıman uçaklarının altında da şiir dizelerini düşünmeyi ihmal etmemişlerdir. K. Kuliev ve K. Otarov’un savaşta yazılan şiirleri, sel gibi akan kanların içinde de barıştan, aşktan, güzel doğa görüntülerinden söz etmektedir ve zor günlerin aşılacağı umudunu taşımaktadır. K. Kuliev’in ‘Oröl şehrinde savaş dumanı/Gelip yerleşti benim sert saçıma,/O siperlerde savaş güneşi/Vurdu kandan lekelenmiş başıma’ sözleri de bunun ürünüdür. K. Otarov’un ünlü: ‘Toprağı beyaz kefen gibi kaplamıştı kar” dizesi de ağır savaş yıllarının şiirsel ürünüdür ve şehitleri gözünde canlandırmasının bir yansımasıdır. Savaş süresince yazılan şiirler, Balkar şiirinin çok değerli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Sözü geçen savaşta Balkar edebiyatı Azret Budaev gibi bir evladını kaybeder. Naziler tarafından işkenceyle öldürülen şairin cesedi Çirik Göl’ün sularına atılır.

Balkar Şiiri Sürgünde

Savaş henüz sona ermeden, 8 mart 1944’te Stalin ve Beriya yönetiminin aşırı baskısı sonucunda Balkarlarla birlikte Balkar edebiyatı da Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne gönderildi. Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nin adından Balkar sözcüğü çıkarıldı, şairlerin sesi kesildi, Balkar dili yasaklandı, yazı dili yok oldu. Balkar edebiyatı için bu trajik dönem (1944-1957) Şeyh Şamilıin bir anekdotunu hatırlatır bana: Şiir yazmayı yasaklayan Şamil, bunun nedenini soran yakınlarına şu cevabı verir: «Bunu halkımı ve kendimi berbat şairlerden kurtarmak için yaptım. Şair ruhu olmayanlar korkar ve şiir yazmaktan vazgeçer. Gerçek şairler zaten yazma yasağına dayanamaz ve şiir yazmaya devam ederler, onları hiçbir yasak durduramaz.” Nitekim Balkar şairlerinin birçoğu şiirlerini gizleyerek yazarlar. Örneğin, S. Şahmurzaev’in halkın da ezbere bildiği Kaya Kızı Kırlangıç şiiri (mart 1944) Balkarların sürüldüğünü açıkça ima ettiği için, yazılı olarak resmi makamlarca ele geçirilseydi, şairin en az 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılması işten bile değildi. Bir başka örnek: KGB ajanları K. Kuliev’in evinde birkaç kez arama yaparlar, ama şiirlerini bulamazlar, çünkü yazılı olanları bile şairin dostları ve akrabalarının evlerinde saklıydı.

1956’da Kruşçev’in, Komünist partisinin XX. Kongresi’nde “Stalin’in tek insana tapma suçu”nu bir raporla ortaya koymasından sonra Balkar halkına itibarı iade edilir ve henüz Orta Asya’dan dönmeden bile, Frunze’de (şimdiki Bişkek), Balkar ve Karaçay şairlerinin ortak şiir kitapları: Jaşaubuznu Bayrağı (Yaşamımızın Bayrağı), Bizni Sözübüz (Bizim Sözümüz), Birge Jırlayık (Birlikte Şarkı Söyleyelim) ve Kerim Otarov’un Jolla (Yollar), İssa Botaşev’in Jüregimden Jırlayma (Yürekten Şarkı Söylüyorum) kitapları basılır. Bu da Balkar şairlerinin sürgünde “dayanamadıklannı ve şiir yazmaya devam ettiklerini” gösterir ve şiir yazmanın insan için yürekten gelen bir gereksinim olduğuna ve şiiri yasaklamanın mümkün olmadığına parlak bir kanıt oluşturur.

Balkar Şiirinde Yeni Dönem

1957 yılında Balkarlar yeniden Kafkasya’ya dönerler ve Kabardin-Balkar Cumhuriyeti yeniden kurulur. Balkar şiiri ‘Cesedim yad ellerde kalacak’ diye geleceğini öngören en ünlü ozanı Meçievıi Kazakistan bozkırlarında kaybederek yurduna döner ve en verimli dönemine başlar. Birbiri ardından şiir kitapları Nalçik’te Balkarca olarak, Moskova’da ve diğer şehirlerde ise Rusça ve farklı dillerde yayınlanmaya devam eder. Kaysın Kuliev peş peşe Rusya Federasyonu Maksim Gorkiy Devlet Ödülü’nü, SSCB Devlet Ödülünü aldı. Ancak çoktan beri hakkettiği Lenin ödülü, birkaç kez aday gösterildiği halde, kendine verilmiyordu, çünkü en üst düzey devlet görevlilerinin engeliyle karşılaşıyordu. Kulievıe karşı oy kullanan bir Politbüro üyesinin argümanı ilginçti: “Bu tür şiirler Homeros’un zamanında bile yazılabilirdi.’ Sovyet edebiyat eleştirmeni Stanislav Rassadin bu sözler için: “O cahil insan, bu sözlerle, Kuliev’i nasıl yücelttiğinin farkında bile değildi” der. Hayranları sayesinde Sovyetler Birliği’nde ve dünyada büyük üne kavuşan, kitaplarının tirajı milyonları bulan şair, ancak ölümünden sonra, 1990’da SSCB’nin en yüksek Ödülü olan Lenin Ödülüıne layık görüldü. Dünya çapında bir siyasi lider olan Hindistan Başbakanı İndira Gandhi önemli bir toplantıda barış çağrısı yaparken Kuliev’in “Savaşta atılan her mermi annenin kalbinden geçer” dizelerini örnek olarak getirmişti. Yine Tanzila Zumakulova, Rusya Federasyonu Maksim Gorkiy Edebiyat Ödülünü kazanan ilk kadın şairler arasında yer aldı, o yıllarda SSCB Parlamento üyesine seçildi, SSCB Kadınlar Komitesinin yöneticilerinden biri oldu. Bu dönemde K. Otarov, S. Makitov, A. Töppeev, İ. Babaev, M.Mokaev, S. Gurtuev, A. Bayzullaev ve diğer şairlerin kitapları sık sık yayınlanarak, okuyucuların beğenisini kazandı.

Sürgün öncesi doğan bu şairlerin peşinden, sürgünde doğan, Moskova ve Nalçik’te sağlam bir edebiyat eğitimi gören, yetenekli, şiire yeni biçim, yeni felsefe, yeni yön kazandıran şairler ortaya çıktı: S. Musukaeva, M. Gekkiev, M. Beppaev, A.Doduev, M. Ölmezov, A. Begiev, M.Tabaksoev vb. İşte adlarını saydığım bu şair kuşağı Balkar edebiyatının kurucusu Kazim Haji’nın adına sahip çıkarak, Kazakistan’ın Taldı Kurgan kenti yakınlarında mezarını bulup naaşını Balkarya’ya getirdiler. Şairin adı ve naaşı bir ilke de imza atmış oldu: şimdi Nalçik’te, o mezarın bulunduğu yerde, Balkar halkına yapılan zulüm ve baskıyı anlatan anıt dikildi, müze açıldı (1999).

Son yıllarda tüm Rusya’da olduğu gibi Balkar şiirinde de bir düşüş görülmektedir. Bu düşüşü yeni, parlak isimlerin ortaya çıkmamasında görüyorum, yoksa daha önceki dönemde isimlerini saydığımız şairler hala verimli, kaliteli şiirleri ile okuyucuları sevindirmektedirler. Yeni isimlerin arasında A.Bakkuev’i, J. Lokyayeva’yı, A. Gazaeva’yı sayabiliriz.

Elinizdeki Antolojide, yazılı Balkar edebiyatının hemen hemen tüm şairleri yer almaktadır. Birinci baskıda yer almayan şairler de vardır (örneğin, Daut Haji; daha çok romanları ile tanıdığımız, ama şiir yazmayı da ihmal etmeyen Janakayit Zalihanov v.s.), son 15 yılda yazmaya başlayan genç şairlerin eserlerini de antolojiye dahil ettik, bir önceki baskıda yer alan şairlerin biografileri gözden geçirildi, yeni şiirleri eklendi. Böyle davranmaktaki amacım 20.yüzyılın başından bu yana Balkar edebiyatının gelişimini sergilemektir; çünkü şimdi söylevci, ilkel olarak niteleyebileceğimiz şiirler, zamanın siyasal ortamında okuyucuların beğendiği şiirler arasına girebiliyor ve bugünün şiir diline kaynak sağlıyordu. Edebiyatın bugün eriştiği doruklardan ve şiir kavramından yola çıkarak bu şiiri eleştirebiliriz. Ne ki, bugünü doğru algılamak, şiirin tarihine saygı gösterilmesinden geçer. Ayrıca, Balkar dili, Türkiye Türkçesine yakın olduğu için bu şiirleri, Ahmet Necdet’in sık kullandığı deyimiyle, dil-içi çeviri veya Türkiye Türkçesine çeviri sayabiliriz.

Günümüz Balkar şiiri, politik önyargıların pençesinden kurtulduğu bugünkü dönemde, yeni temalarla zenginleşti. Ancak genç şairlerimizi bekleyen zorluklar da vardır, yani Sovyetler döneminde sansürü beğenmiyorduk, şimdi ise kendi iç sansürümüzü kullanarak şiirlerin kalitesinden ödün vermemek gerekir. Bu da kolay bir iş değildir. Bir yandan Balkar Edebiyatı ilişkilerini daha geniş bölgelere yayma olanağını bulmuşken, eskiden devletin verdiği maddi olanaklar sınırlandığından, ülke çapındaki edebiyat bağlarını bile zayıflatmak zorunda kaldı ve bir tür kendi sınırlarına kapandı da denebilir. Ama aynı zamanda yeni bir hamle olarak, sponsorların yardımıyla kitaplar yayınlanmaya başladı, Türkiye’nin çeşitli devlet kuruluşları, belediyeleri, bu arada çok önemli işler yapmakta olan TÜRKSOY, Balkar şairlerini kendi etkinliklerine, şiir şölenlerine davet ederek, Türkiye ve Türk Dünyası ile olan bağları geliştirdiler. Bu kitabın yeni baskısı da Avrasya Yazarlar Birliği’nin desteği ile basılması bu ilişkilerin canlı bir örneğidir. Antolojimizde yer alan Balkar şairimiz Mu-talip Beppaev’in, topu topu 130.000 nüfuslı Balkarlar’ın temsilcisi sıfatıyla 2012 yılında Rusya Federasyonu’ndan ilk olarak Türk Dünyası Uluslararası Kaşgarlı Mahmut Ödülü’ne layık görülmesi bizi gururlandırıyor. Edebiyat alışverişi, ülkeler ve halklar arasında kültür ilişkilerini geliştirmekte en önemli araçlardan biri olduğu için, bu Antolojinin Balkar şiirine yeni dostlar kazandıracağını, Türk halkıyla, Türkiye ve Türk Dünyası edebiyatıyla ilişkilerini geliştireceğini umar, Karaçay-Balkar edebiyatına yeni ufuklar açmasını diler, bu Antolojinin yayınlanmasında değerli katkılarını esirgemeyen tüm dostlarıma candan teşekkür ederim.

Kanşaubiy MİZİEVİstanbul-Nalçik-Ufa 17 Şubat 2017

KARAÇAY-BALKAR ŞARKISI

Sözleri: SEMENLANI İsmayıl

Müzik: Halk müziği


ELBRUS DAĞIYükselirsin sen göklereKafkas dağları içindeVe cam gibi parıldarsınBüyük buzullar üstünde.        nakarat:        O-o ray-da, oray-da, ray-da,        Orayda, rayda, orayda,        Orayda-rayda, orayda-rayda,        Orayda-rayda, orayda,Üstünde vardır ak kürkün,Yaz kış demeden giyersin.Hava bozulmaya görsün,Fırtına başlasın dersin! -        – nakarat —Hava çok güzel olsa daDurmuyor sende fırtına,Erimiyor yazın kışınBuzulların hep sırtında.,        – nakarat —Senden başka hangi dağ varGüzellikle zengin kalan,Tepesinde kış, belinde bahar,Eteklerinde yaz olan.        – nakarat —

Türkçesi: Kanşaubiy Miziev – Ahmet Necdet

DAUT – HAJİ ŞAVAEV

ŞAUAYLANI DAUT HAJİ(1800 – 1892)

Şauaylanı Daut Haji 1800 – 1892 yılları arasında Balkar bölgesinin Çegem köyünde yaşamış olup, kendisi Karaçay’dan göç eden Abayhan soyadından Şauay’ın oğludur. Daut Haji, hem din önderi, hem yönetici olarak Elbrus Dağı’nın her iki tarafında da alenen tanınmış kişiydi. Cocukken hem Dağıstan’da, hem de Arab ülkelerinde iyi eğitim alan halk ozanı, Balkar dağlarına döndükten sonra Çegem’de medrese açar ve Karaçay’dan, Balkar’dan kabiliyetli çocukları toplayıp, onlara dersler verir. Halkın bilincinde Daut Haji tasavvuf şiirinin ustası olarak bilinir. Kuran-i Kerim’in bazı suralarını Karaçay-Balkar diline çeviren ozan aynı zamanda kendisi de ‘Muhammat Faygambar’, ‘Rasul’, ‘Mussa Faygambar’, ‘Yusuf Faygambar’ gibi birçok zikre (ilahiye) de imza atmıştır. Daut Haji, ‘Leyla Bla Mecnun’, ‘Tahir Bla Zuhra’, ‘Yusuf Bla Zuleyha’ isminde aşk destanlarının da şairidir. Şauaylanı Daut Haji’nin eserlerini Balkar ve Karaçay köylerinde araştırıp ortaya çıkarmakta büyük katkısı olan, Filoloji Bilimleri Doktoru, Profesör Hamit Malkonduev, Nalçik’te halk ozanının iki ciltlik eserlerini yayınlamıştır.

Kitapları: Şauaylanı (Abayhanlanı) Daut Haji. Dünya Sağışla. (2007, Şauaylanı (Abayhanlanı)Daut Haji. Dünya Düşünceleri, yayına hazırlayan Hamit Malkonduev); ‘Eski Karaçay – Balkar Adabiyat’ (2002, Eski Karaçay – Balkar Edebiyatı’ seçkisi’nde ‘Şauaylanı Daut Haji’ bölümü ).

Hakkında: Bittirlanı T.Şauaylanı Daut //‘Eski Karaçay – Balkar Adabiyat’ (2002, Bittirlanı T. Şauaylanı Daut. //Eski Karaçay – Balkar Edebiyatı’ seçkisi’nde Daut Haji bölümü).

***Ben Daut Haji, söylüyorum,Düşüncemi hüzünlenip çiziyorum:İnsanoğlu, nasıl senin hallerin?Rahat mıdır bu dunyada bedenin?Rahat değildi dünyada Peyğamberimiz de,Zorlandılar Ömer, Osman, Ali de,Şiddet ateşi kavuruyor insanları,İnsanı da yendi onun zehiri.Şauay Haji, çok kitaplar okudun,Hiç durmadan Kuran’ına sen taptın,Din yolunda hizmet ettin, çalıştın,Çok talebe yetiştirdin, öğrettin.Zikrederek, halkıma teslim ediyorum,İnsanoğlu, zamandan tasarruf etme,Tan attığında, Kuran’ı okuduğun evde,Din sureleri sahip olur evine.

KÂZİM MEÇİEV

MÖÇÜLANI KÂZİM (KÂZİM HAJİ)(1859-1945)

1859 yılında Balkarya’nın Şıkı köyünde doğdu. Babası Bekki, doğuştan topal olan Kâzim’i imam olabilmesi için Dağıstan’dan gelen hocanın yanına verdi. Hocası Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatını iyi bildiği için, Kâzim o yıllarda Balkar dağlarında çok nadir rastlanan bu fırsattan yararlanarak bu edebiyatlarla yakından tanışır. Üç kez Mekke’ye “hac kılma”ya gittiğinden halk arasında Kâzim Hacı adıyla tanındı. Okuyucular ve edebiyatçılar ise günümüzde de ondan KÂZÎM diye söz ederler. Hacı, Arap ülkelerinin yanı sıra Türkiye’yi de gezdi. Tüm Türk halkları için Ahmet Yesevi, Türkiye Türkleri için Yunus Emre ne kadar kutsal ise, Karaçay-Balkar Türkleri için de Kâzim o kadar değerli bir düşünür ve şairdir.

Kâzim bir taraftan Çarlık Rusyası’nın, diğer taraftan yerli yönetim, zengin toprak ve mal sahiplerinin baskısı altında ezilen halkıyla, aziz yurduyla bütünleşen, halkının acısını paylaşan halk ozanıdır; aynı zamanda, O, Balkar’ların yeni tarihinde yazılı edebiyatın temelini de atmıştır. Meçiev, kafasında ana diliyle oluşmaya başlayan şiirlerini yazıya dökmek için Arap alfabesini kullanır, yani fiilen, Arap harflerinden bir Karaçay-Balkar alfabesi icat eder; bu, uluslaşma sürecinde de bir adım olur. 1917’de Rus İhtilali Kafkasya’ya kadar uzanır ve Kâzim, din konusu dışında, ihtilali destekler; çünkü yeni düzen, şairin tüm sorguladığı konulara cevap vermeyi vaad etmekteydi.

Ancak, Kâzim, Sovyet iktidarının bütünüyle, olduğu gibi kabul edemeyeceğini görmekte gecikmez. Öncelikle şiddete başvurulması, dinin baskı altına alınması, tartışılıp düşünülmeden karar alınması, dürüst insanların ‘siyasi suçlular’, ‘vatan haini’ yaftasıyla tutuklanmaları, özellikle 1930’lardaki Stalin rejimi soykırımları, ve nihayet, Kâzim’in de ölümü ile sonuçlanan Karaçay-Balkarlar da dahil, birçok halkın Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmesi gibi eylemlere şair bazen şiirleriyle, bazen de açıkça muhalefet etmiştir. Yüzyıl başında hac kılmak için Mekke’ye gittiğinde gurbet illerinde ölmemesi için yakaran şair, 1945 yılında, sürgünde, Kazakistanıda aç ve sefil hayat koşullarında dünyaya gözlerini yumar ve meçhul bir mezarlıkta gömülür. Ancak ölümünün 32. yılında genç Balkar şairleri Kazakistan’a giderek, büyük halk ozanının mezarını Taldı-Kurgan ilinin Telman köyünde bulurlar. 1999 yılında Meçiev’in naaşı Nalçik’e getirilir ve Stalin rejiminin Balkar halkına karşı işlediği soykırımda ölenlerin anısına yaptırılan anıtın yanında toprağa verilir.

Kitapları: Soltanhamit Al Çegemi (1918, Temirhan Şura, Çegemıli Suttanhamit), Meni Sözüm (1940, Benim Sözüm), Saylamala (1959, Seçilmiş Şiirler), Kâzim (1959, Rusça, Nalçik, Kâzim), Ogon Ocağa (1970, Rusça, Moskova; Ocağın Ateşî), Nazmula Kitabı (1984, Şiirler Kitabı), Çığarmalarını Eki Tomluğu (1989, yayına hazırlayan Alim Töppeev, İki Ciltlik Eserleri), Kâzim Meçiev (1987, Kâzim Meçiev), Din Kitabı (1992, Din Kitabı), Kâzim (1996, Kâzim , yayına hazırlayan Abdullah Begiev), Razum İ Golos (2009, Rusça, Nalçik, Zihin Ve Ses), İzbrannıye Proizvedeniya (2009, Rusça, Nalçik, Seçilmiş Eserleri)

Hakkında Kitaplar ve Araştırmalar: Kâzim Meçiev (1966, 1973; Dalhat Mammeev. Kâzim Meçiev), Kâzim (1989, Kazim. İki Ciltlik Eserleri yapıtının inceleme bölümü, Alim Töppeev). (1996, Kâzim kitabının inceleme bölümü, Abdullah Begiev)

KÂZİM’İN ARABİSTAN’DA LOKMAN HACIYA VASİYETİ

Lokman Hacı, sen uslusun, sabırlısın,Ben ölsem de, sen dağlara varırsın.Köylülere kara haber verirsin,Razıyım ben, sen razılık alırsın.Ter ateşle çıktım tana, çaresiz,Ölümcül hastalık tuttu, amansız.Altı1 idik hak yoluna çıkanlar,Allah’çün duaya telaş edenler.Dördümüze elçisini gönderdi,Yola çıktım O’na doğru, tek kendim.Kötü ağrı, ateş düştü her yanıma,Topal idim2, korku saldı canıma.“Nâçar Kâzim” dersin, “öldü uzakta”Acıklı ailem çığlık ağıtta,Seferimiz zorluydu, ne edelim,Kavlimiz, ahirete mümin gidelim.Yurdumuza esen ulaşabilsen,Ocakta tezek ateşin üflesen.Lokman Hacı haline şükredersin,“Cennet evi, öz yurdumuzdur!” dersin.Haber ile Bızınğı’ya3 varırsın.O gece şu fakirim evde kalırsın.Şıkııda üç gün halka dua ettirsen,Taşlarına hasretimi gidersen.

16 KANŞAUBlY MlZlEV

Cesedim yad ellerde kalacakBilirim o sesi canım alacak.Yok bu dünyada borcum, alacağım,Lokman Hacı, sen sual et acılarım.Onlar ezip sıkıştırdı kalbimi,Çoğaldılar Şıkıının taşları gibi.Yatarım şimdi acılardan bezgin—Bela çok, yaralarım azması için.Beni burada âdetimce gömersin,Ne gerekir sen becerir, umarsın.Yurdumuza esenlikle varırsın,Halkın ile hep baş başa kalırsın.“Biz dağda çok daha mutluyuz”dersin,Çölde yanıp tutuşanı anarsın.Evsiz yurtsuz şaşkınlara yanarsın,Zavallı halkına akıl verirsin.Özgürlük yok hiçbir yerde, yollarıKesilmiştir, —öğrendik doğruları.Adalet satılık her yerde Lokman,Medet yok tapmaktan, hem yakarmaktan!“Gün doğup batar” —öyle de,“Zengin ipek tahtta yatar” —öyle de,“Fakirse, onun tanı” —tan değil ya,“Ağlayıp uluyarak atandır” —öyle de.“Çalışanda neşe var”, diyen Kâzim“Onun çektiklerini hep gördü” de,Kızgın kumlar dolduğunda gözlerine“Zayıflara dilek tutup öldü” de.Zayıfların düşmanı çok, dostu az.“Allah da unutmuş onları” —dersin.Aç insanı ayet, zikir doyurmaz,Din kardeşim, halka çare ararsın!Ben yatarım gurbet elde —uzaktır,Mezarımı seyrek yağmur ıslatır.Yaşayanlar, halkınızı düşünün,Özgürlük elbet kazanacak bir gün!1910

EV YAPIYOR

На страницу:
1 из 3