bannerbanner
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi

Полная версия

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
3 из 5

Gerek yerine getirdiğim memurluklardan ve gerek memurluk görevine ilişkin olmayan durumlardan dolayı hamd olsun muhakeme altına alınmamı gerektiren her türlü kötü şaibeden uzak ve beriyim. Rabbani mukaddes muvaffakiyetlerle inşallah yaşadığım sürece bu iffet ve ismetin devam ve bekası bendenizin en önemli emelidir. Başarı Allah’tandır.

2 Cemaziyelahir 1335 ve 5 Mart 1335. İmza Meclis-i Meşayih Başkanı

İşbu Tercüme-i Hâl Varakası, Meclis Reisi Şeyh Safvet Efendi hazretleri tarafından tanzim ve el yazısıyla yazıldığı tasdik olunur. 67

Yetkin’in yaklaşık bir sene boyunca başkanlığını yaptığı Meclis-i Meşâyih, Osmanlı Devleti’nin idari ve sosyal alanlarda, devlet yapısında birçok yeniliğin yapıldığı bir dönemde kurulmuştur. Kurumun kuruluşundaki temel amaçlar ise tekke ve zaviyeleri idare etmek, boşalan postnişinlik görevine ehil kişileri seçerek atamak ve dergâhlarda uygunsuz davranışları engelleyerek dine ve tarikat gereklerine uygun faaliyetler yapılmasını sağlamak şeklinde sıralanabilir.68 Safvet Yetkin, 9 Mart 1919 tarihinde Damat Ferit Paşa Hükûmeti Dönemi’nde Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi tarafından Meclis-i Meşâyih Reisliği görevinden alınmıştır.69

Meclis-i Meşâyihteki görevinin sona ermesinden sekiz ay sonra 12 Kasım 1919 tarihlerinde Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisine başkan olarak atanmıştır. Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi, Osmanlı Devleti’nin dinî bürokrasinin 19. yüzyıldan itibaren temel üst çatı kurumu olan Bâb-ı Meşihata bağlıdır. Osmanlı Devleti’nde, 19. yüzyıldaki bürokratik yapılanma çerçevesinde Şeyhülislamlık dairesi olarak ifade edilebilecek meşihat yapısı altında işlev gören çeşitli alt meclis ve kuruluşlardan biridir. İslam özelinde, dinî yayıncılığı denetleme, kontrol, onay, yasak ve sansürleme görevlerine haiz olan bu kurum; başta Maarif ve Dâhiliye Nezaretleri olmak üzere Osmanlı Devleti’nin diğer ilgili idari ve hukuki bürokratik yapı ve organizasyonlarıyla irtibatlı olarak faaliyet yürütmüştür. Osmanlı Devleti’nde dinî kitaplara yönelik bürokratik kurumsallaşma ve modern devletin kapsayıcı ve merkezi yasal ve akılcı bir şekilde bürokratikleşmesi çerçevesinde ele alınmalıdır.70

Safvet Yetkin bu görevinden 20 Eylül 1920 tarihinde ayrılmışsa da aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin son şeyhülislamı olan Mehmed Nuri Medeni Efendi döneminde, 5-27 Ekim 1920 tarihleri arasında görevine geri çağrılmıştır. Görevi esnasında, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Başkanı İzmirli İsmail Hakkı ile giriştikleri “hadislerin sıhhati ile ilgili” tartışma, iki kurumun birbiriyle tartışmasına dönüşmüş ve bu hususta pek çok eser yazılmıştır. Tartışmanın detayı ve Yetkin’in yazdığı cevapların içeriği ile ilgili bilgilere ise çalışmamızın üçüncü bölümünde yer alan Safvet Yetkin’in İlmi Kişiliği kısmında detaylıca yer verilecektir.

Safvet Yetkin, başkanlığı sırasında bazı eserler neşretmiştir. Bu eserler; 1920 senesinde yayımlanan “el-İstizah” ile “el-Cerh ve’t-Ta’dîl ‘âlâ’l-Îzâh ve’t-Tafsîl” isimli makaleler ile 1922 senesinde basılan, Ulûm-u Şer’iyye ve Asrî Müceddidlerimiz ile Yeni Zihniyetler ve Bir Müceddid-i Mechûl isimli kitaplardır.

Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisindeki başkanlığının ardından 23 Temmuz 1922’de, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azalığına atanmıştır.71 Bu kurumun fonksiyonlarını ise şu şekilde sıralamak mümkündür: İslam inanç sisteminde ve itikadi konularda görüş birliği sağlamak, halk arasında var olan yanlış itikadi anlayışların düzeltilmesi, İslam inanç sisteminin doğru bir şekilde tanıtılması ve bu konularda çıkabilecek ihtilafların giderilmesi, bir üst kurul olarak gerek ilim dünyası ve gerekse halk arasında din hususunda var olan veya meydana gelecek tartışmaların sonuçlandırılması, mezhep veya cemaat farklılıkları neticesinde meydana gelecek tartışmaları değerlendirip, bu konularda İslam’ın temel görüşleri çerçevesinde görüşler beyan ederek halkı aydınlatmak, din görevlilerinin yetişmesine katkı sağlamak amacıyla; kitap ve yayınlar yoluyla çeşitli eğitim faaliyetleriyle din adamlarının aydınlatılması ve nitelikli din adamı yetiştirmek, savaşlar ve göçler neticesinde harap durumda olan ve amaçları dışında kullanılmakta olan cami, mescit, medrese gibi mekânların korunması, dinî alandaki yayın faaliyetlerini kontrol etmek.72

Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiyenin, Safvet Yetkin’in atanmasından üç ay sonra faaliyetlerine son vermesi üzerine, Yetkin Urfa’ya dönerek burada ikamet etmeye devam etmiştir. II. Dönem TBMM, Temmuz 1923 seçimlerinde Urfa Mebusu olarak seçileceği döneme kadar Urfa’da Halvetî Dergâhı postnişinliği görevini sürdürmüştür.73 Kendisi bu dönemde yaptığı faaliyetleri: “Urfa’da Halvetî Dergâhı’nda dinî ve millî görevler yerine getirmekle meşgul idim.” şeklinde ifade etmiştir.74

Safvet Yetkin, Temmuz 1923’te TBMM Urfa Milletvekili seçilmiştir. Kendisi, TBMM’deki milletvekilliği boyunca 17 konuda önerge vermiş ve söz konusu önergeler ile ilgili genel kurulda konuşma yapmıştır. TBMM’de, Urfa’yı ilgilendiren konulardaki keskin reflekslerini sürdüren Yetkin, Urfa’da Ticaret Vekaleti tarafından bir demirhane tesisi ve Fırat Nehri’nden Urfa için sulama amacıyla faydalanılması hususları başta olmak üzere, Urfa ile ilgili pek çok konuda takrir vermiştir. Bunların yanı sıra; Genel Af Kanunu, Yol Bedeli Kanunu, kaldırım ve lağım masrafları, talimatnameler ve nizamnameler, Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesi ve hutbelerin Türkçe okutulması, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu, Belediye Kanunu, eğlence yerlerinden tayyare aidatı alınması ve Hilafetin Kaldırılması Kanunu gibi pek çok mühim konuda önemli sözler söylemiş ve takrirler vermiştir.75 Bunlardan en önemlisi olarak kabul edilen Hilafetin Kaldırılması Kanunu’nun meclisteki tartışmasında söz alarak yaptığı uzun konuşmada özetle “Bugüne kadar halifeliğin ne olduğu konusunda inceleme yapılmadığını, bu açıdan da ortak bir yargının oluşmadığını belirtmiş, halifeliğin şu ana dek hükümdarlığı elinde bulunduranlarca kullanıldığını ve hükûmet etmek anlamını karşılayan bu makam, aklen ve mantıken Büyük Millet Meclisinin şahs-ı maneviyesinde tamamıyla tecelli etmiştir.” ifadelerini kullanmıştır.76

Safvet Yetkin, TBMM’de görev yaptığı süreçte; Umur-i Diyaniyye, İrşad, Şer’iyye ve Evkaf; Nizamname-i Dâhilî; Umur-i Tasarrufiyye; Diyanet ve Evkaf ve Memurin Encümen-i Mahsusu heyetlerinde çeşitli görevler almıştır.77 Ayrıca, Nizamname-i Dâhilî Heyetinin başkanlığını ve Evkaf Heyetinin sözcülüğünü yapan Yetkin, ismi geçen kurumlardaki faaliyetleri esnasında, pek çok nizamname ve talimatnamelerin yayınlanmasına vesile olmuştur.78 Bunun yanı sıra, TBMM’deki vekillik görevi esnasında 1924 senesinde, Tasavvufun Zaferleri isimli 160 sayfalık eseri basılmış ve 1925 senesinde, İzmirli İsmail Hakkı’ya son bir cevap vermek amacıyla kaleme aldığı “Tasavvuf Daima Muzafferdir” isimli makalesi yayımlanmıştır.

Safvet Yetkin’in Hilafetin Kaldırılması Kanunu’na öncülük etmesi ve mecliste tartışılan dinî konularda dönemin şartlarına göre laik sayılabilecek refleksler göstermesi sebepleriyle, tarikat mensubu bazı şairler tarafından hicvedilmiştir. Bu hicivler, zaman zaman küfürle suçlamaya kadar gitmiştir.79

III. Dönem TBMM seçimlerinde vekil olarak seçilemeyen Safvet Yetkin, ömrünün geri kalan zamanını ilmî araştırmalar yaparak geçirmiştir. Kendisinin 13 Temmuz 1931 tarihinde emekliye ayrıldığı şu belgeden anlaşılmaktadır:

Muhasebat Komisyonuna

1282’de doğması üzerine 13 Temmuz 1931 tarihinde 65 yaşını tamamlamış olan mülga Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye azasından ve eski Urfa Mebusu Safvet Kemaleddin Bey’in anılan tarihten itibaren emekliliğe sevki hususu başbakanlıkça uygun görülerek, düzenlenen tahsis evrakı ve resmî senedi takdim olunmuştur. İncelenerek uygun görüldüğü takdirde gereğinin yapılarak maaşını almadığı Temmuz ayından itibaren maaşının verilmesi ve emeklilik maaşı ise 14 Temmuz 1931 tarihinde gerçekleşmiştir. 80

Safvet Yetkin’in bu tarihten sonra ömrünün kalan son yirmi senesini, tercüme işleri ağırlıklı olmak üzere ilmî çalışmalar yaparak geçirdiğine en büyük kanıt ise; 1948 senesinde Fahrettin-i Irakî’nin Lema’at isimli kitabını Parıltılar ismiyle, 1949 senesinde Şehabeddin es-Sühreverdî’nin Heyakil’ün Nur isimli kitabını Nur Heykelleri ismiyle ve öldüğü sene olan 1950 senesinde İbn-i Atâullâh El-İskenderî’nin El Hikemü’l Ataiyye isimli eserini ise aynı isimle Türkçeye çevirmesidir. Yetkin’in ayrıca ölümünden sonra oğlu Suut Kemal Yetkin tarafından yayımlanan “Tasavvuf ve Istılahları”, “Kelamdan Tasavvufa” ve “Muhyiddin-i Arabî ve Tasavvuf” isimli çalışmaları bulunmaktadır.

27 Ekim 1950 tarihinde, Ankara’da oğlu Suut Kemal Yetkin’in evinde vefat etmiştir.81 Cenazesi Urfa’ya götürülmek istense de ailesinin isteği üzerine Ankara’da Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedilmiştir.82 Kendisinin vefatına ilişkin çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler bulunsa da şu belge vasıtasıyla net bir şekilde ölüm tarihi bilinmektedir:

Urfa Valiliğine

İliniz ahalisinden Şeyhzade Abdülkadir oğlu 1282 doğumlu mülga Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye azası, iliniz eski mebusu Mustafa Safvet Kemaleddin Yetkin 27.10.1950 tarihinde vefat etmiştir.

Dul ve yetimlere maaş tahsis edilmek üzere aile nüfus kaydı, kayıtlı bulundukları Beyoğlu Kazası’ndan getirilmiş ise de alınan kayıt suretinde Hafize’nin bulunamadığı görülmüştür. Merhumun karısı Hafize’nin lakapları Bed’î Zaman Şeyhi olup babası Salih anası Fatma’dır.

İlinizde doğup 19 Kasım 1932 tarihinde vefat ettiği biraderi Emin de iliniz eski nüfus memurlarından bulunduğu, merhumun yetimlerinden olduğu, Hafize’ye ait kayıtlar bulunmadıkça merhumun yetimlerine maaş tahsisi yönüne gidilemeyeceğinden adı geçene ait nüfus kaydının gönderilmesinin temini saygı ile rica olunur. 83

Dinî ilimler ve tasavvuf konularında, yaptığı görevlerden dolayı bir otorite olarak kabul edilen Yetkin, yaşadığı dönemdeki şeyhlerin ve tekkelerin kendisine yeterince iltifat etmemesine kırılmıştır. Safvet Yetkin bu durumu, şeyhlerin ve tekkelerin kendisini Cumhuriyet Dönemi’nde tekke ve zaviyelerin kapatılmasının müsebbibi olarak görmesine bağlamıştır.84

Safvet Yetkin’in Hafize Hanım ile olan evliliğinden Suut Kemal, Zehra, Kemalettin ve Sıdıka isimlerinde dört çocuğu vardır. Çocuklarından Suut Kemal Yetkin, Ordinaryüs Profesör Doktor unvanını kazanmış ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi dersleri vermiştir.85

II. BÖLÜM

SAFVET YETKİN’İN GÖREV ALDIĞI KURUMLAR VE BURALARDA YAPMIŞ OLDUĞU ÇALIŞMALAR

Safvet Yetkin’in görev yapmış olduğu kurumlar, kronolojik olarak şu şekildedir: Urfa İdadi Mektebinde Farsça ve Ahlak öğretmenliği, Urfa Bidayet Mahkemesi Azalığı, I., II. ve III. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi Mebusluğu, Meclis-i Meşâyih Başkanlığı, Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi Başkanlığı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azalığı ve II. Dönem TBMM Mebusluğu şeklinde sıralanmaktadır.86 Kitabın bu bölümünde sırasıyla Meclis-i Meşâyih, Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye, Osmanlı Mebusan Meclisi ve TBMM hakkında kısaca genel bilgiler verilerek Yetkin’in bu kurumlarda görev aldığı süre boyunca yaptığı faaliyetler tanıtılacaktır.

Osmanlı Mebusan Meclisi

Kanun-i Esasi’nin kabul edilmesinin ardından açılan “Meclis-i Umumi”, Mebusan ve Âyan heyetlerinden oluşmaktaydı. Meclis-i Mebusan için yapılan seçimlerin ardından, milletvekili sayısı beklenenin altında kalmasına rağmen meclis açılmıştır. I. Mebusan Meclisindeki milletvekilleri, çoğunlukla vilayet meclisleri üyeleri arasından seçilmişti. Bu sebeple ülkenin eşrafını temsil etmekle birlikte varlıklı ve kültürlü kişilerden oluşmaktaydı. Müzakere usullerine vâkıf bulunuyorlardı. Konuşmalarında ılımlı olmakla beraber hepsi Kanun-i Esasi’ye bağlı idiler. Bu meclis ilk defa üç kıta üzerinde yaşayan, çeşitli ırklara, dinlere ve mezheplere bağlı toplulukları bir araya getirmişti. Üyelerin çoğu kendi bölgelerinde düzeltilmesi gereken ciddi bozukluklardan bahsetmekle beraber, sadece kendi seçim bölgelerinin kötü idare alanı olarak yalnız olmadığını, öğrenmeleri neticesinde hayrete düşmüşlerdi. Üyeler, şikâyet etmiş oldukları konuların sebebini ve bunlara çare bulmak için sistemdeki gerekli değişiklik tekliflerini açık kalplilikle ortaya koymuşlardır.87

19 Mart 1877 tarihinde Sultan II. Abdülhamit tarafından düzenlenen bir törenle açılan I. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi, padişah tarafından Rusya’nın açtığı savaş karşısında meclisin savaş koşullarının gerekliliklerini yerine getiremediği gerekçe gösterilerek, 28 Haziran 1877 tarihinde kapatılmıştır. 13 Aralık 1877 tarihinde açılan II. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise Rusların Ayastefanos’a kadar ilerlemesi gerekçe gösterilerek, 13 Şubat 1878 tarihinde Sultan II. Abdülhamit tarafından süresiz tatil edilmiştir.

III. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise bundan 20 sene sonra 17 Aralık 1908 tarihinde açılmış ve bir seçim dönemi boyunca görev yaparak, Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirmiş, padişahın ve Meclis-i Âyanın yetkilerini kısıtlamış ve 18 Ocak 1912 tarihinde padişah tarafından kapatılmıştır. Bunun ardından yapılan seçimlerde 18 Nisan 1912 tarihinde IV. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi toplanmış ve 5 Ağustos 1912’de Gazi Muhtar Paşa’nın önerisi ile feshedilmiştir. İttihatçıların neredeyse meclisin tamamını ele geçirdiği V. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ise İtilaf Devletlerinin baskısı dolayısıyla 11 Nisan 1920’de Sultan Vahdettin tarafından kapatılmıştır.88

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki Çalışmaları

İlk olarak 5 Aralık 1908 tarihinde Urfa milletvekili olarak Osmanlı Mebusan Meclisine seçilen Yetkin; Urfa ile ilgili neredeyse her konuda söz alıp takrirler vermiş, bunun yanında Yıldız Sarayı’ndaki belgelere erişim yetkisi, Matbuat Kanunu, Cemiyetler Kanunu ve Kanun-i Esasi’nin yorumlanması ile ilgili konular da dâhil pek çok konuda görüş bildirmiştir. Safvet Yetkin’in ilk milletvekilliği dönemi 8 Aralık 1911 tarihinde meclisin kapanmasıyla sona ermiştir.89 12 Nisan 1912 tarihinde ikinci kez Urfa Milletvekili seçilen Yetkin’in vekilliği, iki ay sonra meclisin tekrar kapatılmasıyla sona ermiştir. Mebusan Meclisinin üçüncü kez açılmasıyla 6 Mart 1913 tarihinde üçüncü defa Urfa Mebusu seçilen Yetkin; bu mecliste de Urfa ile ilgili konularda önemli refleksler göstermiş, özellikle Halep – Urfa sınırının ve vilayet teşkilatının değiştirilmesi ve Rakka Sancağı’nın bir bölümünün Urfa’dan alınarak Zor’a bağlanması gibi konuları içeren kanun tekliflerinde ciddi tartışmalara girmiştir. Bununla birlikte; sivil ve askerî mahkemelerin yetki ihtilafı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin Kurulması ve Bütçe Kanunu gibi mecliste gündeme getirilen birçok önemli konuda söz söylemiş ve takrirler vermiştir.90 Çalışmamızın bu bölümünde, Safvet Yetkin’in Mebusan Meclisi’nde yaptığı konuşmalardan ve verdiği takrirlerden bahsedeceğiz.

Safvet Yetkin’in Mecliste Yaptığı Konuşmalar ve Verdiği Takrirler

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisindeki ilk faaliyeti, milletvekilliği düşürülen Jurnalci Niyazi Efendi ile ilgili takrir vermesidir. Yetkin, verdiği takrirde şu ifadeleri kullanmıştır:

“Heyet-i Muhteremce bilittifak verilen karar-ı musib üzerine mebusluktan bihakkın ıskat edilen Jurnalci Niyazi nam şahsın kavl-i mücerredi hainesinden ibaret bulunan müftereyat-ı terviç ile birçok zevatı hamiyet sımatın perişanisini mucip olan ve evvelki gün heyette kıraat edilen mazbata suretinde yazılı imza Ömer Rüştü ve Etem Paşalar hazeratının elyevm Âyan azalığında bulunduklarında Kanun-i Esasi’nin 61. Maddesine nazaran mazbata-i mezkurenin tanzim-i hidematı memduhadan ise, Âyan azasının lâyen’azil olmak hakkından bilistifade ipka ve aksi hâlinde icabının tayin ve icrası hususunda Heyet-i Muhteremce bilmüzakere karar itasını teklif ederim.”91

Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisindeki kayıtlara geçen ilk konuşması ise Dagavaryan Efendi’nin verdiği bir istizah takriri ile ilgilidir. Yetkin, söz konusu takririn kabulü veya reddi yönünde müzakere yapılmasının gerektiğini ancak amaçtan şaşarak bir sürü alakasız söz söylendiğini belirtmiştir. İlaveten, konuşmacılar sadece amaç dâhilinde konuşsaydı birinci celsede konunun çözülebileceğini ancak gereksiz konuşmalar yüzünden ikinci celsede de aynı konunun tartışılacağını ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, Dagavaryan Efendi’nin takririnin bir istizah takriri olduğunu, bu istizahın şimdi sırası mı yoksa değil mi konusunun gereğinden çok tartışıldığını, Lütfi Bey’in kabinesinin kendini feshettiği için istizahın yapılamayacağını ifade ettiğini ancak eğer kabine kendini feshettiyse bile vekâleten işleri yürüttüğünü ve istizahı da yapması gerektiğini, bu yüzden takririn kabulü için oylama yapılmasını teklif ettiğini söylemiştir.92

Safvet Yetkin’in, Mebusan Meclisinin 23.12.1325 tarihli oturumunda yaptığı bir konuşma, Ali Muta Efendi’nin milletvekilliğinin düşürülmesi hakkındadır. Yemen Milletvekili Ali Muta Efendi’nin hastalığından dolayı uzun süre meclise katılmamasının ardından meclise verdiği bir tahsisat teklifine binaen mecliste tartışma yaşanmış, bazı vekiller, üç aydan uzun süre meclise katılmayan vekillerin, vekilliklerinin düşürülmesi gerektiğini söyleyerek Ali Muta Efendi aleyhine konuşmalar yapmıştır. Bunun üzerine Safvet Yetkin:

“Yemen Mebusu Ali Muta Efendi’nin Meclisi Âliye vuku bulan teklifine dair verilecek kararımızda kanuna mutabık olmak icap eder. Bu zat hakkında Halit Efendi tarafından vuku bulan mütalaa, sırf bu zatın şahsına ait olmakla, bendeniz bunu kanunun haricinde görüyorum. Evvelce bu zat hacca gitmek için mezuniyet istemiştir. Şimdi bu zatın hastalığından bahsolunuyor. Hasta olduğunu doktor raporu ile ispatlıyor. Eğer bu adam hasta olmasaydı Hicaz’a gidecekti, yine mezun olacaktı. Hasta oldu, Hicaz’a gidemediği ile de sabit olunuyor. Biz de hüsnü zan ile memuruz. Hususiyle bu, doktorun raporuyla da müeyyettir ve bir mebusun da yalan söylemesine ihtimal vermeyiz. Tahsisat meselesi bu meselenin haricindedir. Mademki evvelce mezun idi ve şimdi hastalığı da sabit oluyor, o hâlde emsali misillü bu adama mezuniyet verilmesi reyindeyim.” 93

Şemsettin Efendi isminde bir memurun haksız yere görevinden alındığı iddiasıyla meclis encümenine başvurmasının ardından, 02.01.1325 tarihinde mecliste bir yetki tartışması vuku bulmuştur. Bunun üzerine Safvet Yetkin, okunan dosyanın içeriğine bakıldığında başvuruda bulunan kişinin haklı, Evkaf Nezaretinin ise haksız olduğunun anlaşıldığını, konunun kanunlara uygun bir şekilde halledilmesinin gerektiğini, her bir Osmanlı vatandaşının Mebusan Meclisine müracaat etme hakkının bulunduğunu ancak bu hakkın öncelikle yetkili olan müracaat mercine yapılıp oradan sonuç alınamadığında yapılabileceğini ancak söz konusu dosyaya göre yetkili merciye müracaat edilmediğini belirtmiştir. Yetkin ilaveten, yetkili merciye müracaat edilseydi oradan sonuç çıkmayınca kanuna uygun bir şekilde konunun meclise intikal edeceğini ve istizah yoluyla meselenin araştırılacağını söyleyerek dosyanın hıfzını teklif etmiştir.94

Safvet Yetkin’in bir başka konuşması ise, 26.01.1325 tarihli meclis oturumunda tartışılan, Âyan Meclisinden Yorgiyadis Efendi’nin söylediği sözler yüzünden Mebusan Meclisinden özür dilemesine yönelik talebin Âyan Meclisine iletilmesi meselesiyle ilgilidir. Yetkin, konu hakkında şu sözleri söylemiştir:

“Gerek Mebusan Heyeti ve gerek Âyan Heyeti olmak üzere bu iki heyet-i muhteremenin mevkileri gayet âlidir. Kuvve-i Teşriiyeyi teşkil eden bu iki heyeti muhteremedir. Bunların mevkileri şu suretle âli olduğuna nazaran bunlardan bir kusur sudur ederse her ne kadar küçük olsa da mevkilerinin ehemmiyetine nazaran o kadar büyüktür. Binaenaleyh, Yorgiyadis Efendi’nin tefevvühâtı hakikaten millete karşı büyük bir tecavüzdür. Fakat mensup olduğu heyet, sözünün geri alınmasına bir karar vermiştir. Bu, kendi mensup olduğu Heyeti Âyana karşı muhalefet etmiş. Bizim yapacağımız bir şey varsa Heyeti Âyan Riyasetinin verdikleri kararın şerefini muhafaza etmek üzere bir temennide bulunmaktan ibarettir. Binaenaleyh, Heyet-i Muhteremeye teklif ederim ki Heyet-i Âyanın Yorgiyadis Efendi’ye karşı vermiş olduğu kararın şerefini muhafaza etsin. Eğer bu şeref, muhafaza edilmezse o vakit Vasfi Efendi biraderimizin mütalaatına tamamıyla iştirak edelim.” 95

Safvet Yetkin’in söz söylediği başka bir konu ise Mebusan Meclisinin yetkileri ile alakalı 30.04.1325 tarihli bir meclis tartışmasıdır. Dâhiliye Nezaretinin, Sadrazam’a yazdığı mektupta bir hususun araştırılması için Adana’da incelemede bulunacak İcra Heyetinin yanına meclisi temsilen iki vekilin verilmesi istenmiştir. Bunun üzerine bazı milletvekilleri, Mebusan Meclisinin görevlerinin Kanun-i Esasi’ye dayandığını, meclisin görev tanımında olmasa dahi teftiş amacıyla meclisi temsilen bazı vekillerin çeşitli yerlere gönderilebileceğini iddia ederken, bazı vekiller bu durumun kanuna aykırı olduğunu savunmuştur. Safvet Yetkin ise İcra Kuvvetinin mesuliyet almasının gerekliliği hakkında konuşulduğunu ancak meclisten seçilecek olan vekillerin duruma müdahale etmeyerek tarafsız bir şekilde sadece gözlem yapacağını, herhangi bir fiilî müdahalenin söz konusu olmayacağını söylemiştir. Yetkin ayrıca, vekillik sıfatının yalnız tarafsızlıktan ibaret olduğunu, gidecek olan vekillerin ise vekillik isminin hakkını vermek amacıyla gitmesi gerektiğini ve oradaki heyete nezaret etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Vekilliğin bu demek olmadığını iddia eden vekillere ise cevap olarak, önceki günlerde Yıldız’daki araştırmada paranın hesabını kontrol etmek ancak fiilen müdahale etmemek üzere gönderilen vekilleri hatırlatan Yetkin, durumun bundan farksız olduğunu ve Adana’ya gidecek olan vekillerin de sadece nezaret edeceğini belirtmiştir.96

Yetkin, 06.05.1325 tarihli meclis oturumunda tartışılan Matbuat Kanunu’na bir ilave yapılmasını talep etmiştir. Söz konusu kanunun 19. maddesinde97 yer alan bazı ifadeler, mecliste önemli tartışmalara sebep olmuş; maddedeki birçok ibareye itiraz edilmiştir. Söz konusu madde ise şu şekildedir:

Bu maddeye Safvet Yetkin’in şu şekilde bir ilave talebi olmuştur:

“Bu maddede tezyif kelimesinin manası gayet şümullü olmak itibarıyla, maddenin heyeti mecmuası fikrime kalırsa burada mahzur var. Kanun-i Esasi mucibince Devlet-i Aliyye’nin dini resmen Din-i İslam’dır. Hâlbuki Din-i İslam yetmiş üç mezhebe münkasemdir. Mezahip arasında binlerce kütüb-ü diniye ve akaidiye yazılmıştır. Ve bu da memalik-i mütemeddinenin her yerinde kabul edilmiş olan serbest-i edyan ve mezahibin muktezeyatındandır. Biz, bu meselede mübahesat ve münazerat-ı diniyeyi müstesna tutmalıyız. Fenni münazaranın usul ve adabına riayet şartıyla mütaleat ve münazarat-ı diniye müstesna demeliyiz. Bu cümlenin ilavesini teklif ediyorum.”98

Safvet Yetkin’in bu önerisine, kendisinden sonra söz alan birçok vekilden de destek gelse de kendisinin teklifi kabul edilmemiştir.

Tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen hadisenin ardından Mustafa Kemal Paşa, Hareket Ordusu’yla birlikte İstanbul’a gelerek durumu kontrol altına almıştır. Bu hadiselerin yaşandığı dönemde Yıldız’daki evrak deposundaki belgelerin sınıflandırılması ve düzenlenmesi için meclisin yetkili kılınmasına dair Hareket Ordusu Kumandanlığına yazı gönderilmesine yönelik bir takrir verilmiştir. Söz konusu takrir hakkında yapılan tartışmada ise Safvet Yetkin, bahsi geçen işin Kuvve-i İcraiyeye ait olduğunu bu yüzden meselenin yetkili makama yazılması gerektiğini ifade etmiştir.99

Safvet Yetkin’in 27.05.1325 tarihli meclis oturumunda yaptığı konuşma ise diğer kurumlardan izahat istendiğinde en az hangi dereceden memurların izahat için meclise gelmesi gerektiği hakkındadır. Menteşe Vekili Halil Bey’in, meclis bir izahat istediğinde Şeyhülislam’ın üçüncü veya dördüncü dereceden ve konuya yeteri kadar vâkıf olmayan memurları gönderdiğini, meclis olarak daha yetkili kişilerden kapsayıcı bir izahat almanın hakları olduğunu ifade etmiştir. Meclisteki birçok vekil Halil Bey’in bu teklifine katıldığını belirten ifadeler kullanmıştır. Bunun üzerine, tartışmaya dâhil olan Safvet Yetkin:

“Vükeladan biri istizaha davet olunduğu zaman üç türlü salahiyet verilebilir. Ya bizzat bulunacak, cevap verecek, ya rüesa-yı memurinden birini gönderecek veyahut mesuliyeti üzerine alarak tehir edecek. Bu üçüncü kısım en ziyade tadile muhtaç kısımdır. Biz bunu böyle bila kayd-ü şart kabul etmemeliyiz. Kâmil Paşa meselesinde bunun tecrübesi geçmiş idi. Olur ki vükeladan birisi yahut Kabine Reisi vatana gayet muzır bir teşebbüste bulunur, bir meseleye teşebbüs eder. Biz istizaha talip olduğumuz vakitte bu üçüncü salahiyetten istifade ederek mesuliyet bana aittir der, tehir eder. Biz o vakit ne yapabiliriz?”

На страницу:
3 из 5