bannerbanner
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi

Полная версия

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 5

Ancak tüm bu fikirler Osmanlı Devleti’nin yıkılışını engelleyememiş, ülke Sevr Antlaşması’nın ağır şartları ve İtilaf Devletleri’nin işgaliyle birlikte büsbütün bir çöküş sürecine girmiştir. Yaşanan çöküşün ardından, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde işgale karşı direniş hareketleri başlamış, daha sonra düzenli bir ordunun oluşturulmasıyla Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanarak, Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştır.

Yeni kurulan Türk devletinde ise, oldukça güçlü bir değişim rüzgârı görülmüştür. Ekonomide hızlı bir kalkınma ile teknoloji ve pozitif bilimlerin hızlı bir şekilde ithali sayesinde Batı’yı yakalamak en önemli hedeflerden biri olmuştur. Hızlı bir değişim ve dönüşüm anlayışı çerçevesinde, saltanatın ve hilafetin kaldırılması gibi siyasi inkılapların yanı sıra, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda da bir dizi inkılaplar yapılmıştır. Atatürk Dönemi olarak tarihe geçen bu dönemde, köklü değişikliklerin, yönetimde yer alan devrimci kişiler tarafından yapıldığını ve henüz halkta tam bir karşılığının olmadığını söylemek yanlış olmaz. Devrimlerin halka anlatılmasının da önemli devlet politikalarından biri hâline geldiği bu dönemde, toplumun fikrî yapısının da dönemin gelişmelerine paralel olarak değiştiği söylenebilir.36 Safvet Yetkin ise Atatürk Dönemi’nde, II. TBMM’de milletvekilliği yaparak, başta Hilafetin Kaldırılması olmak üzere, birçok yeniliğin meydana getirilmesinde katkıda bulunmuştur.

II. TBMM’deki görevinin ardından ülke işleriyle ilgilenmeyi bırakıp, kendini daha çok ilmî eserler yazmaya veren Safvet Yetkin; çocukluk yıllarından beri devletin kötüye gidişine tanıklık etmiş, ülkenin en zor dönemlerinde dahi devletin çeşitli kurumlarında faaliyetlerde bulunmuştur. Yetkin’in, yaşadığı dönemin koşullarının değişmesinin bir sonucu olarak, bazı siyasi ve dinî düşüncelerinde değişimler olduğu söylenebilir.

I. BÖLÜM

SAFVET YETKİN’İN HAYATI

Safvet Yetkin’in doğum tarihi, kendisinin yazdığı tercüme-i hâl dosyasında 24 Receb 1283 / 20 Teşrinisani 1282 olarak yer almaktadır.37 Miladi olarak 2 Aralık 1866’ya tekabül eden bu tarihte Urfa’nın Hacı Gazi Mahallesi’nde dünyaya gelen Yetkin, Soyadı Kanunu’nun kabulünden sonra “Kemal” isminin Türkçe karşılığı olan “Yetkin” kelimesini soyadı olarak almıştır.38 Bununla birlikte, Safvet Yetkin’in eserlerinde ve diğer eserlerden yapılan atıflarda Şeyh Safvet Efendi, Mustafa Safvet Kemal, Safvet Kemalüddin Yetkin, Şeyh Safvetî ve Mustafa Safvet Yetkin gibi isimlerin kullanıldığı görülmektedir. Biz bu çalışmada, günümüz Türkçesine daha uygun bir kullanım olduğunu düşündüğümüz için Şeyh Mustafa Safvet Kemalüddin Yetkin Efendi’den Safvet Yetkin olarak bahsedeceğiz.

Safvet Yetkin, dinî bilgilerini ilk önce babası Abdülkadir Efendi’den ve tekkedeki diğer âlimlerden öğrenmiştir. Kendisi gibi şeyh olan babasını tanımanın Safvet Yetkin’in hayatını ve kişiliğini anlama noktasında yararlı olacağını düşündüğümüz için öncelikle, Şeyh Abdülkadir Efendi’nin hayatı hakkında kısaca bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.39

Safvet Yetkin’in, annesi Zehra Hanım, babası ise Musul’un Erbil kasabasından gelmiş olan Şeyh Abdülkadir Efendi’dir. Abdülkadir Efendi, Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşamış âlim ve mutasavvıf kişilerden biridir. 19. asrın başlarında Kerkük Sancağı’na bağlı bulunan Erbil kasabasında dünyaya gelmiştir. 90 yılı aşkın bir ömür süren Abdülkadir Efendi’nin ismi, kaynaklarda Abdülkadir Sıddıkî, Abdülkadir Kemaleddin ve Abdülkadir Erbilî şeklinde yer almaktadır. Abdülkadir Efendi, Kerküklü Şeyh Ahmed et-Talebanî’nin oğlu olup bugün Kuzey Irak olarak adlandırılan bölgedeki Kadirî Tarikatı’nın Halisîlik kolunu kurmuş ve yaymıştır. 1842-1849 yılları arasında dönemin Bağdat Valisi Necip Paşa ile yakın ilişkiler kurmuş ve kendisinden aldığı destek ve yardımlar sayesinde, Kerkük’teki Kadirî Tekkesi’ne bir medrese, bir cami, derviş odaları ve çeşitli birimler ilave ederek 200 kişinin konakladığı geniş bir külliye meydana getirmiştir.40 Oldukça uzun bir süre bu tekkedeki kişilerden ve Şeyh Abdurrahman Efendi’den eğitim alan Abdülkadir Efendi, 50 yaşında, Urfa’ya geldiği döneme kadar burada ikamet etmiştir. Kendisinin yazdığı eserlerden ve üç tarikattan aldığı icazetlerden yola çıkarak Abdülkadir Efendi’nin önemli bir ilmî şahsiyet olduğu söylenebilir.

Urfa’yı ikinci vatanı olarak gören Abdülkadir Efendi, 1275 (1858/1859) senesinde, şeyhi Abdurrahman Halisî’nin intihabı üzerine Urfa’daki Sakıbiye Tekkesi’nin postnişinliğini üstlenmiştir. Büyük oğlu Muhammed Muhyiddin’in 1289 (1872-1873) senesinde İstanbul’da vefat etmesi üzerine Abdülkadir Efendi, Sakıbiye Tekkesi’ndeki görevini bırakmış ve çeşitli yolculuklar yapmaya başlamıştır. Yolculuklarının ardından, 1300 senesinde tekrar Urfa’ya dönmüş ve 13 Şaban 1300 (19 Haziran 1883) tarihinde, kadılık kararıyla Halvetiye Tekkesi’nin meşihatına tayin edilmiştir. Kendisi ayrıca, tekkenin imamlık ve müezzinlik görevlerini de yerine getirmekte ve buna karşılık vakıftan aylık 300 kuruş maaş almaktaydı.41

Halvetiye Tekkesi’nin bugün mevcut olan kitabesine göre yapı, Abdülkadir Efendi döneminde tamir edilmiştir. Söz konusu tamirata tam olarak ne zaman başlandığı bilinmemekle birlikte, Abdülkadir Efendi’ye heyet marifetiyle maaş belirleyen 19 Zilhicce 1301 tarihli belgenin sonunda, tekkenin tamirine ilişkin bir kayıt da bulunmaktadır. Bu kayıtta ona, tekkedeki hizmetleri için aylık 300 kuruş tahsisat ayrılmasının uygun olacağı belirtilmiştir. Ancak tekkenin tamire muhtaç olmasından dolayı, şeyhe tahsisat verilmeyip, öncelikle bütün gelirin tekke tamirine harcanmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

Bu kayıtlar tekkenin, muhtemelen sadece vakıf geliriyle tamir edildiğini ve söz konusu tamirata bu senelerde başlandığını göstermektedir. Tekkenin kapısı üzerindeki kitabeye göre bu tamir 1308 senesinde tamamlanmıştır. Dolayısıyla söz konusu tamirat beş yıl civarı sürmüş olmalıdır. Abdülkadir Efendi’nin oğlu ve tekkenin hatibi Mustafa Safvet Efendi (Safvet Yetkin) tarafından bu tamirden sonra kaleme alınan inşa kitabesinin kaydı şu şekildedir:

“Zuhûr etti Hüdâvendi kerîmin lütf-i ihsânıGöründü nagâh halvetime feth-i rabbânîBu câ-yi dilküşâ-yı Şeyh Abdülkadir’in feyziSerâser eyledi reşk ol firdevs-i rızvânîYapıldı himmetiyle minâr-i enfas-i pâkindeMücedded bir minâre hücrelerle bâb-ı zî-şânî Bu asariyle mesrûr oldu rûh-i bani-i vakıfMukîm-i ravza-i cennet-i cenâbı hazreti ŞânîHitâmında safâ-yı fikre safvet gelüb der târihiSerâpa revnak efzâ oldu bu dergâh-ı rahmânî Sene 1308” 42

Tekkenin tamir edilmesinden sonra, iyice yaşlanmış olan Abdülkadir Efendi, tekkenin işlerini idare etmesi amacıyla oğlu Safvet Yetkin’i kendisine vekil tayin etmiştir. Safvet Yetkin, bu dönemde çeşitli vesilelerle tekkenin müdahil olduğu davalarda, babasının vekili sıfatıyla şeri mahkemede hazır bulunmuştur. Mevcut kayıtlara göre, Abdülkadir Efendi, 1315 senesinin Ramazan ayında, yani 1898 yılının başlarında vefat etmiş, cenazesi yıkanıp kefenlendikten sonra, yıllarca hizmet ettiği Halvetî Tekkesi’nin kenarına defnedilmiştir. Vefatından sonra tekkenin başına oğlu Mustafa Safvet Efendi tayin edilmiştir. 19 Şevval 1315 tarihli bir mahkeme kaydında, Abdülkadir Efendi’nin “yalnız sulbi sahih oğlu Mustafa Efendi’yi terk ederek” vefat ettiği ve tekkenin “yevmi 10 akçe vazife ile meşihat ve meşihate meşrût olan tevliyet ve yevmî 5 akçe ile dahi imamet cihetlerine” bu hususlara ehliyet ve iktidarı bulunan Mustafa Efendi’nin getirildiği belirtilmiştir. Aynı belgede Urfa Evkaf Müdürü Süleyman Efendi’nin başkanlığında toplanan komisyon heyetinin, 1282 doğumlu Mustafa Safvet Efendi’yi imtihan ettiği, Mustafa’nın Kadirî ve Halvetî tarikatlarında icazet sahibi olmasının yanı sıra âlim, zahit ve muttaki bir zat olduğu, Urfa’daki Kadirî ulemasının imzalı şahadetnamesiyle beyan edilmiştir.43

Abdülkadir Efendi’nin mezar kitabesindeki kayda göre tam künyesi Ebu Muhammed Muhyiddin es-Seyyid eş-Şeyh Abdülkadir bin eş-Şerif Muhammed Muhyiddin es-Sıddıkî el-Hüseynî’dir.44 Bu kitabe kaydına göre Abdülkadir Efendi’nin soyunun Hz. Ebubekir ve Hz. Ali’ye dayandığı anlaşılmaktadır. Meşihat-ı İslâmiye Sicill-i Ahval Arşivi kayıtlarında ise, Abdülkadir Efendi’nin oğlu Safvet Yetkin’in soyunun Hz. Ebubekir’e dayandığını şu ifadelerle gösterilir:

“Şeyh Safvet Efendi’nin nesebi baba tarafından Hz. Ebubekir’e, anne yedinci dedesinin annesi tarafından Hz. Muhammed’e dayanmaktadır. Şöyle ki: Muhammed Muhyiddin el-Mahevî ve Ğulam Muhammed Ali ve Muhammed Mustafa benu Abdülkadir bin Muhiddin el-Erbilî bin Abdullah bin Muhyiddin bin İbrahim bin Ebubekir bin Ebi’s-Safa Hazreti Şeyh Mustafa bin Kemaleddin bin Ali bin Kemaleddin bin Muhyiddin Abdülkadir bin Bedrettin bin Muhammed bin Nasıruddin bin Muhammed bin Şehabeddin Ahmed bin Nasruddin Muhammed bin Bahaaddin İvaz bin Abdulhalik bin Abdudülmunim bin Yahya bin el-Hasan bin Musa bin Yahya bin Yakub bin Necmeddin bin Ebi’r-Ruh İsa bin Şaban bin İsa bin Davud bin eş-Şerif Muhammed bin Takiyyuddin Nuh bin eş-Şeyh Talha bin es-Seyyid el-İmam Ebu Muhammed Abdullah bin el-İmam el-Müctehid el-Sahabi Ebulfazl Abdurrahman bin el-İmamu’lAzam ve’l-Halifetü’l-Ekrem Ebubekir es-Sıddık el-Mükerrem.” 45

Doğum tarihi ile ilgili kesin bir bilgi yer almayan Abdülkadir Efendi’nin yaşıyla ilgili olarak çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilerin ışığında aşağıdaki çıkarımlar yapılabilir. Bugün Halvetî Tekkesi’nin hemen yanında bulunan mezar kitabesinde Abdülkadir Efendi’nin 1315 yılının Ramazan ayında, 91 yaşındayken vefat ettiği yazmaktadır. Bu kayıttan yola çıkarak kendisinin doğum yılının 1224 yılı olduğu tahmini yapılabilir. Ancak Urfa Şer’iyye Sicilleri’nde yer alan ve kendisinin Halvetiye Tekkesi meşihatına tayin edilişini konu alan belgeye göre 13 Şaban 1300 tarihinde 79 yaşındayken bu makama getirilmiştir.46 Bu belgeye göre ise doğum yılı 1221 senesi olarak saptanabilir. Ayrıca bu belgeye göre Abdülkadir Efendi 94 yaşında iken vefat etmiştir. Abdülkadir Efendi henüz hayattayken hazırlanmış resmî bir belgeyi, kaynak olarak almak daha doğru bir yöntem olacaktır. Bu yüzden, kendisinin 1221 senesinde doğup 94 yaşındayken 1315 senesinde vefat ettiğini söylemek daha doğru olacaktır.

Abdülkadir Efendi’nin Kadirî, Halvetî ve Nakşibendî tarikatlarından şeyhlik icazeti alması ve bu tarikatların inceliklerine vakıf olması bir yana, kendisi aynı zamanda bu alanda yaklaşık on beş eser de telif etmiştir. Kaleme almış olduğu bu eserler, yaşadığı dönemde ilmî çevreler tarafından büyük takdirle karşılanmıştır. Nitekim yukarıda arz ettiğimiz belgelerde de görüldüğü üzere, Abdülkadir Efendi’ye Halvetî Tekkesi meşihatı tevcihinde, İstanbul Uşşakî Tekkesi Postnişini Hasan Hilmi Efendi, onun eserlerine dikkat çekmiş ve yazdığı risalelerin fazlalığından hareketle onun “erbâb-ı te’lîf ve tesânîf” bir zat olduğunu belirtmiştir. Bu durum, İstanbul’daki kimi tarikat çevrelerinin, onun eserlerinden haberdar olduğunu ve bu eserlerinden istifade ettiğini göstermektedir. Aynı şekilde, henüz hayatta iken bazı kitaplarının İskenderiye’de basılmış olması, Mısır’daki ilmî çevrelerin kendisine ve eserlerine rağbet ettiğinin birer işaretidir. Bunun yanı sıra, Abdülkadir Efendi, zamanında Urfa’daki tarikat çevreleri arasında eser telif etmiş olan tek sufidir.47

Kaleme aldığı eserlerinde Abdülkadir Efendi, İslam tasavvufunun ana konuları olan iman, marifet, hakikat, şeriat gibi kavramları, şeyh mürit ilişkisini, nefis terbiyesini, tarikat büyüklerinin kerametlerini ve daha birçok hususu ele almıştır. 1299 senesinde basılan “Muhabbetü’z-Zâkirîn fî Reddi ale’l-Münkirîn” isimli ilk eserinde, tasavvufu savunarak sufiliğe yöneltilen eleştirilere güçlü delillerle cevaplar vermiştir. Bir sonraki sene yani 1300 senesinde basılan diğer eseri “Tefrîhu’l-Hâtır fî Menâkıbış-Şeyh Abdülkadir”de ise, kendisinin de mensubu olduğu Kadirî Tarikatı’nın kurucusu Abdülkadir Geylani’nin çeşitli menkıbelerine ve kerametlerine yer vermiştir.

Abdülkadir Efendi’nin oğlu olmanın da etkisiyle Safvet Yetkin, ilköğrenimini Urfa’da babasının belirlediği hocalardan ders alarak tamamladıktan sonra İstanbul ve İskenderiye’ye gitmiş ve ardından eğitimine Mısır’daki Ezher Medresesi’nde (Câmiu’l-Ezher) devam etmiştir.48 Medresede aldığı dört yıllık Arapça ve İslami eğitimin ardından Urfa’ya dönen Safvet Yetkin, Urfa Müftüsü Hacı Abdüllatif Efendi’nin ders halkasına katılarak istenilen kitapları okumuş ve kendisinden icazet almıştır.49 Eğitim aldığı çeşitli kişi ve kurumlar sayesinde ileri seviyede Arapça ve Farsça öğrenen Safvet Yetkin, babasının yanında tasavvuf eğitimini sürdürmüş ve daha sonra 1871 yılında yeniden inşa ettirilen Aksaray Oğlanlar Tekkesi’nin şeyhliğini daha sonraki yıllarda üstlenmiştir.50

Safvet Yetkin’in Osmanlı Devleti döneminde almış olduğu nüfus kimliğinde yazan bilgilere göre; orta boylu, kara gözlü ve ela simalıdır. Askerlik sınıfı bölümünde ise Yetkin’in redif olduğu yazmaktadır.51 Yetkin’in aldığı eğitim ve içinde bulunduğu ilmî faaliyetler, kendisinin Meşihat-ı İslâmiye Sicill-i Ahval Arşivi dosyasında şu şekilde ifade edilmiştir:

“Mebadi-i ulûmu Urfa’da gördükten sonra Mısıra azimetle Câmiu’l-Ezher’de dört sene kadar ulûm-ı Arabiyye ve bedahu yine Urfa’ya avdetle Eski Müftü Merhum Hacı Abdüllatif Efendi’nin ders halkasında ulûm-u âliye ve âliye-i Arabiyye tahsilini tamamlayarak icazetname almıştır. Türkçe, Arapça ve Farsça okuryazar olup, dosyasında saklanılan ve İstanbul’da haftada bir defa olmak üzere Tasavvuf namıyla yayınladığı gazetenin sahibi ve başyazarı olduğu 4 Ağustos 1327 tarihli nüshasından anlaşılmıştır.” 52

Abdüllatif Efendi’nin Yetkin’e verdiği icazetname ise şu şekildedir:

Allahu Teâla ilmî ve amelî olarak bilgili, zeki ve salih çocuk olan Mustafa Safvet bin eş-Şeyh Abdülkadir el-Kadirî el-Erbilî es-Sıddıkî benden icazetname istedi. Ben de tefsir, hadis ve bunlara ilişkin şeri ilimler, âliye ve hikmete dair ilimlerde bana icazet verme yetkisi verilen şekilde ve bana icazet veren es-Seyyid Muhammed Tahir er-Rehavî ve Hocazade olarak bilinen Abdurrahman bin Muhammed el-Adanavî’den aldığım icazet gereği ona Receb 1304 tarihinde icazet verdim. Mühür: Abdüllatif. 53

Safvet Yetkin’in hayatının önemli bir bölümünü, eğitim alarak geçirdiği göz önünde bulundurulduğunda, çalışma hayatına geç başladığı söylenebilir. Yetkin’in otuz altı yaşına kadar aktardığımız bilgiler haricinde neyle meşgul olduğu hakkında, tarafımızdan bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak Halvetiye Tekkesi’nin onarılan kapısının inşa kitabesine 1890 yılında yazdığı dizelerden yola çıkılarak, Yetkin’in tekkede babasına yardım ettiği ve burada kendini geliştirmeye devam ettiği çıkarımı yapılabilir.

Safvet Yetkin’in yaptığı görevler ise kronolojik olarak şu şekilde sıralanabilir: Urfa İdadi Mektebi’nde Farsça ve Ahlak öğretmenliği, Urfa Bidayet Mahkemesi Azalığı, I., II. ve III. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisinde Milletvekilliği, Meclis-i Meşâyih Başkanlığı, Tetkik-i Mesâhif-i Şerife ve Müellefat-ı Şer’iyye Meclisi Başkanlığı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Azalığı ve II. Dönem TBMM Milletvekilliği.54

Kendisinin ileri düzeydeki Arapça ve Farsça bilgisi sayesinde 1902 (1318) yılının Ağustos ayında Urfa İdadi Mektebi’nde Farsça ve Ahlak öğretmenliğiyle memuriyet hayatına başladığı bilinmektedir. 1896 yılından II. Meşrutiyet’in İlanı’na kadar Urfa’da sürgün hayatı yaşamış bir ittihatçı olan İhsan Şerif Saru tarafından 1902 yılında açılan Urfa İdadi Mektebi (Urfa Lisesi), şehrin en gözde yerinde, geniş bahçeli bir binada törenle açılmıştır. Okulun aynı zamanda müdürlüğünü yapan Saru, hem güçlü bir öğretim kadrosu kurmak hem de kendisi gibi ittihatçılardan oluşan kişilerle birlikte gençlere eğitim vermek amacıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Urfa’daki en bilinen savunucularından bir olan Yetkin’e Farsça ve Ahlak öğretmenliği görevini vermiştir.55

Safvet Yetkin, Urfa İdadi Mektebinde aylık 200 kuruş maaşla çalışmış56 ve burada gösterdiği performansla, Mecidi Nişanı’na hak kazanmıştır. Bu durumla ilgili arşiv belgelerinde şu ifadelere rastlanılmaktadır:

Halep Maarif Müdürlüğünün işbu arizasında Urfa Meşhur âlimlerinden ve Maarif Komisyonu azasından ve Urfa Mekteb-i İdadisi muallimlerinden Şeyh Mustafa Safvet Efendi’nin gerek ders görevinde ve gerek maarif görevine sair işlerde şükrana layık bulunduğundan ve kendisi Büyük Müderris rütbesine haiz olduğundan bahisle rütbesiyle uyumlu bir adet Mecidi Nişanı ile ödüllendirilmesi hususuna müsaade buyrulması arz ve istirham olunmaktadır. Adı geçen Efendi’nin bir nişan ile taltif edilmesinin bakanlığa sunulması durumunda gereğinin ifası için müsaade buyrulması hususunda emir ve yetki elinde bulunana aittir. 23 Teşrinisani, 1332. 57

Yetkin’in ayrıca, buradaki görevi esnasında hacca gitmek için izin aldığı ise arşiv belgelerinde görülmektedir. Belgede yer alan ibarelere göre, 23 Temmuz 1319 tarihinde Urfa Mekteb-i İdadi-i Mülki Farsça ve Ahlak muallimi Mustafa Safvet, hacca gitmek için mutasarrıfa dilekçe vermiş ve bu dilekçesi üzerine Halep Maarif Müdürlüğü tarafından 30 Temmuz 1319 tarihinde Maarif-i Umumiye Nezaretine iletilmiştir. Nezaret de hacca gitmesi için izin verildiğine dair Halep Maarif Müdürlüğüne 8 Eylül 1319 tarihinde cevap yazmıştır.58

1908 yılının Ekim ayında ise Urfa Bidayet Mahkemesi Azalığı görevi için öğretmenlik görevinden istifa eden Yetkin, yaklaşık bir sene boyunca azalık görevinde bulunmuştur. Yetkin’in bu görevini layıkıyla yaptığını gösteren belgede şu ifadeler yer almaktadır:

Urfa Bidayet Mahkemesi azasından olup bu kez Meclis-i Mebusan Azalığına seçilmiş olan el-hac Abdülkadir Efendizade Mustafa Safvet Efendi’nin işe başlama tarihi olan 1 Mart 1324 tarihinden, istifa tarihi olan 25 Teşrinievvel 1324 tarihine kadar geçen yedi ay yirmi beş gün zarfında görevini en iyi şekilde yaptığı ve herhangi bir zimmet ilişiğinin bulunmadığına ilişkin düzenlenen 13 Şevval 1326 tarihli mazbata kendisine verildi.

Mühür: Urfa Bidayet Mahkemesi Başkanı Mehmet Fevzi

Mühür: Urfa Bidayet Mahkemesi Ceza Reisi Ahmet Ziver

Mühür: Urfa Bidayet Mahkemesi Savcı Muavini Mehmet Vessaf 59

Azalığı esnasında, II. Meşrutiyet Dönemi’nde açılmış olan I. Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerini kazanmış ve bu sayede milletvekilliği dönemi başlamıştır.60 Safvet Yetkin’in siyasi hayatının en önemli dönüm noktasının I. Osmanlı Mebusan Meclisine milletvekili seçilmesi olduğu söylenebilir. Bunun üzerine Yetkin, II. Meşrutiyet Dönemi’nde yapılan üç seçimin hepsinde Urfa’dan milletvekili seçilmiştir.

İlk olarak 5 Aralık 1908 tarihinde Urfa Milletvekili olarak I. Osmanlı Mebusan Meclisine seçilen Yetkin; Urfa ile ilgili neredeyse her konuda söz alıp takrirler vermiş, bunun yanında Yıldız Sarayı’ndaki belgelere erişim yetkisi, Matbuat Kanunu, Cemiyetler Kanunu ve Kanun-i Esasi’nin yorumlanması ile ilgili konular da dâhil pek çok konuda görüş bildirmiştir. Safvet Yetkin’in ilk milletvekilliği dönemi 8 Aralık 1911 tarihinde meclisin kapanmasıyla sona ermiştir.61

Bu süreçte, 23 Mart – 14 Aralık 1911 tarihleri arasında haftalık olarak, toplam 35 sayı boyunca yayımlanan Tasavvuf dergisinin imtiyaz sahibi ve başmuharriri olarak görev yapmıştır. Safvet Yetkin, aynı dönemde Cemiyet-i Sufiyenin yönetim heyetinde bulunduğu için, dergi cemiyetin yayın organı olarak görülmüştür.

II. Meşrutiyet’ten sonra çeşitli din, mezhep ve tarikat üyeleri dernekler kurmuş, bu dernekler ise görüşlerini halka duyurmak için gazete ve dergiler yayımlamışlardır. Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin başkanlığında kurulan Cemiyet-i Sufiyede Safvet Yetkin, bir dönem ikinci başkanlık yapmıştır. Cemiyetin kuruluş nizamnamesinin ilk maddesinde yer alan kuruluş amaçları ise şu şekildedir: Kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek, tarikat ehlinin ahlakını güzelleştirmek, maddi ve manevi gelişimine hizmet etmek, tarikatların şan ve şerefine yakışmayan hâlleri önlemeye çalışmak ve dervişlerin ihtiyaçlarını karşılamak. Nizamnamenin ikinci maddesinde, cemiyetin siyasetle meşgul olmayacağı, üçüncü maddesinde de bütün dervişlerin cemiyetin tabi üyesi olduğu belirtilmiştir.62 Dergide daha çok tasavvufi terimler, tasavvuf edebiyatı, tasavvufi mektuplar, hikmet ve menkıbeler yer almıştır.63

12 Nisan 1912 tarihinde ikinci kez Urfa Milletvekili seçilen Yetkin’in vekilliği iki ay sonra meclisin tekrar kapatılmasıyla sona ermiştir. Mebusan Meclisinin üçüncü kez açılmasıyla 6 Mart 1913 tarihinde üçüncü defa Urfa Mebusu seçilen Yetkin64; bu mecliste de Urfa ile ilgili konularda önemli refleksler göstermiş, özellikle Halep – Urfa sınırının ve vilayet teşkilatının değiştirilmesi ve Rakka Sancağı’nın bir bölümünün Urfa’dan alınarak Zor’a bağlanması gibi konuları içeren kanun tekliflerinde ciddi tartışmalara girmiştir. Bununla birlikte; sivil ve askerî mahkemelerin yetki ihtilafı, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin Kurulması ve Bütçe Kanunu gibi mecliste gündeme getirilen birçok önemli konuda söz söylemiş ve takrirler vermiştir.65 Çalışmamızın ikinci bölümünde yer alan “Osmanlı Mebusan Meclisi” isimli başlığın altında, Safvet Yetkin’in Osmanlı Mebusan Meclisinde görev yaptığı üç dönemdeki tüm faaliyetleri detaylıca tanıtılacaktır.

Osmanlı Mebusan Meclisinde milletvekilliği görevini yürütürken görev süresinin dolması veya meclisin kapatılması sebebiyle değil, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi zamanında Meclis-i Meşâyih reisi olarak atanmasının ardından, 3 Ağustos 1918 tarihinde milletvekilliği görevinden istifa etmiştir. Safvet Yetkin, Meclis-i Meşâyihin mührünü taşıyan hâl tercümesinde kendisini ve hayatını şu şekilde anlatmıştır:

İsmim: Mustafa, Mahlasım: Safvet, Şöhretim: Şeyh Safvet, Lakabım: Şeyhzadedir. Mahlasım ve şöhretimle yad olunurum. Pederim tarafından Ebubekir ed-Sıddık oğlu Abdurrahman hazretlerinin temiz sülalesine mensubum. Babam âlim ve şeyhlerdendir. İsmi: Abdülkadir, Mahlası Kemaleddin, Şöhreti: Şeyh Abdülkadir, Lakabı: Şeyhzadedir. Şöhreti ile yad olunur. Doğup büyüdüğü yer Musul Vilayeti dâhilinde Erbil kasabasıdır. İkinci vatanı ve ikamet yeri Urfa şehri idi. Urfa’da Halvetî Dergâhı’nda şeyh iken 7 Ramazan 1315 tarihinde vefat etmiştir. Her ikimiz de mezhep olarak Hanefî ve Osmanlı Devleti uyrukluyuz. Doğumum: Urfa’da 24 Receb 1283/20 Teşrinisani 1282 tarihidir.

Yaklaşık olarak Safer 1293 yılında eğitim için Mısır’ın Kahire şehrine gittim. Dört sene kadar Ezher Medresesinde başlangıç ilimlerini gördüm. 1296 senesinde Urfa’ya dönerek Urfa eski müftüsü olan el-Hac Abdüllatif Efendi’nin eğitim halkasına yedi yıl devam ettim. Teknik ve yüksek bilimlere ait eserleri tamamlayarak 20 Receb 1304 tarihinde umum ilmî icazetname almaya muvaffak oldum. Doğu dillerinden Arapça, Farsça ve Osmanlıca dillerini konuşur ve yazarım. Tasavvuf ilimlerinden ve güzel İslami ahlakın yaygınlaştırılmasına hizmet ederek Tasavvuf adında haftada bir defa olarak 1327 yılında İstanbul’da yayımlanmış bir eserim vardır. Sekiz ay devam etmiştir. Matbu nüshalarından yalnız 4 Ağustos 1327 tarihli 22 adedi elde mevcut bulunduğundan işbu belgeye iliştirilmiştir.

19 Ağustos 1318 tarihinden itibaren mülga Urfa İdadi Mülki Mektebi Arapça ve Ahlak 66 dersleri muallimliğine aylık 200 kuruş maaşla atandım. Devlet hizmetine girişim anılan tarihte başlar. 1319 yılında Maarif Bakanlığına tercüme-i hâl belgem verilmiş ise de tescilden önce kaybolduğu gerçekleşen resmî müracaattan sonra anlaşılmıştır. 24 Teşrinievvel 1324 tarihinde anılan muallimlik görevinden istifa ettim. Mezuliyet ve emekliliğe dair aidat tamamen ödenmiş ve herhangi bir hizmet ilişiğim kalmamıştır. 1 Mart 1324 tarihinden itibaren seçim yöntemiyle Urfa Bidayet Mahkemesi üyeliğine atandım. 25 Teşrinievvel 1324 tarihinde bu görevden istifa ettim. Anılan mahkemece herhangi bir ilişiğim yoktur. Mebusların birinci dönem seçimlerinde 22 Teşrinisani 1324 tarihinde seçildim. Meclis-i Mebusanın feshi üzerine 5 Kânunusani 1327 tarihinde ayrıldım. Bu süre zarfında 14.887 kuruş mebusluk tahsisatı aldım. İkinci seçim döneminde 30 Mart 1328 tarihinde tekrar anılan Urfa Sancağı Mebusluğuna seçildim. 13 Temmuz 1328 tarihinde Mebusan Meclisinin feshedilmesiyle ayrıldım. Bu süre zarfında 20 bin kuruş tahsisat aldım. Üçüncü seçim döneminde 22 Şubat 1329 tarihinde aynı sancağın mebusluğuna seçilerek 21 Temmuz 1334 tarihinde Meclis-i Meşâyih Başkanlığına atandım. Anılan başkanlığı kabul etmemle mebusluktan ayrıldım. Üçüncü seçim sürecinde dahi 195 bin kuruşluk mebusluk tahsisatı aldım. Anılan görevlerden başka daimî, geçici, asaleten, vekaleten, maaşlı, maaşsız şekilde herhangi bir memuriyetim yoktur. Urfa’da muvaffak olduğum ilmî tedrisata mükâfat olarak Ruûs-ı hümayunla taltif olundum. Rütbemin 22 Muharrem 1325 tarihinde İzmir Mücerret Payesi’ne dönüştürülmesiyle sevindirildim.

На страницу:
2 из 5