bannerbanner
100 büyük romancı
100 büyük romancı

Полная версия

100 büyük romancı

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
5 из 5

Adalet Ağaoğlu daha öğrencilik yıllarında başladığı yazarlığı 1970’den sonra tek mesleği olarak benimsedi. Radyo ve sahne oyunlarını romanlar, öykü, anı ve deneme kitapları izledi. Bu çalışmalarında hayatın değişim ve dönüşümlerine duyarlı yaklaşımıyla dikkat çekti. Doğa, toplum, zaman ilişkisinin insanın iç dünyasındaki yansımalarını irdeledi. Toplumsal değişimler karşısında edebiyatın yapısal durumu bakımından da arayışçı davrandı; kendine özgü anlatım biçimleri geliştirdi.

1973’ten sonra çalışmalarını öykü ve romanda yoğunlaştırdı. Eserlerinde toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkilerini irdeledi. Konularının yanı sıra eserlerinin biçimsel yetkinliğiyle, özellikle ayrıntıları değerlendirişi ve geriye dönüşler ya da iç monologlar gibi değişik tekniklerden yararlanmadaki başarısıyla dikkat çekti. İlk romanı “Ölmeye Yatmak” 1973’te basıldı. Çeşitli kitapları ve yazıları nedeniyle birçok kez hakkında dava açıldı ve kovuşturmaya uğradı. Adalet Ağaoğlu hakkındaki yazıları bir araya getiren arşiv, eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003’te Adalet Ağaoğlu’nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basılmıştır. Adalet Ağaoğlu İstanbul’da yaşamaktadır.

Romanları: Ölmeye Yatmak (1973), Fikrimin İnce Gülü (1976), Bir Düğün Gecesi (1979), Yazsonu (1980), Üç Beş Kişi (1984), Hayır… (1987), Ruh Üşümesi (1991), Romantik Bir Viyana Yazı (1993)

Ödülleri:

1974 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Üç Oyun)

1975 Sait Faik Hikaye Armağanı (Yüksek Gerilim)

1979 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü (Bir Düğün Gecesi)

1980 Orhan Kemal Roman Armağanı (Bir Düğün Gecesi)

1980 Madaralı Roman Ödülü (Çok Uzak-Fazla Yakın)

1992 Türkiye İş Bankası Edebiyat Büyük Ödülü (Tiyatro oyunlarıyla) 1997 Aydın Doğan Vakfı Roman Ödülü (Romantik Bir Viyana Yazı) 1995 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat (Edebiyat) Büyük Ödülü

21

Fakir BAYKURT

(1929 – 1999)

Fakir Baykurt sadece yaşamanın bile bazen mücadele gerektirdiği bir ülkede bir de yazar olmanın çilesini çekti yıllarca. Yazdığı romanlarla “köy romanı” adı verilen türün ortaya çıkmasına öncülük etti ve hayatı bir de köylülerin ağzından dinletti bize…

Fakir Baykurt (Tahir Baykurt) Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber kendi anlatımı ile 1929 yılında haziran ortası olduğu varsayılmaktadır. Tahir Baykurt’un annesinin adı Elif, babasının adı Veli’dir. Doğduğunda ona savaşta vurulup geri dönmeyen amcasına atfen Tahir ismi verildi. İlkokulu bitirdikten sonra Isparta Gönen Köy Enstitüsü’ne yazıldı. Köy enstitüsü yıllarında özellikle şiire olan ilgisi arttı, kendini okumaya verdi. Bu dönemde özellikle Türkçeye çevrilen Batı klasiklerini okudu. Fakir Baykurt, köy enstitüsündeki yıllarını ve kendisine kazandırdıklarını her zaman son derece olumlu biçimde anlattı.

Bu yıllarda Bursa Cezaevi’nde olan Nazım Hikmet’in şiirleri ise gizli gizli yayılmaktaydı. Tahir Baykurt da bu dönemde Nazım Hikmet’in şiirlerini bulup gizli gizli okuyanlardan biri oldu. Köy enstitüsü yıllarında ilk şiiri Fesleğen Kolum Eskişehir’de çıkan Türke Doğru dergisinde yayımlandı. Edebiyata olan ilgisinden dolayı enstitüde kitaplığın yönetimine seçildi ve bu sayede daha fazla okuma fırsatı buldu. 1947 yılında Köy Enstitüleri ve Kaynak dergilerinde şiirleri çıktı ve bu yıllarda önce şiirlerinde, daha sonra tüm yazılarında Fakir Baykurt adını kullanmaya başladı. 1947 yılında köy enstitüsünü başarı ile bitirdi ve Yeşilova’nın Kavacık Köyü’ne öğretmen olarak atandı.

1953 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’ne girdi ve bir sene sonra Gayret dergisinde çıkan bir yazısı nedeni ile yargılandı. 1957 yılında askere alındı ve Ankara Piyade Yedek Subay Ortaokulu’na öğretmen olarak atandı. Askerlikten sonra Şavşat Ortaokulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı ve Yılanların Öcü adlı romanı Remzi Kitabevi tarafından basıldı. İlk romanı olan Yılların Öcü, 1958 yılında Cumhuriyet gazetesinin verdiği Yunus Nadi Roman Ödülleri’nde birinci oldu. Bunu takiben Köy ve Eğitim Yayınları tarafından Efendilik Savaşı adlı kitabı yayımlandı. Altı ay açıkta kaldıktan sonra 27 Mayıs 1960’ta Ankara İlköğretim Müfettişliği’ne atandı ve aynı yıl Efkar Tepesi adlı kitabı basıldı. 1961 yılında yazarın Yılanların Öcü adlı romanı önce tiyatroya, sonra da yönetmen Metin Erksan tarafından filme uyarlandı. Tiyatro gösterimi yasaklandı, film ise ancak Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in konuya el atması ile gösterime girdi; ama filmin gösterimi sırasında olaylar çıktı. Aynı yıl ayrıca yazarın Onuncu Köy, Karın Ağrısı, Irazca’nın Dirliği kitapları da yayımlandı.

1965 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kuruluşuna katkıda bulundu ve genel başkan seçildi. 1970 yılında Tırpan ve Sınırdaki Ölü ile TRT Ödülü’nü kazandı. Ardından On Binlerce Kağnı adlı kitabı yayımlandı. 1971’de ordunun yönetime el koyması ile başlayan sıkıyönetim döneminde iki kere gözaltına alındı. 1974 yılında İçerdeki Oğul basıldı ve Can Parası ile Sait Faik Öykü Ödülü’nü kazandı.

1977 yılında İsveç’te öğretmen yetiştirme çalışmalarına katıldı ve Yayla romanı basıldı. Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı’na katıldı. Kara Ahmet Destanı ile Orhan Kemal Ödülü’nü kazandı ve Kültür Bakanlığı’na danışman oldu. 1979 yılında Tırpan adlı eseri de tiyatroya uyarlanarak Devlet Tiyatrosu tarafından İzmir, Ankara ve Antalya’da sergilendi. Baykurt, göçmen işçi konusunu incelemek üzere tekrar Almanya’ya gidip Duisburg şehrinde yaşamaya başladı.

1981’de Sakarca adlı eseri İsveç’te çizgi filme uyarlandı ve Macarca’ya çevrildi. Fakir Baykurt, 1984 yılında Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü’nü kazandı. 1985 yılında Gece Vardiyası ile Alman Endüstri Birliği BDI’nin Yazın Ödülü’nü aldı. 1986 yılında Duisburg’da öğretmenliğe başladı ve yurt dışında oluşan Türkiye Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi’nin yönetiminde görev aldı. Ardından Duisburg Treni adlı eseri basıldı. Kopenhag’da Dünya Barış Kongresi’ne katıldı ve aynı yıl Koca Ren adlı kitabı basıldı.

Yazar Fakir Baykurt 11 Ekim 1999 Pazartesi günü, Almanya’da tedavi görmekte olduğu Essen Üniversitesi Kliniği’nde vefat etti.

Romanları: Yılanların Öcü (1954), Irazcanın Dirliği (1961), Onuncu Köy (1961), Amerikan Sargısı (1967), Tırpan (1970), Köygöçüren (1973), Keklik (1975), Kara Ahmet Destanı (1977), Yayla (1977), Yüksek Fırınlar (1983), Koca Ren (1986), Yarım Ekmek (1997), Kaplumbağalar (1980)

22

Bilge KARASU

(1930 – 1995)

Yazarların çoğu olabildiğince fazla kişiye ulaşmak, yazdıklarını herkesle paylaşmak çabasındadır. Bazı yazarlarsa adeta okur seçerler; kendilerini herkesin okumasından, anlamasından, sevmesinden gizli bir rahatsızlık duyar gibidirler. Türk edebiyatının en kendine özgü yazarlarından biri olan Bilge Karasu az yazdığı ama gerçekten “öz” yazdığı kitaplarıyla bu tür “seçkin” yazarlardan biri olmayı başarmıştır.

Ülkemiz yazarlarının en kendine özgü ve en kişisel olanlarından biri olan öykücü, romancı ve deneme yazarı Bilge Karasu 1930’da, İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenim gördü. Ankara Radyosu Dış Yayınlar Servisi’nde çalıştı. 1963 yılında, Rockefeller bursuyla gittiği Avrupa’dan dönerek çevirmenliğe başladı. Ölümüne kadar Hacettepe Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı.

Bilge Karasu bireyin sorunlarına ağırlık veren, onun günlük hayatındaki açmazlarını işleyen bir yazardır. Her insanın hayatında önemli bir yer edinen (sevgi, dostluk, yalnızlık, tutku, inanç/ inançsızlık, korku ve ölüm gibi) kavramları imgesel bir dille anlatır. Yazar günlük hayattan bahsettiği için okuyucu, hikayedeki kahramanda ya da diğer kişilerde kendinden parçalar bulur. Böylece kullanılan imgeleri de rahatlıkla bilinçaltında kendi yaşamına göre şekillendirip yorumlar, dolayısıyla hikayeyle okur arasında bir bağ oluşur. Çünkü Karasu insanla insanüstüyü, olağanla olağanüstüyü yapaylığa düşmeden, metnin doğal akışı ve hayatın kurgusal akışı içinde verir. Okurun hayal gücünü özgür bırakır. Karasu, kelimelerini özenle seçer. Dili işlenmiş, üzerinde çok çalışılmış, oynanmış bir dildir. Kullandığı arı Türkçe başka yazarlarda yapay ve zorlama dururken onun metinlerinde hoş bir tat bırakır. Çünkü ritim düşünülerek, ses düşünülerek, görsellik düşünülerek kurulmuş, kurgulanmış, kusursuz olması istenmiş bir dille yazılmıştır.

Türk edebiyatının en özgün kalemlerinden biri olan Karasu, Gece adlı kitabıyla on yılda bir verilen Pegasus Ödülü’nü kazanan tek Türk yazardır. Aynı zamanda felsefeyle de ilgilenen Karasu, metinlerinde felsefi sorunları işlemiş ya da onun metinleri felsefi incelemenin konusu olmuştur. Postmodern romanın Türkiye’deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.

İlk öykülerini Seçilmiş Hikayeler dergisinde 1950’de yayımlayan Karasu, öykülerinden derlediği ilk kitabını da 1963’te yayımladı. Aynı yıl Lawrence’tan çevirdiği Ölen Adam’la TDK Çeviri Ödülü’nü kazandı. 14 Temmuz 1995’te pankreas kanseri tedavisi sürerken Hacettepe Üniversitesi’nde yaşama veda etti. Vasiyeti üzerine, bütün yapıtlarını yayımlayan Metis Yayınları tarafından kitaplarının gelirinden elde edilen parayla onun adına bir edebiyat bursu verilmektedir.

Romanları: Gece (1985), Kılavuz (1990)

Ödülleri:

1963 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü (D. H. Lawrence’tan çevirdiği Ölen Adam’la)

1970 Sait Faik Hikaye Armağanı (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ile)

1991 Pegasus Ödülü (Gece ile)

1994 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (Ne Kitapsız Ne Kedisiz ile)

23

Leyla ERBİL

(1931 – )

Hem romanlarıyla hem de öyküleriyle Türk kadın yazarlar arasında özgün bir yere sahip olan Leyla Erbil, yazarlığı aynı zamanda yaşamı anlama mücadelesinin de bir parçası olarak gören sanatçılardan… Nobel Edebiyat Ödülü almaya aday gösterilen ilk kadın yazarımız olan Erbil, kişisel ve toplumsal her türlü boyunduruğa başkaldıran kimliğiyle tanındı.

Leyla Erbil orta sınıf bir ailenin üç kız çocuğunun ortancası olarak doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudu. İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Son sınıfta buradan ayrıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Evlenerek bir süre Ankara ve İzmir’de oturdu. 1961’de İstanbul’a döndü. Halen İstanbul’da yaşıyor.

Yazarlığa öykülerle başladı. İlk yayınlanan öyküsü Uğraşsız’dır (Seçilmiş Hikayeler Dergisi, 1956, Ankara). Bunu Dost, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Ataç, Papirus, Yelken vb. edebiyat dergilerinde çıkan yazı ve öyküleri takip etti. Erbil kendinden önce yerleşmiş olan edebiyat akımlarına bağlı kalmadı; roman, öykü ve düz yazı metinlerinde Ortodoks Marksistlerin karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanalizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak dinin, ailenin, okulun ve toplumsal kalıpların ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı savaştı. 1956’da başlayan mücadelesini, dilin oturmuş kelime haznesi ve söz dizimi kurallarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynaklarını Marks ve Freud olarak belirtir.

Leyla Erbil Türkiye Sanatçılar Birliği (1970) ile Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (1974) kurucularındandır ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1961’de Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Erbil, partinin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev almıştır. 1979’da davetli olarak gittiği ABD’de kendisine Iowa Üniversitesi onur üyeliği verilmiştir. Edebiyat ödüllerine katılmayan Erbil 2000-2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’nü kabul etmiş, 2002 yılında ise PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne ülkemizin ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken “Türk dili ve edebiyatına hakimiyeti, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı” vurgulanmıştır.

Romanları: Tuhaf Bir Kadın (1971), Karanlığın Günü (1985), Mektup Aşkları (1988), Cüce (2001), Üç Başlı Ejderha (2005), Kalan (2011)

24

Oğuz ATAY

(1934 – 1977)

Yazdığı bir romanla ülkesinin edebiyat dünyasının çehresini değiştirebilmek elbette her yazarın hayalidir ama bunu başarabilen çok az yazar vardır. Oğuz Atay, başyapıtı “Tutunamayanlar” ile bu düşü başardı ve okuyucusuna her zaman karşılık bulacak bir soru sorup ayrıldı aramızdan: “Ben buradayım, Ey Okur, sen neredesin?”

Türk romanının büyük ustalarından biri olan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934’te İnebolu’da doğdu. Babası Cemil Atay 6. ve 7. Dönem Sinop, 8. Dönem Kastamonu milletvekilliği yapmış bir hukukçuydu. Beş yaşındayken ailesiyle Ankara’ya taşınan yazar, 1951’de Ankara Maarif Koleji’ni, 1957’de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi ve akademik kariyer yapmayı seçerek okula devam etti. Üç yıl sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975’te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Bir yandan akademisyenliğe devam eden sanatçı, bir yandan da çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşiler yayınlıyordu. Oğuz Atay, ilk romanı Tutunamayanlar’ın 1970 yılında TRT Roman Yarışması’nı kazanması üzerine edebiyat dünyasına çok hızlı bir giriş yaptı. Romanın 1972’de yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasında çok ateşli tartışmalar yaşandı.

Birçok eleştirmene göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Dönemin genel anlayışının tersine bireyin yalnızlığını ve kendi sıkıntılarına çözüm arayışlarını anlatan roman, yayımlandığı günden bu yana Türk romanının en çok ilgi gören, en çok okunan ve üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri olmaya devam etti.

Oğuz Atay’ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar’ı 1973’te yayımlanan Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izledi. Aynı yıl yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelenmiştir. Öykülerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu alan Bir Bilim Adamının Romanı adlı yapıtını 1975 yılında yayımladı. Sanatçı, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle uzunca bir süre Londra’da tedavi gördü. Oğuz Atay, en büyük projesi olarak adlandırdığı “Türkiye’nin Ruhu” adlı kitabını yazamadan 13 Aralık 1977 tarihinde İstanbul’da öldü ve Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na defnedildi.

Ölümünün ardından1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı yapamayan Atay’ın kitapları, ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı.

Oğuz Atay özellikle Tutunamayanlar romanında bireyin modern şehir yaşamı içinde yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, “tutunamayan” bireylerin iç dünyasını anlatır. Sanatçının yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

Romanları: Tutunamayanlar (1972) (Yazılışı: 1970), Tehlikeli Oyunlar (1973), Bir Bilim Adamının Romanı (1975), Korkuyu Beklerken (1975), Günlük (1987), Eylembilim (1998)

Hakkında Yazılan Kitaplar: Oğuz Atay’da Aydın Olgusu

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
5 из 5