bannerbanner
ENTRIKA MÜHENDISI KANAVOZ
ENTRIKA MÜHENDISI KANAVOZ

Полная версия

ENTRIKA MÜHENDISI KANAVOZ

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 2

Şema bittiğinde hemen ablama gösterdim. Çizgilerimi inceleyen Gülce’nin ağzı açık kaldı. “Bravo Genco, müthiş bir şey bu!” diyerek hayran hayran baktı bana. Koltuklarım bir kabardı, zevkten dörtköşe oldum. “Sahi mi?” dedim gülerek.

“Hem de nasıl!” deyip defteri elimden kaptığı gibi annemlere koşturdu. “Şuna bakın, şuna bakın!”

Bizimkiler telaşlandılar. “Sessiz olun, Giray’ı uyandıracaksınız!”

Ablam defteri önlerine koyunca onlar da şaşırdılar. Sırtımı sıvazlayan babam, “Çok zekice Genco, bravo!” dedi. Annem ise gözlerini şemadan ayırmadan, “Ne zamandan beri böyle şeyler çiziyorsun Genco?” diye sordu.

“Biraz önce benden gördü!” dedi ablam.

“Sen nerden öğrendin Gülce?”

“Yağmur’dan, o da babasından öğrenmiş!”



Sevgili yazarımız, Yağmur’u da soktu romana. Yağmur kim mi? Yazarın en küçük kızı. Tam bir tekne kazıntısı. Bir dediği iki olmuyor. En çekilmez özelliği de şakır şukur ağlaması. Zırlamaya başladığında ortalığı seller götürüyor. Umarım romandaki Yağmur’un o kızla tek benzer yanı isimleridir. Bu Yağmur da ağlayıp durursa, yandık! Elinizdeki romanın sayfalarını sümükler götürür!

Laf aramızda ben de acayip fesatım, değil mi çocuklar? Hem fesatım hem de ukalayım. Huyum kurusun, ne yapayım, ben de böyle bir periyim işte!

Size bir sır vereyim mi? Siz siz olun, her söylediğime inanmayın. Kendimle dalga geçmeye bayılırım ben. Ciddiyetin canı çıksın! Başımıza ne geliyorsa hep o ciddi ciddi duran, kendini bir şey sanan, kasıntı insanlardan geliyor. Gerçi çok ve boş konuşanları da pek sevmem ya, neyse…

Belki de Yağmur çok tatlı bir roman kahramanıdır. Henüz bilmiyoruz, yoksa biliyor muyuz? Gerçi ben her şeyi biliyorum, ama şimdilik size söylemiyorum. Yoksa romanın tadı kaçar.

Neyse şekerciklerim, lafı uzatmadan okumaya devam edelim…

KANAVOZ MU, AY ÇOK KOMIK!

Böylece sık sık akış şemaları yapmaya başladım. Matrak bir şeyler çizdiğimde hemen ablama gösteriyordum. O da okula götürüp Yağmur’a gösteriyordu. Yağmur da babasına… Okul ve şehir turu yapan şemalarım sayesinde herkesten ilgi görüyordum.

Akış şemalarının yanı sıra karikatürler de yapıyorum. İzlediğim çizgi film kahramanlarını da çiziyorum. Hele o çok sevdiğim çizgi roman kahramanının şaşkın köpeği yok mu, ona bayılıyorum. Gölgesinin peşinden bile koşan, sevimli bir şey. “Şu siyah köpek dursa da biraz oynasak!” diyecek kadar da saftorik.

Karikatürlerimi arkadaşlarım da seviyor. Çizdiğim her şeyi Kalben’e de gösteriyorum. Geçenlerde yaptığım bir karikatürü çok beğendi. Kâğıda dokunup, “Bu benim olabilir mi?” demez mi? Öyle şaşırdım ki! Ağzım bir karış açık, “O… o… ol… olsun!” dedim. “İmzala da öyle ver!” deyince iyice afalladım. Benim doğru dürüst bir imzam yoktu ki…

Kalben’e bakıp, “İ… i… im… imza mı?” diye kekeledim. “Evet!” deyip güldü. Birden keyfim kaçtı. Çünkü soyadım tam bir kâbustu. Siz hiç Eviş kadar çirkin bir soyadı duydunuz mu? Eviş yetmezmiş gibi, adım da G harfiyle başlıyordu.


Geviş… Geviş… Geviş…

Yok, yok “G. EVİŞ” diye imza atamazdım. O sıkıntıyla kızarıp bozardım. Ama birden kafam tatlı tatlı kaşınmaya başlamaz mı? “Tamam, aklıma müthiş bir şey gelecek!’” derken, geldi!

Sihirli kaşıntılarım, Giray’ın o sevimli sözcüğünü bulup çıkarmıştı belleğimden.

Kanavoz… Kanavoz… Kanavoz…

Kavanoz demeyi beceremeyen kardeşimin uydurduğu bu sözcüğü çok severdim. Bence Kanavoz çizgilerime yakışacaktı. Üstelik ilginç de sayılırdı. Evet, bu sözcük imzam olabilirdi. Kâğıda eğilip özene bezene “KANAVOZ” yazdım. Kalben kıkırdadı.



“Kanavoz mu, ay çok komik!”

“Komik mi?”

“Hı hıı, kavanoz musun sen?

“Kavanoza benzer bir hâlim mi var?”

“Üff Genco, kızacak ne var şimdi?”

Sıkıntıyla ofladım. Bir çuval inciri berbat etmiştim galiba.

Karikatürü çabucak defterinin arasına koydu Kalben. Çantasından ışıklı topunu çıkarıp, “Bahçeye geliyor musun!” diye sordu.

“Gelmiyorum!” diyerek somurttum. “Hıhh!” deyip omuz silkti, sonra da koşarak sınıftan çıktı. Kalben’le birlikte neşem de uçup gitti.

Moralim fena hâlde bozulmuştu. Sırama oturup kara kara düşünmeye başladım. “Kanavoz”un nesi komikti? Üstelik matrak bir şey yapmışım gibi nasıl da güldü Kalben… Bu kız yaptığım her şeyi komik buluyor zaten. Beni hiç ciddiye almıyor. Hep gülümseyerek bakıyor bana. Gülünç olan bir şeyler mi var bende? Yoksa gizli gizli dalga mı geçiyor benimle?

Öyle bir imza attığım için pişman olmuştum. Üstelik Kalben’in ağzında bakla ıslanmazdı. “Kanavoz”u duymayan kalmamıştır şimdi. Salaklığıma yanayım!

Soyadımdan nefret ediyorum. Kaç kere şunu değiştirelim, dedim babama. Ablam da çok ısrar etti, ama babam oralı olmadı. “Ben soyadımdan memnunum, siz büyüyünce değiştirirsiniz!” diyerek kestirip attı. Onun adı Mete olduğu için dert değil tabii. M. Eviş’in gülünç bir yanı yok ki, ama G. Eviş çok sinir bozucu. On sekiz yaşıma girdiğim gün, soyadımı değiştireceğim.

“Gülce Eviş” olmaktan ablam da hiç memnun değil. Beş yıl sonra, o da soyadını değiştirecekmiş. “Hele bir on sekiz olayım!” diyor.

Teneffüs bitince çocuklar sınıfa doluştular. Bir yandan da, “Kanavoz, Kanavoz!” diye bağrışıyorlardı. Yanılmamışım; bülbül gibi ötmüştü Kalben.

Başıma üşüşen arkadaşlarım, “Bize de Kanavoz!” demezler mi, bir şaşırdım. İmzamla alay etmediklerini anladığımda keyfim yerine geldi. O sevinçle bir dolu karikatür çizip imzaladım.

Eve gidince ablamla konuştum biraz. “Ne alıngansın Genco!” diyerek güldü bana. Çok yaratıcı olduğumu, “KANAVOZ”un da harika bir imza olduğunu söyledi. Üstelik bana şans getirecekmiş. Ayrıca beni çok şaşırtan bir şey daha yumurtladı. Anlamlı anlamlı gülerek:

“Kalben senden hoşlanıyor galiba!” dedi.

“Sahi mi, nerden biliyorsun?”

“Bilmiyorum, altıncı hissim öyle söylüyor Genco.”

“Şu altıncı hissin yok mu abla, onu çok seviyorum!”

Ablamın böyle şeyler söyleyerek beni mutlu etmesine bayılıyorum. Altıncı hissine de hayranım. Onun kadar iyi kalpli bir his yoktur dünyada. Sık sık dolaptaki tatlıların, “Gel, beni ye!” dediğini bile fısıldıyor ablama. Üstelik detektif gibi bir his; ne kaybedersem hemen buluyor. Bu yüzden aradığım her şeyi ablama soruyorum, o da çabucak bulup getiriyor. İyi ki altıncı hisli bir ablam var.


Hu huuu, yine ben! Oldu mu yani şimdi? Sevgili yazarımız, çocuğun hizmetçisi yaptı Gülce’yi!

Heeyy, maço musun nesin sen? Of yaa, kadına da maço denmez ki! Sinirden kafam karıştı bak. Kulaklarını da duy beni yazar hanım, Eski Kafa mısın sen? Genco kaybolan eşyalarını neden ablasına soruyor? Gülce onun hizmetçisi mi, kendi bulsa ya ne bulacaksa!

Ah şekerciklerim, görüyor musunuz, beceriksiz yazarımız bensiz yazamıyor. Bu bölümde çuvalladı bence. Roman kahramanına KANAVOZ diye imza attıran yazardan ne beklenir ki? Konserve mi bu çocuk? O kadar sözcük fısıldadım beyin kıvrımlarına, birini bile duymadı.

Ben olmasam roman moman yazamaz bu inatçı şaşkın ya, neyse…

En iyisi biz okumaya devam edelim çocuklar! Belki daha eğlenceli, daha zekice satırlara rastlarız.

NOS! NOS! NOS!

Bugünlerde canım biraz sıkkın… Sıra arkadaşım Berkay’ın futbol aşkı başıma dert oldu. Bana habire GS çizdiriyor, hem de suratına! Bir yanağına G, öbürüne de S yapmaktan bıktım. Berkay yetmezmiş gibi, öteki çocuklar da aynısını istiyorlar. Bazılarına FB, kimine BJK, kimine de GS çiziyorum. Oğlanlardan sonra kızlar da tutturdular. Onlar da çiçek böcek çizdiriyorlar suratlarına. Ama Kalben’in yanağına kalp çiziyorum, öyle istiyor çünkü.

Bugün, teneffüs boyunca yine çocukların suratını boyadım. Öğretmen de derse on beş dakika geç girmez mi? Böylece suratını boyamadığım çocuk kalmadı. Maskeli baloya döndü sınıf. Öğretmen içeri girdiğinde duvara çarpmış gibi oldu. Biz güleceğini zannederken, o kaşlarını çatıp kızgın kızgın bakmaz mı bize? Yetmezmiş gibi bir güzel de azar işittik.

“Hayrola çocuklar, maça mı gidiyorsunuz, bu ne hâl?”

Oysa öğretmenimiz anlayışlı biriydi. Öyle kolay kolay kızmazdı bize, ama bugün tersliği üstündeydi galiba.

Hepimiz suspus olmuştuk. Sınıf o kadar sessizdi ki, Berkay’ın hırıltılı soluğunu bile duyuyordum. Sinir bozucu sessizlik yetmezmiş gibi, omuzuma konan sineğin vızıltısı da dinmiyordu. Sen misin vızıltıya takan, omuzumdan havalanan sinek, kulağıma konmaz mı? Fena hâlde kaşınmaya başladım, hem de uyuz gibi… Öğretmenin dikkatini çekmemek için kımıldamıyor, sineği de kovamıyordum. Kaşıntı ise gittikçe dayanılmaz oluyordu. Tam kafamı oynatacaktım ki öğretmen gürledi!

“Bir daha kimsenin suratını boyamayacaksın Genco!”

Sinek uçtu. Ohh, dünya varmış! Kulağımı tatlı tatlı kaşıyıp önüme baktım. Kendimi suçlu hissetmenin sıkıntısı yetmezmiş gibi, sinek yine geldi. Benimle alay edercesine vızıldayıp kulağıma konmaz mı, of off!

Öğretmenden yediğim azarla korkunç bir sessizlik çökmüştü sınıfa. Kafayı bana takan yapışkan sineğin vızıltısından başka ses duyulmuyordu. Kulağımın kaşıntısı ise canıma tak etmişti. Dayanamayıp kafamı salladım. Sinek uçtu.

İçimden, “Oh!” çekerken, beni çok şaşırtan bir şey oldu. Hemen önümdeki sırada oturan Kalben, usulca ayağa kalkıp titrek bir sesle konuşmaya başladı.

“Yüzümüzü Genco boyamadı öğretmenim!”

“Yaa, öyle mi? Neden onun suratı boyalı değil Kalben?”

“O istemedi de ondan…”

“Kim boyadı, peki?”

“Şey… şey…”

“Otur yerine!”

“Ama öğretmenim…”

“Otur yerine Kalben!”

Kulaklarıma inanamıyordum. Kimse ağzını açmazken, bir tek Kalben arka çıkmıştı bana. Üstelik öğretmenden azar işitmeyi göze alarak. Hemen ayağa fırladım. “Kalben yalancı değil öğretmenim!” deyip önüme baktım. “Evet, ben boyadım! O da beni korumak için öyle söyledi.”

Göz ucuyla izlediğim öğretmen bir bana, bir Kalben’e baktı. Ama bakışlarında kızgınlık falan yoktu.

Hiçbir şey söylemeden kollarını göğsünde dolayan öğretmen, bize doğru yürümeye başladı. Yanıma gelince durdu. “Tahtaya Genco!” dedi sert bir sesle. Sonra da hışımla arkasını dönüp hızlı adımlarla masasına doğru yürüdü.

Ben ayaklanırken, “Yandın Genco!” diye fısıldadı Berkay. Nemli gözlerle bana bakan Kalben, içini çekti. O sırada öğretmen yine bağırdı. “Boya kalemlerini de al Genco!”

Keçeli kalemlerimi alıp usulca tahtaya yanaştım. Herkes nefesini tutmuş, bizi izliyordu. Aslında öğretmenimiz hiç huysuz biri değildi. Kimseyi böylesine korkutmaz, yüreğimize korku salmazdı. Bu işte bir tuhaflık vardı, ama neydi?

Kalbim küt küt atarken, öğretmen dik dik beni süzüyordu. Gözlerimi ondan kaçırıp yere baktım.

“Yanıma gel!” dedi öğretmen buyurgan bir sesle. Korka korka yanaştım masasına. O da sandalyesine çöküp, “Bir yanağıma 4, öbürüne de B çiz bakalım!” demez mi? Donup kaldım.

Şaşkınlığımı gören öğretmen, kahkahayı bastı. Onun gülmesiyle bütün sınıf makaraları koyuverdi.

Kahkahalarla gülen öğretmen, “Benim aşkım da 4-B sınıfı!” demez mi, apışıp kaldım.

Çocuklar neşeyle bağrışırken, “Hadi boya bakalım!” deyip yanağını uzattı. Ellerim titreyerek çizmeye başladım. Arkadaşlarımın çığlıkları eşliğinde öğretmenin suratını da bir güzel boyadım.

Kızlar el çırpıp, “Çok güzel oldunuz öğretmenim!” diye bağrışıyorlardı. Oğlanlar da sıralara vurarak, “Yaşasın 4-B!” diye tempo tutuyorlardı. O sırada sınıfın kapısı açıldı.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
2 из 2