bannerbanner
ZEPLIN TEYZE'NIN YILDIZLARI
ZEPLIN TEYZE'NIN YILDIZLARI

Полная версия

ZEPLIN TEYZE'NIN YILDIZLARI

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 2

“Çalışmanın nesi ayıpmış ki?” dedi annem.

“Ohooo!” diye elini salladı babam da. “Ben onun yaşındayken ne işler yaptım, bir bilseniz…”

Bakkal çıraklığından tutun da, pazarcılığa kadar girip çıkmadığı iş kalmamış babamın. Yaz tatillerinde hep çalışırmış. Babaannem de ona hiç kıyamaz, mırın kırın edermiş. Dedemse “Ne olur ne olmaz, hayatı tanısın çocuk!” diye diretirmiş. O zorlu günler, dedemin içine doğmuş sanki. Kendisi genç yaşta ölünce, evin bütün yükü babama kalmış.

Verdiğim habere ilgi gösteren babam, meraklandı.

“Nerede satacaksınız ayraçlarınızı?”

“Teyzemlerin Martılı’da kiraladığı minik dükkânda.”

Tabağına biraz daha bezelye alan annem, “Teyzenler bu yıl yazlık ev kiralayamıyorlar.” dedi. “Onlar da bizim yazlıkta kalacaklar. Biraz kalabalık olacağız, ama idare ederiz, değil mi çocuklar?”

Cacık kâsesini de yutmak üzere olan abim, gülümsedi. “Bu yaz Martılı’da şamata var desenize!”

“Öyle, öyle…” diye kafasını salladı babam. “Eniştenizin işleri kötü, şimdi dayanışma zamanı!”

O sırada, abimin telefonu tekrar çaldı. Yine Gül Abla’ymış. Tatil – İtalya – gezi, diye bir şeylerden söz ettiler. Telefon konuşması biter bitmez annem diklendi.

“İtalya mı?”

“Evet anne, bu yaz tatilinde İtalya’dayız!”

“Neden bizim haberimiz yok, İlber?”

“Henüz programımız kesinleşmedi. Cem’den haber bekliyoruz. Her şey belli olduğunda söyleyecektim.”

Çok istemesine karşın bir türlü İtalya’ya gidemeyen annem, içini çekti. “Babanın işleri yüzünden biz gidemiyoruz, bari sen git oğlum!”

Anneme sevgiyle bakan babam, “Bir gün mutlaka gideceğiz hayatım!” dedi. “Bir gün…” diye mırıldanan annem, umutsuzca gülümsedi.

Abim, kısacık tatillerini bile çok güzel değerlendiriyor. Arkadaşlarıyla dünyayı geziyorlar. Geçen yıl Yunanistan’a gitmişlerdi. O kadar kısa zamanda onca yeri nasıl gezdiklerine şaşmıştım.

Abimin üç kişilik bir arkadaş grubu var. İçtikleri su ayrı gitmiyor. Sık sık bizim evde de toplanıyorlar. Abime de, arkadaşlarına da hayranım. Hele bir tanesine resmen âşığım! Öyle yakışıklı ki… Upuzun boylu, kıvırcık saçlı, gözlüklü biri. Üstelik, adı da çok değişik; Borga!

Abimin arkadaşına âşık olduğumu bir tek Aslı biliyor. Ama o, Borga’dan hiç hoşlanmıyor. Hatta onun uyuz biri olduğunu bile söylüyor. Yetmezmiş gibi, “O sırık, tam bir dişlek!” diye sinir ediyor beni. Borga dişlek mişlek değil. Gayet düzgün dişleri var, ama birazcık sarı gibi… Aslı, onun pis biri olduğunu da söylüyor. Dişlerinin renginden belliymiş. Borga’nın kıvırcık saçlarından da hoşlanmıyor. “Kesin bitlidir o bonus! Saçları da keçe gibi zaten!” demez mi, deli oluyorum.

Sözde abimden söz ediyordum, aşka dalınca ne diyeceğimi unuttum. Abim ve arkadaşları hem okuyor, hem çalışıyorlar. Tatil paralarını biriktirmeden, otelleri motelleri ayarlamadan yola çıkmıyorlar. Keşke ben de onlar gibi gezebilsem! Hele bir üniversiteli olayım, bütün tatillerimi değerlendireceğim. Ama bizimkiler, “Kız başına olmaz!” diyorlar. Kız başınaymış, ne demekse?

Abim bu yıl üniversite son sınıfa geçti. Bir yıl sonra mimar olacak. Üstelik, yarım gün bir inşaat şirketinde çalışıyor.

Borga ise konservatuvarda okuyor. Bir sanat merkezinde gitar öğretmenliği de yapıyor. Babamlar onun iyi bir gitarist olduğunu söylüyorlar. Bence de öyle! Bazen bize de gitar çalıyor. Sağ elinin tırnakları upuzun. Onları pena gibi kullanmasına bayılıyorum, çok havalı görünüyor.

Diğer arkadaşları Cem abi ise, güzel sanatlar fakültesinde öğrenci. Grafiker olacakmış.

Abimin Gül adında, çok matrak bir kız arkadaşı var. Abim ona, “Güloş!” diye sesleniyor. Önceleri bizimkiler ondan pek hoşlanmamışlardı, ama zamanla alıştılar. Bense ne kıskanmıştım onu… Oysa şimdi çok seviyorum.

Gül Abla da okuyor. Grafiker olacakmış. Bir yandan da mizah dergilerine karikatür çiziyor. Acayip şakacı ve komik biri zaten. Saçlarını yer yer gözlerinin rengine, yani boncuk mavisine boyuyor. Burnuna da hızma takıyor. Kollarında rengârenk dövmeler var. Hep düşük belli pantolonlar giyiyor. Komik yazılarla süslü tişörtleri de çok matrak… Son giydiğinin önünde AKLIMI EVDE UNUTTUM! yazıyordu.

Bir keresinde annem, abimle nerede tanıştıklarını sormuştu Gül Abla’ya. O da, “Kreşte emeklerken!” deyip gülmüştü. Aklı karışan annemin fena hâlde somurttuğunu hatırlıyorum. Şaka olduğunu anladığında bile gülmemişti.

Bizimkiler bazen Gül Abla’nın her şeyine gıcık oluyorlar. Annem patavatsız şakalarıyla dan dun konuşmasına, babam hızmasıyla dövmelerine, teyzem de pantolonlarına takmış!

Babam ha bire, “O hızmalı burnunu nasıl siliyor acaba?” diye söyleniyor. “Mendille babacığım, mendille!” diyorum, suratını buruşturuyor.

Teyzem de, “Bu kız beli açık geze geze, sidikli olacak bir gün!” demez mi?

Eniştem, Güloş’un kafadan çatlak olduğunu söylüyor. Sanki kendisi çok akıllıymış gibi! Bazı insanlara öyle sinir oluyorum ki… Kendileri gibi olmayana nasıl da kulp takıyorlar! Gül Abla çatlak matlak değil, birazcık değişik bir kız. Sıra dışı diyorlar ya işte öyle biri…


TUVALDEN TÜYMEK İÇİN CAN ATAN TEKERLEKLER

Geçenlerde annemler Martılı’ya gittiler. Martılı yaşadığımız şehre iki saat uzaklıkta, minicik bir kasaba. Denizi de çok güzel. Yazlık bir evimiz var orada. Şu günlerde boya badana yapılıyor. Bahçemizi de yeniden düzenliyorlar.

Bizimkiler, ilginç iki haberle döndüler Martılı’dan. Birinci habere çok şaştım. Kasabamızı salyangozlar sarmış. Hem de pembe renkli, kocaman salyangozlar!

Şaka yapan annem, salyangoz resimlerinden söz ediyormuş. Babam, “Martılı Yavaş Şehir olacakmış!” diye açıkladı resimlerin varlığını. Beni bir gülme tuttu.

“Ay çok komik! Eskiden hızlı mıydı ki, yavaşlasın!” dedim.

Yavaş Şehir’in ne olduğunu biliyor musun, İmge?”

“Bilmiyorum babacığım!”

“Araştır bakalım, neymiş?”

Annem, “Tam da resimlerimde anlatmaya çalıştığım şey!” dedi. Onun resimlerinden hiçbir şey anlamadığımdan, “Nasıl yani?” dedim. O da bildiğimiz bir şeyden söz eder gibi, “Yaşadığımız şu hayat; hız ve hırs!” dedi.

“Hız ve hırs mı?” dedim şaşkın şaşkın.

“Çağımızın hayhuyu işte!” diye omuz silkti.

Babam da, “Günümüzün haydutu desek ya şuna!” dedi. “Hayatımızı çalan haydut!”

Kafam iyice karışmıştı. Hızdan ve hırstan şikâyet eden annem, haydut muydu yoksa? Çünkü bizim evin en hızlısı annemdi. Üstelik en hırslı olanı da oydu. Tatil sabahları bile bizi uyutmaz, sabahın köründe ayağa diker. Birazcık düşük not alsam, “Neden daha yüksek değil ki?” diye sitem edip durur.

Bakışlarımdan ne düşündüğümü anlayan annem, “Şu hayat koşturmacası… Gürültü, çılgın trafik, teknoloji çöplüğü falan canım… Cep telefonları, baz istasyonları, kanser riski! Hiç düşünmeden yaşamak, tüketmek, tüketmek… Havamız suyumuz kirli, toprak kirli. Yediğimiz gıdalar bile doğal değil!” dedi.

“Ama resimlerinde bunlar yok ki anne!”

“Öyle mi tatlım, ne varmış resimlerimde?”

“Cart cart renklerle habire yuvarlak bir şeyler boyuyorsun!”

“O yuvarlaklar simge kızım!”

“Neyin simgesi?”

“Hayatı yavaşlatmanın!”

Annem, onay beklercesine bize bakarken, babamı gülme tuttu. Zaten ne zaman o resimlerden konuşulsa babam gülüyor. Annem de, “Aşkolsun hayatım!” diye sitem edip duruyor.

Hayatı yavaşlatan(!) resimlerle ilgili en ilginç yorumları Güloş Abla yapıyor. Bir keresinde, “Vınlayan tekerlekler!” demişti. Babam da, “Tuvalden tüymek için can atan tekerlekler, değil mi?” diye gülmüştü. Acayip bozulmuştu annem. “Vınlamak da nerden çıktı?” diye söylendiğini hatırlıyorum. Ben de boş bulunup, “Efektliyorlar canım, aldırma!” diye espri yapmıştım.

O gün annemden yediğim paparayı hâlâ unutmuyorum.

Annemin sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım. Resimlerini de anlamıyorum zaten. Ama kullandığı renkler hoşuma gidiyor.

Şu Yavaş Şehir kafama takılmıştı, bir an önce ne olduğunu öğrenmeliydim.

İkinci ilginç haber ise bizim yazlığın yanındaki ev satılmış. Yeni sahibi sevimli bir kadınmış. Çok şişman biri, dedi annem. Neredeyse yusyuvarlakmış. Onun evinde de ustalar varmış. Adamlar, harıl harıl bir şeyler yapıyorlarmış duvarlara. Yeni komşumuzla birkaç kere selamlaşmışlar, ama hiç konuşmamışlar. “Telaşımızdan tanışamadık!” dedi annem. Telaş, telaş, telaş…


E-OKULDAN NEFRET EDİYORUM

Yedinci sınıf bitmek üzere. Bir an önce liseli olmak istiyorum. Ama daha sekizinci sınıf var. Acelen ne, diyor annem. Benim yerimde olmak için neler neler vermezmiş. Ekmek elden su göldenmiş. Yaşadığın yılların değerini bil, diyor hep. Oysa ben çabucak büyüyüp, tek başıma, kız başıma dünyayı gezmek istiyorum!

Her gün okuldan sonra harıl harıl ayraç yapıyoruz. Daha doğrusu; Aslı vır vır ediyor, ben çalışıyorum. Kartonları çizme işi üstüme kaldı. Sözde bunu o yapacaktı, ama beceremiyor. On yedi santime, beş santimlik bir dikdörtgeni çizemedi gitti! Ne cetvel tutmayı ne de ölçü almayı biliyor. O kadar öğretmeye çalıştım, ama olmadı. Bence öğrenmek işine gelmiyor. Tembel teneke, işte!

Akrilik boyalarımı, fırçalarımı da hazırladım. Bir sürü kurutulmuş çiçeğimiz de var. Yer yer onları da yapıştıracağım ayraçlara. Kartonların renklerine uygun kurdeleler de aldık. Geniş kurdeleleri ayraçların alt kısmına yapıştıracağız. İncelerini de üst kısmına açacağımız deliklere geçireceğiz.

Bugün okuldan sonra yine çalışıyorduk, ama Aslı, “Kes kes, yoruldum İmge!” dedi.

“Yorulacak ne var ki?”

“Off bee! Nerden çıkardın bunları başımıza ya!”

“Ayraç satmak, don satmaktan iyidir kızım!”

“Sözde bugün arkadaşlarla buluşacaktık!”

Birden elindeki makası fırlatan Aslı, “Ben gidiyorum!” diyerek odadan çıktı.

“Ne mızmızsın ya!” diye koşturdum arkasından. Ama teyzemle burun buruna gelince ödümüz koptu!

Gözlerinden ateş saçan teyzem, yanardağ gibi patladı. “Yine zayıfları sıralamışsın!”

Annesinin öfkesinden korkan Aslı, gerisin geri odaya kaçtı.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
2 из 2