bannerbanner
Muhteşem Ressam
Muhteşem Ressam

Полная версия

Muhteşem Ressam

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
3 из 4

“Sizi ilk gördüğüm anda, bu Davut heykelini inceleyişinizden anlıyorum ki siz bu zanaatın bir öğrencisisiniz,” dedi Leonardo’ya.

Leonardo ise heykele değil de önündeki hanımefendiye döndü ve gerçekten de bir öğrenci olduğunu söyledi.

“Öyleyse,” dedi kız gülümseyerek, “sizin bu şaheser üzerine görüşlerinizi duymak isterim.”

Genç adam kendi fikrinin sorulmasından onur duyarak heykelin anatomisi, pozu ve canlılığının fevkalade olduğunu söyledi.

“Ah, elbette bir heykeltıraş olarak siz bu şekildeki detayları benden çok daha iyi bilir ve anlarsınız. Ben yalnızca Majesteleri’nin yüzüne bakıyor ve hayran kalıyorum,” diye yanıtladı kız.

Genç adam, yalnızca bir çoban olan Davut’a bu hanımefendinin niçin majesteleri diye hitap ettiğini anlayamasa da hem yüzdeki hem de saçlardaki çalışmanın gerçekten de hayranlık verici olduğunu söyledi.

“Söylemek istediğimi tam olarak anladığınızı düşünmüyorum,” diye yanıtladı kız gülümseyerek. “Eğer yakından bakarsanız fark edeceksiniz ki Messer Andrea bize gizli bir oyun oynamış. Bu bir çoban değil, genç bir hükümdar!”

Bunun üzerine Leonardo tüm dikkatini heykele verdi.

“Gülüşüne bir bakın,” dedi kız. “Majesteleri kendisine tamamen hâkim. Bu yüzden de bir soylu gibi hem kendisinden hem de çevresindekilerden emin. Bir taht veya orduya ihtiyacı yok; o yalnızca konuşsun, herkes onu dinleyip takip eder!”

Kızın samimiyeti genç adamı bir mıknatıs gibi çekiyordu. Tekrar gözlerini kızın yüzüne çevirdi.

“Ayrıca,” diye ekledi genç kadın gülümseyerek, “neşesi sayesinde herkes onu sevecek. İlahi filozofun dediği gibi, ‘Tatlı bir neşeyle ve ölçülü bir gülümsemeyle ruhunu yansıtmak insanın yapması gereken bir şeydir.’”

“Ah,” diye mırıldanarak devam etti, “eğer cumhuriyet yerine bir krallık yönetiminde yaşarsam Tanrı bana böyle bir kral bahşetsin.”

Madonna!” diye haykırdı genç adam, kızın samimiyetiyle âdeta sarhoş bir halde. “Sizin gülümsemeniz tıpkı bu heykelinki gibi, tarif ettiğiniz gibi!”

“Bu ne güzel bir iltifat!” diye gülümsedi genç kadın, zarafetle eğildi. Ardından arkasını döndü ve uzaklaştı. Bu şekilde yürürken Lucrezia de’ Donati nezaket dolu gözlerle arkasını döndü, “Şimdi gitmeliyim çünkü diğerlerine çeşme için yer seçiminde yardımcı olmazsam ilgilenmediğimi zannederler!” dedi.

Böylece Leonardo bu güler yüzlü Platoncu kadının, zarif Floransalıların en zarifinin gidişini izledi.

V

Kendi başına kalan genç adamın düşünceleri Madonna Lucrezia’dan heykele doğru kaydı. O zamana dek hangi hataları yapmış olursa olsun ve gelecekte de nasıl yanlış alışkanlıklar edinirse edinsin Leonardo her zaman tepeden tırnağa bir sanatçıydı.

Tanrım! Bronz Davut heykelinin gülüşünün sırrı buydu! Asil hanımefendilerin atölyedeki büstlerinin ve Verrocchio’yu ziyarete sıkça gelen Platoncu soyluların dudaklarındaki gülümsemenin sırrı! Kendine tamamen hâkim oluşun felsefi gülüşü, özgüvenin aristokratik gülüşü, sağlıklı mizaca sahip bir ruhun sağlıklı bir bedenden dışarı doğru parıldayan ışıltısıydı bu.

Genç adam bir an Verrocchio’nun bu gülümsemenin ardındaki sırrı bilip bilmediğini merak etti. Belki de Kral Davut’un bu gülüşünü müşterileri arasındaki asil bir Floransalı gençten esinlenerek yerleştirmişti. Sonra dikkati tekrar heykele döndü. Baktıkça kendisi de dik durarak kaşlarını hafifçe kaldırmaya başladı ve özgüvenle gülümsedi.

Dördüncü Bölüm

Bir Meleğin Kanatları Üzerine


Aradan dokuz ay geçti. Dürüst ve nazik Piero de’ Medici göğe yükselerek huzura kavuşmuştu. Oğulları Lorenzo ve Giuliano onun işlerini devralmışlardı.

Piero de’ Medici damla hastalığından ölmüştü ve bu dünyada Andrea Verrocchio’nun hazırlayacağı tabutu, diğer dünyada ise onur tacını ve zaferini bekliyordu. Bu sırada Tommasso Soderini ve diğer hükümet görevlileri, Lorenzo ve kardeşi Giuliano’dan gerçekte var olmayan hükümet kurumları adına makamsız yöneticiler olarak çalışmalarını talep etmişlerdi.

Verrocchio’nun atölyesi iş uğultusuyla doluydu. Dışarıdaki çalışma alanında Francesco di Simone ve çırakları katedral için hazırladıkları büyük top üzerinde çalışıyor, topun en hafif fakat en güçlü halini yakalamak için dökümlüyor, kalıp dolduruyor, şekil veriyor ve perçinliyorlardı. Bir çırak, Piero de’ Medici’nin lahit parçası haline gelecek kırmızı bir mermeri kabaca yontuyordu.

Ortadaki çalışma alanında iki çırak, kilden bir niş üzerindeki çalışmalarını bitiriyordu. En başta yalnızca bir figürü sığdıracak şekilde yapılmasına rağmen nişin içine hem İsa’nın hem de Aziz Thomas’ın koyulması istenmişti. Bu problemi çözmek için Andrea, çırakların şimdi üzerinde çalıştığı nişi, Or. San Michele’nin duvarındaki bir nişten esinlenerek tasarlamıştı. Öte yanda ise bir gümüşçü, Sala dell’ Audienza için Signoria tarafından sipariş edilen büyük şamdanın küçük bir detayı üzerine dikkatle odaklanmış halde çalışıyordu.

İçerideki çalışma alanında Andrea, Santa Maria del Fiore’nin kubbesini taçlandıracak topun çizimleriyle dolu bir masanın başında oturuyordu. Bu altın yaldızlı metal top, rasgele şekilde yapılıp kubbeye bir parça zencefil gibi yapıştırılamazdı. İçi boş olmalıydı ki girenler geçebilsin. Hafif olmalıydı ki kubbeyi ağırlığıyla ezmesin. Ayrıca öyle güçlü olmalıydı ki Arno’dan esen batı rüzgârına, Monte Oliveto’dan esen güney rüzgârına, Fiesole’den esen doğu rüzgârına ve Apennines boyunca gürleyen kuzey rüzgârına karşı ayakta durabilsin.

Leonardo, Andrea Verrocchio’nun Monte Oliveto rahipleri için çizdiği Beşaret eskizini önündeki panele kopyalıyordu.

“Fakat ustam,” dedi başını tuhaf bir utangaçlık ve özgüven karışımıyla kaldırarak. “Sizin bu meleğiniz asla uçamaz!”

“Ha?” diye homurdandı Verrocchio. Dikkati hâlâ önündeki top tasarımlarındaydı.

“Çiziminizde meleğin kanatları, vücudunun ağırlığını taşımaya yetecek kadar büyük değil,” dedi genç adam.

Usta sandalyesinde döndü. “Tanrım! Meleklerin Giotto’nun çan kulesinin etrafında güvercinler gibi kanat çırpıp durduğunu mu düşünüyorsun?”

“Hayır,” diye yanıtladı Leonardo omuz silkerek. “Elbette hayır! Hatta bir meleği hiç kanatları olmadan da çizebiliriz.”

“Öyleyse ne istiyorsun?” diye kızgınlıkla karşılık verdi Verrocchio. “Meleğimin nesi yanlış? Açıkça konuş, tamamen izin veriyorum!”

“Ustam,” dedi genç adam, “Soldan’ın Messer Piero de’ Medici’ye gönderdiği devekuşuna hiç dikkatle baktınız mı?”

“Baktım,” dedi Verrocchio başını sallayarak.

“İşte,” dedi Leonardo ciddi bir tavırla, “sizin meleğiniz kıpırdayacak olursa, boynunu uzatır, kanatlarını iyice açar ve hızla koşmaya başlar!”

“Yüce Tanrım!” diye haykırdı Verrocchio, kahkahadan sarsılmamak için belinin iki yanını tutarak. “Gerçek bir eleştirmen!” Sonra ayağa kalkarak şövalenin arkasında duran çizimi eline aldı ve bir yandan kıkırdayarak bir yandan da başını sallayarak kendi çizdiği resmi incelemeye başladı.

“Şimdi,” dedi nihayet omuzlarını geri atarak. “Sen meleğine nasıl kanatlar çizerdin göster bakalım.”

Elinde tuttuğu kömür kalemin birkaç darbesiyle Leonardo, vücudun ağırlığını destekleyecek şekilde geniş ve güçlü kanatlar çizdi. Üstelik bu kanatları, Monte Albano’da izlediği kuşların kanatlarına çok benzemeyecek şekilde çizdi.

“Güzel,” diye mırıldandı usta. “Şimdi, tasarımımda yapmak istediğin diğer değişiklikleri göster bana.”

Kömür kalem tekrar küçük panelin beyaz yüzeyinde hareket etti. Verrocchio’nun çiziminden daha yüksek bir perspektife sahip bir eskiz ortaya çıktı. Genç adamın eli, önceden çizdiği, diz çökmekte olan Meryem Ana’ya yaklaşınca duraksadı.

“Ustam,” dedi. “Evin duvarını çizmeliyim ki Kutsal Anne’mize bir arka plan olsun.”

Bu şekilde evin bitmesi gerektiği yere hafif bir düz çizgi çekti.

“Kumaşın düşüş açısını yeni çizdiğin perspektife uydurmak için yeniden çizmelisin tabii,” diye belirtti Verrocchio.

“Çalışmaya bu öğleden sonra başlarım!” diye cevapladı Leonardo, bahçenin alçak duvarını belirginleştirmeye başlayarak.

Birkaç dakika boyunca Andrea öğrencisini izledi. Sonra yerine oturarak “Leonardo,” dedi. “Her zaman asistanlarıma öğrettiğim şeyi uygulamaya başladın.”

Genç adam tamamen dikkat kesildi.

“Şimdiye kadar,” diye devam etti usta, “sana perspektif çalışmanı ya da bir örnekten bakarak çizmeni veya benim çizimlerimi kopyalamanı söyledim. Ama asistanlarıma bir iş verdiğimde, benim çalışmamı bir tema olarak kabul edip detayları kendi çalışmalarına göre eklemelerini söylerim. Eğer bir asistan iyiyse, kendi kararlarını verip yargısını ortaya koyabilmeli.”

“Tista’nın Monte Oliveto Manastırı için Beşaret tablosunu çizdiği gibi mi?” diye sordu Leonardo.

“Aynen öyle!” dedi usta. Sonra dudağını ısırdı ve bir mecaz bulmaya çalıştı. “Eğer müşterilerim bir bardak şarap sipariş ederse, Verrocchio’nun artıklarının suyla karıştırılıp Verrocchio’nun kendi içtiği kirli bardakta servis edilmesini mi istemiş oluyorlar? Elbette hayır!”

“Bu yüzden,” diye karşılık verdi genç adam, kaşlarını hafifçe kaldırıp filozofça gülümseyerek, “siz de siparişi Tista’ya yönlendiriyorsunuz.”

“Ben Tista’ya müşterinin istediğini gösteriyorum, o da siparişi temiz bir bardağa koyuyor. Elbette Tista’nın şarabı Verrocchio’nun yıllanmış şarabı kadar lezzetli değil, ama yine de bardak temiz ve şarap taze!”

“Ayrıca,” diye ekledi Leonardo, “Sandro Botticelli’nin dediği gibi, ustasının işini taklit eden kişi, ustanın marifetlerini taklit eder ve kusurlarını büyütür.”

“Yine de,” diye düzeltti Verrocchio, “tüm ressamlar kendilerinden önce gelenlerden öğrenmelidir. Yoksa herkes her şeye kendi başına ve en baştan başlamak zorunda olurdu.”

Ustasının, onun çizdiği resme baktığının bilincinde olan Leonardo, biraz ustası biraz da Sandro Botticelli’nin bir sene önce kendisine gösterdiği alçak ve uzun Akil Adamlar18 tablosu sayesinde gerçek bir filozof gibi gülümsedi.

“Ama şimdi,” diye sonlandırdı usta, “baban, çalıştığı masanın üzerine asmak amacıyla Beşaret tablomun küçük bir kopyasını istediği için, bu tabloyu özünde bu kadar güzel yapan şeyin Kutsal Anne’mizin, ona gelen vahyi dinlerken sahip olduğu alçakgönüllü hali olduğunu unutma!”

Böylece Verrocchio kendi çizimlerine dönerek topun taslaklarına odaklandı ve Leonardo da işine döndü.

II

Atölyenin kapısı sonuna kadar açıldı ve inanılmaz bir onur, zarafet ve özgüven içerisinde üç genç içeri girdi. Bu adamların üçünün de boyları 1.80’den uzundu ve kusursuz şekillenmiş omuzları vardı.

Bu üçünden Lorenzo de’ Medici, çekicilik konusundaki eksikliğini onurlu oluşuyla örtüyordu. Arkadaşı Cosimo Malatesta tarifsiz bir zarafete sahipti. Kardeşi Giuliano ise koca bir başpapaz heyetini utandıracak bir kibarlıkla gülümsüyordu. Sakın bu gençlerin rol yaptığını düşünmeyin! Eğer çocuklara küçük yaştan itibaren Ficino gibi konuşmayı, Bellerophontes gibi at sürmeyi, Petrarch gibi şarkı söylemeyi ve Sezar gibi hükmetmeyi öğretseydiniz, mutlaka sonucunda böyle gençler ortaya çıkardı.

Onlar içeri girince Leonardo yeni keşfettiği felsefesinin elinden kaymaya başladığını hissetti. Öte yandan Verrocchio ise neşelendi, ziyaretçilerini içtenlik ve rahatlıkla karşıladı. Andrea, Medici ailesinin sadık bir dostuydu. En iyi ve ciddi çalışmalarını onlarla paylaşmanın yanı sıra Medici ailesi için turnuva bayrakları boyuyor, festivallerinin dekorasyonlarını hazırlıyor ve hatta karnaval kıyafetlerini bile tasarlıyordu.

“Hoş geldiniz azizlerim!” dedi Verrocchio.

“Merhaba, ey yüce Fidias!19” diye karşılık verdi Lorenzo.

“Olimpos atölyeyi ziyarete gelince,” diye kıkırdadı Verrocchio, “sanatçıya da kutsal denebilir! Lütfen buyurun, oturun Ekselansları.”

Lorenzo boş kalan tek sandalyeye oturdu, Malesta cebinden çıkardığı dantelli bir mendille önündeki bankı silip üzerine zarifçe yerleşti. Giuliano ise masanın kenarında duran top tasarımlarından birinin üzerine oturdu.

“Bir kuş bana dedi ki,” diye konuşmaya başladı Lorenzo, “Milano Dükü sonbahar sonlarında veya önümüzdeki bahar başında bizleri ziyarete gelebilirmiş.”

“Yine aynı kuştan duyduk ki,” diye devam etti Cosimo, “Galeazzo Maria, öncesinden bile daha zengin ve savurgan olmuş.”

“Üstelik bu kuş diyor ki,” diye ekledi Giuliano, “Düşes de kocasına eşlik edebilirmiş.”

“Bu yüzden eşsiz ve rakipsiz Andrea’dan bizim için bu duruma münasip dekorasyonlar hazırlamasını istiyoruz,” dedi Lorenzo.

“Ah, ah,” diye mırıldandı Verrocchio. Bu teklifi kabul etmek, birçok avantası olan büyük bir projeye girişmek demekti ve erkek kardeşi Tommaso ile kız kardeşi Margherita sanatçının ceplerini her zamanki gibi boşaltmıştı. “Henüz hiçbir şeye kesin olarak karar verilmemiştir diye düşünüyorum azizim.”

“Verilmedi,” diye yanıtladı Lorenzo. “Yine de Porta San Frediano’dan Palazzo de’ Priori’ye yürüyüp, bu yolda hayaller ve tasarılar kurmak mümkün.”

“Romalılarınkinden bile daha görkemli kavisler hayal edilebilir,” diye atıldı Cosimo. “Caddelerin bayraklarla neşe dolu olduğunu ve gül kokusuyla kaplandığını düşünün!”

“Kasım gülleri mi?” diye kıkırdadı ressam.

“Elbette!” diye yanıtladı öteki, eleştiriden etkilenmemiş bir halde. “Doğanın başarısız olduğu yerde sanat hüküm sürmeli.”

“Ayrıca,” diye gülümsedi Giuliano, “yalnızca Andrea’nın düzenleyebileceği törenler, zaferler, gösteri alayları ve daha nicesi olmalı!”

Verrocchio sandalyesinde geriye doğru yaslanarak düşünceli bir halde çenesini sıvazladı. “Bu ziyaret gerçekleşirse,” dedi nihayet, “sevgili hanımefendimiz putto’sunun bitmesi için sabırla beklemek zorunda kalacak. Eminim ki bu dekorasyonları hazırlama işi çok yoğun ve duraksız olacaktır.”

“Siz öyle demişken hatırladım,” diye belirtti Malatesta, “Madonna Clarice benden nezaketle ve sizi hiç gücendirmeden putto’nun ne zamana hazır olacağını öğrenmemi istedi. İncitme ve gücenmeye sebep olmadan, iyi niyetlerimle soruyorum, putto ne zaman bitmiş olur Andrea?”

Verrocchio misafirlerini sessizce orta çalışma alanına götürdü ve bir çarşafı kaldırarak çeşmeyi gözler önüne serdi. Ustanın ellerinden çıkacak küçük bir son rötuş haricinde çeşme hazırdı. Ortamı bir sessizlik sardı.

Bu genç Floransalılar, bizim ancak hayal edebileceğimiz bir tutkuyla sanata bağlıydılar ve Verrocchio’nun yaptığı bu putto, heykeltıraşlıkta ileri doğru atılan yeni bir adımdı. Nihayet Lorenzo canlanır gibi ayağa kalktı ve sanatçıya kendilerine gösterebileceği başka bir şey olup olmadığını sordu.

Messer Lorenzo sizlere Vallombrosa rahipleri ve benim meleğimle ilgili hikâyeden bahsetti mi?” diye sordu sanatçı, Cosimo ve Giuliano’ya dönerek.

Bahsettiğini söylediler.

“Öyleyse size anlatacak başka bir hikâyem var,” dedi ressam. “Yaşadığım tüm bu rahip hikâyelerimle kusursuz bir Boccaccio20 haline geliyorum!” Böylece içerideki çalışma alanına döndüler.

“İşte!” dedi ressam, çizdiği Beşaret tablosunu gösterdi. “Bu tabloda hiçbir sapkınlık görüyor musunuz?”

“Tanrım, hayır!” dedi Lorenzo ciddi bir yüz ifadesiyle arkadaşına doğru dönerek. “Meleğin gözlerindeki bakışı incele sevgili Cosimo! Bu resim Aziz Thomas’ın Summa’sı21 kadar geleneksel ve dindar!”

“Evet!” dedi Andrea, yarı eğlenir yarı kızgın şekilde. “Ama bana diyorlar ki Kutsal Anne’miz dizlerinin üzerinde olmamalıymış! Benim yorumum haysiyetsiz ve kutsal kitaba uyumsuzmuş! Üstelik başpiskoposun adına ve namına zarar verecek kadar da günahkârmış!”

“İnsan düşününce,” diye mırıldandı iyi yetiştirilmiş olan Giuliano, “Kutsal Anne’mizin duruşu gerçekten de kutsal kitaba pek uymuyor.”

Fakat Verrocchio bu itirazı tamamen duymazlıktan geldi. “Bir tasarım yaptım,” diye konuştu isyan dolu bir sesle. “Şimdiye dek çizilen tüm Beşaret tablolarından daha insan, daha kalbe yakın bir Beşaret tablosu tasarladım. Şimdi ise Monte Oliveto’nun bu baş belası rahipleri, saçma gelenekleri yüzünden buna itiraz ediyor.” Lorenzo’ya dönerek “Siz benim yerimde olsanız azizim, ne yapardınız?” dedi.

“Başrahipten çizdiğim taslağın parasını alır ve siparişi tamamlamayı reddederdim!” diye yanıtladı Medici.

“Ah!” diye karşılık verdi Andrea. “Ben daha da iyisini yaptım!” Büyük bir panelin üzerindeki örtüyü çekerek bugün Uffizi’de asılı olan Beşaret tablosunun yarı bitmiş halini ortaya çıkardı. “Görüyor musunuz,” diye açıklamaya başladı, “siparişi asistanım Tista’ya verdim ve ona, ‘Tista, benim resmimden beğendiklerini al, kendi aklından eklemek istediklerini ekle, sadece bu rahiplerin istediklerini tam olarak karşılamaya özen göster,’ dedim! Zeytin yemek kadar kolay!”

“Demek istediğin…” diye konuştu Lorenzo, nar kadar kırmızı bir suratla. “Bu tabloya kendin hiç dokunmayacak mısın yani?”

Verrocchio’nun somurtkan yüzü yumuşadı. “Manzarayı ben çizeceğim. Tista manzara çizemiyor. Bense akşam güneşinin yumuşak ışığının servi ağaçlarını solgun gökyüzüne karşı karanlık bırakışını ve uzaktaki dağlara zarif bir gümüş renkle dokunuşunu çizeceğim.”

“Peki ya rahipler bu duruma karşı çıkmayacak mı?” diye sorguladı Giuliano. “Sonuçta ustanın ellerinden çıkacak bir tablo sipariş ettiler.”

“Tanrım, hayır! Rahipler bu tablodan, San Salvi’nin rahiplerinin İsa’nın Vaftizi tablosundan memnun oldukları kadar memnun kalacaklar. Gelecekte de müşteriler benim yaptığım işte kusur bulacak olursa, resmi çıraklarıma devredeceğim. Kör adamlara harcayacak vaktim yok!”

“Ah, Andrea!” diye haykırdı Malatesta, gülüşünü cesurca bastırmaya çalışarak. “Seni bilge filozof!”

“Filozoflardan bahsetmişken,” diye başladı sanatçı, fakat o sırada hâlâ çalışmakta olan Leonardo’yu gördü ve genç adama eve akşam yemeğine gitmesini söyledi.

III

“Filozoflardan bahsetmişken,” dedi Andrea, “öğrencimin çalışması hakkında ne düşünüyorsunuz azizim?”

Medici küçük paneldeki sert karakalem çizgilerine baktı ve başını iki yana salladı. “Benim hiç ressamlık eğitimim yok,” diye cevap verdi.

“İşlenmiş zümrütlerden emziklerle büyütülüp, paha biçilmez fildişi eşyalarda dişlerini kaşıyıp, küçük organlarını antik heykellere çarpıp morartmışken bir ressamlık eğitimi almadığını mı iddia ediyorsun? Lütfen azizim! Medici ailesinin her bireyi sanat bilgisiyle doğduğuna göre söyle, Leonardo’nun çizimiyle ilgili ne düşünüyorsun?”

“Perspektif biraz karışmış gibi görünüyor,” dedi Lorenzo.

“Ah! O yalnızca bana bir düzeltme önerisi göstermek için yapıldı, çizimde düzeltilecek. Ama bana meleğin kanatları konusunda ne düşündüğünü söyle.”

Lorenzo de Medici’nin miyop gözleri önce bir çizime sonra diğerine baktı. “Senin çizimindekine kıyasla uçmaya çok daha uygunlar,” diye cevap verdi. “Tabii yine de bir meleğin kanatları yalnızca âdetten çizilir.”

“Çocuğun söylediği de tam olarak buydu,” diye karşılık verdi Andrea. “Kanatları hiç çizilmese bile olur!”

“Evet?” dedi Lorenzo. Verrocchio’nun bir hikâye anlatmak üzere olduğunu hissetmişti.

“Öte yandan eğer kanatları eklemeye karar verirsek, bunu meleğin komik görünmeyeceği şekilde yapmak gerekir.”

“Mantıklı,” diye yanıtladı Cosimo Malatesta ciddiyetle.

Ziyaretçilerine dönerek “Hiç devekuşu gördünüz mü azizim?” diye sordu Andrea.

“Elbette,” diye cevap verdiler.

“Pekâlâ! Çocuk bana dedi ki ‘Soldan’ın Messer Piero de’ Medici’ye gönderdiği devekuşuna hiç dikkatle baktınız mı?’ Ben de ‘Evet!’ dedim. Bunun üzerine o da dedi ki ‘Sizin meleğiniz kıpırdayacak olursa, boynunu uzatır, kanatlarını iyice açar ve hızla koşmaya başlar!’”

O sırada dış atölyede eşyalarını toparlayan çalışanlar, içeriden gelen kahkaha seslerine tatlılıkla gülümsediler.


Beşaret – Leonardo da Vinci

Louvre, Paris: No. 1265


Beşinci Bölüm

İhtişam ve Gösteriş


“Eğer Galeazzo Maria gerçekten de dedikleri gibi biriyse,” dedi Leonardo, sandaletlerindeki kanatları daha düzgün bir şekilde yerleştirmeye çalışırken, “eğer Dük söyledikleri gibi biriyse o zaman o…” Genç adam çizdiği ayağı Verrocchio’nun putto’sundaki kadar doğal göstermeye çalışmanın gayreti içerisinde dudağını ısırdı.

“Peh!” diye karşılık verdi Ser Piero da Vinci aşağılayıcı bir homurtuyla. “Eğer Milano’yu Aziz Paul yönetseydi, onu bile zorbalık, tecavüz ve ensestle suçlarlardı!”

“Ayrıca hayırseverlikte yanlış olmaz,” diye nazikçe ekledi Madonna Francesca.

Zarif, uçuşan kanatları incelerken “Eğer Galeazzo Maria gerçekten dedikleri gibi biriyse,” diye tekrarladı Leonardo, “bunu söylerken çok bilgili babama veya tatlı anneme asla saygısızlık etmeye çalışmıyorum ama o zaman bu durum tavus kuşuyla evlenmiş bir maymuna benzer!”

“Ah!” dedi avukat, “Kral Süleyman konuştu!”

“Ayrıca,” diye ekledi Madonna Francesca nezaketle, “maymunlardan daha kötü hayvanlar ve tavus kuşlarından daha çirkin kuşlar var!”

Leonardo, tatlı üvey annesinin merhamet dolu savunmasına saf bir mutlulukla gülerek küçük bir aynanın karşısına geçti ve kanatlı şapkasını incelemeye başladı. Sonra eline Hermes’in asasını aldı ve ayağa kalktı. Zarif Merkür’ün tam bir kopyası gibiydi.

Ardından sırtına bir pelerin atarak Milanoluların Floransa’ya gireceği Porta San Gallo’ya bakan bir evi olan arkadaşına giden Madonna Fracesca’ya eşlik etti. Ser Piero ise resmi karşılama komitesinde yer alabilmek için Palazzo de’ Priori’ye doğru yola çıktı.

II

Sforza soyunun ikinci dükü olan Galeazzo Maria muhteşem bir adamdı. İlk dük olan Francesco Sforza, Sforza ailesini kendi başına kurmuştu. Kariyerine paralı asker olarak başlamış olsa da zamanının en iyi generallerinden biri haline gelmişti. Visconti ailesinin sonuncusu olan lordun ölümü üzerine Sforza, İmparator’un, Napoli Kralı’nın ve Orleans Dükü’nün makam iddialarını yenmiş ve Visconti’nin kızıyla olan evliliğini kullanarak Milano Dükü olmuştu. Gerçekten de çok iyi bir askerdi. Tanrıların Mars’ı takip edenin kendini Venüs’e de adaması gerektiği iddiasını taşıyan hükmü dışında iyi bir adam ve bilge bir hükümdar olmuştu. Sonra bu tutkulu askerin karışık kanı ve korkunç Visconti’nin kanının karışımından, Galeazzo Maria dünyaya geldi.

Baba tarafından köylü soyundan gelen, son derece kösnül ve kalpsiz, süslenme dışındaki tüm değerlerden yoksun olan Galeazzo Maria, tüm bunlara rağmen güç sahibi ve dikkate alınması gereken bir adamdı çünkü Fransa Kraliçesi’nin kız kardeşiyle evliydi. Bunun yanı sıra kendi kız kardeşi Napoli tahtının varisiyle evliydi. Ayrıca İtalya’daki tüm güçlü ailelerle bir şekilde mutlaka bağlantısı vardı. Üstelik kendisi de Milano düküydü.

Hal böyleyken Galeazzo Maria, Floransa ve Milano arasında bir ittifak teklif edip Savoy Bonası olan eşi düşesle birlikte şehri ziyarete gelmek istediğinde, Floransa bunu duruma yakışır şekilde kabul edip karşılamalıydı. Çünkü teklif edilen bu ittifak, Floransa’yı Venedik’in tüm saldırılarından ve Roma’nın hırsından koruyacak olmanın yanı sıra, kurnaz Napoli Kralı’yla da bir ittifak oluşumunu sağlayan çok avantajlı bir teklifti.

Medici ailesi, Dük ve ailesine özel olarak ev sahipliği yapacak ve arkadaşlık edecekti. Signoria, toplu şölen ve genel diplomasi işleriyle ilgilenecek ve Andrea Verrocchio da dekorasyon ve geçitleri düzenlemenin yanı sıra şehrin Antik Roma törenlerinden bile daha görkemli olmasını sağlayacaktı.

Galeazzo Maria için yapılacak masraf ise, bugünün parasıyla hesaplandığında, yanında getirdiği alayın masrafları düşünüldüğünde yarım milyon sterlinden daha fazlaya denk geliyordu.

III

Milano saray halkı yola altın bir engerek yılanı gibi düzülmüştü. Gün ışığı cilalı zırhlardan yansıyor, kırmızı renkli Şam çeliğinin üzerine dökülüyor, sayısız mücevher üzerinde binlerce parçaya bölünüyordu. Rüzgârda neşeyle dalgalanan tüm o bayraklara ve Porta San Gallo’yu âdeta bir kırsal çardağa çeviren tüm dallar ve çelenklere rağmen, etraftaki kuleler ve giriş kapılarının hepsi silahlı askerlerle çevriliydi. Şehrin kapıları sıkıca kapalıydı ve Floransa sanki bir kuşatmaya karşı koymaya hazırlanmış gibi görünüyordu.

Tören alayı şehrin kapılarından yaklaşık doksan metre uzaklıktaydı. Lavta ve viyola sesleri tatlı bir ahenkle yükseldi, su perileri ve mevsim tanrıçaları gibi giyinmiş kızlar hafifçe aralanan kapıdan dışarı döküldü. Bu kızlar kollarında sepetlerle dağlalesi, nergis ve çirişotları taşıyordu. Dışarı çıkarken şarkı söylemeye başladılar:

“Biz mutlu ve zarif mevsim tanrıçaları,Çağırıyoruz siziGelin, burada eğlenin,Çiçek serdiğimiz bu yoldaGeleneklerinizle yürüyün.”

Ardından etraflarında döndüler ve şarkı söyleyerek tören alayını şehre doğru götürmeye başladılar:

На страницу:
3 из 4