
Полная версия
Hint Efsaneleri
Saray rahiplerine bu güzel tören için hazırlıklara başlamaları emredildi. Kraliyet fili, kaplan derisi ve beyaz şemsiye ile bağış olarak verilecek para hazırlanmıştı. Ayrıca halka ve misafirlere sunmak için bol bol yemek yapılmıştı. Görünüşe göre her şey çok güzel gidecekti. Ne var ki Dasaratha huzursuzdu. Uykusu korkunç kâbuslarla bölünüyordu ve kötü alametler söz konusuydu. Büyük tören, Rama için uğurlu olacağı düşünülen bir günde yapılacaktı. Prens ile Sita’nın o güne hazırlanmak için oruç tutmaları ve kutsal ottan yapılmış mütevazı bir yatakta geceyi geçirmeleri söylenmişti. Ermiş Vasishtha oruç ve tefekküre rehberlik etmek üzere geldi. Rama geceyi ona söylendiği şekilde geçirdi ta ki tek bir gözcü dahi kalmayana dek. Sonra kalkıp yıkandı. Evini süslettikten sonra ipek bir giysi giyip o unutulmaz günün görevlerini yerine getirmeye gitti.
Gelgelelim, o günü unutulmaz kılacak olan şey, Rama’nın ve Ayodhya sakinlerinin düşündüğünden çok farklı bir nedendi.
Tesadüfe bakın ki Kaikeyi’nin maiyetinde kraliçeyle birlikte büyümüş Manthara isminde kambur bir hizmetçi kız vardı. Bir merdivenin tepesinden neşe dolu manzarayı seyreden kız, Rama’nın dadısına bu hazırlıkların niçin yapıldığını sordu. Kadın da ona kutlamaların nedenini anlattı. Bu kızın zihni de bedeni gibi çarpıktı. Rama’dan nefret ediyordu. Onun kralın veliahtı ve naibi olarak atandığını işitince kalbi öfkeyle doldu. Hemen hanımının yanına koşup onu uykudan uyandırdı: “Nasıl olur da uyursun, ey Kraliçe? Kalk zira sonun yakındır!”
Endişeyle yataktan kalkan kraliçe onu bekleyen kötülüğün ne olduğunu sordu: “Kıymet verdiğin eşin sana ve oğluna haksız şekilde muamele etti. Kral bir yılan gibi kurnazlık ederek Bharat’ı yolladı. Böylece onun yokluğunda Rama’yı veliahtı ve naibi olarak atayabilecekti. O yüzden, hemen uyan yoksa her konuda Kausalya’ya tabi olacaksın!”
Fakat Kaikeyi’nin kalbi kötü düşüncelerden uzaktı. Bu habere hiç üzülmedi. Bilakis çok sevindi. Rama’nın onun için kendi oğlu Bharat kadar değerli olduğunu söyleyerek kıza bir mücevher verdi.
Öfkeden küplere binen kız, mücevheri reddederek attı ve şunları haykırdı: “Ey Kraliçe, saadet hayalleri kurmakla ne büyük aptallık ediyorsun! Oysa en derin dert denizlerine batmaktasın! Hakikaten, oğlunun iyiliği için korkuyorum. Tahtın ikinci varisi odur. Dolayısıyla, Rama emniyeti için onu çok yakınında istemeyecektir. Ayrıca Rama tahta çıktığında sen de Kausalya’nın ayakları altında alçalacaksın.”
Bütün bu sözlere rağmen, yalnızca Rama adına sinirlenen kraliçe onun dünyanın en iyi adamı olduğunu, kardeşine asla zarar vermeyeceğini ve ona tıpkı kendi annesine karşı yaptığı gibi hürmetle davrandığını söyleyerek cevap verdi. Fakat kötülükten bir türlü vazgeçmeyen hizmetçi kız, Rama hakkında alçakça şeyler söyleyerek bir kez daha hanımına saldırdı. Şöyle dedi: “Rama tahta çıkınca Bharat’ın ülkeden sürüleceğinden emin olabilirsin. O zaman, eskiden nefret edip başkaldırdığın Kausalya, düşmüş bir rakipten öç almayacak mıdır sanıyorsun?”
Kaikeyi bu yalanları çok uzun bir süre dinlemiş ve nihayet yüreğinde kıskançlık ateşi tutuşmuştu. Şimdi Rama’yı krallıktan sürdürmek istiyordu. Fakat bunun nasıl başarılacağını kıza sorması gerekmişti. Manthara hemen planını açıkladı:
“Kral ifritlerle savaşırken yaralandığında ona en iyi şekilde bakıp iyileşmesini sağlamıştın. O zaman kral minnettarlığını göstermek için sana dilediğin bir ihsanı lütfedeceğine söz vermişti. Hem de bir değil tam iki kez. Bu yüzden, şimdi krala yeminini hatırlat ve Rama’yı iki defa yedi yıllığına ormana göndermesini iste. Bu süre içinde senin oğlun krallıktaki yerini iyice sağlamlaştıracaktır. Şimdi hemen yas odasına git, yere kapan ve kral dileğini kabul edene dek yerinden kımıldama. Cesur ve dayanıklı ol, işte o zaman tüm istediklerin senin olacak.”
Üstünlük arzusuyla kendini kaybeden Kaikeyi hizmetçi kızın kötü niyetli sözlerine kulak vererek ikna olmuştu. Kızın planını çok akıllıca bularak övdü. Şimdiden zafer sarhoşluğuna kapılmıştı. Öyle ki bu kambur hizmetçi kızın dış görünüşünü dahi methedip Rama’nın yerine kendi oğlu Bharat’ın kral olacağı gün ona en güzelinden kaftanlar ve mücevherler hediye edeceğine söz verdi.
Hemen sonra üzerindeki bütün takıları çıkarıp karanlık yas odasının soğuk zeminine kendini attı ve kaderini bekledi.
Bu arada tüm hazırlıklar devam ediyordu. Kral Dasaratha artık yaklaşan coşkulu tören hakkında sevgili karısı Kaikeyi’yle konuşmaya gitti. Güzel eğlence yerlerinden geçip karısının en sevdiği dairesine geldi. Fakat Kaikeyi’nin uzanmaya bayıldığı kanepesi boştu. Zarif karısını odanın hiçbir yerinde göremiyordu. Sonra karşısında hizmetçi kız Manthara’yı buldu. Kız ellerini kavuşturup titreyen bir sesle konuştu ve kraliçenin büyük bir üzüntü içinde kendini yas odasına kapattığını söyledi. Çok telaşlanan kral hemen kederli kraliçeyi aramaya gitti. Onu bulunca üzüntüsünün nedenini açıklamasını rica etti. Ama Kaikeyi, bir zamanlar söz verdiği gibi ona dilediği ihsanı lütfetmediği takdirde hiçbir şey söylemeyecekti. Karısının ıstırap içinde olduğunu gören kral, ne diliyorsa gerçekleştirmek için elinden geleni yapacağına söz verdi. Bu şey kendi canı bile olsa sözünden caymayacaktı.
O zaman kocasını kolayca aldattığı için kalbi zafer coşkusuyla dolan kraliçe cevap verdi:
“Bütün tanrılar şahidim olsun! Güneş, Ay ve yıldızlar ile tüm dünya bu yemini ve talebimi duysun! Hatırla ey kral, ifritlerle savaşıp hasta düştüğünde hayatını kurtaran bendim. O zaman bir dileğimi gerçekleştireceğine söz vermiştin. İşte şimdi dileğimin gerçekleşmesini istiyorum. Eğer reddedersen, bugün burada ölürüm. Rama ülkeden ayrılsın ve on dört sene ormanda inzivaya çekilsin. Onun yerine benim oğlum Bharat tahta çıkıp ülkeyi yönetsin.”
Kulaklarına inanmakta güçlük çeken kral, karşısında ansızın bir kaplanı bulan bir geyik gibi şaşkına dönmüştü. Bu yaşadıkları bir rüya mıydı yoksa bir deliriyor muydu? Sonra şüphesinden kurtuldu ve hakikatle yüz yüze geldi. İşte o zaman utanç ve dehşet içinde bir çığlık kopararak yere yığıldı. Kendine gelince istediği şeyden vazgeçmesi için karısına dil döktü durdu ama hepsi nafileydi. Güzelliği ve sağduyusunu överek kraliçeye iltifatta bulundu. Rama’nın tahta çıkmayı hak ettiğini vurguladı, bütün hazırlıkların tamamlandığını ve halkın törene katılmak üzere beklendiğini söyledi. Rama’dan ayrılması durumunda perişan olacağını anlattı. Fakat kraliçe, istediği şeyi yapmazsa hemen orada kralın gözlerinin önünde zehir içeceğini söyledi. Bitkin ve çaresiz haldeki Dasaratha bir kez daha bayıldı. Fakat merhametin düşüncesini bile aklından geçirmeyen kraliçe, niçin öyle kıpırdamaksızın yatarak sözünü savsakladığını soracaktı. Bunun üzerine kral ayağa kalktı ve hiddetle haykırarak “Kaikeyi artık benim sadık karım değildir,” dedi.
Bu arada Vasishtha, hiç vakit kaybetmeksizin Rama’yı göndermesi için kral Dasaratha’ya haber yollamıştı çünkü yaklaşan an çok hayırlıydı. Baş danışman Sumantra, prensi getirmesi için gönderildi. Bunun üzerine prens iki atın çektiği bir arabaya bindi. Lakshman ise elinde yak kuyruğundan yapılmış kraliyet sinekliğiyle Rama’nın hemen arkasında duruyordu. Rama babasını Kaikeyi’yle otururken buldu. İkisini de saygıyla selamladı. Talihsiz kral, oğlunun isminden başka söyleyecek söz bulamayacaktı. Kraliçe soğuk bir tavırla konuşarak Dasaratha’nın kızgın olmadığını, sadece yemin ederek eşine verdiği bir sözü tutmaktan kaçındığını anlattı. Her konuda kralın emrini yerine getireceğine yemin ettiği takdirde Rama’ya bu sözün ne olduğunu açıklayacağını söyledi.
Rama buna cevaben babasının emretmesi halinde kendi canından bile vazgeçebileceğini söyledi. O zaman Kaikeyi prense her şeyi anlattı. Kral, Rama’yı on dört seneliğine ormana yollamaya ve onun yerine Bharat’ı kral olarak tahta çıkarmaya söz vermişti. Rama itaatkârlıkla bu emri kabul etti. Sadece babasının onu niçin âdeti olduğu şekilde karşılamadığını sormakla yetindi. Fakat bu iğrenç sözün yerine getirilecek olması nedeniyle içi kan ağlayan kral bir kez daha fenalaşacaktı.
Rama üzücü haberi onlara alıştıra alıştıra verdi. O zaman Kausalya tarifi imkânsız bir acıya ve Lakshman ise derin bir öfkeye kapılacaktı. Annesi, keşke çocuksuz ölseydim diye ağlıyordu. Rama giderse hiçbir şey yiyip içmeyerek kendi canına kıyacağını söylüyordu. Lakshman ise direnmeyi salık verdi ve hatta bu zalim emirde ısrar etmesi halinde babalarını katletmeyi dahi önerdi.
Rama ikisini de yatıştırdı. Kausalya’ya şöyle dedi: “Kral, senden mahrum kalırsa ölür. Ayrıca bir kadının saadeti, kocasının afiyette olmasına bağlıdır. Bu yüzden, ne canına kıymaya ne de benimle ormana gitmeye kalkmalısın.”
Oğlunun bu bilgece sözleriyle ikna olan Kausalya kadere boyun eğerek onun bu girişimine razı oldu. Ancak Lakshman ruhunda hâlâ isyan etmekteydi. Rama’nın adaletsiz bir fermana ya da kaderin ezici gücüne hiç ses çıkarmaksızın itaat etmesi ona çocukça ve aşağılık bir şey olarak geliyordu.
Her şeyi elinden alınmış olan veliaht prens şimdi kötü haberi karısına vermek zorundaydı. Elinden geldiğince nazik bir şekilde onu bilgilendirdi ve tek başına ormana gideceğinden bahsetti. Karısını ise onun iyiliği için dua etmesi ve annesini teselli etmesi için geride bırakacaktı. Sita buna çok dokunaklı bir şekilde cevap verdi: Kocasıyla gitmek zorundaydı zira ondan başka dayanağı yoktu ve o olmadan yaşamayı istemiyordu.
Rama şehirde kalması için bir kez daha karısına yalvardı çünkü ormandaki hayat çile ve tehlikeyle doluydu. “Ormanda bir sürü aslan, fil ve başka vahşi canavarlar var. Derin ırmakların suları timsah kaynıyor. Orada tek döşeğin, içi yılanlar ve yengeçlerle dolu birbirine dolanmış çalılıkların ortasındaki buz gibi toprak olacaktır. O yüzden, akıllı davran ve şehirde kal, sevgilim!”
Fakat Sita gözyaşları içinde cevap verdi:
“Ormanın bütün tehlikeleri, beni korkutmak için saydığın tüm o çileler,Yanımda sen olduktan sonra korkutmaz gözümü.Senin sevginin rehberliğinde ben acı nedir bilmem,Her bir dert güzeldir, her bir kayıp kazançtır o zaman.”“Yanımda sen varken bahsettiğin şeylerin hiçbiri benim için zorluk olmaz. Ben seninle karın ve yardımcın olmak için evlendim. Sadakatle sana hizmet etmek hem bu dünyada hem de öteki dünyada beni saadete götürecek en emin yoldur. Ama bu dileğimi reddediyorsan şunu bilmelisin: Madem kocamın yanında yaşayamayacağım, ben de kendimi denize atarım, ateşe girerim ya da zehir içerim. Böylece hayatıma son veririm.”
Karısı işte böylece dil döküp yalvaracaktı. Rama nihayet onu dinleyerek yanında götüreceğine söz verdi. Bu yolculuktan önce Sita’dan tüm servetini Brahmanlara ve hizmetçilere vermesi istedi. Ardından karı koca yola çıkmak üzere hazırlandılar. Rama’yı direnmeye ikna edememiş olan Lakshman da ne olursa olsun onlarla geleceğini söyledi. Rama, ilk başta kardeşini evden ayırmaya isteksiz olsa da sonunda buna razı geldi ve Lakshman’a hangi silahları yanına alması gerektiğini anlattı.
Yapılması gereken bütün hazırlıkları; çocukların krala ve annelerine veda edişini, yola çıkanlar ile Vasishtha, Sumantra ve ötekiler arasında geçen konuşmaları, şehri kaplayan yas halini ve herkesten yükselen acı dolu feryatları eksiksiz anlatmak çok uzun zaman alacaktır. Ama bu acıyı paylaşmayan tek bir kişi vardı: Kaikeyi. Yüzü hiç kızarmadan kapıldığı neşe ve muzaffer tavrı, ulu Vasishtha’nın en şiddetli öfkesini onun üzerine çekecekti.
Ayrılık vakti gelip çattı. Rama ile küçük maiyeti, Ayodhya surlarından çıktı. Yolculuklarının ilk gününde kalabalıklar peşlerinden geldi. Hatta geceyi geçirmek için kamp kurdukları nehrin kıyısına kadar onları yalnız bırakmadılar. Fakat Rama ve grubu sabah erkenden kalkmıştı, diğerleri ise hâlâ uyuyordu. Nehri geçtiler ve insanlara izlerini kaybettirecek şekilde ilerlediler. Bu yüzden, onları takip edenler şaşkın ve gözleri yaşlı halde evlerine geri dönmek zorunda kaldı. Sonra Rama ile yanındakiler Kosala ülkesini hızla aşıp Gomati Nehri’ni geçtiler ve son bir kez Ayodhya’ya doğru bakarak şehre uzun uzun veda ettiler.
Hızla akan Ganj Nehri’ne geldiklerinde Nişadaların6 kralı Guha tarafından karşılandılar. Onları karşıya geçirmek için tekneler yollamıştı. Sonra şimdi Cumna denen Yamuna Irmağı ile Ganj’ın birleştiği yere geldiler. Bugün burada Hindularca bir hac yeri olarak hürmet edilen Allahabad şehri bulunmaktadır. Bahsi geçen bu nehirlerin birleştiği yerin yakınlarında bir ermiş yaşardı. Rama ve yoldaşları onu ziyaret ettiler. Ermiş de onlara inzivaya çekilebilecekleri bir yer olan Chitrakuta’ya (Rengarenk Zirve) gitmelerini tavsiye etti. Bu yüzden, ertesi gün oraya doğru yürüdüler. Rama, Lakshman’a çatısı yapraklarla örülmüş bir kulübe yapmasını söyledi. Çeşitli tanrıların lütfunu kazanmak için sunular sunuldu. Burası öyle harikulade bir yerdi ki çeşitli güzellikleri ve manzaraları, kaderin bütün o acılarını sürgünlere neredeyse unutturmuştu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Daityalar, Hindu mitolojisinde bir dev ırkının mensupları olup Devalardan aşağı konumdadırlar. (ç.n.)
2
Nagalar, Hint mitolojisinde Bhogavati şehrinin altında yaşayan yarı insan yarı yılan bir ırktır. (ç.n.)
3
Rajasuya yani Kralın Kutsanması gününde en azından bu tören süresince kralı bir tanrı konumuna ulaştırdığına inanılan dini ritüel yapılırdı. (ç.n.)
4
Güneş Hanedanı: Hindu efsanelerine göre İkshvaku adlı kralın kurduğu bu hanedan mensuplarının soyu Güneş’e dayanmaktadır. (ç.n.)
5
Vedalar, Hinduizmin en eski kutsal metinleridir. (ç.n.)
6
Nişada: Kadim Hindu metinlerinde ismi geçen bir kabile. (ç.n.)