bannerbanner
Kelt Mitolojisi
Kelt Mitolojisi

Полная версия

Kelt Mitolojisi

Язык: tr
Год издания: 2024
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
2 из 4

Başka bir hikâyede, aydınlık ve gelişme güçlerinin karanlık ve kötülüğünkilerle çekişmesi ima edilmiştir. Ancak ikincisi ölümlü olarak tasvir edilir. Atina’dan anneleri Carman’la birlikte üç adam gelir (Cesur, Siyah ve Kötü, Hastalık oğlu Karanlığın oğlu İmha’nın oğulları). Oğulları yağma ve sahtekârlıkla yok ederken Carman da büyüleriyle geldiği her yeri mahveder. Tuatha Dé Danann’ın mısırlarını talan etmek için İrlanda’ya gelirler. Tuatha Dé Danann, onlara karşı şair Ai’yi, hicivci Cridenbel’i, büyücü Lugh Laebach’ı ve cadı Bechuille’yi gönderir. Bunların bir kısmı Mag-tured’in hikâyesinde de rol oynar. İşgalcileri büyüleriyle denizin ötesine sürerler; ancak işgalciler, önce hizmetinde çalıştıkları Yedi Şey’e geri dönmeyeceklerine dair teminat verirler ve annelerini rehin bırakırlar. Kadın, tanrılara mezar yerinde yıllık bir festival düzenlemeleri ve buna kendi adını vermeleri için yalvararak kederinden ölür. Bunları korudukları sürece Leinsterlilere bol miktarda mısır, meyve, süt ve balık vaat edilir. Gizemli “Yedi Şey”in ne olduğuna dair bir açıklama yapılmamıştır.

Diğer hikâyelerde tanrı gruplarının birbirleriyle çekiştikleri ve çatışmalarında bazen o kadar güçlü olmadıkları için kahramanların yardımına başvurdukları görülür. Bunun bir örneğine Cúchulainn’in Elysium’a ziyaretiyle ilgili hikâyede rastlanır. Tanrı Labraid’in tanrıça Fand ve Liban tarafından şarkısı söylenen cesaretine rağmen, doğaüstü düşmanlara karşı savaşması gereken zaman gelmiştir (Korkunç Senach, Eochaid, Eol ve Akarsu Eogan). Bunlar görünüşe göre Manannan ile birleşmişlerdi. Manannan’ın eşi, Labraid’in kız kardeşi Fand idi ve onu terk etmişti. Labraid korkuyordu, çünkü çekişmenin ne olacağı belli değildi. Kahraman Cuchulainn’in yardımı onu gerçekten memnun ederdi ve bu yardım için ona kız kardeşi Fand’ı vermeye hazırdı. Cuchulainn tanrıların hâkimiyet alanına varıp Labraid tarafından karşılandığında düşmanın büyük ordularına baktılar. Druid büyülerinde yetenekli iki kuzgun, kahramanın varlığını orduya duyurdu. Ertesi sabah Eochaid, bir derede yıkanmaya gitti ve orada Cuchulainn tarafından öldürüldü. Cuchulainn ile Senach arasında büyük bir kavga çıktı ve Senach de öldü. Cuchulainn daha sonra tüm gücünü ortaya koydu ve katliam o kadar büyük oldu ki bizzat Labraid buna bir son vermesi için ona yalvardı ve sonra şu şarkıyı söyledi:

“Çok sayıda atlıdan oluşan yüce bir ordu.Bana her taraftan saldırdı;Onlar denizin oğlu Manannan’ın halkıydı,Eogan’ın yardımına çağırdığı.”

Başka bir örnek, Connaught kralının oğlu Loegaire’in hikâyesinde karşımıza çıkar. Connaught halkı, Ai ovasındaki Kuş Gölü’nün yakınında bir araya gelirler. O sırada, gölden yükselen sisin içinden bir yabancı onlara yaklaşır. Yabancının mor bir pelerini ve omuzlarına kadar uzanan sarı saçları vardır. Yanında altın kabzalı bir kılıç asılıdır; sağ elinde beş köşeli bir mızrak ve sol kolunda altın oymalı bir kalkan vardır. Loegaire onu karşılar ve o, savaşçılardan yardım istemek için tanrıların topraklarından geldiğini anlatır. Adı Fiachna’dır ve karısının tecavüzcüsünü öldürmüştür; ancak Mag Mell kalesindeki kralın oğlu, yeğeni Goll tarafından saldırıya uğramış ve yedi savaşta yenilmiştir. Dolayısıyla yeni bir savaş göz önüne alındığında yardım için gelmiştir. Ülkenin güzelliğini ve orada görkemli ırkın insanları arasında yapılan kanlı savaşları anlatarak ona yardım edecekleri gümüş ve altının beklediğini söyler. Güçlü görüşlü mavi gözleri, cam gibi parlak dişleri ve kırmızı dudaklarıyla güzel ilahi savaşçılar vardır. Savaşlarda güçlü olan bu savaşçılar meclislerinde ilmi meseleler hakkında ezgili mısralarla şarkı söylerler. Fiachna göle girip gözden kaybolur. Şimdi Loegaire adamlarına seslenir. Elli savaşçı onunla suya dalar ve gölün altındaki ilahi topraklarda düşmanına karşı verdiği savaşta Fiachna’ya katılırlar. Fiachna, karısının tutsak olduğu Mag Mell kalesini kuşatır. Kaleyi savunanlar kadını serbest bırakır ve kadın Goll’e olan aşkını itiraf edip galipleri takip eder. Fiachna, kızı Güneş’in Gözyaşı’nı Loegaire’e verir ve Loegaire’in adamlarının her biri bir eş alır. Sıla hasreti çekinceye kadar bir yıl boyunca ilahi diyarda kalırlar; onun yanından ayrılırken Fiahna onlara, ona dönmek isterlerse ata binmelerini ve yeryüzünde inmemelerini söyler. Connaught halkı onları tekrar gördüklerine sevinir çünkü onlar için çok yas tutmuşlardı. Şimdiyse Loegaire tanrıların ülkesine döndüklerini duyurur ve babası ona krallığı, altınlarını ve kadınlarını teklif etmesine rağmen o, orada kalmaz. Aldırışsız oğul, biraların deli gibi aktığı, her ordunun yüz bin savaşçıdan oluştuğu ve krallıktan krallığa gezerken tanrıların melodik müziğinin duyulduğu ilahi diyarın şarkısını söyler. Tanrıça olan karısından ve yoldaşlarından ve kaleden alınan kazanlardan ve içki kupalarından bahseder. Síd gecelerinden biri için babasının krallığını kabul etmeyecektir. Bu sözlerle krallıktan sonsuza dek ayrılır ve egemenliği Fiahna ile paylaşmak üzere Mag Mell’e döner (bir ölümlü için asil bir ilahi ödül). Fionn’un kahramanlık döngüsünde, tanrılara yardım eden başka kahraman örneklerine de rastlanacaktır.

Farklı ilahi gruplar arasındaki savaşa, güzel birer kızları olan síde kralları (ilahi veya peri halkı) Caibell ve Etar’ın hikâyesinde de rastlanır. Genç kızları evlendirmek isteyen iki krala, kızlar için savaş teklif edilir. Ancak savaş sídde yapılırsa síd kirlenecektir (tanrıların ülkesindeki diğer savaş örneklerine aykırı bir fikir). Síd halkı insanlara görünürse artık istedikleri zaman görünür istedikleri zaman görünmez olamayacaklardır. Bu nedenle savaş, onlarla insanlar arasında bir ayrım olmasın diye gece yapılır ve síd halkı geyik şekline bürünür. Mücadele o kadar korkunçtur ki öldürülenlerin toynaklarından ve boynuzlarından dört tepecik yapılır. Savaşın önünü almak için bir kuyudan su fışkırarak Loch Riach gölünü oluşturur; beyaz koyunlar her yedi yılda bir uygun saatte bunun içine atılırsa kıpkırmızı olurlar. Krallardan yalnızca Etar hayatta kalır.

Hıristiyan kâtipleri Tuatha Dé Danan konusunda ne yapacaklarını bilememişlerdi. Onlara yapılan en eski gönderme, cennetten kovulmaları, bulutlar ve sisler içinde İrlanda’ya ulaşmaları hakkındadır. Eochaid ua Flainn, onuncu yüzyılda bunları “hayaletler” (siabhra) olarak adlandırır ve onların semavi mi yoksa dünyevi mi olduklarını sorar; şeytan mı yoksa insan mıdır bunlar? Onlar Japhet’e bağlıydılar. Yine de İstilalar Kitabı’nda şeytan olarak kabul ediliyorlardı. Başka bir gelenek onları, kuzey adalarında büyücülük öğrendikten sonra İrlanda’ya dönen Nemed’in soyundan gelenlerin bir kolu yapar. Tarih yazarları onları hemen hemen insan olarak; resmi Hıristiyanlık kısmen iblis olarak, halk inancı ve romantizm ise eski ilahi yönleriyle bir tür güzel peri ırkı olarak kabul ediyordu.

D’Arbois, Tuatha Dé Danann’ı “annesinin ismi Danu olan tanrının halkı” olarak tercüme eder. Stokes, “tanrıça Danu’nun halkı veya halkları” olarak yorumlar bunu. Stern, Danann’ı sonraki bir ek olarak görmeyi ve ilk ismi Tuatha Dé veya Fir Dea (ilahi kabile veya tanrının insanları) olarak kabul etmeyi tercih eder. Grubun üç önemsiz üyesi (Brian, Iuchar ve Iucharba), bazen “Danu’nun üç tanrısı” olarak adlandırılır ve bu nedenle, belki de tüm grup “üç tanrının insanları” olarak tanımlanır. Brian, Iachar ve Iacharba tri dée dána veya “dánın üç tanrısı” yani “bilgi” veya “kader” olarak da adlandırılır. Danand’dan (Danu) Béchuille ile ayrı bir tanrıça olarak zikredilir. İkisi de tanrıların üvey anneleri olarak adlandırılır. Cormac’ın Sözlükçe’si Danu hakkında hiçbir bilgi vermez ancak bir tanrıça Anu’dan bahseder: mater deorum hibernensium (tanrıları beslediği iyi oldu). Ayrıca Kerry’de iki tepeye “Anu’nun mamaları” olarak gönderme yapılır ki daha sonraki bir sözlükçe burayı “Danu’nun mamaları” olarak adlandırır. İrlanda, Iath n’Anann olarak isimlendirilir ve Anu’nun ismi Macha, Morrígan ve Badb (savaş tanrıçası) ile zikredilir. Oysa diğer pasajlar Danu’yu bunlarla birlikte sunar. Danu muhtemelen, Dán (bilgi) ile Brian, Iachar ve Iucharba’nın bir işlevi olan bilginin birbirine karıştırılmasından dolayı Anu ile karıştırılmaktadır ve Iucharba Danu olarak kişileştirilir. Dolayısıyla onlara, Aslında Brigit’in oğulları olmalarına rağmen, Danu’nun tanrıları veya oğulları denecektir. Stern’in belirttiği gibi Danu; Dagda, Ogma, Bres’in erkek kardeşi Delbaeth’in kızı olduğu için, tüm grubun annesi olamaz. Anu grubun annesiyse, adının Danu’ya benzerliği de hataya yol açar. Tanrıça olarak Anu, belki de bir tür toprak ana olan İrlanda’nın kişileştirilmesidir. Bir bütün olarak bakıldığında, tarihçiler tarafından gerçek kişilerden ilham alınarak geliştirilen tanrıların ilişkisi, pagan hikâyeler kadar efsanevidir.

Tuirenn’in Çocukları hikâyesinde Brian, Iuchar ve Iucharba, Ogma oğlu Tuirenn’in oğullarıdır. Onlara düşman olan Cian, bir gün onların yaklaştığını görür. Kendine bir Druid değneğiyle vurarak domuza dönüşür, ancak Brian bunu fark eder ve kendini ve kardeşlerini tazıya dönüştürür. Cian’ı kovalayıp taşlarla öldürürler çünkü silahların bu işi oğluna anlatacağını söyler. Toprak onu reddetmekten vazgeçene kadar vücudunu yedi kez gömerler. Cian’ın oğlu Lug, bu olaydan toprak sayesinde haberdar olur ve Tuirenn’in çocuklarını büyülü hazineler getirmeye zorlar. Hazineleri toplarken birçok tehlikeyle karşılaşırlar. Babalarının tavsiyesi üzerine Manannan’ın kanosuyla denizi geçip hazineleri ele geçirmeyi başarırlar. Ancak şimdi Miodhchaoin ve oğullarının her türlü bağırmayı yasakladığı bir tepe olan “Cnoc Mlodhchaoin’e üç kez bağırmak” zorundadırlar. İşte o zaman adamlar onları yaralar ve babaları Lug’dan tüm yaraları iyileştiren sihirli domuz derisini ister. Lug, Brian onun huzuruna getirildiğinde bile bunu reddeder ve böylece katiller sefil bir şekilde telef olurlar.

Baş tanrıların isimlerinin çoğundan daha önce bahsedilmiştir. Muhtemelen bir bereket ve doğurganlık tanrısı olan Dagda veya Eochaid Ollathair; Oengus; Nuada; şiir tanrısı Ogma; demircilerin tanrısı Goibniu, pirinç işçilerinin tanrısı Creidne; ilaç tanrısı Diancecht, Ler’in oğlu Manannan; Midir; Bodb Dearg; güneş tanrısı diyebileceğimiz Lug ve diğer daha önemsiz ilahlar. Tanrıçalar ise şunlardır: Anu veya Danu; şiirin ve ilkel kültürün tanrıçası Brigit; Etain ve savaş tanrıçaları Morrígan, Macha ve Neman. Badb bir dördüncüyü oluşturur veya bazen üçlü gruptan birinin yerini alır. Tuatha Dé Danannlar tarım ve büyük baş hayvanlar üzerinde yetki sahibiydi; ama hepsinin harika bir büyü gücü olmakla birlikte başka işlevleri de vardı. Ne yazık ki bu işlevler hakkında çok az mit vardır ve bunların yapısı bir tahmin meselesi olmak durumundadır. Tanrıların eşyalarının mitolojik büyülü doğası, onları ölümlü olarak kabul eden kayıtlarda bile varlığını sürdürür. Mag-Tured savaşını anlatan hikâyenin giriş kısmı, egemenliği üstlenecek her kralın yönetiminde kükreyen Fal taşının Falias’tan nasıl getirildiğini anlatır. Lug’un mızrağı Gorias’tan getirilir. Ona veya onu taşıyana karşı hiçbir muharebe asla kazanılmamıştır. Nuada’nın kılıcı (kınından çıkarılınca kimse ondan kaçamaz), Findias’tan gelmiştir. Tüm birliklerin minnettar bir şekilde ayrıldığı Dagda’nın kazanı Murias’tan gelmiştir. Sihirli yiyecekleri ve diğer eşyalarından daha sonra bahsedilecektir. Hakkında günümüze ulaşan hiçbir efsane olmayan bazı nesnelerin (Dagda’nın yatağı, Morrígan’ın mamaları, Dagda’nın eşinin tarağı ve kutusu, yani iki tepe, Oengus’un taş duvarı ve benzerleri) Brug na Boinne’de olduğu söylenir.


İkinci Bölüm

Tuatha Dé Danann ve Miletliler

Tuatha Dé Danann’ın Miletliler2 tarafından mağlup edilmesini anlatan tarihi kayıt, Tuatha Dé Danann’ın tanrısallığını veya Druid büyüsüne ve doğaüstü güce olan inancın kalıcılığını gözler önüne serer. D’Arbois, Tuatha Dé Danann’ı Miletliler gelene kadar yüz altmış dokuz yıl boyunca İrlanda’nın efendisi yapan entrikanın, 1072’de ölen Galli Coemain’in icadı olduğunu göstermiştir. İstilalar Kitabı bunu benimsemiştir ve tanrıların MÖ 1700’e kadar art arda krallar olarak hüküm sürdüklerini varsayar. Bununla birlikte Gilla Coemain’in zamanında bile, bu plan her zaman kabul edilmedi, çünkü Tigernach Yıllıklar’ında MÖ 305’ten önce tarihi bir İrlanda zamanından bahsetmez; ancak mevcut hikâyeler, tanrıların çok daha sonraki bir tarihte (sözgelimi İsa’nın İrlandalı çağdaşları olduğu iddia edilen Conchobar ve Cúchulainn’in zamanında) hâlâ hayatta olduğunu göstermiştir.

Miletliler geldiğinde, Tuatha Dé Danann’ın üç kralı hüküm sürüyordu: MacGuill (Fındık Ağacı’nın Oğlu), MacCecht (Saban’ın Oğlu) ve MacGréine (Güneş’in Oğlu). Bunlar sırasıyla Banba, Fotla ve Ériu (isimleri İrlanda’nın antik isimleridir ve sonuncusu “Erin” şeklinde varlığını sürdürmektedir) ile evliydi. Bunların İrlanda’nın bazı bölgelerinin isimlerini aldığı varsayılan eski tanrıçalar mı yoksa tarih yazarlarının ülkeye verilen unvanlardan türettikleri isimler mi olduğu belli değildir. Hikâyedeki bir olay ilk fikri ima etmektedir. Üç kral, doğa ve tarım tanrıları olabilir ve Miletlilerle savaşırken sırasıyla Eber, Airem (Çiftçi) ve büyü şarkıcısı ve hüküm verici Amairgen tarafından öldürüldüler. Miletliler, Mısır’dan kovulan bir İskit asilinin torunlarıydılar. Bu soylu İspanya’ya geldi (Torunu Bergon burada bir kule inşa etti) ve babası kimi zaman Bile diye adlandırılan Mile’nin babası veya büyükbabasıydı. Başka bir oğul olan Ith, bir akşam kuleden bakarken İrlanda kıyılarını gördü. Doksan takipçisiyle oraya yelken açtı ve bir anlaşmazlığı çözmesi için yalvaran krallar tarafından memnuniyetle karşılandı. Onun kaderi, anlaşmazlıkları gidermek üzere çağrılan halk hikâyesi kahramanlarının kaderinden çok farklıydı. Krallara adalete göre hareket etmelerini buyururken toprağın bereketini o kadar övdü ki krallar toprak üzerinde planlar kurduğundan şüphelenip onu öldürdü. Müritleri cesedini İspanya’ya taşıdı ve Miletlilerin şefleri, onun intikamını almaya karar vererek İrlanda’ya yelken açtılar. Ancak Tuatha Dé Danann sihirli bir sis oluşturup adanın domuz sırtı gibi görünmesini sağladı (Muic-Inis yani “Domuz Adası” adı buradan gelmektedir). Sonunda karaya çıktılar ve Mile’nin oğlu şair Amairgen şarkı söyledi:

“Ben denizde bir rüzgârım,Ben bir deniz dalgasıyım,Ben denizin gürlemesiyim,Ben güçlü bir öküzüm,Uçurumda yırtıcı bir kuşum,Ben bir güneş ışınıyım,Ben akıllı bir gezginim,Ben vahşi bir yabandomuzuyum,Ben ovada bir gölüm,Ben yetenekli bir sanatçıyım,Ben, bir orduyu biçen keskin bir kılıcı olan bir devim.”

Bazıları bunu bir çeşit Kelt panteizmi olarak görür. Eğer öyleyse bu, tuhaf bir panteizmdir çünkü daha çok Keltlere özgü övüngen süslü sözlerdir. Taliesin’in benimsediği ardışık formlardan bahsettiği Galler şiirlerinde benzerlik vardır. Bu karşılaştırma İrlandalı Erigena’nın panteizmiyle değil, barbar tıp adamlarının övünen sözleriyle yapılmalıdır.

Miletliler sırayla Banba, Fotla ve Ériu ile bir araya gelip her birinden adaya adlarını vermelerini istediler. Krallar daha sonra, göstermelik olarak savaş ya da teslimiyet sorununu tartışacak bir ateşkes için yalvarsalar da asıl amaçları Druidlerine sihirli sözler hazırlamaları için zaman tanımaktı. Yanlışsa ölmesi şartıyla Amairgen’in hükmünü kabul etmeye karar verdiler. Amairgen daha sonra Miletlilere dokuz dalganın sihirli mesafesine çıkmaları gerektiğini söyledi ve geri dönmeyi başarırlarsa ülke onların olacaktı. Bu, İrlanda’da verilen ilk karardı. Miletliler bunun üzerine gemilerine döndüler, ancak istenen mesafeyi kazanır kazanmaz Dru-idler ve tanrıların şairleri, bir fırtına çıkardılar. Eber, onu bayrak direklerinin ucunu geçmeyen bir Druid fırtınası olarak tanıdı ve Amairgen şimdi Erin’in doğal özelliklerinin yardımına başvurdu (sonraki hikâyeye gömülü ve ilkel bir düşünce aşamasının özelliklerini taşıyan eski animist bir rün):

“Sana sesleniyorum Erin,Pırıl pırıl deniz,Bereketli, bereketli tepe,Vadileri olan orman,Akan, akan dere” vb.

Şimdi fırtına durmuştu ve Eber sevinçle Erin halkını mızrak ve kılıçla vuracağını söyleyerek övündü; ama o anda fırtına tekrar patladı, gemileri dağıtıp harap etti ve birçok kişiyi boğdu. Hayatta kalanlar Boyne’ye indi ve Tuatha Dé Danann’a savaş açtı. Üç kraliçenin, Lug’un cadılarının Fomorlara yaptığı gibi, Miletliler için bir yanılsama olan sihirli bir ordu yarattığı söylenmesine rağmen Tuatha Dé Danann yenildi.

“Cesurca savaştıkBanba adasının ruhları (siabhra) için,Bin kişiyi indirdikTuatha Dé Danann’ın adamlarından.”

Başka bir çatışmada, üç kral ve kraliçenin katledildiği başka bir bozgun gerçekleşmiştir; bu, Tuatha Dé Danann’dan kurtulanların yeraltı sığınağına sığındıkları zamandı, Miletliler İrlanda’nın efendileri olarak kaldılar.

Bu anlatının temeli ne olursa olsun, eski bir pagan miti değildir çünkü insanların taptığı tanrılar, onlar ya da onların kurgusal ataları tarafından yenilgiye uğratılmaz. Tarih yazarları tarafından gerçek ırklar, hayali ırklar ve ilahi gruplar kısmen tek bir bakış açısına göre değerlendirilmiştir; bunların hepsi insandı ve birbirleriyle savaşmak için yaratılmış olmaları mümkündür. Şimdi şu soru sorulabilir: Eski tanrılar nasıl terk edildi ve neden genel olarak sídde yaşadıkları düşünülüyordu (hatta şimdi bile böyle düşünülüyor)? Hıristiyanlaştırılmış kabilelerin, tanrılarını terk ettikleri biliniyordu. Ancak bunlar, onlar tarafından ihtiyaç anında gizlice başvurabilecekleri gözlerden uzak yaşayan bir tür peri ırkı olarak görülmeye başlandı. O halde, Hıristiyanlık onların yenilgisine neden olmuş olmalı.

Bu fikir için az önce özetlenen anlatının kaynağını takip edebiliriz. Aslında, Kadimlerle Söyleşi’de (Acallamh na Senórach) bahsedilen meseledir; burada, tarihi şemadan bağımsız olarak, tanrılar sözde yenilgilerinden çok sonra bile güçlüdürler. Féinn’den Aziz Patrick günlerine kadar hayatta kalan Caoilte, Tuatha Dé Danann’ın gücünün yakında azalacağını söyler; zira aziz “arada bir onlardan fakir birinin gelip geçici olarak dünyayı (yani insanların uğrak yerini) tekrar ziyaret ettiğini görmediğin sürece, onları tepelerin ve kayalıkların zirvelerine sürgün edecektir.” Bu nedenle belki de başka bir yerde Söyleşi, onların kendilerini besleyecek kadar fazla toprağa sahip olmadıklarını göstermektedir. Aziz Patrick’in Hayatı’nda bu zafer dramatik bir şekilde temsil edilir. Aziz Patrick, altın ve gümüşle kaplı Cenn Crúaich’in (Höyüğün Başı) bir heykelinin ve diğer on iki kişinin bronzla kaplı temsilinin bulunduğu Mag Slecht’e gitmiştir. Baş heykel, asasını kaldırıp yere doğru eğilir ve diğerlerini toprak yutmuştur ve aziz tarafından lanetlenen içlerindeki iblisler tepeye kaçmıştır.

O halde bu yenilgi neden Miletlilere atfedildi? İrlanda’nın farklı bölgelerinde yaşayan farklı düşman Kelt gruplarından büyük hanedan aileleri tarafından yönetilen ve sırasıyla Cashel ve Tara’da hüküm süren ikisi, Aziz Patrick’in zamanından kısa bir süre sonra öne çıktı. Ancak tanrılar İrlanda’da daha önceki ırkları fetheden güçlü bir ırk olarak görülmeye başlandığından, Miletlilerin onları yendiğini göstermek gerekli hale geldi. Bu, Miletlileri uzak antik çağa geri itti ve MÖ 1700’den beri İrlanda’nın efendileri olduklarını gösterdi. Hıristiyanlığın gelişiyle iktidara geçen Tuatha Dé Danann’ın artık onlar tarafından mağlup edildiği ileri sürüldü. Dolayısıyla, İrlanda tarihini ortaçağda yeniden yapılandıranların merkezi teorisi, “İrlanda’nın, Hıristiyanlık döneminden çok önce Miletos ırkına tabi oldukları” yönündeydi. Daha sonra Ulster kahramanları, sonunda tüm İrlanda aristokrasisi gibi Mile ile ilişki içine girdi.

Mile (Latince miles, “asker”) ve Bile, eski mitolojide yeri olmayan samandan adamlardır. Bu nedenle Rhys ve d’Arbois’in Bile’yi, Balor ve bir Kelt Dispater’i ile ölüm ve ata tanrısı olarak denkleştirme girişimleri modern bir efsaneleştirme girişiminden başka bir şey değildir. Fetih anlatısı kuşkusuz, daha önceki doğaüstü güç ve sihir kavramlarına başvururken, Tuatha Dé Danann’ı insanlardan kısmen farklı (siabhra, “ruhlar”) olarak görmeye eğilimliydi. Bu, yaygın görüştür ve aynı zamanda eski mitleri içeren edebi hikâyelerde mevcuttur. Tanrılar, ara sıra insanlara yardım eden sideler, insanüstü bir ırktı ve bu, resmi görüşü etkiledi; zira mitolojik belgeler, yenilgilerinden sonra Tuatha Dé Danann’ın yeraltı saraylarına nasıl çekildiklerini, zaman zaman ölümlülere yardım etmek veya onlara zarar vermek için ortaya çıktıklarını anlatır. Miletliler bile onların güçlerinden, özellikle Dagda’nın gücünden henüz kurtulmamışlardı. Mısırları ve sütleri Tuatha Dé Danann tarafından yok ediliyordu ve gelecekte bunu önlemek için Dagda ile arkadaş oldular, böylece şimdi bu şeyler onlara kaldı. Bu hikâye, mısır ve sütün, insanlar tarafından gücenildiğinde bu nimetleri esirgeyen tanrılara bağlı olduğuna dair eski mitolojik düşüncenin yeni versiyonu gibi görünüyor. Bunlar ayrıca fedakârlık yoluyla elde ediliyorlardı yani, çocuklarını ve hayvanların ilk yavrularını Cenn Crúaich’e kurban ediyorlardı. Başka bir yerde Fomorların mısır ve sütlerinin üçte ikisini Nemedlerin yıllık olarak aldıklarını görüyoruz. Belki de burada, armağanların verilmemesi ve bu tarz şeylerin sunulması fikriyle, afet tanrıları tarafından yok edilmesi fikrinin bir karışımıyla karşı karşıyayız. İrlanda’da ve batı dağlık bölgesinde periler için yiyecek ve süt gibi adak bırakılmasına hâlâ rastlanmaktadır.

Bu karakterin referansları ve aynı zamanda Galya anıtlarındaki semboller, doğurganlığı kontrol eden bazı tanrıların işlevlerini akla getirmektedir. D. Fitzgerald’ın Limerick’te topladığı bazı folklorik bilgiler, bu işlevlerin hatırasının romantik bir görünüş altında belli belirsiz bir şekilde nasıl devam ettiğini göstermektedir. Cnoc Aine (Knockainy yani “Aine’nin Tepesi”) her zaman Güney Munster perilerinin kraliçesi ve Tuatha Dé Danann’dan Eogabal’ın kızı Aine’nin konutu olarak kabul edilmiştir. “Şimdiye kadar yaşamış en iyi kalpli kadın” olan Aine, hâlâ Loch Guirr veya Cnoc Aine’de görülür. Aine, onu ele geçirdikten sonra (her zamanki peri gelin olayı) Lord Desmond ile evlenip ona bir erkek çocuk doğurur. O ve oğlu onu terk ederler, ancak daha sonra zaman zaman ortaya çıkarlar. Oğlu vaktiyle Desmond Kontu olmuştur. Bir keresinde tepenin çoraklığı hakkında annesiyle konuşur ve kadın ertesi sabah tepeye bezelye diker; bu, kadının işlevlerine dair önemli bir göndermedir. Tarım ayininin kalıntıları, Aziz John Eve tepesi üzerinde bir araya gelen bir geçit töreni şeklinde geçen yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. Saman demetleri direklere bağlanır ve yakılır, bunlar daha sonra her ikisine de şans getirmesi için tarlalardan sığırlarla taşınır. Bir yıl bu ihmal edilmiş ancak Aine liderliğindeki gizemli bir alay tepede görülmüştür. Her zamanki geçit töreninden sonra orada kalan kızlar başka bir önemli günde Aine ile karşılaşmışlardır. Aine, kendisine verilen onur için onlara teşekkür ederip gitmelerini rica eder. Çünkü Aine’nin maiyeti tepeyi kendileri için ister ve bu varlıklar, Aine’in ürettiği bir yüzük sayesinde kızlar tarafından görülebilirler. Aine bu sebeple açıkça doğurganlık ayinleriyle ilişkilendirilir.

Şimdi tarihi anlatıya göre, yenilgilerinden ve derin tepelere ya da síde çekildikten sonra, tanrıların bunları kendi aralarında nasıl bölüştürdüklerini ve aynı zamanda içlerinden birinin kral rolünde olduğunu göreceğiz.

Üçüncü Bölüm

Sídin Paylaşılması

Kelt tanrıları, putperest zamanlarda tepeler ve tarih öncesi tümülüslerle, özellikle Boyne yakınlarındakilerle ilişkilendirilmiş olabilir ve uzak adalarda yaşayan tanrıların yeraltı ülkelerini kapsar. Durum böyleyse, höyüklerin neden Tuatha Dé Danann’ın inziva yeri olarak görüldüğünü ve oradan bir tür peri olarak ortaya çıktıklarına niçin hâlâ inanıldığını açıklamaya yardımcı olacaktır. Halk, eski tanrıların her zaman höyüklerle ilişkilendirildiğine inanıyorsa mitoloji yazarlarının, Miletliler tarafından mağlup edildikten sonra oraya çekildiğine dair bir efsane geliştirmeleri kolaydı.

Bu tepelerin ve höyüklerin içinde, cennetsi güzelliklerle dolu muhteşem sarayları vardı. Bu içi boş höyük ya da tepeler, muhtemelen Latince sedes ile aynı kökten gelen ve bu nedenle belki de “tanrıların koltukları” anlamına gelen síd olarak biliniyordu. Buraların ilahi sakinleri áes side, fir side mná side idi; yani síd halkı. Bunlar her yerde Tuatha Dé Danann veya onların soyundan gelenler olarak kabul edilir. Aziz Fiacc ilahisi, insanların sideye taptıklarından bahseder. Kral Loegaire’nin kızları ise Aziz Patrick’i ve onun beyaz cübbeli rahiplerinin áes side, yeryüzünde ortaya çıktıklarını kabul ediyorlardı. Daha sonraki zamanlarda sidenin periler olduğu kabul edildi ve çeşitli isimlerle adlandırıldı; ancak bu periler, illa kısa boylu olmasalar da önceki sidelere yani Tuatha Dé Danann’a yakından benzerler. Bu bakımdan ortaçağ Fransız inancındaki féelere (ilk tanrıçalara ait romantik kalıntılar) çok benziyorlar.

На страницу:
2 из 4