bannerbanner
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı
Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı

Полная версия

Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
8 из 8

‘Çık, durma çık! Yoksa her şeyi yüzüne karşı söylerim!’

Şimdi içime kurt düşmüştü. Günahtan bahseden karım acaba neler söyleyecekti? Bunu merak ediyordum. Sapsarı kesilen Davut’tan henüz şüphe etmemekle beraber onun odadan çıkmasını istiyordum. Yalvardım, yüzünü okşaya okşaya kendisini sofaya çıkardım.

Karım baş ucuna dönmekliğimle beraber elimi tuttu.

‘Marya…’ dedi. ‘senin kızın değildir. Benden doğan bir piçtir, babası Davut’tur!’

Üst tarafını dinleyemedim, ölmek üzere bulunan kadının yüzüne bir balgam savurdum, eteğime yapışan kızı tekmeledim, sofaya fırladım. Ömrümün son düellosunu yapacaktım, hain dostumla çarpışacaktım. Fakat onu bulamadım, evde değil, Peşte’de bulamadım. Çirkin, iğrenç ve murdar hakikatin ortaya çıkacağını sezer sezmez savuşmuştu, bulunamayacak bir yere saklanmıştı.”

Akıncı Mustafa, şen şen mırıldandı:

“Gözün aydın ulu hünkâr. Amcan oğlu cılk çıktı!”

İhtiyar Türkçe söylenen bu sözleri anlayamadı, sordu:

“Ne diyorsun delikanlı, beni mi kınıyorsun, Davut’u mu?”

“Hayır ihtiyar, ne onu yapıyorum ne bunu… Bizim hünkârı kutluluyorum…”

“Neden?”

“Davut’un Türk olmadığını anladım da ondan!..”

“Vay, Davut Türk değil miydi, prens değil miydi?”

“Türk olsaydı, kardeş dediği adamın ırzına göz koymazdı. Hele böyle delik delik saklanmazdı.”

“Yanılıyorsun delikanlı. Türkler içinden -tek tük de olsa- kötüler çıkar.”

“Kötü belki çıkar ihtiyar. Fakat korkak çıkmaz. Aslan postu içinde tavşan yüreği çarpmaz ki. Türkler arasında da ödlekler bulunsun…”

“Türklerin yaptıkları büyük işlere bakılırsa hakkın var demek gerekleşiyor delikanlı… Lakin Davut’un benden kaçtığı da muhakkak. Belki bu kaçış utandığındandı?”

“Utanan kaçmaz, özür diler.”

“Her neyse delikanlı. Sözü uzatmayalım, takatim yok. Neredeyse nefesim kesilecek. İzin ver de hikâyeyi bitireyim.”

“Söyle ihtiyar, kulağım sende.”

“Davut’u bulamadım, karımın da suçunu bağışlayamadım. Biri kaçıp, öbürü de ölüp elimden kurtuldu. Gelgelelim ki bu kız, canlı bir tükürük gibi elimde ve önümde kaldı. Onu atamazdım, suçsuz bir zavallıydı. Sevemezdim, çünkü benimle hiçbir alakası yoktu. Üstelik alıklığımı, yıllarca aldatılmış bir koca olduğumu haykıran bir mahluk demekti. Ona baktıkça Prens Davut’un namusuma fırlattığı tükürüğü köpürmüş gibi görüyorum, çıldırıyorum. Öyle iken on yıldır kendisini besledim, o da beni şu ihtiyar günlerimde kırmadı, incitmedi, candan bakıp korudu. Şimdi ben ölmek üzereyim. Davut’un kızını korumak size düşüyor. Mademki kandaşsınız, onu alıp götürmelisiniz. Davut’u bulup da kafasını kestiğiniz vakit kulağına benim de öcümü aldığınızı lütfen söylerseniz, ruhumu sevindirmiş olursunuz.”

“Sen bizim Davut’u aradığımızı nereden biliyorsun?”

“Üç dört ay önce bana bir mektup yollamıştı, aramızda bir şey olmamış gibi davranıyordu, Macar kralı ile uyuştuğunu ve onun yardımıyla Türkiye’ye gireceğini yazıyordu. Böyle bir fikrin veya kararın gizli kalması mümkün değildir. Türklerin kulağı ise pek deliktir. Onun için kendi kendime düşündüm. Davut’un ordular başına geçerek Türkiye’ye doğru yola çıkmasından önce Türklerin harekete geçip onu yakalayacaklarını umdum. Bu gece çanlar ötüp de Türkler geliyor gürültüsü sokaklara dökülünce hesabımda yanılmadığım meydana çıktı. Ben sizin beni bile aradığınıza inanıyorum. Bunu şu kıza söylemiştim ve saatlerden beri sizi bekliyordum.”

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Karış vermek: Beddua etmek. (e.n.)

2

Hulus çakmak: Dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak. (e.n.)

3

Kazıklı Voyvoda’nın buraya kafadar yazdığımız vahşi cinayetleri Angel’in Eflak tarihinde ve Bonifiniyüs’ün eserinde birer birer ve uzun uzun yazılı olup Hammer, her iki tarihten yaptığı iktibasların yerlerini göstermektedir. Bizim Neşri, İdrisi ve Ali tarihlerinde de bu cinayetler hakkında hayli yazı vardır. Biz, en küçük bir katış yapmadık, Hammer’in bilhassa Angel’den aldığı malumatı roman üslubuyla tefrikamıza geçirdik. (y.n.)

4

Kazıklı Voyvoda’nın kardeşi Radol’e Fatih’in gönül verdiğini söyleyen ve yazan Bizanslı iki tarihçidir. Kalkondilas’la Dukas’tır. Onların ortaya attıkları bu masal, gerçek bir hadise imiş gibi birçok Frenk tarihlerine geçmiştir. Kalkondilas, iftirasını sağlamlaştırmak için sahneler de uyduruyor. Onun anlatışına göre Fatih Sultan Mehmet, Radol’ün güzelliğine karşı çirkin bir heyecan duyarak delikanlıyı sıkıştırmak isteyince ilkin büyük bir mukavemet görmüş ve bu mukavemet Radol’ün kılıçla kendini korumaya kalkışması derecesinde sert olmuştur. Radol, gene Bizans tarihçilerinin dediğine bakılırsa namusunu ilk günlerde koruyabildiği hâlde sonra Eflak prensi olmak hırsıyla, Fatih’in dediğini yerine getirmiştir.

Bu, bir masal olmakla beraber Fatih Sultan Mehmet’in güzel erkeklere karşı çirkin sevgiler beslediği de doğrudur. (y.n.)

5

Jan Hunyad bir iki Osmanlı ordusunu bozduğu için bütün Avrupa’da “kilise kahramanı” diye alkışlanmıştı. Oğlu Matyas da o hatıralar yüzünden Macar kralı yapılmıştı. Hâlbuki bu temeli çürük propaganda kahramanı, bir piçti. Macar krallarından Sigizmond’un 1392’de Türklerin önünden kaçarken Elizabet Morsine adlı bir kızı gebe etmesinden doğmuştur. (y.n.)

6

Bu beş yüz delikanlı hikâyesi de Bizans tarihçisi Kalkondilas’la Dukas’ın kalemlerinden çıkmıştır. (e.n.)

7

Süel: Askerî. (e.n.)

8

Tatar: Posta sürücüsü. (e.n.)

9

Kavsikuzah: Gökkuşağı. (e.n.)

10

Küngürlemek: Uyuklamak, uyuklarken düşecek gibi olmak. (e.n.)

11

Tehalük: Can atma, çok isteme. (e.n.)

12

Dilmaçlık: Çevirmenlik. (e.n.)

13

Boş böğür: Böğürün eğe ve kalça kemikleri arasındaki boş kısmı. (e.n.)

14

Sin: Mezar. (e.n.)

15

“Yaksiç, Mustafa’yı, şişe sokulan kardeşini yavaş yavaş yanar bir ateş üzerinde bizzat kızartmaya mecbur etmişti.” (Hammer, Yirminci Kitap)

16

Hammer, On Dördüncü Kitap: “Vlad’ı itaat ettirmek için İkinci Murat’ın şaraptarı iken donanma kaptanı, Mora valisi ve en son Vidin valisi olan Çakırcı Paşa ile önce Katabolinos ve şimdi Yunus Bey denilen Rum’dan dönme kâtip gönderildi. Bunlar voyvodayı düzenle yakalamak istediler. O da bunu sezdi, paşa ile adamlarını yakaladı, ellerini ayaklarını kesti, hepsini kazığa vurdu. Fakat paşaya şerefli bir yer verdi, yani onu öbürlerinden daha yüksek bir kazığa vurdurdu.” (y.n.)

17

Kazıklı Voyvoda’nın babası da Vlad adlıdır. O, 1432 yıllarına doğru Türklerin uç beyleri gibi bir şey olan Karpat Mağravları yanında mahpustu. Macar kralının emriyle serbest bırakılıp Eflak’a gönderildi, prensliği ele aldı. Lakin Macarların himayesi altında kalması Osmanlılar’ın işine gelmiyordu. Bundan da kendisi için tehlike vardı. O sebeple kalktı Edirne’ye geldi, İkinci Murat’ın himayesine sığındı. Türkler onu bir müddet Gelibolu’da hapsettiler, sonra Bükreş’e yolladılar. Fakat oğulları Vlad’la Radol’ü, beş on da boyarı rehin olarak alıkoydular ve bunları Kütahya’ya gönderip Eğrigöz köyünde oturttular. Çakırcı Hamza işte o günleri hatırlatıyor. Vlad’la Radol’ün o sırada pek küçük oldukları anlaşılıyor. (y.n.)

18

Prens Davut’tan yalnız tarihçi Yorga bahseder. Onun yazdığına göre Murat adlı bir Osmanlı şehzadesi uzun yıllardan beri Macar Kralı Sigizmond’un yanında bulunuyordu, ihtiyarladı, gözleri kör oldu ve Davut adlı bir vâris bırakarak öldü. Osmanlı ve Frenk tarihlerinde böyle bir rivayet yoktur. Fakat Yorga, Davut’un birçok maceralarını yazmakta olup o, bizim romanımızda da rol oynamıştır. (y.n.)

19

Bu sözler, Sofya’nın Türkler tarafından alınması vakıasıyla ilgilidir. O vakıa da gerçekten bize kıvanç ve Sofya’nın o devirlerdeki sahiplerine utanç verecek ayardadır. Bir Frenk tarihi o hadiseyi şöyle yazıyor: Sofya’yı İnce Balaban Bey sıkıştırıyordu. Güzel düşünülmüş bir plan şehrin kapılarını Türklere açtırdı. Uzunca Sevindik adlı ve eşsiz denilecek kadar güzel bir genç Sofya’ya girdi, Hristiyan olmuş göründü, kendisini Sofya kumandanının yanına doğancı olarak kabul ettirdi. Bir gün balıkçın avında iken kumandanı şehirden dışarı çıkardı ve bir yolunu bulup attan aşağı aldı, bağladı, Türk ordusuna götürüp Balaban Bey’e teslim etti. Bulgar kumandanının böyle yakalandığını görünce korktular. Sofya’nın anahtarını Türklere verdiler (1382). İşte bizim Küçük Mustafa’nın Alp Sevindik dediği bu yiğit Türk’tür ki Sofya’yı tek başına almak gibi inanılmaz bir işi başarmıştır. (y.n.)

20

Osmanlı ve Selçuk tarihlerinde, hatta daha eski Türk devletlerinin tarihinde sık sık görülen uç kelimesi, sınır boyu demektir. Uç halkı sınırlarda oturan ahali demektir. Uç beyi de hudut muhafızı ve kumandanıdır. (y.n.)

21

Küçük Mustafa, Yıldırım Beyazıt’ın büyük oğlu olup Edirne’de saltanat sürmüş ve kardeşi Musa Çelebi tarafından ölüme sürüklenmiş olan Emir Süleyman’ın oğlu Orhan’ı hatırlatıyor. Bu prens, babasının ölümünden İstanbul’un alındığı yıla kadar, yani 1411’den 1453’e kadar Bizans sarayında kaldı. İstanbul’un muhasarası sırasında Bizanslılarla beraber Türklere karşı harp etti, belki birkaç da Türk öldürdü. Fakat Türkler şehre girince başına neler geleceğini anladı, kale duvarından hendeğe atlayarak kendi kendini öldürdü. (y.n.)

22

Hendesi: Geometrik. (e.n.)

23

Bu esirin hikâyesi Angel’in Eflak tarihinde, Kalkondil’de yazılıdır. Hammer, esirin bizzat hünkâr tarafından sorguya çekildiğini yazmış olan Angel’in bu yanlışını düzeltmeyi unutmamıştır ve yanlışın nereden ileri geldiğini de anlatmıştır. O düzeltmeye göre Eflak tarihçisi, Kalkondil’in Machumetes diye yazageldiği Mahmut adını Mehmet’le karıştırmıştır. Hâlbuki aynı şekilde yazılan Mehmet’in padişah olduğu anlaşılmak -ve Mahmut’tan ayırt edilmek için Kalkondil daima rex (hükümdar) kelimesini kullanmıştır. Esir ile konuşan adamın adı üstünde bu kelime yoktur ve o hâlde sorguyu yapan Mehmet değil, Mahmut’tur.

Kalkondil, Mahmut Paşa’nın, Eflaklı esiri bir türlü söyletememesi üzerine tehdide kalkışmakla beraber “Bu adam bir ordu başında bulunsaydı büyük bir şan kazanırdı.” diye herifi takdir etmekten de geri kalmadığını yazmaktadır. (y.n.)

“Türk süvarileri, karşısında dövüşecek düşman bulamadıklarından, Eflak topraklarında gelişigüzel dolaşıyorlardı. Drakül, Moldaviye sınırı üzerinde ilkin sığındığı yeri bırakarak Macaristan’a geçmişti. Kendisi Matyas Korven’den yardım istemiş ve ümitle oraya gitmiş olduğu hâlde Macar kralı, onu zindana konulmak üzere Bulgarlara yolladı. Sultan Mehmet, iki kardeş muharebesi demek olan bu seferden yorularak gözdesi Radol’ü Eflak tahtına oturtmak emriyle akıncı kumandanı Ali Bey’i bırakıp kendisi İstanbul’a döndü.” (y.n.)

24

Vlad, sanki büyülenmiş gibi ortadan kaybolduğundan Sultan Mehmet, Drakül’ün payitahtı üzerine yürüyerek Eflak içinde ilerledi. Bu şehirden biraz ileride bir nehrin suladığı ovanın başında kazıklardan bir orman dikilmiş olduğunu görünce tiksinmekten kendini alıkoyamadı. Yarım fersah uzunluğunda bir mesafe içinde -birtakımı kazığa vurulmuş, birtakımı çarmıha gerilmiş- yirmi bin insan görünüyordu. Bunların ortasında ve diğer kazıklardan daha uzun bir kazık üzerinde -ipek ve erguvan elbisesiyle- Hamza Paşa’nın cesedi hâlâ seçiliyordu. Ciğerleri açık annelerinin yanında çocuklar görülüyordu ki, kuşlar bağırsaklarının üzerine yuva kurmuşlardı.

25

Cife: İğrenç. (e.n.)

26

Cemile: Gönül alıcı davranış. (e.n.)

27

“İki kol akıncı Laybah ve Rodofsvert üzerine yürüdü. Üçüncü kol Kölpa Nehri kıyısında yer aldı. Kollardan biri sekiz bin, bütün Karniola’yı vuran ikinci kol ise İg kasabasıyla Sitiç Manastırı’nı yakarak yirmi bin esir aldı, Laybah önünde göründü.” (Hammer, On Altıncı Kitap) (y.n.)

28

Uğrulamak: Hırsızlıkla ele geçirmek, çalmak, sirkat etmek. (e.n.)

29

“Türkleri, Frankipan kontlarıyla daima muharebede bulunan Kropa kontları çağırmıştı. Bunun üzerine akıncılar, Hırvatistan’ı geçerek Karniola’ya girdiler, Laybah’a geldiler.” (y.n.)

30

Belinlemek: Birden uyanarak çevresine korku ile şaşkın şaşkın bakmak, irkilmek. (e.n.)

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
8 из 8