
Полная версия
Nutuk
Bütün temenniler şu merkezdedir ki hükûmet meşru olan millî akımı durdurmaya çalışmaktan vazgeçerek, Kuvayımilliyeye dayansın ve her türlü teşebbüsünde millî gayeyi rehber kabul etsin!
Bunun için de, millî varlığı ve millî iradeyi temsil edecek olan Meclisimebusanın en kısa bir zamanda toplanmasını sağlasın!
Sivas Kongresi Hazırlıkları
Efendiler, Sivas’ta toplanmasını sağlamaya çalıştığımız kongreye her taraftan temsilci seçtirmek ve onların Sivas’a gelmelerini temin etmek için daha Amasya’da başlamış olan çalışma ve yazışmalar devam ediyordu. Bütün komutanlar ve her tarafta birçok vatansever, olağanüstü gayret gösteriyordu. Fakat yine, her tarafta menfi ve aleyhte propagandalar ve bilhassa İstanbul hükûmetinin engelleyici tedbirleri işi güçleştiriyordu.
Bazı yerler hem temsilci seçmiyor ve hem de maneviyatı kıracak ve herkesi ümitsizliğe düşürecek cevaplar veriyordu. Mesela 20’nci Kolordu Komutanı adına, Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey’in İstanbul’dan alınan bilgileri taşıyan 9 Ağustos 1919 tarihli şifresinde, şu maddeler dikkate değer görüldü:
1- İstanbul temsilci göndermiyor. Oradaki işleri tasvip etmekle beraber, cüretli bir duruma girmeyi arzu etmiyor.
2- İstanbul’dan temsilci göndermek imkânı yoktur. Teklif olunan kimseler, orada verimli, başarılı iş göreceklerinden emin olmadıklarından boşuna masraf etmemek ve yolculuk sıkıntılarına katlanmamak için hareket etmiyorlar (Bilindiği gibi bazı kimseleri özel olarak yazarak da davet etmiştik.).
Biz her taraftan temsilci seçtirmek ve göndertmek hususunda karşılaşılan güçlükleri yenmeye çalışırken, diğer taraftan en emniyetli olmak üzere, kongreye toplanma yeri seçtiğimiz Sivas’ta da bir telaş ve heyecan başladı.
Efendiler, burada sırası gelmişken arz edeyim ki ben Sivas’ı hakikaten her bakımdan emniyetli bir yer saymış olmakla beraber, daha Amasya’da iken Sivas’a gelen bütün yollar üzerinde, uzaktan ve yakından gerekli askerî tedbir ve tertipleri aldırmayı da ihtiyata uygun bulmuştum.
Sivas Valisi’nin Endişeleri
Sivas’ın heyecanı şöyle öğrenildi: 20 Ağustos günü, öğleyin Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından telgraf başına davet olunduğum zaman, Paşa’nın uzun bir telgrafı veriliyordu. O telgraf şudur:
Erzurum’da Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,
Evvela rahatsız ettiğimden dolayı yüksek aflarınızı rica eder ve zatıdevletlerinin sıhhatini sorarım. Neden rahatsız ettiğimi aşağıda arz ve izah ediyorum, efendim. Görünüşte Fransızlara ait müesseseleri teslim almak, hakikatte buraların durumu hakkında incelemelerde bulunmak üzere, Cizvit papazlarıyla beraber İstanbul’dan önceki gün Sivas’a gelerek valilik makamını ziyaret eden Fransız subaylarının ziyaretlerini iade için dün sabah yanlarına gitmiştim. Ziyaret ve görüşmenin sonunda orada hazır bulunan Fransız binbaşılarından Jandarma Müfettişi Mösyö Brunot, biraz özel görüşmek istediğini söyleyerek bendenizi diğer bir odaya aldı. Söylediği sözleri aynen naklediyorum:
“Mustafa Kemal Paşa ile Kongre heyetinin Sivas’a gelip burada da bir kongre yapacaklarını işittim. Bunu İstanbul’dan gelen Fransız subayları söylediler. Sizinle bu kadar samimi görüşür ve şahsınıza karşı pek ziyade hürmetler beslerken, bu meseleyi benden saklamanıza çok üzüldüm.” dedi. Bendeniz de lazım gelen cevabı vererek kendisini inandırmaya çalıştımsa da son söz olarak:
“Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas’a gelir ve burada kongre yapılmasına teşebbüs olunursa beş-on gün içinde buraların işgal edilmesine karar verildiğini kesin olarak biliyorum. Sizin şahsınıza karşı beslediğim hürmet duygusunun gereği olarak bunu haber veriyorum. İnanmazsanız, iş olup bittikten sonra inanırsınız. O zaman, vatanınızın felaketine sebep olanlar arasına siz de girmiş olursunuz.” sözlerini söyledi. Dâhiliye Nezaretinden aldığım şifreli telgraf da başka şekilde yazılmakla beraber, aynı kanaati verecek mahiyetteydi. Yeni gelen Fransız subaylarından biri de dün, Kolordu Komutanı ile uzun uzadıya görüşerek kongre hakkında Komutan Beyefendi’nin fikrini anlamaya çalıştığı gibi bu sabah da Mösyö Brunot bendenize gelerek, saat alafranga üçte, diğer Fransız subaylarıyla beraber kongre hakkında görüşüleceğini fakat kendisinin aradaki samimiyet dolayısıyla daha önce ayrıca görüşmek istediğini bildirdi. Bir müddet konuşulduktan sonra, netice olarak şunu da söyledi: “Ben dünden beri bu mesele üzerinde pek çok düşündüm. Nihayet şuna karar verdim ki eğer Mustafa Kemal Paşa ile Kongre heyeti Sivas Kongresi’nde İtilaf Devletleri aleyhine tahriklerde bulunmazlar ve onlar hakkında saldırgan bir dil kullanmazlarsa, kongrenin toplanmasında hiçbir mahzur yoktur. Bizzat ben, General Franchet d’Esperey’e yazar, Mustafa Kemal Paşa hakkındaki tevkif emrini geri aldırır ve kongrenin toplanmasına engel olunmaması hakkında Dâhiliye Nezaretinden size emir verdiririm. Fakat şu şartla ki siz de benden hiçbir hususu saklamayacaksınız ve samimi dostluğumuz nedeniyle daima birbirimize karşı açık bir dil kullanacağız. Yalnız kongrenin toplanma tarihini öğrenmek lazımdır.” dedi. Bendeniz de kendisine bu hususta kesin bir şey bilmediğimi ve öğrendiğimde kendisine haber vereceğimi ve aradaki dostluk dolayısıyla hiçbir şeyi saklamayacağımı söyledim. Binbaşının işgal meselesinde dünkü kesin ifadesine rağmen bugünkü yumuşaklığının sebebini, bütün incelikleri gören yüksek dikkatinize arz etmeyi vazife bilir ve bu hususta sözü uzatmayı lüzumsuz sayarım. Aynen anlaşılıyor ki bunların maksadı, kongreyi Sivas’ta toplatmaya razı görünerek muhterem kongre üyeleriyle sizi burada toplamak ve el altından hazırlıklarda bulunarak bütün arkadaşları ele geçirmekten ve aynı zamanda işgal meselesini de oldu bittiye getirmekten ibarettir. Dün akşam Dâhiliye Nezaretinden aldığım şifreli bir telgraf da başka şekilde yazılmış olmakla beraber, hemen aynı mahiyetteydi. İşte bendeniz her hakikati, gizli tutulmak istirhamıyla efendimize arz ediyorum. Bundan sonra tutulacak yolun tayini size aittir. Entrikalı bir tehlikenin bu kadar yakın ve âdeta elle tutulacak derecede göz önünde olduğunu bilip dururken, durumdan zatıalilerine haber vermemeyi ve dolayısıyla Sivas’ta kongre toplanmasından vazgeçilmesini arz etmeyi vicdanıma sığdıramadım. İşte bunun için zatıdevletlerinden ve orada bulunan diğer muhterem arkadaşlardan pek çok rica ederim ki ikinci bir kongrenin mutlaka toplanmasına kesin lüzum yoksa, vazgeçilsin. Varsa, dört taraftan işgali pek kolay olan Sivas’ın toplantı merkezi olmasından vazgeçilerek işgal ihtimali pek uzak olan Erzurum’da veyahut uygun görülürse, Erzincan’da toplanması çarelerinin araştırılmasını memleketin selameti adına istirham ederim. Kolordu Komutanı Selahattin Beyefendi de bu husustaki düşüncelerini ayrıca Kazım Paşa hazretleri vasıtasıyla size yazacaklardır. Şimdi yanımda bulunan eski Sivas mebusu Rasim Bey de eski Erzurum mebusu Hoca Raif Efendi hazretlerine bu husustaki bilgi ve görüşünü bildiren bir telgraf gönderecektir. Elbette ki alındıktan sonra, Hoca Raif Efendi hazretlerinin Ilıca’dan dönüşünde kendilerine lütfen yollarsınız. İşte efendim, durum bu merkezdedir. Herkesçe bilinen vatanseverliğinize karşı fazla rahatsız etmekten çekinir ve cevabınızda vereceğiniz emrinizi beklerim, efendim. İşte Rasim Bey’in telgrafı.
ReşitBu telgrafa orada verdiğim cevabı aynen arz edeceğim. Ertesi gün Heyetitemsiliye adına da aynı mahiyette uzun bir telgrafla Vali yatıştırılmaya ve ikna edilmeye çalışıldı (Ves. 43). Ayrıca Kadı Hasbi Efendi’ye de dolaylı yoldan bir telgraf çekildi (Ves. 44). Kolordu Komutanı’na da gerektiği gibi yazıldı (Ves. 45). Rasim Bey’e de endişelerini gidermek için bizzat yazdım (Ves. 46).
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretleri’ne,
Saat 1 sonra
20 Ağustos 1919Verdiğiniz bilgilere ve yüksek düşüncelerinize bilhassa teşekkürlerimizi arz ederim. Mösyö Brunot ve arkadaşlarının gözdağı vermek için söylediklerini tamamen blöf olarak sayarım. Sivas Kongresi’nin toplanması yeni bir mesele olmayıp aylarca önceden dünyaca bilinen bir teşebbüstür. Gariptir ki İstanbul’da bulunan yetkili Fransız siyaset adamlarının da âcizlerine gönderdikleri haberler, Anadolu’da millet tarafından girişilmekte olan teşebbüslerin pek haklı ve meşru olduğu ve milletimizin istekleri kendilerine açıkça bildirildiği takdirde, memnuniyetle kabul edeceklerine ve yerine getireceklerine dair şimdiden yazılı teminat vermeye hazır oldukları merkezindedir. Mösyö Brunot’nun ikinci görüşmede ağız değiştirmesi ve yumuşamaması âcizlerini kazanmak için olabilir. Binbaşı Brunot’nun dediği gibi Sivas’ın beş-on gün içinde Fransızlar tarafından işgali o kadar kolay değildir. Zatıdevletinizin hatırında olsa gerektir ki İngilizler, bu husustaki tehditlerinde daha ileri giderek Batum’daki askerlerinin Samsun’a çıkarılmasına karar verdiler ve hatta sırf bendenizi tehdit için bir tabur dahi çıkardılar. Fakat bu teşebbüse karşı milletin sarsılmaz bir azim, iman ve ateşle karşı koyacağı hakikati kendilerince iyice anlaşıldıktan sonra hem kararlarından vazgeçmeye hem de Samsun’a çıkarmış oldukları askerleriyle beraber orada bulunan taburu nakletmeye mecbur olmuşlardır. Sivas Kongresi’nde söz konusu olacak hususlar da Erzurum Kongresi Beyannamesi hükümlerinden kolayca anlaşılabilir. Kongrelerde İtilaf Devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmak gibi maksatlar asla güdülmeyecektir. Burada şunu da arz edeyim ki bendeniz ne Fransızlardan ve ne de herhangi bir yabancı devletten yardım istemeye tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük koruyucu kuvvet ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır. Kongrenin lüzumu, zamanı ve toplanma yeri hakkında söz sahibi olmak bendenizin şahsi hükmümün pek çok üstünde tesirli olan millet kararına bağlı bir husustur. Yalnız tahmin buyrulduğu gibi Fransızların, kongre üyelerinin Sivas’ta toplanmasına taraftar görünerek, sonra da onları ele geçirmeye imkân bulması, âcizlerince pek uzak vehimlerdendir. Bütün bu arz ettiklerimi aynen Mösyö Brunot’ya söylemenizde hiçbir mahzur görmüyorum ve bu münasebetle Mösyö Brunot ve arkadaşlarına, milletimizin kendi haklarını korumak ve istiklalini savunmak için Erzurum Kongresi Beyannamesiyle bütün dünyaya olduğu gibi kendilerinin İstanbul’daki siyasi temsilcilerine de duyurmuş olduğu temel kararları uygulamakta hiçbir şekil ve sebeple tereddüte düşmesine imkân bulunmadığı bildirilmiş olur. Mösyö Brunot bilmelidir ki Fransızların Sivas’ı işgale karar vermeleri, kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir savaşa karar vermelerine bağlıdır. Böyle bir kararın, Jandarma Binbaşısı Mösyö Brunot ve arkadaşları arasında söz konusu edilse bile Fransız milletince tasvip görebileceğine ihtimal verilemez.
Mebus Rasim Bey’in, Raif Efendi hazretlerine olan telgrafını okudum. Korkmaya yer olmadığının kendilerine lütfen bildirilmesini rica ederim.
Gerek âcizlerine lütuf buyurmuş olduğunuz bilgi ve düşünceleri ve gerek Rasim Bey’in telgrafını, Heyetitemsiliyeye aynen takdim edeceğim. Fakat Sivas Kongresi hakkındaki kesin karar ancak Heyetitemsiliyenin görüşmeleri neticesinde belli olacaktır. Elbette ki karar verilecek şekil yüksek şahsiyetinize arz olunacaktır. Yalnız bugün için istirhamım, Brunot’nun tehditlerinin halk arasında yayılmasıyla maneviyatın bozulmasının önüne geçilmesidir. Samimi hürmetlerimin kabulünü ve Selahattin Beyefendilere selamımın iletilmesini istirham ederim, muhterem Paşa hazretleri.
Mustafa Kemal(Verilen cevap üzerine Reşit Paşa’dan alınan ikinci telgraftır.)
Bendeniz, anlayabildiğim kadarını efendimize arz etmekle vicdani vazifemi yapmış oluyorum. İstanbul’daki Fransız siyaset ve ordu ileri gelenlerinin görüşlerinin ve zatıdevletlerine karşı, verdikleri sözlerin ne dereceye kadar güvenilir olduğunu kestirememekte mazurum. Şüphe götürmez vatanseverliğiniz yönünde vatanın selameti söz konusu olduğuna göre, iyice düşünerek, tutulması gereken yolun tayini, efendimizle yüksek kongre heyetinden orada bulunan muhterem şahsiyetlere aittir. Emirlerinizi yerine getireceğimi arz ile samimi hürmetlerimi sunarım, efendim.
ReşitEfendiler, Diyarbakır ve Bitlis dolaylarında, halkı aydınlatmak maksadıyla, oralarda, ordu komutanı olarak bulunduğum sıralarda, bir kısmını şahsen tanıdığım birtakım ileri gelen kimselere özel mektuplar yazdım ve Van, Bayazıt civarlarında bulunan bazı aşiret reisleriyle de temas ve bağlantılar kurdum (Ves. 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53).
Erzurum’dan Ayrılmak Lüzumu
Nihayet, efendiler, ağustos içinde her taraftan birtakım temsilcilerin Sivas’a hareket ettikleri ve bir kısmının Sivas’a gelmeye başladıkları anlaşıldı. Sivas’a gelen temsilciler tarafından, Sivas’a ne vakit hareket edeceğimiz sorulmaya başlandı.
Artık Erzurum’dan ayrılmak gerekiyordu. Fakat şimdiye kadar verdiğim bilgilerden anlaşılmıştır ki Sivas Kongresi’nin gayesi doğu ve batı vilayetlerinin ve Trakya’nın, yani bütün memleketin birliğini sağlamaktı. Bu sebeple doğu vilayetlerinin bu kongrede, temsilcileri bulunması icap ederdi. Bu vilayetlerden Sivas Kongresi için temsilciler seçtirmeye kalkışmak pratik olmayan bir fikirdi. Erzurum Kongresi’ni yapan temsilcilerin Sivas’a gönderilmesine kalkışmanın da mümkün olamayacağı anlaşılıyordu. Zaten Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk Cemiyeti adına, kendi vilayetlerinden yetki almış olan bu temsilcilerin daha umumi bir gaye için yetkileri de yoktu. Bu bakımdan, Erzurum Kongresi’nin, Sivas Kongresi’ne doğu vilayetleri adına bir temsilci heyeti göndermeye yetkisi olmayacağı da meydandaydı.
Yeniden temsilci seçtirmeye kalkışmak ne kadar pratik değil idiyse birtakım nazariyeler çerçevesi içinde sıkışıp kalmak da o kadar pratik değildi.
En basit ve pratik çare, Vilayatışarkiye Müdafaaihukuk Cemiyeti Heyetitemsiliyesi’ni Sivas’a götürüp Kongre’ye dâhil etmekten ibaretti.
Üyelerden Mutki aşiret reisinin, Mutki dağlarından çıkmaktan korktuğunu bizzat bilirdim. Siirt Mebusu Sadullah Bey ortada yok.
Servet ve İzzet Beyler, Kongre biter bitmez birer mazeretle Trabzon’a gitmiş bulunuyorlar.
Erzurum’da Rauf Bey ve Raif Efendi var. Raif Efendi mazeret ileri sürüyor. Yolumuzda, Erzincan’da Şeyh Fevzi Efendi’yi bulabileceğiz.
Servet ve İzzet Beyleri davet ettim, gelmediler. Raif Efendi’ye, bizimle gelmesi için rica ettik, kabul etti.
Nihayet, Heyetitemsiliye üyeleri olarak, Erzurum’dan üç kişi, Erzincan’dan bir kişi ve Sivas’ta bulduğumuz Bekir Sami Bey ile beş kişi olduk ve Sivas Kongresi’ne katılan temsilcilerin kartlarını incelemek lüzumu hissolunduğu zaman, ben, orada şöyle bir vesika yazdım ve altını Heyetitemsiliye mührüyle mühürledim.
Heyetitemsiliyeden:
Mustafa Kemal Paşa Rauf Bey
Ulemadan (din bilginleri) Raif Efendi Şeyh Fevzi Efendi
Bekir Sami Bey
Yukarıda isimleri yazılı zatlar, Doğu Anadolu adına, Sivas Kongresi’nde bulunmak üzere Erzurum Kongresince vazifelendirilmiştir.
MühürEfendiler, Erzurum’dan ayrıldığımız tarih 29 Ağustos 1919’dur.
Sivas Yolunda
Amasya’dan Erzurum’a gelirken, Sivas’ta küçük bir hikâyeye konu olan vaka hatırlarınızdadır. Gariptir ki Erzurum’dan Sivas’a giderken de buna benzer küçük bir durumla karşılaştık.
Erzincan’dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı ağzına gelir gelmez, bazı jandarma erlerinin ve subaylarının, heyecanlı ve telaşlı bir tarzda otomobillerimizi durdurduklarını gördük.
Durumu anlattılar: “Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var.
Geçilemez!”
Bir subay merkeze, kuvvet gönderilmesini yazmış.
O kuvvet gelince, tertibat alacak, hücum edecek, bu eşkıyayı püskürtecek ve yolu açacakmış…
Pek iyi ama bu eşkıyanın kuvveti nedir, neresini, nasıl tutmuş, ne kadar kuvvetle ve ne vakit gelecek?
Bu muammalar halledilinceye kadar geri Erzincan’a dönmek ve kim bilir ne kadar günler beklemek lazım! Bizim ise işimiz pek aceleydi. Ben, Erzurum ile Sivas arasındaki mesafeyi normal zamanda alıp kararlaştırılan günde, Sivas’ta bulunamazsam, şurada veya burada, şu veya bu sebeple korktuğum ve kaldığım, Sivas’ta ve her tarafta duyulursa, panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.
O hâlde karar?
Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yoktu. Yalnız ufak bir tedbir almayı uygun buldum.
Hafif makineli tüfeklerle silahlanmış fedakâr arkadaşlarımızdan birkaçını (Şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey, ki Tufan Bey adıyla tanınmıştır, bunların başındaydı.) bir otomobille kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere aldırmayarak, otomobiller, hızla şose üzerinde ilerlemeye devam edecek. Vurulan, ölen olursa, onlarla meşgul olunmayacak… Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapayan eşkıya ile karşılaşılırsa, hep birden otomobillerden atlayacağız ve bunlara hücum ederek yolu açacağız ve kalanlar tekrar kullanılabilir durumdaki otomobillere binerek hızla ileriye doğru uzaklaşarak yola devam edecekler… İşte verilen emir de buydu…
Bu tedbiri ve bu tarzda hareketi makul ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in Dersim’de dolaştığı ve bazı propagandalara ve tertiplere giriştiği biliniyor idiyse de söyleyeyim ki ben, evvela hakikaten Boğaz’ın tutulduğuna inanmadım. Bunu, İstanbul hükûmetinin adamı olabileceğini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, sırf beni geri dönmeye mecbur etmek için kurulmuş bir plan olduğunu düşündüm. İkincisi, Dersim Kürtleri Boğaz’ı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence çok muhtemeldi.
Hülasa, yürüdük, Boğaz’ı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sivas’a vardık. Halkın, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.
3’üncü Kolordu Komutanı olan Selahattin Bey, Sivas’ta bulunuyordu, Vali Paşa ile birlikte kongreye gelen temsilcilerin yerleştirilmesinde ve Heyetitemsiliye için lise binasının ve kongrenin yapılacağı salonun hazırlanmasında ve her türlü tedbirlerin alınmasında örnek bir misafirperverlik gösterecek şekilde, fevkalade çalışmışlardı.
Refet Bey, orada değildi. Nerede bulunduğunu da kimse bilmiyordu. Hâlbuki 7 Temmuz 1919 tarihli talimatımız gereğince, kendi bölgesi olan 3’üncü Kolordu bölgesinden ayrılmaması lazımdı ve bilhassa, tam Sivas’ta kongre toplanacağı günlerde orada bulunması icap ediyordu. Haberleşilerek kendisinin Ankara’da olduğu anlaşıldı. Ankara’da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya “derhâl ve mutlaka Sivas’a gönderilmesini” emrettim. 7 Eylül’de geldi ve Heyetitemsiliye üyesi olarak tarafımdan Kongre heyetine takdim olundu.
Efendiler, bizden önce gelmiş olan temsilciler, gelişimizi beklerken aralarında toplantılar yapmışlar, bazı ön tasarılar kaleme almışlar.
Gelişimizden sonra da bazı özel toplantılar ve görüşmeler olmuş ve bu defa bazı kararlar da verilmiş. Müsaade ederseniz, şimdi çok karakteristik olduğu için, bu noktayı izah edeyim:
Sivas Kongresi Açılıyor
Sivas Kongresi, 1919 Eylül’ünün 4’üncü Perşembe günü saat ikide açıldı.
Öğleden önce, temsilciler arasında bulunan ve öteden beri şahsen tanıdığım Hüsrev Sami Bey, yanıma gelerek şöyle bir haber verdi: “Rauf Bey ve diğer baz kimseler, Bekir Sami Bey’in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamaya karar vermişler.” Arkadaşların, hele Rauf Bey’in, böyle bir hareketine asla ihtimal vermedim ve Hüsrev Sami Bey’e, itiraf edeyim ki biraz ciddi olarak, böyle manasız sözleri bana getirmemesini ihtar ettim. Verdiği haberin aslı olmak imkânı ve ihtimali bulunmadığını, arkadaşlar arasında, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek sözler sarf edilmesinin doğru olmadığını da ilave ettim.
Efendiler, ben bu kongrede başkanlık meselesine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki yaşlı bir zatın getirilmesinin uygun olacağını düşünüyordum. Bu maksatla, bazı arkadaşların da fikirlerini yokladım. Bu arada kongre salonuna girmeden önce koridorda Rauf Bey’e rastladım. “Kimi başkan yapalım?” dedim. Rauf Bey, âdeta heyecanlı bir sesle, zaten söylemeye hazırlanmış olduğu o anda hâlinden anlaşılan bir tavırla ve keskin bir ifadeyle: “Sen başkan olmamalısın!” dedi. Derhâl Hüsrev Sami Bey’in verdiği haberin doğruluğuna inandım ve tabii üzüldüm. Gerçi, Erzurum Kongresi’nde de benim başkanlığımı mahzurlu görenler vardı fakat onların ne mahiyette insanlar olduğunu izah etmiştim. Bu defa, en yakın arkadaşlarımın aynı zihniyeti göstermeleri beni düşündürdü. Rauf Bey’e: “Anladım, Bekir Sami Bey’in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun.” dedim ve cevabını beklemeden yanından uzaklaşarak kongre salonuna girdim.
Kongrenin açılmasından sonra ilk söz alan bir beyefendinin, kongre zabıtlarına aynen geçen şu ifadesini işittik:
Efendim, şimdi tabii başkanlık meselesi söz konusu olacak. Bendeniz başkanlığın birer gün yahut birer hafta devam etmek üzere sırayla olmasını ve üyelerin veya temsil edilen vilayet ve sancak isimlerinin baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını teklif ediyorum.
Efendiler, garip tesadüftür ki bu teklif sahibinin temsil ettiği vilayetin ismi elif (A) ile başladığı gibi, adının da ilk harfi elif (A) ile başlıyordu. Ben, davet sahibi sıfatıyla bir nutuk söyleyerek (Ves. 54) kongreyi açtıktan sonra, geçici olarak başkanlık makamında bulunuyordum.
“Bu neden icap ediyor, efendim?” diye sordum.
Teklif sahibi: “Bu suretle işin içine şahsiyet karışmamış olacağı gibi, eşitlik gözettiğimizden, dışarıya karşı da müspet tesir bırakmış olur.” dedi.
Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibiyle beraber bütün milletin, hepimizin nasıl bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu göz önüne getirerek, kurtuluş çaresi olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddi, manevi bütün varlığımla neticeye ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım, daha dün İstanbul’dan gelmiş ve tabii ki durumun içyüzünü bilmeyen, hürmet ettiğim ihtiyar bir zat ağzından bana şahsiyattan bahsediyorlar.
Bu teklifi oya koydum. Çoğunlukla reddettiler ve başkan seçimini gizli oyla yaptırdım. Üç oy müstesna olmak üzere beni başkan seçtiler.
Sivas Kongresi’nin Uğraştığı İşler
Sivas Kongresi’nin gündemini Erzurum Kongresi’nin nizamname ve beyannamesi metni ve bir de bizden önce Sivas’a gelmiş olan yirmi beş kadar üyenin hazırladığı bir muhtıra teşkil edecekti.
İlk açılış günü olan 4 Eylül günüyle beşinci, altıncı günleri, yani üç gün, İttihatçı olmadığımızı ispat için yemin etmek gerektiğinden, yemin formülü hazırlamakla, Padişah’a ariza (sunulacak yazı) yazmakla ve kongrenin açılışı dolayısıyla gelen telgraflara cevap vermekle ve bilhassa, kongre siyasetle uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun münakaşasıyla geçti. İçinde bulunulan mücadele ve faaliyet, siyasetten başka bir şey değilken, bu son konuyu münakaşa, hayret edilecek bir şey değil midir?
Nihayet, kongrenin dördüncü günü asıl maksada geldik ve aynı günde, Erzurum Kongresi Nizamnamesi metnini görüşerek hemen neticeye vardık. Çünkü Erzurum Kongresi Nizamnamesi’nde yapılması gereken değişiklikleri zaten hazırlamış ve gereken kimseleri aydınlatmış bulunuyorduk.
Bununla beraber yapılan değişiklikler, sonradan bazı itiraz ve anlaşmazlıklara ve birçok haberleşme ve münakaşalara yol açtığı için, bu değiştirilen noktaların önemlilerini işaret edeceğim.
1- Cemiyetin adı “Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyeti” idi. “Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti” oldu.
2- “Heyetitemsiliye, bütün Doğu Anadolu’yu temsil eder” kaydı yerine, “Heyetitemsiliye, bütün vatanı temsil eder” dendi. Mevcut üyelere de daha altı kişi ilave olundu.
3- “Her türlü işgal ve müdahaleyi, Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesiyle yapılmış sayacağımızdan, topyekûn savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” yerine “Her türlü işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesini güden hareketlerin reddi hususlarında topyekûn savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” denildi.
Bu iki cümledeki fark, mana bakımından şüphesiz pek büyüktür. Birincisinde, İtilaf Devletleri’ne karşı düşmanca tavır takınma ve direnmeden bahsolunmuyor. İkincisinde, bu nokta açıklık kazanıyor.
4- Nizamnamede, dördüncü maddeyi teşkil eden mesele oldukça münakaşaya yol açtı. Madde şuydu:
Osmanlı hükûmetinin, yabancı devletlerin bir baskısı karşısında, buraları (yani doğu vilayetlerini) bırakmak ve ilgilenmemek zorunda kaldığı anlaşıldığı takdirde, alınacak idari, siyasi, askerî tedbirlerin tayin ve tespiti” yani geçici idare kurmak meselesi.
Sivas Kongresi Nizamnamesi’nde, bu maddedeki, “buraları” yerine “vatanımızın herhangi bir parçasını bırakmak ve ilgilenmemek” şeklinde daha geniş ve umumi bir kayıt kondu.
Amerikan Mandası İçin Propagandalar
Bundan sonra, 8 Eylül toplantısında bahsettiğim muhtıra ele alındı. Bu muhtırada başlıca Amerika mandası meselesi söz konusu ediliyordu.