bannerbanner
Nutuk
Nutuk

Полная версия

Nutuk

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 15

Vilayetlerin her birine açık telgraflar göndermekle beraber, bir taraftan da şifre telgraflarla valilere, komutanlara gerektiği şekilde tebligatta bulunuldu. Nihayet, on üç gün gecikmeyle, yeteri kadar temsilci getirtilip kongreyi toplamaya muvaffak olundu.

Efendiler, Millî Mücadele’ye ordu mensuplarının desteği ve askerî ve Millî Mücadele’yi ahenkli bir şekilde yürütmek hususu son derece önemliydi.

Trabzon’daki tümen vekâletle idare olunuyordu. Asıl Komutanı Halit Bey, Bayburt’ta gizlenmişti. Halit Bey’i iki bakımdan gizlendiği yerden çıkartmak lazımdı. Biri ve en önemlisi, İstanbul’a çağrılmanın ve bu emre uymamanın korkulacak, gizlenmeyi gerektirecek bir mahiyette olmadığını millete ve bilhassa ordu mensuplarına göstererek maneviyatı yükseltmek gerekiyordu. Diğer sebep, sahilde mühim bir nokta olan Trabzon’a dışardan bir saldırı olursa, oradaki tümenin başında gözü pek bir komutan bulundurmak uygun olurdu.

Bundan dolayı Halit Bey’i Erzurum’a getirttim. Kendisine bizzat özel talimat verdikten sonra, gerektiğinde derhâl tümeninin başına geçmek üzere Maçka’da bulunması için emir verdim.

Biz bu işlerle uğraşırken, bir taraftan da, İstanbul’da Harbiye Nezareti makamında bulunan Ferit Paşa’nın ve Padişah’ın, İstanbul’a dönmemi sağlamak için üst üste gelen aldatıcı telgraflarına da değişik cevaplar vermekle vakit kaybetmeye mecbur bulunuyorduk.

Resmî Sıfat ve Salahiyetleri Bırakarak Milletin Şefkat ve Fedakârlığına Güvenmek ve Vicdani Vazifeye Devam Etmek Kararı

Harbiye Nezareti, İstanbul’a gel, diyor. Padişah, önce “Hava değişimi al, Anadolu’da bir yerde otur fakat bir işe karışma!” diye başladı. Sonunda, ikisi birlikte “Mutlaka gelmelisin!” dediler. “Gelemem!” dedim. Nihayet 8-9 Temmuz 1919 gecesi, Sarayla açılan bir telgraf-başı görüşmesi esnasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar bir aydır devam eden oyun sona erdi. İstanbul, benim, o dakikada resmî memuriyetime son vermiş oldu. Ben de aynı dakikada, 8-9 Temmuz 1919 gecesi, saat 10.50 sonrasında Harbiye Nezaretine, saat 11 sonrasında Padişah’a resmî vazifemle beraber askerlik mesleğinden istifamı bildiren telgrafları vermiş oldum.

Durum, tarafımdan ordulara ve millete duyuruldu. Bu tarihten sonra resmî sıfat ve salahiyetten sıyrılmış olarak yalnız milletin şefkat ve fedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve kuvvet alarak vicdani vazifemize devam ettik.

Biz, 8-9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken, başka dinleyenlerin ve ilgilenenlerin de bulunduğunu tahmin etmek güç değildir.

O tarihlerde ve ondan sonraki zamanlarda en hafif tabirle, safdilliklerini uyanıklık ve tedbirlilik gibi göstermeye çalışmış olanlar hakkında bir fikir vermiş olmak için müsaade buyurursanız, şu vesikayı aynen bilgilerinize arz etmek isterim.

Konya’dan, 9 Temmuz 1919

140/140

Saat: 6


Üçüncü Ordu Müfettişliği Başyaverliğine,

Telgraf ve Posta Genel Müdürü Refik Halit Bey ile Konya Valisi Cemal Bey 6-7 Temmuz gecesi, telgrafla makine başında konuştular. Konuşmanın şu suretle cereyan ettiğini haber aldım:

“Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin icabına bakıldı. İstanbul’a getirilecek. Cemal Paşa hazretlerinin de hakkında yapılacak muamele hazırdır.”

Konya Valisi de,

“Teşekkür ederim, dediler.”

Uygun şekilde Paşa hazretlerine arz etmenizi rica ederim.

2’nci Ordu MüfettişliğiŞifre MüdürüHasan

Mersinli Cemal Paşa’nın İstanbul’a Gitmesi

Hakikaten, Konya’da bulunan 2’nci Ordu Müfettişi Cemal Paşa’nın on gün müddetle izinli olarak İstanbul’a gittiğinden dört gün önce haberdar olmuş ve hayret etmiştim.

Cemal Paşa ile Samsun’a çıktığımdan beri millî davayı gerçekleştirmek için iş birliği yapmak konusunda ve askerî, millî hazırlıklara girişmek ve teşkilat kurmak hususlarında haberleşmelerimiz vardı. Kendisinden ümit verici, müspet cevaplar almıştım.

Benimle bu tarzda münasebete girmiş olan bir komutanın, kendi kendine izin alıp İstanbul’a gitmesi akıl kârı olamamak lazım gelirdi. Bu sebeple, 5 Temmuz 1919 tarihli şifreyle, Konya’da 12’nci Kolordu Komutanı Albay Selahattin Bey’e şu iki maddeyi yazdım:

1- Cemal Paşa’nın on gün müddetle İstanbul’a hareketinin hakiki sebebini açıkça ve çok acele bildirmenizi;

2- Zatıalinizin hiçbir sebep ve suretle oradaki kuvvetlerin başından ayrılmanız doğru değildir. Bu hususta Fuat Paşa ile de haberleşerek en kötü ihtimale karşı tedbirler almanız zaruridir. Her gün durumunuz hakkında kısa bilgiler vermenizi rica ederim.

Aynı şifrenin suretini, aynı tarihte Ankara’da bulunan Fuat Paşa’ya da verdim.

Selahattin Bey’in Konya’dan 6-7 Temmuz tarihlerinde, yani Refik Halit Bey’in Konya Valisi Cemal Bey ile telgraf başında konuştuğu sırada, cevap olarak verdiği şifreli telgrafta “Cemal Paşa, İstanbul’da bazı kimselerle temas etmek ve ailesiyle görüşmek üzere on gün müddetle ve kendi arzusuyla izinli olarak İstanbul’a gitmiştir.” denilmekteydi (Ves. 30, 31, 32, 33).

Cemal Paşa gitti fakat gelmedi. Kendisini çok zaman sonra, Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olarak göreceğiz.

Komutayı Terk Etmemek Emri

Maalesef, bu durumun şahidi olan ve kendisine kuvvetlerinin yanından ayrılmaması tavsiye olunan Selahattin Bey’in de bir müddet sonra İstanbul’a gittiğini haber aldık. Cemal Paşa’nın gösterdiği bu kötü örnek üzerine, 7 Temmuz 1919 tarihinde, şu umumi tebligatta bulundum:

1- İstiklalimizi korumak uğrunda kurulmuş ve teşkilatlanmış olan millî kuvvetlere hiçbir şekilde müdahale ve tecavüz edilemez. Devlet ve milletin mukadderatında, millî irade söz sahibi ve hâkimdir. Ordu, bu millî iradeye tâbi ve onun hizmetindedir.

2- Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir sebeple komutanlıktan uzaklaştırıldıkları takdirde yerlerine geçecek kimseler, birlikte çalışabilecek vasıflara sahip bulunursa, komutayı bırakacaklar fakat salahiyet bölgelerinde kalarak millî vazifelerini yapmaya devam edeceklerdir. Aksi takdirde, yani bir ikinci İzmir hadisesine meydan verebilecek kimselerin tayini hâlinde, komutanlık asla terk olunmayacak ve bütün müfettiş ve komutanlar tarafından, kendilerine emniyet ve itimat edilmediği ileri sürülerek, yapılan tayin reddolunacak ve kabul edilmeyecektir.

3- Memleketimizi kolayca işgal maksadıyla İtilaf Devletleri tarafından yapılacak baskılar neticesinde, Hükûmet, herhangi bir askerî birliği ve millî teşkilatımızı dağıtmak için emir verirse, kabul edilmeyecek ve yerine getirilmeyecektir.

4- Hedef ve gayesi, millî istiklali kurtarmak olan Müdafaaihukuk-i Millîye ve Reddiilhak Cemiyetlerinin ve teşebbüslerinin zaaf ve başarısızlığına sebep olacak herhangi bir tesir ve müdahaleyi ordu kesinlikle önleyecektir.

5- Devlet ve milletin istiklalini kurtarmak uğrunda devletin bütün sivil memurları, Müdafaaihukuk-i Millîye ve Reddiilhak Cemiyetlerinin ordu gibi meşru yardımcılarıdır.

6- Vatanın herhangi bir bölgesine saldırılması hâlinde bütün millet haklarını savunmaya hazır bulunduğundan bu gibi hadiseler olduğunda iş birliği için derhâl taraflar birbirini süratle haberdar ederek müşterek hareket edilmesi sağlanacaktır.

Bu tebligat, Anadolu ve Rumeli’de bulunan bütün ordu ve kolordu komutanlarına ve diğer ilgililere tebliğ olunmuştur.

Refet Bey’in Üçüncü Kolordu Komutanlığını Bırakması

Bu umumi tebligatımızdan beş-altı gün sonra, Kavak’tan “3’üncü Kolordu Komutanı Refet” imzalı, 13 Temmuz 1919’da yazılmış bir şifre telgraf aldım. Telgrafın metni aynen şudur:

İstanbul’dan bir İngiliz gemisiyle Harbiye Dairesi Başkanı Albay Selahattin Bey benim vazifemi devralmak üzere geldi. Benim de aynı gemiyle dönmemi Nezaret emrediyor. Selahattin Bey, gaye uğrunda çalışacak. Memleket şartlarını göz önüne alarak komutayı kendisine devretmeyi uygun buldum ve Harbiye Nezaretine hitaben istifamı verdim. Ayrıca geniş bilgi veririm. Sivas’a doğru hareket ediyorum. 5’inci Tümen Komutanı Arif Bey vasıtasıyla Amasya’ya cevap veriniz.

Efendiler, itiraf etmeliyim ki bu tarz ve tavırdan pek memnun olmadım. Refet Bey’in benimle olan iş birliği İstanbul’ca malum. Bu faaliyetlere taraftar olan bir kimse, onun vazifesini devralmaya ve hem de bir İngiliz gemisiyle gelince, derhâl verilmesi tabii olan hüküm, bu kimsenin İngilizlerin hizmetinde olabileceği hususunda kendisine itimat edilmiş olmasıdır. Bu hüküm, bir zan derecesinde olsa dahi Refet Bey’in komutayı devretmekte acele etmemesi, hiç olmazsa bizim de fikrimizi alması gerekirdi.

İtimat edip komutanlığı teslim ettiğine göre de hiç olmazsa, bir müddet ondan ayrılmayıp durumumuzu ve görüşlerimizi tamamen benimsetebilecek kadar beraber çalışması ve kendisini bizimle temasa geçirdikten sonra uzaklaşması makul olurdu, kanaatinde bulundum. Bununla beraber oldubitti karşısında bırakılmış olduğuma göre, iki noktada teselli aramakla yetinmeye mecburdum. Birincisi, Refet Bey’in telgraf metnindeki “Selahattin Bey, gaye uğrunda çalışacak!” cümlesi, diğeri de Refet Bey’in hiç olmazsa İstanbul’a gitmemiş olmasıydı.

Bu durum üzerine, “Komutanların İstanbul’a gitmek hususunda en küçük bir gafletlerinin pek pahalıya mal olacağını ve programımızı en iyi şekilde uygulamaya devam edeceğimizi” bütün komutanlara bildirmek suretiyle hemen dikkatlerini çektim. Refet Bey’e de aynı tarihte (14 Temmuz 1919) “Selahattin Bey’in kararlarımızı istenildiği gibi uygulayacağı, buradaki arkadaşlar arasında pek ziyade memnuniyet yaratmış ve daha da kuvvet kazandırmıştır.” cümlesi de bulunan bir şifre telgraf çektirdim.

Selahattin Bey’in kendisine de aynen şu telgrafı çektirdim:

14 Temmuz 1919

Amasya’da 5’inci Tümen Komutanlığına,

Refet Bey’edir: Aşağıdaki telgraf metnini uygun görürseniz, lütfen Selahattin Bey’e iletiniz ve neticesini bildiriniz.

Mustafa Kemal

Selahattin Beyefendi’ye: İstanbul’un düşmanlarca sarılmış muhitinden milletin mübarek sinesine gelmeniz ve fedakâr arkadaşlarınızın azim ve vatanseverlik meydanına sizin de şeref vermeniz büyük bir sevinçle karşılandı. Kutsal gayemizin gerçekleştirilmesi uğrunda gösterilecek müşterek gayrette Cenabıhak cümlemizi zafere ulaştıracaktır. Gözlerinizden öperim.

(Mustafa Kemal)3’üncü Ordu MüfettişliğiKurmay Başkanı AlbayKazım

Selahattin Bey hakkında ilk şüphe ve tereddüt, yine Selahattin Bey’in “Gaye uğrunda çalışacağını” söyleyerek ona güvenen ve hemen komutayı teslim edip Sivas’a doğru uzaklaşan Refet Bey tarafından gösterilmiş oldu.

Refet Bey’in Amasya’dan yazdığı bir telgraf, yalnız Selahattin Bey hakkında tereddütü değil, daha birkaç noktayla ilgili düşünceleri de ortaya koyuyordu. Müsaade buyurursanız, aynen arz edeyim:

Amasya’dan 15.7.1919

Aceledir.

Asayiş konusundadır.

719

Erzurum’da 15’inci Kolordu Komutanlığına,

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,

Selahattin Bey’i tanırsınız. Birdenbire ürkmemesi lazımdır. Evvela Kazım Paşa, tebrik vesilesiyle, yumuşak ifadelerle kendisiyle haberleşmeye girişmelidir. Hamit Bey’in azli hakkında henüz bir şey yok. Fakat yerinde bırakılması için teşebbüslerde bulunuldu. Azlolunmuşsa, buralarda kalacağını pek ümit etmiyorum. Bununla beraber tesir ediyorum. Benim dönmem için İngilizlerin hükûmete baskı yapacakları muhakkaktır. Ben duruma göre gerekeni yaparak buralarda kalacağım. İngilizlerden ve buradan geçen Amerikalıdan anladığıma göre, Kazım Paşa’nın durumu da tehlikelidir. Daima aşırılıktan kaçınılmasını ve vaziyetin iyi idare edilmesini tekrar tavsiye ederim. (Refet)

5’inci Tümen KomutanıArif

Bu telgrafta ismi geçen Hamit Bey, mutasarrıf bulunuyordu. Hamit Bey, Samsun’a gelişimin ilk günlerinde Refet Bey’in eski hukuk ve dostlukları sebebiyle, müşterek gaye uğrunda, sonuna kadar bizimle beraber fedakârca çalışacak vasıfları haiz bir arkadaş olduğuna itimadı bulunduğu için bana tavsiye ettiği ve benim Sadrazamlığa ve özel olarak Erkânıharbiyeiumumiye Reisi Cevat Paşa’ya durumu bildirmem üzerine Samsun’a getirebildiğimiz zattı.

Böyle bir zatın, er geç azlolunacağına şüphe var mıydı? Fakat Refet Bey “Yerinde bırakılması için teşebbüslerde bulunuldu.” diyor. Hangi yerde? Kimlere başvurularak? Kim teşebbüslerde bulundu? Sonra “Azlolunmuşsa buralarda kalacağını pek ümit etmiyorum. Bununla beraber tesir ediyorum!” diyor; nereye? İstanbul’a mı gidecek? Nasıl? Bu zat, bugüne kadar bizimle çalışmıyor muydu?

Bu telgrafında Refet Bey, kendisinin dönmesi için İngilizlerin hükûmete baskı yapacaklarını muhakkak görüyor ve duruma göre gerekeni yaparak buralarda kalacağını söylüyor. Hâlbuki durum malum ve yapılacak şeyi, ben kendisine 7 Temmuz 1919 tarihli umumi talimatımda bildirdim. (Bu talimatın ikinci maddesi) Ondan başka yapılacak şey yoktu.

Refet Bey, İngilizlerden ve buradan geçen Amerikalılardan anlamış ki “Kazım Paşa’nın da durumu tehlikelidir.” Bu ne demektir? Sebat ve azimlerini en çok muhafaza etmeleri lazım gelen arkadaşların, herhâlde rahmet okumayacak kimselerin sözlerinden tehlikeler vehmetmeleri ve bunu inanarak söylemeleri ne demektir?

Refet Bey, telgrafının sonunda bana da ders veriyor: “Daima aşırılıktan kaçınılmasını ve vaziyetin iyi idare edilmesini tekrar tavsiye ederim.” diyor.

Buradaki, “aşırılıktan kaçınma” sözünden maksadın ne olabileceğinin tefsirini, izah sahibi kimselere bırakırım.

Bana iyi idareyi tavsiye eden zat, bu tavsiyeyi, benim verdiğim emir ve talimatı layığıyla yerine getirip vazifesi başından ayrılmadan önce yapmış olsaydı, daha samimi hareket etmiş olurdu, zannındayım.

Hamit Bey’in İstanbul Hükûmetince Azli

Efendiler, Hamit Bey, 14 Temmuz 1919 tarihinde, Samsun’dan bana şu kısa telgrafı yazmıştı:

“Azlolunduğumu inanılır bir yerden haber aldım. Şu bir iki gün içinde emrin gelmesini bekliyorum. Sonra İstanbul’a gideceğimi arz ederim.”

Refet Bey’in komutayı terk etmiş olmasından üzüntülüyken, aynı günde, önemli bir mevkide kendisinden fedakârca bir gayret beklediğimiz diğer bir arkadaşın da sanki tabii şartlar içinde bulunuyormuşuz gibi anlaşılmaz bir zihniyet göstermekte olduğunu öğreniyorum.

Hamit Bey’e 15 Temmuz 1919 tarihinde şöyle bir telgraf yazıldı:

Kardeşim Hamit Bey, sizin yerinize İbrahim Ethem Bey’in tayin olunduğunu haber aldık. Refet’e yazdım ve buluşarak beraberce iç taraflara doğru gelmenizi rica ettim. Bilmem hangi emniyet endişesi size İstanbul’a gitmek fikrini telkin ediyor? Bundan başka, biz değerli arkadaşlarımızı, İstanbul’dan Anadolu’ya çekip çıkarmaya ve bu şekilde ciddi vatanseverleri millî gayeden uzak tutmamaya çalışırken siz bu hareketinizle en azından düşmanlarca sarılmış bir muhite giriyorsunuz. Biz hiç doğru bulmadık. Refet’in yanına gidiniz. Ya Sivas civarında birlikte kalırsınız veyahut rahatça bizim yanımıza gelirsiniz. Kesin cevap bekleriz (Ves. 34).

Beş gün sonra (20 Temmuz 1919) Canik Mutasarrıfı Hamit Bey’in Samsun’dan gelen telgrafı şuydu:

Bizans’ın gittikçe artan rezaletleri karşısında ümitsizliğe düşen millet, doğudan bir ümit ışığı bekliyor.

Buralara ve buradakilere öyle hayalî şekil ve vücutlar veriyorlar ki acaba bir şey var mı diye ben de şüpheleniyorum. Kayıtsızlığımdan utanıyorum.

Gerçi uyumuyoruz. Bir şey yapmak istiyoruz. Fakat bu şeyin şekil ve nazariyatıyla uğraştığımıza, uzun yolları seçtiğimize inanmaktayım. Zamanın, hâlin beklemeye tahammülü yoktur. Memleketin durumu dakikadan dakikaya fenalaşıyor. Bu bakımdan fikirler üzerinde fazla durmayarak faaliyetlerimizi hızlandırmak gerekiyor. Bu hususta benim hatırıma gelen şudur:

Aynı zamanda, her taraftan Zatışahane’ye bir telgraf çekelim. On aydan beri gözü önünde, çok defa kendi arzu ve hevesiyle cereyan eden rezaletler yüzünden nereye sürüklenmekte olduğunu gören milletin, ne pahasına olursa olsun mukadderatını ele almaya karar verdiğini ihtar ve kırk sekiz saat içinde milletin güvenebileceği bir hükûmet kurulmadığı ve Meclis-i Müessisan’ın (Kurucu Meclis) daveti karar altına alınmadığı takdirde, ne kendisini ve ne de hükûmetini tanımadığımızı ilave edelim. Bunda hiçbir güçlük yok. Geleneğe göre boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin efendim.

Beş gün önce azlolunduğu takdirde İstanbul’a gideceğini arz eden Canik Mutasarrıfı’nın bu telgrafını, biraz öfkeyle yazılmış olmakla beraber karar ve hareket telkin eder bir mahiyette bulduğunuzu tahmin etmek isterim.

Mutasarrıf Bey, milletin bir ümit ışığı beklediği yerde, acaba bir şey var mı, diye şüpheleniyor.

Bizi, ne yapmak istediğini bilmeyen şekil ve nazariyatla uğraşan şaşkınlar zannediyor. Fikirler üzerinde ısrar etmeyerek faaliyetleri hızlandırmak için yapılacak şeyi de söylüyor. Eğer bundan sonra bütün görüşlerindeki isabetsizliği ortaya koyan çirkin bir fikri ileri sürmeseydi, iyi ederdi.

Efendiler, tarih “geleneğe göre boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamızdan gelsin” fikir ve inancında bulunanların uğradıkları akıbetler ve cezalarla doludur. İdare adamlarının, bilhassa millet adamlarının böyle sakat ve çarpık zihniyetlere asla kapılmamaları lazımdır. Hamit Bey bu telgrafında, bizim Refet Bey’le beraber iç taraflara çekilmesi hususundaki tembihimize asla temas etmiyor.

Hamit Bey’in bu telgrafına 21 Temmuz 1919 tarihinde verdiğimiz bir cevapta:

“İnşallah her şey olacaktır. Yalnız milletin güvenebileceği bir hükûmet kurmak için önce o hükûmetin dayanabileceği bir kuvveti meydana getirmek lazımdır. O da Doğu Vilayetleri Kongresi’nin ve onun arkasından da Sivas Umumi Kongresi’nin toplanmasıyla olacaktır.” dedik.

Refet Bey’le Haberleşmeler

Efendiler, 3’üncü Kolorduya, bu münasebetle Refet ve Selahattin Beylere tekrar temas etmek gerekiyor. Vesile şudur:

İngilizler, Sivas’a bir tabur gönderecekleri haberini yaydılar. Her ihtimale karşı, Sivas’a gelen muhtelif yönlerde askerî tedbirler aldırmak lazım geldi.

Bu münasebetle Amasya’da bulunan 5’inci Tümen Komutanlığına, 18 Temmuz 1919 tarihinde verdiğim bir emir metninde, henüz Amasya’da bulunan Refet Bey’e ait de şu cümleler vardı: “Durum hakkında Refet Bey’ in önemle dikkati çekilir. İhtimal ki Refet Bey, böyle bir durumu göz önüne alarak şimdilik Amasya’da kalmayı da tercih eder.”

5’inci Tümen Komutanının 19 Temmuz 1919’da verdiği cevapta, şu dikkate değer cümleler vardı:

“Selahattin Bey henüz Samsun’dadır. Şimdiye kadar kendisiyle temas edemediğim gibi hiçbir ciddi ve önemli haberleşme de cereyan etmemiş olduğundan, adı geçen komutanın fikir ve inancının ne merkezde olduğunu bilemiyorum.”

“Fakat Refet Bey gerektiğinde İngilizlere karşı koyacak kadar cesaret gösteremeyeceğini hissettirmişti.”

“Refet Bey, 18 Temmuz 1919’da Sivas’a hareket etti.” (Ves. 35). Bunun üzerine Refet Bey’e şu şifreyi verdirdim.

19 Temmuz 1919

Şifre

Kişiye özeldir.

Sayı: 115

Amasya’da 5’inci Tümen Komutanlığına,

Sivas’ta 3’üncü Ordu Sıhhiye Müfettişi Albay İbrahim Tali Beyefendi’ye, Refet Bey’edir: Selahattin Bey’e telgrafımı verdiniz mi? Bu arkadaşımızın kesin kanaatlerinin mutlaka öğrenilmesi tereddüt yahut iki cepheli idare gibi felaket doğuracak bir duruma hiçbir şekilde tahammül ve rıza gösterilmemesi bir vatan vazifesi olduğundan, bu hususta evet veya hayır tarzında kendisinden söz alınması ve ona göre bir karar verilmesi şarttır. Sizin bıraktığınız noktadan başlamak, kendileri için yegâne programdır. Şimdiye kadar hemen bir hafta olduğu hâlde hiçbir kesin bilgi alınmaması ve İstanbul’dan gelen malumatta kendisi hakkında sağlam bir kanaat gösterilmemesi ve hareketinden önce Sadık Bey ile gizli bir temas ve hususiyetinden bahis ve şikâyet edilmesi, bu telgrafımın yazılmasına sebeptir. Bunu ve bunun neticelerini bilhassa sizin takdir ve halletmeniz lazımdır.

Zira herhangi bir halk topluluğunda söyleyeceği yanlış ve millî gayeye aykırı bir tek sözün dahi meydana getireceği aksi tesiri ve bunun yaratacağı durumu şimdiden düşünmek kâfidir. (Mustafa Kemal)

3’üncü Ordu MüfettişliğiKurmay Başkanı AlbayKazım

Yalnız bu telgrafımıza değil, çok şeye cevap eden Refet Bey’in şu telgrafını aynen arz edeceğim:

Asayişle ilgili ve çok aceledir. Sivas’tan 22.7.1919 1828

Erzurum’da 3’üncü Ordu Müfettişliği Vekili Kazım Karabekir Paşa Hazretleri’ne,

1- Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:

Telgrafınızı Selahattin Bey’den ayrıldıktan sonra aldığım için kendisine veremedim. Selahattin Bey’i herkes gibi siz de çok iyi tanırsınız. Kararsız tabiatlı bir kimse. On günden fazla bu bölgede kalmamak niyetiyle gelmiş. Az kaldı, komutayı almadan geri kaçacaktı. Kendisini ikna ve tatmin ederek vatani vazifesini hatırlattım. Memleketini her hâlde sever fakat vakitsiz iş görmeye gelemez. Aşağı yukarı Vali Reşit Paşa’dan biraz daha iyi. 13’üncü Kolordudan geçen silahlardan haberi olduğu gibi bu işi halletmek için İstanbul’da da çalışmış ve muvaffak olmuş. Buraya, Cevat Paşa tarafından seçilerek gönderilmiş. Bu itibarla gaye için zararlı olamaz ve hiçbir halk topluluğunda gayeye aykırı tek bir söz söylemez. Aksine millî gaye uğrunda fakat sessiz bir şekilde çalışmayı vadetti. Sadık Bey ile münasebeti hakkında verilen bilgilere inanamıyorum. Zaten aldığımız haberi iyi kontrol etmeden ve muayyen bir program yapmadan çalışmak, kuvvetlerin kaybedilmesine sebep oluyor. Doğudaki durum hakkında bana verdiğiniz bilgilerde, aldığınız mübalağalı haberlere kapılmamış olsaydınız, ihtimal ki ben vaziyeti daha iyi idare eder ve komutayı terke mecbur kalmazdım. Tek başına karar verecek insanların, hakiki durumu bildirmeleri lüzumunu siz de takdir buyurursunuz. O hâlde Selahattin Bey’i boşuna ürkütmek ve hayır dedirtmekle ne çıkacak? Zaten o kaçmaya hazır. Yerine acaba kim gelecek? Emirlerinizin kısa ve açık olmasını rica ederim. Selahattin Bey hakkındaki telgrafınızı lütfen bir daha okuyunuz. Fırtınayla başlayıp sükûnetle biten bu telgraftan kesin niyetinizi çıkaramadım. Bununla beraber birkaç güne kadar Selahattin Bey Samsun’dan dönüyor. Kendisiyle görüşeceğim. Her hâlde onu uygun bir tarzda gayeye hizmet yolunda idare için tedbirler alıyorum.

2- Samsun’a çıkarılan taburun, buradaki Hintli Müslümanları değiştirmekle beraber, bilhassa Sivas’ta bulunduğunu zannettikleri zatıalilerine karşı bir tehdit maksadıyla çıkarıldığımı, İngilizlerle temasımda anladım. Beni İstanbul’a gitmeye razı etmek için Kavak’ta bulunduğum zaman bir İngiliz binbaşısı geldi. İngilizlere gösterdiğim mukavemeti bahane ederek zatıalilerinin kuvvetini zaafa uğratmak için beni vazifeden aldırdıklarını açıkça söyledi. Zatıalilerinin dayandığı diğer şahsiyet Kazım Karabekir Paşa imiş, bundan dolayı Kazım Paşa İngilizlerin ısrarına yol açacak görünürde bir vesile yaratmamalıdır. Ferit Paşa’nın, istifanız üzerine Kazım Paşa’yı vekil olarak tayin etmesi, İstanbul’dakilerden bir kısmının fena bir maksadı olmadığını gösteriyor. Fakat İngilizlerin ısrarı karşısında bir şey yapamazlar. Kazım Paşa’nın vekil olarak tayini de Selahattin Bey’in Sadık Bey hesabına buraya gelmediğine delildir.

3- Benim İstanbul’a götürülmem için İngilizlerin resmî olarak İstanbul hükûmetine baskı yapmaları pek muhtemeldir. Çünkü benimle İngilizlerin arasında resmî bir münasebet var (!). Bu baskı artarsa Selahattin Bey ‘i güç bir durumda bırakmamak için izimi kaybettireceğim.

4- Hamit Bey’in değiştirileceği söylentisi henüz gerçekleşmedi. Onun yerinde bırakılması için gerek Selahattin Bey ve gerekse İngilizler İstanbul’a müracaat ettiler. Kendisinin değiştirilmesi teşebbüsü, Dâhiliye Nezareti ile kavga etmesinin neticesidir. Selahattin Bey’in yerine, Konya’ya, Sedat Bey’in geldiği de doğru değildir. Her ne kadar Hamit Bey bütün komutanların değiştirileceğini haber aldığını yazıyorsa da Kazım Paşa’nın vekil olarak tayini bunun aksini gösteriyor.

5- Sivas Kongresi hakkında Sadrazamlıktan (Başbakanlık) doğruca vilayetlere tebliğ olunan 20 Temmuz 1919 tarihli telgrafı gördünüz mü? Karahisar’daki Tümen Komutanı, bu kongreye temsilci seçilmesi için buralara beyanname yayımlamış. Bu hareket tarzını yerinde buluyor musunuz? Almanya ile yapılan barış anlaşması ve doğudaki sükûnet, bir yandan durumun gelişmesini beklerken, öte yandan bizim de ihtiyatlı bulunmaklığımızı gerektirmiyor mu? Şahsım hakkında hiçbir endişem olmadığını artık anlamışsınızdır (!). Yalnız kararsız ve programsız hareketlerle gayeyi çıkmaza sokacağız. Ya ihtiyatlı olalım veyahut hemen işi açığa vuralım. Fakat ikisinden birini yapalım. Sivas Kongresi’nden bugün için bir fayda ümit ediyor musunuz? Bugünkü duruma göre, bu kongrenin, Sivas’ta ve herkesin gözü önünde yapılmasını tehlikeli bulmuyor musunuz? Güney taraflarından Sivas’a gelecek bir darbe, bilhassa bu vilayet halkının kansızlığı sebebiyle, Anadolu’yu ikiye ayırır ve pek tehlikeli olur. Bunun için bu vilayetin son zamana kadar âdeta tarafsız görünmesi pek ziyade önemlidir. Bu kongrenin mutlaka toplanmasına lüzum varsa, aldığınız haberlere göre temsilcilerin gelmesi mümkünse acaba bunun doğuda bir başka yerde toplanması daha doğru olmaz mı?

На страницу:
4 из 15