bannerbanner
Nutuk
Nutuk

Полная версия

Nutuk

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
11 из 15

Malatya’daki komutan İlyas Bey’in 15 Eylül 1919 tarihli telgrafında: “Elazığ vilayeti halkının, Kongre’nin maksat ve emelinden haberdar edilerek hiç olmazsa bir derece aydınlatılmalarına değin bu hususun geri bırakılması yerinde görülürse, uygun bulduğumu arz ederim.” düşüncesi ileri sürülüyordu. (Ves. 89).

İçinde bulunduğumuz Sivas’ın Müdafaaihukuk Cemiyeti Merkez Heyeti de uzun bir raporunda: “Bildirilen maddelerin bütününden memlekette geçici bir idare ilan edileceği anlaşılmaktadır.” diye başladıktan sonra “bunun, cemiyet nizamnamesinin özel maddesine ve hiçbir maddesine dayanmak imkânı görülememekte olduğu hakkında” dikkatimiz çekiliyor ve Zatışahane’ye arz olunacak hususları ulaştırabilecek yolları büyük bir sükûnet ve samimiyetle ve tatlı bir şekilde aramayı” tavsiye ediyordu (Ves. 90).

Heyetitemsiliye üyelerimizden olup birçok davet ve ricalarımıza rağmen bize katılmayan, Sivas Kongresi’nde bulunmamak için mazeretler ileri süren Servet Bey’in “Esselamü aleyküm” dindarca hitabıyla başlayan 15 Eylül 1919 tarihinde Trabzon’dan çektiği açık telgrafında: “Sivas Kongresi beyannamesini ve daha sonra tebligatınızı aldık. Cevap olarak bildirdiğimiz düşünceler Kazım Paşa Hazretlerince görülmek arzu edilmiştir ve görülmüştür” … “Önce Sivas Kongresi’nin, umumi kongre şekline girmiş ve bir Heyetitemsiliye vücuda getirmiş olduğu anlaşılıyor ki bu nokta kararlarımıza aykırıdır” … “Sivas Kongresi, Heyetitemsiliyemiz arasına üye seçmeye yetkili olamayacaktı” … “İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kesme bir oldubitti hâline geldi” … “Heyetitemsiliyenin merci olması meselesi umumi efkâr üzerinde pek kötü tesirler yapacaktır. Bundan kesin olarak kaçınılmalıdır.” … “Sivas Kongresi, Erzurum nizamnamesini değiştirmeye yetkili değildir. Bu kongre, Vilayatışarkiye Heyetitemsiliyesine uymaya mecbur olacaktı. Erzurum kararları üzerinde, zihinlerin bir sarsıntı devresi geçirdiği bugünlerde, onun dışındaki hükümlere şüpheli gözlerle bakılacağından şüphe buyurmayınız.”… “Erzurum Kongresi hükümleri dışında yapılacak işlere katılmayacağız.” protestosu ile son buluyordu (Ves. 91).

15’inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın 15 Eylül 1919 tarihli yazısında “Sivas Kongresi’nin sorusuna karşılık olarak Trabzon heyetinden Servet, İzzet ve Zeki Beylerin vermek istedikleri cevabı okudum. Pek yakından tanıdığım bu zatlara güvenim ve saygım sınırsızdır. Kendilerinin görüşlerine yön veren temel düşünceyi anlıyorum ve benimsiyorum” dedikten sonra ayrıntılar üzerinde görüşlerini ileri sürüyor ve bu arada “Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu vilayetleri adınadır. Sivas Kongresi ise bütün milleti temsil eden bir kongredir ki bu kongrenin de ayrıca bir temsilciler heyeti olması tabiidir. Ancak Sivas Umumi Kongresi Heyetitemsiliyesi, Doğu Anadolu Vilayetleri Temsilciler Heyetini ortadan kaldırmış olmuyor. Bu Temsilciler Heyeti tabiatıyla her an mevcuttur. Yalnız bu Temsilciler Heyetinden olup bugün Sivas Kongresi Heyetitemsiliyesine girmiş bulunanlar varsa, bunların, Doğu Anadolu Vilayetleri Temsilciler Heyetinden istifa etmelerini istemek doğru olabilir. Sivas Kongresi, bütün milletin menfaatlerini ve Doğu Anadolu Vilayetleri Temsilciler Heyeti de yalnızca Doğu Anadolu vilayetlerinin hak ve menfaatlerini korur.” … “Heyetitemsiliye’nin merci olmaklığı ve yetkisi keyfiyeti, meselenin en önemli noktasını teşkil etmektedir ki bu konuda şimdiden acele gösterilmemesi hususunda sizinle tamamen görüş birliği içindeyim. Heyetitemsiliye tekliflerinin birden beşe kadar olan maddelerine gelince, bunların değil sorulmasını, hatta beyanname hâlinde veya bir temenni şeklinde bile yayımlanmasını fazla görürüm.” görüşünde bulunuyordu (Ves.92).

Trabzon’da Servet Bey’e yazdığımız cevap telgrafıyla Kazım Karabekir Paşa’ya verdiğimiz cevaptan da bahsedeyim. Servet Bey’e yazılan telgraf şuydu:

Trabzon’da Servet Beyefendi’ye,

Trabzon Merkez Heyetinden sorulan görüşe henüz cevap gelmedi. Bu husus ayrıca Kazım Paşa hazretlerinden de sorulmuştu. Görüşlerin birleştirilmesine neden lüzum görüldüğü tabiatıyla anlaşılamamıştır. Sırayla belirtilen görüşlerinize aynı sıra ile aşağıdaki gibi cevap arz ediyorum:

Önce, Sivas Kongresi’nin umumi bir kongre olacağını herkes biliyordu. Bunun, sizce başka türlü görülmekte olduğunu şimdi ilk olarak sizden işitiyorum. Heyetitemsiliye meselesine gelince, bu heyet aslında Erzurum Kongresi’nin seçtiği ve kabul ettiği heyettir. Şu sırada bendenizle birlikte Rauf Bey, Bekir Sami Bey, Raif Efendi, Şeyh Hacı Fevzi Efendi Sivas’ta hazır bulunmaktadırlar. Daha dört üyemiz eksik olmakla beraber çoğunluk vazifesini yapmaktadır. Bunun da sizce açık bir şekilde bilineceğine şüphemiz yoktur. Çünkü sizi de durumun öneminden dolayı daha Erzurum’da iken çağırmış ve diğer arkadaşların birlikte götürüleceği bildirilmişti. Sivas Umumi Kongresi’nin, nizamnamemizin sekizinci maddesine göre bazı üyelerle Heyetitemsiliye’mizi güçlendirebileceği birlikte görüşülmüş ve bunda da mahzur görülmemiş, tersine millî birliği temsil için bu, gerekli sayılmıştı. Sivas Umumi Kongresi’nde bundan başka bir şey yapılmamıştır. İstanbul hükûmeti ile haberleşmeleri kesmek, temel kararlarımızın dördüncü maddesinin dışında değil, içinde ve hatta o madde içine giremeyecek, hatıra gelmeyen haince sebeplere dayanır bir mahiyettedir. Esasen bu oldubittiyi yapan biz değiliz, İstanbul hükûmetidir. Şifre telgrafımızda bildirilenlerin yapılması zaruri bir iştir. Bundan, hiçbir şekilde vazgeçmeye imkân kalmamıştır. Biz, tatbik hususunda bizimkine uygun görüşünüzü almak üzere başvurmayı bir vazife saydık. Uygun görüp görmemek, sizce değerlendirilecek bir husustur. Yalnız şunu da arz edeyim ki bugün Anadolu ve Rumeli’nin birlikte harekete mecbur olduğu bir yönde, azınlığın değil, çoğunluğun uygun bulduğu yola girmeye ve azınlıkları bu yola çevirmeye kesin mecburiyet vardır. Merci olmaklık ve yetki meselesi hakkında daha akla yatkın bir görüşünüz varsa, lütfen bildiriniz. Benimsenmesi zaruri görülen bugünkü hareket tarzı dikkatle incelenirse, bütünüyle nizamnamemize ve Erzurum Kongresi’nin temel kararlarına uygundur.

Bunun dışına çıkıldığı noktayı göremiyorum. Şu duruma göre zatıalilerinizin kendinizi katılmaktan alıkoyduğunuz nizamname ve bilinen kararlar dışında yapılan işlerin açıklanmasını rica ederim. Bugün kaçınılmayacak bir hareket varsa, o da, İstanbul hükûmetinin millet ve memleketin kaderini alçakça İngilizlerin arzusuna bırakması ve kendi menfaatlerine kurban etmesidir. Buna karşı buraca alınan karardan başka bir karar alınmasına imkân varsa, lütfen bildiriniz.

Mustafa Kemal

Kazım Karabekir Paşa’ya da verdiğimiz uzun cevabın başlangıcı aynen şöyle idi:

Servet ve İzzet Beylerin, Heyetitemsiliye’nin Trabzon Merkez Heyetinden açıklanmasını istediği hususta cevap olarak çektikleri açık telgraf alındı. İçindeki açıkça duyurulması mahzurlu olan düşünceleri, Heyetitemsiliye tamamen Servet ve İzzet Beylerin kendi görüşleri olarak kabul eder. Heyetitemsiliye herkesten istediği düşünceleri, Servet ve İzzet Beylerden değil, nizamname gereğince Trabzon Merkez Heyetinden istemiştir. Servet ve İzzet Beylerin görüşlerini ihtiva eden özel telgraf ile tarafınızdan hem kendilerine hem de Heyetitemsiliye’ye cevap olmak üzere ileri sürülen düşünceler hakkında da aşağıdaki açıklamalara lüzum görülmüştür:

Her şeyden önce, adı geçen kişileri sizce de bilinen düşüncelere sevk eden temel fikri anlamak, maalesef Heyetitemsiliyece mümkün olamamıştır.

Nizamnamenin dördüncü maddesi, bir geçici idare kurulması sebeplerini ve şartlarını açıklar. Hâlbuki bilinen son haince olaylar sebebiyle alınmış ve alınması lüzumu üzerinde düşünce sorulmuş olan tedbirler, hiçbir vakit geçici idare kurmak gayesi ile ilgili değildir. O hâlde, bu hususla dördüncü madde arasında münasebet aramaya lüzum yoktur. Tedbirler, Zatışahane’ye doğrudan doğruya başvurmaya yol bulmak ve meşru bir kabinenin iş başına getirilmesini istirham etmek maksadıyla alınmıştır.

Sivas’ta toplanan kongre, Batı Anadolu temsilcileriyle Erzurum Kongresi’nin Umumi Heyeti, buna göre bütün Doğu Anadolu vilayetleri adına yetkili olmak üzere, kongrenin kararına uygun şekilde seçilen bir hususi heyet bulundurmakla, Sivas Kongresi elbette bütün Anadolu ve Rumeli adına ve bütün milleti temsil etmek üzere umumi bir kongre vasfını kazanmıştır. Bu kongre, Erzurum Kongresi kararları ve teşkilatını aynen fakat tabiatıyla daha da genişleterek kabul etmiş ve sonunda Şarki Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyeti, “Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti” umumi adı altında genişletilerek birleştirilmiştir.

Nizamnamenin üçüncü maddesi ve kongrenin temel kararları zaten bu yüksek gayenin sağlanmasını kesin dilek olarak göstermiştir. Sivas Umumi Kongresi, Erzurum Kongresi’nde Şarki Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyeti adına seçtiği Heyetitemsiliye’ye tam olarak güvenini bildirmek suretiyle, aynen Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti için Heyetitemsiliye olarak kabul etmiştir. Buna göre, Sivas Umumi Kongresi’nin kararları başka, Erzurum Kongresi’nin kararları başka ve Şarki Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyetinin Heyetitemsiliye’si başka ve Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyetinin Heyetitemsiliye’si başka gibi başkalıklar ve ayrılıklar elbette söz konusu olamaz ve bunun söz konusu olması şüphesiz ki pek samimi olan millî birlik maksadımız ve mukaddes gayemiz için son derece zararlıdır. Böyle olunca birbirini ortadan kaldıran Temsilciler Heyetleri olmadığı gibi birine girince diğerinden çekilmesini istemenin doğru olabileceği üyeler de yoktur. Bugün, bütün Anadolu ve Rumeli’yi içine alan cemiyetimizin, Sivas’ta bulunan tek Heyetitemsiliye’si Erzurum Kongresi’nde nizamnamenin özel maddelerine uyularak seçilmiş dokuz kişiden beşinin katılmasıyla vazife görmeye devam etmektedir… Hakları, yetkisi ve menfaatleri Doğu Anadolu vilayetlerinden tabiatıyla hiçbir bakımdan az olmayan Batı Anadolu’nun, haklı ve yerinde olan düşünce ve tekliflerini dikkate almayarak onları, olur olmaz bir tabi durumunda bulundurmaya kalkışmak bizim aklımızın bir türlü kabul edemediği hususlardandır… Bu sebeple Heyetitemsiliye’miz altı üye ilavesiyle güçlendirilmiştir.” (Ves. 93).

Bundan sonra daha birçok açıklamaları içine alan bu telgrafımız, aynen Trabzon Merkez Heyetine de çekilmiştir (Ves. 94).

Bu münakaşalar üzerinde daha birçok açıklama ve açıklama istekleri oldu. Hatta “Müdafaaihukuk Heyeti Trabzon Merkezi” uydurma imzasıyla diğer vilayetlere aleyhimizde telgraflar da çekildiği görüldü (Ves. 95). Nihayet on beş gün sonra Trabzon’dan bir telgraf aldık. Fakat Servet Bey’den değil… Aynen arz edersem durum anlaşılır.

Sivas’ta Heyetitemsiliye adına Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,

Sureti aşağıya alınan Trabzon Belediye Heyetinin telgrafı İstanbul’a şimdi çekiliyor. Bu suretin 15’inci Kolordu Komutanlığına yazdırıldığı arz olunur.

Mevki KomutanıAli Rıza

Suret

1 Ekim 1919

İstanbul, Sadrazam Ferit Paşa Hazretleri’ne,

Bugüne kadar Anadolu’dan yükselen millî feryadı Trabzon kendisine mahsus ağırbaşlılık ve sükûnetle inceledi ve takip etti. Memleketin, bu duruma fazla tahammülü yoktur. Vatan sevginiz varsa artık mevkinizi terk ediniz Paşa hazretleri.

Belediye Reisi Hüseyin

Kazım Karabekir Paşa’nın Tavsiyeleri

Kazım Karabekir Paşa’dan 7 Eylül 1919 tarihinde de kişiye özel bir şifre aldım. Pek içten ve kardeşçe bir dille yazılmış olan bu şifre bir iki hatırlatmayı ihtiva ediyordu. Kazım Karabekir Paşa: “Paşam, diyor, Sivas’tan gelen tebliğ ve genelgeler, kâh Heyetitemsiliye adına kâh doğrudan sizdendir. 10 Eylül 1919 tarihinde, İstanbul’daki hükûmete hitaben kendi adınıza tebliğ ve ihtarlarınız olmuştur. Bana itimat ve emniyet buyurunuz ki bu şekilde imzanızla yapılan tebligat, sizi en çok hürmetle sevenlerce bile, büyük bir samimiyetle ve iyi niyetli düşünceyle tenkit olunuyor… Bunun ne kadar tesirli olacağını ve tepkiye yol açacağını takdir buyurursunuz… Bu bakımdan Heyetitemsiliye ve Kongre kararlarının daima imzasız, sadece Heyetitemsiliye diye yayınlanmasını rica ederim.” Telgraf şu cümlelerle son buluyordu: “Yüksek şahsiyetinizin her hâlde ortada tek başına görülmemesi memleket menfaati bakımından gereklidir. Oy birliği ile (Bu noktada oyları toplanan kişilerin veya heyetin kimler olduğunu henüz bugüne kadar öğrenebilmiş değilim.) arz olunan bu ricalarımın iyi karşılanacağından eminim, ellerinizden öperim.” (Ves. 96).

Kazım Karabekir Paşa’yı samimi olarak tereddüt ve tenkide düşürdüğünü gördüğünüz noktaları mümkün olduğu kadar açık olarak düşünmenin ve izah etmenin gereği ortadadır. O tarihteki duygu ve düşüncelerimin ilham mahsulü olan görüşlerimi, bugünün yeni tesirlerine kaptırmaktan sakınarak, o tarihte verdiğim cevabı aynen arz etmeyi tercih ederim:

19 Eylül 1919

15’inci Kolordu Komutanı Kazım Paşa Hazretleri’ne,

C:

Muhterem Kardeşim,

Derin bir samimiyete dayandığına asla şüphe etmediğim kanaatinizi açık bir kardeşlik diliyle bildirmiş olmanız, kardeşlik bağlarımızın sağlamlaşmasına ve yürekten memnuniyetimin doğmasına vesile olmuştur. Zihninizde beliren mahzurları bütünüyle anlıyorum. 10 Eylül tarihinde kendi adıma hükûmete gönderilmiş bir tebliğim yoktur. Yalnız telgrafhanede bulunduğum bir sırada, Dâhiliye Nazırı Adil Bey ile makine başında karşı karşıya geliverdik. Onun Sivas Valisi Reşit Paşa’ya verdiği manasız cevaplara karşı bendeniz sırf şahsi olmak üzere onun şahsına hitaben bildiğiniz biraz sertçe uyarmalarda bulundum. Bu, bayağı bir karşılıklı konuşma şeklinde olmuştur. Bundan başka gerek hükûmete ve gerek Padişah’a ve gerek yabancılara karşı olan müracaatlarda hep “Kongre Heyeti” veya “Heyetitemsiliye” ifadesi imza yerine geçmiştir. Yalnız Amerika Senatosuna yazılan ve sizin de bildiğiniz bir mektuba Kongre kararıyla beş kişi imza koymuştur ki bu arada benim de imzam vardır. İçeride yapılan açık yazışmalara gelince, bunda da Heyetitemsiliye tabirini imza yerine kullanmaktaydık.

Ancak bunun bazı çevrelerce kötü tesir ve güvensizliğe yol açtığı görüldü. Gerçekten böyle umumi bir tabirin gösterdiği kişiler ve kuvvet gizli kalıyor. Ortada sorumlu kimdir? Bazı yerlerden, özellikle Kastamonu, Ankara, Malatya, Niğde, Canik gibi yerlerden doğrudan doğruya şahsen makine başına çağrılmaya başlandım. Âdeta Heyetitemsiliye adı altında gizlenen şahıslarla birlikte olup olmadığım üzerinde bir tereddüt belirtisi sezildi. Hatta Trabzon’dan Servet Bey de Heyetitemsiliye imzalı tebligatı kötüye yorarak ve adı geçen heyetin nitelik ve niceliği hakkında birçok yanlış düşüncelerden sonra şahsen bendenizi makine başına çağırdı. Görüşüldükten sonra bütün bu münakaşaların sebebinin imzanın Heyetitemsiliye olarak, belirsiz bir şahsiyet ifade eder tarzda konulmuş olduğunu söyledi. İşte bu sebeplerden dolayı bu imza meselesi, kardeşçe bildirmenizden önce Heyetitemsiliyece görüşme konusu olmuştu. Heyetitemsiliye’nin gizli bir komitenin yürütme kurulu olmayıp, hükûmetten resmî izin almış kanuni ve meşru bir cemiyetin temsilcilerinden meydana gelmiş olması dolayısıyla, ilgili kanuna uygun olarak, kararların ve tebliğlerin sorumlu bir şahıs tarafından imzalanması usulü zaruri görülmüştü. Heyetitemsiliyenin tebliğlerine ve yayımlarına umumi ve belirsiz bir ad vererek düşeceği kanun dışı durumdan dolayı doğacak mahzurlar millî akıma karşı olanların esasen yapmakta oldukları zararlı propagandalara imza bulmak yüzünden ilave edebilecekleri zarardan pek fazla görüldü ve neticede, oy birliği ile imza koymak usulü karar altına alındı. Bu karara rağmen bu defa yaptığınız kardeşçe hatırlatma üzerine, meselenin bir defa daha görüşülmesini Heyetitemsiliye’ye teklif ettim. Daha önce ileri sürülmüş olan gerçekler ve düşüncelerden dolayı “ayın” şekilde yazılan şeylerin Heyetitemsiliye kararlarıyla olduğu açıklanmak üzere yazılmasına oy birliği ile karar verdiler. Şahsımla ilgili olması bakımından bu görüşmede tarafsız kalmayı uygun gördüm. Prensip olarak bir kişinin imza etmesi kabul edildikten sonra, benim yerime başka birinin imza etmesi söz konusu oldu. Bu noktada heyetin ileri sürdüğü mahzurlar şunlardır: Bütün cihan benim bu işin içinde bulunduğumu bilir. Bugün başka bir kişinin imzasıyla tebligata başlanınca ve benim ismimin ortadan kalkmasıyla, ya aramızda bir geçimsizlik ve ayrılık olduğu sanılacak veyahut herhangi bir kişi imza ettiği takdirde benim ortaya çıkmaktan çekinir, gayrimeşru bir durumda olduğum ve buna göre de yapılanların gayrimeşru bulunduğu zannına düşülecektir. Bundan başka, herkesçe inanılacak ve güvenilecek bir arkadaşımız imzasıyla ortaya çıkınca, bugün benim için görülen mahzurlar aynen o arkadaşımız için de görülecektir. O hâlde onun da çekilip diğer birinin imza koymaya başlaması gibi neticede bizim için güçsüzlük belirtisi olacak bir sıra takip etmek gerekir. Bilmem bunu ne dereceye kadar yerinde bulursunuz? Gerçekten bendenizin şahsım, bilhassa işin başlangıcında saldırı hedefi olarak görülmüştü. Fakat gerek içeriden ve gerek dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Allah’a şükür hepsi de isteğimize uygun sonuçlanmıştır. İstanbul hükûmeti ve kötülüğümüzü isteyenler her teşebbüslerinde yenilmişlerdir. Yabancılara gelince Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddi görüşmeler yapılmış ve bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları bizimle iyi münasebetlere girişmişlerdir. Bizim de içinde bulunduğumuz Kuvayımilliye’nin, bir iki kişinin kışkırtması sonucu olmayıp tamamen millî ve umumi bir şekilde ve mahiyette olduğunu, bize de söyleyerek rapor ile ilgili makamlarına bildirmişlerdir. Bir de bu gibi hareketlerde az çok ön ayak olanlar hakkında memleketimizde bilinen ahlaksızlık icabı bazı kirli vicdanlı insanların dedikodusunun önüne geçmek mümkün değildir. Bu hissî durum, her millette de aynıdır. Bu gibi mahzurlara karşı buraca düşünülen tek çare, bizim sarsılmaz bir dayanışma ve samimiyetle yüce gayemize yürümekte bir an tereddüt göstermemekliğimizdir. Bendeniz, umumi menfaatlerle ilgili iş ve hareketlerimizde şahsi görüşlerimle değil, bütün değerli arkadaşlarımın içten ve gönülden birliğiyle hareketi tercih ettiğim siz kardeşimce de bilinmektedir. Bununla beraber bu hususta başkaca siz kardeşimin hatırına gelebilecek düşüncelerinizi bildirmenizi bekler, büyük hürmet ve samimiyetle gözlerinizden öperim, kardeşim.

Mustafa Kemal

Efendiler, İstanbul hükûmeti ile haberleşmeyi kestiğimiz 12 Eylül 1919 tarihinden sonra Ferit Paşa kabinesinin düştüğü tarihe kadar değişik tarihlerde tekrar Padişah’a, yabancı devlet temsilcilerine, İstanbul Belediyesine ve bütün basına çeşitli muhtıra ve beyannameler yazıldı (Ves. 97).

Padişah’ın Beyannamesi

20 Eylül 1919 tarihli, Sadrazam Damat Ferit imzalı bir umumi tebliğ ile Padişah’ın da bir beyannamesinin yayımlandığını hatırlayacaksınız (Ves. 98). Bu beyannamenin dikkate değer noktalarını tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim:

1- Hükûmetin takip ettiği siyaset neticesinde İzmir’de meydana gelen facialar Avrupa devletleri ve medeni milletlerin dikkatini çekti ve lehimizde sevgisini uyandırdı.

2- Bir hususi heyet yerinde tarafsız olarak soruşturmaya başladı. Hakkımız medeniyet dünyasının gözleri önünde ortaya serilmektedir.

3- Millî birliğimizi bozacak hiçbir karar ve teklif olmadı.

4- Bazı kimseler tarafından sözde halk ile hükûmet arasında anlaşmazlık olduğu ilan ediliyor.

5- Bu durum, kanuni şartlar içinde bir an önce yapılmasını arzu ettiğimiz seçimleri de geri bıraktırıyor ve barışın yaklaşmakta bulunduğu bir sırada, varlığı mutlaka gerekli olan Meclisimebusanın toplanmasını da geciktirecektir.

6- Bugün vatandaşlarımdan beklediğim, hükûmetin emirlerine tamamıyla uymaktır.

7- Büyük devletlerin hak verici duyguları Avrupa ve Amerika umumi efkârının ölçülü davranışı durumumuzu ve haysiyetimizi koruyacak bir barışa yakında kavuşmak ümidimi kuvvetlendirmektedir.

Yüksek malumlarıdır ki bu beyannamenin yayımlanması bizim, memleketle İstanbul hükûmeti arasında haberleşme ve münasebetleri kestiğimiz ve bu noktada ısrar etmekte bulunduğumuz günlerde oluyor. Herhâlde verdiğimiz talimat ve umumi emirlere uyulduğu takdirde, beyannamenin hiçbir taraftan alınmaması ve millete okutturulmaması gerekli idi. Hâlbuki şimdi arz edeceğim bir telgraftan, karar ve tebliğlerimize uyulmayarak ve görüşümüze büsbütün aykırı olarak bu beyannamenin bazı taraflardan alındığı anlaşıldı.

Trabzon Mevki Komutanına,

Yüce Padişah hazretlerinin milletine karşı yayımlamak lütfunda bulundukları beyannamelerinin derhâl memurlar ve şehir halkına duyurulması gereklidir. Böylece, şimdiki hain hükûmetin, melek huylu Padişah’ımız Efendi’mizi ne kadar küstahça bir cüretle hâlâ aldatmakta olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamen bilip anlasınlar. Millet ve memleketi için kutlu yüreklerinin ne kadar büyük bir sevgi ve esirgeyişle dolu olduğunu gösteren bu beyannamede, en açık bir surette göze çarpan husus, kabinenin haince hareketi hakkında Hilafet makamına millet tarafından arz olunan şikâyet yazısının hâlâ kendisine ulaşmamış olmasıdır. Çünkü millet ve vatana karşı bizzat kabine üyelerinin yönelttiği ihaneti bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile mevkilerinde tutmayacaklarına kutlu beyannamedeki ifadenin samimiyeti en büyük şahittir. Bu hainler, bu hakikati bildikleri için Halife’miz Efendi’mizi doğrudan doğruya milletle temasa getirmiyorlar. Bunun için millete düşen vazife, şanlı Padişah’ına sonsuz sevgi ve bağlılığını durmaksızın tekrarlar ve gösterirken bütün millet ve ordunun, ayrılmaz bir bütün hâlinde, söz götürmez haklarını, millet hayatını ve memleketi kurtarmaya çalıştıkları fakat bu hain kabinenin, bağlılık belirten bu meşru hareketi, Padişah’ımız Efendi’mizden gizledikleri, büsbütün ters bir şekilde gösterdikleri hakikatini, dün karar verildiği üzere, Hilafet makamına vasıtasız arz etmek ve duyurmaktır. Erzurum halkının bu yolda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir.

21 Eylül 1919 Kolordu KomutanıKazım Karabekir

Kazım Karabekir Paşa, bu telgrafını şöyle bir notla bize de bildiriyordu:

Bu konuda yüksek düşünceleriniz var mı? Bu kutlu beyanname milletin Padişah’ına karşı hakikati bildirmesine yeniden bir fırsat vermiştir ki Erzurum halkı, kabinenin bütün cinayetlerini tekrar etmek suretiyle yeniden Padişah’a maruzatta bulunacaklardır. Bunun suretini ya çekilmek için veya bilgi için muhterem heyetinize sunacağım.

Kazım Karabekir

Makine başında cevap olarak bildirdiğimiz düşünce şuydu:

Ferit Paşa kabinesinin canice iş ve hareketleri ile ilgili vesikaların millete gerektiği ölçüde, köy ve kasabalara kadar ulaştırılıp yayımlanmamış olduğu yüksek malumunuzdur. Böyle olsa bile bu tebliğler ile Padişah’ın beyannamesinin ihtiva ettiği şeyleri karşılaştırarak mukayese ve muhakeme etmek ve hakiki durumu çıkarmak pek mümkün değildir. Bu sebeple biz, aslında böyle bir beyannamenin Babıali’de sahte olarak hazırlanmakta olduğunu da daha önce haber almış ve bunun milletin zihnini bulandırmasını önlemek için İstanbul’dan alınmamasını uygun bulmuştuk. Zaten İstanbul ile resmî haberleşmenin kesilmiş bulunmasından dolayı doğrudan doğruya Saray’dan değil, yine Ferit Paşa’nın notu ile Babıali’den verilen bu beyannamenin Sivas, Ankara, Kastamonu ve başka merkezlerde olduğu gibi hiçbir taraftan alınmamış olduğunu sanıyorduk. Bu beyannameyi almak için daha önce milletin Padişah’a durumu ve hakikati anlatmasına müsaade olunması gerekirdi. Bunun için bu beyannamenin yayılıp herkese duyurulmasına aracılık etmeyi faydalı bulmuyoruz. Fakat bu beyanname Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde gerekenler tarafından okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğünüz gibi her merkezden İstanbul’a bir telgraf çekilmesi uygun olur.

Mustafa Kemal

Padişah’ın bu beyannamesinin, milletin zihninde doğuracağına şüphe olmayan kötü tesirlerin bir dereceye kadar önüne geçebilmek için bu beyannamede yazılanları yalanlamaya ve çürütmeye vesile olacak şekilde Padişah’a bir cevap yazmayı ve bunu memlekette yayıp duyurarak okutturmayı tek çare olarak düşündük ve öyle yaptık (Ves. 99).

Halit Bey’in Trabzon ve Çevresinde Millî Teşkilat Kurmaya Memur Edilmesi

Efendiler, Trabzon’da bir-iki kişinin, pek yiğit ve muhterem olan Trabzon halkının hiç de bilgisi olmadığı hâlde, onlar adına, oradaki millî varlığı şahıslarıyla temsile kalkıştıklarına ve bu yüzden millî teşebbüs ve kararların gereği gibi yürütülüp yerine getirilmemekte olduğuna kanaat getirdim. Trabzon’da vali bulunan Galip Bey adında bir zatın da menfi akımı yaratmakta amil olduğunu anladım. Bunun üzerine Trabzon civarında Torul’da bulunan ve henüz tümenine komutaya başlamamış olan Halit Bey’in Trabzon çevresinde millî teşkilat kurmaya memur edilmesi uygun görüldü ve Kolordu Komutanı’na bu düşünce bildirildi. 20 Eylül 1919’da alınan cevapta: “İngilizlere karşı gizlenen Halit Bey’in, yaradılışı gereği ortaya çıkarması muhtemel durumların bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz.” yolunda bazı düşüncelerden sonra, “Halit Bey, haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi” bildiriliyordu (Ves. 100) .

На страницу:
11 из 15