bannerbanner
Bulgaristan Türkleri Edebiyatında; Hiciv ve Mizah
Bulgaristan Türkleri Edebiyatında; Hiciv ve Mizah

Полная версия

Bulgaristan Türkleri Edebiyatında; Hiciv ve Mizah

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
3 из 3
(İsmet OSMAN)TEPELERİN FETHİ Kartallar azaldıkça azaldıTepeler sülüklere kaldı.ALKOLİK Hep içini gıdıklarŞarap dolu fıçılarŞUNA BAKINEl alem çıktı AyaO, hala inanır muskaya.ÖBÜR TÜRLÜNe bilginin deriniNe de kültürlüÇözümler işleriniHep öbür türlü.ELEŞTİRİŞair arkadaşBu iş böyle olmazYazacaksan yazYazamazsan kaz.BAĞ BOZUMUNDAN SONRA Bükmedi hiç beliniAma çekiyor “Pelin” iDEVELERİN DERSİDeveler dedi: Artık yetsinNeden bizi hep eşekler yetsin!HESAP KARIŞMASIN Bir kişi kazıyorÜç kişi yazıyor.DAİRE VE GÖNÜL Çok geniş daireleri varAma, gönülleri dar.YABANCI MİSAFİRNe midesi doldu, ne gözüKessek yiyecek koca öküzü.

İsmet Osmanov, “Öbür Türlü”, epigramlar ve taşlamalar, Sofya, 1993

(Celil Yunus YENİKÖYLÜ)TAŞLAMALAREskiden beri çünküEskiden beri dünküYaldızlı, kirli tezgâhKime besi bu günkü.Güne göre örtü dürGününe göre şükürÖnünü gördüğü yokTfü de, yüzüne tükür.Gün gün eksilsin aşıÇatırdar, çatlar başıGök gürültüsü içrekİçrek yağsın gözyaşı.ZEVK AĞACIUlu orta ne iştiBetin beti yağcıPişirdi işi, piştiYedin say, zevk ağacı.Allah var, ağızın yandıYuttun, boğazın yandıCanı tatlı, dayandıYedin say, zevk ağacı.Görgü, görenek, töreZevk ağacına göreGündüz göz göreYedin say, zevk ağacı.

Yeniköylü, Silistre, 1996, 27 Haziran 2015, tarihinde müellif tarafından, Şaban M. Kalkan’a gönderildi

VII. MONOLOGLAR

Edebiyatımıza 1956 yılında Hasan Karahüseyin tarafından getirildi. İlk monolog “Yeni Işık” gazetesinde “Fenerli” adı ile yayınlandı. Kısa bir zamanda yazılı edebiyatımızda rağbet Mustafa Çete, Ali Riza, İsmet Osman, Mümin Bekir, Mümin Mustafa, Mustafa Mutkov, Dinçer Halicov, Ahmet Tımış, Firdevs Mehmedali, Zeliha Seyit, Leman ilyas vs.. buldu. Daha sonra da monologlar sahne eseri olarak yıllarca tiyatrolarımız tarafından istifade edildi. Hiciv ve Mizah yazarlarımızın çoğu yaşantımızda ki sosyal aksaklıkları monolog tarzı ile ifade etmeyi uygun gördü. En başarılı monolog yazarlarımız arasında şu isimleri saymak doğru olur. Hasan Karahüseyin, Raif Taib, Halit Dağlı, Ali Durmuş, Yusuf Kerim, Mehmet Bekir, Nevzat Halit, Mustafa Mutkov, Şaban Mahmut, Hüseyin, Lütfi Demir, İsmail Bekir, Naci Ferhat, Sabri İbrahim, Sayit Kerim vs.

TÖVBE(Raif TAİB)

Oturmasını beceremeyen erkek pantolonunun ağ yerinin dar olmasından bahsedermiş derler ya. Bende söz aramıza kalsın bu takım erkelere benzedim tıpkı. Hatta daha üstün bile çıktım onlardan. Dinleyin de anlatayım. Sofya’ya varmıştım geçenlerde. Dönüşte trende bir hadise vuku buldu. Rezil rüsva oldum. Yolculuk yaptığım küpede(1) tam karşıcığımda (karşımda) bir kadın oturuyordu. Beraber yolculuk yapacağız ya. Dur dedim kendi kendime, şunun yaşını sorayım ilkten. Vay başıma gelenler. Bir köpürmesin mi o kadın, kupe (vagon) dar geldi bana kuzum, vallahi dar geldi. Keşke yaşını soracağıma bir çimdikleseydim kadını, bu kadar darılmazdı sanırım. Babasını öldürmüşüm sanki bir kükredi, bir söylendi. Dinle dinleyebilirsen. Kültürlü değilmişim, dünyadan haberim yokmuş ve saire. Bak ben darılır demezdim. Kültüre gelince abla dedim ona, söylediklerin iftiradır. Ben her hafta “Halk Kültürü” gazetesini okurum.

Neyse, bir küpede yapayalnız yolculuğa devam ediyorum. Ama yalnız oturmaya gelmedik ya dünyaya, şöyle treni kupe, kupe bir dolaşayım dedim. Belki konacak bir dal bulurum. Derken, yedinci küpede Düdük Ali ile Şebek Sali’ yi görüverdim. İçim rahatladı birden. Oy oy bir de kızcağız oturmuş köşede. Hani kanatları olsa güzelliğinden uçuverecek. Yan geldim yanlarına. Bir de lafa karışır ümidiyle uçura yakın fıkralar anlatmaya başladım hiç istifini bozmadı ki.

–Kıza kır bir buçuk ker maşallah, dedim. Şeker elması gibi allanmış yanakları, ballanmış. Böylesi bir geçmeli elime.

Keşke dememiş olsaydım, kuzum kardeşim. O evvelce susan kız bir başladı bana:

–Sen nerelisin be balkan ayısı, ayılar ne zamandan beri ipsiz dolaşır hem?

Vay halime, vay! Yerin dibine battın sanki o anda. Kırağıda yanmış pırasa gördüğünüz varsa bilirsiniz. Tıpkı ona benzedim ben de. Hadi olan oldu. Orada utandığımızla kalsak neyse, ama şu Düdük Aliyle, Şebek Saliyi görür müsün? Trenden iner inmez yaydılar şu olayları. Şimdi beni gören

–Nasıldı o kız … Amma da iyi yolculuk, diyorlar.

Oysa ben uslu bir kişiyim. Kediyi sütten kovmayanlardanım, ama nereden de aklıma gelmişti o gün trene binince birkaç yüz gram rakıcık yutmuştum lokantada. Artık konuşan ben değildim, rakı konuşuyordu. Ama git de anlat insanlara. Kim inanır?

Raif TAİBOF 1967, Ardino “Yeni Hayat”, dergi, hiciv ve mizah sayfası, Sofya, 1967, N: 11

VIII. FABL (BASNE)

Fabllerde toplumun hataları canlı hayvanların veya cansız eşyaların dili ile dile getirilir ve tenkit edilir. Hiciv ve Mizah edebiyatında yıllardan beri kullanılan fabl (basne) büyükler için yerli edebiyatımıza 1955 yılında Niyazi Hüseyin tarafından getirildi. Latif Karagöz bu yolda ısrarla devam etti. Küçükler için daha sonraları da İshak Raşit tarafından fabl denemeleri yapıldı. İlk fabl basınımızda yer almasından sonra birçok şair ve yazarımız bu edebi türde kalem oynatmaya başladı. Onlar arasında en başarılı şu isimleri sayabiliriz. Latif Karagöz, Şaban Mahmut, Turhan Rasi, Hüseyin Köse, Memiş Mustafa, Mustafa Mutkov, Ali Tiryaki, Tahsin Ebazer, Mustafa Keloğlan vs.

TOPRAK İLE ELMA AĞACI(Şaban M.KALKAN)Elma ağacı bir sabah gururlu, gururluOnu besleyen kara toprağaŞöyle anlatıyordu.Ben çok güzel bir ağacımYazık oldu bana yazıkDüştüm senin kara çamurlu koynunaSarıldın köklerime senden arınamadımŞimdi boynum bükük, içim ezikElmaların olgunlaşıp koynuna düşer.Onların kıymetini anlayınca senÇürürler birer, birer…Anlatıyorlar yeşil dağlar varmış0 dağlarda da ak, gök topraklar…Düştüm senin kara çamurlu koynunaElmalarım kız yanağı gibi tatlıBeyaz çinilere konmalı, elmalarım.Konmalı da gümüş bıçaklarla soyulmalıBurada elmalarım koynuna düşerDüşe de çürüyüp gider…Bırak beni utanıyorum sendenKara toprak çirkin toprakSöyle ne istiyorsun benden?Kara toprak bu sözleri dinlediElma ağcına şöyle bir cevap söyledi:Köklerin bana sarıldı, unutma senBu kara çirkin topraklardırSeni büyütüp besleyen!Aramızda bazıları her günGerçekler önünde körVe bu elma ağacı gibiDeğil mi nankör!

Şaban MAHMUDOF “Yeni Işık”, gazete, ”Topuz”, hiciv ve mizah sayfası Sofya, 1967, N: 148

KARPUZ KABUĞU(Mustafa KELOĞLAN)Sadece geceleri avlanan baykuşArıyorken fare, yılan, yumurta, kuşBekçisi uyuyan bir bostana ermişDüşünüp taşınarak kararı vermişBırakmaya gelmez bu bolluğu malıHem yerim hem de doldururum çuvalıToplayıp doldurmuş ve kesip doğramışAlıp giderken felakete uğramışGörememiş basmış karpuz kabuğunaOlanlar da işte o an olmuş onaAğır yükün altında hendeğe kaymışAcı sancılar içinde birden aymışDebelenmiş ve çabalanmış bir ikiAma güç kuvvet bulup çıkamamış kiAğrıları çoğalmış sararıp solmuşSonun sonunda bekçiye teslim olmuş.

Mustafa KELOĞLAN “Hoşgörü”, dergi, Razgrat, 2003, N: 1

IX. AFORİMLER (VECİBELER)

Aforizmler, bir duyguyu veya düşünceyi kısa, ince bir hivciv veya mizah ile etkili bir şekilde anlatan, söyleneni belli olan, bir veya birkaç cümledir. Bulgaristan Türkleri edebiyatına 1960 yıllarda Turhan Rasi tarafından getirildi. Bu edebi türde devamlı ürün verenler arasında şu isimler ilk akla gelenledir. İsmet Osman, İslam Beytullah, Servet Tatar, Hüsmen Mutaf, Lütfi Demir, Şaban Mahmut, Latif Karagöz, Fahri Tahir, Baki Ali, Hasan Bilal vs

(Hasan BİLAL) HATİP

O, bütün ömrünü konuşmakla geçirdi, fakat dünyada adını yaşatacak bir söz söylemeden öldü. İsmini de beraberinde sürükledi gitti.

VEZNEDAR

Hayatında o kadar güç ve korkunç hesapları yuttu, bazen yeni adalet yarattı, çoluk çocuk, hısım akrabasının geçimini yoktan var etti ama kendi ömrüne fazla tek bir gün bile ekleyemeden ölüp gitti.

CERRAH

Ömrünü insanların sağlığına hasretti. Ölüleri diriltti, ama kendisine yedek bir kalp saklayamadı.

HIRSIZ

Dünyada çalmadığı tek bir şey kalmadıysa da ömre el süremeden gitti.

Hasan BİLALOF Kalova, Razgrat “Yeni Hayat” ,dergi, Sofya, 1965, N:7

(İsmet OSMAN)

Karaya kara aka ak diyenler, ak gün görmezler…

Ölümden korkanlar ölümsüzlük sevdasına tutulmasınlar!

Yarım yüzyıl sosyalizmin değişik biçimlerinde /az gelişmiş, çok gelişmiş, yerleşmiş vb./yaşadık. Şimdi dileniyoruz…

Kellesini torbaya koyamaz, ekmeği oradadır…

Temiz vicdanla kirli para alınamaz.

Bana diş bilermiş, altındansa dişi, varsın bilesin…

Çok konuşanların dinleyicisi az olur.

Bir elle alkış olmaz, ama çamur atılır…

Kendi fikri olmayanlar, hep halk adından konuşurlar.

Kendini beğenmişler güzellikten anlamaz.

Bir at kırk yıl koşmaz deseler de, bir eşek bize kırk yıl önderlik etti.

Başımın üstünde yeri dar.

Gönül dediğin karaya da konar ama en çok paraya konar.

Balayında zehirlenen aileler de vardır.

İsmet OSMANOV 1995 Popovo “Öbür Türlü”, taşlamalar ve aforizmler, “Güven- Dovrie” yayın evi, Sofya, 1996

X. EPİGRAMLARBULGARİSTAN TÜRKLERİ EDEBİYATINDA: EPİGRAM

İki veya dört mısralı hiciv ve mizah yüklü şiirlere epigram denir. Edebiyatımızda yeni bir nazım şeklidir. Bulgaristan Türkleri Edebiyatına 1956 yılında İsmail İbişoğlu tarafından yeni bir edebi tür olarak Bulgar edebiyatından getirildi. Kısa zamanda Hiciv ve Mizah edebiyatımızın sevilen ve aranan bir edebi türü haline geldi. Bulgaristan’da Türkçe epigram yazarları iki ve dört mısralı epigramların dışında üç mısralı, beş mısralı epigram yazdıkları gibi manilere ve türkülere ekledikleri isyanı, öfkeyi, özlemi hiciv ve mizah yüklü fikirlerle örerek türde değişiklik yaptılar.

Epigramları iki büyük bölüme ayırıyoruz:

A. Siyasi Epigramlar

B. Sosyal Epigramlar

A. Siyasi Epigramlar

Siyasi epigramlar rejimin baskısı yüzünden edebiyatımızda uygun zemini bulamadığı için gölgede kaldı. Rejim dolaylı olarak ve yumuşak bir şekilde tenkit edildi. Merkez basında örnek bulmakta bile güçlük çekiyoruz. Bizde ilk siyasi epigram Türkçe basında 1962 yılında Zavet Belediyesinin, “Zora-Şafak”, adlı Bulgarca-Türkçe neşredilen şehir gazetesinin Türkçe, “Şafak” sayfasında Şaban Mahmudov’ un “Başta ki” adlı epigramıdır. Şair, Todor Jivkov’un adını söylemeden tenkit ateşine tutuyor. Epigram şöyle:

BAŞTAKİ ADAMKendimi bildim bileli o baştaAnladım ki hiç bir şey yok o başta.B. Sosyal Epigramlar

Çürüyen toplumun sosyal dengesizliğini dile getiren sosyal içerikli bir epigramı da İsmail İbişoğlu’ nun kaleminden okuyalım:

ŞİİR TÜCCARIBakın bizim şair ŞerifVara yoğa şiir yazarSırasını bulmuş herifCep doldurur azar azar.

Diğer taraftan tek tip insan yetiştirme sevdasına kapılan sosyalist rejimin yöneticileri varlıklarını bir gün daha sürdürebilmek için aydınlar arasında yobaz yetiştirme yarışına girdiler. Bunu gören İsmail Bekirov, toplumu şu epigramı ile ilk uyaranlar arasında yer aldı:

YOBAZLARElinden geleni komazYobazların piri yobaz,Yetiştirir yılda en azÜç yüz altmış dokuz yobaz.

Bulgaristan Türk basınında “Epigram”, türüne en çok şu gazeteler ve dergiler hiciv ve mizah sayfalarında yer verdi: “Yeni Işık”, gazete, “Topuz” ve “Isırgan”, Sofya, “Yeni Hayat” dergi, ”Dön Gül Dön Ağla”, Sofya, ” Halk Gençliği”, gazete,” Sivirisinek”, Sofya, “Emek Davası “, gazete, Sofya, ”Eğlence”, “Dostluk”, gazete, Razgrat, “Rende”, “Tuna Gerçeği, gazete, “Sarıca Arı” ,Rusçuk, “Ziya” gazete, Kirpi, Silistre, “Ziya, gazete, Şumnu, “Hak e Özgürlük”, gazete, Sofya ”Gül Diken”, ”Zaman Bulgaristan”, gazete, Sofya, “Eğlence,”, “Hoşgörü”, dergi, Razgrat, “Eğlence”, “Deliorman”, dergi, Razgrat, “Eğlence”, “Komunizm Bayrağı”, gazete, Tırgovişte, “Çuvaldız”.vs

Epigram yazarları arasında en başarılı olanlar: İsmail İbişoğlu, Turhan Rasi, Şaban Mahmut, Nevzat Halit, Latif Karagöz, İsmet Osman, Hüseyin Ali Köse, Aliş Sait, Mülazım Çavuş, Lütfi Demir, Ali Riza, İsmail Bekir, Hüsmen Mutaf, Mustafa Şaban, Hüseyin Rasim, Tahsin Ebazer, Ali Bayram, Eşref Recep, Nurettin Eyüp, Zeliha Seyit, Firdevs Mehmedali, Tahsin Kara, Zait İsmail vs.

Yirminci Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Edebiyatının “Hiciv ve Mizah” dalı ilk defa bir bütün olarak ele alındı. Edebi türleri ve yazarları kaynakları ile beraber sunmaya çalıştık. Onların dışında zaman, zaman şu şairler de epigram türünde eser verenlerdendir: Şefkı Aliev, Cevdet Ahmedov, Ahmet Tatarov, Faik Mümünov, Mehmet Moş, Salimehmet Recep, Şirin Recebova, Salif Mustafov, İkbale Aşıkova, Vahdet Ademov, Ömer Ahmedov, Yunus Hasanov, Hilmi Kargöz, Mustafa Çavuş, Ahmet Mümünov, Mehmet Zaykov, İlyas Mehmedov ve diğerleri

Sahasında ilk olarak yapılan bu araştırma ile gelecekte Bulgaristan’daki Türk Edebiyatını değerlendirecek olan sanat tarihçilerine yardım etmeyi kendimize borç bildik. Böylece Bulgaristan Türklerinin Edebiyatının Türk Dünyasındaki yerini daha layık olarak alacağına inanıyoruz.

18 Eylül 2016, İzmir

Eserlerinden Örnekler Aldığım Müelliflerin Özgeçmişleri

(Bir önceki bölümde epigramlar dışında örnek eserleri yer alan müelliflerin özgeçmişlerine bu bölümde yer verdim.)

Mümin Mehmet Çakır, 1936,

Delçevo (Şaman) Razgrat

Mümin Mehmet Çakır, 1936 yılında Razgrat ilinin Şaman köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve ortaokulu köyünde liseyi Şumnu’ da ki, “Nazım Hikmet” adlı Türk lisesinde okudu. Devamla aynı şehirdeki “Petır Beron“, adlı öğretmen enstitüsünün Türkçe ve Fransızca bölümünden mezun oldu. Köyünde ve Duraç köyünde müdür olarak görev yaptı. Rusçuk’ta Türkçe yayınlanan, “Tuna Gerçeği” adlı il gazetesinin kültür şubesini yönetti. Daha sonra “Yeni Işık”, gazetesinin il muhabiri oldu. Okullarda Türkçe derslerini yasaklama hazırlığında olan rejim Türk kökenli aydınları sindirmek için Mümin Çakır’ı casuslukla suçlayarak yirmi yıla mahkûm etti Mümin Çakır 14 yıl hapiste yattıktan sonra 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutuldu. Hiciv ve mizah yüklü makalelerinde yerli idarecilerin keyfi davranışlarını, yalanlarını ve ikiyüzlü söylevlerini ifşa etti. Türkiye Cumhuriyetine iltica etti. İstanbul’a yerleşti. Öğretmen olarak göre yaptı. Yaş haddinden emekli oldu. Halen İstanbul’da oturuyor. Evli ve ilki çocuk babasıdır.

Galip Mehmet Sertel, 1942,

Bistra (Akpınar), Dobriç

Galip Mehmet Sertel 1942 yılında Silistre’nin Akpınar (Bistra) köyünde bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra Hacıoğlu Pazarcığı’nda ( Tolbuhin) açılan Türk Pedagoji okulundan mezun oldu. On yıldan fazla doğduğu köyde ve aynı ilin diğer köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra Silistre’de Türkçe yayımlanan “Ziya“ adlı il gazetesinde beş-altı yıl editör olarak görevde bulundu. Gazetenin kapanmasından sonra Bulgar Çiftçi Birliği Partisinin il teşkilatında Şube sorumlusu olarak çalıştı.1985 yılında Bulgar Hükümetinin Bulgarlaştırma kampanyasına karşı çıktı. Tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Galip 1992 yılında Türkiye’ye geldi. İstanbul’a yerleşti. Halen İstanbul’da bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak görevini yaptı. Yaş haddinden emekli oldu. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor. Bulgaristan’da şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlama imkânı bulamadı. Şiirleri merkez ve yerel gazetelerin sanat sayfalarında dağınık bir şekildedir. Galip Mehmet Sertel, şiirimize kendine özgü güncel, tarihsel ve toplumsal temaları işleyerek geldi. Eserleri : “Taş Toprak Dobruca”, şiirler, İstanbul, 2009.

Sabri Recep Demir, 1915 – 1988,

Hlebarovo (Torlak), Razgrat

Sabri Recep DEMİR, Razgrat ilinin Torlak köyünde aydın bir ailede doğdu. İlkokulu köyünde, ortayı Razgrat’ ta liseyi Şumnu’da okudu. Uzun yıllar Razgrat, Tutrakan v1e Silistre’de ortaokul öğretmeni olarak çalıştı. 1944 sosyalist devrimden sonra bir dönem Halk Meclisinde halk vekili olarak görev yaptı. Birkaç yıl Şumnu’ da ki “Nazım Hikmet”, adlı Türk lisesinde müdürlük yaptı. Narodan Prosveta devlet yayın evinde Türkçe kitaplar şubesini yönetti. Şiiri gençlik yıllarında sevdi. Daha sonra hiciv ve mizah yüklü şiirlerinde toplumdaki zararlı örf ve adetleri cesurca tenkit ateşine tuttu. 1988 yılında Sofya’da vefat etti. Evli ve bir çocuk babasıydı. Bulgarca biliyordu. Eserleri: “Bildiklerimden Birkaçı”, mizahi şiirler, Narodan Prosveta, Sofya, 1963 , “Namaz”, ilmi popüler broşür, Narodna Prosveta, Sofya, 1963.

Fahri Tahir – Tekulus,

1942, Kırcali

Fahri Tahir 1942 yılında Kırcali şehrinde aydın bir ailede doğdu. İlk ve orta ve liseyi Kırcalide okudu. Devamla Kırcali öğretmen enstitüsünden mezun oldu. Kıcalide ve aynı ilin çeşitli köylerinde öğretmen olarak görev yaptı. 1985 yılında Bulgar devletinin Türklere uyguladığı asimilasyon politikasına şiddetle karşı koydu. Tutuklandı ve Belene adasına gönderildi. Orada üç ıl beş ay kaldı 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutuldu. Türkiye cumhuriyetine iltica etti Bursa’ya yerleşti. Öğretmen olarak Bursa okullarında çalıştı. Şiiri ortaokul yıllarında sevdi.”Elülcü Çocuk” , “Halk gençliği” ,””YENİ IŞIK” adlı gazetelerde şiirleri öyküleri, feyletonları ve mizahi şiirleri yayınlandı. Eserlerinde, sosyalist rejimin aksaklarını, yerel idarecilerin keyfi davranışlarını Rodop insanının acılarını ve Belene adasındaki idarecilerin gaddarlığını ifşa etti. 2007 yılında yaş haddinden emekli oldu. Halen Bursa’da oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Suna Ahmet Yılmaz, 1950,

(Hacığoğlu Pazarı), Dobriç

Suna Yılmaz 1950 yılında Dobriçte aydın bir ailede doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde okudu. Devamla Vratsa şehrindeki Dimitır Blagoev adlı ekonomi Enstitüsünden 1969 mezun oldu. Bir kaç yıl Dobriç köylerinde kreş öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra devlet kurumlarında uzun yıllar muhasebeci olarak göre yaptı. 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutularak. Ailesi ile beraber Türkiye Cumhuriyeti’ ne iltica etti. İzmir’e yerleşti. Özel bir şirkette çalıştı. Halen İzmir’de Karşıyaka’da oturuyor. Emekli, evli ve iki çocuk annesidir. Bulgarca biliyor. Şiirlerinde neslinin aşk ve sosyal problemlerini kadın ruhunun duyarlılığı ile dile getirmektedir. Eserleri: ”Yeşil Işık” , şiirler, Ankara, 2015.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Sıpa

2

Sağlam olacağım

Конец ознакомительного фрагмента
Купить и скачать всю книгу
На страницу:
3 из 3