bannerbanner
Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 2
Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 2

Полная версия

Bulgaristan Türk Şiiri Cilt 2

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
4 из 7

ZAMANLA BEŞ GERÇEK 80

“Soykırımı günleri temerküz kamplarının cetvellerindebabasının adını bulamayan çocuk Zaman’ın mezartaşına şu beş gerçeği gözyaşlarıyla yazmış…”

BİRİNCİ GERÇEK: SUÇ

Tuna yalısında gecelerin boyu kısaBabaları kaybolanların öyküsü uzun…Ölüm dedikleri şey kapı, kapı gezmiyorKol gezmiyor köyden köye, bağıra çağıraZamanla Türklük öldürülüyor usul, usul…

İKİNCİ GERÇEK: İHANET

Diyelim ki bir akşam vaktiGünlerden Salı aylardan OcakÇocuğun mavi gözlerindeMavi rüyalar hasretiZaman duracak....Diyelim ki, bir akşam vaktiYıllardan bin dokuz yüz seksen beşAkşam yemeğinden evvelSofrada “Bismillah” bile demedenSeni evsiz edecekler evinden....

ÜÇÜNCÜ GERÇEK: İSYAN

“Mecit Tabya’da yıldız yok bu akşamNe kızların gülüşü var Silistre’ deDeliorman’ı boğmuş kıyım selindeÇarmıha gerilmiş ağlamakta ZamanMezar taşları kırılmış gömütlükteFeryat ediyor sükut içinde yatan....Kıyamet günleri henüz gelmiş değilÇocuğun kutsal isyanı bitmiş değil…

DÖRDÜNCÜ GERÇEK: İBRET

Önce çocuklar kalacak Silistre’deSonra deli divane olmuş bir öksüz ZamanBir yol varGidelim mi dostlar?Bir yol güneye, güneşe…Bir yolculuk yalınayak, çırılçıplak…Size değil, çocuklara sözümÇocuklar aldanmasınAldanmasınlarOlsunlar birbirlerine el ayak.

BEŞİNCİ GERÇEK: ÜMİT

Zamana sarılıyorum ZamanaYolum varıyor Asya bozkırlarınaAşıkların türkülerini dinliyorum düğünlerdeAtalarımın öyküsüÜç kıtada koşan atların nal sesleriSeyrana çıkmış kızları görüyorum, gelinleriAt üstünde yiğitleriAtlarıyla geliyor Türk illeri…Seni düşünüyorum, SeniNerene gizledin bunca derdi?Yüreğin nasıl çatlamadı kahrındanTuna yalısında çırpınırken Zaman?Ve ümidim sendedir.Sen ümitsin ey çocukGözlerin demet, demet çiçekGözlerin ışıl, ışıl bin bir dilek.Haziran 1989 Silistre

NO: 89 HASAN M. HASAN ÖZKAN (1941-2002)

(Hasan M. Hasanov)

Hasan M. Hasan Özkan 1941 yılında Kırcali iline bağlı Aşağı Tozçalı (Dolno Prahova) köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve liseyi Eğri Dere (Ardino) şehrinde okudu. Daha sonra Sofya Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümüne yazıldı ve oradan mezun oldu. Birkaç yıl kendi köyünde okul müdürlüğü yaptı. Gayretli çalışmalarına rağmen totaliter rejimin yöneticilerine bir türlü yaranamadı. Türkçe’yi sevmesi ve Türkçe şiirler yazması idarecileri uzun zaman rahatsız etti. En sonunda Hasan M. Hasan Özkan kendi köyünden uzaklaştırıldı. Yıllarca etraf köylerde, önce öğretmen, Türkçe’nin yasaklanmasından sonra da eğitmen olarak zor şartlar altında görev yaptı.

Hasan M. Hasan Özkan 1989 yılında zorunlu göç kapsamına alınarak sınır dışı edildi. Türkiye’ye iltica etti. Bursa’ya yerleşti. Osman Gazi, Hürriyet Lisesinde Edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı. 2002 yılında Bursa’da vefat etti. Evliydi ve iki çocuğu vardı. Bulgarca ve Rusça biliyordu.

Hasan M. Hasan Özkan lise yıllarında şiiri tanıdı,şiir hocası Şahin Mustafa’dan ders aldı ve bir daha şiirden ayrılmamak şartı ile ona bağlandı. İlk şiiri 1964 yılında yayımlandı, daha sonra yerel ve merkez basında adına sık, sık rastladık. Onun şiiri akıcı, sıcak ve düşündürücüdür, sanki kolay söylenmiş gibi görünse de ölçülüdür, pürüzlerden ustaca arındırılmıştır.

Şiirlerini Bulgaristan’da yasaklar yüzünden kitaplaştırmadı. Türkiye’de yayınladığı eserler:

“İnsan”, Şiirler, Bursa, 1994

“Yardım Eli”, Şiirler Bursa 1996

“Tan Gülcüğü”, Şiirler, Bursa 1997

“Yeni Şiirler”, Şiirler, Bursa 2000 (Yayınlanmadı)81

BAHAR OLSUN DA 82

Mevsim olsun, dal olsun, yeşil olsun,Akan ırmak akar, akar denizi bulurYeşil çimen püfür, püfür kabarır dururYeşil olsun, güneş olsun, su olsun da…Leylek uçar, kırlangıç uçar, gök olsun daYüzler güler, gönül hazla dolsun daİnsan yorgunluğunu unutur, nağmeler alsın daBahar olsun, yeşil olsun, çiçek açsın da…Mutluluğundan yüz güler, hayat gülsün deGönül coşar, kederi neşe silsin deBahar olsun, güneş olsun, ışık saçsın daMutluluk bahçesinde çiçekler açılır.

UMMAK 83

Elime bir damla su aldımsaKoskoca bir deniz umarım…Elime bir avuç toprak aldımsaBir bütün toprak umarımElime bir gül aldımsaBir dünya, bahçe umarımBaharın bir gününden bileBir bütün yaz umarım…Umudun elleri yok, isterUmudun ömrü uzun, yaşarUmudun gözleri yok, görürUmudun ayakları yok, koşarElin aldım, gözün umarım.Gözün aldım, dudağın umarım....Bal gibi bulaştın ağzıma,Bahçemde her çiçekte seni ararım.1967, Söğütkesiği Kırcali

UNUTTUN MU? 84

Çocukluğunu unuttun muTütün dizmeyi öğretirdim sanaellerini tuta, tuta…Boynunu eğip dururdunBüyük gibi dinlerdin beniGözlerime baka, baka…Sen o zaman iyiydinAldanırdık her güne…Nasıl alıştıydı ellerinİğneli, tütüne…Dikiliverdi gözlerin, yüzüme bir gün,Püfür, püfür bakışındoldu içime…Çocukluğunu unuttun mu?Elin tütündeBakışın içimde kaldı.

ÇALIŞMAK İNSANIN TANRISIDIR 85

Bazen umutla vardığınKapılar kapanacak sanaÇalışmanın kapısını çalacaksın o zamanAçılacakİsteyeceksinİstediklerini uzatacak bir el.Bu veren eli çok beğeneceksinBir dost kapısı belleyeceksin onuDön dolaş yolun orayı boylayacak.Sakın ihanet etme,kapama bu kapıyı.Alnındaki terin namusun olsunNasırlı ellerinle tıklat onuDuyduğun derin iniltiler varsaBu kapıya varmamanın sancısıdırAnla ki, çalışmak insanın Tanrısıdır.

PENCEREMDE BU SABAH

Gündüzü arayanlar penceremde bu sabahBir kuş, bir erik dalı, bir de çiçek,Hasreti içinde köpüren bir yürek varGüneşi bir kerede içecek!Sabahı bekleyenler penceremde bu sabahSabahla Koca Çayır’ da gölgeler uzanacakUğursuz kargalar bağırsa da sabahtan biraz öncePenceremde gibi yanacak ufuk yine.Odama girmek isteyenler penceremde bu sabahPenceremi açtım misafirlerimeKomşu evlerden sonra geldi bana güneşSonra rüzgar, erik dalı, kuşlar…Beni uyur bulmak isteyenler penceremde bu sabahYine beni uykusu başında buldunuz değil mi?Bu bahar sabahlarında uyumak çok güç bir şeyUyur diye bir nice sessiz durdunuz değil mi?Pencereme her zaman gelenler yine penceremde bu sabahSevinçlerime karışan sabahla erir gamYalnızlığı seviveren şu kalbim yok mu?Gelin hey, siz gelmezseniz boş kalır odam.

SENİ SEVİYORUM 86

Ben seviyorum diyorum, sen sevgilim de banaYolum volkan alev olsa, yanar gelirimAteşinle iç içeyim özlem çekerim yana, yanaDağlar arkasında ağrını anlar gelirim…Gözüm gece gündüz gözüne baksın da doymasınÖyle sev, öyle konuş ki, sözün gönül oymasınNeden gönlün aşkı çok saymasınKemanına “Tın” de, Şahinime konar gelirim…Sana vurulan aşık sensiz aymazımSözümü anlamadınsa öleyim, kimse duymasınSana vurulan aşık benim,anla benimÖzlem “Tak” der, gün ve saat sayar gelirim.Sevmek ne ki, gel yanarken gör beniEğer gelemdimse, kuşlara sor beniOtlardan, çiçeklerden parça, parça der beniSu başında bir derin “Ah” çek, duyar gelirim…

FATMA’YA SORULAR 87

Biliyorum yat desem yatmazsın gece yarısı da olsaBiliyorum yatmazsın benden önce…Hiç bir şey yapmazsın benden önceOturmazsın yemek masasına bile…Belki de bir tabakları yıkarsın benden önceBenden önce bakmazsın aynayaDışarı güneşe çıkmazsın benden önceVe soyunmazsın benden önce güneşteTer su içinde kalsan da…Suya düşsen de, yağmurda ıslansan daGüneşte kurunursun soyunmadan…Bir şey yapmazsın, benim yanımda benden önceYoruldum bile demezsin benden önce…Susadım, acıktım da demezsin…Kokluyorum aşkı ıtırınıMelekler benden önce alıp aşırmasın seniTutun bana derim, tutunmazsın yineGidersen, ağlarım arkandanYanarım arkandanHaykırırım…Bir kez geri dönüp bakar mısın?

NO: 90 MEHMET ABDURRAHMAN ULUCAN (1941)

(Mehmet Abdurrahmanov Mehmedov)

Mehmet Abdurrahman Ulucan 1941 yılında Şumnu ilinin Razvigorovo köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu kendi köyünde okudu. Şumnu’da Türk lisesinden mezun oldu. Daha sonra Sofya Tıp Fakültesini bitirdi ve Genel Cerrahlık dalında uzman oldu. Şumnu’ya döndü ve Sosyal Sigortalar Hastanesinde uzun yıllar cerrah olarak çalıştı. Deliorman Türkleri arasında sünnetin yasak olduğu yıllarda Türk çocuklarını cesurca ve tıbbi kaidelere uygun olarak sünnet ettiği için geniş bir üne sahip oldu. Yıllarca yerli yöneticiler tarafından takip edildi, sorgulandı. Lakin genç şair yılmadan milli görevini yerine getirdi. 1978 yılında baskılara dayanamayarak Şumnu’dan ayrılmak zorunda kaldı ve Varna şehrine ailesiyle beraber yerleşti. On yıl Varna Devlet Hastanesinin Genel Cerrahi Servisinde çalıştı.

Asimilasyon kampanyasına karşı çıktı. Gözaltına alındı sorgulandı. 1989 yılında zorunlu göç kapsamına alınarak Türkiye’ye gönderildi. Halen İstanbul’da oturmakta ve Devlet Hastanesinin Genel Cerrahi bölümünde görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusca biliyor.

Mehmet Abdurrahman Ulucan, çağdaşlarının iç dünyasındaki sıcak duyguları ve sevginin gücünü dile getiren şairlerimizdendir. Şiirlerini bir kitapta toplayıp kitaplaştıramadı.

GÜZ GÜNLERİ 88

Boldur, derler, güz günleri gözyaşınaYaprak dalına ağlarBahçe gülüneAyrılık yarine,Güz günleri ulu dağlarBağlar belini rüzgaraağlar… ağlar…Ey, güz günleri, güz günleri.Eh, gözyaşları, gözyaşları…Aktı avuçlarımdan bir güz günüGüz günleri gibi sarıGöz yaşları gibi duruYarimin kınalı saçları.

GECE 89

Gece yumuşacık salınıyor üstümüzeİçimiz rahatsaYoksa bir ezikliğimizGeceye yumuşacık gömülüyoruzSevdiklerimizden uzak da olsakEminsek sevildiğimize…Geceye kuşkusuzBırakıyoruz hayatımızıGeceye güveniyoruzAnamız gibi…1967 Şumen

GECE NÖBETİ 90

(Asistanım Dr. Tokin’ e ithaf)

Bu saatlerde dünyamızın yüzüBu saatlerde insanlarBu saatlerde diriler ve ölülerNe haldeler?Karşıdakaranlığın çukurunda bir ışık,Bir ev olmalı.Niye yanar bu vakitBelki iki sevdalıBelki bir anne yavrusunu emzirirBelki sarhoş koca şimdi döner evineBelki bir hasta…Belki bir ölüIşık kapadı gözünüDöndü beynime saplanan sarı oklar.Bu saatlerde bizim doğum eviBu saatlerde nöbetçi asistanımBebeklerAnnelerBu saatler, bu saatler…Bu saatlerde uyuyor şehirVe tramvaylar duraktaağaçlar ayakta.bulutlar gökte.Yar uyuyorkar gibi bir yataktaAnnem uyuyor uzaklardarüyalarında benKuşlar uyuyorkanatları altında yavruları.Sesler uyuyor, renkler uyuyorUyuyor şehir bir bebek gibi.Böyle sakinBöylesine korkusuzuykular ne iyi!Uyuyor şehiruykusuzluklardan bihaber.Uyuyor şehir,dertleriyle, ümitleriyleölecekleri doğacakları ile beraber.Uyuyor şehir.

İSTEK 91

Çıldıracağım, çatlayacağımbir şey yapmamaktanKuru bir yaprak gibi günlerceyeşil bir dalda sallanıp durmaktan.Bulut olmalıyım, bulutyağmalıyım iri, iri, bol, boltohumlu topraklar üstüneVe yerimi güneşli bir maviliğe terketmeliyim.

GÜLÜŞÜN 92

Bir eşil yaprak gibiKopup düştü içimeAnıların arasından…Niye sararmamışGüz olmasına rağmen çoktan..ŞaştımSevindimKederlendimMeğer oymuş yaşayanBir günkü aşkımızdanRuhumda solmadan.1968, Şumen

HAYAT 93

Belki gencimBel ki ihtiyarBelki baharındayım ömrünBelki güzündeBelki gülmekten çokAğlamayı öğretti bana yıllar....Belki geçtiğim yollardaPişman da olurum yaşadığımaBelki yeşermeyecek umudum gibiHayat dalım hiç bir günBelki hiç bir şey bırakmayacağımSana layıkAma yaşadımYaşıyorumSevdim seni hayatTepeden tırnağa kadar.1969, Sofya

SEVGİ ÜSTÜNE 94

Seviyorum demekne güzelBelki bir çocukne canından ne kanından kopma,Belki bir kadınbelki senden hiç habersizama Anjela95 gibi aydınlık saçan.Belki bir ağaçkışta kederlibaharda ışıl, ışıl.Belki bir türküyıllanmış şarap gibiiçe işleyen.Belki her gün biraz daha güzelleşen YurdumBelki bir küçücükbu kocaman evren…Alnın bıçak, bıçak bölünmüşKat, kat nasırlı ellerinSeviyorum diyerekyaşamak ne iyi…1972, Şumen

BİR MELODİ 96

Nereden geldi bu yumuşacık sesHangi kuşun kanadı çarptı ruhumaHangi çocuk elini almışım avucumaGözlerim kime güldü böyle ansızın…Anne, bu kuşluk vakti sen mi beni andınYavrularım mı yoksa oynaşır sokaktaYoksa bahar mı yaklaşıyorve eriyen karların şırıltısıdağlardan yankılanıpkulağıma ulaşıyor?…Nereden geldi bu yumuşacık sessanki özlemini çektiğim iki tatlı sözsanki oturmuşuz dostlarla bir yerleregençlikte geçtiğimiz yollardan geçiyoruz…Sanki babamla gece yarısı baş başakahve içiyoruzsanki batıyorum derinlere, ama korkusuzsanki bir rüyaya dalıyorumve rüyada her şey güzel..Ve işte rüyadan uyanıyorum.Ve o sesi arıyorum.İnanamıyorum.Bir melodi gibi migeçiveriyor ömrümüz?…1979, Sofya

NO: 91 MESTAN MUSTAFA ADALI (1941)

(Mestan Mustafov)

Mestan Mustafa Adalı 1941 yılında Haskovo ilinin Kirkovo Belediyesine bağlı Ada (Ostrovets) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Liseyi Momçilgrat (Mastanlı) da bitirdi. Köyünde bir kaç yıl memurluk yaptıktan sonra öğrenimine devam eden Mestan Mustafa Adalı Kırcali’deki “Lüben Kararvelov” adlı Yüksek Öğretmen Enstitüsünün Bulgar–Rus Dili ve Beden Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Doğduğu bölgenin çeşitli köylerinde orta okul öğretmeni olarak görev yaptı. İki dönem belediye başkanı oldu, birkaç yıl il gazetesinde editör olarak çalıştı.

Totaliter rejimin çökmesinden sonra yeni ufuklara kavuşan şair 1993 yılında Kırcali’deki Yüksek Öğretmen Enstitüsünün Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü dışarıdan verdiği sınavlarla bitirerek üçüncü ihtisasını da aldı. Aynı yıl Kırcalii ilinin Çorbaciysko köyündeki orta okulda Türkçe öğretmeni olarak göreve başladı ve uzun yıllar orada çalıştı. Halen Kırcali ilinin Çorbaciysko köyünde oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

Mestan Adalı orta okul çocuklarına şiiri sevdirdi ve yeni Demokrasi döneminde Bulgaristan okullarında 1993 ilk “Türkçe Edebiyat” derneğini kurdu. Derneğin Folklor grubu ile efsaneler, maniler, türküler ve tekerlemeler toplamaya başladı.

Mestan Adalı şiire ve türkülere annesinin söylediği türkülerle sevdalandı. Şiirlerinde Doğu Rodopların güzelliğini, göçlerin getirdiği acıları anadilinin yüceliğini ve insan onurunun değerini dile getirdi. Bir çok şiirini besteleyerek sazı ile bölge insanın kalbine taşıdı.

Eserleri: “Şarkılarımda Sen”, Şiirler, Kırcali 1998

TÜRKAN 97

Aralık 1984 yılında Bulgarlaştırma sürecine karşı direnişte Benkovski yakınlarında şehit düşen 17 aylık Türkan’a.

Aylardan Aralıktı o zamanYıllardan bin dokuz yüz seksen dörtDili olsa, söylese o ormanNasıl can verdi Türkan.Hazin, hazin dere çağladıÇığlıklar her kalbi dağladıYer gök doya, doya ağladıMilletim karalar bağladı.Bu yıl gene vardım mezarın başınaAdını yakıştıramadım soğuk mezar taşına.Türkan, Türkan, TürkanSana olsun ebedi şanUğruna döktüğün kanYazdı ölümsüz bir destan.İşte yine Aralık ayı,Kalplerde yenilendi eski sızıAna kucağında şehit düştünOldun özgürlüğün sönmez yıldızı.

İSTERİM 98

Binlerce ana verselerHepsi senin deselerKendi anamı isterim.Binlerce servet verselerBunlar senin deselerKazandığımı isterim.Binlere vatan verselerBirini ayır deselerBen vatanımı seçerim.1970, Ada köy

İNSANOĞLU 99

Yüzüne her güleniDostun sanmaBen hepsini gördümKimi dost bildirir kendiniKimi…İnsanoğlu karpuz değil ki..Göresin içini.Yüzüne gülerArkandan gölgeni döver.Ada köy

GARİP MİLLETİM 100

Tarih boyu yüzün gülmediNe de berbatmış talihin milletimYoksulluk sanaGurbetlik sanaHasretlik ona göreAçlıkla yüz yüze kalmak da sana …Tüm bunlar yetmezmiş gibiDede yadigarı topraklardanKovulmak da sana …Neyin var ise şu yer yüzündeBağrından koparıp aldılar:Adını, dilini, dininiMezarını dahi eşeleyip kazdılarTaşından ezanlı adını aldılar …Sana bıraktıklarıTek acı gözyaşları oldu.Gözyaşlarının üstüne bastıkçaZümrüt bahçeler değilTaşlar bile kendinden geçti, solduAma seni yıldırmadı zulümYaşattı şah damarımızda ki benliğimizSarsılmayan inancımızKendimizi koruma amacımız.Ostrovets – Kırcali

TÜRKÇEM 101

Türkçe’mAnadilim benimYıllardır hasrettik sana.Türkçe’mAnadilim benimKavuştuk yine sanaCefalardan sefaya yolumuz.Seninleyiz sonsuza kadarKırılmaz kolumuz, kanadımız.Türkçe’mAnadilim benim.

AK DÜŞTÜ SAÇLARIMA 102

Kimi kere çok ucuzdanOyuncak ettiler beniKin girdi araya, gam girdiHaset denen adam girdiSırt çevirdi dost bildiklerimKimileri alıp başını gittilerUnutuldu hep iyilikler.Tutuldu dilim, söyleyemedimBoğazımda kaldı lokmamYatağa düştüm, kimin umurundaHastayım deyemedim.Zalimin yoktu işiEtti ortalığı sınır dışı.Gözlerimde kaldı yollarVe zalimin alkışıŞimdi bir kardeşim tarladaBiri de Bursa’da.Ak düştü saçlarımaAlnımda kırışıklar bir niceAma bitmedim çoğaldımVakit saat gelinceVe eridi öfkesindenO kapkara gece.

VER ELİNİ ÖĞRETMENİM 103

Üç şey var belleğimdeÜç öğüt:OkumakİnanmakSavaşmakBenim olmuştu bu üç şeyKanunum olmuştu.Okudum sürekliKafam bilgiyle dolduİnanıyorum Tanrıya.İsyanım savaşSavaşım isyan oldu.Ben de öğretmenim şimdiGidiyorum ardındanCesaretle adım, adım…Bilgi kanatmış yükselmek içinİnanç hayatmış bölüşmek içinŞimdi anladım.Ver elini öğretmenim ver de öpeyim.Gönlüm çiçek, çiçekÖğrencilerim arasında.1998

NO: 92 BAKİ ALİ MEHMET (1941)

(Baki Aliev Mehmedov)

Baki Ali Mehmet 30 Ocak 1941 tarihinde Şumnu (Şumen) ilinin Yeni Pazar (Novi Pazar) belediyesine bağlı Kilisecik (Tsırkovitsa) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okuduktan sonra Yeni Pazar şehrindeki Türk lisesinden mezun oldu. O yıllarda ailesinin maddi durumu elvermediği için öğrenimine devam etme imkanı bulamadı. Askerden döndükten sonra köyünde birkaç yıl sınıf öğretmenliği yaptı ve belediyede uzun yıllar memur olarak çalıştı. Yerel yöneticiler şairin milli duygularının icra ettiği görevle bağdaşmadığını bahane ederek görevinden aldılar. Geçimini sağlamak için önce inşaatlarda daha sonra da şoför olarak çalıştı.

1985 yılında Bulgar Hükümetinin ad değiştirme kampanyasına karşı çıktı. Bir kaç hafta sorgu ve takipten sonra sürgüne gönderildi. Orada aylarca kaldı. Yılmadı benlik savaşına devam etti. 1989 yılındaki büyük göçle Türkiye’ye iltica etti. İstanbul’a yerleşti lakin aynı yılın Kasım ayında Bulgaristan’da başlayan Demokratik Devrim’den sonra doğduğu topraklara döndü. “Hak ve Özgürlük Hareketi”nin ve bölgesinin yeniden yapılanmasında önemli rol oynadı. Halen doğduğu köyde oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca biliyor.

Baki Ali Mehmet şiiri lise yıllarında tanıdı. Şiirin sosyal ve ideolojik rolünü gençlik yıllarında anladı. Daha o yıllarda işçinin ağır hayat şartlarını, yaşam savaşını, ümidini ve küçük sevinçlerini dile getirdi. O şiiri daima ciddiye aldı, daha sonraki şiirlerinde Bulgaristan Türklerinin haklı isteklerinin tercümanı oldu. Hayatının en zor anlarında bile şiiri silah olarak kullandı. Bulgaristan Türkünün emek severliğini, doğduğu topraklara olan bağlılığını anlatan ve milli bilince mesajlar veren şiirler kaleme aldı.

Totaliter rejimin baskıları ve Türkçe’nin yasak kapsamına alınması şairin şiirlerini bir kitapta toplayıp yayımlamasına engel oldu. Şiirleri Bulgaristan’da yayımlanan Türkçe merkez ve yerel gazete sayfalarında dağınık bir haldedir.

İŞÇİ ELLERİ 104

Deli sevdaya tutuldu şu çapkın gönlüm geneAçmışım bağrımı ılık yellere.Avuçlarım ben size vurgunumSizinle paylaşırım hürmeti takdiriDakikalara sığdırırken günleri.Ben sizinleyimPayımı nasıl hak ederim bilmemVe siz bensizBir işe mi yararsınız?Ummam....Deli sevdaya tutuldum geneBastığım yer sıcak, gönlüm kanatlanmış uçacak…Etrafım bağ, bahçe çiçekler kucak, kucak.Ellerimi sokmuşum yeşil çimenlerin arasınaDinliyorum toprak ananın nabzını.İşçi ellerine kan yürürken beton armalardanKıvancın senfonisi ulaşır antenlerden…Size değer vermek kolay olmuyor işçi elleriŞiire de sığmazsınız şu kadarsınız ama…Aşığı oldum nasırlı avuçlarınDeli dolu dolaşırken emelimin peşindeOcağı tüter kutsal yaşantının can evimdeDeğil mi ki gün ışığında dolaşmak var geceleri.Henüz nasır tutan avuçlarıma bakıyorum daSöyleyemediğim şarkılara gıda etmeye çalışıyorum.Siz işçi elleriYıllardır övgünüze ölçü bulamadımKoca eller, altın eller,Ko sizinle yankılansın müjde roketleriMatemsiz kapıları açarken levent nesilleri..1964 Tsırkvitsa –Kolarovgrat (Şumnu)

PALAMAR SÜİTİ 105

İki sabah şafaktan önceAllı, morlu renklerle yıkandı Palamar106Doğa ve güneş bu harikuladeliği görünceBir başka ısıttı gönülleri damar, damar.İki sabah, tarihi ananeleriyleGerine, gerine uyandı Deliorman.Dile gelen özgürlüğünParolasıyla canlandı ulu orman.İki sabah türküler yankılanırkenBülbüller duysaydı sesimizi eğerSusup uzaklaşırdı bu yelerdenBülbüller duysaydı sesimizi eğer.Ağustos – 1965

HATIRALARIM 107

Bir ses duyarımBir ıtır alırım uzaklardanBir şarkı dökülür dudaklarımdan.Ahengi yarımBu şiiri de tamamlayamadımBoğdu beni hatıralarım.

BİR ÖMÜR 108

Sabah, sabah katmer açan çiçeklerimBaharda severim tümünüÇiy damlacıklarında yanan renklerinBüyüsü mest eder sarhoş gönlümü.Oraya…Bahçemin bir köşesineYaslanırım yeşil çimenler üstüneIsınarak kuşların yumuşacık sesiyleSaatlerce seyrederim son tomurcuğunun daSihirli çatlayışını çiçeklerin…Nasıl avunursak geceler boyu tatlı rüyalardaBen renkler içinde öylesine rahatım.Hani şafak uzun sürseGüneş tez doğmasaVe yavrum yatağından kalkıp koşmasa bahçeyeVe çocuksu kahkahasını basmasa başım ucundaV e beni bu avuntu deryasında ürkütmeseBelki gün boyu seyredeceğimTalazlanan ıtırı çiçeklerin burcunda…

SACAYAĞI 109

Üçgende bir sen varsınBir de benBir de onur…Bu kez parmaklarımSarı saçlarına değilMesuliyet gitarınınYaşam tellerine dokunur…Üçgende senBenVe Onur.

AĞLAYAN ŞİİR 110

Bizim köyden de geçti turnalarTurnaları sesinden tanırımBizim köyde de çaldı zurnalarYanarım ben özüme yanarım.Onda sen varsın, ben varımOnda o var, biz varız, siz varsınızOnlar varMilyonlar varHer şey yarım, yarım…Düşündüğümü konuşamamTurnalara kulak verinTurnaların sesinde depreşir yaramYaralarım derinde derinBir şiir ağlar içimde bir şiir.Sonra bir yağmur gibiSerin olur dünya.12 Ekim – 1970 Kilisecik Köyü Şumen

İSTANBUL 111

Bizim dağlar kayın meşe, kokusu ıhlamurGene de genizlerimde taze yosun tütersin İstanbulGünahsız böceklerim, minnacık kuşlarım varKimileri ağıt söyler, kimileri haşarat avlar.Çürüyen kemiklerim bir gün dönüşsün fosforaAy karanlıklarında farın olsun Bosfora.112Bizim ormanlar harman, harman menekşe sümbülBurnuma gene, gene erguvan dalı tutarsın, İstanbul.14. 01 2000 İsatanbul

NO: 93 KADİR MÜMÜN DERVİŞ (1941-1996)

(Kadir Mümünov Dervişev)

Kadir Mümün Derviş 1941 yılında Razgrat ilinin Mumcular (Sveştari) köyünde orta halli bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu köyünde okudu. Daha sonra Razgart Türk Pedagoji okulundan ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. İki yıl kendi köyünde öğretmenlikten sonra askere gitti. Terhis olunca Sofya Devlet Üniversitesinin Veterinerlik Fakültesine girdi. Oradan veteriner hekim olarak diploma aldı. Daha çocukluk yılarında gazeteciliğe meraklı olan Kadir Derviş önüne çıkan bir fırsatı değerlendirerek Sofya’da Türkçe yayımlanan “Yeni Işık” gazetesinin “İktisat” bölümünde çalışmaya başladı. Orada birkaç yıl çalıştı lakin genç şair umduğunu bulamadı ve doğduğu köyüne ve bölgesine dönmek mecburiyetinde kaldı. Uzun yıllar köyündeki Ziraat Kooperatifinde veteriner hekim olarak görev yaptı.

Bulgar hükümetinin Bulgarlaştırma kampanyasında baskılara dayanamadı ve Parti mevzilerini savundu. Yerel ve merkez basında Bulgar asıllı olduğunu ispat etme çabaları ile dolu yazılar yayımladı. Köyünde ve çalıştığı bölgede Türk ve Bulgar ahalisi tarafından dışlandı. Yalnızlığa itildi. Bu olayları ağır yaşayan Kadir Derviş 1996 yılının son baharında bir kalp krizi geçirerek vefat etti. Evli ve iki çocuk babasıydı. Bulgarca ve Rusça biliyordu.

На страницу:
4 из 7