Полная версия
Bütün Şiirleri
Ali Akbaş
Bütün şiirleri
ALİ AKBAŞ
Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesinin Çatova Köyünde doğdu (1942). İlk ve orta öğrenimini memleketinde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yaptı.
Çeşitli lise ve yüksek okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı. Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladıktan sonra burada Türk Dili okutmanı olarak çalıştı ve aynı kurumdan emekliye ayrıldı (1996).
Daha lise öğrencisiyken katıldığı yarışmada birincilik kazanan şiiri K.Maraş Lisesi Marşı olarak kabul edidi. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Kuş Sofrası adlı kitabıyla Çocuk Edebiyatı dalında Yılın Şairi seçildi (1991), Yunus Emre Yılı dolayısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen XII. Dünya Şairler Toplantısı’nda bir plaketle ödüllendirildi (1991). Kazakistan’ın başkenti Almatı’da gerçekleştirilen II. Türk Dünyası Şiir Şöleni’nde Mağcan Cumabayulı Ödülüne lâyık görüldü (1993). Kosova’da yayınlanan Türkçem Çocuk Dergisi tarafından yılın Süleyman Brina Balkan Türk Kültürüne Hizmet ödülü verildi (2004). Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi tarafından Türk Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı seçildi (2011). TÜRKSOY 25. Yıl Madalyası ile onurlandırıldı.
57. Venedik Şiir Bianeli’nde (2005), 20. Moskova Kitap Fuarı’nda (2007) ve Frankfurt Kitap Fuarı’nda (2008) ülkemizi temsil etti.
Bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Divan, Doğuş Edebiyat ve Kanat dergilerini çıkaran Akbaş, hâlen Genel Başkan Yardımcısı olduğu Avrasya Yazarlar Birliği’nin yayın organı olan Kardeş Kalemler Dergisini çıkarmaktadır.
Masal Çağı (şiir), Eylüle Beste (şiir), Erenler Divanında (şiir), Turna Göçü (şiir), Kuş Sofrası (çocuklar için şiir), Gökte Ay Portakaldır (masal), Kız Evi Naz Evi (piyes) ve Hacı Bektaş-ı Veli (belgesel) adlı eserleri vardır.
Kuş Sofrası adlı şiir kitabı Mariya Leontiç tarafından Makedonca’ya (2000), Mir Aziz Azam tarafından Özbek Türkçe’sine çevrildi (2008). Seçilmiş şiirleri Ramiz Asker çevirisiyle Azerbaycan’da (2008), Tahir Kahhar çevirisiyle Özbekistan’da (2016) kitap olarak yayınlandı. Bazı şiirleri pekçok Türk lehçesinde ve Rusçaya çevrilerek yayınlandı.
Evli, 5 çocuk babası ve 6 torun dedesidir.
EYLÜLE BESTE
ŞIIR OLUYOR
Leyla’nın başına örttüğü tül kadar inceDolunay bir buluta bürününceŞiir oluyorKumsalda bir kedi gibi uysalDalgalar ayağımı yalıyorŞiir oluyorBahçede çim biçiyor bir ihtiyarKokusu genzime doluyorŞiir oluyorApansız bir yıldız düşüyor göğümüzdenİçimize köz düşüyorŞiir oluyorSiyeci bozulmuş viran bahçelerdeGüller soluyor,Şiir oluyorKelimeler gözlerimde bir avuç kumÇıkarıyorum,Şiir oluyor.HARRAN GÖKLERI
Yıldızlar,İri, şehlâ gözlerdirGeceyi gamlı kılanUzaktan süzerler biziEl değmemiş terütaze tenleriÖlmüş ergen kızlardırYıldızlarYıldızlar,Derin, Harran göklerininSolmaz çiçekleri, naz çiçekleriHer gece perîşân düşerler suyaYıldız saya saya varır bebek uykuyaDökülür yastığa bir mavi rüyaOnlar ki, en hazin ninniyi söylerÖper öksüz çocukların alnındanSaz benizli ecemizdirYıldızlarYıldızlar,Bahtımız, yalnızlığımızLeylâ, demeyegör,Okşar yüzünüzü bir kuş kanadıBu en güzel kadın adıHavvâ’dan beriKim bilir nasıldı elleri?..Hey eski zaman güzelleri,Arzû, Şirin, Züleyhâ,Dilberler dilberi MeryemKızlardırYıldızlarYENIDEN
Her şiirde dilimi kaybederYeniden bulurum benVe her şiirde yenidenCennetten kovulurumMemnû meyveyi yediğim güne dönerimYenidenHer şiirde çarmıha gerilirim hoyrat ellerdeMesîh’e hemdem olur,Göklere seyran ederimHer şiirde kendimi berdâr ederimÖlürüm, yeniden dirilirim benYenidenKudüs’te ruhban,Mekke’de hacıyım benFerhad’ım, külünk eldeDağlar hallacıyım benNice isyan etsem deHep sana râciyim benSana duâcıyım benYenidenNesîmî’yim,Bir seher Halep çarşılarındaKelâmın diyetini öz canımla öderimElimde dil bayrağı“Hû!” der Hakk’a giderimYenidenHâbil’i öldürür kan ederimHazreti Yusuf’a bühtan ederimVe döner Züleyhâ’yı tân ederimYenidenÇIÇEKLER VE KUŞLAR
SümbülBir sülüs besmeledirUlu mabetlerde süsBuram buram Türk kokanSultanlar tuğrâsıdırSümbülGüvercinHû çeken dervişYüce ayvanlarda,Semâda bir MevlevîHünkârdan el tutmuşO’ndan gayri herkes unutmuşAkıllı kuş,GüvercinLâleBir leyle-i kadîrde kandilBir yürek kan içindeKalmış efgân içindeDeğil piyâleLâleLeylekBir gurbet türküsü gagasındaHer yaz gelir gider,Yemen’de, kınalar elleriniBeytullah’a yüz sürerKuş değil melekLeylekGülİslâm’ın fecridirTerütâze,Kucak kucak,Her seher doğacakGülBülbülŞadırvan sesiSelimiye’de, Süleymâniye’deKur’an nağmesiTatlı bir elhanHâfız ya da mevlithanBülbül.SITEM
Türkümü unutturdunBeni böyle eve köye koymazlarCandan tutkulara adanmış türkümüKim bilirdi benim kadar kuşlarıÖbek öbek fal taşımdı yıldızlarAdsız kaldı yüzlerce ot, böcekTürkümü unutturdun!..Orak tutmak, at oynatmak neredeBir şeyler koydun, bir şeyler aldınKapımızda köpeğimiz tanımazKoşturamam kuzuları ardımdanDillerince anlaşamamYaban oldum artık eve obayaTürkümü unutturdun!..BAHAR KARŞILAMASI
Şaştım kaldım,Bu sabah,Gelmez sanılan yaz gelmiş,Bir kuş tüyü düşer gibiNisan düştü bahçeye!Bahçe bir çerçi bohçasıGöz mü dayanırHevenk hevenk renkKırlarda bir hengâmeUyanmış kara toprakBen artık uyuyamamHer dal,Tomur tomur tomurcukHer çiçek bir kahkahaUçuşan tozlarda döl bereketiEtrafta bir telaş, bir telaşFidanlarda genç kız acelesi var“Nisan hamfendi bir ay,”Değmeye gelmezAğlarÖĞLEYIN KÖY
Eşekte ayağı sallanıyorduBir türkü dilinde ballanıyorduAhmet Ede’ninBozkırda her yan yanıyorduEşekte ayağı sallanıyordu.Bir çocuk gölgesin kovalıyorduAz kaldı yakalıyorduÇocuk buToprakta ayağı yanıyorduBir çocuk gölgesin kovalıyorduAzık geç kaldı azıkTarlada babası kıvranıyorduÇocuk oyuna daldıBabası döver yazıkAzık geç kaldı azıkÖteden kocası tanıyorduEmine’nin şalı allanıyorduYel gibi buğday içindeBayrakça dalgalanıyorduÖteden kocası tanıyorduBir karış dışarıda köpeğin diliFıs demez poyraz yeliTavuklar baygınYer gevrek ekmek gibiBir karış dışarıda köpeğin diliBir öküz sinekten huylanıyorduKağnı bir yana ağıyorduÖdü koptu Durdu Dayı’nınSırtlayıp dayanıyorduBir öküz sinekten huylanıyorduIrgatın burnu kanıyorduKöy kan-ter içindeÖyle ki denemez defter içindeBozkırda her yan yanıyorduIrgatın burnu kanıyordu.MASAL ÇAĞI
Şu mavi dumanlı koydaBir küçük köy uyukluyorŞu gümüş hâreli çaydaBizim kızlar kilim yuyorGeliyor tokaç sesleriYansıtır yamaç sesleriSuyun aynasında tararKızlar üç kulaç saçlarıYüzünüz şavkır sularaKalaylı bakraç yüzünüzOturun dinlenin birazYok mu yazınız güzünüzÖte geçeye geçmeyinÇay bulanık su içmeyinGüzellikten baç alırlarGül yüzünüzü açmayınŞarıl şarıl çimdiğim çayÇiğdem topladığım yaylaArtık rüyama girmeyinEtmeyin etmeyin böyleAynı kaptan yenen yemekBin dudağın değdiği tasAh köyüm baba ocağımSuyun Zemzem, taşın elmasDağlar ak saçlı bir dedeDoruklar pâre pâre karTarlalar kırda seccâdeKekik kokulu tarlalarGözümde tüter bacalarMedet analar bacılarGençler; beni tanımazDuydum ki ölmüş kocalarZeynep, Elif, Suna, Gülçin,Fistanınız biçim biçimBir gün imeceye gelinBu derdi tüketmek içinBeni unutmayın sakınSeven demez uzak yakınYitirdim köyün yolunuYamaçlara ateş yakınHiç sormayın nerde kaldımHer yıl bir diyarda kaldımBir ifrit ağına düştümBir kuş gibi darda kaldımYıkacağım evi barkıSıkıyor beni dört duvarNiye söylediğim şarkıUlaşmıyor yâre kadarKuşlar geçer katar katarKatılır ben de giderimKanat vermezse turnalarKolumu kanat ederimÇamlıbel’i tutunca karUluşur dağda aç kurtlarBir kuş olurdu bir deveBacadan geçen bulutlarVurulmuş küçük şehzâdeDüşmüş doru küheylandanKimseler gelmez imdâdeBaykuş ötüyor ayvandanNinem nerde nerde masalAğzından bal akardı balBenim aslan çocukluğumYollar ayrıldı hoşça kalBIZIM ELIN KIZLARI
Hey kızlarBizim kızlarYa ayva, ya narsınızKaragün çıralarıMum gibi yanarsınızHey kızlarBizim kızlarMübarektir adınızElif, Döne, EmineGençliğe doymadınızAçık olsun bahtınızHey kızlarBizim kızlarYurdumun semasındaAdsız yıldızlarsınızRüzgârda bir saz gibiNe diye sızlarsınızHey kızlarBizim kızlarYemen’de, Bingâzi’deBir cephede biterdikBereket siz varsınızYaylada pınarsınızELIF
Köy dağların ardında kaldıBir gün çıktım yel yepelekKöy dağların ardında kaldıTürküleri unuttumGitgide ıradı kağnı sesleriBir daha uğramadımHâlbuki Elif’e sözüm vardıHiç varmadımKız dağların ardında kaldıSanırımÖzlemiş, özlemiş, alışmış ElifArtık çoluk çocuğa karışmış ElifBilirim ardımdan atıyorlar“İnsanoğlu çiğ süt emmiş emmoğluSözü savı m’olur?Mümkünü yok,Dönmez artıkDönmez o!..”ŞIMDI
Soluyorsun,Duyuyorum kaç gün öteden,Ipılık,Pembeli düşler içindeEl ayak çekilmiş gecedenUyuyor olmalısın.Ben saatin tik takını sayarkenTan atıyor.Üstün açılmış hafiftenDağları unutup örtmek istiyorum.Bir ıslak serinlik sabahlarıÜşüyor olmalısın.Küçücüktün,Tüy gibiydin o günlerCan ağacımHer sabah güne karşıBiraz daha boy atıpBüyüyor olmalısın.PRENSES
Tebdili kıyafet gezer kız,Sınamak için prensi,Gören çingene sanır,Kirli çöplüklerde bir şeyler arar;Ellerine batar cam kırıkları,Paslı tenekeler, eğri çiviler,Hastâne artıkları,Elleri kanar;Siler nar çiçeği entarisine,Kız ağlar!..YORGUN ECEMIZ
Bu şiir,yüksek sesle okunmak için değil;bir küpeli kulağa fısıldanmak için yazıldı.O yıllarda sen,Bir ince kızdın daha,Krizantemler kadar tazeAynı pencereden baktık yıllarcaEşyaya ad, kuşlara kanat taktıkBaşladılar pervâzeGökyüzünü biz boyadık maviyeYamaçları çiçeklerle donattıkMavi, yeşil, morBöğürtlen toplarken elim kanadıHâlâ kanıyor…………………..Kuş ayaklı, saz benizli ecemizNiye soldu yüzün, gözlerinde nemŞen nağmelerinle dolsun gecemizSöyle türkümüzü kaldığın yerdenÜÇ GÜMÜŞ TÜY
Mevsim baharHava lodosSular sarhoştuKıyıyı dövüyordu dalgalarO gün iki kuşBir kumsalda buluştularBir martıBir kartalAk paktı martıKöpükten yaratılmıştıKartal, kapkaraydıKayalardan kopmuştuYalçın kayalardanŞaşırıp kaldılarBir martıBir kartalMaviydi kıyıKubbeler semâviydiMartı güzel,Kartal yabâniydiUçtularKubbeler kemerler arasındanBir martıBir kartalAma bir gurup vaktiAlev aldı sularKanatları tutuştu kuşlarınKartal dağlara kaçtıMartı denize daldıKumsalda üç tüy kaldıÜç gümüş tüyBu böyle bir masaldıBir martıBir kartalARDICIN TÜRKÜSÜ
Toroslar’ın tepesindeTel duvaklı bir ardıcımYemenimi yele verdimBuluta karışır saçımToroslar’ın tepesindeÜç budaklı bir ardıcımİmrenirim uçan kuşaMaviliği sevmek suçumToroslar’ın tepesindeYeni yetme bir ardıcımBen yanarsam orman yanarÇamlıbel’e sığmaz acımToroslar’ın tepesindeEli bağlı bir ardıcımTepemden turnalar geçerKatılmaya yetmez gücümToroslar’ın tepesindeDalı kırık bir ardıcımGönülsüz kızlar gibiyimBeni kınamayın bacımGECEYE ÖVGÜ
Alev Erkilet’e
Gece ılık süt deniziGönül bir ipek yelkenliBir limana çeker biziItırlı ve yâsemenliKurtlar çekilir kuytuyaBir olur dağ ile dereBir mağaradan çıkar rüyaDağılır bütün evlereSamanyolunda çocuklarDüşer bir ceylan izineYüzünü mehtapla yıkarBulanır altın tozunaGece gönlüm çocukça hürGündüz bir topal karıncaUçma sırası bendedirKuşlar uykuya varıncaHer yeni gün bir hediyeMüjdeler verir her seherKınamayın esmer diyeGüneş doğurur gecelerÇıplak ayağıyla yürürUsul usul dilber geceSaçları dünyayı bürürSırtında atlas ferâceAnlarsa anneler anlarGecenin tatlı dilindenAçılsın büyük kapılarGelen var Kenan Eli’ndenGeceyle başlıyor vuzuhBelli ki göz değil görenGece nefes alıyor ruhŞükür geceyi gönderenTÜRKÜLER
Bayram Bilge Tokel’e
Bu türküyüBir Yörük gelin doğurduDağ doruklarındaVe süt verdi ona gül sinesindenSes kattı turna sesindenBulutlara belediSöyleyen gür söylesinEdep erkân öğretti sonraHazin ninniler söyledi geceleriDağ dağ dolaştı bu sesBu içli sedaGâh merhaba olduGâh elvedâBesledi büyüttüAsker eylediYiğitler hür söylesinBu türkü Yemenlidir,Gözyaşı kurumamışAdaklı kızın âhıBu türkü SarıkamışAh bu nasıl kamışKana susamışBölük, tabur söylesinBu türkü SeddülbahirBu türkü ÇanakkaleBu türkü dinmez sızıBu türkü bir velveleBu yurdun oğlu kızıGöğsünü gere gereGümbür gümbür söylesinBütün gözler kara bu türkülerdeBütün güzeller ceylanYel vurur kum savrulurMüstezatlarla artar gamGözü yaşlı âşıklarBiraz mahmur söylesinGidersek gelen söylesinAğlayan gülen söylesinKadrini bilen söylesinTürküler öksüz kalmasınDENIZ KIZLARININ TÜRKÜSÜ
Denizin dibinde üç kız otururA canım, üç kız otururEvleri mercanİnci yerler sabah akşam,Yosun giyerlerRüzgâra karışır türküleriDenizin dibinde üç kız otururA leylim, üç kız otururGözleri şehlâ,Elleri saydamNarin gölgeleri sulara vururDalgalar onların saç örgüleriDenizin dibinde üç kız otururCivanım, üç kız otururDişleri inci,Gözleri ummanSahile çıkarlar her gece üryanSaçlarını tarar su perileriŞehzadem kumsalda bir yüzük bulurBi’danem, bir yüzük bulurİçlerinden küçüğüne vurulurBaşlar serencamDenizle konuşur o günden beriDolaşır elinde bir gümüş şamdanSevdalım, bir gümüş şamdanŞimdi onun adı deniz feneriAHVÂL-I EYLÜL
Bir Servet-i Fünûn romanındanDışarı fırlayanSaz benizli bir kızdır EylülTahtaları kararmışÇatısında baykuşlar ötenLebideryâ bir yalıdanÇıkar her akşamVîrân bahçelerde bir şeyler ararNarin, müteverrimVe nâtüvân bir kızdırLevnî’nin minyatürlerindenDışarı fırlayanElif endâm bir kızdır EylülElinde bir karanfilDudağı mercanToplar ferâcenin etekleriniIslanmasın diye kenarsuyundanUsulcacık sofaya atlarTeşrîfiyle şereflenir hânemizAkla ziyan bir kızdırHâmid’in Finten’indenDışarı fırlayanSâir-i filmenâm bir kızdır EylülKoynunda nar doluEteğinde nârDeğdiği yer yanar kor nefesindenÂfet-i devrân bir kızdırEYLÜLE BESTE
Gülüm hayat bir serenatSöyle batan güne inatÖmür üç günlük saltanatGünler bölük, aylar alayAy ne çabuk geçiyor ayEğil bir daha, bir dahaUçarı bir kuş can değilO akan kan bu kan değilAkıp giden zaman değilÇağıl çağıl bir deli çayZaman bir ölü gömleğiNemrut’tan kalma soykadırTevrat’tan kalma sayfadırAkıp giden zaman değilGökte ay yine dolunayBitti düğün, sinsin, halayŞimdi yerini yas aldıTakvimde günler kısaldıAkıp giden zaman değilDörtnala kaçan körpe taySiyim siyim, püsem püsemBir yaz yağmuruydu dindiÖnce ninem de gelindiAkıp giden zaman değilGiden biziz vay anam vay!..YOLCU YOLUNDA GEREK
Hastalar,Kar isterlerKafdağı’nın ardındanVe buluttan döşekOnlar,Yaramaz çocuklardır,Sallanır durur,Dünyanın balkonundan,Düştü düşecek!Gölgen kaçıyorsa senden,Düşmüşse gökte yıldızın,Kavga başlar canla ten arasında,Ne bilelim;Hangi pınarın suyu,Ya da çiçeğin özünde dermanBüyük yerden geldi fermanYolcu yolunda gerek.ÇALIŞIRKEN TÜRKÜ
Mithat Güzel’e
Ben bir çırağım şehzâdemBen acemi bir çırağımHiç durmadanUstamın yaptığı heykelleri parlatıyorumUstam ustalar ustasıDillere destanBen onun ayak tozu, kapı kuluElest Günü’nden beriUstama hayranUstama kurbanBen bir çerçiyim şehzâdemBen gezgin bir çerçiyimCamekân dolusu inci mercanAlana satıyorumDilimde de bir türküGâh güldürüpGâh ağlatıyorumZümrüt, yeşimİnci, mercanBir hayrat bahçeyim yol kenarındaSetsiz siyeçsiz bir bahçeyimHey afacan çocuklarGarip yolcularTopraktan su,Gökten ışık dilenipSize tat sunacağımAyva, turunçElvan elvanKeloğlan’ım benKüçük şehzâdeye hız verenBir kutlu savaş içinMasallar anlatıyorumŞehzâdem hanlar hanıBen onun at uşağıKeloğlan’ıDavran şehzâdemŞehzâdem davranFILLER VE KARINCALAR
Siz hiçKırda bir göze kadar berrakVe bir çocuğun gözleri kadar saf ve temizBakabilir misiniz?Daha kıyamet kopmuyorsa eğer,Gökler başımıza çökmüyorsaOnlar sâyesindedir.Onlar,Bize Rabb’in emânetleri,Onlar, Bosna’da, Grozni’de,Uganda’da, Somali’de, Bağdat’taFillerin ayakları altında ezilen karıncalar,Onlar daha açmadan solan goncalardır…Vakitsiz ölürse çocuklarBir yer altı nehri doğarAnaların toprağa sızan gözyaşlarındanBir gizli deniz oluşur yavaş yavaşVe sonra bir dağ koyağı,Yahut bir fay çatlağı bularakTekrar çıkarlar apansızBerrak bir pınar gibiKöhne dünyamızın herhangi bir yerindenAdına Yûnus derizErciyes eteklerinde doğmuşsa eğerYûnus, yâni bir ermişHint’te, Çin’de doğarsaTagor, Buda, Konfüçyüs,Oysa hepsi birer bilge çocuktur onlarınYüzlerinde Mesih mâsumiyeti,Sözlerinde Mezmûr gücü var…Siz hiçKırda bir göze kadar berrakVe bir çocuğun gözleri kadar saf ve temizBakabilir misiniz?EFSANE
Bir Lidyalı avcıBir Hitit çobanDa böyle geçmiş bu yollardanGölgesini kovalayan köpeğiyleAy boynuzlu keçilerin ardındanO çağlarda bu dağlarYavşan ve kekik kokardı hepKanadında gümüş vardı kuşlarınKundak gibi üzümler sarkardıYabanî asmalardanÖnce Medler, PerslerVe sonra İskender’in ordularıÇiğnedi bu toprakları,Devâsâ çamların yalımındaSilah çatıp sinsin oynadılarArkasındanVenedikli tayfalar,Cenevizli haytalar dadandı kıyılaraYıldızlarla konuşan sedirlerdenYelkenlerine kürekVe gemilerine direk yaptılarVe sonra akın akınUzağı yakın eden atlarıylaTürkler geldi Anadolu’yaHükümrân oldular toprağa suyaKılıçları keskin, bilekleri kaviydiLâkin tülbentten yufkaydı yürekleriAvları herkese müsâviydiMis kokulu çamlardandı hamur tekneleri,Evlerinin mertekleri ve kağnı tekerlekleriGürgenden, meşeden, ardıçtandıOnlar da hoyrat davrandılar ağaçlaraHer kışa bir orman adandıVurduğu tavşanı pişirirkenTembel bir avcı,Bir kıvılcım sıçradı, orman yandıVe hâlâ canlı ağaçlar var kel tepelerdeHayret nasıl dayandıArkasındanDur durak bilmeyen Haçlı SeferleriMoğol akınları ve Timur’un filleriKıtlıklar, kıtaller, savaşlarBitirdi ormanlarıKalanı da biz kestikTek dal dikmedik yerineTahta, tabut, sandıkDerken, cascavlak kaldı tepelerNe bilelim,Daha tükenmez sandıkKala kala ne kaldı geriyeÜç beş uyuz ahlat ve öksüz çalıKırılan kuş kanadı,Zeytin dalıŞAŞIRMAYIN
Bizler derin uykudayken geceleriBirileri havayı zehirliyorŞifresini bozuyor hücrelerinGüvercinlere arsenikli yemler serpiyorHormon zerk ediyor yediğimiz meyvelereYarın bir bomba gibiElinizde patlarsa elmalar, portakallarŞaşırmayın!Bu gidişle tekrar dirilecek gergedanlarMamutlar, ejderhalar, dinozorlar, titanlar,Birer birer dışarı fırlayacaklar masallardanVe sivrisinekler, ağır silahlarla mücehhezBirer fantom kesilecekGözümüzü oyarsa karıncalarŞaşırmayın!Yaşanmaz bu plastik pislikler içindeBu berbat havada nefes almak zorMasmavi denizlere katran sızıyorBu atmosfere alışan kuşlarGünden güne canavarlaşıyorÇocuklarınızı kaçırırsa martılarŞaşırmayın!Yavaş yavaşPirana kesilecek bütün balıklarPaslı solungaçlarıyla yavaş yavaşKaraya da alışacaklarVe göz açıp kapayıncaya kadarKocaman bir fili parçalayacaklarDört mevsim ığıl ığıl kan akarsa ırmaklarŞaşırmayın!Kapkara karlar yağacak yollaraArdı arkası kesilmeyecek depremlerinRadyasyonlarla kavrulacak bütün dünyaYerle bir olacak câmiler, katedrallerGüneş mağripten doğup maşrıktan batacakTufanlar kaplarsa yeryüzünüŞaşırmayın!Bizi her âfetten koruyan bir perdeydi ozonLâkin bilinmedi kıymetiGitgide artıyor güneşin hararetiKutuplarda eriyen buz dağlarıVe çürük iplikler gibi kopan aile bağlarıKıyametin alametiŞaşırmayın!Oyuncağını kıran yaramaz çocuklar gibiÇivisini koparacaklar evreninNe çakal dayanır buna ne tilkiYas tutmaya dünyamızın ardındanBir çapaçul karga kalacak belkiDNA’larıyla oynarken hücrelerinHer şeyin cılkını çıkaracaklarŞaşırmayın!SON GÖÇEBE
Batı’dan estikçe rüzgârDöner yel değirmenleriÇağı geçti gökkuşağı kilimlerinKırıldı birer birer yörük kirmenleriBoş ver,Konacak konuk mu kaldı zatenArtık nemize yetmez,Cırlak renkleriyle halıfileksKumaşlar hep sentetik ve şarkılar arabeskKüstürdük yağız atlı seğmenleriKum doldu o billur pınarın gözlerineAkça gelinlerin kınası solduVe ozanlar unuttu türküleriGünden güne arıkladı koyunlarÇocuklar bir kemik, bir deriŞimdi her şey bir çıngırak kadar ırakUzakta bir kuş ötüyor“İnfirak, infirak, infirak!..”Göğümüzü terk edeli turnalarÇerçiler getirir haberiYAYLA DÖNÜŞÜ
Yaylacılar çadırları dürdülerUzaktan duyulur çıngıraklarıYolda doğar en hüzünlü türkülerGönüller yolda akarNasıl unuturlar mor şafaklarıDağları yutarak geliyor dumanRüzgâr bir dikeni kovalıyorHıpırtısı duyuluyor koyunlarınKepeneğe bürünüyor bir çobanKarabaş elini yalıyorBak yine göründü dağların keliDökülen yapraklar şimdi kızıl korYamaçta iri bir teke heykeliSakalıyla oynuyor seher yeliTüyleri gümüşe çalıyorBoynuzu aya değiyor, sakalı yereGeviş getiriyor yavaş yavaşNe bir ses, ne bir nefesDalmış yine derin düşüncelereBu teke bir SokratesAY DURUR BEN YÜRÜRÜM
Tarlalar arasındanCılga yollar boyuncaAy durur ben yürürümAyağıma takılırYerde bir kara yoncaDüşer boylu boyuncaAy durur ben yürürüm.Bir cırcır böceğininUzun teranesiyleÜğrünürken kavaklarBir derviş edasıylaHırkama bürünürümÇimenlere çiy düşerAy durur ben yürürümBu gümüşlü gecedeBu çok düşlü gecedeTarlalar kekik kokarDağın yamaçlarındaÇobanlar ateş yakarDensiz bir köpek ürürAy durur ben yürürümMezarlıktan geçer yolBiraz ayak sürürümBir latife anlatırOnları güldürürümDünyadan haber verirYeniden öldürürümAy durur ben yürürümBöyledir gece yollarYarı hayal, yarı düşGamlı bir baykuş öterTekin değil bu ötüşBöyle yorgun derbederGölgem ile beraberAy durur ben yürürümÇOCUKLAR SAYIKLIYOR
Kadın hakları dedik,Yedik çocuk haklarını.Annesiz kaldı bebekler,Emdi parmaklarını.Ey dolunay yoldaş olKov kara bulutlarıTedirgin çocuklarınÖp kirli yanaklarınıÇocuklar sayıklıyorNe olur bir besmeleSessizlik bir velveleSarar kulaklarınıAnneleri çaydadırPartidedir, çaydadırÇözün uçsun bebeklerÇözün kundaklarınıÇocuk yaralı ceylanNereden içecek suyuUyku yılanlı kuyuKurar tuzaklarınıHey afacanlar afacanlarKaçın kırlaraParfümlü salonlarınKırın bardaklarınıİffet dilber nineminEn kutlu armağanıZamâne gelinleriNetti yaşmaklarınıGÖÇ
Su serperler yaGidenlerin ardındanDün askereHind’e Yemen’eBugün ekmeğeYaban ellereDönmezler de ondanYoksa niye serpsinlerSirkeci’den tren giderOna binen verem giderBir kampana çalarAnalar ağlar“OğuuulOğul!”Çocuklar öksüzGelinler dulSirkeci’den tren giderEvim barkım viran giderBiz hep atla geçtik Tuna’danBöyle geçmedikAvrat uşakBiz hiç böyle göçmedikBeyler utansınSirkeci’den tren giderVarım yoğum törem giderTuna bizden utanırBiz Tuna’danYüzüne kapatır elleriniAldırma be Tuna’mYiğit çıplak doğar anadanSirkeci’den tren giderErzurumlu Duran giderBurada ezan varOrada çanHer sabah çınlar tepemizde“UyaaanUyaanUyan!..”Sirkeci’den tren giderBir yaldızlı Kur’an giderŞEHIRDE
Ne kadar paralanıyor insanlar bu şehirdeVe sonra hiç şaşırmadanNasıl da buluyorlar yolunuBu korkunç labirentte her akşamNasıl dönüyorlar eve?..Hadi döndüler diyelimKadınlar nasıl tanıyor kocalarınıVe çocuklar babalarını nasıl tanıyorBunca değişmeden sonraYa gorile benziyorlar,Ya deve!..Fakat köpekler aldanmazlarAkıllı köpekler, soylu köpeklerHisleri yanıltmaz onlarıKüserler sahiplerineBizi haram lokmayla besliyor diye…Artık bu şehirde her şey kemiyetVe her akşam bu kadar kemikle etNasıl da toplanıyorVe nasıl sığıyor konteynerlereAşk olsun çöpçülere!..PARKLAR
Bereket parklar var bu şehirlerdeÇöllerde vâhâ gibi parklarIslak söğüt dallarında serçelerBanklarında ihtiyarlar uyuklarSolgun yüzleri ve fersiz gözleriyleNineler, dedeler, yorgun emeklilerSusmayı talim ederler biteviyeAkşam eve döndüklerindeGelinler kızmasın diyeHey küheylan gelinler,Afacan torunlar, yiğit oğullarSiz de yorulacaksınız günün birindeSiz de ihtiyarlayacaksınız yarınNeylersinBirazcık çenesi düşük olur ihtiyarlarınBAYRAMLIK
Bugün bayram dediler ya, cumartesiydiKüçük evlerden gelen ağıt sesiydiEt değil; dert kaynar kazanlarındaHava kararınca semt pazarındaKediler ve köpeklerle beraberBir nine dolaşır şaşkın, derbederSiyim siyim yaşlar dolar gözüneYaşmağını siper edip yüzüneEzik domatesler, çürük meyvelerTopluyor evdeki öksüzlerineSen utanma ninem, senin yerineSeni bugünlere koyan utansınHırsız bakan, arsız ayan utansınKucağı köpekli bayan utansınKurduğu bankayı soyan utansınBu halkı sürüye sayan utansınBugün bayram dediler ya, cumartesiydiKüçük evlerden gelen ağıt sesiydi.YATAĞIM 1
Sadık dostum yatağımUsanmaz dert ortağımYaslandımsa yaslandınSen de gurbet yaslandınBenimle izbelerdeKatlanarak her derdeSen ne dersen desen deEn şefkatli yüz sendeÜstündeki desendeYazılıdır kaderimNeşelerim kederimSenin ile baş başaHepsini ortaklaşaİçeriz yudum yudumEn yakın seni buldumYarasalardan kaçtımDerdimi sana açtımKucağında öldüğümZaman edip kör düğümSırrımı çözme eleGidersem son menzileKal artık güle güleKUŞ DESTANI
Tûfanda serçeleriz bizHer rüzgârda sağa sola savrulanBöyle yazar kadîm kuş tarihindeHanımına yastık yaptı nice SüleymanSaf tüylerimizdenKızına çeyiz.Gök gürlerRüzgâr ulurSineriz kuytularaİliğimize işler teşrin soğuğuYuvamız sur dibiAğaç kovuğuNe dersin koca kartalSürmeli kuğuKızmayın efendimizYani,Şey,Biz…Avâre serçeleriz.Onlar A, B, CÇalımla kurulur baş köşeyeAlfabenin son harfleriyiz bizu, ü, v, y, zKısık seslerimizleBîçâre serçeleriz.