bannerbanner
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik

Полная версия

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
11 из 13

1918 sonu ile 1919 başındaki mücadeleler Beyazların aleyhine gelişti. Kolçak kuvvetleri Orenburg ve Oral bölgesindeki Beyazlara yardım ulaştıramayınca, Kızıl Ordu bu bölgelerin hâkimiyetini ele geçirdiler. Türkistan ve Yedisu’daki konumlarını güçlendirmek için de fırsat elde ettiler (Aldajumanov vd. 2010: 156). Dutov ve Kolçak her geçen gün güç kaybederken, Kızıl Ordu da Kazakların stratejik bölgelerini ele geçirmeye çalışıyordu. Sovyet Hükümeti kendi güvenliğini sağlayabilmek için Kazak bozkırlarındaki önemli bölgeleri ele geçirerek bu bölgelerin zenginliklerinden ve nüfusundan faydalanmayı umuyordu (Pipes 1997: 172).

İç Savaş sürerken Sovyet Hükümeti bir yandan da siyasî olarak millî devletler kurma reformunu ele alıp Tataristan, Başkurdistan ve Kazakistan’da millî muhtar devletler kurma işine hız verdi. İç Savaş’ta galibiyete doğru ilerleyen Bolşevikler, Beyazlar ve diğer hükümetlerden ümidini kesen Alaş Ordacılar ile yakınlaşmaya başladı. Alaş Orda’nın tanınmış ismi Ahmet Baytursınov önderliğindeki Alaşçılar devrin şartları gereği Sovyet Hükümeti ile anlaşmak zorunda kaldı (Aldajumanov vd. 2010: 156).

Kolçak rejiminin Çarlık İdaresi’ni tekrardan getirmek isteyen diktatör bir rejim olduğu anlaşıldı. Zaten Kolçak Hükümeti hiçbir zaman Kazaklardan aldığı destek karşısında onlara hürriyet hakkı vermeyi düşünmemişti (Hayit 2006: 123). Kolçak, 1918 Kasım’da idareyi ele geçirdiğinde Sibir ve Kazakistan’ın kuzeyinde Sovyet Hükümeti’ni düşürmekte önemli rol oynayan Es-Er’lerle de uğraşmaya başladı. Bununla birlikte, 1919 Mart ayında tutuklananlar arasında Alaşçılar da vardı. Alaş hareketinin yayın organı olan Jas Azamat gazetesi de kapatıldı (Aldajumanov vd. 2010: 156).

Beyazların rejimi Alaş Orda’yı güvenilmez ilan etti, hatta Alaş Ordacılara düşmanlık göstermeye başladı. Sovyetler ve Beyazlar arasında, iki ateş arasında kalan Kazak millî hareketinin liderleri 1919 yılının başından itibaren çaresiz, Sovyet Hükümeti tarafına geçme kararı aldı. Alaş Orda’nın hem Beyazlara hem de Kızıllara karşı mücadele edebilecek gücü yoktu (Hayit 2006: 124). Üstelik Kızıllar, Kazaklara kendi devletlerini kurma vaadinde de bulunuyordu. Akabinde Sovyet Hükümeti, Kazaklar için yeni bir devlet kurma işine girişti. 1919 yılı Temmuzunda Lenin, “Kırgız (Kazak) İhtilâl Komitesi”ni (Kazrevkom) kurma kararını imzaladı. Bu tarihten sonra Alaş Ordacılar Bolşevikler tarafına geçerek, Kazak halkını da Bolşevik harekete çekmeye çalıştı (Aldajumanov vd. 2010: 157).

1919 yılının sonu ile 1920 yılının başında, Sovyet Hükümeti’ne karşı harekete doğrudan veya dolaylı olarak katılan Kazaklara af çıkarıldı. Affın şartları: 1) Sovyet Hükümeti’nin idaresini mutlak surette kabul etmek, 2) Beyaz Ordu’ya yardımı derhâl bırakmak ve Kazak bozkırlarında gizlenen Beyaz Ordu askerlerini yakalayıp Sovyet Hükümeti’ne teslim etmek, 3) Halkın huzurunu bozan Beyaz Ordu askerlerini tamamen yok etmekte Kızıl Ordu’ya yardımcı olmak idi (Aldajumanov vd. 2010: 158).

Beyazlar ve Kızıllar arasındaki son çatışma 1920 Mart ayında gerçekleşti. Çatışmada Beyaz Ordu mağlup oldu. Kaçmaktan başka çaresi kalmayan Annenkov ve Çerbakov gibi Beyaz liderleri, Kazak topraklarından Doğu Türkistan bölgesine kaçtı (Hayit 2006: 128). Böylece Beyaz Ordu Kazakistan’dan tamamen atıldı. Kazakistan topraklarında Sovyet İdaresi kurulmaya başladı. Alaş Orda’nın 1919 yılının ortalarından itibaren Sovyet Hükümeti tarafına geçişi de Sovyetlerin Kazakistan’da güçlenmesinde etkili oldu (Aldajumanov vd. 2010: 158).

Alaş Ordacılar Sovyet Hükümeti tarafına geçmiş olsalar da ileride onları trajik bir kader bekliyordu. 1920 yılının başlarında Semey’de Alaş Orda lideri A. Bökeyhanov ve diğer Alaş Orda ileri gelenleri tutuklandı. Kazakistan’ın batısında da Alaş Orda için işler iyi gitmedi. Kazrevkom komisyonu, Alaş Orda ileri gelenleri hakkında araştırma yaparak Kızıl Kazaklar ile Alaşçı Kazakların işbirliği yapmalarının mümkün olmadığı kararına vardı. Kazrevkom, Alaş Orda’nın Batı bölgelerinde Sovyet Hükümeti tarafına geçiş nedeninin aslında Sovyet Hükümeti’ni desteklemek olmadığını düşünüyordu. Kazrevkom’a göre Alaş Orda, daha önce birlikte hareket ettiği Oral’daki Rus Kazaklarının durumları kötüye gittiği ve Kazakların kendilerini kurtarmak için başka çareleri kalmadığından böyle bir geçiş yaptıklarını düşünüyordu (Aldajumanov vd. 2010: 159).

Alaş Orda’nın dağılmasının ardından Sovyet idaresine giren Kazakistan’da Temmuz 1919’dan Ağustos 1920’ye kadar Kazrevkom Kazakistan’ı idare etti, 26 Ağustos 1920’de ise Kazakistan Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Muhtar bir Sovyet Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Bu yeni otonom cumhuriyete başkent olarak ise, Orenburg şehri uygun görüldü (Aldajumanov vd. 1994: 314).

Alaş Ordacı Kazaklar 1919-1920 yıllarında siyasî arenadan çekilseler de Kazakistan tarihinde silinmez bir iz bıraktılar. Sovyet Hükümeti tarafından 1919 ve 1920 yıllarında Sovyet Hükümeti’ne karşı yürüttükleri faaliyetler nedeniyle affedilseler de 20. asrın 1920’li ve 1930’lu yıllarında “burjuva taraftarı milliyetçiler” ve “halk düşmanları” suçlamasıyla yargılandılar.

Sonuç olarak, Kızıllar ve Beyazlar arasında yaşanan İç Savaş Kazak tarihinde önemli bir yer tuttuğu gibi, edebiyata da yansımıştır. Sovyet devrinde yazılan pek çok Kazak romanında İç Savaş yılları konu olarak işlenmiş, Kızıl ve Beyaz iki ateş arasında kalan Kazak halkının yaşadıkları romanlara trajik bir şekilde yansımıştır. Ayrıca İç Savaş Kazak edebiyatında yerel boyutta da ele alınmış, Kızıl Kazaklar ve Alaşçı Kazaklar arasında yaşanan çatışmalar ayrıntılı olarak romanlara konu olmuştur.

Alaş Orda Partisi ve Hükümeti

1905 İhtilâli’nin ardından Rusya’da yaşanan nispî rahatlama döneminde Kazak aydınları “Kazak Anayasal Demokratik Partisi”ni kurdular. Bu parti bünyesinde bulunan Kazak aydınları, 1917 Şubat İhtilâli’ne kadar Kazak halkında millî bir şuur uyandırmak için çalıştılar, aynı zamanda toprak meselesinin çözümüyle ilgilendiler. 1917 yılında Orenburg’da II. Umumî Kazak Kurultayı yapıldı. Bu kurultayda “Kazak Anayasal Demokratik Partisi”nin adı “Alaş Orda Partisi” olarak değiştirildi. Alaş Orda’nın kurulmasına öncülük eden Kazak aydınları, Alihan Bökeyhanoğlu, Mirjakıp Duvlatoğlu ve Ahmet Baytursınoğlu idi. Alaş Orda Partisi’nin kurulmasından sonra Kazak aydınları Rus Anayasal Demokrat Partisi’nin (KADET) çizgisinden de ayrıldılar (Hayit 1995: 252).

Alaş Orda Partisi lideri Alihan Bökeyhanoğlu, I. Umumî Kazak Kurultayı’nda siyasî hedef olarak millî bir kurtuluş gerçekleştirmek istediklerini belirtmişti. Ancak genel olarak bu ilk kurultayda Kazakların muhtariyet istekleri dile getirilmemiş, esas olarak Rusların Kazakların elinden zorla aldığı toprakları Kazaklara iade etmesi talebi ortaya konulmuştu (Hayit 1995: 252). 5-13 Aralık 1917 tarihinde toplanan II. Umumî Kazak Kurultayı’nda ise Alaş Orda Partisi muhtar bir hükümet kurmayı ilk siyasî hedef olarak belirledi. Bu amaç doğrultusunda siyasî arenada kendisine yardımcı olacak güçleri aramaya başladı. Ayrıca bu kurultayda ileride kurulacak Alaş Orda Hükümeti’nin programının esasını oluşturacak kararlar da aldı (Olcott 1995: 138; Aldajumanov vd. 2005: 3).

1917 Ekim İhtilâli’nin ardından Türkistan coğrafyasında merkezî bir idare henüz kurulamamıştı. Siyasî olarak karışık bir dönem yaşanıyordu. Kızıllar ve Beyazlar savaş hâlindeydi. Alaş Orda Partisi ise yaşanan bu karışık dönemden faydalanarak Kazak Muhtar Hükümeti kurmaya çalışıyordu (Togan 1981: 369). 1917 yılında yapılan III. Umumî Kazak Kurultayı’nda, Demokratik Rusya çerçevesinde mahallî muhtariyet ilan edildi. Kurultayda Alaş Orda Hükümeti kuruldu. Semey, Alaş Orda Hükümeti’nin başkenti olarak belirlendi (Hayit 1995: 253). Alaş Orda Hükümeti’nin önemli bakanları şu isimlerden oluşuyordu: Alihan Bökeyhanoğlu (başbakan), Halil Abbasoğlu (Başbakan Yardımcısı), Muhammetcan Tınışbayoğlu (İçişleri Bakanı), Ahmet Baytursunoğlu (Millî Eğitim Bakanı), Mustafa Çokay (Dışişleri Bakanı), Dosmuhammedoğlu Halil, Dosmuhammedoğlu Cihanşa (Togan 1981: 369; Hayit 1995: 253).

Alaş Orda Hükümeti’nden hem Bolşevikler hem de Bolşevik karşıtları rahatsızlık duyuyordu. Alaş Orda Hükümeti kendi silahlı kuvvetlerini kurma kararı aldı ve Alaş Orda topraklarının idaresi iki bölgeye ayrıldı: Batı Bölgesi; Ural-Hazar ve Bökey Ordası bölgelerinden, Doğu Bölgesi ise, Torgay, Almola, Semey ve Yedisu bölgelerinden oluşuyordu. Kazak topraklarının genişliği, ulaşımın zorluğu ve Kızıllar ile Beyazlar arasındaki çatışmalar merkezî idareyi zorlaştırdığı için böyle bir idarî bölünme zorunlu olarak yapılmıştı. Alaş Orda’nın Batı Bölgesi, Başkurtlar ve Orenburg Kazakları ile işbirliği yapmaya çalışırken; Doğu Bölgesi ise Omsk’taki Beyaz Hükümeti ile anlaşma gayreti içindeydi. Ancak her iki tarafta da işbirliği anlaşması sağlanamadı (Hayit 1995: 253).

Sovyet Hükümeti ve Omsk’taki Beyaz Hükümeti her ne kadar Alaş Orda Hükümeti’ne karşıysa da, Alaş Orda Hükümeti yine de Sovyet Hükümeti ile bir temas kurmaya karar verdi. Milliyetçi ve Alaş Orda’nın önemli liderlerinden biri olan Ahmet Baytursunoğlu, 1918 yılının başında Moskova’ya gitti (Pipes 1997: 173). Moskova’da halk komiseri olan Stalin ile görüştü. Stalin bu görüşmede, kendi hükümetinin Kazak-Kırgız Muhtar Hükümeti’ni tanıyacağına teminat verdi. Stalin, bir yandan Alaş Orda yetkililerine Alaş Orda Hükümeti’ni tanıyacağını bildirirken; bir yandan da Alaş Orda başkenti Semey’deki Rus İşçi, Asker ve Köylü Sovyetlerine Alaş Orda ile mücadele etme emri verdi. Alaş Orda Hükümeti ise bunu çok geç öğrendi (Hayit 2006: 45).

Alaş Orda Hükümeti’ni düşürmeyi hızlandırmak için Moskova, Şubat 1918’de Goloşekin komutasında Semey’e askerî bir birlik gönderdi. Goloşekin komutasındaki askerî birlik, Alaş Orda askerî kuvvetleri üzerine ateş açtı ve Hükümeti dağıttı. Alaş Orda Hükümeti ve taraftarları bozkıra çekilmek zorunda kaldı. Alaş Ordacılar Sovyet Hükümeti’ne karşı mücadelesine devam etti ve halkı Sovyet Hükümeti’ne karşı şuurlandırmaya çalıştı. Birbirlerine düşman olan Kızıllar ve Beyaz Hükümeti Alaş Orda Hükümeti’ni yok etme konusunda birlik içinde hareket etti. Alaş Orda’nın hem Kızıllara hem de Beyazlara karşı mücadele etmesi mümkün değildi. Kızıl Ruslar Alaş Orda Hükümeti’ni devirmeyi başardı. Omsk’taki Beyaz Hükümeti de Alaş Orda Hükümeti’nin her türlü faaliyetini yasakladı (Hayit 1995: 256). Alaş Orda Hükümeti’nin başarılı olması ve Kızıllar tarafından kabul edilmesi zaten imkânsızdı. Alaş Orda Hükümeti’nin geniş Kazak topraklarında birbirleri ile haberleşmek için düzgün bir haberleşme ağları bile yoktu. Organize değillerdi ve düzenli bir orduları da bulunmuyordu. Dolayısıyla Alaş Orda Hükümeti bir uzlaşma yoluna gitmek zorunda kaldı (Pipes 1997: 174).

1919 yılı sonunda Alaş Ordacılar ve Bolşeviklerin anlaşması sonucunda Alaş Orda bütün faaliyetlerine son verdi. 1920 Mart ayında Kazrevkom tarafından Alaş Orda’nın dağıtıldığı, Alaş Orda faaliyetlerine doğrudan ya da dolaylı olarak katılanlara af çıkarıldığı ilan edildi (Aldajumanov vd. 2005: 5).

Alaş Orda’nın Kızıllar ile anlaşmasının ardından Alaş Orda birlikleri Sovyetlere teslim oldu. Sovyet Rusya, Alaş Orda yönetimini baskı altına almadı, hatta Alaş Ordacıların Sovyet Hükümeti faaliyetlerinde çalışmalarına izin verdi. Alaş Ordacılar 1920’den itibaren Sovyet yönetimi içine girmeye başladı, ancak Sovyet sistemi içerisinde de zıt görüşlere sahip olmaya devam etti. Sovyet yönetimi onların her ne kadar Sovyet kadroları içinde olmalarına izin verse de onlara hiçbir zaman güvenmedi ve sürekli olarak Alaş Orda fikriyatı ile mücadele etti. Alaş Orda fikriyatı, Kazakistan sahasında Sovyet Hükümeti’ni 1930’lu yıllarda bile uğraştırmaya devam etti (Hayit 1995: 256).

Alaş ileri gelenleri, devirlerinde yürüttükleri siyasî faaliyetler yanında Kazakistan’ın sosyal ve kültürel meseleleriyle de meşgul oldu. Alaşçılar, Kazak halkının eğitimine büyük önem verdi ve yürüttükleri basın-yayın faaliyetleri ile Kazaklar arasında millî bir modernizm hareketine öncülük etti. Alaşçıların özellikle dil üzerine yaptıkları çalışmalar ve basın-yayın faaliyetleri Kazak kültürel gelişiminde önemli rol oynadı (Şükürulı, Tileşov 2009: 3-9). Alaş Orda hareketinin neredeyse bütün üyeleri 1927-1928 yıllarında Sovyet yönetimi tarafından tutuklandı. Tutuklanan Alaş Ordacılar 1930’larda ya idam edildi ya da hapishanede hayatlarını kaybetti. Bunlardan bazıları Ahmet Baytursunoğlu (1873-1937), Mirjakıp Duvlatoğlu (1885-1935), Jüsipbek Aymavıtoğlu (1889-1931), Mağjan Jumabayoğlu (1893-1938) gibi önemli Kazak aydınlarıdır. Sovyet devrinde “halk düşmanı” (halık javı) olarak tutuklanıp öldürülen Alaş Ordacı aydınların isimlerini anmak dahi yasaklandı. Alaş Ordacılar günümüzde her ne kadar itibarları iade edilmiş olsa da, onların Tatar millî komünistlerinden ve Özbek ceditçilerinden daha geri planda kaldıkları görülür (Uyama 2009: 593). Ancak özellikle Kazakistan’ın 1991’deki bağımsızlığının ardından Alaş Ordacılar ile ilgili Kazakistan’da Alaş aydınlarının çalışmalarının derlemeleri ve bu eserler üzerinde yapılan çalışmalar artmıştır (Aldajumanov vd. 2005; Nurpeyisov 1995; Amanjolova 1994; Pirmanov-Kapayeva 1997; Absemet, 1995; Elevkenov 1995).

Kazak SSC

Alaş Orda Hükümeti’nin Kızıllar ile anlaşıp dağılmasından sonra Kazaklar Sovyet idaresi altına girdi. Kazakistan’ı Temmuz 1919’dan Ağustos 1920’ye kadar Kazrevkom idare etti. 26 Ağustos 1920’de ise Kazakistan Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Muhtar bir Sovyet Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Orenburg şehri bu muhtar cumhuriyetin ilk başkenti olarak kabul edildi (1925 yılına kadar) (Aldajumanov vd. 2010: 169).

Kazakistan Muhtar Cumhuriyeti statü olarak doğrudan doğruya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne bağlıydı. 5 Aralık 1936’da Kazakistan Muhtar Sovyet Cumhuriyeti’nin statüsü yükseltilerek Kazakistan, muhtar cumhuriyetlikten çıkarılıp Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetlerden biri oldu. Bu suretle Kazakistan Sovyet Cumhuriyeti, merkezî hükümetin hüküm ve nüfuzu altına girdi (Hayit 1995: 352). 1925’ten sonra, önce başkent Orenburg’dan Kızılorda’ya taşındı, ardından da 1929’da Almatı şehrine nakledildi. Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin belli başlı yerleşim yerleri şunlar idi: Aktöbe, Almatı, Çimkent, Guryev, Karagandı, Kızılorda, Kökşetav, Kostanay, Semipalatinsk, Jezkazgan, Mangıstav, Pavlodar, Taldı Korgan, Torgay, Ural, Tselinograd (İsmail 2002: 93).

II. Dünya Savaşı (1941-1945)

23 Ağustos 1939 yılında imzalanan Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı’na rağmen 1940 yılında Alman-Rus ilişkileri bozulmaya başladı. Ağustos 1940’ta Alman lideri Hitler Rusya’ya savaş açıp Sovyetler Birliği’ni işgal kararı aldı. Hitler, 22 Haziran 1941’de Saldırmazlık Paktı’nı bozup günün ilk ışıklarıyla Alman birliklerini Rusya sınırına gönderdi (Vernadsky 2011: 491, 495, 498). Hitler, yayılmacı bir anlayışla Sovyetlerin geniş topraklarını ele geçirmeyi planlıyordu.

Almanlar, savaşın ilk günlerinde bu savaşın beş yıl gibi uzun bir süre devam edeceğini hiç düşünmemişti. Onlar, birkaç ay hatta belki de birkaç hafta içinde Sovyet Rusya’yı mağlup edeceklerine inanıyordu. 1941’de Almanlar bütün güçlerini ve teknolojilerini karşılarındaki tek düşman Rusya’ya yöneltti (Vernadsky 2011: 498). Gerçekten de Kızıl Ordu savaşın ilk aylarında çok büyük kayıplar verdi (Riasanovsky, Steinberg 2011: 568). Almanlar kısa süre içinde galibiyete ulaşacaklarını düşünmeye başladı.

II. Dünya Savaşı Sovyet halkı arasında Sovyet vatandaşlık şuurunu uyandırdı. Sovyet topraklarında kısa sürede başarılı bir örgütlenme gerçekleşti. Askerî teçhizat ve malzemelerin üretimini artırmak amacıyla fabrikaların çalışma saatleri artırıldı ve makineler hızlandırıldı (Vernadsky 2011: 501).

Savaşın başlamasıyla birlikte tüm tesisler askerî amaçlı üretim yapmaya başladığından sivil halk gündelik ihtiyaçlarını bile karşılayamaz oldu. Giysi ve tüketim mallarında yaşanan kıtlık, sivil halkın büyük sıkıntılar yaşamasına neden oldu (Vernadsky 2011: 501). Sivil halk çok çetin şartlara dayanmak zorunda kaldı. Halk, açlık, yoksulluk ve daha pek çok sıkıntıya maruz kaldı.

Sovyet ordusu, savaşın sonunda Berlin’e kadar ulaştı. Berlin savaşı 17 Nisan 1945’ten 2 Mayıs’a kadar devam etti. 1 Mayıs 1945’te Hitler’in öldüğü açıklandı. Almanya 8 Mayıs 1945’te Berlin’de teslim belgesini imzalayarak Ruslara karşı mağlubiyetini kabul etti (Vernadsky 2011: 520).

Almanlar Sovyetleri yerle bir etmek amacıyla savaşa girmişti ancak Sovyet rejimi ayakta kaldı. Savaş, Sovyetlerde millî duyguları açığa çıkardı. Halkın Sovyet Hükümeti’ne bağlılığı arttı. Büyük kayıplar vermesine rağmen Kızıl Ordu savaş sonunda Almanları Sovyet topraklarından atmayı başardı ve Berlin’e kadar ulaştı. Sovyet ordusu savaşta büyük başarılara imza attı. Düzenli ordu yanı sıra, oluşturulan gönüllü partizan birlikleri de büyük bir gayretle Almanlara karşı Sovyet Vatanı’nı savundu. Çok zor şartlarda da olsa Sovyet Hükümeti ordunun ihtiyaçlarını karşılamayı başardı. Üretim, savaş ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde değiştirildi. Fabrikalar ve işçiler doğuya taşınarak Sovyet savaş sanayisinin Almanların eline geçmesi engellendi. Sovyetlerde siviller, Leningrad ve diğer şehirlerde açlıktan ölmesine rağmen, cephede Sovyet askerlerinin giderleri karşılanarak morallerinin bozulmamasına özen gösterildi. Çok büyük kayıplara rağmen, savaş sonunda Sovyetler Birliği önemli bir zafer kazandı (Riasanovsky, Steinberg 2011: 568-569).

1917’deki Bolşevik devriminden 1940 yılına kadar geçen sürede Sovyet sistemi vaat ettiği her şeyi gerçekleştirememişti, hatta Kazaklar 1920-1940 yılları arasında pek çok sıkıntı ile birlikte, kıtlık, asılsız cezalandırmalar, aydın katliamlarını da yaşamıştı.

1941 yılında Sovyetler Birliği Almanlarla savaşa girdiğinde, diğer SSCB halkları gibi Kazaklar da Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetlerden biri olarak savaşa katıldı. Savaş döneminde Kazakistan stratejik bakımdan, insan kaynakları ve doğal kaynakları bakımından Sovyetler için büyük bir önem arzediyordu (Kazakstan Tarihi Oçerkter 1994: 342). Kazakistan savaş yıllarında Kızıl Ordu’nun çeşitli birimlerini oluşturduğu âdeta güçlü askerî bir kampa dönüştü (Abdekimulı 1997: 220). 1941-1945 yılları arasında askerî okullara 42 binden fazla Kazakistanlı genç gönderildi. Kazakistan’da bulunan 27 askerî okul emre uygun olarak 16 bin asker yetiştirdi. 1943 yılına doğru askere gönderilecek kişi sayısı oldukça azaldı. 1944’ten itibaren ise askere yollanacak kişi sıkıntısı yaşanmaya başladı (Abdekimulı 1997: 219). Sovyet ülkesinin her yerinde olduğu gibi Kazak Cumhuriyeti’nde de bütün kaynaklar savaşa yönlendirildi, gereksiz harcamalar kısıtlandı, bütün fabrikalar diğer üretimlerini durdurup savaş ürünleri üretmeye başladı. Üretim savaş ihtiyaçlarına yönlendirildiği için gıda ve diğer günlük ihtiyaç ürünlerinde sıkıntı yaşandı ve bu ürünlerin fiyatları çok yükseldi. Rusya’nın Avrupa’ya yakın bölgelerinde yaşayan 970 bin kadar Alman ve Polonyalı yaşadıkları bölgelerden çıkarılarak Kazakistan’a getirildi ve büyük bir bölümü kırsal alanlara yerleştirildi. Kazakistanda hem konut sıkıntısı hem de maddî sıkıntı baş gösterdi (Kazakstan Tarihi Oçerkter 1994: 343). Erkeklerin cepheye gitmesi, geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıların hayatını oldukça zorlaştırdı. Bu sıkıntı özellikle avullarda daha derinden hissedildi.

Savaş döneminde “kadın hareketi” oldukça güçlendi. Savaş şartlarında, kadınlar üzerine yüklenen ağır sorumluluklar onları sosyal hayatın her alanında çok güçlendirdi. Çeşitli kurumlarda, ulaşımda, kolhozlar ve sovhozlarda çalışan Kazak kadınları, savaş döneminde Sovyetler Birliği’ni savunmada üzerlerine düşen görevi büyük bir gayretle yerine getirdi.

Kazaklardan oluşan birliklerin savaş macerası 1941 yılında Moskova sınırındaki kanlı çatışmalarla başladı ve 1945 baharında Berlin’de sona erdi. Cepheye giden Kazaklar savaşta büyük kahramanlıklar gösterdi ve “Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanını aldı. Bunlardan biri, Panfilov’a bağlı kuvvetler arasında bulunan Bavırjan Momışulı’dur. Momışulı, 1941’de Moskova sınırındaki çatışmalarda kendi emrindeki askerler ile düşman kuvvetlerini üç kez dağıtmış ve başarılı bir Moskova savunması yapmıştır (Kazakstan Tarihi Oçerkter 1994: 351). Kazakistanlılar partizan birliklere de aktif olarak katıldı. Hatta partizanlar arasında Nurganım Bayseyitova, Turgaş Cumabayeva, Jamal Akadilova gibi kadın partizanlar da savaş meydanlarında savaştı (Abdekimulı 1997: 222).

Savaş yıllarında, 1930-1937 yıllarında yaşanan aydın katliamından kurtulan Kazak aydınlarının bir kısmı da Sovyet Vatanı’nı korumak için savaş meydanına gitti ve hayatını kaybetti. Gazeteci-yazar Bavbek Bulkışev, akın Abdolla Jumagaliyev, müzisyen Ramazan Elebayev bunlardan sadece birkaçıdır (Abdekimulı 1997: 220).

1941-1945 yıllarındaki yaşanan olağanüstü dönem, Sovyetler Birliği’nin bütün bölgelerinde olduğu gibi Kazakları da her anlamda derinden etkilenmiştir. II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Kazakların sayısı ile ilgili çeşitli fikirler olmakla birlikte, demograflar savaş meydanlarında 350 bin Kazak’ın öldüğünü ifade ediyor. 1993 yılındaki bilgilere göre ise bu sayı 410 bin kişiye kadar ulaşıyor (Abdekimulı 1997: 220).

Kazakistan SSC’den Bağımsız Kazakistan Cumhuriyeti’ne

II. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan zorluklar ve Sovyet Hükümeti’nin Kazak topraklarına başka halkları yerleştirme siyaseti nedeniyle Kazak halkının nüfusunda büyük bir azalma oldu. Sovyet cumhuriyetlerinde yerli halkın yanında yaşayan ikinci en büyük etnik grup Rus halkıyken, Kazak Sovyet Cumhuriyeti söz konusu olduğunda uzun süre yerli halkın Rus grubundan sonra geldiği görülmüştür. 1959 yılında Kazakistan’da Rus nüfusu 3.972.000 iken, Kazak nüfusu 2.787.000’dir. Yine 1970 yılında Kazakistan’daki Rus nüfusu 5.522.000 iken, Kazak nüfusu 4.234.000’dir (D’encausse 1984: 109). Bu bakımdan Sovyet cumhuriyetleri içinde Kazak Sovyet Cumhuriyeti kendine özgülük arzetmiştir. Kazakistan’da Rus nüfusun yoğunluğunun doğal sonucu olarak Rusça kullanımı yaygın olmakla birlikte, Kazak Türkçesi geri planda kalmıştır. Dolayısıyla, Sovyet devrinde kendi ülkelerinde Rus nüfusundan sonra gelen Kazakların dili de Rus dilinden sonra gelmiş ve geri planda kalmıştır. Kazak Türkçesi’nin Kazakistan’da prestijli hâle gelmesi ancak 1991’den sonra bağımsız Kazakistan Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra olmuştur.

Kazakistan’da Sovyet siyaseti 1980’lere kadar etkisini göstermiştir. Ancak 1980’li yıllarda Kazakistan’da Sovyet Hükümeti’nin Kazakistan’da yürüttüğü siyasete karşı bir başkaldırı olmuştur. 1985 yılında Sovyetler Birliği Genel Sekreteri olan Mihail Gorbaçov, Glastnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden inşa) siyaseti ile Sovyetler Birliği’ni yeniden yapılandırma kararı almıştır. Bu karara bağlı olarak 16 Aralık 1986’da Moskova’nın müdahalesiyle Dinmuhammed Konayev, Kazakistan Komünist Partisi Birinci Sekreterliği’nden alınarak, yerine Kazakistan dışından Rus asıllı G. Kolbin atanmıştır. Merkezden, Kazak halkını hiç tanımayan ve Kazakların da hiç tanımadığı Kolbin’in atanması Kazakistan’da özellikle gençlerin büyük tepkisine yol açmıştır. Başkent Almatı’da bu durumu protesto eden gençler sokaklara dökülmüş, meydanlarda mitingler düzenlemiş ve Sovyet Hükümeti’nin bu kararından dönmesini talep etmiştir. 1986 Aralık Olayları’nın arkasında yatan esas sebep, Komünist Parti diktatörlüğüne ve Ruslaştırma siyasetine o güne kadar susan Kazak halkının reaksiyon göstermesidir. Ayrıca, Sovyetler Birliği’nin nükleler çalışmaları özellikle Kazakistan’da Kazak nüfusun olduğu bölgelerde yapması ve Kazakistan’da ekolojik kirlenmeye neden olması da Kazak halkının ayaklanmasını tetikleyen sebeplerdendir (Kara 2012: 421). Kazak gençlerinin birkaç gün süren şiddetli mükavemeti sonucunda Komünist Parti geri adım atmış ve Kolbin’i görevden alarak yerine, Kazakistan’ın bugünkü lideri Nursultan Nazarbayev’i getirmiştir.

1986 Aralık Olayları, ilk defa Sovyetler Birliği dışında da basın-yayın organlarına yansımış ve dikkatleri Sovyetler Birliği üzerine çekmiştir. Kazakistan’da yaşanan 1986 Aralık Olayları’nda sokaklara dökülen Kazak gençleri, Sovyetler Birliği’ni çöküşe götüren ateşin ilk kıvılcımları olmuştur. Kazak gençlerinin Komünist Parti’nin kararlarına karşı çıkması ve Komünist Parti’nin geri adım atmasına neden olması ilk defa Sovyetler Birliği’nde merkez Moskova’nın kararlarına karşı çıkılabileceğini göstermiştir. Kazakistan’da başlayan bu mücadele sadece Kazakistan’ın değil, diğer Sovyet Cumhuriyetleri’nin de bağımsızlığa giden yolunu açması bakımından oldukça önemli tarihî bir olaydır.

1986 Aralık Olayları’nın ardından yaşanan süreçte, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Sovyetler Birliği’nden ayrılan diğer Türk devletleri gibi Kazakistan da bağımsızlığını ilan etti (16 Aralık 1991) ve Kazakistan Cumhuriyeti adını aldı. Bu yeni cumhuriyetin başkenti Almatı’dan Kazakistan’ın kuzeyinde bulunan Astana şehrine nakledildi.

На страницу:
11 из 13