bannerbanner
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik
Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik

Полная версия

Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
10 из 13

1905 İhtilali Çarlık İdaresi altındaki Rusya’da ilk kırılma noktasıydı. Bazıları ihtilal sonrasında daha çok, bazıları ise daha az olsa da bütün Rusya halkı ihtilalin meyvelerini toplamıştı. Çarlık Hükümeti her ne kadar ihtilal sonrası verilen tavizlerden rahatsız olsa da bunu engellemeyi başaramamıştı. I. Dünya Savaşı başlayana kadar Çar, zaten zorunlu olarak açtığı Duma’nın faaliyetlerini fırsat buldukça tatil etmiş ve bu sebeple Duma dört kez yeniden açılmıştı.

İlk iki meclis oldukça kısa üreli çalıştığı için parlamenter hayat tecrübesi kazanamamıştı. Ancak sonraki iki meclis dönemi Rusya siyaseti için oldukça verimli geçmişti. Siyasî bakımdan iyi eğitilmiş, çoğunluğu kaliteli entelektüellerden oluşan parlamenterler, kısa sürede meclis çalışmalarının bütün yönlerini öğrenmişlerdi. Rusya’da, Duma’nın varlığı siyasî partilerin hayat bulmasına ve buradan hareketle, demokratik ilerlemenin müstakbel şartlarını yaratmada önemli bir katkı sağlamıştı (d’Encausse 2003: 197).

I. Dünya Savaşında Rusya

Rusya’nın Fransa’dan aldığı borçlara karşılık Fransa’yı siyasî platformlarda desteklemesi Rus-Fransız ilişkilerini pekiştirmişti. Yine bu dönemde Rus-İngiliz ilişkilerinde de bir yumuşama söz konusuydu. Japon Savaşı sonucunda Uzak Doğu planları suya düşen Rusya, Orta Doğu politikasında da ihtiyatlı davranmaya başlamıştı. Ağustos 1907’de İngiltere ve Rusya arasında, İran, Afganistan ve Tibet’in durumunu belirleyen bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre İngiltere, Afganistan’ın tek hâkimi olacak; İran, Rusya ve İngiltere arasında paylaşılacak; Tibet ise, tarafsız bölge olarak kalacaktı. Bütün bu siyasî gelişmeler İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yakınlaşmasıyla bir “üçlü itilaf”ın oluşmasına zemin hazırladı. Karşı tarafta ise Almanya, Avusturya ve İtalya’dan oluşan “üçlü ittifak” yer alıyordu (Vernadsky 2011: 335).

Romanov’ların tahtını koruyabilmesi için büyük bir savaşa girmekten kaçınması gerektiği açıktı, zira Rus-Japon Savaşı sonundaki mağlubiyet neredeyse Çarlık rejimini devirecekti. 1914’te büyük bir savaş başlarken Rus devlet adamları arasında buna dur diyen etkili kişiler yoktu, ancak sosyalistler savaş karşıtı görüş bildiriyordu. Sosyalistler, emperyalist bir savaşta işçi sınıfının boş yere acı çekeceğini düşündükleri için savaşa karşıydı. Üstelik bu defa Rusya’nın karşısındaki Japonya gibi küçük bir devlet değil, uzun zamandan beri savaşa hazırlıklı olan Almanya idi. Savaş başladığında bütün Rusya’da vatanperver bir hava kendini hissettirdi ve herkeste Almanlara karşı bir nefret duygusu uyandı. Öyle ki Petersburg adı bile Almanca olduğu gerekçesiyle Petrograd’a çevrildi. Savaş, kısa süre de olsa Rus halkının bütün katmanlarını bir araya topladı, savaş öncesi başlayan işçi grevleri bile durdu. Rus halkı, şehirli, köylü, zengin, fakir, aristokrat, burjuva, işçi demeden Çar’ı destekleyerek Rusya’nın savaştan galip gelmesini arzuladı. Bu, uzun zamandan beri Rusya’da görülmeyen bir durumdu. Ancak bu durum çok uzun sürmedi, çünkü savaşın baştan itibaren kötü gidişatı, idarenin yolsuzluklarının ortaya çıkması ve bunlara eklenen ihtilalci propagandalar Rusya’da yeniden eski memnuniyetsiz havanın doğmasına yol açtı. Savaş çıkınca Duma kısa bir toplantının ardından tatil edilmişti. Baskılar nedeniyle 1915 Ocak ayında toplanan Duma üç oturumun ardından tekrar tatil edildi. Çar, ülkeyi Dumasız, kanun yerine geçen emirleriyle idare ediyordu. Devlet mekanizması savaşın başından beri kötü işlemekteydi. Savaşın ilk yılında Rus ordusunun teçhizat sıkıntısı ortaya çıkmış ve cephane yetersizliği kendini göstermişti. İstenilen malzemelerin cepheye sevkiyatında da büyük sıkıntılar yaşanıyordu. İş gücünü oluşturan köylü ve işçilerin askere alınması, tarımda ve üretimde gerilemeye neden olmuştu. Büyükbaş hayvanlar da cepheye sevkediliyordu, o yüzden hayvan sayısı da azalmıştı. Kısaca, Rusya bütün gücünü savaşa kanalize etmesine rağmen, Rusya’nın gücü savaş ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu. İngiltere ve Fransa’dan savaş ihtiyaçlarını karşılamak için çok miktarda borç alınmıştı. Yine de Rus ordusunu tam olarak silahlandırmak mümkün değildi. Ziraat alanındaki gerilemeler büyük şehirlerde yiyecek sıkıntısının yaşanmasına neden oldu. 1917 yılına girerken büyük şehirlerde açlık baş göstermişti. Halk, günlük ihtiyaçlarını karşılayamaz olmuş, karaborsacılık yaygınlaşmış, fiyatlar da bu sebeple yükselmişti. Halkın durumu iyice kötüye giderken, savaş zenginlerini yaratmıştı ve bunlar lüks içinde yaşamlarını sürdürmeye devam ediyordu. Zengin ve nüfuzlu kişiler çocuklarını askerlik mükellefiyetinden kurtarmak ve onların cepheye gitmesine engel olmak için rüşvet yolunu tercih ediyor, bu şekilde işlerini hallediyordu. Halk, bütün bunları görüyor ve gün geçtikçe halkın memnuniyetsizliği artıyordu. Orduda da bir bıkkınlık seziliyordu. Savaş uzadıkça asker kaçaklarının sayısı artıyordu. Sarayda ise eskiden olduğu gibi debdebeli hayat devam etmekteydi. 1915 baharında Duma toplantıya çağrıldı. Duma’da hükümet aleyhine güçlü bir blok oluşmuştu ve artık hiçbir şekilde anlaşma zemini kalmamıştı. Eylül 1915’te Duma süresiz tatil edildi. Petrograd’daki aristokratlar arasında bile Çar ve Çariçe eleştirilmeye başlandı. Çariçe Aleksandra Feodorovna’nın bir Alman prensesi olması nedeniyle, Çariçe’ye düşmanlık beslenerek, onun Almanlarla anlaştığı, Rusya’yı bilerek felakete sürüklediği, sarayda Alman casuslarının bulunduğu dedikoduları yayıldı. Çar’a yakın olan kimseler bile Duma’nın toplanmasını istediler, bunun üzerine 1916 Kasım ayında Duma toplandı. Ancak Duma’daki ilk görüşmelerden itibaren Hükümet aleyhine şiddetli tenkitler oldu. II. Nikolay bu tenkitleri dikkate almadığı gibi, Duma’yı Ocak 1917’ye kadar tatil etti. Çar, o günlerde Rusya’nın geleceğinden çok, kendi iktidarını düşündüğü için, sık sık bakan değişiklikleri yapıyor ve savaşın kötü gidişatıyla pek ilgilenmiyordu. Çar, Duma’da kendine karşı tepkiler nedeniyle Duma’yı bir türlü toplamak istemiyor ve tatili uzatıyordu. Duma ancak Şubat 1917’de toplanacaktı, oysa Rusya’nın durumu iyice kötüye gidiyordu (Kurat 2010: 421-426). Nihayet Şubat 1917’de beklenen oldu ve Rusya’da üç yüz yıllık bir hanedanın egemenliğine son veren bir devrim gerçekleşti.

Lenin, 1907’den beri yurt dışında olmakla birlikte Rusya’daki gidişatı yakından takip ediyordu. O, halklar arasında süren bu “emperyalist” savaşın sonlandırılması için alt sınıfların üst sınıflara karşı bir iç savaş başlatması gerektiğini çeşitli vesilelerle savunuyordu (Vernadsky 2011: 347). Lenin I. Dünya Savaşı için “Savaş devrime verilmiş en güzel armağandır” diyordu. Çünkü savaş, Çarlık rejiminin güçsüzlüğünü, tıkanmışlığını gözler önüne sermiş ve Çarlık’ı yıkıma sürüklemişti. Rusya, savaşa katılan diğer ülkeler gibi savaşın kısa süreceğini tahmin ederken, uzun süren savaş onu ekonomik krize sürüklemiş, bütün imkânlarını savaşa seferber eden Çarlık Hükümeti ülkedeki durumu kontrol edemez olmuştu (Werth 2008: 15).

Türkistan’da 1916 İsyanı

Rusya’nın I. Dünya Savaşı’na katılması Türkistan Türklüğü üzerindeki yükü de artırdı. Ruslar, Türkistanlılardan, 1834’ten beri de Kazak ve Kırgız Türklerinden asker almıyordu ve bu sanki onlara sunulan bir ayrıcalıkmış gibi gösteriliyordu. Savaş başladığında Kazan Türkleri ve Başkurtlar’dan asker alınırken, Türkistanlılardan ve Kazak-Kırgızlardan da savaşa maddî yardım istenmeye başladı. Halka yeni mükellefiyetler konuldu. Türkistan Genel Valisi Kuropatkin, “savaş ihtiyaçları vergisi” adıyla halktan para toplamaya başladı. Üstelik toplanan bu paralar savaş ihtiyaçları için kullanılmıyor, Çarlık idarecileri tarafından paylaşılıyordu. Son olarak 25 Temmuz 1916’da II. Nikolay tarafından çıkarılan bir fermanla Türkistan halkından 19-43 yaş aralığındakiler cephe gerisinde savaştırılmak üzere askere alınacaktı. Türkistan halkı Çarlık İdaresi’nin bu fermanına şiddetle karşı çıktı, çünkü Ruslar Türkistanlıların eline silah vermiyor, Türkistanlıları cephe gerisinde hizmet etmeleri için bir nevi ölüme gönderiyorlardı. Türkistan halkı bu emre karşı çıkarak Çarlık Hükümeti’ne isyan etti. İsyan özellikle Fergana’da etkili oldu, burada bütün uruklar bir araya gelerek kendilerine Abdülgaffar’ı lider seçip isyan ettiler. Kazaklar da Amangeldi idaresinde silahlanıp Çarlık Hükümeti’ne karşı isyana katıldılar. Özbekler, Türkmenler, Karakalpaklar da akabinde Rus hâkimiyetine karşı ayaklandılar. Türk ahali Rus köylerine saldırıyor, ellerine geçen Rusları öldürüyor, hatta Rus memurlarını da öldürmekten çekinmiyordu. Ayaklanma tam bir millî istiklal hareketine dönüşmüştü. Rus Hükümeti isyanı bastırmak için bölgeye çok sayıda asker sevketti ve isyancıları şiddetle cezalandırma yoluna gitti (Kurat 2010: 427-428).

O günün şartlarında, Türkistanlıların Rusların modern silahları karşısında galip gelmelerinin imkânı olmamasına rağmen, Ruslar isyanı bastırmakta çok zorlanmıştır. I. Dünya Savaşı devam ederken Rus Hükümeti’nin gücünü savaş yerine isyanı bastırmak için harcaması, ordusunun önemli bir bölümünü Türkistan bölgesine sevketmesi şüphesiz Rusya’yı I. Dünya Savaşı’nda zayıf duruma düşürmüş ve Rusya’nın savaşta mağlubiyetinde önemli bir rol oynamıştır.

Bu isyan hareketinin esas önemi, Türkistan ve Kazak bozkırlarında Rus düşmanlığının artması, artık Çarlık Hükümeti’ne olan tahammülün sınırlarının zorlanması olmuştur. Bu hareket, şüphesiz 1917 Ekim İhtilali’ne Türkistan Türklüğünü hazırlamış, kısa bir süre sonra gerçekleşecek İhtilal için gerekli zemini oluşturmuştur.

Bolşevik İhtilali ve SSCB’nin Kuruluşu

1917 İhtilali evrensel bir anlam taşımakla birlikte, İhtilal’in kökeni Rusya’nın kendine özgü şartlarında yatmaktaydı. Serflerin serbest kalışından itibaren önemli gelişmeler olmasına rağmen, Çarlık, etkileyici dış görünüşünün altında durağan bir kırsal ekonomi ile aç ve huzursuz bir köylülük gizliyordu (Carr 2010: 47).

Savaş yorgunluğu ve savaşın gidişatından duyulan hoşnutsuzluk iyice artmıştı. Artık, Çarın tahttan çekilmesinden başka hiçbir şey ihtilal dalgasını durduramazdı (Carr 2010: 48). Beklenenden uzun süren savaşın neden olduğu kıtlık Petrograd’da tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştı ve 12 Mart’ta şehir, isyan eden ihtilalci kitlelerin kontrolüne geçti. Çarlık’ın güvenlik güçleri sokaklarda öldürüldü, hapisteki tutuklular serbest bırakıldı, adliye sarayı yakıldı. Artık Rusya geri dönüşü olmayan bir yola girmişti ve Hükümet bu anarşiyi durduramıyor sadece izlemekle yetiniyordu (Vernadsky 2011: 350).

Duma harekete geçme kararı aldı. Duma’nın aldığı kararla Prens Lvov’un başkanlığında Geçici Hükümet kuruldu. Kadet lider Milyukov dışişleri bakanı, Guçkov savaş ve donanma bakanı ve kabinenin tek sosyalist lideri olan Kerenski adalet bakanı oldu. Geçici Hükümet’te Kadetler çoğunluğu oluşturuyordu. Yeni hükümet Çar’ı tahttan düşürmeyi ilk iş olarak belirledi. Çar II. Nikolay, kendi ve tek oğlu Aleksis adına tahttan feragat etti ve yerine kardeşi Mihail’i bıraktı. Ancak Mihail de bu görevi kabul etmeyerek yetkiyi Geçici Hükümet’e devretti. Böylece Romanovların Rusya’daki hâkimiyeti sona erdi (Riasanovsky, Steinberg 2011: 489).

Geçici Hükümet, 27 Şubat 1917’den 25 Ekim 1917 tarihine kadar sekiz ay boyunca görev yaptı (Riasanovsky, Steinberg 2011: 490). Ancak, kurulan bu hükümet otoriteyi tek elde toplamayı başaramadı. Geçici Hükümet’in yanında Petrograd Sovyeti de 1905 modeline göre yeniden kuruldu (Carr 2010: 48). Sovyet, Petrograd’daki fabrikalardan ve askerî birliklerden seçilmiş işçi ve askerlerden oluşuyordu. Sosyalist liderler de Sovyet içinde yer alıyordu (Vernadsky 2011: 353). 1917 Şubat devrimi ile sürgündeki devrimciler Petrograd’a geri döndü. Bunlar arasında Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik ve Menşevik kanadından olanlar ile Sosyalist Devrimci Parti’nin üyeleri bulunuyordu. Bu sürgünden dönen siyasîler, Petrograd Sovyeti’nde kendilerine hazır bir platform buldu. Sovyet, ilk andan itibaren yaşlı Duma’da yer alan partilerce kurulan Geçici Hükümet’in rakibiydi ve bu dönemde Rusya’da âdeta “ikili iktidar” yaşanıyordu (Carr 2010: 49).

Lenin’in 16 Nisan 1917’de sürgünden dönmesinin ardından Bolşevikler Menşeviklerle bağlarını tamamen koparıp daha sonra Komünist Parti adını alacak yeni bir parti kurdular. Lenin grubu, Sovyet içinde azınlıkta olmasına rağmen zamanla daha etkili hâle geldi. Diğer sosyalistler idarenin Geçici Hükümet’te olmasından rahatsızlık duymazken, Bolşevikler yetkinin bir an evvel Sovyet’e geçmesi taraftarıydı (Vernadsky 2011: 354; Carr 2010: 50).

Merkezî bir Sovyet örgütlenmesi oluşturmak için Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi 1917 Haziran ayında toplandı. Lenin kongrede Sovyet’in içinde devlet iktidarını almaya hazır bir parti olarak Bolşevikler’i işaret etti. Geçici Hükümet’in prestiji ve iktidarı gün geçtikçe azalırken, fabrikalarda ve orduda Bolşeviklerin etkisi artıyordu (Carr 2010: 51). Kongrenin gündeminde olan sorun savaştı. Savaş konusunda iki görüş ortaya çıktı. Ilımlı sosyalistler savaşa devam edilmesini isterken, Bolşevikler derhâl savaşın sona erdirilmesini istiyordu. Savaş konusunda kongrede bir uzlaşma sağlanamadı. Sovyet savaşın bitirilmesi noktasında Geçici Hükümet’e baskı yaptı ve bunun üzerine Hükümet kabinede değişiklik yapmak zorunda kaldı. Yeni Hükümet’te Lvov başbakan olarak kalırken, gerçek lider Savaş ve Deniz Kuvvetlerinden sorumlu bakan Kerenskiy idi (Vernadsky 2011: 354-355).

Kerenskiy’nin ordudaki yeni yapılanma çalışmaları ordudaki çözülmeleri hızlandırdı. Bununla birlikte idarede dağınıklık ve ekonomideki bozulmalar Rusya’nın durumunu daha da kritik bir noktaya sürüklüyordu. Bu durumdan istifade eden Bolşeviklerin önderliğinde Petrograd’daki birkaç alay ve denizci, hükümeti devirmek için isyan başlattı ama cepheden çağrılan bir süvari tümeni isyanı bastırmayı başardı (Vernadsky 2011: 357).

Bolşeviklerin programları üç esas üzerine kurulmuştu: 1) Hemen barış yapılarak savaşın sonlandırılması; 2) Toprakların köylülere ve fabrika yönetimlerinin işçilere bırakılması; 3) Tüm yetkinin Sovyetlere bırakılması. Bolşeviklerin Petrograd Sovyeti’nde ve Sovyet Kongresi’nde sayıları az olmasına rağmen baskın oldukları görülmüştü. Özellikle de Lenin ve Troçki’nin Rusya’ya dönüşüyle Bolşevikler daha da güç kazanmıştı (Vernadsky 2011: 357).

İlk Bolşevik isyanı başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, bu isyan kısa bir süre sonra gerçekleşecek olan Bolşevik devrimine hazırlık niteliği taşıyordu. Troçki ve bazı Bolşevik liderler bu isyanın ardından tutuklandı, Lenin ise Finlandiya’ya kaçtı. Ama bütün bu yaşananlara rağmen Bolşevikler Sovyetler’den çıkarılmadı. Hükümet de bu arada yeniden yapılandırıldı; Lvov istifa ederken, Kerenskiy önceki bakanlıklarını korudu ve aynı zamanda başbakan oldu. Böylece kabinenin büyük bir kısmı artık sosyalistlerden oluşuyordu (Vernadsky 2011: 358).

Bolşevikler, Eylül 1917’de Petrograd ve Moskova Sovyetlerinde çoğunluğu sağladı. Lenin, artık etrafındakileri iktidarın hemen ele geçirilmesi konusunda ikna etmişti. İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi toplandı. Kongreyi toplamaktaki amaç, hükümeti darbe ile indirmek ve kongrenin desteğini alarak yeni bir hükümet kurmaktı. 25 Ekim’de (Batı takvimine göre 7 Kasım) hükümet binası Bolşevik birliklerinin eline geçti. Kerenskiy, orduyu Bolşeviklerin üzerine sürerek onları durdurmayı düşünse de Petrograd garnizonunun Bolşeviklere katılması üzerine artık hükümetin elinde hiçbir silahlı güç bulunmuyordu. Dolayısıyla bu sefer Bolşevikler başarılı oldular, kabine üyeleri tutuklandı ve bu ihtilalle hükümet Lenin’in eline geçti (Carr 2010: 52; Vernadsky 2011: 360).

Lenin’in başkanlığına seçildiği Halk Komiserleri Konseyi (Sovnarkom) adlı bir kabine kuruldu. Troçki Dış İşleri Halk Komiserliği’ne, Rykov İçişleri Halk Komiserliği’ne ve Stalin Milliyetler Halk Komiserliği’ne getirildi (Vernadsky 2011: 361).

Bolşevikler ilk iş olarak daha önce programlarında yer alan iki önemli meseleyi, Barış ve Toprak Kararnamesi’ni çıkararak çözümlediler. Böylece onlar, sadece hükümeti ele geçirmekle kalmamış aynı zamanda Rusya’nın uzun zamandan beri devam eden çok önemli iki sorununu çözümlemişlerdi (Carr 2010: 53).

Kısa bir süre içinde Bolşevik Parti üyesi kişiler devletteki önemli makam ve mevkileri ele geçirdiler. Birkaç hafta içinde Moskova ve Petrograd’daki devlet mekanizmaları Bolşevik kontrolüne girmişti. Bolşevik Devrimi ile güç, Geçici Hükümet’ten Sovyetler’e geçmişti. Büyük şehirlerde Bolşevikler otoritelerini kolay kabul ettirirken, yerel Sovyetlerin yönetimlerini ele geçirmekte sıkıntı yaşadılar. Bunu ancak silahlı kuvvetlerin yardımıyla sağlayabildiler. Lenin, 20 Aralık 1917’de Tüm Rusya Karşı-Devrim ve Sabotaj ile Mücadele Olağanüstü Komisyonu’nu, yani ÇEKA’yı kurdu. Akabinde 23 Şubat 1918’de Kızıl Ordu’yu kurdu ve Sovyet Hükümeti’nin düzeni sağlamasında ÇEKA ve Kızıl Ordu önemli bir destek sağladı (Vernadsky 2011: 362-364).

İhtilal’in en önemli sonucu, Rusya’nın İtilaf Devletleri safından ve savaştan çekilmesi oldu. Sovyet Hükümeti 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk anlaşmasını imzaladı. Anlaşma şartları Rusya için oldukça ağırdı. Ukrayna, Litvanya, Estonya ve Letonya Almanlara bırakıldı. Bu ülkeler İttifak devletlerinin savaşı kaybetmesinin ardından da bağımsızlığına kavuştu (Carr 2004: 47-48). Finlandiya’nın bağımsızlığını ise Sovyet Hükümeti kendisi Aralık 1917’de tanıdı. Yeni rejim savaş gündemini kapatarak artık kendini güçlendirme faaliyetine girişti. Rusya’da yeni bir başlangıç için başkent Petrograd’dan Moskova’ya taşındı (Vernadsky 2010: 367). Böylece Rusya’da, merkezi Moskova olan ve yetmiş yıldan fazla sürecek bir Sovyet hâkimiyeti başladı.

Rusya’da İç Savaş

Lenin’in 3 Mart 1918’de imzaladığı barış anlaşması Rusya’da her kesimi memnun etmemişti. Büyük şehirlerde erzak sıkıntısı nedeniyle açlık yaşanmaktaydı. Lenin, büyük şehirlerdeki bu açlık sorununu çözmek için Kızıl Orduyu ve ÇEKA’yı köylere göndererek köylülerin elindeki buğdaylara el koydu. Ekmek dağıtımını karneye bağladı. Yiyecek bulmada büyük sıkıntı yaşanıyordu. Gıda dağıtımlarında da çok âdil davranılmıyordu. Lenin’in yaptığı bu uygulamalar halktaki memnuniyetsizliği artırdı. Özellikle de köylüler, ürünlerinin Kızıl Ordu ve ÇEKA tarafından zorla alınmasına çok kızıyordu ve sonunda bu uygulamaya karşı çıktı. Bununla birlikte Bolşeviklerin kurucu meclisi dağıtmaları, siyasî açıdan da antidemokratik bir uygulamaydı. Ayrıca Almanya ile yapılan anlaşma, Rusya’nın müttefik olduğu diğer ülkelerde Bolşeviklere karşı düşmanlığın doğmasına neden oldu (Bullit 1947: 25)

Rus partileri arasında görüş ayrılıkları olmasına rağmen 1918 ortalarına kadar bu görüş ayrılıkları silahlı çatışmaya dönüşmemişti. Ancak, Bolşeviklerin Rusya’nın tek hâkimi olmak istemeleri üzerine 1918 ortalarından itibaren Bolşevik ve aleyhtarları arasında kanlı çatışmalar başladı. Rusya’da bir iç savaş çıktı (Hayit 2006: 123).

Bolşeviklerin Almanlarla yaptığı anlaşmaya karşı çıkan eski ordu mensubu bazı subaylar ülkenin güneyinde Gönüllüler Ordusu’nu kurarak Don ve Kuban Kossakları ile temasa geçtiler. Kossaklar, güneyde baştan beri devrime karşı bir tutum içindeydiler (Vernadsky 2011: 368).

İç Savaş esnasında Ruslar, Beyaz Ordu ve Kızıl Ordu kuvvetleri olarak ikiye bölünmüştü. Beyazlar, bir bölgeden Kızılları çıkarıyor ve akabinde de devrim öncesi kanunları yeniden uygulamaya koyuyordu. Bu durumda Beyaz ve Kızıllar arasında yaşanan çatışmada olan halka oluyor, halk bu iki güç arasında eziliyordu.

Bolşeviklere karşı en güçlü direniş Güney Rusya’da olmuştu. Gönüllüler Ordusu, Don ve Kuban Kossaklarının desteğini de alarak 1918 yazında Bolşevikleri Kuzey Kafkasya ve Don bölgelerinden çıkarmayı başarmıştı. Samara, Omsk ve Sibirya bölgelerinde de Bolşevik karşıtı hükümetler meydana getirildi. Samara ve Omsk Hükümetleri Çeklerin de desteğini alıyordu. 1918 sonbaharında Bolşevikler eski Rusya İmparatorluğu toprakları içinde sadece Avrupa Rusyası’nın merkez kısmını kontrol altına alabilmişlerdi (Vernadsky 2011: 375).

1918-1919 kışında ve 1919’un ilk yarısında Bolşevik karşıtı kuvvetler, Bolşeviklerle mücadelelerinde başarılar kazandı. Kızıl karşıtı hareketin liderlerinin hedefinde Moskova vardı. Amiral Kolçak Sibirya’da kendisini bölgenin en yüksek otoritesi olarak ilan etmişti. Emrindeki orduyla Perm, Orenburg ve Ufa’yı ele geçiren Amiral Kolçak Moskova’ya gitmeye hazırlanıyordu. Başlangıçta Beyaz orduları başarılı olmasına rağmen onların bu başarıları çok uzun sürmedi. 1919 yazında Kolçak kuvvetleri ard arda aldıkları yenilgiler sonucunda Sibirya’ya geri çekilmek zorunda kaldılar (Vernadsky 2011: 378-379).

Amiral Kolçak müttefiklerin kendisine söz verdiği yardımı göndermemesi ve birlikleri ile iletişiminin kesilmesi nedeniyle zor durumda kaldı. Devrimci komite böylece Amiral Kolçak’ı yakalamayı başardı. Kolçak kurşuna dizilerek öldürüldü. Kızıllar, Bolşevik karşıtı tüm güçleri ortadan kaldırmayı başardılar. Sovyet Hükümeti’nin İç Savaş’ın galibi olması Sovyet Hükümeti’ne karşı içte ve dıştaki tutumların da değişmesine neden oldu (Vernadsky 2011: 380).

Sonuç olarak, İç Savaş Kızıl Ordu’yu güçlendirdi ve Sovyet Hükümeti’ni de merkezî güçlü bir otoriteye dönüştürdü (Vernadsky 2011: 375).

İç Savaş’ın etkileri Kazaklar arasında da derinden hissedildi. Kazakistan’daki İç Savaş’ın merkezlerinden biri olan Orenburg’da Rus Kazaklarından olan Dutov, 1917 Kasım sonunda Sovyet Hükümeti’ni dağıtıp, İhtilalci Komite’nin üyelerini tutukladı (Aldajumanov vd. 1994: 311). Yine 5-13 Aralık 1917’de Orenburg’da II. Umumî Kazak Kurultayı toplandı. Kurultayda Alaş Orda Muhtar Hükümeti kurulmasına karar verildi. İç Savaş’ın başlamasıyla Alaş Orda taraftarları ile Bolşevik yanlısı olan iki taraf birbirlerine karşı mücadeleye girişti (Aldajumanov vd. 2010: 146).

Sovyet karşıtları Orenburg dışında Yedisu ve Oral’da da birleşti. Bu bölgelerdeki Sovyet karşıtı güçleri, Rus Kazaklarından oluşan askerler, işadamları ve tüccarlar oluşturuyordu. Sovyet Hükümeti’ne yerel Alaş Ordacılar da karşı çıkıyordu. 1917 Kasımda hem Yedisu hem de Oral’da Beyazlar tarafından “Askerî Hükümet” kuruldu. Sovyet karşıtı bu askerî hükümetlere, Beyaz askerleri, Es-Er’ler, Menşevikler ve Alaş Orda destek veriyordu (Aldajumanov vd. 1994: 311).

İç Savaş’ın alevlenmesine, I. Dünya Savaşı yıllarında esir alınan Avusturya-Macaristan ordusunun askerlerinden oluşan Çekoslovak Birliği’nin önemli etkisi oldu. İyi silahlanmış Çekoslovak Birliği 1918 Mayıs sonunda İdil boyunda ve Sibir’de Sovyetlere karşı mücadele etti. Çekoslovak Birliği’nin bir bölümü İhtilâl karşıtı güçlerle birleşip Petropavl, Akmola, Atbasar, Kostanay şehirlerini ele geçirdi. Birliğin başarısı, Bolşevik karşıtı hareketleri güçlendirdi. 1918 yılı Haziran ayında Sovyet Hükümeti Semey şehrinde de düştü (Aldajumanov vd. 2010: 146).

1918 yazında Oral, Akmola, Semey ve Torgay bölgelerinin büyük bölümü tamamen Beyaz kuvvetlerinin eline geçti (Aldajumanov vd. 2010: 147). 1918 yazında Sovyet Hükümeti sadece Yedisu bölgesinin önemli bir bölümünde, Sır Derya bölgesinde, Torgay bölgesinin küçük bir bölümünde ve Bökey Ordası’nın bir bölümünde varlığını koruyabildi (Aldajumanov vd. 1994: 312).

Çekoslovak Birliği’nin yardımıyla Samara’da Es-Er’ler ve Beyazlar kısa adı KOMUÇ olarak bilinen bir hükümet kurarken, Ombı’da da Amiral Kolçak idaresinde Geçici Sibir Hükümeti kuruldu (Aldajumanov vd. 2010: 148). 1918 yazında Dutov, Sovyet Hükümetine karşı mücadelesinde Orenburg’u ele geçirdi (Hayit 2006: 127). Alaş Orda, Orenburg’da Dutov ile işbirliği yaptı. Alaş Orda aynı zamanda Sovyet Hükümetine karşı, Kolçak idaresinde Ombı’daki Sibir Geçici Hükümeti ve Samara’daki KOMUÇ ile de ilişkiler geliştirdi (Aldajumanov vd. 1994: 312).

II. Umumî Kazak Kurultayı’nda Alaş Orda Muhtar Millî Hükümeti’nin kurulması görüşülürken millî silahlı bir güç kurulmasına da değinilmişti. 1918 yılı Haziranında Alaş Orda bazı kararlar aldı. Karara göre, Alaş Muhtar bölgesi sınırlarında Sovyet Hükümeti’nin çıkardığı hiçbir karar geçerli olmayacaktı. Bununla birlikte, Bolşeviklerle mücadele için gençleri askere çağırma görevini üstlenecek bir askerî komite kuruldu (Aldajumanov vd. 2010: 148). İlk Alaş askerî gücü 1918 Ocak-Şubat aylarında Vernıy (Almatı) şehrinde kuruldu, ancak Yedisu bölgesine Sovyet Hükümeti’nin yerleşmesi ile (1918 Mart) silahsızlandırılıp dağıtıldı (Aldajumanov vd. 2010: 153).

İç Savaş yıllarında Alaş Orda Kazakların millî hükümeti olarak siyasî arenada yer aldı. Savaş yıllarındaki imkânları kullanarak ne şekilde olursa olsun Kazaklar için millî bir idare kurmaya çalıştı. Bu sebeplerle de Alaş Orda Rusya’nın merkezî idaresine karşı bir tehdit olarak görülmeye başlandı.

İç Savaş yıllarında Kızıl Ordu saflarına Ruslarla birlikte katılan Kazaklar da oldu. Yine Beyaz kuvvetleri ile mücadele için Kızıl Ordu saflarına Kazaklarla birlikte Macarlar, Almanlar, Çekler, Polonyalılar da katıldılar. Yavaş yavaş Bolşevik hareket güçlenmeye başladı. Beyaz kuvvetlerinin ele geçirdikleri yerlerde halk isyanları yaşandı (Aldajumanov vd. 1994: 313).

На страницу:
10 из 13