bannerbanner
İdikut Roman
İdikut Roman

Полная версия

İdikut Roman

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
9 из 10

İdikut, Kağanın parmakları ve gözlerine bakınca “Bu eller nice kan döktü, bu gözler nice kan gördü.” diye içinden geçirip, “Kerent Hanı Banghan, Nayman Hakanı Tayan Han’la savaşıp dere gibi kan akıttığı anlarda bu eller nice insanı boğarak, nesillerini kurutup yok etmiştir. Atası Esugey’in ikinci hatunundan doğmuş Bekter’i boğarak öldüren de bu ellerdir.” diye düşündü.

Cengizhan, “Bavurçuk Art Tekin, ben senin iştahını deneyeceğim. Gururlusun, sıradan bir Uygur değilsin!” diye düşündü.

Bavurçuk Art Tekin ise “Sözüm açıktır. Denemek için gelmedim. Sizde samimiyet ve sadakat var. Ben buna inanarak geldim. Doğru, bende Uygur’un gururu mevcut.” diye düşündü.

Bunu hisseden Kağan sevindi, yüzü güldü. Keskin gözlerinde heyecan kıvılcımları belirdi.

– Ben istilacı, cihanı alt üst eden, insanları baş eğdiren cihangir! dedi Cengizhan kasıtlı olarak kaba bir şekilde.

– Cihangir! Sizi biliyorum! diye hemen mukabele etti İdikut.

– Huzuruma gelmekten korkmadın mı? dedi Cengizhan sırtlan gibi keskin gözüyle bakarak.

– Uygurlar korkmaz! Sizin davet ve iltifatınız üzerine ben geldim işte! diyerek İdikut hükümdarane bir edayla cevap verdi. Ancak samimiydi.

– Umut, dilek ve istekle huzurunuza geldim.

– Ben seni böyle bir Uygur diye hayal etmiştim zaten!

Ancak Kağanın düşündüğü başkaydı. Bavurçuk Art Tekin bunu anladı ve cüretkâr açık konuşmasıyla Kağanın onlar bize yalvaracak, yardım isteyecek zannını yok etti.

İdikut, “Aman sakin ol! Dikkat et!” diye kendi kendini uyardı, “Acele sevinme, kendini kaptırma!” diye düşündü.

Bavurçuk Art Tekin bu topraklara ayak basmasının en büyük nedenini açıkça söyledi.

– Sen bizim Sayan Noyur kutlamalarımıza da gelmişsin! dedi millî bayram kelimesini Moğolca söyleyip, – Bu ne demek? dedi Cengizhan.

– Uygurlarda ona Ak Göl denir! dedi İdikut kısaca.

– Doğru! dedi Cengizhan.

– Moğolca biliyorsun demek!

– Biliyorum! dedi Bavurçuk.

Onlar Ak Çadıra yavaş yavaş yürümeye başladı.

– İşte bu ak kilim ev! diye eliyle işaret edip Kağan İdikut’u içeri buyurdu. Bu bir ev değil, ak saraymış. Sol tarafta sarıçiçek gibi güzel sarı çadırlar vardı. Her iki mühim karargâh etrafını kuşatan atlı ve yaya Noyanlar kılıçlarını asıp misafirleri ağırlamak için ip gibi dizilmişti.

Namı meşhur olan bu beyaz ev şu anda Bavurçuk Art Tekin’e hiç güzel ve şatafatlı gözükmedi. “Bu nasıl bir ev, nasıl bir saraydır!” dedi kendi kendine “Beşbalık, Turfan, Karağoca, Kumul gibi şehirleri olmayan bir halkmış bunlar. İyi ki Pan Tekin dedem hanken Uygur Orhun Han devletinde büyük şehirleri inşa ettirmiş. Yoksa bunlar sürü gibi yaşarlardı. Ama bunlar toprak, vadi, otlak ve sürüleriyle övünüyor olmalı. Moğolların hayat tarzı, geleneği ve hayat kaynağı bizden çok farklıymış. Bu evde gece gündüz yer, altın, dünya, hatun, baylık, doğruluk, kötü düşünceler hep mevcut mu? Bu kağan Dünya haritasını göz önüne getirip kimin varlığı çok, kimin toprağı geniş, buna bakarak onların neden varlığı çok, toprağı büyük diye kıskançlık duyuyor mu acaba? Benim toprağım neden onlarınki gibi geniş değil, altın gümüş neden hazinemi dolduramıyor diye düşündüğünde kıskançlık duyuyordur.”

Bavurçuk Art Tekin’e hürmeti için kısa boylu ama şişman bir Noyan önceden hazırlanmış bir ak koyunu bağlayıp önüne getirdi. Bavurçuk Art Tekin koyuna bir baktı. Noyan belindeki eğri bıçağını alıp, koyunun boynunu kesmeden karnını yardı, kıllı elleriyle koyunun yüreğini sıktı ve koyunun vücudundan akan kırmızı kan duruncaya kadar öylece bekledi. Bavurçuk Art Tekin böyle saygı göstermekte olan Kağana tazim etti ve elini göğsüne koyup ihtiram ifadesiyle gülümsedi. İdikut, şimdi canı çıkmış, çok acı çektirilen o koyunu çekip giden kasap Noyanı aç kurta benzetti. Cengizhan bir defa edilen tazimi az bulmuş gibi gene ona bakıp duruyordu. İdikut taç takmış başını olur olmaz bir kez daha eğmiş oldu.

Bavurçuk Art Tekin beklenmedik başka bir olayın şahidi oldu. Cengizhan bir Noyanı sert bir şekilde yanına çağırdı. Çekirdek gözlü, orta boylu Noyan onun önüne geçip diz çöktü.

– Bavurçuk Art Tekin oğluma tazim etsin! Çabuk git, ona söyle! dedi Cengizhan daha da sert bir şekilde.

Bavurçuk Art Tekin Cengizhan’ın baktığı tarafa baktı. O Noyan koşarak ellerini aşağı yukarı sallayıp bir şeyler söyledi. O asker bunu duyunca atını koşturup hemen gitti. Sonra en yüksek tepede oturan Noyan ateş yaktı ve onu yükseklere kaldırdı. Bunun üzerine Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin ve Tora Kaya’dan başka herkes diz çöküp, kellesi kesilmiş gibi yere bakarak sessizce durdular.

– Bu sana olan saygıdır! dedi Cengizhan ona gülümseyerek.

– Çok memnunum Kutlu kağanım. Halkınıza aferin! Bundan çok bahtiyarım! diye karşılık verdi Bavurçuk.

Bu kadar ihtiram gösterdikten sonra kağan şimdi ne istiyor! Belki Moğolların töreni öyledir. İdikut gizli bir amaçla yapılmakta olan bu hareketlerin akıbetini bilmiyordu.

Cengizhan beyaz çadır önünde diz çöküp oturan çocuklarıyla İdikut’u tanıştırdı.

– Bu Cucihan! Ferasetli oğlum. Çok kahraman, büyük direğim!

Cuci, yüz derisi buğday renginde olan, şişman, orta boylu, keskin gözlü bir yiğitti. İdikut’a baş eğerek selam verdi.

O, bir şeyler söylemek istedi fakat babasından korktuğu için sustu. İdikut’a hoş bir tavırla bakıyordu. İdikut onun kalbini çözemediği halde onu beğendi. Cuci de İdikut’a sürekli bakıyordu ve “Ya hazret, Bavurçuk Art Tekin denilen büyük insan senmişsin. Ben nice savaşlara katılıp sen gibi parlak yüzlü birisini hiç görmedim. Eninde sonunda babamın eline düşeceksin. Büyük seferde belki karşılaşırız, belki kardeşler gibi sırdaş dost, sohbet arkadaşı oluruz.” diye içinden geçiriyordu.

Kağan içki içip hep sarhoş dolaşan Üketay’a büyük itibar gösterirdi, onu asla kırbaçlamamıştı.

Üketay’ın karakterini kağan iyi biliyordu. Bu yüzden onun iyi kötü yanlarını İdikut’tan hiç gizlemedi.

– Bu Üketay! dedi Cengizhan,

– Kendisi haylaz, tembel, hatunlara düşkün, ama taş gibi sert bir batur. Kandan korkmaz bir yiğit!

Üketay yerinden kımıldamadan Bavurçuk Art Tekin’e sordu.

– İdikut’ta hatunlar var mı?

Bu soru Cengizhan’ın hoşuna gitti. Oğlum doğru söylüyor der gibi İdikut’a baktı.

Bavurçuk Art Tekin dişini sıktı ve bu soruya cevap vermedi. Kağan buna aldırmadı. O hiçbir şey duymamış gibi tanıştırmaya devam etti. Üketay ise evden sallana sallana dışarı çıktı.

– Eğlensin, hâlâ gençtir! dedi Cengizhan oğlunun ayıbını örterek.

– Bu, Çağatay! dedi Cengizhan, İdikut’un dikkatini çekerek,

– Kendisi atik! Yırtıcı! Kartal! Ejderha!

Çağatay bir şeyden incinmiş gibi yere bakarak duruyordu. Babasının kendisini böyle tarif etmesini abartılı buldu ve hiç hoşlanmadı.

Çağatay, Cuci’ya göre biraz uzun boylu, yassı burunlu, çekik gözlü, göz kapağı badem şeklinde olan, dişleri kurt dişleri gibi keskin birisiydi. Bu dişleriyle dudaklarını hep ısırıyordu, böyle bir alışkanlığı vardı.

O, Bavurçuk Art Tekin’e teke tek savaşmaya, intikam almaya gelmiş gibi dik dik bakıyordu. “Devletin babam hayattayken devlettir, bana kalırsa yerle bir edeceğim!” der gibi sık dişleri altındaki dudaklarını kıpırdattı. Bir saniye içinde kağanın ruh hali değişti, bambaşka bir kılığa büründü. İşte bu anda söylemese hiçbir şey olmayan, söylese İdikut’un hoşuna gidip gitmesine itibar etmeyen Çağatay övünüp durdu. Cengizhan onun böyle devam etmesini istiyordu. İdikut bunu fark etti.

– Bu çocuklarımla bulduklarımızı beraber paylaşırız. Bunlara dünyayı da taksim edeceğim. Aldığım devletlerin toprağını bu baturlara eşit olarak taksim edeceğim. Hepsi korku nedir bilmez yiğitler! diyerek Cengizhan istila niyetini belli etmiş oldu.

Bavurçuk Art Tekin, Tora Kaya’ya baktı ve onun yüzünün solduğunu fark etti. “Bu fikre katılmıyorum!” der gibi başını salladı o. İdikut da Cengizhan’ın bu kötü niyetinden kaygı duydu. “Dur Tora Kaya, şimdilik sabredelim, fikirleri dinleyelim. Sonra biz de kendi görüşümüzü ortaya koyarız.” der gibi esrarlı bir şekilde gülümsedi. Ancak bu iki Uygur ejderha vadisine geldiklerini, bu vadi sahibinin Cengizhan olduğunu, ondan kurtuluşun kolay olmadığını sezmişlerdi. Öyleyse onlar da kendilerini ezdirmeden “Bu görüşmeden sonra İdikut kurtulacak, geleceği güzel olacak!” diye düşünerek kendilerine moral verdiler.

– Ama senin düşündüğün gibi değil! dedi Cengizhan, İdikut’un hissettiklerini sezmiş gibi birden,

– Ejderha seni koruma altına alacak, benim hayatta olduğum müddetçe hiç kimse senin İdikut devletine göz dikemez!

Cengizhan’ın her şeyi fark etme, hissetme sezgisine Bavurçuk Art Tekin hayran oldu.

– Atalarının inşa ettiği Beşbalık, Turfan, Karağoca, Astana gibi büyük şehirlerin bir binası bile yıkılmaz. Sana söz veriyorum!

Bu, kağanın yemini idi. Bavurçuk Art Tekin bu söze inandı.

– Aydınlık kalbinizden yansıyan bu açık sözlerinize inanıyorum! diye mukabele etti.

– Sen şimdi benim beşinci evladımsın! diyerek Cengizhan büyük bir sırrını açıkladı, elleriyle İdikut’un omzunu okşayıp onun yüzüne gülümseyerek baktı ve

– İdikutlular benim beşinci ulusum! dedi.

– Güvenilmez adamlara sözüm yok! diyerek Bavurçuk Art Tekin’in omzundan elini indirdi.

– Sen! Sen benim evladımsın! Ciğerimsin! Çocuğumsun! diye tekrarladı.

Bavurçuk Art Tekin kendisinin Cengizhan’ın beşinci evladı, İdikut Devletinin ise onun beşinci devleti olacağını duyunca vücudu ürperdi. “Cengizhan bu sözünde beni koruma altına almayı kast ediyorsa ekmeğime yağ sürmüş olur. Ya böyle değil de bu fikirle beni kandırıp başka yönden başıma iş açarsa peki? Ya bu Moğol bana ve halkıma tuzak kurmuşsa? Hayır, belki böyle bir şey olmayacak. Ben ona inanmaya devam ediyorum değil mi? Kıtan’ın başı gerek dedi, getirdim. Tekrar ona neden inanmayayım? Bu Kağan öyle zorba birisi değil. O, çok zeki ve düşünen bir adam. Ona inancım tamdır.” diye düşündü.

Cengizhan onun düşüncelere daldığını görünce bir iyilik doğduğunu hissetmiş gibi Bavurçuk’u daha sevindiren inandırıcı bir söz söyledi.

– Tangut, Çin ve Kıtanlara hiç merhamet göstermedim. Onlar benim dostlarım değil!

– Kanaatiniz doğru! dedi Bavurçuk Art Tekin,

– Akibetiniz güzel olsun!

– İşte bu kültürlü bir Uygur’un sözüdür! diye karşılık verdi Cengizhan.

Cengizhan’ın sol tarafında Üketay, sağ tarafında Toli oturuyordu. Kapı yanında büyük hatunu Börte Hatun diz çöküp oturdu. Moğol aşçılarının elinden çıkan lezzetli yemekleri Ak Çadırın hizmetkâr kızları getirmeye başladı. Yabani ceylan gibi sahra hayvanlarının etleri büyük tabaklarda getiriliyordu. Bununla beraber kımız, ayran, peynir, mis kokulu kırmızı şarap, karpuz çekirdeklerinden yapılmış Çin şarabı, Türkistan’dan getirilmiş nar, kuru üzüm, ceviz içi, fıstık badem, kuru kavun ile hazırlanmış güzel tabaklar da göz alıcıydı.

Ak Çadırın hemen arkasına dikilmiş has çadırdan Moğol çalgıcılarının icra ettiği hoş bir müzik sesi geliyordu.

– Hoş geldiniz büyük zat! dedi Kağan sakin ve sabırlı bir edayla.

– Benim Moğol’umun gönlü deniz! Sizin gibi doğru, dürüst adamları başının üstüne koyar!

Kağan, Bavurçuk Art Tekin’in hiç tereddüt etmeden buraya gelmesine bakarak bu Uygur hakanının akıllı, ferasetli birisi olduğuna, millî hassasiyetinin yüksek olduğuna ikna oldu. İdikut şu anda bilemiyordu ki kendisine gösterilen bu itibar ve saygı boşa gitmeyecekti. Moğollar, Uygurlar vasıtasıyla büyük zaferler kazanacak ve kendisi eşi rastlanmamış kanlı facialara da şahit olacaktı.

– Sizinle dost olmak yalnızca bu itibarınızdan dolayı değil büyük kağanım! Bizim dostluğumuz geçici bir dostluk değil belki de tarih sayfalarına geçecek büyük bir dostluk olacak! Ben böyle düşünüyorum. Uygur tarihinin yeni bir sayfasının açıldığına inanıyorum. Bu sayfayı siz yazacaksınız kağanım! Birlikte yürüyeceğimiz yollar hayırlı olsun! diyen İdikut’a

– Bu güzel düşünceleriniz takdire şayandır İdikut!

– Uygurlar gelecekte Moğollar için hizmet edecek! dedi İdikut onların inancını daha pekiştirip.

– Moğollara akıllı ve marifetli Uygurlar gerek! dedi Kağan onun sözüne vurgu yaparak.

Resmî kaideye göre ihtiram gereği İdikut Devletinden getirilen armağanların teslim töreni başladı. Bavurçuk Art Tekin, armağanların hepsini teslim etmeyi Tora Kaya’ya havale etti.

Uygur devletinden getirilen, birkaç deveye yüklenmiş eşyalar indirildi. Tora Kaya tomarları kendisi çözdükten sonra,

– Kutlu İdikut’um! Bavurçuk Art Tekin hazretlerinin emri üzerine Uygur memleketinden getirilen değerli hediyeleri teslim etmeme izin veriniz!

Cengizhan, memnuniyet ifadesiyle başını salladı. Sonra teşekkürünü ifade etti.

– Memnun oldum! diye kısa kesti sözünü. Ama hayalinde başka bir şeyler vardı. “İdikut niye kendi eliyle teslim etmedi? Kendini benden üstün görüşüne bak!” diye düşünüp Bavurçuk Art Tekin’e baktı. Onun gözü de Kağan’a düştü. Bavurçuk Art Tekin’in yüzü değişmedi. Aslında Cengizhan, bana hediye getirsin diye Atay Sali’ye bir şey söylememişti. Bu yüzden Bavurçuk Art Tekin buna pek önem vermedi. Cengizhan’ın kanaat getireyim dediği hediye ise Kıtan elçisi Şaykım’ın torba içine konulan kellesiydi. İşte bunu İdikut, Cengizhan’a kendi eliyle teslim edecekti, ama acele etmedi. Kağan ise teminat kellesini hemen almadığı için biraz sinirlenip rahatsız oluyordu. Bu sırada Bavurçuk Art Tekin’in düşündüğü şey Kağandan farklıydı. Şimdi İdikut, Kağan’a samimi ricada bulundu. Bu arada Ak Çadırın ötesinde bulunan büyük kazığa bağlanan İdikutluların atları kişneyip Bavurçuk Art Tekin’in dikkatini dağıttı. Tora Kaya Atların sesini duyunca İdikut’a bir baktı ve dönüp Cengizhan’a göz dikti. Atı armağan olarak vermeyi işaretle bildirdi. Bavurçuk Art Tekin ise Kağanı ata bindirmenin eve girmeden önce olmuş olsa iyi olacağını düşündü ama bu da mahcup olacak bir şey değil diye düşündü, hediyeyi eninde sonunda ne zaman verse fark etmezdi. Bunu, Tora Kaya da hissetti. Bavurçuk Art Tekin siyah sakalını mühür yüzük taktığı sağ el orta parmağıyla okşadı. Tora Kaya yerinden kalktığı an, İdikut “Bu hareket ayıp olur.” işaretiyle neredeyse alnının yarısını kaplayan kaşını kaldırdı. Tora Kaya, İdi-kut ile toplantı meclislerinde çok defa beraber olduğundan, ciddi anlarda onun kaşının harekete geçeceğini biliyordu. Bavurçuk Art Tekin’in ağzına bakarak yerinde oturmaya devam etti. Bavurçuk Art Tekin gün ışığında parlayan yüzüyle Kağana bakarak başını kaldırıp konuşmaya başladı.

– Kutlu kağanım! Size İdikut’tan at getirdim. Şimşek hızıyla koşar. Sanki kanatlı kuşa benzer. Kişneyip duran o ata sizi bindirmeme izin veriniz!

Cengizhan’ın at binmeye pek meraklı olmadığını onun yüzünden fark etmek mümkündü. İdikut’un hediyesini almamaya çare yok. Hayır diye ters çevirse İdikut’un gönlünü kıracaktı. O zaman bu gönlü onarmak çok zor olurdu. Cengizhan bunu iyice düşündü. Bu yüzden Uygur misafirlerin isteğine uygun davrandı.

– Teklifinizi kabul ediyorum! dedi Cengizhan gülümseyerek. Yerinden yavaşça kalktı ve herkesin önünde dışarı çıktı. Kağanın özel muhafızları hemen onun yanına toplandı. İdikut’u takip eden Tora Kaya çabucak gidip kazığa bağlanmış atı alıp ipini İdikut’un eline tutuşturdu. Kendisi yeşim taşıyla süslenen eyeri atın sırtına yerleştirdi. At kişneyip ayaklarını kıpırdattı. Avuca benzeyen kulakları dik duruyordu. Onun etrafını kuşatan atlar kendisiyle beraber otlayan atlara benzemiyordu. “Cengizhan bu atı yabani at olarak görüyor olmalı.” diye düşünen Bavurçuk Art Tekin herkesin önünde Cengizhan’ın koltuk altından tutup ata binmesine yardım etti. Atın dizginini kağanın eline bıraktı. Cengizhan’ın ağır gövdesine rağmen at kımıldamadı bile.

– Uygur atı size yakıştı!dedi Bavurçuk.

Cengizhan, hayatta attan düşen insan değildi. Her hangi bir huysuz ata binerse ağır gövdesiyle onu aciz duruma düşürür, sert kırbaçlarıyla onu kendine alıştırırdı. Cengizhan, bir şey demeden ata bir kırbaç vurdu. Beşbalık atı kırbaç darbesine dayanamadı, kişnedi, ağır ayakları altında kazılan yer eşildi, toz dumanı göklere yükseldi. Cengizhan Kerulen nehrinin güney ve doğu tarafını atla dolaştı. Buraya toplanan Noyanlar, Kağanın hatunları Börte, Çahe, Kızı Altın Bike, Oğulları Cuci, Çağatay, Toli, Üketay, batur komutanlar Subetay ve özel muhafızları bunu büyük bir zevkle seyrediyordu. Cengizhan Beyaz Çadıra yaklaştığında, atın dizginini sert çektiğinde at direnerek hızlı koştuğunda onlar,

– Kağan! Kağan! diye bağırdılar ve muhafızlar kısa boylu atlarını koşturarak onun sağ ve sol tarafına yanaştılar.

At kendini kontrol edemeden Beyaz Çadır etrafında birkaç defa döndü… Kağan özel muhafızlarını yanına hiç yaklaştırmadı. Ayağını üzengiye dayayıp dizgini güçlükle çekti ve attan atlayarak indi. Atın boynunu geniş avucuyla okşadı ve

– Yorulmaz bir atmış! diye övmeye başladı.

– Gücü de yeterince varmış. Ona göre tepe ve düzlüğün hiç farkı yok!. Sanki bir insan gibi her yeri gözetleyerek koşuyor. Harika atlar beslemişsiz. Bu benim için büyük bir armağan!

Cengizhan, Bavurçuk Art Tekin’in elini eline koydu.

– Size at gerekse biz hiç esirgemeyiz! dedi İdikut rahat bir tavırla.

Cengizhan atın dizginini muhafızların komutanı Angurat Noyan’a verdi ve

– İyi bağla! Kaçarsa, seni binerek kovalarım! diye uyardı.

– Türkistan seferimizde bineceğim. Bu at sadece savaş için yaratılmış. Büyük, kanlı savaş meydanı bana yabancı değildir. O Müslümanların memleketi olan Türkistan, Karahanlılar…

Bavurçuk Art Tekin bu sözlerden sıkıldı, yüzü değişti. “Bu adam ne diyor? Ne söylediğinin farkında mı? Karahanlılar kim? Onlar Uygur kardeşlerimiz değil mi?” diye kendi kendine söylendi, dudakları titriyordu. Tora Kaya, Cengizhan’ın İdikut Devleti ile dost olmasının maksadını anlayıp endişe içinde yanmaya başladı. Pişmanlık onun kalbini ezdi. Bavurçuk Art Tekin, Kağan’dan çekinmeden,

–İdikut, kan dökülmesini istemiyor kudretli Kağanım! Uygur Orhun devletinde yaşayan atalarım, o aziz ceddim de öyle yapmışlardı!

Cengizhan’ın, Türkistan’da kimlerin yaşadığına hiç itibar etmediğini anlayan Bavurçuk Art Tekin cevap vermedi. Çok kurnaz olan Kağan, İdikut’u şimdilik rencide etmek istemedi ve onu rahatlatmaya çalıştı.

– Biliyorum, İdikut kan dökülmesini istemiyor. Ben de istemiyorum! dedi

Cengizhan iki elini yükseklere kaldırdı ve gülerek göğsüne koydu, – Benim ekmek ve tuzum hep İdikut ile beraberdir. Buyurun cenabı İdikut, eve girelim!

Bavurçuk Art Tekin İdikut’tan getirilmiş değerli sandığı onun eline verdi. Cengizhan oturanların önünde sandığı usulca açtı ve hafif bir soluk alarak içine baktı. Gözlerinde şimşek çaktı ve heyecanla bir süre baktı.

“Harika! Harika!” diye düşündü. Sandık içindeki altın gümüşleri elinin ucunda birden tutup göstermeye başladı.

– Bu değerli mücevherler İdikut’ta yapılmış değil mi? diye sordu Cengizhan, anlamak için.

– Ne kadar ince hüner bu! Bu nazik küpe, bu cilalı bilezikleri sizin mahir ustalarınız mı yaptı! diye anlamak için sordu.

– Evet, hepsini İdikut ustaları yapmıştır. Cenabı Kağan, sizi İdi-kut Devletine davet ediyorum. İsterseniz merak ettiğiniz o ustaları sizle tanıştıracağım!

– İstiyorum!

– Beklerim o zaman!

– Mahir ustalar Moğollara da gerek!

– Öyleyse onları size göndereceğim!

Cengizhan elini sandıktan çekmeden öylece durdu ve aniden güldü. Onun bu gülüşü memnun olduğundan değil, belki “Bu kadar mücevher bende olsa ustaları bulmak benim için kolay.” diye düşündüğünden idi.

Ne gariptir ki o, Bavurçuk Art Tekin’in biraz önce söylediği samimi fikrine bir türlü inanamadı ve onu reddetti. Dinlemeyi de istemedi. O, “Her iş, güç ve zorbalıkla gerçekleşir.” diye kendine kendine söylendi. O karşısına çıkan her gücü yenip, her şeyi yutup sonra onu tükürmekle karşı tarafı korkutmayı istiyordu. Bavurçuk Art Tekin’i bir saniye bile dinlemediği halde sonunda İdikut’a baş eğeceğinin farkına varamadı.

Cengizhan’ın Bavurçuk Art Tekin ile olan ilişkilerini güçlendirmeyi unutmaması lazım. Oğulları da bu yolu takip etmenin gerekliliğini biliyor, İdikut’un Moğollara yaptığı iyilik için teşekkürlerini ifade etmek istiyordu. Ama onlar babasının izni olmadan ağzını bile açamıyordu. Onlar babasının kendini bir an önce toparlaması için Tanrıya gönülden yalvarmaktaydı.

Cuci babasına dimdik bakarak “Sen İdikut’a teşekkür et! Sen çok mutlusun! Çünkü Uygurlar sana hizmet edeceğim diye huzurunda oturuyor!” der gibi dudaklarını kımıldattı. Asık suratlı Kağan göz kapağını biraz kaldırdı ve Cuci’nin neler düşündüğünü sezdi. Bu kez surat asmadı. Oğulları bunu görünce bir birine sevinçle baktılar. Cengizhan her ne kadar vahşi olsa da çocuklarına merhametliydi, onları seviyordu ve onlara bakarak kendini toparlıyordu. Kendi şan ve şöhretinin sadece Cuci, Üketay, Çağatay ve Tolilar ile ilgili olduğunu çok iyi biliyordu. O altın gibi batur çocuklarını hep “Altın Şura” diye adlandırıyordu. Bir büyük iş yapacaksa onlarla istişare meclisi düzenliyordu. O, böyle kahraman çocuklarını dünyaya getiren en saygıdeğer Börte Hatunundan çok memnundu. Çocuklarını seviyor, onlara inanıyordu. Çocukları da babasını seviyordu. Her şeyi gözetlemekte olan Börte Hatun, eşinin kalbine ışık saçıp akıllıca konuştu, Cengizhan da onu dinledi.

– Sizi Tanrı hakan yaptı. Siz de Tanrıdan akıllı ferasetli hakan olmayı istediniz. Tanrı bu isteğinizi yerine getirdi. Tanrı size küsmesin. Aniden gök gürültüsü çıkmasın, ateşli şimşek de çakmasın. Tanrının gazabı çok şiddetlidir. Ceza vermesi çok kolaydır. Bavurçuk Art Tekin sizin büyük bir misafiriniz. Bundan halka ve size bir zarar gelmez. Bavurçuk Art Tekin, sizin gerçek dostunuz olacak. Şek şüphe içinde akıldan daha değerli bir rehber olamaz. Siz akıl nuruyla hakikati görebilen büyük bir zatsınız, öyle değil mi?

Börte Hatun sözünü burada kesti. Cengizhan en yüksek makam ve mevki sahibi olduğu halde kibrine çok düşkün, aşırı derecede kuşkucuydu. Bu, onun davranışlarından, söz ve hareketlerinden belli oluyordu.

Cengizhan başını kaldırıp, kaplan gibi korkusuz oturan İdikut’a baktı ve “Halkıma yardım et!” dedi içinden. Bunu fark eden Bavurçuk Art Tekin de “Ben sana yardım edeceğim.” dedi içinden. Her ikisi herkesi hayran bırakacak şekilde kahkahalar attı. Böyle anlarda Kağan gözüne çarpan herhangi bir şeyi eline geçirip kırıyor, dağıtıyordu. Evet, Kağan böyle güçlü birisiydi. O, Ak Çadır içinde gerilmiş ipi eli ve ayağıyla parça parça üzmeye koparmaya başladı. Bir defasında onun bir atı eliyle yükseklere kaldırıp Kerulen Nehrine attığına bazıları şahit olmuş ve kendi gözüyle görmüştü.

– Tanrı, beni Tanrının halkına yardım etmek için böyle güçlü yaratmış! diye övündü.

– Tanrının ve benim halkım Moğol’dur. Başkalarına azap ve külfet lazımdır. Onların gözlerinden kanlı gözyaşlarını akıtmak gerek. Onların musibet ve azap çekmesi benim için sevinç vesilesidir.

Cengizhan, bir an durdu ve Börte Hatuna bakarak,

– Başıma kötü günler geldiğinde, çok kötü olaylar ortaya çıktığında sen benim dert arkadaşım, müsteşarım ve koruyucum oldun. Sen bir akıl hazinesisin! dedi.

Annesi hakkındaki bu sözleri duyan çocukları babasından çok memnun oldular. O şimdi kuyruğu kesilen yılan gibi kıvranıp, akrep sokmuş adam gibi irkildi, sabırsızlandı.

– Baş nerde? Kıtan’ın başını soruyorum?

– İzin verirseniz, Tora Kaya dostum hemen getirecek.

– Getirsin! Göstersin! Müsaade! dedi Cengizhan.

Tora Kaya dışarı çıkıp, kellenin getirilmesini bekleyen İdikut’un muhafızlarının yanına geldi.

– Ne oldu cenabı Tora Kaya? diye sordu İdikut’lu yiğit,

– Üzgün görünüyorsunuz.

– Kelleyi soruyor! diye kısa kesti Tora Kaya,

– Kıtan’ın kellesini yiyecek galiba?

Tora Kaya, Şaykım’ın mumyalanan kellesini beyaz bir beze sarılmış halde eline aldı, iğrendi, yüzünü ekşitti ve Ak Çadır tarafında hızlı adımlarla yürüdü. İdikut’lu yiğit Tora Kaya’nın arkasından bağırdı, Tora Kaya arkasına dönüp ne olmuş diye yerinde durdu.

– Şaykım’ın kellesini geri alırsanız, şunu bilin ki, ben onu saklamam! Sözüm bu!

– Bu iş Kağana bağlıdır, ama bunu biz getirdik. Biz İdikutlu Uygurlar verdiğimiz sözde dururuz. Bu kelleyi Kağan çiğ mi yiyecek yoksa pişirip mi yiyecek, kendisi bilir!

– Yine bir daha söylüyorum! Ben onu saklamam! dedi İdikutlu yiğit

– Cengizhan’ın kellesi olursa saklarım!

Tora Kaya “Bu sözü Noyanların birisi duysa rüsva oluruz.” diye korktu.

– Sus, konuşma! Sözüne dikkat et! Etrafa bir baksana, herkesin gözü ikimizde!

– Nasıl olsa sözümüzü anlamazlar. Boş ver! Bakarsa baksın! Ama Şaykım’ın başı elime verilirse Ak Çadırına sokup her şeyi alt üst ederim!

– Büyük konuşma yiğit! Ölü başa göre diri baş yansa bedeli çok ağır olur!

Yiğit biraz sustu, ama yine söylenmeye devam etti.

– Bak!Muhakkak öyle yaparım!

Tora Kaya çadıra girdiğinde Kağan sinirli ve sert bakıyordu. Tora Kaya kelleyi kendi hakanı İdikut’a verdi. İdikut kelleyi aldı ve Cengizhan’ın yanına getirdi. Orada bulunan bir özel tabağa kelleyi koydu ve sarılmış bezi çözüp kelleyi açtı.

На страницу:
9 из 10