bannerbanner
Altaylardan Tunaya
Altaylardan Tunaya

Полная версия

Altaylardan Tunaya

Язык: tr
Год издания: 2023
Добавлена:
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
1 из 2

Ali Akbaş

Altaylardan Tuna'ya

TAKDİM

Şair Ali Akbaş’ın, şiirleri arasında Saha Yeri’nden (Yakut) Bosna’ya kadar geniş coğrafyaları yurt tutmuş Türk halkları, onların değerleri, meseleleri, acıları ve sevinçleriyle ilgili eserlere rastlanır. Onun eserlerini okurken, Saha Yerinin büyük kültür ve devlet adamı, trajik bir sonla hayata veda eden Platon Oyinkii için bir poemin yanında Bosnalı bir annenin dramını anlatan şiir çıkar karşımıza. Aral Denizi’nin kurumasıyla oluşan çevre felaketi için ağıt olan mısralar, Kerkük için yas tutarlar. Azerbaycan’da Göygöl adının vesile edilip anlatılan sıkıntılar, güzellikler Balkanlarda Ohri Gölüne uzanır.

Türk Dünyasının hemen her köşesine, Türk halklarının acılarına, sevinçlerine yazılmış şiirleriyle Ali Akbaş, edebiyatımızda Türk Dünyası şairi olarak anılmayı hak etmektedir.

Kendi yazdığı her biri birbirinden kıymetli şiirlerinin yanı sıra Ali Akbaş’ın Türk halklarının önde gelen şairlerinden yaptığı şiir çevirileri de onun Türk Dünyası Şairi olma özelliğini perçinlemektedir.

Altaylardan Tuna’ya Türk Dünyasından Şiir Aktarmaları kitabı, farklı coğrafyalardan şairlere ait şiirlerin çevirileriyle, Ali Akbaş’ın rehberliğinde bizleri geniş ufuklarda yolculuğa davet etmektedir.

Ali Akbaş, yalnızca Türk halkları için yazdığı şiirlerle değil oralardan yaptığı şiir çevirileriyle de Türk Dünyası Şairidir. Yazılan ve çevrilen şiirler, hayatın olağan akışı içerisinde, onun Türk Dünyasını bir hayat tarzı olarak yaşamasının neticesi olarak zaman içerisinde oluşmuş incilerdir.

Kitapta yer alan şiir çevirilerin bir bölümü onun Türk Dünyasının Ortak Edebiyat Dergisi Kardeş Kalemler’de değişik tarihlerde yayınlanmış eserlerden oluşmaktadır. Mağcan Kitabı ve Tukay Kitabı bölümlerinde ise Türk Dünyasının büyük şairlerinin anma yıl dönümleri dolayısı ile hazırlanmış şiir çevirileri yer almaktadır.

Edebî çeviriyle ilgilenenlerin bilecekleri gibi şiir çevirileri, mutlaka bir şair tarafından yapılmalıdır. Türk Dünyasından şiir aktarmalarında maalesef çoğu zaman bu temel ilkeye uyulmamaktadır.

Altaylardan Tuna’ya Türk Dünyasından Şiir Aktarmaları, bir şairin kaleminden Türk Dünyasından yapılan şiir aktarmalarından oluşan kitap olması özelliği ile de edebiyatımızda bir ilktir.

Yüce dağların, engin bozkırların çiçeklerinden derlenen bu güzel demetin, Türk Dünyası edebiyatına ilgi duyanlar tarafından zevkle okunmasını dileklerimle.

Yakup Ömeroğlu

1

ALTAYLARDAN TUNA'YA

AD İSTERİM 1

MAGTUMKULU FIRÂKÎ

Kerem etse kadir AllahDünyalıktan taht isterimTalihim uykuya dalmışBir açılmış baht isterimYoksulluk bir yaman yoldurBen fakirim kolum kaldırHelâl rızık verip güldürKimya adlı od isterimYalan dünyada yörmeyeDevlet ver devran sürmeyeÖmr ekleyip gün görmeyeSeksen yıl fırsat isterimFirakî ışka uğraşdımDerya girdim mövce düşdümHor kalmasın puştba puştumDevamlı devlet isterim.

ANACAN 2

MIRPOLAT MIRZA

Dün hasta anamın yanından döndümYüreğimi ezer bir kaygı amanDurup bakıyorum bahar göğüneKaranlık bir kubbe olmuş asumânYönümü çevirdim ıssız bahçeyeGönül kaygılardan kurtulmak dilerKaldım yol üstünde yapayalnızBeni karşılıyor kapkara güllerNe hâl bu kapkara nereye baksamHerkes kara giymiş, kederden yastanHayal hazinemde çınlıyor bu sesBu kara telefon ediyor ilanTelefon nolursun dinle bir seferBana köyümüzden getir bir haberYazık gerçekleşti işte müthiş anTelefon bu gece getirdi haberAnsızın yarıldı yıldızlı âsmânEttiğim feryatla karardı seherAnladım bu alem bilmiyor serhatBağrımı kuşattı onulmaz bir yasYarılıp açıldı hüzünle heyhatSandıkta saklanan o kara libasNedir bu ettiğin ey zâlim felekAnamı aldı da doymadı toprakÇırpına çırpına olmuşum helâkKavuşmak isterim nerde yol-yolakAh şimdi gönlümde şiirimde her demBir kere dilimden düşmüyor annemDermansız, takatsiz kaldım günlerceGönlümü dağladı annemin yasıSonbahar hüznüyle inliyor geceDerdime tercüman rüzgârın sesiGarip çıralardı gökte yıldızlarOnların bağrından yasıyor derdimNerede o günler yüreğim sızlarBen annemin kucağına sinerdimGece gökyüzünde hûri, meleklerVaatler ededi, bu ne saadetEbediyyet sahnesiydi feleklerGelirdi semâya sonsuz terâvetSevincin fazlası dertti kederdiAnnem bu sevinci teskin ederdiBir bah, dört tarafın vekarlı dağlarŞifalar dağıtan lacivert havaAnnemin hiç ayak basmadığı yerDerbeder gönlüme olur mu devaDikkat et bu pınar avuç avuç nurOndan içenlere dert bela çatmazFakat bence nasıl muteber olurMadem ki suyundan validem tatmazBak bu, ne azamet, yarlar dibindenYol bulup gidiyor kıvrılan çaylarGitmiyor gönlümden asla keder gamEğlemiyor beni bahçeler bağlarNideyim gönlüme bulunmaz merhemAnamın nazarı değmemiş bir dem(Mirpolat Mirza. Anacan. Taşkent “Yazuvçi”, 1999 kitabından alındı)

OSMAN NASIR’IN ANASI HALAMBİBİ’NİN SÖZLERİ 3

TÖRE MIRZA

Hani Osman’ım hani?Cân ü cânânım hani?Issız kaldı kara yerHasta âsmanım hani?Kuzeyden gelen kuşlarOnmaz gördüğüm düşlerTabutumu taşısınEvladım olsun kuşlarGitti hep oğullarımNasıl geçti yıllarımKoptu gönül güllerimYitti erkim, yollarımUzak düştün yurdundanMezarın nerde kaldıGün doğar gamlı gönlümKoç yiğide derde kaldıKabrini bulabilsemKucaklar “Allah!” derimDefnolan dertleriniAlır yurda dönerdiGurbet elde yalnız yatan yiğidimNazlıydın erken gittin yiğidim“Allah!” derim gece gündüz uykusuzKara yere giren göksel şairimŞiirin üstünde kuzgun dönüyorTutsak şiirlerin zindan sanılırPerişan saçlarımın her telineYer ve gök bağlanır Osman bağlanırGözler kendini inkar ediyorBağrından bir pınar kanıyorGökyüzü takına göğü asardımNolaydı saçlarım kement olaydı

İMÂN 4

ŞÜKRULLAH

Şeytan ölür dense inanma aslaİnsanlar ölür de ölmez kör şeytanNerede o günler, bu mümkün olsaOna mekan olmuş bu güzel cihanÂlemi dolaşır gezer serseriKim zafer kazansa düşmanıdır oOrmana sıçrayan ateş misaliSevginin, kıvancın tırpanıdır oHayır şeytan ölmez ölmeden insanKalbimizde riya, haset ve garazNerde iman susar, nerede bühtanHazır ve nâzırdır ebedî marazBîgünah bebeği katleder cellatGelinler horlanır, asılır insanYangınlardan olur şehirler berbatAma asla ölmez, ölemez şeytanOndan kaçmak olmuş şanım şöhretimNefsime, hırsıma gem vurup bir demOkşarım bir garip, yetim başınıKurtulurum o an hep kinlerimdenGâh ünvanı altın mücevher olurCilvesiyle girer kalbime şeytanO hiç ölmeyecek ey ulu TanrımKalbime imandan eyle bir kalkan

ÖLÜM

Şu ölüm haberi ne kadar dehşetGâh matem gâh müjde bu iki heceSınırsız kaygı ve çifte saâdetİnsan kalbi tılsım, girift bilmeceİnsanoğlu ölür, arzular ölmezMatem unutulur, hevesler kalırYazık bitme bilmez dünya hevesiSultanlar da ölür tahtlar boşalır5.12. 2005

GÜNAH

Dostum haset etme bu benim işimBilmem sana ulaşır mı ateşimO da senin işin, pervan yok aslaKılıçlar üşüşse bile başınaAh ne çare dostum bana gücenmeGün olur feryadım taşı parçalarBen sana sırdaşım, onmaz dertlerimSeni de gafletten çekip alsalarÂhir ağaçları uyarır rüzgârÂhir çörü çöpü götürür nehirRüzgâr, nehir suskun; sen, ben suskunuzBatıp kalmaz mı ki günaha dünya

GEL KABUL EYLE 5

OĞULMAYA SEMİZADE SAPAROVA

Yolum düşüp geldim senin karşınaVeli Bektaş bizi gel kabul eyle.Merhamet et gözden akan yaşımaVeliler bezmine kul kabul eyle.Erenler yolunda yiğit pirimizDüşman karşısında bağlı belimizSenin ile şakır Türkmen dilimizHacı Bektaş bizi gel kabul eyleVeliler velisi iman çerağıHakikat iyesi İslam direğiRumda Kayserde ilin sorağıBabam Bektaş bizi gel kabul eyleEline diline sahip ol deyipErenler izinde Hakk’ı bul deyipŞeriat marifet doğru yol deyipHak senalı babam gel kabul eyle.Ozanlar sözünde bagşı sazındaDervişlerin seher yaşlı gözündeEvliya ummanı Rumun düzündePirim Bektaş bizi gel kabul eyle.

BUGÜN 6

ŞERYAN ALI

Bugün deniz savrulurSanki yutacakYüreciğim hep kavrulur,Gönlüm gür ocak!..Ufkumda tutuşan kızıl alın,Sinemde ateş.Sen fırtınasın, bense yalım,Dün yoldaştık!..Sel gibi yolumu kessen bile,Sabrederim dayanırım!Tufan olup kudursan daSözlerim ulaşacakBugün deniz savrulurSanki yutacak!..27.01.2008

KÂİNATIN MİHVERİDİR MUHABBET 7

MECIT GAFURÎ

Aşka dâir yazdığım bunca şiirİlhamıma hız veren sır sendedirAŞKBen senin esirinim yar kalbim aşkına medârBir ölüyüm sorma hâlim odam oldu bir mezârÂh ü zârım, sarı yüzüm dâvâma kâfi benim,Yandı aşka gül gibi soldu yazık ak pak tenimDahil ettin âşık-ı zârı esâret tahtına,Kurban olsam zâyi olmaz bir nigârın bahtına.Mesut ol sen sevgilim olsun bütün arzum tamâmDünyada koymaz beni hiç bitmek bilmez hüzn ü gamDerdime derman kavuşmak, lâkin imkânsız hayâlBizlere ülfet rüyâdır, vuslat ülfetten muhâlİki can aynı bedende sevgilim mihmân isekBen nasıl sabr eylerim sensiz eğer bir cân isek1909

MECLİS

Bir gün şenlik oldu, meclis kurulduBu dâvete cümle dostlar derildiŞarkılar söylendi, sazlar vurulduMest oldum bir kızın billur sesiyleOnu duyan herkes kulak kesildiGönlümüzden gamı kederi sildiBu ses ile büyülendik hepimizŞimdi dünya eski dünya değildiKulağımda yalnız bu güzel âvazGönlümde canlanan bir kız bir de sazBu neşeyle kendi kendimden geçtimZira bu güzellik idrake sığmazBu saz, bu billur ses dertli mi dertliİkisi de birbirinden kasvetliBu kız nazik edasıyla anbeanSanki bizi delirtmeye niyetliBir de baktım her şey değişiverdiKız ve saz usulca göğe yükseldiHerkes benim gibi hayran, perişanGördüğüm manzara aklımı çeldiŞaşkınlıktan güç kalmadı dizlerdeKız da baktı renk kalmamış yüzlerdeBir anda saz ve söz sustu nihayetŞükür kendimize geldik bizler de

BAHÇEDE

Bilmem bugün niçin mahzun gönüllerGönül bahçesinde açmıyor güllerKarşıma dizilse huri kızlarıSanmayın ki beni mesut ederlerBülbül nağmesiyle doldu bütün yamaçlarOnları avutur dallar ağaçlarBelki bu feryadın asıl sebebiServi boylu kızlar, o samur saçlarHer şeyden habersiz sorsak bülbüleBülbülün sevdası bir gonca güleBeni mecnun eden sevgili yarinÇiçek kadar değeri yok nafileSevgi tektir, fakat yol başka başkaBirinin düşmanı, birinin dostuSahibine geri döner kötü sözİnsan umursamaz düşerse aşkaAğırdır herkese kendi şeleğiBilemezsin kim kötüdür, kim iyiFarkında olmadan kapıyı çalarAşık olan suya atar keçeyi.1909

HARAP BAHÇE

Bir zamanlar bu bahçede gonca güller açardıDallarında bülbül öter, ruha neşe saçardıİçin için fısıldaşan billur sular rüyadaCennet diye bir yer varsa burasıdır dünyadaBu bahçeye kim girerse unuturdu kendiniÇünkü asla hiçbir yerde görmemiştir denginiAttığımız her adımda her taraf pür nûr olurRüzgâr eser rayihâdan gönüller mesrûr olurBu dünya cennetini ben de gördümSaf havayı soludum gitti derdimCan dayanmaz sararan yapraklaraKırılıp yere serilmiş dallara bak kapkaraHazan ermiş ne bülbül ne çiçek varBülbül öten o mimbere tünemiş bet kargalarFanî dünya böyledir hep bahçe tarumar olurGül solar, bülbül ölür kargalar serdar olur1910

ALDANAN ÂŞIK

Yürek güp güp vurur bilmem neyim varAkıl mağlup, canevinde kıyım varHarap oldum ben bu aşka düşeliNere kaçsam bulur feleğin eliGönül verdim güzel sakın unutmaBeni bırakıp da elleri tutma!Gurûrundan beni hiç kâle almazSabret gönül, sabreden yolda kalmaz.Cemâl onda, fakat ilham bendedirYüzünü gördükçe figân bendedirGönlümü süsleyen senin cemâlinGözlerimden gitmez oldu hayâlinOnun nazınadır benim niyazımNiyazımdan başka geçmiyor nazımO yardan dileğim birazcık neşeKabul etse kalmaz başka endişeMuhabbet düğümü aslâ çözülmezBen ölürüm, fakat bu sevda ölmezBenim aşkım bilinse herkes ağlarAğaçlar, gökte kuşlar, karlı dağlarTanışlık vermedi el gibi geçtiBakmadı yüzüme yel gibi geçtiBeni sever diye hep aldanmışımMeğer aşk oduna boşa yanmışımMuhabbet bu, metâ değil satılmazGönüldür bu, zorla güzellik olmazÖmür geçti oldum bendeye bendeHiç bilmedim o yarin gönlü kimdeYakın durma hiç vefâ yok onlardaDurmadan vefâdan dem vursalar daSuçlu ben değilim kendisi heyhatVefâsızlığıyla ediyor ispat1909

HOCA AHMET YESEVÎ DERGÂHINDA BİR KÜÇÜK SERÇE 8

ESENGALI RAVŞANOV

Tık tık tık…“Bir düzen ver yeryüzüneDergâhından çık!” diyeBabasına nazlanan bir çocuk gibiSabah sabah, dövüyordu Yesevî’nin kapısınıMinicik gagasıyla bir küçük serçe…O damlacık gövdesineAteşten bir gömlek giyen derviş kuş,“Niçin çıkmıyorsun dergâhındanHakkı seven böyle eder mi?” diyeGün boyu, durup dinlenmedenÇaldı durdurdu kapıyı…Heybetle tan atarken,“Nerdesin, evde misin?” diye soruyordu oMağrip’ten Maşrık’tanİnsanlar hep buraya koşuyordu.Ey hür kuşum,Sen ulu Türkistan’ın uğurusunBırak artık, boşa nefes harcamaGit rahatına bak,Evde yok baban senin,Duyuyor musun!..

PARS VE KEDİ

Çobanın eviDağlar başındadırŞimdi alev almış üvez ağaçları arasındaİşte bu kayalıkta geziniyor pars“Uzaklarda yaşa, ok ulaşmaz” diyorTepe bitti birden, işte koca dağMağrur, rengârenk otlu yamaçlarYüksekte sandığımız Almatı heyBu kadar alçakta mıydın senUyukluyordu kedi mırıldanarakAma çizgili benekli sırtı parsa benziyorduBir zamanlar belki bunun daParstı ilk atasıŞafak sökerken homurdandı parsBir ihtiyar gibi, yiğit günlerini hatırlayarakBelki de kediyi çağırıyorduBiz aynı soydanız diyerekYalnız kendi gezerdi çalımla doruklardaAçlık ve soğuk onu yorsa daKediye miyavlayarakAşağılara in diyordu, in aşağılaraDoymuştu o süte sabahleyinPekâlâ ne desin bundan başkaSıcak ocak, yumuşak döşekNasıl gitsin uzağa…Pars olmak istemezdi.

TAKVİMİ TASHİH

Yeni yıl olamaz bence bir ocakNevruzla da başlayamaz yeni yılGüzün başlamalı yeni yıl benceGökten lapa lapa kar yağabilirVe otlar yeşerse şaşmamak gerekBence güzün başlamalı yeni yılİstersen gülGüzün hava her an değişebilirÜstünüze kâbus abanabilirBence güzün başlamalı yeni yılAma niçin dersen ben de bilemem

İDİL KIYISINDA 9

VASLEY MITTA

Ne güzeldi ah, İvanov Bulvarı10Bal kokulu ıhlamur ağaçlarıHer nereye gitsem unutmam aslâBeyazlara bürünmüş Şubaşkar’ı11Yıldızlı astralar12, narin dalyalarAl benekli sarı Latin çiçeğiGençlik yıllarında goncaydık belkiAh yeni anladım ben bu gerçeğiİdil boylarında gezdik dolaştıkGençlik bu ya, çığır açtık, yol açtıkNerde ömrümüzün o altın çağıŞimdi yolun menziline ulaştık

ANA DİLİM

Kutsal ateş ana dilimÇılgın canım kurban sanaDoğruluk, güzellik, ilimHürriyet aşkı ver banaYolda yorulanlar içinSen oldun umut yıldızıBuhranlı gecede çın çınZil çalıp uyandır biziGençlere kanat olursunAk saçlılara sığınakBu dil öldü sanacaklarKülünden tekrar doğacakYurdumu kurtar yasındanBir mutlu bahara çevirIşıklı çiy damlasındanBir yudum da bana içirSenin verdiğin iksirdenİçip şahin olurum benŞarkı söyleye söyleyeYükselirim mavi göğe

KİTÂBE 13

Ömür boyu görmesem de îtibarKardeşlerim yükseltip seslerini,Söylesinler bin şarkımdan biriniOlacağım mezarımda bahtiyar

ESKİ DOST 14

TAHIR KAHHAR

Hirat`lı Özbeğ`in Türküsü

Kaygı basmış, gözde yaşım bir pınar gel eski dostAğlarım hep merhamet kıl hâlime gel eski dostAyrılıp gitmiş nice kardeş kavim kandaş urukBir dönüp bakmazlar asla el güler gel eski dostTutmuyor asla sözüm ah neyleyim geçmez nazımKalmadı insaf ü izân gayrıda gel eski dostKoştular bahtın peşinden çâresiz kayboldularBaktılar köprü yıkık yollar bozuk gel eski dostDinleyin etrâfı bir kez var mı bir insan diyenKendine gel, gökten in bak hâline bir eski dostBindiğin sandal delik, yoktur kürek, kaptan çolakVah ne zâlim imtihandır girdiğin gel eski dostHer iki sâhili tutmuş iki dünya uğrusuSorsalar hâmiyiz derler cümlesi gel eski dostEski devrin özlemiyle yalvarırlar anbeanGündüzün kandil yakarlar boş yere gel eski dostŞîr Muhammet, Baykara, Babür, Timur Han gelmeseGel Oğuz Han, Tonyukuk gel, gel Şırak gel eski dost

ŞİİR YAZMAK CESARETTİR

Uzun olsun bu ömrüm der ümit bağlarlar âdettirAvunmak böyle gayretle ömür sürmek saâdettirSözün dostlar sevindirsin ve düşmanlar üzülsünlerHayat cenktir, can âhenktir, şiir yazmak cesarettirBu yağmur, kar ve âfetten yürek burkan hayâllerdenÜmit kıl ki yürek coşsun ümit her an harârettir“Hayat nîmet” demiş hatta esârette hür insanlarBir âfettir ümitsizlik, ümit üzmek esârettirÜmit nîmet, ümit devlet, Muhammet hem bu meşreptirÜmitsizlik felâkettir, ümitvâr ol selâmettir

YURDUM

O sürgün bulutlar geldi yanımaAğlayıp sızlaştı derdini duydumSemâvî sancılar düştü canımaBen de yağmur gibi yağıp savruldumO yabancı kuşlar geldi yanımaKafesi övdüler durup dinledimToz toprak bulaştı nurlu canımaSanki duman oldum uçtum inledimUçarken bir bulut geldi yanımaAltında ağlayan milleti sordumBu boynu bükülen mazlum halkımaAh canım diyerek ağlayıp durdumSavrulan bir tozdum yandım tutuştumDayandım alevden kanatlarımaBu alev sendin ey sevgili yurdumKavuştum böylece öz diyarıma

ÖĞÜT

Sevgili kardeşim oğlum ve kızımNerde doğdun, o vatanı unutmaTürkmen’im, Özbek’im, Kazak, Kırgız’ımAta yurdun Türkistan’ı unutmaAldanma rakibin tatlı dilineSilahsız gidilmez yaban elineAlper Tunga bile düşmüş alınaAdı Kir’dir o düşmanı unutmaHainler, zalimler tarihin kiriMilletin belası ezelden beriÖcünü almayı unutma bariDüşmanın döktüğü kanı unutma

SAHİPSİZ ÖLÜYE AĞIT

“Bugün şovenistlerin saldırısına uğrayan iki Özbek’ten biri öldü, biri ağır yaralandı.”

15.11.2004 Rusya TV haberi.Ramazan ayının ilk gecesindeRusya’nın yağmurlu bir köşesindeÖlüsü sahipsiz kalan Özbek’imHiç bilmedik adın nedir, atan kim?Ne ararsın ta şimâlde uzakta?Kolay para, kuşyemidir tuzakta?Eroin, kokain, esrar mı sattın?Yoksa perperişan işsiz mi yattın?Niçin öz yurdundan gittin uzağa?Bir ekmek uğruna düştün tuzağaNe sattın orada meyve mi, gül mü?Altın mı, kadın mı, bîçâre dul mu?Belki bir harami eline düştünBorç ödemek için kaç yıl çalıştın?Yüz yıldır kul oldun yetmez mi daha?Çiğnendin yol oldun yetmez mi daha?Pasaportun yoktu, ondan mı kaçtın?Belli ki kaçarken canından geçtinSeninle ölümü seçen dostun kim?Yaralanıp yere düşen kaçkın kim?Belki de ticaret yoldaşındı oYad elde son damla göz yaşındı oAcep niçin gittin yaban ülkeye?Burda da doyardın yavan ekmeğeYaşamak uğruna yurdu terk ettinDünya sağır, dilsiz, kendine ettinBöyle yapmasaydın olmaz mıydı hiç?Ağlayan talihin gülmez miydi hiç?Belki de borçların yüzünden kaçtınAr namus uğruna canından geçtinKimseler duymadı o son sözünüBelki gelin edecektin kızınıBelki de oğlunu düşünüyordunSon nefeste ne söyledin, ne sordun?Ramazan ayının ilk gecesindeGurbetin yağmurlu bir köşesindeÖlüsü sahipsiz kalan Özbek’imHiç bilmedik adın nedir, atan kim?Seni bu ölüme kimler yolladı?Dilsiz katilleri kimler kolladı?Bu işe baş koşan şeytana lânetŞeytana yaklaşan insana lânet

RESUL RIZA’YA SORULAR 15

RINAT HARIS

Kudurur döver dalgalarOyar kayanın bağrınıDenizde sonsuz dalga varYa gözyaşında az mı?Dağlar yarılır, kayalar parçalanırDerin vadiler oluşur yeryüzündeDağlarda dipsiz çukurlar açılırYa gözlerin altında olmaz mı?Bin bir renkte nur saçılırKuruyan gözyaşının tuzundanHer renk, bin bir manaya bürünürBütün bunlar bir duyguya sığar mı?Sevinçten de, kederden deHep çukurlar açar gözyaşıDalgayı da gözyaşı sayÖyle oyulur kayaNe zaman dinse dalgalar,Ümitsizlik başlarGalip gelir hırçın dağÖfkeyle taşlar atarTekrar uyanır dalgalarKayadan ateş çıkarırYa gözden düşen damladaAz mı şiir gücü var?

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER 16

MIXAIL SINELNIKOV

xxxxxÇok katmanlı bir sözün uzak derinliğindeKapalı manaların en can alan yerindeVe hayat akışında düzenleri yıkarak,Mânâ ardınca mânâ, katmanlardan çıkarakSonra zaman içinde sese dönüşür fikirHantal ayrılıkları egale eder bir birBu müzik eşliğinde sonsuz dünya nizamıFuzulî ve Nizamî!

TÜRK OĞLU

Ey Türk oğlu ne zaman yayıldın yer yüzüneYayıldın kurt çağrısı ve kaçan av iziyle.Steplerde ulaştın deli rüzgâr hızınaYurtların, ovaların gecesi gündüzüyle.Bozkırlar değil, denizler yolunu bekler dahaNice kavmi ruhunla toparladın bir yere.Putlardan yüz çevirip tapındın tek Allah’aBu da böyle bir geçit atlardan, gemilere…Camileri ebedî güneşe doğru bakarGün oldu ki haremi güzelliği bitirdi.Annelerin elinden koparılmış çocuklarKavuştuğu yerlere vahşi gayret getirdi.Pazar sıcaklığında gelir verdiği vâdeBu nasıl bir rüyadır ballanır uykusunda:Ve orda çoban çocuk, bir nehir kıyısındaBir kamışın içine nağmeler üflemede…

AZERBAYCAN

Dağların boğazında devasa kahkahalarSis içindedir her yanRuhunda bir kocaman davul kükremesi var,Azerbaycan!Şeffaf su akışında bir çakıl taşısın sen,Ya da muhteşem meşe.Düğün tut sevenlere yine canı gönüldenBakır borularınla yönelerek güneşe.

ALEVLER ÜLKESİ

Memmed İsmail için

Orada, tepsilerde alev servis edilir,Taçlandırır meclisi eve vuran ışını.Sıcak kanlı insanlar görüp hissedebilirGaz yağının öfkeli altın kâlp atışını.Arasan her diyarın kendi geleneği var,Erkekler kötü gözle görülmüyorsa eğerKâh samimi ve kâh da, parlak, koyu ışıklarAkşamdan sabaha dek coşan meclisi süsler.Ordaki kadınların gücü ölçüye gelmez,Onlara bu hayatın özü desek yeridirHiç bitip tükenmeyen alev gibi bir hevesSevenleri uğruna hayatını eritir…Yanan güçlü hayatta bir ateş çemberi varGüzellik mi diyorsun sonunda bu güzellikBazen zarif utangaç, bazen de acımasızOdlu çiçekler gibi etrafa ışık saçar.

ESKİ TAŞKENT

Eski Taşkent, kül içinde beyaz saçlarıNasibini aramada kokudan, külden.Suya koşar sürü gibi kalabalıklarGökler sisli, gülen yoktu burda gönülden…Uçuk sökük durumdadır yemek yerleriBüyülü bir yere dönmüş boşalmış şehir.Uzak uzak kadim, taşlı tarihten gelipGücü yeten orda burda kebap pişirir.Asya’nın esintisi mi hayat ve çamurBaştanbaşa bu mübarek tıkanıklığınİnce tozlar uçuşmada gaz ışığında,Ve eriyip yok olmada yüzler bir yığın.Herşey yitip yok olmada bulut içindeSürücü de, reis de eşittir burdaVe teğmen de patlatacak bir şey arıyorDeğmiş soğuk sefaletin nefsi bu yurda.Başlamada duyguların soğuk dönemiVeda anı çocukların ruhu öfkeliBurda yoktur Yunanlar da, Yahudiler deO yerden ki uzaklardan tef sesi gelir.Tutkun yüzler bir anda irkilir sestenŞarkıların iniltisi duyulur siste.Kol kola dans etmededir çılgın dansçılarBıldırcının ritmi vardır bu serzenişte!Etrafında gül denizi hayret edersinKaysılar mı çiçek açan böyle bir günde?Ahmatova’ya17 ışık mı gölgeden geçenİmperyanın18 tozu mu var küller içinde?…

PETROL

“Ben yanıyorum ve yol aydınlanıyor” İnnokentiy Anneniskiy 19 Alışan, yanmayan çalılık20 güneyBakü civarında karşına çıkar.Orda yıllar yılı yaşayan her şey,Ansızın, saklanan ruhunu yakar.Alışan petrol mü özel mi özel,Yanar yakın-uzak, ikili-üçlüKadim ipek gibi güzel mi güzel,Dünya kini gibi güçlü mü güçlü!Kah altın kırmızı, kah menekşevîYa da yücelmede bir leylak gibi.Çevre yanardöner renkler tümseğiSonra günbatımı, akşam iklimi.Onunla mı bağlı ne var hayattaÖmrün sahrasında gezip yerini;Ben de Musa gibi taşımaktayımOnun en yakıcı ahitlerini.

ÇOCUKLUK

Yüzler çiçek açmaz, yapraklar yanmazŞehir çevresinde çamur yığınıYolda çenesinden çekilir deve.Ritmik değirmenler un öğütmede.Koreli köşkünde Yunan ve KürtlerÇekirdek tükürmede.Almanlar, Çeçenler, “Tek İlah’lılar”Banderler21, Baptistler22, Sürgünzedeler23Sarhoş kemancılar ve daha kimlerKenarda gülmede makam sahibiOnu yatıştırmaz yıllar boyuncaManas’çı24 devamlı destan söylüyor.Huzursuz toprağın aziz nağmesiKenarda seslenen İncil sözleriSonra sessizliğin azaplı sesi.Kalaylı bankalar sağır mühürlüVe yine boşluğu doldurur onlarMavi dağ ormanı köknarla kaplıŞeytan dudağında söz oyunları.Bulut sürüsünün erintisindeGirer rüyasına alınganlığıKararsız mülteci alışkanlığı,Anlaşılmaz Çin.Bayrakların yabancı suskunluğuKâğıtların tatlı, sarı sancısı.Aynı mütevazi cesaret sertliğiGereksiz, yabancı kin.Masalın gerçeğe dönen yaprağıBir de balçık tozuHer şey eskidi.

TRUVA

Bil ki, tam on bir defa yerle bir edilmiştir büyük Truva şehriYer altından on bir kez yer üstüne taşınmış şehir kalıntılarıKolaylıkla karışır eski Antik dönemi genç Roma dönemineHer şeyi gören kör25 de kaleme almış yalnız altıncı aşamayıYani küçük kaleyi… Hüzünlü bir arzu var içimde Helen içinEtraf ise Aşil’in Hektor’un arkasınca sertçe çizdiği çevre.Gece şarap renginde denize can atmada yine de dar Schlamander26…On ikinci katman bu… Bizler, gelen turistler, hediye dükkanları“Priam27” restoranı… Çevrede zeytinliğin hafif hışırtıları.Öğrenmiş bu yerlerde Türk köyünün nerdeyse yedi kuşak çocuğuBahçelere bakmayı ve tahtadan kurulmuş atlara dokunmayı…xxxSaçların lepiska, elbisen yeşilGiyinip süslendin pek ışıl ışıl.Nadir güzelliğin ruhun deniziBeyaz mı, pembe mi?.. hoş, her ikisi.Mavi mi baharın ilk sarhoşluğuYaz sıcaklığında gönül hoşluğu.Bulutlar tuttuysa yüzünü göğün,Siyah elbiseni o vakit giyin.Bırak şuhluğuna bayılsın kızlarKörelmiş bakışlar, açıkağızlar…
На страницу:
1 из 2