
Полная версия
Hayyam'ın Konukları Matematik ve Şiir
Yazıcı, Nizam’ın görüşmek istediğini belirtti. Biraz sonra koca vezir Nizamülmülk çevik adımlarla kapıya geldi. Eşikten ancak bir adım girdi.
“Konstantin şehrindeki Hazar toplumundan haber var!” dedi.
Melikşah “Buyrunuz Ata! Tez bildiriniz” dedi.
“Doğu Roma elçileri Çin’e elçi varıp, ‘siz doğudan biz batıdan Selçuklu’yu vuralım,’ demiş. Konstaninopol’deki Hazar toplumunun ileri gelenleri de elçilik heyetinde hazır bulunmuş. Bu kaynaklardan hep doğru haber alırız!”
“Atam Alparslan çağından beri Çin’i kışkırtır Doğu Roma! Çin Kağanı ne demiş?
“Selçuklular’a düşman olmak akıl kârı değil! demiş, ticareti öğütlemiş!”
“Çin kağanı tatlı canını seviyormuş. Ticaret dediniz de aklıma geldi. Akdeniz’de Mısır Fatimileri ile Doğu Roma bize karşı ticaret işinde birlikte hareket eder. Sedir ağaçlarından gemiler donatalım diye karar etmiştik. Ne oldu neticesi?”
“Teke elinden gemi ustaları gönderdik sultanım!”
“Peki sırada ne var?”
Tam bu sırada Anadolu’dan Kutalmışoğlu’nun yanından geldiğini öne süren yaşlıca bir Selçuklu subayı kendisini durdurmak isteyen memurları yararak içeri girdi.
“Emiceoğlumuz Sultan Melikşah! Sizden gayrısına sözümüz yok!” dedi. Diz üstü çöktü. “Şahım!” dedi. Sesi titreyerek “Bize sözünüz vardı. Deyiniz, buyurunuz. Söylen görelim. Pes nice edelim?”
Nizam, “Bu saygısızı neyleyim?” diye Farsça sordu.
Sultan Melikşah
“Yüzüm tutmaz,” dedi. “Ben haksız olduğum zaman pek çekingen olurum.”
“Aman sultanım. Yüz vermeyiniz. Çekinmenize gerek yok! Kim olurlar?”
Melikşah bu yaşlı, sırım gibi subaya izzet ikramda bulundu. Tahtında yanına oturttu. Ayağa kalkıp gezindi.
“Kutalmış’ın habercisi haklı! Söz verdik, yapmadınız. Beni mahcup ettiniz. Kervansaraylar için kararlaştırdığımız tahsisatı mühendis ve ustaları göndermediniz.”
Melikşah biraz soluklandıktan sonra kükredi.
“Kutalmışoğlu’na bir gümüş kürsü dahi bağışlayınız. Diğer gazi beylere de hoşluklar yapıp, en hasından atlar, donlar, cebeler, mallar veriniz. Maslahatlarını görünüz. Medrese ve kervansarayların tedarikini görünüz. Emiceoğlumu Ahlat’a kadar yirmi günlük yola uğurlayınız! Kılıç beylerinin mollalar, damatlar ve kölelerden daha fazla bu devlette hakkı var!” dedi.
Nizam sarardı; “Buyruk sultanımızındır!” dedi.
Melikşah ‘emiceoğlum’ diye hitap ettiği yaşlı elçiyi kucaklayıp kapıdan uğurladı.
Melikşah, dünya çapında bir devlet adamı ve bilgeliği tartışılmaz olan Nizam’ın bütün akrabaları ve damatlarını kayırmakla kalmayıp sıradan bir kölesini defterdar yaptığına vurgu yapmıştı. Nizamülmülk baba yadigârıydı. Ona “Ata” diye hitap ediyor, bu tür tasarruflarını görmezden geliyordu; fakat bazen de böyle ince bir biçimde paylıyordu.
Ayak sesleri uzaklaşırken Melikşah, devlet işlerinin bir kısmına tanık olan Hayyam’a sokuldu.
“Gazilik hakkını inkâr eden kul hakkını, garip kadrini bilir mi? Bu ihtiras sarsar devleti. Herkes baş kadı baş vezir olmak istiyor. Bir varak yazamayan evrak memuru evrak başı olmak ister. Ne dersin Hayyam Ata?” dedi.
“Devlet çarkını tıkır tıkır işletiyor, adaletle hükmediyorsunuz. Allah devletinize zeval vermesin!” dedi Hay-yam. Sesi ve tavırları normal haline dönüyordu. “Göklerde bin yıl önceki yıldızlar yerli yerinde. Yeryüzü ise düzensiz,” dedi.
Melikşah’ın yüzünde alacalı bir gülümseyiş yanıp söndü.
“Yeryüzü ne zaman düzene kavuşur? Savaşlar ne zaman biter Hayyam Ata?”
Hayyam, ancak Endülüs’le kıyaslanabilecek çağın en medeni ülkelerinden birinde yaşayan büyük bir bilge olmanın kararlılığıyla gözlerini kısıp kısaca düşündü.
“Kırk yıl böyle gitse savaşlar, yobazlıklar, cahillikler biter!”
Bu söz Melikşah’ta umulandan daha büyük bir hayranlık ve sevinç yarattı.
“Selçuklu atalar sözü var!” dedi. “Bibim bilge Altuncan Hatun dahi pek söylerdi. ‘Kırk yıl sonra zengin fakir bir olur!’ diye. Kırk yılı uzun sanırdım. Babam kırk iki yaşında hançerlenmeseydi, belki başarırdı kendi kendine işleyecek, kolay bozulmayacak bir dirlik, düzenlik kurmayı.”
“İnşallah siz başarırsınız sultanım!”
Hayyam bu kadar kutlu temennileri olan Selçukilere, bu kadar yalın ve özlü bir ifadeyi kusursuz dile getiren Melikşah’ın şahsında saygı duydu. Altuncan Hatun’u hatırlıyordu.
Altuncan Hatun’un mübarek hayaline dalıp giden Hay-yam gezinmekte olan Melikşah’ın hitabıyla silkindi.
“Hayyam Ata!” dedi Melikşah. “ ‘Hayalimdeki devlette kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez,’ demiştin doğru mu hatırlıyorum?”
“Beli sultanım! Hay atalarınıza rahmet. Unutmamışsınız.”
“Geliniz, o devleti kurunuz! Geliniz, vezirimiz olunuz. Altın diviti ve Selçuklu devletinin mührünü ele alınız. Nizam Ata da destur verir! Birlikte işlersiniz!”
“Baş veziriniz memleketlere nizam vermekle nam salmış”
“Bağdat halifesine biraz altın gönderelim sana da Nizamü’l- Cihân unvanını alırız.”
“Devlet işinin ağır vebali vardır. Baştan başlamak gerektir. Biz şimdi başlasak öğrenmemiz uzun sürer.”
“Bize bir dış göz gerektir. Gizli vezirimiz olunuz. Taşradan bakınız halimize. Milyonlarca altın nereye harcanır bakınız.”
“Yıllar önce devlet vazifesi teklif edildiğinde de red eylemiştik. Ağaç yaşken eğilir.”
Melikşah hırsla doğruldu. Öfkelenmişti lakin belli etmedi.
“Nizamülmülk’ten çekiniyorsun değil mi?”
Sonra yazıcıya seslendi. “Nizam Ata’yı çağır bana!” Yazıcı koşturdu.
Tekrar Hayyam’ın yanına geldi.
“Merak eder misin Nizam senin hakkında ne düşünür? Göreceksin şimdi,” dedi.
Çağrı üzerine Nizam yeniden geldi. Medreselere harcanan 347 bin altınla ilgili bilgi verdi.
Melikşah, “Bu parayla ordu donatır Çin’i, Doğu Roma’yı alırım!” dedi.
Nizam’ın cevabı hazırdı. “Ulemalar ve talebeler de sizin askerinizdir. Sabaha kadar dua ederler sizin için. Kılıcınızın gölgesinde her kavimden insan sığınmıştır! Medreselerden bir şikayetiniz mi var?” dedi.
Melikşah, Hayyam’ın özlemini tekrarladı. “Fitne ve fesat olmasın. İltimas yapılmasın, her kimse öz nitelik ve değeri ile tartılsın. İki kere iki nasıl dört ediyorsa her yerde böyle keskinlikte insanlar da tartılabilsin! Ömer Hayyam’ın da bir fikrini alalım.”
“Temayüllere aykırı efendim. Bilgisi ziyadedir lakin zaafları vardır!”
“Kalender, kanaatkâr, tok gözlü birisi değil mi? Onun terazileriyle çarşıya pazara adalet geldi. Belki başka konularda da böyle hassas ölçüler getirir. ”
“Biraz ihtiraslı, hem buyurgan olmak gerekir. Ders verdiğinde bile her kafadan bir ses çıkıyor. Bir terazi yapmakla olmaz ki!”
“Bir yel değirmeni gördüm. Milini değiştir su çekiyor, değiştir tane öğütüyor!”
“Nişaburlu’nun değirmeni. Evet Hayyam’ın hüneri. Lakin başka hünerli âlimlerimiz pek çoktur. İki ayrı madeni bir potada eriten ve birbirine rapt eden hüner sahiplerimiz vardır ki cihanda yalnız bizde bulunur.”
“Bilirim Nizam Ata! Demem odur ki mehdilik, deccallik peşine düşüp ayrım yapanlar artmakta. Ömer Hayyam meşrebinde âdemler çoğalsın diye üstada bir vazife versek mi?”
“Aşırılıkları vardır diye söylenir. Bir de şair efendim. Şiirleri de bir tuhaftır!”
“Yüzlerce şaire aylık veririz. Hayyam maaş da istemeden yazıyor. Ne mahzuru var?”
“Şairlerin şimşeklerini çekmemek için parayı vereceksin. Ama uzak tutacaksın. Biraz dünyevi şiirler…”
“Bilirim. Dünyanın geçici olduğunu söylüyor. Bunun acısını hissediyorsa neresi kötü bunun?”
“Çağımızı hicvediyor. Hakkındaki şikayet kağıtları iki heybe oldu neredeyse!…”
Melikşah kaşlarını çattı.
“Vazife vermiyorsak ceza verelim öyleyse!”
Nizam, ceza vermeyi uygun görüyor, Hayyam çapında bir dehayı yanıbaşında istemiyor gibiydi adeta.
Melikşah, Nizam’ı yolcu etti. Tartışmayı dinlerken düşüncelere dalmış Hayyam’a yöneldi.
“Boynunun üstünde başın var demeyecekler sana!” dedi.
“Şu şikayetçilere bak. Ben mi zalimim yoksa bunlar mı zalim? Uğruna kan ve can vergisi verdiğimiz âdemlerin en bilgilileri bunlar. Burada bir tane çobanın ya da fırıncının dilekçesi yok! Tamamı ulemadan!”
Hayyam yıkılmıştı.
“Maalesef, sevmeyenim daha çok!” diye inledi.
Melikşah, Hayyam’ın halini görünce gerçekten üzüldü.
“Sen berk dur Hayyam Ata! Sadece seni yermez bunlar. Her biri yek diğerini kovulamaktalar! Biz bunca memleketi, bu ağalar böyle kem işler görsün diye zapt eylemedik.”
Melikşah kederliydi. Hayyam’a kalbinin ve sarayının kapılarını ardına kadar açtı.
“Gerektiğinde ölmeyi bilen askerlerim var. Fakat yaşayan ve yaşatan âlimlerim seyrektir Hayyam Ata.” dedi.
“Eskiden komşu memleketler halkından, bazı gaddar manastır keşişlerinin şerrinden kaçıp bize sığınanlar olurdu. Yakında bizimkilerin şerrinden Çin’e, Maçin’e kaçanlar olacak böyle giderse!” dedi.
Hayyam’ın kılı kıpırdamadı. Melikşah bir ara:
“Meded ya Hayyam Ata! Bizim çağrımızı, imdadımızı duy. Bize bir atalık et. Gel başını birlikte yüceltek koca devletin!” dedi.
Hayyam “Siyaset zor iştir yapamam. Başladığım hesapları bitiremezsem çıldırırım,” dedi.
“O halde medreseleri sana bağlayalım. Senin mizacında âdemler yetişsin. İhtirassız fakat özlü, kendiliğinden değeri olan!”
Hayyam bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. İlmî çalışmalarını öne sürdü. Lakin asıl neden siyasi rakiplerden duyduğu ürküntü idi. Bu gerçeği itiraf edemediğinden içinin bir yanı küçük de olsa eziliyor, vicdanı rahatsız oluyordu.
Melikşah ile yeniden görüşmek üzere dostça ayrıldılar. Hayyam geldiği gibi gizlice köşküne döndü.
VIII
Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi.Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.Can gözünü açınca görüyor ki insan:En büyük düşmanıymış, en çok güvendiği.Hasan Sabbah, İsfahan’dan aniden ayrıldı. Çekingen olmasını gerektiren nedenler vardı, fakat asıl neden kendine verdiği önemdi. Şam kervanına katılmadı. Zahmetli bir yürüyüşle dağları, vadileri, düzlükleri tek başına aşarak önce Şam’a vardı. Sonra denize ulaştı. Fırtınalar arasında Mısır’a indiğinde neredeyse tükenmişti. Fakat Mısır’da şansı döndü. Adeta yeniden doğdu. Fatımiler’in onu tacı tahtı olan bir melik gibi bağırlarına basmalarının nedeni takipçisi oldukları din anlayışındaki paralelliklerin çokluğu idi. Konstaniyye ile ittifak halindeki Fatimiler, bu eski istihbaratçıda Selçukluları yıpratabilecek bir kudret gördüler.
Hasan Sabbah, İran’a altın ve kitap yüklü develerle döndü. Daylam’da Elbruz Sıradağları’nın zirvelerinden Demavend Yanardağı’nın gölgesindeki ıssız, sarp bir vadide kurulu Alamut’a yerleşti. Hakkındaki efsaneler fedailerinden daha hızlı yol alıyordu. Birkaç yıl içinde kendisine körü körüne inanan hançerli müritleri sayesinde valilerden, kadılardan haraç alır oldu. Haraç vermeyenler hançerli fedailerin saldırısına uğruyorlardı. Fedailer cinayetlerini halkın gözü önünde açıkça işliyorlardı. Sabbah dehşet salarak güçleniyor, taraftarlarını arttırıyordu.
Aradan uzun yıllar geçti. Bir gün, Nizamülmülk’ün hançerlendiği haberi duyuldu. Katil anında başına üşüşen askerler tarafından paralanırken kılını kıpırdatmamış, “Elinizi çabuk tutun, beni cennete gönderin,” der gibi bakmıştı.
Selçuklular henüz kudretli vezirlerinin yasını tutarken otuz beş gün sonra bu kez de Sultan Melikşah’ın zehirlenerek öldürüldüğü haberi geldi. Durum öylesine ciddiydi ki, Terken Hatun tahtı akrabalara kaptırmamak için Melikşah’ın cenazesiyle bile ilgilenmemişti.
Sultanın vakitsiz ölümü Selçuklular arasında ilk taht kavgasını başlattı.
Zenginleşen cihan devletinin güçlenen eğitim kurumları, sosyal yapıları boş durmuyordu.
Gerçek âlimler, yıllar süren çalışmalarına gömülürler, pek kimseyi gözleri görmezdi. Bu çalışmaları gözü yemeyen tembeller ve medrese kaçkınlarının vakti boldu. Yarım yamalak bilgileri ile meşreplerine uygun avanak talebeleri ve ayak takımını birer ikişer avlayarak, onların omuzunda kurdukları küçük saltanatlarını genişletir dururlardı.
Böyle kargaşalarda en çok bu sefil manzarayı dillendirmiş ve halkı uyarmış gerçek âlimler zarar görürdü. Şimdi büyük şehirlerde işte bu tür yapıların müritleri ile ayak takımı birlikte yağma yapıyordu. “Gulam” denen paralı askerlerin bir bölümünün de katılmasıyla tehlike büyümüştü.
IX
Vefalı, can dostlarım birer birer gittilerEcelin topuğuyla çiğnendiler, bittilerSundu felek hayat denen şarabınıBizden hızlı yudumlayıp, sızıp gittiler.Hayyam insanlığa, medeniyete sıçrama yaptıracak çalışmalarından ve kıyıdaki yaşama biçiminden emindi. Rasathaneyi birer ikişer boşaltarak kaçan bilginlerin ikazlarına kulak asmadan yeni geliştirdiği bir usturlap üzerinde çalışıyordu. Kimseyi gözünün gördüğü yoktu. Sılahan, hatta ondan olan sekiz yaşındaki oğluna bile vakit ayırmıyordu. Çalışmaları arasında aniden kederleniyor, Melikşah’ın yasını tutuyor, yüksek sesle kendi kendine konuşuyordu.
“Aslanım göçtü! Yavrusunu sen koru ilahi!
Bununla da kalmıyor, Daha da fenası Hayyam kendisini Melikşah’ın ölümünden sorumlu tutuyordu.
“Bilsem zehirleneceğini teklifini kabul eder, bir an bile yanından ayrılmazdım! Allahım ne büyük kayıp. Sen de böyle iki katre zehire yenilirsen dünyada huzur ve barış kalır mı? Ah ne yaptım ben! Kol kanat olmadım arslan yavrusuna!”
Dışarıda bir grup yorgun atın hüzünlü nal sesleri duyuldu.
Silahlı ve zırhlı Sılahan hışım gibi içeri girdi.
“Seni almaya geldim. Çabuk hazırlan. Dakikalarımız sayılı.”
Hayyam acı içinde kıvrandı.
“Melikşah ölüvermiş! Duydun mu?”
“Nedir bu telaşın? Salgın hastalık mı var?”
“Terken Hatun üç yaşındaki oğlunu tahta geçirmeye çalıştığı için işi zor. Elimizi çabuk tutmazsak bu karışıklıkta bizi de öldürürler. Hangi kitap, hangi alet önemli? Tez bildir bana! Yedeğimde bir at getirdim taşımak için!”
Hayyam afalladı.
“Dokuz deve taşımaz benim eşyamı. Hem nereye gideceğiz?”
“Şimdilik seni emin bir köye saklayacağız. Yenilirsek bakarız gayrı!”
Sılahan tedirgindi.
“Tez davran! Yoksa bugün son günümüz olabilir. Yağmacılar geliyorlar bağırarak. Yol üstünde Mutezile taraftarlarının evlerini yağmalıyorlardı. Zamehşeri güçlükle kurtulmuş. Burayı da basarlar birazdan.
Hayyam bir çocuk gibi bahane bulup duruyordu.
“Olamaz! Niye bassınlar benim evimi? Bu devirde olacak iş mi bu canım?”
“Kâşân gibi bağları yaktılar üzümünden şarap yapanlar var diye.”
“Hiç olur mu böyle şey?”
“Biz böyle uyursak şarap da yasaklanır, aşk da yasaklanır. Kaçmazsak diri diri yakarlar bizi!”
“Kim bunlar? Sabbahçılar mı?”
“Berduşlar, çapulcular, medrese kaçkınları Sabbahçılar, dervişler! Doğrudan soymuyorlar da dinsizleri temizliyoruz diyorlar!”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.