bannerbanner
Genç Tulpar Hareketi
Genç Tulpar Hareketi

Полная версия

Genç Tulpar Hareketi

Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля
На страницу:
3 из 5

Genç Tulparlılar, Alaş aydınlarını işte böyle öngörülü, sağlıklı bakış açıları, geleceği doğru tahmin edebilme becerilerinden dolayı kendilerine pir yaptılar. Onlar yoluyla, manen güçlü olamayanların geleceklerinin şüpheli olacaklarını iyi kavramışlardı; bu amaçla, manen güçlü olabilmenin kaynağını kendi medeniyet ve tarihlerinde aradılar.

Kazak gençleri, Moskova’da yaşarlarken, milli bakış açılarına uygun olarak milli müziğe çok önem verdiler. Medeniyet kaynağı olarak türkü ile destan, milli bir haslet halini alarak Kazakların kanına sinmiştir. Türkü; vatana, doğulan yere özlemdir. Öğrenciler, elde ettikleri fırsatları boşa harcamayıp, birbirlerini arayıp sorup bir araya geldiklerinde, ülkeleri hakkındaki sohbetlerini şarkı-türkülerle sürdürüyorlardı. Türkü ve ezgiler, vatana olan özlemi de dindiriyordu…

Vatan özlemi, Kazak için hayatın bir nimetidir… Bu duygu ebedidir. Öldüğünde bile mezarına birlikte girer…

Gençler, genellikle Abay’ın türkülerini söyleyip, şiirlerini okuyarak, “Abay Yolu” destanından parçalar söyleyerek Kazakça öğrenip konuşmayı da alışkanlık haline getirdiler. Darmen13’in monologlarını, İlyas Jansügirov (Cansügirov)’un “Gimalay (Himalaya)” şiirini ezberlediler. Kazak gençleri, Moskova’nın dışına çıkıp, Pravdinskoye Gölü’nün, Pahra Irmağı’nın kıyısında gezintiler yapıp, “Ak Süyek (kemik)” oyunu oynuyorlar; atasözü ve özdeyiş yarışmaları düzenleyip, sofralar serip, şiir ve türkü ile hasret gideriyorlardı.

Diğer yandan gençler arasında ülkelerinin geleceğiyle ilgili sohbetler, ülkelerinin kültürünü tanıtmaya yönelik faaliyetler de yaygınlaşmaya başlamıştı. Şehir dışından elektrikli trenle Moskova’ya gelirlerken, Asiya Muhambetova, Korlan Rahimbekova gibi kızlar, yol boyu Kazak şarkıları söylediklerinde, vagon içindeki insanların onlara eşlik edip, Kazak gençlerine iltifat etmeleri artık alışkanlık olmuştu.

Yeniden Murat Avezov’a dönersek, onun siyasi kişiliğinin erken yaşlarda gelişmesinde anası Fatima Gabitovna’nın da emeği çok büyüktür. Fatima Gabitova, çok bilgili bir insandı. Kazakların üç seçkin kişisinin eşi olmuş olan Fatima Ana,14 ömür yolculuğunda birçok kez sürgüne uğramış ama hiç kimseye onurunu çiğnetmemiş, güçlü bir medeni dünya görüşüne sahip bir insandı. Kazak halkının asil nesli Alaşlıların yaşadıklarının tam ortasında yer almış, onlara layık bir duruş sergilemiş, zor zamanlarda onları cesaretlendirmeyi bilmiş bir kişiydi. O, oğlu Murat’a da hep cesaret aşılamış, her adımını yakından takip ederek siyasi dünya görüşünü, faaliyetlerini destekleyici bir tutum takınmıştır. Moskova’daki Kazak gençlerinin atasözü-özdeyiş yarışması düzenleyeceklerini duyan Fatima Ana’nın, 100 atasözünü, daktiloyla 5 kopya olarak yazıp göndermesi de buna delildir.

Genç Tulparlılar, siyasi reformların verdiği sosyal imkânlardan kendi amaçları için doğru şekilde faydalanmayı bildiler. Bu bağlamda Moskova Devlet Üniversitesi Fizik Fakültesi öğrencisi Galım Abilseitov’tan da bahsetmek gerekir.

O, sözkonusu yıllarda Sovyetler Birliği Öğrenciler İnşaat Kolu Lideri idi. Öğrenci inşaat kollarının yanında gençlik kültür grupları de kurulmuştu. Bu tür kültürel propaganda birlikleri, yarışmalara katılmak suretiyle, başka yerlere gidip gösteri yapabilmeye “yol belgesi” alabiliyorlardı. Bunun için kültürel faaliyetlerin, bu sırada verilecek derslerin gerek nitelik gerekse içerik bakımından yüksek seviyede olması gerekiyordu.

Nihayet 1963 yılı baharında, Galım Abilseyitov’un tavsiyesi ile geleceğin Genç Tulparlıları, “Genç Tulpar” adıyla bir topluluk kurarak yol belgesi alabilmek için yarışmaya katıldılar. Moskova Halk Sanatevi yetkililerinden oluşan komisyon üyeleri, programlarında birçok ulusun şarkılarının yer aldığı, yetenekli gençlerden oluşan bu topluluğu, oybirliğiyle birinci seçtiler. Konser sunucusu Abdilda Botbayev ile solistleri Korlan Rahimbekova, N. Baybulayeva, Yersayın Tapenov, Jambıl Baspayev, Jenis Koyşıbayev, Mırzağali Şotbayev, Aldar Tungışbayev, Marat Seydalin ve diğer gençler kalabalığın gönlünü fethettiler. Bu, Genç Tulparlıların ilk başarısıydı ve hükümetten destek bulmaya, maddi meselelerinin çözülmesi imkânı sağladı. Bu sayede, konser programlarının dışında dersler verme, propaganda yürütme imkânı elde ettiler.

Genç Tulparlılar konser programlarına, (Kazakistan’ın) Jambıl (Cambıl) Bölgesi’nden başladılar. Orada, aralarına Taşkent’ten gelen şarkıcı Pulatİldarov da katıldı. Asiya Muhambetova o ilk başarı günlerini bugün de unutmuyor:

“… Bizim Moskova’da devlet üniversitelerinde okuyan 14 öğrencimizden oluşan temsil ekibimiz, Komsomol15 ilçe komitesi tarafından düzenlenen eleme yarışmasında birincilik kazandı, -bizim o zaman nasıl sevindiğimizi, diğer grupların şaşkın hallerini bir görseydiniz!– ve yol izin belgesini aldı. O heyecan verici günü, tüm ayrıntılarıyla hayatım boyunca unutmayacağım. Konser programında Kazak ve Rus dillerinde şarkıların yanı sıra İngilizce romantik şarkılar da vardı; ben, ekibe, çok hızlı öğrendiğim yedi telli gitarla eşlik ettim. Ayrıca basit dille yapılan hicivler sahnelendi, şiirler okundu; Mırzagerey, dombırada “küyler” çaldı. Bu program, amatör bir grup tarafından sahnelenmiş olsa da çok samimi ve neşeliydi.

Bizi, Jambıl Bölgesi’ne yönlendirdiler. Orada köy gençleri ile sohbet ettik, gündüz futbol, voleybol ve şehirde adını duymadığımız Kazak milli oyunlarını oynadık. Konserler, akşamları düzenleniyordu ve halk bizi çok iyi karşılıyorlardı.

Murat, konserden sonra kendinin hazırladığı dersler veriyordu. Onun dersleri çok büyük ilgi görüyor, derslere, her yaş grubundan insanlar katılıyordu. Neredeyse tüm köy sakinleri, 7’den 77’ye herkes geliyor, sohbet saatlerce sürüyordu.

Ve böylece, onun neden bu programı düzenlediği ortaya çıktı. İnsanlara, uluslararası durumu ve o sırada resmi olarak açıklanmamış olan Çin ile ilişkilerin kesilmesi hakkındaki gelişmeleri de anlatıyordu ama vaktinin asıl kısmını bambaşka meselelere ayırıyordu. Mesela, 1961’de çiftçilere pasaport verme yasağı kaldırılmıştı. Buna rağmen yetkililer, gençleri köylerde tutmaya çalışıyor, onlara pasaport vermiyorlardı.16 Murat, gençlere, pasaport almanın yasal hakları olduğunu, kimseden korkmamalarını, amaçlarına ulaşmaktan vazgeçmemelerini, mutlaka şehre gitmeleri ve eğitimlerine üniversitelerde devam etmelerini öğütlüyordu.

Ve bu öğütler de etkisini hemen gösteriyordu. Gençler, okumak için nereye gitmeleri gerektiği konusunda tavsiye almak için geliyorlar, yetişkinler de onunla kendi sorunlarını görüşüyorlardı. Bir defasında çocukluğundan itibaren dedesinden Arapça öğrenen ama eğitimine nasıl devam edeceğini bilemeyen bir genç geldi. Murat, o gencin Moskova Devlet Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Fakültesi’ne girmesine yardım etti. İşte o günlerde Amangeldi Sembin ile karşılaştık. Benzersiz güzellikte bir tenora sahip bu genç, bizim yardımımızla Moskova Konservatuvarı’na kayıt yaptırdı. Her ne kadar konservatuvarı tamamladıktan sonraki sanat kariyeri çok erken sona ermiş olsa da, pek çok insan, onun nadir sesi ve şarkı söyleyiş tarzını hâlâ unutamıyor.

Murat, çok kişiye buna benzer, kaderlerini değiştirecek konularda yardımcı oldu. O, daha yirmi yaşındayken bile, bilinçli şekilde, insanlarına hizmet etme misyonunu üstlenmişti.”

Kazak halkının “nazik dönemi”nde, Moskova’da “Genç Tulpar Uyumu” yani “Genç Tulpar Cemiyeti”nin 1963 yılının kasım ayında resmen kurulup tarih sahnesine çıkması, işte böyle bir süreçteki ihtiyaçtan doğdu. Genç Tulparlılar, Sovyet iktidarının dayattığı “enternasyonalizm” ideolojisinin Kazak halkının can damarını baltalamakta olduğunun farkına varmış ve buna duyarsız kalamamışlardı. Enternasyonalizme ise ancak milli değerlerle, Kazak sanatıyla karşı koyulabileceğini anlamışlardı. Çünkü hayatta karşılaştıkları dert tasaları, düşüncelerini sanatın bediî dünyası vasıtasıyla geniş kitlelere ulaştırmak, Kazakların iliklerine işlemiş bir ata mirasıydı.

Cemiyetin kuruluş günlerini Aymukan Tavcanov şöyle hatırlıyor:

“1963 yılı 6 kasımında, bizim enstitünün (Moskova Enerji Endüstrisi Enstitüsü) yemekhanesinde Kazakistanlı öğrencilerin ilk kez bir araya geldikleri bir gece düzenlendi. Bu gecede, Genç Tulpar Cemiyeti kurulup, başkanlığına Murat Muhtar oğlu Avezov seçildi. Ben cemiyetin eğitim bölümünün -Moskova’daki Kazak gençlerin okuduğu birkaç enstitünün- sorumlusu tayin edildim.

O zamanlar Kazakistanlı gençler, farkına bile varamadan, eğitim kurumlarının yöneticileri tarafından okullarından çok kolay atılabiliyorlardı. Kazak öğrencilerinin kaderi, onların elinde oyuncağa dönüşmüştü. Benim görevim bu meseleyle ilgilenmek, uğraşıp çözmek idi. Çabalarımız sonuçsuz kalmadı. Moskova’daki Kazakistan Temsilciliği’ne gidip, orada çalışan Galım Süleymanov adlı ağabeyimize danıştım. Kazakistanlı öğrencilerin kaderi sözkonusu olduğunda Temsilciliğin de bu işe dâhil olmasını, devreye girmesini rica ettim.

Ağabeylerimiz bu öneriyi desteklediler. Sonuç olarak, bu tür girişimlerimiz sonucu, Kazakistanlı öğrencilerin Temsilciliğin haberi olmadan okuldan atılamayacakları konusu, hukuki bir zemine kavuştu; diğer yandan biz de, Temsilcilikle sıkı iletişim kurma imkânı elde ettik. Bu arada, Genç Tulpar teşkilatı adına düşük gelirli öğrencilere maddi yardım talep etme hakkındaki başvuru belgelerini Temsilciliğe ulaştırma işi de benim sorumluluğuma verildi.

Sevindirici olan ise Temsilcilikte çalışanların Kazak gençlerine oldukça samimi bir yakınlık gösteriyor olmalarıydı. Temsilciliğin yerleştiği bina, küçük Kazakistan haline gelmişti. Orada bizim “Genç Tulpar” adını taşıyan duvar gazetemiz de sürekli asılı dururdu.”

Bağımsızlık özlemiyle ortaya çıkan bu ilk gençlik hareketinin öncüleri Murat Avezov, Bolathan Taycan, Altay Kadırcanov, Anvar Sartbayev, Bolat Hisarov, Temirhan Bektibayev, Serik Baykenov, Makaş Tatimov, Sovyetkazı Akatayev, Marat Baltabayev, Bazar Damitov, Cenis Ömirbekov, Beken Duysebayev, Kutcan Kunapina, Jemile Avhadiyeva, Kalkaman Tilevhanov, Ömirserik Kasenov, Aldar Tunğışbayev, Asiya Muhambetova, Ağlaş Jaldıbayeva, Rahima Maşşanova, Arlop Ahmetov, Sara Tınıştığulova, Dameş Belesarova, Roza Süleymenova, Amangeldi Sembin, Mukan Orınbekov, Bekeş Şakirbayev, Aymukan Tavcanov, Ravşanbek Avsattarov, Roza Berdiğaliyeva, Nurlan Abişev, Sagıntay Toytanbayev, Şuga Aldabergenova, Şarapat Japarov, Kazbek Tattibayev, Marat Seydalin, Mırzağali Şotkaliyev, Roza Japparova, Meriyem Bekeşova gibi gençler oldu. Genç Tulparlıların hemen hepsi, Rusya’da okuyan, düşüncelerini iyi ifade edebilen, konuşmaları keskin, lider ruhlu ama mütevazı Kazak oğul ve kızları idi.

Nasıl ki, Alaş aydınları; Korkut Ata (Dede Korkut), Asan Ata,17 Buhar Jırav18 gibi milletimizin altın cevherlerinin devamı iseler, Alaşlıların ülkü ve düşüncelerini kendilerine bayrak yapan yeni kuşaklar da, “Ben Kazak’ım!” diyerek onların izinde tarih sahnesine atıldılar. Yerinde olan düzelir; tevekkülün gemisi batmaz ve risksiz yol alınmaz. Geçmişten aldıkları güç-kuvvet ve şeref duygusuyla göğüsleri kabaran Kazak gençleri, mücadeleye atılmadan duramadılar. Genç Tulparlılar da, Alaş aydınları gibi, önderlerin bilgili olacağı, toplumun güçlü ve başı dik, halkın mutluluk içinde yaşayacağı bir dönem tasavvur ediyorlardı.

Milli varlık endişesi, gelecek neslin durumuyla ilgili kaygılar Moskova, Leningrad ve diğer Rusya şehirlerinde okumakta olan Kazak gençlerini bir araya getirdi. Onlar genç olsalar da, halkın kaderi için kendi sorumluluklarının idrakindeydiler. Medeniyet yürüyüşünde, Kazak toplumunun geçmişini unutmadan kendisine layık yere sahip olmasını istiyorlardı. Bu hareketleriyle, insanlık tarihinde yapılan her şeyin temelinde milli varlık olduğunu gösterdiler.

Kazak halkının milli, siyasi şuurunun şekillendirilmesinin zirvesi Alaş hareketi ise, bu büyük ülküyü, kırk yıl sonra halka aktarmaya gayret eden de Genç Tulpar teşkilatı olmuştur. Murat Avezov, kendi hatıralarının birinde Genç Tulpar’ın kuruluş amacını şöyle anlatır:

“Biz, kendimizin kim olduğunu, tarihimizi bilmek istedik. Kazak ulusuna yapılmakta olan adaletsizlikleri gördük. O sıralarda Kazak okulları kapatılmaya başlamıştı. Semey Poligonu’nda nükleer denemeler yapılıyordu. Kazakistan’ın beş eyaletini içine alan “Bakir Topraklar Bölgesi” kurulup, oraya dışarıdan kaç türlü insanlar getirilmişti. Bu beş eyalet için sadece bir Kazakça gazete çıkarılırdı, o da Rusça baskının çevirisi olarak. Büyük Açlık felaketi hakkında duyduklarımız da vardı. (Ama) bunu araştırabilecek hiçbir kaynak yoktu. Sadece ata-analarımızın, yaşlıların hatıralarını dinlemiştik. Hakikatin üstünün açılmadığını gönlümüz seziyordu. Kazakların kurşuna dizilen şair ve yazarları, Alaş aydınları ve başkaları da vardı. Bütün bunlar bizim gibi heyecanlı gençlerin zihnini meşgul ediyordu. Bizim düşüncelerimiz bu şekilde oluşmaya başladı. İkinci ve üçüncü sınıftan başlayıp ekonomi okuduk. Kazakistan’ın, hammadde merkezi olmasına rağmen, sömürgecilik siyasetinin kurbanı yapıldığını idrak ettik.

Bolathan Taycan (Tayjan) , Altay Kadırcanov, Anvar Sartbayev ve ben, dördümüz bir buçuk ay içinde 46 öğrenci yurdunu dolaşıp tanıtım çalışmaları yaptık. Gittiğimiz yerlerde Bolathan ile Altay, Kazak şarkıları söyler, İlyas Jansügirov’un “Himalay” adlı şiirini okurlardı:

Rahatlar karnı tokkenÖfkelenir aç kalınca,Sis adettir, karda kışta,Eksik olmaz başından.Yaraları kurtlanıp,Yüzyıl boyunca kokuşmuş,Bedeni dertle dolmuş…Böyle derde em olmaz,Can yaralı, ten hasta,Himalaya çaresiz, zavallı.* * *Himalaya’da kuvvet var,Kımıldadı onu yığmaya.Himalaya’da ulu od var,Bekleyip duruyor, tutuşmaya.Himalaya’da ağılı ok var,Kul hediye eder Hüda’ya.Olursa olur, olduğunca…Arzulayıp güneşle gök, imkân,Soranlara niçin böyle?Söyler o zaman Gımalay!

Bu şiir, Kazak gençlerinin ruhunun yücelten bir şiir oldu.

Böylece, Moskova’da okuyan Kazak gençlerini bir araya getirdik. En önemlisi, bugünkü gençlerden farkımız, düşmanımızın belli olmasıydı. O, sömürgeci Kızıl İmparatorluk’tu. Sovyetler’in diğer milletlerin kanını emen bir sömürgeci olduğunu anlamıştık. Bundan dolayı, ona karşı direniş başlattık. Özellikle yabancı ülkelerde bulunmuş, kıvrak zekâlı, siyasi ufuk sahibi bir diplomat olan Bolat Taycan’ın katılması, Genç Tulpar Cemiyeti’ni yeni bir merhaleye taşıdı.”

Her dönemin, herkese göre ortaya koyduğu sorunlar vardır. Buna göre yaşantı, tecrübe, maksat da türlü türlü olur. Genç Tulparlıların vatanın kaderi ile ilgili hedefleri belliydi. Puslu günlerin dünyasında, ne idiğü belli olmayan kavramlara aldanıp ardından yürüyenlerin sayısının çoğaldığı bir zamanda, Genç Tulparlıların siyasi arenaya çıkışı milli ruhumuzun ölmediğini gösteriyordu. Kazakların içindeki milli ruh, hiçbir zaman sönmemişti zaten.

Genç Tulparlılar, başka şehirlerde cemiyet şubelerini açmanın yanı sıra üç istikamette faaliyet gösterdiler.

Birinci istikamet, Kazakistan dışında okumakta olan Kazak gençlerine yardım etmek gibi teşkilatçılık, kardeşliğin güçlendirilmesi ve yardımlaşma meseleleriydi.

İkincisi, kış ve yaz tatillerinde Kazak köylerini ziyaret edip, ülkeyi yakından tanımak, kitlelerle doğrudan temas kurmaktı.

Üçüncü istikamet ise milliyet meselesiydi. Kütüphanelerde milli konularla ilgili kitaplar araştırılıyor, halkın geçmiş ve geleceği vb. hakkında geniş kapsamlı fikir alışverişleri yapılıyordu…

Diğer yandan, her ne kadar program, yalnızca üç istikamette faaliyet yapılmasını öngörmüş olsa da, onlar, önlerine çok boyutlu, kapsamlı hedefler de koymuşlardı. Daha da önemlisi, tarihimizin eksikliğini tamamlama, manevi kimliğimizi onarma için yollar aramayı planlıyorlardı.

Genç Tulparlılar, Alaş şair ve yazarlarının eserleriyle birlikte, Mahambet’in sanatına büyük saygıyla yanaştılar. Onlar, Mahambet’i halk adına konuşan bir yiğit, hürriyet ozanı olarak kabul ederek şiirlerini ezberlediler. “Isatay ve Mahambet” isyanını bir milli istiklal başkaldırısı olarak görüp, ilham aldılar. Mahambet’in hürriyet konusundaki coşkusu, bağımsızlığa duyduğu özlemle Genç Tulparlıların amaç ve ülküleri birbirlerini tamamlıyorlardı.

Milletin derdini dert edinip, kaybettiklerine yas tutan; onun geleceği için kaygılanıp, bu yolda pek çok zorluğa göğüs germiş olan Alaş aydınlarının hayatlarını kendilerine örnek alan Genç Tulparlılar, “şükür” diyerek yola koyuldular.

Böylece o dönemde, Kazakların içinde çeşitli meslekleri profesyonel düzeyde ifa edebilecek gençlerin sayısı arttı. Köy çocukları Almatı’ya, (Kazakistan’ın) önemli eyalet merkezlerine gidebilmek için çaba gösterirlerken, şehirlerde yaşayan Kazak aydınlarının çocukları ise, eğitim için Moskova, Leningrad19, Kiev ve Riga şehirlerine gidiyorlardı. Yetenekli gençler bilhassa da, Moskova ve Leningrad’taki üniversitelerde okuyorlardı.

Yükseköğrenimdeki gençler, halkın geleceği için boyunlarına düşen borcu yerine getirme zamanının geldiğini kavramışlardı. Genç Tulparlılar, Moskova, Leningrad, Kiev ve başka kentlerde, en güçlü eğitim veren, geçmişte şekillenip devam eden demokratik gelenekleri koruyan, ülkenin en ünlü üniversitelerinde okudular. Onların eğitim aldığı, ilişkide bulunduğu çevreler, 60’lı yılların en eğitimli, demokratik ve ileri görüşlü muhitleriydi.

Genç Tulpar Hareketi’nin ortaya çıkışında, Moskova’daki MGU (Moskova Devlet Üniversitesi), Bauman Teknik Meslek Lisesi, İletişim ve Kültür Enstitülerinde okuyan Kazak gençleri faal olarak yer alıp, çok emek sarfettiler. Bauman Teknik Lisesi’nden Bolat Hisarov, İletişim Enstitüsü’nden Anvar Sartbayev, Kültür Enstitüsü’nden Marat Baltabayev gibi mahir gençler, milletin kaderiyle ilgili çabalara büyük katkı verdiler.

Genç Tulparlılar, Alaş aydınlarının milli ülkülerini kendilerine bayrak yapmışlardı. Sanatla ilgili her şey, milli ruhun bir tezahürü olarak kabul ediliyordu. Çünkü Kazak’ın hayatı ile sanatı ikizdir! Bu sebeple, düşüncelerini insanlara sadece coşkulu sözlerle değil, halkın can sarayından çıkan türkü ve ezgiler yoluyla da aktarmaya çalıştılar.

Düşünmeden alıkoyan kölelik zihniyetinden bir an önce kurtulmanın en kısa yolunun, milli kültür ve anadilin sağlıklı şekilde gelişmesiyle doğru orantılı olduğunu da anlamışlardı. Konser gösterileri sırasında Kazakistan’ın dünü, bugünü ve yarını hakkında yapılan konuşmalar verimli ve sonuç alıcı oluyordu. Böylece, kültürel faaliyetlerden yararlanarak siyasi hedeflerini anlatabilme fırsatı elde ediyorlardı. Mahalli haber vasıtaları yoluyla da, yönetimin koyduğu yasakları aşmayı ve faaliyetlerini, Sovyetler Birliği’nin tüm köşe bucağına duyurmayı başarıyorlardı.

Genç Tulparlıların sanat kulüpleri, ilk konserlerini Moskova ve Leningrad kentlerindeki öğrenci merkezlerinde verdiler. Kazak gençleriyle birlikte başka etnik gruplara mensup öğrenciler de Kazak Eli’nin meşhur türkülerini, şarkılarını dinleyip, çok etkilendiler. İcra sırasında, söylenen türkülerin içerikleri Rusça’ya çevrilerek anlaşılmasını sağlamanın yanı sıra yakılış ve ortaya çıkış sebepleri, önemleri üzerinde de duruluyordu. Böylece zorunlu olarak ülkenin tarihine atıf yapılıyor, türkülerin “şecere”si ile ilişkilendiriliyordu. Sara Tınıştığulova, o günleri “Bir evin çocukları gibiydik” diyerek şöyle hatırlıyor:

“O zamanları unutmak mümkün mü? Moskova’daki estrada stüdyosunda şarkı okuduğum yılları hâlâ hatırlıyorum. Kazak gençleri son derece uyumlu, birlik ve beraberlik içindeydiler. Biz birbirimizle öz kardeşmişiz gibi kaynaşmıştık. Gençlerimizin başarıları karşısında bir evin çocuklarıymışız gibi birlikte kıvanç duyuyorduk. O zamana kadar gününü gün etmekle meşgul olan bazı gençler, “Genç Tulpar”ın sayesinde olgunlaşıp, arşivler ile kütüphaneleri mesken tutmaya başladılar. Biz kızlar, delikanlılarımızın başka ulus mensuplarının önünde yol gösterici lider, söz ustası olabildiğini görmekten gurur duyuyorduk. Daha önce köyden dışarı çıkmamış bizler için, “Genç Tulpar”ın faal mensupları, öz ağabeylerimiz kadar bizlere yakın oldular.

Ben, Marat Baltabayev’in sorumluluğundaki “Genç Tulpar Grubu”nun solisti oldum. Repertuvarıma birçok ulusun şarkı-türküsünü kattım. Abay’ın “Karanlık Gecede Dağ Uyuklayıp”ı, halk türküsü “Karğaş”, Şamşi Kaldayakov ile Aset Beysevov’un o yıllarda bestelenen şarkıları bizlerin âdeta sloganları haline gelmişti, sık sık ifa ediliyordu. Moskova’da iken iki kere de televizyon programına katıldım. Bu, henüz öğrenci olan bir şarkıcı için büyük şanstı. Buna, benden önce Genç Tulparlılar seviniyor, toplantı gecelerinde bana saygı ve iltifatta bulunuyorlardı. Onların bu samimi davranışları, bende, özleyip durduğum köyüm Moskova’ya taşınıp gelmiş gibi bir tesir bırakıyordu.

Yabancı bir ülkede Kazak kızlarına destek olan böyle insanlarla birlikte çalışmış olmaktan hâlâ gurur duyuyorum. Genç Tulpar cemiyeti, bana, halkımın örf-adetlerine, sanat ve edebiyatına büyük ihtiramla bakmayı öğretti. “Genç Tulpar” sayesinde halkımın kadrini öğrendim.”

Sara Tınıştığulova, daha öğrencilik yıllarında repertuarına aldığı Şamşi Kaldayakov’un “Benim Kazakistan’ım” şarkısını, hiç çıkarmadan bugüne kadar söylemeye devam etmiş bir halk şarkıcısıdır. “Benim Kazakistan’ım” şarkısının söylenmesinin altında ise bağımsızlık için mücadele ruhunun pekiştirilmesi yatıyordu.

Genç Tulparlılar, baştan itibaren ata-babaların gönlünde bağımsızlık düşüncesinin yattığını, onların bu arzularını Alaş aydınlarının hayata geçirmeye çalıştıklarını iyi kavramışlar, hürriyet uğruna yapılan başkaldırılar ve savaşlarda insanların canlarını ne için feda ettiklerini layıkıyla idrak etmişlerdi. Yetiştikleri çevreler itibariyle Genç Tulparlıların milli mefkûre duyguları ile bilinçleri çocukluktan itibaren şekillenmeye başlamıştı. Kendi tarihlerini öğrenip, diğer milletlerden fazlası olmasa bile eksiğinin de olmadığını anlamaları ise cesaretlerini daha da arttırdı. Er ya da geç, bu halkın bağımsız bir devlete sahip olacağına inandılar. Millete olan güvenleri, hayalleri ile çakışan bu eğitimli ve milliyetperver gençler, hiçbir şeyden çekinmediler. Mücadelelerinin güç kaynağı da; ana dilleri, dinleri, milli kültürleri ile gelenek ve görenekleri oldu.

Milli mefkûre, ulusun başını dik tutmak, onunla şeref duymak ise, Genç Tulparlılar bunu başarmış, Rusya’da yaşadıkları halde, gönüllerinde “Ben Kazak’ım” duygusunu yerleştirebilmiş gençlerdir. Sömürgeciler tarafından, göz açtırılmayarak, kırılıp ezilmiş, geçmişi karalanıp geleceği ipotek altına alınmış bir ülkenin gençlerinin bu kararlılığı, kahramanlıkla eşdeğerdir.

Genç Tulparlılar, öz halkının kültürünü, edebiyatını, örf-âdetini, tarihini ve anadilini küçümseyip karalayan devlet politikasına rıza göstermeyeceklerini açıkça ilan ettiler. “Kazak eli”, “Kazak yeri” denilen kavramların yok edilmesine göz yummayacaklarını gösterdiler. Kırk asırlık tarihi olan Kazak halkını, Sovyet hükümetinin yok saymasını adaletsizlik, süre gelen bir ahlaksızlık olarak tanımladılar. Kazakların yerleşik kültürel özelliklerini korumayı, ata-baba emaneti olarak kabul ettiler.

İşe, mertebemiz, diğer milletlerden aşağıda olmasın, el-yurt olalım; bu, atalarımız karşısındaki kutsal görevimizdir, boynumuzun borcudur diyerek koyuldular.

Onlar, önlerine koydukları maksatlarına ulaşacaklarına inanmışlardı. Adalet ve iyilik, er ya da geç mutlaka üstün gelir. Eğer iyiliğin tabiatı üstün olmasa, insanlığın kendisini geliştirmesi mümkün olmazdı; kendine özgü vasıfları muhafaze edip, millet olup, insani değerler inşa edemezdi.

Genç Tulparlılar, suyun akışına karşı durmaya niyetlenmişlerdi. Böyle bir tavrın, hangi toplumda olursa olsun, son derece tehlikeli bir davranış olacağı açıktır. Bundan dolayı onları, gururla, kendi dönemlerinin kahramanları olarak tanımlayabiliriz.

İnsan bilincinin en üst basamağı millet olabilmektir. Bu, binlerce yılda gerçekleşen uzun bir süreçtir. İnsanlık tarihindeki en haklı mücadele ise, milli bağımsızlık için yapılanıdır. Özgürlük için, bağımsızlık için gayret gösterme, bağımsız devlet kurma halkın ülküsüdür. Bu ülkü, “millet” denilen en kutsal, en değerli sözün kudretinden doğar.

Genç Tulpar teşkilatının diğer cemiyet ve hareketlerden farkı da, üstünlüğü de, milletin geleceğini başka bir ülke, başka bir millette değil, öz halkında arayıp, buna inanmalarındaydı. Milli karakterle yoğrulup, milli şuurlarının uyanması onları, kendi tarihimizi öğrenmeye yöneltti. Bunun eninde sonunda ama zorunlu olarak, ülkemizi bağımsızlığa ulaştıracağına inandılar.

Tarihi çarpıtan, halkı karalayan bir politikaya, bundan 60-70 yıl önce karşı durmaya çalışan gençleri birleştiren şey, milli ruhun, yüreğin gücüydü. Gençlerin sosyalist fikirlerle zehirlenen bir ülkede büyümelerine rağmen, milli ruhu kaybetmemeleri olağanüstü bir durumdu. Bu mucizevilik, Genç Tulparlıların kanına sinmiş milliyetçiliklerinden, asil geçmişlerinden kaynaklanıyordu.

Asil insanların nesli, nasıl bir akıbetle karşılaşırsa karşılaşsın her zaman asil kalır. Asalet yani insanın sahip olduğu iyi hasletler ve feraset, nesilden nesile manevi devamlılıkla aktarılır. Aslı kurt olanın nesli de kurt olur. Asalet olgusu, iyi adamın rastgele kalıplaşmayacağının göstergesi, ata-babalardan tevarüs edilen dünyevi, vicdani, psikolojik ve insani hususiyetlerin toplamıdır; çünkü “soy asma, soyuna çeker!”

На страницу:
3 из 5