
Полная версия
Kırgız Zamane Edebiyatı
Netice olarak Kuzey Kırgız beyliklerinin Ormon Han etrafında birleşip bir hanlık kurması, güneyde ise Alımbek Datka ve Kurmancan Datka’nın tüm Kırgız boylarını birleştirme gayretleri ve bağımsız bir Kırgız Devleti kurma çabaları olumsuz sonuçlanır (Kulamshave, 2016: 93-94). Bütün bu isyanlar göstermektedir ki; Rus yanlısı bazı kaynaklarda ileri sürülen Kırgızların, Rus hâkimiyetine kendi istekleri ile katıldıkları tezi doğru değildir. Aksine Kırgızlar, Ruslara karşı bağımsızlıklarını kazanmak için hiç durmadan mücadele ederler (Artıkbayev, 2013: 25).
Sovyet Rusya Döneminde Kırgızlar
1917 Bolşevik İhtilali sonrası Türkistan bölgesinde Moskova’nın direktifleriyle işçi, asker ve köylü şûrası kuran Rus yöneticiler; bu şûralara çok az da olsa Kırgız Türklerinden de temsilci alır. Kırgızlar ise kendi aralarında kongre ve şûralar tertipleyerek birlikte hareket etme bilincini oluşturarak Bolşeviklerle mücadeleye başlar. Zeki Velidi Togan başkanlığında 1921’de kurulan Türkistan Milli Birliği istenilen ölçüde başarılı olamaz. Çünkü Sovyet yönetimi Türk boylarının ileri gelenlerinin hepsini Türkistan’dan uzaklaştırmakla kalmaz; sonrasında Türk boyları arasındaki eski ihtilafları gün yüzüne çıkartarak Kırgız, Özbek, Kazak, Türkmen ve Tacikleri özerk bölgelere ayırır. Kırgızistan’da yarım asra yakın süren bu direnişler Stalin’in despot yönetimi devrinde tamamen sindirilir. Kırgızistan’a Rusya tarafından 1924’te ‘Muhtar Bölge Statüsü’ verildikten sonra 1926 yılında ise SSCB’ye bağlı Kırgız Özerk Cumhuriyeti kurulur. 1936 yılında ise Kırgızistan, SSCB’nin 16 cumhuriyetinden biri olur (Saray, 2002: 443-444) (Pay, 2015: 21) (Çorotegin, 2002: 474-475).
Sovyet Hükümeti, katı bir rejimle yönettikleri bu topraklarda bağımsızlık için mücadele eden Kırgızları ‘halk düşmanı’ ve ‘terörist’ olarak suçlar. Bu suçlamalar 1937-1938 yıllarında ülkede büyük bir aydın kıyımını da beraberinde getirir. Kırgızistan’ın önde gelen aydınları bu dönemde Stalin’in mahkemelerinde tamamen asılsız suçlamalarla idama mahkûm edilir, varlıklı ailelerin mallarına el konur, aydınların bir kısmı da Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1954 yılında Stalin sonrası katı rejim kısmen de olsa yumuşatılır (Alimov, 2010: 5).
1986 yılında Gorbaçov’un başlattığı ‘açıklık ve yeniden yapılanma’ hareketi Kırgızlar için yeni bir dönemi beraberinde getirir. Bu hareketin etkisiyle Kırgızlar 15 Aralık 1990 tarihinde egemenliklerini, 31 Ağustos 1991’de ise bağımsızlıklarını ilan eder (Saray, 1993: 82-83).
Bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan eden Kırgızların son devletinin resmi adı ‘Kırgız Cumhuriyeti’, resmi dili ‘Kırgız Türkçesi’, başkenti ise Bişkek şehridir. Nüfusu 6 milyonun üzerindedir. Nüfusun çoğunluğunu Kırgızlar oluşturur. Kırgızların yanı sıra Rus, Özbek, Kazak, Ukrayna ve Almanlardan meydana gelen küçük azınlıklar da vardır. Kırgızistan; Çüy, Oş, Isık-Köl, Talas, Celalabad, Narın ve Batken adlı yedi idarî bölgeye ayrılır.
Konum ve Coğrafî YapıKırgızlar tarihte Türkistan olarak bilinen bölgenin çeşitli kesimlerinde yaşamış en eski Türk boylarından biridir. Kırgızistan, Orta Asya’da 198.500 km2 yüzölçümü ile tarihî ipek yolu üzerinde yer alan bir ülkedir. Kuzeyde Kazakistan, batıda Özbekistan, güneyde Tacikistan, güneydoğu ve doğuda Çin esaretindeki Doğu Türkistan (Sincan-Uygur Bölgesi) ile çevrilidir (Gömeç, 2015: 200) (Çengel, 2005: 32). Ayrıca Kırgızistan dışında Çin’de ve özellikle Tacikistan-Afganistan sınırları içerisinde yer alan Pamir bölgesinde yaşayan Kırgızlar da vardır. Sayıları iki milyonu aşan bu Kırgızların Pamir’de yaşayan küçük bir kısmı da 1982’de Türkiye’ye göç edip Van-Erciş yöresinde Ulupamir köyünde gelenekleriyle beraber yaşamlarını sürdürmektedirler (Karadavut, 2006: 3).
Yüzölçümü bakımından Orta Asya’daki en küçük devletlerden biri olan Kırgızistan; üçte ikisi yüksek dağlardan oluşmasına rağmen akarsuları, çeşitli gölleri, nehirleri, mineral kaynakları, termal suları, yaylaları, doğa güzellikleri, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle ilgi çekici bir ülkedir. Dünyadaki en büyük krater göllerinden biri olan Isık-Köl (6.202km2) Kırgızistan’da bulunmaktadır. Tanrı Dağları ve Altay sıradağları Kırgızistan’ın coğrafi konumunu belirlemektedir. Bu sıradağlar ülkeyi birbirinden ayrı derin vadilere böler. Bu vadilerin başlıcaları Fergana, Talas, Çü ve Narın vadileridir. Akarsular üzerine kurulan baraj gölleri Kırgızistan ve aynı zamanda tüm Türkistan’ın elektrik ve sulama ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir. Deniz etkisinden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olan ülkede tam bir karasal iklim hâkimdir. Yaz ile kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok fazladır. Çok dağlık ve deniz seviyesinden ortalama 1500 m yükseklikte olan ülkeye bu yüzden ‘Asyanın İsviçresi’ benzetmesi de yapılmaktadır (Saray, 1993: 7) (Erdem, 2000: 57).
EkonomiKırgızistan’ın ekonomisi hayvancılık, tarım, sanayi ve yer altı zenginliklerine dayanır. Ülkenin coğrafi şartlarından dolayı hayvancılık en önemli geçim kaynaklarından biridir. Hayvancılığa bağlı olarak dışarıya et, deri, yün ve halı ihraç eden Kırgızistan’ın hayvancılıktan sonraki en önemli geçim kaynağı tarımdır. Kırgızistan’da tarıma elverişli düz alanlar çok az olmakla beraber tarım daha çok Fergana havzasında ve vadi tabanlarının genişleyen yerlerinde yapılır. Bu tarım arazilerinde daha çok tahıl, yem bitkileri, pamuk, tütün ve şekerpancarı olmak üzere çeşitli sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. İpekböcekçiliği ve ipek üretiminde de bölgede söz sahibi olan ülke, komşu ülkelere ipek ihraç etmektedir. İklimi ve coğrafî yapısından dolayı çok farklı türlerden oluşan bitki örtüsüyle Kırgızistan, 4000’den fazla bitki çeşidine de ev sahipliği yapmaktadır (Akkan, 2002: 442).
Sanayisi çok fazla gelişmeyen Kırgızistan’da gıda sanayisine bağlı konservecilik ön plana çıkmaktadır. Ayrıca akarsular üzerine kurulu hidroelektrik santralleri sayesinde komşu ülkelere elektrik enerjisi satmaktadır. Kırgızistan yeraltı maden kaynakları bakımından da önemli bir ülkedir. Orta Asya kömür yataklarının yarıya yakını Kırgızistan’da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra petrol, doğalgaz, civa, antimuan, altın, bakır, demir, volfram, uranyum ve tuz diğer önemli yeraltı zenginlikleridir. Kırgızistan’da çıkarılan antimuan, kalitesiyle dünya pazarlarının aranan ve çok çabuk alıcı bulan bir madendir (Saray, 1993: 8-9).
Dinî HayatKırgızların İslam dinini kabul etmeden önce ‘Tabiat Güçleri ve Atalar Kültü’nü de içeren Gök tanrı inancını, yani bunların bir araya gelmesiyle oluşan Şamanizmi benimsedikleri, bunların yanı sıra tarihin çeşitli evrelerinde Maniheizm ve Budizm’le ilişkileri olduğu bilinmektedir. Kırgızların Karahanlılar döneminden itibaren İslam dinini kabul etmeye başladıkları tarihî bir vakıadır (Alimov, 2010: 7). Türkistan bölgesinin farklı kesimlerinde dağınık boylar halinde konar-göçer bir hayat sürdüren Kırgızların İslamiyeti kabul etme süreci farklı şekillerde ve farklı zamanlarda olmuştur. Karahanlılar döneminde yaşayan Büyük Türk âlimi Kaşgarlı Mahmut, eseri Divanu Lügati’t-Türk’te, Kırgızları Müslüman Türk boylarının içerisinde değerlendirmektedir (Jusubaliyev, 2007: 206). Kırgızların dinî hayatı ile ilgili birçok kaynakta muhtelif bilgiler ve görüşlere yer verilmekle birlikte bugün için çoğunluğunun Müslüman olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Kırgız kültür ve tarihinin hazinesi kabul edilen Manas destanında İslamî motifleri bolca görmek mümkündür (Yıldız, 1995: 292). Tarihî kaynaklara göre Karahanlılar döneminde başlayan İslamlaşma süreci Hokand Hanlığı döneminde devam eder. Özellikle Hokand Hanlığının, hâkimiyetine aldığı göçebe toplulukları İslamlaştırma politikası çerçevesinde görev alan bazı tasavvuf ve tarikat mensuplarının yoğun irşat ve tebliğ faaliyetleri neticesinde Kırgızların İslam’ı benimsedikleri söylenebilir. Bazı tarihî kaynaklarda Kırgızların Hokand Hanlığı döneminde İslamiyetle tanıştıkları şeklinde iddialara yer verilse de bu konuda Hokand yönetiminin, Kırgızlara yönelik dinî faaliyetlerinin İslamlaştırma amacından ziyade dindarlaştırma amacı taşıdığını söylemek daha doğru olur (Erşahin, 1999: 53).
Tarihî, Sosyal ve Kültürel YapıJeopolitik ve coğrafî açıdan batı ve doğu ile kuzey ve güney bölgeleri arasında bir köprü görevi yapan Kırgızistan ayrıca Çin, Rus, Arap ve Fars medeniyetlerinin birleşme noktasında yer almaktadır (Sağlam, 2017: 7). Tarihî ipek yolu güzergâhı üzerinde yer alan Kırgızistan geçmişten bugüne birçok kültürün de etkileşim alanı olma işlevi görmektedir. Ticaret, inanış, gelenek ve diğer kültür unsurlarının pekçoğunu bu güzergâh üzerinden edinen ya da ihraç eden Kırgızistan bu açıdan zengin bir kültür merkezidir.
Kırgızistan; Süleyman Dağı Arkeolojik Müzesi, Burana Minaresi ve Şehir Harabeleri, Tarihî Özgön ve Oş şehrindeki mimari eserleri, Taşrabat Kervansarayı, Manas Türbesi, daha çok Karahanlı dönemlerinden kalan çeşitli mimari eserleriyle de ön plana çıkmaktadır (Kulamshaeva, 2016: 101-102). Birçok medeniyetin izlerini taşıyan bu yapılar Kırgızistan’ın zaman içerisinde yaşadığı kültürel gelişime de şahitlik etmektedir.
Tarihî değerlerini, örf adet ve geleneklerini İslam dinî ile bütünleştirerek bugüne taşıyan Kırgızların hayatında at, kımız, komuz, ak kalpak ve boz üy vazgeçilmez unsurlardır. Boz üy, bugünkü Kırgızistan bayrağının da ana motifini oluşturmaktadır. Kırmızı fon üzerinde yer alan sarı güneşin içindeki dairede Kırgız çadırının (Boz üy) üstten görünümü temsil edilmektedir (Erdem, 2000: 56-57) (Tan, 2017: 12).
Kırgızların büyüklü küçüklü birçok boydan oluşan toplumsal yapısı genel olarak ong (sağ) kanat, sol kanat ve içkilik olmak üzere üç ana boy şeklinde ifade edilmektedir. Kırgızistan’ın bayrağında bulunan kırk güneş ışığı da Kırgızları meydana getiren kırk büyük boya işaret etmektedir (Kalberdiev, 2010: 5).
Kırgızlarda toplumun ileri gelenlerine genellikle ‘manap’, ‘moldo’, ‘biy’ ve ‘baatır’ adları verilir. Toplumun siyasî önderlerine ‘manap’ denirdi. Manaplık çon (ulu/büyük) manap, orto manap ve çala (küçük) manap olmak üzere üçe ayrılmakta ve bütün manaplar ‘çon manap’a bağlı olarak çalışmaktadır. Özellikle Kuzey Kırgızlarında daha etkili olan manaplar boyları dış düşmanlara karşı korur ve diplomatik görüşmeleri yapar. Önceleri seçimle kazanılan manaplık unvanı XIX. yüzyıldan itibaren babadan oğula geçmeye başlar. Rusların Kırgız topraklarını işgaliyle beraber Ruslarla iş birliği içerisine giren manaplardan dolayı itibar kaybeden manaplık kurumu daha sonra tamamen ortadan kalkar. Kırgızlar dinî önderlerin moldo, boy yöneticilerini biy, toplumdaki kahramanlarını ise baatır unvanı ile anmaktadır (Erşahin, 1999: 19-20).
Kırgız Türkçesi
Bugünkü Kırgızistan Cumhuriyetinin resmi dili olan Kırgız Türkçesi, Kıpçak grubu lehçeleri içerisinde bulunan Kırgız Türklerinin konuştuğu bir lehçedir. Türkçe, Japonca, Korece ve Moğolca’nın da içinde bulunduğu Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlı olan Kırgız Türkçesi Türk lehçelerinin kabul görmüş pekçok tasnifine göre Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dâhil edilmektedir (Tekin, 1992: 48-54). Kırgız Türkçesi Kuzeybatı Türkçesi veya Kıpçak grubu olarak adlandırılan bu grubun içerisinde Kazak, Kırgız, Tatar, Karakalpak, Başkurt, Kumuk, Karaçay-Balkar, Nogay Türkçeleri yer alır. Kırgız Türkçesinin tarihî gelişimini üç devreye ayırmak mümkündür:
Eski Kırgız Türkçesi Devri (VII.-IX. yy.): Eski Uygur ve Oğuz Türkçeleri ile birçok ortak yönü bulunan bu dönem Kırgız Türkçesinden bugüne kalan örnek metinler sadece Yenisey Yazıtları’dır
Orta Kırgız Türkçesi Devri (X.-XV. yy.): Göçebe bir halkın dili olarak halk arasında ve halk edebiyatında gelişir. Daha çok sözlü olarak gelişen Orta Kırgız Türkçesi döneminde bu sebeple bugüne ulaşan yazılı bir belge yoktur. Kırgız Türkçesinde Kıpçak grubuna yakınlaşma bu dönemde başlar.
Yeni Kırgız Türkçesi Devri (XV. yy.’dan Bugüne): Kırgız Türkçesi, XV. ve XVI. yüzyıldan sonra bugünkü son şeklini alır. (Özkan, 2007: 132) (Tan, 2017: 16). Bu dönem Kırgız Türkçesinin hem sözlü hem de yazılı dil örnekleri ile bugün için gelişimini sürdüren yaşayan dönemidir.
Ayrıca Türk tarihinin ilk yazılı kaynaklarından olan Yenisey ve Göktürk alfabesinin kullanıldığı Göktürk Kitabelerinde bulunan runik metinler Kırgızlara aittir. XI. yüzyılda Karahanlılar döneminde yaşayan Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip bugünkü Kırgızistan topraklarında dünyaya gelir.
Karahanlı döneminden Latin ve Kiril alfabesine geçinceye dek Arap alfabesini kullanan Türk boyları (Cigitov, 2006: 521) 1926 Bakü Türkoloji kurultayında Latin alfabesine geçme kararı alırlar. Ancak aynı dönemlerde (1928) Türkiye’nin de Latin alfabesine geçmesi Rusları endişelendirir ve Türk boyları arasındaki iletişimi engellemek amacıyla yönetimleri altındaki Türk boylarının alfabesi 1940 yılında Kiril alfabesi olarak değiştirilir. Dolayısıyla Kırgız Türkleri de 1924-1928 yılları arasında Arap alfabesini, 1928-1940 yıllarında Latin alfabesini 1940’dan sonra ise Kiril alfabesini kullanırlar. Yakın zamanda yaşanan gelişmeler neticesinde Kırgızistan’da yeniden Latin alfabesine geçiş yolunda çalışmalar yapılmaktadır (Ercilasun, 1993: 60-63) (Tan, 2017: 17) (Cumakunova, 2002: 603).
İKİNCİ BÖLÜM
KIRGIZ AKINLIK (ÂŞIKLIK) GELENEĞİ VE ZAMANE EDEBİYATI
Adı ile bilinen ilk Türk topluluklarından biri olan Kırgızların kültür birikimleri zengindir. Kırgızların kültür hayatının hem bir parçası hem de nesiller arasındaki taşıyıcısı olan dil varlıkları da önemlidir. Kırgız edebiyatı olarak adlandırılabilecek bu dil varlıklarının sözlü ve yazılı edebiyat olarak sınıflandırılması mümkündür. Göçebeliği bir yaşam tarzı olarak uzun asırlar sürdüren Kırgız Türklerinde sözlü edebî geleneğin daha güçlü bir biçimde geliştiği söylenebilir. İçerisinde Kırgız Türklerinin din, tarih, ekonomi, günlük hayat, gelenek, görenek gibi kültür hayatına dair her detayın olumlu ya da olumsuz yansımalarını bulunduran sözlü kültür geleneği toplumsal yapının gerçekçi bir aynası olarak kabul edilebilir. Bu geleneği sürdüren dönemin hünerli söz ustaları zamanın şartlarından özellikle muhteva bakımından çok etkilenir. Sözün yanı sıra müziğin de etkin olarak kullanıldığı Kırgız sözlü edebiyat biçimleri Modern Kırgız edebiyatını da hazırlayan en büyük birikimdir.
Kırgız Sözlü Kültür Geleneği
Türkistan coğrafyasının en eski Türk boylarından biri kabul edilen Kırgızlar zengin bir sözlü kültür geleneğine sahiptir. Atlı göçebe hayat tarzını asırlarca devam ettiren Kırgızlar tarihî gelişim süreçleri içerisinde iyi ve güzel durumlar kadar savaş, işgal, kıtlık gibi birçok zorlukla da karşılaşır. Yerleşik olmayan ve yazılı kaydı tutulmayan bu hayat tarzının bir sonucu olarak zengin bir sözlü kültür geleneği oluştururlar (Özkan, 1995: 43-49). Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, toplumsal hayatın maddî ve manevî tüm unsurlarını içerinde barındıran Kırgız sözlü geleneğinin hem mahiyeti hem de geleceğe etkisi bakımından önemli olduğuna inanır:
“Bütün başka halklar geçmiş kültürlerini yazılı edebiyatta, mimaride, tiyatro ve resim sanatında saklamışlarsa, Kırgızlar da yukarıdaki sanatların haricinde milli ruh, onur, inanç ve özgürlükleri adına yapmış oldukları kahramanlık mücadelelerini, hayallerini, isteklerini, tarihinin hayatın güncel olaylarını geleneksel sözlü kültür ürünlerinde açıklamışlardır.” (Alimov, 2010: 8)
Kırgızların kuşaktan kuşağa aktararak bugüne kadar ulaştırdığı sözlü kültür geleneğini Manas destanı başta olmak üzere destanlar, masallar, efsaneler, hikâyeler, türküler (ır), atasözleri, ninniler, bilmeceler, tekerlemeler, ağıtlar, aytışlar kısaca bütün sözlü kültür ürünleri oluşturmaktadır (Dıykanbayeva, 2016: 16). Bu kültür ürünlerinin her biri sözlü olmakla birlikte kendisine has usüllerle icra edilip nesiller arasında taşınmakta ve toplumsal hayatın moral değerler açısından devamlılığını sağlama görevini üstlenmektedir. Eğitim, inanç, üretim, eğlence gibi pekçok toplumsal alanı düzenleyen sözlü kültür ürünleri fertlere hem toplumsal bilinç kazandırma hem de geçmiş ve gelecek konusunda ortak bir şuur ve hareket tarzı geliştirme işlevi görmektedir.
Kırgız sözlü kültür geleneğinin ürünlerinden destanlar geçmişten bugüne yaygın ve etkili bir biçimde kullanılır. Hâlâ canlılığını koruyan Kırgız destanlarından Manas, hacim bakımından dünyanın en büyük destanıdır. Önemi ve kıymeti sebebiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun da 1995 yılını ‘Manas’ yılı olarak ilan ettiği bu destan, dünya kültür mirası içerisinde de ayrı bir yere sahiptir. Manas, Semetey ve Seytek olmak üzere üç bölümden oluşan Manas destanını bütün Kırgızlar bilmekle beraber destanı baştan sona ancak akınlar okuyabilir. Destanı okuyan akınlara ‘Manasçı’ ya da ‘Comokçu’ adı verilir. Ç. Velihanov Manas destanının Kırgız kültür hayatının bir çeşit özeti olarak da değerlendirilebileceğini düşünür: “Manas Destanı, bir kahramanın etrafında toplanmış bütün Kırgız mitolojisinin, masallarının, efsanelerinin, hikayelerinin ansiklopedik toplamıdır.” (Baycigitov, 1985: 21).
Manas destanından başka; Er Töştük, Kurmanbek, Kocacaş, Er Tabıldı, Kız Darıyka, Canış-Bayış, Kedeykan, Mendirman, Canıl Mırza gibi destanlar da vardır. Kırgız Türkçesinde destan terimini ifade etmek için çoğunlukla ‘comok’, ‘epos’ ve ‘dastan’ terimleri kullanılır. Kırgız destanları genel olarak ‘Çon Epos’ (Büyük Destan) ve ‘Kence Epos’ (Küçük Destan) olmak üzere iki grupta tasnif edilir. Buna göre Manas, Semetey, Seytek ‘Çon Epos’; Kurmanbek, Canıl Mırza, Er Töştük, Er Tabıldı Kocacaş, Canış-Bayış, Kedeykan, Bököy gibi destanlar da ‘Kence Epos’ grubuna girer (Tokombayeva,1973:285) (Şimşek,2018:9).
Kırgız sözlü geleneğinin diğer bir türü efsanelerdir. Kırgız Türkçesinde ‘mif’, ‘anız’, ‘angame’, ‘ulamış’, ‘leganda’ gibi farklı kavramlarla karşılanan efsaneler özelliklerine göre; kozmolojik efsaneler, yer adları ile ilgili efsaneler, hayvanlar ve bitkilerle ilgili efsaneler, dinî efsaneler olmak üzere çeşitli gruplara ayrılmıştır (Baycigitov, 2004: 642).
Kırgız Türklerinin sözlü geleneğinin gelişmiş türlerinden biri de ‘cöö comoktor’ olarak bilinen masallardır. Konularına göre; kahramanlık masalları, sihir-büyü masalları, hayvan masalları, gündelik hayatla ilgili masallar olarak farklı gruplara ayrılırlar (Dıykanbayeva, 2016: 20).
Kırgız sözlü edebiyatının diğer bir bölümünü de ‘lirikalık janr’ olarak adlandırılan lirik şiirler ve ırlar (türkü) oluşturmaktadır. Konularına ve nazım biçimlerine göre çeşitli adlar alan ırlar Kırgızların hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Bunlar arasında ‘ırım-darım (büyü-efsun) ırları’, hastalıkların tedavisinde sözün gücüne güvenerek hastalığa neden olan kötü ruhların kovulması amacıyla söylenen ırlardır (Akmataliyev, 2004: 29-61). Aşağıda kısa bir örneği paylaşılan bu ırların hastalıkları iyileştirme işlevi olduğuna inanılmaktadır:
Bıcı, bıcı, bıcı çıkTula boydo kalbay çıkZaarındı caybay çıkTurumtayday tülöp çıkCabır körüp cüdöp çıkSüf, süf, süf, süfBıcı, bıcı, bıcı çık!Vücutta kalmadan çık!Zehrini dağıtmadan çık!Turumtay (yırtıcı kuş) gibi tüy döküp çık!Cebr çekip bezip çık!Süf, süf, süf, süf! (Akrep soktuğunda söylenecek efsun) (Obozkanov, 2006: 12)‘Emgek (emek) ırları’ ise bir iş esnasında işin ağırlığını hafifletmek için söylenir. Bununla beraber emgek ırları hayvancılık, çiftçilik, avcılık ve el sanatları şeklinde dört alt gruba ayrılır. Bu ırlardan bekbekey, şırıldan, op mayda, ton çık, koş aydoo en önemlileridir (Akmataliyev, 2004: 29-61). Geçimini daha çok hayvancılıkla sağlayan Kırgızlar aşağıda örneği verilen hayvancılıkla ilgili emgek ırları yaygın olarak kullanılır:
Konok toogo bütköndöKoşo çıkkan şırıldanTaruu taşka bütköndöTalaşa çıkkan şırıldanDağlara ot bitinceBirlikte çıkan şırıldan (güz mevsimindeki kımız)Taşlara ot bitinceYarışarak çıkan şırıldan.(Obozkanov, 2006: 9)Kırgızlarda ‘kaada salt ırları’ olarak bilinen tören türküleri de iki gruba ayrılır. Bunlardan birincisi düğünlerde söylenen toy türküleri ile çocuğun doğumu ve yetiştirilmesi ile ilgili türküler, ikincisi ise ‘koşoktor’ diye bilinen genellikle ölüm öncesi ve sonrasında söylenen ağıtlardır. Kırgız akınlarından Kalık’ın kardeşi öldüğünde söylediği ağıt bu ırlara örnek olarak verilebilir:
Caratkan Kuday keçirgin Caş boorumdun künöösün!Yaradan Hüda affetsin Genç kardeşimin günahını!Calgan düynö bilebi Calgızdıktın münözün Adam ata, Ava ene Topuraktan caraldı.Bardık adam balası Uşu eki zattan taraldı.Bir boorum senden ayrılıp, Men kurgur tarttım sanaanıYalan dünya bilir mi Yalnızlığın halini Âdem ata Havva ana Topraktan yaratıldı Bütün insanoğlu Bu iki kişiden çoğaldı Kardeşim senden ayrılıp Ben kahrolası çektim tasanı(Çelebi, 2006: 180)Kırgız sözlü edebiyat geleneğinde ‘lirikalık ırlar’ başlığı altında gösterilen diğer bir tür ‘terme ırlar’ şeklinde de adlandırılan didaktik ırlardır. Kırgızların hayat felsefelerini ve tecrübelerini anlatan bu ırları ‘sanat ırları’ ve ‘nasihat ırları’ olmak üzere iki gruba ayırabiliriz. Sanat-nasihat ırları genel olarak iyi-kötü, güzel-çirkin, hayat-ölüm temaları etrafında dinleyenlerine öğüt veren ve yol gösteren bir içeriğe sahiptir. Meşhur Kırgız şairi Arstanbek’in, kendisini ziyarete gelen Cenicok’a şairlikle ilgili nasihat verdiği şiiri bu ır şeklinin iyi bir örneğidir:
Oo balam, ırçılık cayın aytayınIrçı bolson sınçı bolKara özgöy bolboy, kalıs bol,Aptıgın alkım agıtpayAkındarga nuska bolEregiş çıksa elçi bolEl curtundun kençi bolAş menen toydun körkü bolHey oğlum şairliğin esasını söyleyeyimŞair olsan sınçı olKötü niyetli olma, adil olNefsini, boğazını düşünmedenŞairlere örnek olKavga çıksa elçi olHalkın yurdunun hazinesi olAş ile düğünün güzelliği ol. (Kebekova, 1994: 136)Aşk kavramı etrafında söylenen şiirlere Kırgız sözlü kültüründe ‘süyüü’ veya ‘mahabat’ ırları adı verilir. Kırgız toplumunda yaygın bir şekilde benimsenen ve çokça söylenen bu şiir türünün ustalarından biri de meşhur akın Barpı’dır. ‘Samargül’ adlı şiirinde bu türün özelliklerini görmek mümkündür:
Aloolonup ört bolupKüyüp cüröm SamargülAziz közüm tört bolupSüyüp cüröm SamargülAlevlenip ateş olupYanmaktayım SamargülAziz (kör) gözüm dört olupSevmekteyim Samargül(Obozkanov, 2006: 36)Kırgız sözlü geleneğinde eski türlerden biri olarak kabul edilen ‘aytışlar’ (atışmalar) düğünlerde ve çeşitli törenlerde halkı eğlendirmek için iki kişi veya grubun yarış havası içerisinde şairlik gücünü denedikleri şiirlerdir (Dıykanbayeva, 2016: 22). Kırgız akınları Kalık ile Osmankul’un atışması bu şiir türünün en iyi örnekleri arasındadır:
Kalık:Atayı barıp tappadımOsmankul seni üyündönOsmankul:Kelerin bilsem murdatanKetpeyt elem üyümdönKalık:Osmankul katuu çıktı depDaynındı uktum ÇüyündönOsmankul:Irakmat, Kake, baanaIraazı boldum bugün menKalık:Maktap aytkan söz emesBaykap turam türündonÖzel olarak gelip bulamadımOsmankul seni evindenGeleceğini bilseydim öncedenGitmez idim evimdenOsmankul güçlü çıktı diyeŞöhretini duydum Çüy’ündenTeşekkür ederim Kake, övgün içinMemnun oldum bugün benÖvmek için söylenen söz değilGörmekteyim halinden(Obozkanov, 2006: 79)Alkışlar ve kargışlar Kırgız sözlü edebiyat geleneğinin en zengin türlerinden biridir. Alkışlar ve kargışlarda dinî unsurlar ön plandadır. Bu şiir türü şairlerin en eski görevlerinden biri olan din adamlığı işinin devamı niteliğindedir. İyi, güzel, istenen durum ve işler için ‘alkış’ (dua) söyleyen şair; kötü, çirkin, istenmeyen durum ve işler için de ‘kargış’ (beddua) söyler. Aşağıda verilen alkış örneği Kırgızlarda evlenen çiftler için söylenen şiirlerdendir:
Paygambarım batasın bersinDuşman aldınarga ötpösünBatma, Zuura, Ulukman pirler koldosunAk colu şıdırColdoşu Kıdır bolsunKoro tolgon koy bolsunKoynu tolgon bala bolsunPeygamberim duasını versinDüşman önünüzden geçmesinFatma, Zühre, Ulu pirler korusunAk yolu açıkYoldaşı Hızır olsunAhırı dolu hayvan olsunKoynu dolu çocuğu olsun(Akmataliyev, 2003: 263)Kırgız Türkçesinde ‘makal-lakaptar’ olarak ifade edilen atasözü ve deyimler muhteva açısından hacimlidir. Bu sözlü metin biçimi milletin tüm tarihî tecrübesini ve hayat birikimini taşıdığı için nesiller arasında büyük bir özenle taşınır. Daha çok didaktik özellikler gösteren ‘makal-lakaptar’ hafızada kalmasını kolaylaştırmak amacıyla şiirlere has bir ahenkle söylenir:
“Ata arbagı ıyık” (Ata ruhu kutsaldır.)
“Ata kargışına kalgan perzent onolboyt” (Ata bedduası alan çocuk kötülük görür.)
“Ata enendi sıylasan öz balandan cakşılık korosun.” (Anne babana saygı gösterirsen kendi çocuğundan saygı görürsün.)