Полная версия
Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev
Bu efsaneyi Kenen Azirbayev ile Ömürkul Kulşıkov anlatmaktadır. Kaban ozanın kendisi hakkında ne yorum yaptığını anlamak zor. Ama yakın geçmişte torunları İli’nin kıyısında bir yere Kaban için bir mezar yerine işaret koydu. Ötegen öldükten sonra evlatları onu bugünkü Ayakkalğan sanatoryumu yakınlarında İli nehrinin kıyısına defnetti. Kapşağay Denizi’nin doldurulmasıyla alakalı Ötegen’in nesli hükümetten izin alarak, atalarının naaşını Korday kasabasındaki “Keñes” kolhozuna naklederek, ona anıt mezar yaptırdı.
Rayımbek Bahadır
XVIII. asırda yaşamış büyük Kazak bahadırıdır. Töke oğlu Ulu Cüz’ün Alban boyundan şanlı Hangeldi bahadırın torunudur. Adı efsaneleşmiş, Jetisu Bölgesini Congarlardan kurtararak, bağımsızlık mücadelesini kazanan Kazak kahramanı olarak kabul edilir. Rayımbek’in tüm hayatı Kazak tarihinin kırılgan dönemlerinde geçer. Çocukluğunu halk ordusuyla geçiren Rayımbek Congar Emirliği döneminin trajik olaylarına da şahitlik etmiştir.
SÜYİNBAY (1816-1898)“Süyinbay benim pirimİzni ile söz derimSırlı, güzel sözleriArmağan zannederimSüyinbay diye konuşsam,İlham gelir kendinceHem fırtına, yel neden?Şiddetime rastlayan,Durur mu ki düşmeden?”-diyen, Jambıl ölene kadar Süyinbay’ı üstadı bilip, kendine pir tutmuştur. Büyük atışmalarda Süyinbay’sız konuşmaya başlamamıştır.
Jambıl büyük ustası Süyinbay’a olan minnettarlığını hayatı boyunca unutmadı. Bütün kutlama veya toplantılarda şiirlerine ve konuşmalarına onun adını anarak başlardı.
Süyinbay sadece Jambıl’ın hocası ve yol göstericisi değildi, aynı zamanda Jetisu bölgesinde kendisinden sonra gelen tüm âşıkların da akıl hocasıydı. Tam da bu sebeple M. Avezov Süyinbay için “Jetisu bölgesi âşık ve ozanlarının altın dayanağıdır” demektedir.
Süyinbay çok uzun boylu, iri yapılı, endamlı bir adamdı. Güzel bir sakalı, bir kâğıt kadar beyaz ve temiz bir yüzü vardı. Bu yakışıklı, eline dombırayı aldığında sesi bir çağlayan gibi gürlerdi. Sesi o kadar güçlü ve gürdü ki, sesinin tonunu yükselttiğinde yakınında oturan ve onu dinleyenler irkilirdi. Onu gören, tanıyan ve duyan insanlar aktarımlarını sıcak rüzgâr esintilerine benzetirlerdi.
Bunun manası şurada: Süyinbay’ın keskin dilinden keyfi kaçan Tezek Töre onu atışmada yenebilmek için Arka’dan meşhur Tübek’i çağırmıştı. Ancak yoldayken Süyinbay’ı sıcak ve şiddetli bir rüzgâr olarak rüyasında gören Tübek, onun ününü daha önce de duyduğu için korkarak bu yarışmadan çekildi. Eserlerini icra eden Süyinbay’ın şiirsel suretini ve onun eşsiz güzelliğini yetenekli ressam Abilhan Kasteyev mükemmel bir şekilde resmetmiştir. Ozanın suretini o kadar güzel aktarılmış ki, resme her bakıldığında dudaklarından sanki kılıç gibi keskin kelimeler dökülecekmiş hissi uyandırmaktadır…
Halkının ulu ozanı Süyinbay’ın mirasının toplanmasına büyük emek harcayan S. Sadırbayev’di. Bilindiği üzere, 1935 yılında İlyas Jansügirov ve Fatima Gabitova, Süyinbay’ın eserlerinin yer aldığı ilk kitabı yayınladılar.
“Abılay’ın çağında Ozan Bukar,Adil Han’ın çağında Tübek var.Her devrin bir danışmanı olsa da,Bana düşen danışman da bu kadar!”,
diyen Tezek’in kalbine adeta mızrak saplarcasına Süyinbay şöyle der:
“Ey Han Tezek, baylığına etmem ramGördüğümü gizlemden derim tanEğer bir gün hiddetlensem gerçektenUçan kuşu gökyüzünde uçurmamSen sultansın, yıkıyorsun kanla kanHilen ile haraç verir dört bir yanAllah için sevilecek huyun yokNasıl durdun sen Kazak’ta nasıl Hân?Ablan, Dulat, Şapıraştı el midir?Bugün halkın dolup taşan göl müdür?Dalgalansa göl köpüğü kapatırBu köpükler sultan denen kul mudur?Sultan şeytan, halk melektir kanımcaŞeytan yenen melekteki hâl midir?diyerek, aceleci törenin gönlünü yatıştırır. Jetisu’da kılıcından kan damlayan Han Tezek’i yenerek mücadeleyi kazanan 3 sanatçıyı biliyoruz. Onlar: Süyinbay, Baktıbay ve Böltirikti. “Tezek’in bir yanı yönetici, bir yanı âşık” diye Tezek’in kendisi söylemiştir. Tezek değerini arttırarak, namını yaymak için etrafına âşıkları çok toplamıştır. Süyinbay’ı da, Baktıbay’ı da, Böltirik’i de Han sarayında danışman yapmak istemiş, ama üçü de Tezek’i yenmiş, keyfini kaçırmıştı. Bu üçü sözün kudretiyle Kırgız hanı Şabden ile Tezek’in unvanını ellerinden almıştır. Acı da olsa adaleti, doğruyu yüz yüze açık söylemek Jambıl’ın kendi üstatlarından öğrendiği bir yönüdür.
Baktıbay Jolbarısulı
Kazak âşık, ozan. Genç yaşlarında âşıklık geleneğiyle tanındı. Tezek Töre ile atışması (1861) onu Jetisu bölgesinde tanıttı. Kazakların “Batırlar Jırı” (Kahramanlık Destanı) adlı eserinin birçok hikâyesini ezbere bilen ve halkın epik geleneğine uygun çalıp söyleyen bir destancı olarak atışmalara katılmıştır. (Yaşadığı döneminin önemli âşıklarından Meykekız, Arıstan, Jüsipbek, Aset, Beyimbet, Kıpşakpay ile atışmalara çıkmıştır). Baktıbay’ın mürtecil eserleri “Jelkobız” (Kazak ulusal müzik aleti) adıyla yayınlanmıştır.
Jambıl hocalarından insan takdirini yaparken dürüst, açık yürekli, adaletli olmayı öğrenmişti. Bunu Süyinbay, Baktıbay ve Böltirik ustalarını örnek alarak, ozanlık için gerekli birçok özelliği benimsemişti.
Bunların hepsini Tezek, Süyinbay, Baktıbay’ın atışmalarında, Böltirik’in âşık atışmalarında ve Jambıl’ın kendi sözlerinde görebiliriz.
Tezek Han kendisinin bile bu ozanlardan çekindiğini kabul etmişti. Günün birinde Tezek, Kojbanbet Bey’e itiraf niteliğinde şunları söyler: “İki âşık ve bir de ozan (destancı) gördüm. Âşıklardan biri Jalayır boyundan Baktıbay, diğeri Kızıl Ekey boyundan Süyinbay ve Istı boyundan ozan Böltirik’ti. Benim dedem; Abılay, babam; Abil, ben; Tezek’im. Binlerce tebaamı korumaya ve bakmaya gücüm ve kudretim olsa da, bu üçüne mağlup oldum. Onlar, bütün hayallerimi dağıttılar”.
“Yılkı tayı yakalanmaz, tutulmaz.Bir vatanı yakıp yıkar fukara, Tanrı sözü hiç yabana atılmaz, deyince“Suçu olmaz usta, hatip, hak dilinZenginliği sağlığıdır yoksulun”– diye, dünya malına aldanan Tezek Han’ı kendi yurdunda yenmiştir.
Başka bir ifadeyle, Süyinbay, kınındaki kılıç, parlayan ateş, kasırganın kopması, rakibini toz gibi silip süpüren yakıcı bir fırtına, şahindi. Süyinbay’ın sözlerinde elmasın keskinliği, yılkının yüğrüğü, söz sanatının muazzam ustalığı açıkça görünmektedir.
Süyinbay Aronulı Issık Göl’de düzenlenen bir atışmaya katıldı. Süyinbay Aronulı müzesindeki âşıkların balmumu heykelleri.
1936 yılında Jambıl, Moskova’daki on günlük edebiyat ve sanat toplantılarının ardından döndüğünde, yaşı bir asrı geçen bir aksakal onu selamlamaya geldi.
– Jambıl, bundan sonra sen göğe daha çok yükselsen de, aşağı düşmezsin. Yaklaşık on beş yıl önce seninle ilgili bir rüya görmüştüm. Birisi Almatı’nın Taşkent Caddesi’nden otuz tane rahvan getiriyordu. En güzeline bakıp çobana sordum, “Kimin bu atlar?” Çoban ise: “Bunlar Süyinbay’ın Jambıl’a vasiyet ettiği rahvanlardır. Onun vasiyetini yerine getiriyorum” dedi. Atları sürmeye devam etti. Bugünkü Taşkent Caddesi, Ulu İpek Yolu’nun güzergâhıdır. Bu tarihi yoldan koşan rahvanlar, Süyinbay’ın ozanlık mirasıdır. Senin için ise inci gibi dizilmiş mısralardır. Sen de onun gibi yüğrük bir rahvansın.
Bir asırdan uzun yaşamında birçok yırı duymuş ihtiyar kulaklar, Süyinbay ve Jambıl yırlarının (sözlü hikâye) aynı kaynaktan çağlayan ortak bir ahengi olduğunu bütün kalbiyle kavramıştı.
Şu bir gerçektir ki, Süyinbay ozanlık istidadını Jambıl’a tamamıyla aktarmış ve âşıklık geleneğinde geniş bir yankı bulmuştu. Bu dünyaya gözlerini açtığında, dünyada Süyinbay ozanın varoluşu, onun için büyük bir mutluluktu.
“Nara atıp düşman vuran,Halktan çıkan yiğitler var.Atışmada hasmı yenen,Ozanlar da halktan çıkar…”Süyinbay
Süyinbay’ın duasını almış, otuz beş yıl boyunca yanından ayrılmayan Jambıl yırlarını çalıp söylerken bu büyük aşığı örnek almaktaydı.
Jambıl on dört yaşındayken halk geleneklerine göre Ramazan ayında gece yarısı “jarapazan” şarkısını söylerken Süyinbay’ın evinin karşısında kendi şiirlerini de okurdu.
“Ramazan manisini söylerim eşiğine,İki koç gibi oğul verirse beşiğine.Oğulların erliğe büyüsün, ersin derim,Zorlukları çekmeden muradı görsün derim”.Genç ozan uzun uzun şarkısını söylerken büyük ozan onu dikkatle dinlerdi. Bir gün büyük ozanın eşi Yenlik’ten ışığı yakmasını rica eder ve gence seslenir:
– Sen Jambıl mısın? İnsanlar senin şarkı yazdığını söylüyor. Sen sanırım buraya tesadüfen gelmedin, hadi gel tanışalım, atışalım. Eğer sen kazanırsan ödül olarak atı ve deveyi alırsın. Eğer kaybedersen kendi atını bırakır, karşılığında hayır duamı alırsın. Jambıl’ın cevabı ise:
Bak Jambıl’ım dua verdim ben sanaMutlulukla erişesin çok ânaAtın değil dua verdi, diyerekBüyük suçlar atmayasın sen bana!Süyinbay’ın makamını alarakBallar aksın bal dilinden bu yana!” diyerek– Sizin atınızı almayacağım ve kendi atımı da bırakmayacağım. En iyisi bana siz hayır duanızı verin.
Süyinbay, Jambıl’ın tutumundan onun gelecekte büyük bir ozan olacağını anlamıştı ve büyük toplantı ve düğünlerde hep yanında bulundurmuştu.
Süyinbay hayır duasını verip gök keçiyi yedeğine bağlarken, Jambıl:
“Süyeke, at, deve aldı, çalmadıGörmediği devlerden kul kalmadıSen deveyi tüyü ile yutsan da, Boğazına değen bir şey olmadı” dedi.En sonunda Süyinbay:
“Hey, çocuk hey, bu gelişin zamansızSüyinbay’la gezemezsin kol kolaDaha dursan atsız bile kalırsınÇok konuşma, al keçiyi, git yola!”deyip keçiyi yedeğine verip gönderir.
BABASörti’nin atını çalıpSuçsuz yere kesip başıIssız yolda yaya kalıpTaşıyamam kargış taşıHalkta tartışma çıkarıpHalkta düşünmem isyanıOnu yurdundan ederekSaldırarak yakmam canıŞiiri, sözü dost kılıpOlurum yurdun ozanıHayırlı dua ver babaDediğimi tut, dur baba“Capa’nın oğlu ozandırİyi yapmış..” el der baba.Dombıramla söyleyeyim,Her gün şölen eyleyeyimEğlenceler çok oluncaYurtta olur bol, bereket,Çalmanın sonu eziyetHalkım batur, genç halkımGelişecek dinç halkımÜlküsüne erince…Jambıl Jabayev
Jambıl, sayısız yarışmada Süyinbay’ın dudaklarındaki ateşli şiirlerin parlamasına şahit olmuştu. “Geldiniz bu ceme gireyim diye
Avuç yağ geçer mi, göreyim diyeMazlumun malını zalime veripYoksulu yağmayla süreyim diyeYıkılmadan ne duruyor yerle gök?Fakir ölür açlığıyla neden çok?Ağlayana, zavallıya bakan kim!Beyde vicdan, zenginlerde doymak yok”Ya da
Oruç tutar tespih çeken mollalarYoksul soyan zenginlerin gözü darSüyünbay Aronulı ozanların Issık Göl’deki atışmasına katıldı
Kavruk buğday, darı bile yemedikBizde oruç tutacak bir güç mü var!Yıl boyunca aç dolaşır yoksul erZengin kurttur, fakirlerden oğlak yer.Her belayı bu dünyada başlatanHoca, molla cehenneme çok gider.Yalanınla ayetler din olur mu?Baksı, kâhin dindeyken cin olur mu?Peygambere yakın olan oruç tut,Tutmaz isem günah mıdır, de, unut!
Jambıl, Jetisu Beyler’in önünde Süyinbay’ın icraatlarını kendi kulaklarıyla dinlemişti.
Süyinbay’ın Jambıl’a olan tesiri özellikle ‘Şagım’, ‘Kedey küyi’, ‘Sat saylanarda’, ‘Manke turalı’, ‘Şaltabaya’, ‘Kali’, ‘Kökimu’, ‘Çarın fermanı hakkında’, ‘Zildi buyrık’ ve diğer birçok yırında hissedilmektedir.
Süyinbay, atışmaların büyük ustasıydı. Katagan, Arıstan-bek gibi Kırgız ozanlarıyla, Kantarbay, Jantay, Tatti kız, Kesken kekil, Özipa, Kunbala, Karga, Tezek töre gibi Kazak âşıklarıyla yarıştı. Ne yazık ki bu icraatlarına çoğu günümüze kadar ulaşamadı. Bu şiirlerinde onun açık sözlülüğü ve ozanlık yeteneği çok bariz bir şekilde görülmektedir. Zenginlerin eksikliklerini eleştirmekte, fakirleri korumakta, halkların dostluğunu yaşatmakta, adaleti ve yiğitliği yüceltmektedir.
Anne babasını çok erken yaşta kaybeden Süyinbay, fakir ve öksüz hayatın tüm zorluklarını fazlasıyla tattı. Hayatta kalabilmek ve karnını doyurabilmek için akrabalarının kuzularını otlattı. Cüzler ve boylar arasındaki çatışmalar, kendi gözleriyle gördüğü zenginlerin zorbalığı ve despotluğu onu çok derinden yaralıyordu. On iki yaşındaki Süyinbay Maytöbe yaylasının eteğindeki Keregetas’ta kuzuları otlatıp şarkı söylerken kayaya bir konup, bir uçarak birbiriyle didişip gürültü yapan kargaları görüp kendisini kargayla atıştırır.
Süyinbay:
“Selamünaleyküm, Karakarga hey! Uçuruma yuva yapmak nasıl şey? Gürültüyle kafamızı şişirdin Dinlemez mi hâlimizi hâkim bey?Çığrışarak durmadınız ikiniz.Bölünmeye arsa mıdır, ev mi, ney?Karga:“Sen Süyinbay, kuzu baktın, mal yaydın, Kaderine razı oldun, hak saydın Mazlum çocuk, sivrisinek sokuncaYaprakları örtü diye çok yaydın Seni yiyen düşmanlara kin duyup Yakaladım tuzak kurup ağ ileSen gibiyim zavallı, bir başınaYersiz yurtsuz dolaşırım boşuna Sevimsiz görünüşümüze işimiz uygun, Yaradan’ın ben de şaştım işine”.
“Sutartkış”, N.Hulupov.
Daha sonra karga onların da arasında kuvvetlilerin çıktığını, yaşlı karga, karakarga ve kuzgun karga olarak üçe bölündüklerini, iki karganın birbirinin konuşmasına müsaade etmeyip, birliğin bozulduğundan bahsederek, sözlerini şöyle tamamlar:
“Bizim elde bey de çoktur, büyük çok,Göç eyleyen, kan kaybeden geyik çok.Öfkelendim, biliyorum Süyinbay,Yetim, duldan sıra sıra höyük çokZavallıyım, bahtım, yazım hep karaDışım mutlu, içerlerim dert, yaraYaradan’ın böyle belki yazdığıHak işine bulunur mu bir çare?”Süyinbay:
“Karga duydum ben hâlini sağ salimAcıyacak benim de yok mecalimHalk içinde fazla imiş kuzgunlarKan emici, tatlı dilli, hep zalim!” deyipKargaya böyle gürültü yapacağına birleşerek ekin ekip birlik olmayı, adil olmasını söyler:
Karga canım, iyi yaşa, hoşça kal,Müsaitken haber gönder, haber alGörüşürüz belki mahşer günündeGörüşürüz gelmez ise kötü hâl– diyerek kalabalık fakirin güzel günlerini gelecekten umut ederek otlayarak giden kuzu ve oğlakların peşinden koştu.
“Koyun çobanı çocuk, N. Hludov.
“Süyinbay âşığın yanında”, İ. Kaplan.
Atışmaların dili sade ve ahenklidir. Genç Süyinbay hayatın felsefi düşüncelerini alarak toplumun sosyal sorunlarına ışık tutuyordu.
Süyinbay çok kabiliyetli bir ozandı ve her kapalı kapıya (konuya, soruna) anahtar bulabiliyordu. Muntazam şiirsel söylemlerin yanı sıra ardında halk içinde sayısız vecize ve derin fikirler bıraktı.
Jambıl muazzam aktarımlarını, epik mirası, açık sözlülüğü ve halkını anlatmayı Süyinbay’dan öğrenmişti. Kardeşlik, doğruluk, adalet gibi konuları işlerken hep onu örnek alırdı ve hayatı boyunca üstadına olan saygısını ve hayranlığını dile getirirdi.
1889 yılında Süyinbay vefat ettiğinde, Jambıl bir yıl boyunca merhum hocasını andı, arkasından gözyaşı döktü. Bir yıl sonraki Süyinbay’ı anma töreni Naymanbay bölgesinde yapılmıştı. Törene bozkırın her köşesinden ozanlar geldi. Bu anma ve şiir geleneklerinin devam ettirilmesi Jambıl’ı çok yakından tanıyan ünlü ozan Abdilda Tajibayev’in ‘Akınlar’ (Âşıklar) adlı şiirine konu olmuştu. Bu şiir Devlet ödülüyle mükâfatlandırılan yazarın daha sonra yayınlanan ‘Köne Koñırav’ (Eski Zil) adlı kitabında yer aldı.
Süyünbay Aronulı Müzesi. Karakıstak, Jambıl Kasabası.
JAMBIL’IN ŞAİRLİK USTALIĞI
Büyük kültür insanlarının yıldönümlerinin kutlanması ve bu kutlamaların halk törenlerine dönüşmesi emsalsiz bir milli gelenektir.
Ozanın jübile kutlanması sadece bir bayram değildir. Aynı zamanda onun sanat mirasının değerlendirilmesi, çok yönlü analizi ve bir bakıma toplum ve edebiyat fikirlerinin forumudur. Ozanın anısına yapılan kutlamaların önemi zengin yemek masalarıyla veya süslü faaliyetlerle değil, törene hazırlık sırasında toplanan bilgilerle, yapılan araştırmalarla ve elde edilen neticelerle ölçülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Abay ve Jambıl’ın yıl dönümlerinin kutlanmasının çok verimli olduğunu belirtmek gerekmektedir. Birçok kıymetli hatırat toplandı ve kapsamlı makaleler yazıldı. Burada Abay hakkında Taken Alimkulov’un ‘Jumbak jan’ kitabının ayrı bir önemi vardır.
– Abay nasıl bir ozan?, diye, Jambıl’a sormuşlardı.
– Abay sadece bir şair değildir. O Kazak halkının maneviyatı ve dehâsıdır, diye cevap verir Jambıl. Taken Alimkulov’un yeni gerçek ve sonuçları ortaya çıkarıp, Abay’ın dâhiyane fikirlerini farklı bir seviyeye taşıması çok sevindirici bir olaydır. Bu kitabın önemi budur. Taken çok güçlü bir dille Jambıl âşıklığın içeriğini, yeniliğini ve felsefe derinliğini, ozanlık çevresini bize aktardı. Ozan mirasının bu incelemeleri onun sanatının yeni boyutlarını gözlerimizin önüne sermektedir.
“Abay’ın vatanında”, T. Abuov.
“Abay Jaylavda”, A.Kasteev.
ABAY’IN RESMİAbay’ın mı şurada duran resimŞiirle söz ile can bulan cisimAkıl, gayret, ilmi denk tutan var mı?Var mı Abay gibi denk tutan isim?Şair adı kuşatmıştı tüm eliŞiiriyle ölümsüzdü hem deliÖncü yiğit, halkı için yaşardıOnun başka bulunmazdı hayaliDerin fikri denizleri geçti mi?Derinliği bakanlara açtı mı?O derine baktırmadan kimseyiUlu insan bu dünyadan göçtü mü?
Jambıl’ın yıl dönümü törenleri ozanlık yeteneği ve doğaçlama sanatının araştırılıp anlaşılması konusunda çağdaş edebiyatın iyi bir yere geldiğini göstermektedir.
Alışagelmiş gösterişli dövizlerden ve makalelerden kurtulup, Jambıl’ın hayatını ve şiir ustalığını irdeleyen asıl çalışmaya geçilmiş oldu. Bunun örneğini S. Begalin, S. Mukanov, A. Tajibayev, G. Ormanov tarafından kaleme alınmış büyük ozanın hayatından gerçek olaylarda ve hatıralarda ve G. Musrepov, B. Kenjebayev, M. Karatayev, S. Kirabayev’in yazdıkları bilimsel makalelerde görebiliriz.
Jambıl’ın yıl dönümünün kutlanması, aynı zamanda ozanın mirasının incelenmesinde olan eksikliklerin gün ışığına çıkartılması ve ele alınması gereken yeni konuların gündeme getirilmesi açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
Gabit Musrepov şöyle yazmakta: ‘Abay’ın akranı, hayattayken Homeros olarak isimlendirilen bizim büyük ozanımız Jambıl dünyaya iki kez geldi: dokuz ay sonra anne karnından çıktı ve doksan yaşına geldiğinde tekrar kendi çağının karnından dünyaya gelmiş oldu. Kazak Homeros’un doğması için çağın doksan yıl beklemesi gerekiyordu. İlk doğuşunda o anne beşiğinde büyüdü, ikinci doğuşunda ise vatanının beşiğinde.
Homeros’un nerde dünyaya geldiğine dair tartışmalar hala devam etmektedir. Kazak Homeros’u Büyük Cüz’ün Yekey boyunda doğmuştu. Doksanla yüz yaş arasındaki on yılın içinde büyük Jambıl Homeros olarak adlandırılır. Jambıl’ın iki kez dünyaya gelişi, iki farklı devirdeki (çağ) hayatı, ömrünün son on yılında gelen dünyaca (uluslararası) ünü, bütün bunlar çok nadir görülebilen ve sırrının bilim tarafından günümüzde bile çözülemediği harikulade bir olaydır.’
“Koyun çobanı ile Jambıl”, D. Ostrenko, N. Tañsıkbayev.
BENİM ÖMRÜMKoptuğunda çok şiddetli kar, boranGök mızraklı hasmı yakından görenDoğmuşum Bayğara, Jambıl, Han’da ben,Jambıl diye bir ad vermişler o anGece gündüz halk ürkerek gezerken,Fırtınalı günde ayaz ezerkenBuza doğmuş Jambılmışım kış günüKar soluyup sesi alev çıkan benBen değil de o soğuğu halk çekmiş,Kötü zaman zulüm etmiş, ev yıkmış“Karanlık gün, kanlı sefer!” denilenHalk içinde böylece bir söz çıkmışGözü açıp akan kanı görmüşüm.Kan ağlayan dertli canı görmüşüm.Göçte ağlar hayvan, insan art ardaAladağ’da yanan yanı görmüşüm”Halk kaplan gibidir boyun eğemezDoksan yerden sarsa sicim boğamazGayret ile hep dileğe yürürkenHiçbir kuvvet dik boynunu eğemezHayat ile büyüyorken tek Jambıl,Sudan, oddan kolay geçti pek Jambıl,Küçücüktü, yavaş yavaş büyüdüBak kocaman adam oldu bak Jambıl.On yaşında çocukluğum bitinceŞiirleri heveslenip tutuncaEyerleyip öküze binip kuzu güttüm,Çalışmaya biraz gücüm yetinceÇoban ile girdim sohbet şanınaŞiirler söyledim dostum canınaBu emeğim aldı beni götürdü,Götürmedi zenginlerin yanınaŞiir ile yükselerek nice dem,Kuşça uçtum nerde güzel söz görsem.“Jambıl Ozan, İyi Şair, Genç Şair!”Diyenlerin gözlerine girdim hemDombırayı on beşimde almıştımO zamanlar rahvan bir at olmuştum.On altıda daha meşhur olunca,Bu yollarda beni yolcu bilmiştimOn yedimde yarışmaktan bıkmadım,
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.